• Sonuç bulunamadı

SOĞUK SAVAŞ SONRASI AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINI ETKİLEYEN TEORİK YAKLAŞIMLARIN UYGULAMADAKİ

B. Önleyici Vuruş Doktrini

20 Eylül 2002’ de kamuoyuna açıklanan “ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi” raporu ABD’nin 11 Eylül sonrası uluslararası güvenlik stratejisini ve küresel tehditleri tanımlayarak bunlarla mücadelenin ana hatlarını ve hedefleri tanımlaması bakımından çok önemli ve tarihi bir belge niteliğini taşımaktadır.

Ulusal Güvenlik Stratejisi (UGS) belgesi toplam dokuz bölümden oluşmaktadır. UGS giriş bölümünde üç görev özellikle ön planda yer almaktadır.

1.Barışı savunmak için teröristler ve diktatörlerle savaşmak.

2.Barışı korumak için büyük güçler ile iyi ilişkiler kurmak.

3.Barışı yaymak için özgür ve açık toplumları her kıtada teşvik etmek.354

Bu bağlamda UGS ana noktalar olarak, ABD’nin değer ve çıkarlarının bir araya getirilerek açık bir Amerikan uluslararasıcılığı yansıtmak, dünyanın hem daha güvenli hem de daha müreffeh olması için uğraşmak, siyasi ve ekonomik özgürlüklerin desteklenmesi ve diğer devletlerle barışçıl ilişkilerin geliştirilmesi sağlamak. Ortaya koyan görüşler doğrultusunda politik ve askeri girişimlere başvurulması konusunda kısa, orta ve uzun vadeli hedefler konmuştur. 355

UGS belgesinin global terörizmle mücadele kapsamında, raporun üçüncü bölümünde detaylı olarak ortaya konmuştur. “Global terörizm yenmek için ittifakları güçlendirmek ve ABD ile müttefiklere yönelik saldırıları önlemeye” çalışmak başlığı altında, ABD’nin global terörizme karşı bir savaş içerisinde olduğu, düşmanın tek bir siyasal rejim veya kişiden oluşmadığı, belli bir din ve ideolojiye sahip olmadığı, bu doğrultuda dünya çapında bir

354 GADDIS, s. 54–55

355Kaan H.ÖKTEN, “ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi: Kant’ın Radikal Bir Yorumu mu?” Toktamış ATEŞ (Der), ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya, Ankara:

Ümit Yay., 2004, s. 157-158

terörizm faaliyetiyle karşı karşıya olunduğu belirtilmektedir. Global terörizm ile mücadele için izlenecek politikalar şu şekilde verilmiştir; “Terör örgütlerini ve yöneticilerini bulup ortadan kaldırmak, örgütlerin komuta, kontrol ve iletişim yapılarını ortadan kaldırmak, örgütlerin maddi ve mali destek kaynaklarını ortadan kaldırmak”. Bu hedefleri gerçekleştirmek için UGS izlenecek yolu da şu şekilde ortaya koymaktadır; “ Kitle İmha Silahlarına sahip olan veya bunlara sahip olmak için uğraşan küresel terör örgütlerine karşı ulusal ve uluslararası gücün tüm olanaklarından yararlanmak. Bir terörist tehdit algılandığı anda önleyici vuruş eylemi (preemptive) ile ortadan kaldırmak, teröristlere yönelik karşı eylemlerde ABD’nin tek başına da olsa hareket göstermesinden kaçınmamak.” 356

Öne çıkan kavram olan önleyici vuruş, Soğuk Savaş boyunca uygulanmış olan önleyici müdahale stratejisindeki değişlik olmuş halidir. Bu dönem içerisinde muhtemel savaş planları, kısa vadede kesinleşen bir saldırıya karşı önceden vurmayı içermekteydi. Bu tip müdahaleler uluslararası hukuk açısından sorun teşkil etmiyordu. Bunun dışında diğer bir strateji ise, uzun vadede bir saldırıya karşı önleyici müdahaledir. 11 Eylül’den sonra Irak’ta Saddam rejimine karşı uygulanmıştır. 11 Eylül’ün etkisiyle bu müdahale, çeşitli devletlerden destek alan terörist grupların ne zaman, nerde ve nasıl saldırıya geçeceklerinin bilinmemesi ve onları saklayan kaynakların yeni saldırıya meyden verilmeden kurutulması gerektiği görüşüdür. Zira kesinleşmiş saldırıya karşı önceden vurma ile muhtemel saldırıya karşı önleyici müdahale arasında ABD perspektifinden bir fark kalmamıştır. 357

Önleyici vuruş UGS öne çıkan ve tartışılan konuların başında gelmektedir. Kavram yükselen veya olası tehditlere karşı yapılacak olan her türlü askeri eylem ifade etmektedir. Önleyici vuruş Kitle İmha Silahlarına sahip teröristler ve diktatör yönetimli devletlere karşı kullanılmak üzere ortaya çıkmıştır.358

356 ÖKTEN, s.159

357 TÜRKMEN, s. 173

Ulusal Güvenlik Danışmanı dönemi sırasında Rice, önleyici vuruş stratejisinin üç nokta üzerinde kurulu olduğunu belirtmiştir. Bunlar,

