• Sonuç bulunamadı

C. ÖZGECĠLĠK

1. Özgeciliğin Tarihsel GeliĢimi

Toplum farklı kültür, din ve değerlere sahip bireylerin oluşturmuş olduğu kolektif bir yapıdır. Bu yapının korunabilmesi ve toplumsal yaşam düzenin sağlanabilmesi için yazılı kanunlar ve kurallara ihtiyaç duyulduğu gibi toplum kurallarının temel

belirleyicileri olan toplumsal norm ve değerlere de ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü toplumsal norm ve değerler, tarih boyunca bireylerin bir arada huzurlu bir şekilde yaşamalarına olanak sağlayan ve bu şekilde toplumu ayakta tutan en temel faktörler olmuşlardır. Ancak gün geçtikçe hızlı bir şekilde gelişen teknoloji, ekonomi ve modernleşmeyle birlikte yaşanan toplum üzerindeki değişimler, bireylerin temel alışkanlıklarının, değerlerinin ve kültürlerinin farklılaşmasına neden olabilmektedir. Bu da toplumun sahip olduğu değer hiyerarşilerinin değişmesine, fedakarlık, özveri, yardımseverlik gibi değerlerin yerine maddi, dünyevi ve bencil değerlerin birincil düzeye çıkartılmasına, bireyler arası ilişkileri ve güveni bitiren rekabet ilkesinin ve çıkar peşinde koşmayı öğreten modernizm ideolojisinin toplumda yer etmesine neden olduğu görülmektedir.

Toplumlarda yaşanan değişimler, zamanla bireylerin yaşam tarzlarında ve sosyalleşme süreçlerinde de değişimlerin ve dönüşümlerin yaşanmasına sebep olmaktadır. Özellikle modern yaşam ve teknolojideki ilerlemeler, her ne kadar bireyle toplum arasındaki iletişiminin kurulmasına olanak sağlasa da; ileri teknolojiler ve hızlı toplumsal-kültürel değişimler, bireylerin uyum mekanizmalarını bozmakta ve hem topluma hem de kendi doğalarına uyumsuz hale gelmelerine ve sadece bireysel çıkarları doğrultusunda hareket etmelerine neden olmaktadır. Bu da modern insanın en temel sorunları olan yalnızlaşmaya ve yabancılaşmaya neden olmaktadır (Çaycı ve Karagülle , 2014: 4). Teknolojiye olan aşırı bağımlılığın, teknolojinin bir araç olma özelliğinden sıyrılarak bir amaç haline gelmesine ve böylelikle insanlarda yabancılaşma, yalnızlaşma ve bireyselleşme gibi olumsuz durumların var olmasına sebep olmaktadır (Turan, 2002: 275).

Ekonomiden eğitime kadar her alanda kazandırılmaya çalışılan rekabet ilkesi ise, bireyler arası savaşlara neden olmakla birlikte onları, başkalarını göz ardı ederek sadece kendisini geliştirmeye ve başkasını geçmeye kışkırtmakta; birisini avantajlı diğerini dezavantajlıymış gibi sınıflandırmalar yaparak bireyleri çatışmaya ve yalnızlığa sürüklemektedir (Horney, 1999: 145). Bunun sonucunda da gün geçtikçe daha çok bireyselleşen, kendi çıkarlarını ön planda tutarak diğer insanları göz ardı eden, yardımseverlik, iyilik gibi olumlu sosyal davranışları yapmaktan uzak bireylerin arttığı

gözlemlenmektedir. Bütün bunların yanı sıra, din ile modernitenin getirdikleri arasında kalan insan, kutsal alandan uzaklaşarak dikkati ve tüm entelektüel eğilimlerini seküler alana yöneltmektedir. Bu durum ise, ister dindar olsun ister olmasın tüm bireyleri dünyevi isteklere ve heveslere, mal biriktirme, daha iyi bir yaşam şartlarına sahip olma gibi hedefler peşinde koşmaya ve birbirleriyle rekabet içinde olmaya yönlendirmektedir (Ayten, 2013: 15).

Günümüzde kendi istek ve arzularını her şeyin üstünde tutan, bencil, sorumluk kabul etmeyen, yardımseverlik, doğruluk ve adalet gibi toplum yanlısı davranışlardan uzak nesillerin yetişmesi, insanları neden bu hale geldik? sorusuna cevap bulmaya yöneltmektedir. Çünkü tüm toplumlarda önemsenen olumlu sosyal (prososyal) davranışlar sosyalleşme sürecinin en temel öğesini oluşturmaktadır. Bu sebeple de ilgili davranışların incelenmesi ve geliştirilmesi hem toplum hem de birey için çok önemlidir (Kumru ve Carlo, 2004: 110). Olumlu sosyal bir davranış olan özgecilik de son yıllarda oldukça merak edilen ve araştırılan bir konu olmuştur. Araştırmamızın bu bölümünde ise, özgeciliğin tarihsel gelişiminden, tanımından ve diğer yaklaşımlarla olan ilişkisinden bahsedilecektir.

