• Sonuç bulunamadı

VI. PAKĠZE ÖZCAN’IN ESERLERĠNĠN DEĞERLER EĞĠTĠMĠ AÇISINDAN

6.30. Özgürlük

Özgürlük önemli bir değerdir, çünkü kimse tutsak olmak ya da sürekli olarak başkalarının aldığı kararlar doğrultusunda yaşamak istemez. Özgürlüğü, sınırsız hak olarak nitelendirmemek, kişilerin özgürlüklerini kısıtlayıcı hareketlerden sakınmak gerekmektedir. Özgürlük, Türkçe sözlükte şu şekilde tanımlanır: “1. Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbesti. 2. Her türlü dış etkilerden bağımsız olarak kendi iradesine, kendi düşüncesine

dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet.”(TDK, 2009, s. 1557). Özcan‟ın, özellikle gençlik

romanlarında özgürlük değerine geniş yer verdiği görülmektedir.

TDT‟de Çalçene Kurbağa, kralın kısıtlamalarına üzülmektedir. Bu öyküde Çalçene aracılığı ile özgürlüğün mutluluk üzerindeki etkisine değinilmektedir:

“Ah kaplumbağa kardeş ah!.. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir de kraldan çekiyoruz. Yiyeceklerimizin yarısını elimizden alıyor… Duyduğuma göre, bizlerin konuşmasını da yasaklayacakmış. Ne var efendim, çok gürültücüymüşüz!.. „ Yakında çenelerine kilit vuracağım o gevezelerin!‟ diyormuş. Sorarım sana kardeş, biz kurbağalar konuşmadan yaşayabilir miyiz?.. Baharın geldiğini müjdelemeden geceleri o muhteşem konserlerimizi vermeden mutlu olabilir miyiz?..”

Bilge Kaplumbağa;

“Peki,” dedi, “derdinizi anlatmadınız mı krala?.. Açlıktan ölmek üzere olduğunuzu, susturulduğunuz da ne denli mutsuz olacağınızı söylemediniz mi?..”

166

SYKF‟de Horti, küçük olduğu için annesi onu tehlikelerden koruyabilmek adına, gözünün önünden ayırmamaktadır. Horti, bu durumdan gittikçe daha fazla sıkılmaktadır:

Sürü, adımlarını biraz daha hızlandırdı. Horti ise duracak kadar yavaşladı. Annesinin dizinin dibinde yürümek istemiyordu, sıkılmıştı. Özgürce koşmak, hoplaya

zıplaya yürümek istiyordu canı. Bir ara, takla atmayı bile düşündü (SYKF, s. 37).

Özgür olma isteğine karşı duruldukça, Horti daha da huysuzlanmaktadır:

“Anne” diye bağırdı, “dizlerinin dibinde yürümek istemiyorum ben!”

“Bak gördün mü Patbasan” dedi Loplop, Horti‟nin ağzından lafı kaparak, “ sayende, nasıl da bebek gibi davranıyor Horti!”

Patbasan, suçlu suçlu boynunu eğdi. “Bak Horti” diye sürdürdü Loplop Fil konuşmasını, “hoşlansan da hoşlanmasan da, büyük bir fil oluncaya kadar hep annenin dizleri dibinde yürümek zorundasın, işte o kadar!..”

“Yürümeyeceğim işte!.. diye terslendi bu kez Horti (SYKF, s. 37).

SS‟de Sıla, büyükleri tarafından yönetilmekten ve sürekli onların kurallarına uymak zorunda olmaktan bunalmaktadır. İçindeki asi ruhu, hapsolduğu yerden kurtarmak istemektedir:

Daha özgür bir dünyaya, daha iyi bir yaşama özlem duyuyorum. “Ben de,” diye fısıldadı Sıla, “Ben de.” Düşlediğimiz dünyayı gerçekleştirmemizi engellemek için önümüze çıkanlar karşısında asla boyun eğmemeliyiz, asla!.. “Evet” diye fısıldadı Sıla, “evet.” İşte o zaman dünyayı güzellikler kurtaracak; insanlar özgürlükler denizinde yüzecek. İşte o zaman, savaşlar sona erecek, herkes birbiriyle kardeş olacak. “İşte o

zaman,” dedi Sıla, “ne avlayan, ne de avlanan olacak…” (SS, s. 20-21).

Özgürlüklerin, kurallar ile sınırlandırılmasına sadece Sıla değil arkadaşları da karşıdır. Aysun, kısıtlamaların sona ermesi için şöyle bir çözüm düşünür:

-Ama biliyor musun Sıla‟cığım, bu işi ben başaracağım; hem de öyle bir başaracağım ki, kılıma bile zarar gelmeyecek! İlerde, ünlü bir yazar olduğumda bütün bunları anlatacağım. Ne gülünçlükler yaşadığımızı dünya âleme duyuracağım. Hamasi

duygulardan söz ede ede bizi nasıl hamsiye çevirdiklerini yazacağım (SS, s. 57).

