• Sonuç bulunamadı

2.6. İlk Okuma ve Yazmayı Etkileyen Faktörler

2.6.9. Ön Öğrenmelerin Okuma ve Yazma Sürecine Etkisi

Ön öğrenmeler, belirli bir öğrenme birimindeki davranışların kazanılmasını kolaylaştıran önkoşul niteliğindeki öğrenmeler olarak tanımlanmaktadır. Her öğrenme, bir önceki öğrenme birimine bağlı, bir sonraki için de hazırlayıcı bir işlev görür (Nas, 2004: 35). Ön koşul öğrenmeleri gerçekleştirerek okula hazır bir şekilde gelen öğrenciler, okumaya güdülenmişlikleri yüksek olduğundan öğrenmeye karşı hevesli olmaktadırlar. Bu nedenle de okuma ve yazmaya daha hızlı geçmektedirler.

Günümüzde bilgisayar birçok ev için temel ihtiyaç haline girmiş ve hatta birçok evde bilgisayar oyuncak gibi kullanılmaya başlanmıştır. Çocukların, geleneksel çocuk oyunları yerine bilgisayar oyunlarını oynamaya yöneldiği ve çeşitli sebeplerle dışarıya yeterince çıkarılamayan çocuklar ve aileleri için bilgisayarın bir oyun aracına dönüştüğü görülmektedir. Bunun doğal sonucu olarak da çocuğun hayatının önemli bir parçası haline gelen bilgisayar, çocuğun görsel olarak ekran okumasına ve klavyedeki harfleri tanımaya başlamasına olanak sağlamaktadır. Klavyedeki harfleri öğrenen çocuklar ise öğrendiklerini transfer ederek okumayı öğrenebilmektedir. Bunun sonucunda da çocuklar birinci sınıfa başlamadan okumayı öğrenebilmektedir. Ancak çocuğun bu şekilde okuma ve yazma öğrenmesi planlı bir öğrenme-öğretme etkinliği değil, çocuğun ilgi ve taklit yoluyla gerçekleştirdiği bir öğrenmedir (Başar, 2013: 276).

“Beyinde gerçekleşen, anlam kurmaya dayalı karmaşık bir düşünme süreci”

olarak karşımıza çıkan okuma; problem çözme, değerlendirme, muhakeme etme, zihinde canlandırma gibi süreçleri içermektedir. Okuyucular ön bilgilerini, muhakeme güçlerini, deneyimlerini kullanarak, sunulan görsellerden ve diğer kavramlardan da yararlanarak okuduklarını yeniden anlamlandırmaktadırlar. Yani okuma sırasında anlam kurma, okuyan bireyin yazılı dilin sembollerini tanımasına ve algılamasına, dil konusundaki bilgisine, zihinsel becerilerine ve deneyimlerine dayanmaktadır (Akyol, 2011: 3).

Okumanın gerçekleşmesinde kelime tanıma son derece önem taşımaktadır. Kelimelerin tanınması, okuyucuların zihinsel sözlüklerini kullanarak anlam belirlemesine olanak sağlamaktadır. Kelimeler anlamlandırılırken de bireyler ön bilgilerini kullanmaktadırlar. Kelime tanıma yetersiz ya da yanlış ise metinler tam anlamıyla anlaşılamamaktadır. Kelime ve cümleler anlamlandırıldıktan sonra kısa süreli belleğe aktarılır. Kısa süreli bellekteki bilgiler okuyucunun ön bilgileri ile harmanlandıktan sonra metnin bütünün anlamı elde edilmeye çalışılır. Anlam elde edildikten sonra uzun süreli belleğe gönderilir ve okuma-anlama gerçekleşir (Akyol, 2011: 3).

Okuryazarlık, çoğunlukla okuma ve yazma becerileriyle aynı anlamda kullanılmakta olan bir kavramdır. Okuryazarlık, yazılı ve sözlü iletişimin etkili bir biçimde kullanılabilmesi açısından önemli bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Okuryazarlık becerisinin okuma ve yazma becerilerinin öğrenilmesi ile edinildiği düşünülmektedir. Bu becerinin ilkokulun ilk yılında başlatıldığı düşünülmesine rağmen; günümüzde okumayı öğrenme üzerinde yapılan araştırmalar ilk çocukluk yıllarından itibaren ortaya çıkan gelişimsel sürecin okuryazarlık sürecinde etkili olduğu düşüncesini destekler niteliktedir (Büyüktaşkapu, 2012: 301).

Yazı dilinin çocuklarca görülmesine ve kullanılmasına katkı sağlayacak yazılı ve basılı materyaller çocuklarda yazı bilincinin gelişmesine yardımcı olmaktadır. Çocukların yazılı materyallerle sıkça karşılaşmaları, konuşma diliyle yazı dili arasında bağ kurmaya başlamalarını sağlamaktadır. Yazılı afişler, kitaplar, mektuplar, gazeteler, dergiler vb. yazılı materyaller çocukların yazılı dilinin konuşma diline karşılık geldiğini ve bunun okumayla ortaya çıktığını keşfetmelerine olanak tanımaktadır (Akt. Büyüktaşkapu, 2012: 302). Bunun yanı sıra yazılı materyaller sayesinde kitabı doğru tutma, sayfanın altı ve üstü, okumaya başlama yerinin olduğu yer, okunması gereken ilk ve son kelime, sayfanın sonuna gelindiğinde ne yapılacağı, kelimenin ilk ve son harfi, hikâyenin başı ve sonunu gösterebilme gibi beceriler kazanılmaktadır (Büyüktaşkapu, 2012: 302).