Özgecilik ile ilgili literatür incelendiğinde özgeciliğin, alturizm, diğerkamlık, îsar gibi çeşitli kavramlarla da ifade edilen ve genel olarak olumlu sosyal davranışlar ya da yardımsever davranışlar kapsamında ele alınan bir kavram olduğu görülmektedir. Günümüzde geniş bir çalışma alanına hitap eden özgecilik, sosyal psikolojinin yanı sıra sosyoloji, sosyo-biyoloji, din, ekonomi, siyaset ve felsefe gibi farklı bilim dallarındaki araştırmacılar tarafından inceleme konusu yapılmaktadır (Düzgüner, 2013: 107).

Özgeciliği, on dokuzuncu yüzyılın başlarında başkasını önemsemek, kaale almak, umursamak ve ona değer vermek manasında kullanarak literatüre kazandıran ilk isim Auguste Comte olmuştur (Hançerlioğlu, 1996: 312). Comte özgeciliği “başkaları için yaşama eğilimi ya da arzusu içinde olma” olarak tanımlar. Ona göre, Fransız İhtilali‟nin getirdiği olumsuzluklar toplumda bireyselciliği ve bunun sonucunda bencilliği meydana getirmiştir. Bunun düzeltilebilmesi için ise, amacı başkası için yaşamak olan bir toplum düzeni inşa etmek gerekmektedir. Çünkü Comte‟a göre kendimizi düşünerek

yapacağımız üretim bencillik, başkalarını da düşünerek yapacağımız üretim ise özgeciliktir (Ulaş , 2002: 1108).

Durkheim özgeciliği, başkasına yardım etmek ya da kibarlık göstermekten ziyade, kişisel çıkar olmaksızın yapılan gönüllü hareket olarak tanımlamıştır. Sorokin ise, “Yaratıcı özgecilik” üzerine yapmış olduğu çalışmalarla özgecilik kavramımın gelişmesine katkı sağlayan bir diğer araştırmacıdır. Ona göre özgecilik, başkaları için iyilik üretmek ve onları koruyan davranışlar yapmaktır. Yapmış olduğu çalışmalarla özgecilik araştırmalarını önünü açmış ve diğer bilim insanlarını da kavramın keşfi için teşvik etmiştir (Karadağ ve Mutafçılar, 2009: 44).

Özgecilik kavramının doğuşu sosyoloji ile ilişkili olmasına rağmen üzerinde yapılan araştırmaların çoğu din ve felsefe alanında olmuştur. Günümüzde kavram, psikoloji alanındaki kuramcıların ve araştırmacıların da dikkatini çekmiştir. Psikolojik görüş bu alanda, bireylerin egoistik ve özgeci davranışları ve bu davranışların arkasındaki motivasyonla ilgilenmektedir (Gül, 2016: 6). Özgeci davranışların tam olarak tanımlanıp belirlenebilmesi ve üzerinde yapılan tartışmaların giderilebilmesi için özellikle 1960‟lı yıllardan bu yana psikolojiden felsefeye, teolojiden pedagojiye varıncaya kadar birçok alanda çalışmalar yapılmıştır. Söz konusu giderilmeye çalışılan tartışmaların en önemlisi ise, özgeciliğin gerçekte var olup olmadığıdır.

Mantıksal pozitivist teorisini takip eden bir grup araştırmacı özgeciliği ve özgeci davranışı inkar etmektedir. Onlara göre, yapılan sosyal davranışların hepsi insanların yaptıkları kar yarar, maliyet zarar çıkarımından sonra şekillenen, çıkar odaklı davranışlardır. Ayrıca insanların egoist olduklarını ve özgecilik gibi bir davranışın asla olamayacağını savunurlar. Özgeciliğin mümkün olduğunu kabul eden araştırmacılar ise hem egoizmin hem de özgeciliğin var olabildiğini ve bireylerin bazen egoistik bazen de özgeci güdüleri doğaçlama bir şekilde davranışlarına yansıtabileceğini söylemektedirler. Onlara göre, özgecilik ve egoizm farklı iki kutup olarak görülmelidir (Karadağ ve Mutafçılar, 2009: 45).

Psikologlar başkalarına yardım yapma, iyilik ve merhamette bulunma, empati kurma gibi konularda insanların nasıl davrandıklarını incelemeye başladıkları zaman

tüm olumlu davranışları kapsayan bir terim bulmakta zorlanmışlardır. Antisosyal davranışlara karşıt olarak kabul edilen bu olumlu davranışlar için prososyal davranış sözcüğü ortaya çıkarılmıştır. Başkalarına iyilik ve yardım yapma konusunda bireylerin nasıl davrandıklarını inceleyen özgecilik de prososyal davranışlardan birisidir.