İnsan, doğası gereği özgür olmak isteyen, özgür olunca kendini mutlu hisseden bir varlıktır. Hiç kimse baskı altında tutulmaktan, başkalarının aldığı kararları uygulamaktan hoşlanmaz. Aklı olması sebebiyle diğer canlılardan üstün olan insan,

167

kendi seçimlerini kendi yapmak ister. Oysa ÜKY‟de ana karakter Asuman, hemen hemen hiçbir kararını tek başına alamayan, aile baskısına uğrayan, aileden uzakta olduğunda ise çevre baskısına maruz kalan bir kişidir:

N‟apayım, bu işler böyle işte; nereye gidersem gideyim, neyi yapıp neyi yapmamam gerektiğini buyuran birileri çıkıyor karşıma. Bana da baş eğmek düşüyor. Annemin, “ Kaderden

kaçamazsın!” dediği bu olmalı (ÜKY, s. 113).

“Biraz önce çabucak karar veren ben değildim, Cengiz Ağabey,” dedim. “ Karar veren, içimdeki korkuydu. Karar veren; annemin, gözlerime diktiği ağarmış gözleriydi. Karar veren, „ Namusuyla okursa, okuturum,‟ diyen babamın sesiydi. Karar veren, „ Kız kısmı oğlanlarla gezerse, adı lekelenir, yaldızı silinir,‟ diyen kadınların sesiydi. Kararı veren, içimdeki, beni hep susturan o şeydi. Hani sen demiştin ya, „İpler kimin eline geçecek acaba?‟ diye. Görüyorsun işte, benim

iplerim çoktan başkalarının eline geçmiş bile, Cengiz Ağabey !” (ÜKY, s. 172).

“Sen diyorsun ki, „Asilik yaşında, başkalarının isteklerine boyun eğilir mi?‟ Evet, eğilir, Cengiz Ağabey. Kimse düşünceni sormuyor, kimse düşüncelerine önem vermiyorsa; hep susturuluyorsan, hep başkalarının isteklerini yerine getirmek zorunda bırakılıyorsan, boyun eğmeye alışıyorsun yavaş yavaş. İçine, seni teslim alan bir şey yerleşiyor. Önemli önemsiz tüm

duygularını içine saklamayı öğreniyorsun.” (ÜKY, s. 173).

Asuman, ailesi ve çevresi tarafından yapılan kısıtlamalar sonucunda kendini özgür hissedememektedir:

Sokaklarda ilgiyi üstüme çekmemek, daha doğrusu varlığımı hissettirmemek için herkes gibi giyinmem gerektiğini biliyorum. Ne bileyim işte, yelekli ceketli döpiyesler, pantolon giymişsen bile, üstüne uzun hırkalar falan…Yani, tıpkı bir maymun gibi diğer kadınları taklit edeceksin hep. Mümkün olduğunca da kapalı giyineceksin. Yüreğim sıkılıyor, boğulacak gibi oluyorum öyle giyindiğim zaman. Afakanlar basıyor beni! Benim görüşümü, duygularımı, beğenilerimi hesaba katmadan, kimler ne hakla koyuyorlar bu kuralları?.. Öfkemi içime attım. “ Kızım, tartışmanın bir anlamı yok! En iyisi sen kuzu kuzu boyun eğ, annen nasıl istiyorsa öyle

giyin. Hem, izin koparmayı başardın ya, daha ne istiyorsun ki?” dedim kendi kendime (ÜKY, s.

28).

“Hayırlı günler, ” dedi. “ Nereye böyle kız başınızla? Serdar oğlumuz nerelerde? Mahmut kardaşım evde yok mu?

Onun bu sorularının anlamı derinde, yanıtı sorusunun içinde gizli. Yani, soru soruyormuş gibi yapıp, aklı sıra diyor ki: “ Babanla ağabeyin evde yoklar; onlar evde olsalardı, senin kız başına sokağa çıkmana izin vermezlerdi. Demek ki sen, gizli saklı kötü işler peşindesin!” Benimle

168

Kendini yaşadığı çevrede, özellikle de evde özgür hissedemeyen Asuman sık sık evden kaçmayı düşünmekte; çünkü maruz kaldığı baskıya daha fazla katlanamamaktadır:

Bir kez daha yemin ediyorum ki, kesinlikle kaçacağım bu evden!

Kesinlikle… Ke-sin-lik-leee! Ka-ça-ca-ğım, işte… Bulabilirlerse, işkence edecekleri başkasını bulsunlar kendilerine. Ya da birbirlerini yesinler, benim yerime…

Yesinler… Umurumda bile değil! Yesinler… (ÜKY, s. 52).

Asuman, Cengiz‟in Amerika‟ya gitmesini istememektedir. Ancak bu duygularını ona korkmadan, özgürce ifade edememektedir:

“Gözyaşlarımı salıverip, güzel güzel yanıtlar verebilirim ona, ama her zaman duygularını, çoğu kez de düşüncelerini baskı altında tutan biri olarak, özgürce

verebileceğim bir yanıtım yok, o kadar.” (ÜKY, s. 194).

Özcan, ÜKY‟de ailesi ve çevresi tarafından esir hayatı yaşamaya mahkûm edilen, özgür bir şekilde kendi kararlarını almasına izin verilmeyen bir kızın hayatına, okurlarını konuk etmektedir. Yazarın, özellikle gençlik romanlarında özgürlüğü kısıtlanan ana karakterlerin yaşamlarına yer vererek bu değerin önemini eserlerinin dokusuna sindirdiği görülmektedir.

Benzer Belgeler