Okul öncesi dönemde, yoksul ve eğitsel açıdan yeterli uyaranı olmayan çevrelerde yaşayan çocukların uzun dönemde bilişsel gelişimleri, akademik başarı, sosyal ve duygusal yaşamları olumsuz yönde etkilenmektedir (Akt. Büyüktaşkapu, 2012: 302). Ayrıca bu durumda olan ailelerin, çocuklara sağlayacakları sınırlı kaynaklara sahip olmaları ve ev halkının çocuğun ilk okuryazarlık deneyimlerinin

gelişimine katkısının yetersiz olması, ilk okuma ve yazma eğitimi açısından çocukların dezavantajlı konuma gelmelerine neden olmaktadır (Büyüktaşkapu, 2012: 302).

Yapılan araştırmalarda ilk okuryazarlık döneminde dört önemli ilkenin önemine vurgu yapılmaktadır. Bu ilkeler;

1. İlk okuryazarlık becerileri geleneksel okuryazarlığa doğru giden yolun gelişimsel bir parçası konumundadır.

2. İlk okuryazarlık yetenekleri doğumundan itibaren yaşanılan ve eğitim verilen çevre tarafından etkilenmektedir.

3. İlk okuryazarlık yetenekleri gelecekteki okuma yeteneğinin bir habercisi niteliğindedir.

4. Fonetik farkındalık becerisi ilk okuryazarlık yeteneklerinde kritik bir öneme sahiptir (Akt. Büyüktaşkapu, 2012: 302).

Okuma başarısının ön koşul beceriler okul öncesi dönemde kazanılan dil gelişimi, yazı bilinci, harf bilgisi ve fonetik farkındalık becerisi olarak gösterilmektedir (Büyüktaşkapu, 2012: 301-302).

Çocuklar okula başladıklarında ilk etapta okuma-yazma ve bazı temel becerileri ve alışkanlıkları kazanmaktadırlar. Bu beceri ve alışkanlıklar çocuğun uzun yıllar süren eğitim serüveninin başlangıcı niteliğindedir. Okula yeni başlayan çocuk önce okuma-yazma çalışmaları ile karşılaşmaktadır. Çünkü, okunan metnin anlaşılabilmesi, metin üzerinde düşünülebilmesi, anlaşılanların yorumlanabilmesi, karşılaşılan problemlerin çözülebilmesi ve yeni fikirler üretilebilmesi okuma ve yazma öğrenilmesine bağlıdır (Bektaş, 2007: 4).

Okul başarısızlığı sadece zihinsel faktörlere bağlı olarak değerlendirilemez. Zihinsel faktörlerin yanı sıra aile ve çevresel faktörlerin de okul başarısında etkili olduğu bilinmektedir. Çocuk doğduğu andan itibaren ailesinin içinde bulunduğu sosyoekonomik ve kültürel yapının da etkisi altındadır (Ahioğlu (Salıcı), 2006: 1).

Günümüze kadar yapılmış bir çok araştırmada, özellikle 0-6 yaş döneminde çocuğunun bedensel, zihinsel, sosyal ve duygusal gelişiminde ailenin önemi ortaya konulmuştur. Annenin ve babanın çocuklara karşı tutumlarının, aile içindeki iletişimin bu gelişim alanlarına önemli derecede etkisi bulunmaktadır. Bunun yanı sıra annenin ve babanın öğrenim seviyeleri ile çocuğun akademik başarısı ve yaratıcı düşünme gücü arasında da yakın bir ilişki bulunmaktadır. Eğitim düzeyi yüksek olan annelerin ve babaların, çocukları başarı konusunda güdülemede daha yetkin oldukları bilinmektedir.

Öğrenciler üzerinde yapılan araştırmalar da, başarılı öğrencilerin ebeveynlerinin eğitim düzeyinin başarısız olanların ebeveynlerinin eğitim düzeyinden yüksek olduğunu göstermektedir (Erbay ve Çağdaş, 2007: 60).

Okul öncesi eğitim kurumlarının öğrenciler üzerinde önemli etkileri bulunmaktadır. Çocuğu araştırmaya yönelten, onun aktif olmasını sağlayan, ona seçme özgürlüğü tanıyan, bol uyarıcının bulunduğu, esnek öğrenme ortamlarının sağlandığı eğitim kurumları, çocukların yaratıcılıklarına katkı sağlamaktadır. Bu nedenle okul öncesi eğitim kurumlarının fiziki koşulları ve öğretmenlerin çocuklara karşı yaklaşımları da önem taşıyan unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır (Erbay ve Çağdaş, 2007: 78).

Okuma becerisinin önemi gittikçe artmaktadır ve bu becerinin ilkokula yeni başlayan öğrencilere iyi düzeyde kazandırılması gerekmektedir. Okuma becerisinin devamlılığının sağlanmasında motivasyonun etkisi yadsınmamalıdır (Öztürk, (İleri) Aydemir, 2013: 1106). Okuma motivasyonunu etkileyen faktörlere bakıldığında okuma sıklığı, okumada kullanılan yöntem, aile, cinsiyet öğretmen, gibi değişkenlerin belirleyici olabildiği görülmektedir. Okuma motivasyonu hakkında yapılan erken tespitler, çocukların okuma başarılarına, okumaya verdikleri öneme ve okumaya yönelik yeterliliklerine müdahale edilebilme yönlerinden önem taşımaktadır (Öztürk, (İleri) Aydemir, 2013: 1107).