”teröristlere ve haydut rejimlere engel olmak; büyük güçler arasındaki ilişkileri uyumlu hale getirmek ve dünyanın her yerinde refah ve demokrasi geliştirmek.”359 Strateji gerçekleştirme sırasında saldırgan rejimleri ve teröristleri tek taraflı önleyici vuruş ile ortadan kaldırırken büyük güçler olan ilişkilerdeki denge bozulmaktadır. Önleyici eylemin özellikle uluslararası hukuk açısından da tartışmalara yol açmıştır. 360

Bu tartışmalara karşı Bush yönetimi, önleyici vuruş seçeneğine sıklıkla başvurulmayacağı, tehdit oluşturan ülkelere karşı olacağı doğrultusunda açıklamalar getirmişlerdir. Ayrıca ABD’nin tek başına ve kendini savunma hakkını saklı olacağı, herhangi bir saldırı karşısında olasında uluslararası politika araçları sonuç vermediğinde önleyici vuruş seçeneğinin her zaman devreye gireceğini ifade etmişlerdir.361

Bu konu hakkında Kissinger’ın görüşleri dikkat çekicidir; Kissenger, önleyici vuruşun askeri müdahale tercihini daha geniş ve tarihsel bir boyut içinde ele alarak, ABD’nin önleyici vuruş tercihini saklı tutması, evrensel bir hakkı olarak görmektedir. Kissinger önleyici müdahale tercihini üzerinde yapılan tartışmaların aslında sistemik tartışmalar olarak kabul edilmesini ifade etmektedir. Kissinger’e göre; “ulus-devletlerin temelindeki ulusal egemenlik kavramı ele alındığında önleyici vuruş tercihi ile ilgili bir tanımlama yapmaktadır. Terör örgütlerin ulus-devlet temelinde olmadıkları için, bunlara karşı yapılacak önleyici vuruş eylemi, ulus-devletin egemenliği sorununa

358Ahmet K.HAN, “Tarafsızı Olmayan Savaş Yeni Muhafazakâr Komplo? ve Bush Doktrini”, Toktamış ATEŞ (Der), ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya, Ankara: Ümit Yay. 2004, s. 147–149

359 Michael E.HANLON, Susan E.RİCE, James B.STEİNBERG, “The New National Security Strategy and Preemption”, International Studies Review, Vol:6, (2004), 310

360 LEFFLER, s.14

361 ÖKTEN, s. 166

zarar vermeyecektir. Zira ulusal egemenlik kavramını anlamsız yapan, terör örgütlerinin kendisidir.” 362

UGS belgesi teorik açıdan incelediğimizde, realist teorinin Soğuk Savaş’ın kazanılmasını sağlayan çevreleme ve caydırma stratejileri UGS’ de ortaya konan tehditleri karşı işe yaramamaktadır. Liberal kavramlar olan ve 1990’dan sonrası Amerikan dış politikasında sıkça kullanılan demokratikleşme, insani müdahale, çok taraflı işbirliği, stratejik ortaklık politikalar revizyona uğrayarak Yeni Muhafazakârlar tarafından önleyici vuruş stratejisi içerisinde değerlendirmektedir. Şöyle ki, Bush’un UGS’ si proaktif bir yaklaşım olmaktadır. Clinton yönetiminin, demokrasi ve serbest piyasa ekonomisine yönelik eğilimlerini reddetmektedir. Bush güç ile ilkeler arasında dengeyi sağlama konusunda dengeyi sağlaması açısından da Wilsoncu bir yaklaşım ortaya koymaktadır. 363

Bush’un Wilsoncu yaklaşım, demokrasinin her yere yayılmasını strateji olarak kabul etmektedir. Bu strateji tüm dünyaya hatta Ortadoğu gibi şimdiye kadar demokrasilere direnen bölgelere bile, demokrasi için güvenli bir yer haline gelene mücadele edilmesini amaçlamaktadır. Ancak Bush’un yaklaşım tarzı tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Bush’un dış politikasındaki tek yanlılık Irak’a müdahalesinde ortaya çıkmıştır.364

Sonuç olarak UGS belgesi ile ortaya çıkan sonuçlar 11 Eylül sonrası Amerikan dış politikasının derinden etkilemiştir. Belgede ortaya konulan noktalar özet olarak şöyledir; “Kitle İmha Silahlarına sahip olan ve sahip olmaya çalışan haydut devletlere ve terör örgütlerine karşı önleyici vuruş eylemi doğrultusunda askeri müdahaleyi meşruluk kazandırmıştır.

Demokrasiyi dünyanın her tarafında sağlam biçimde gelişebilmesi için gerekli projeler geliştirerek faaliyetlerde bulunmak. Diğer bir nokta bir taraftan çok taraflı uluslararası işbirliğine ağırlık verirken diğer taraftan tek başına da olsa

362 Henry KISSINGER, “Önleyici Vuruş Stratejisi ve Westfalya’nın Sonu” NPQ, Cilt: 6 Sayı: 1 (2004), s. 24

363 GADDIS, s.58–59

364 LEFEBVRE, s.76

ulusal çıkarların savulması için her türlü politik ve askeri seçeneklerin kullanılmasını sağlamak” Afganistan operasyonunda sağlanan uluslararası konsensüs Irak müdahalesinde sağlanamamıştır.365