• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

2.2. Ödenekli Tiyatrolar

Türkiye’de ödeneği kamu tarafından sağlanan tiyatrolar arasında Kültür Bakanlığı’na bağlı, bugün toplam 11 ilde müdürlüğü olan Devlet Tiyatroları ve İstanbul, Bakırköy Belediyesi, Kocaeli ve Eskişehir olmak üzere dört şehir tiyatrosu da yer alır. Bakırköy bir belediye tiyatrosu olarak; Türkiye’de tam ödenekli olan ilk ilçe tiyatrosudur.

1990-2000 yılları arasındaki süreçte Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatrolarının iç yapısı ve oynadıkları yerli oyunlara bakmadan önce tarihsel gelişimlerine ve üstlendikleri göreve değinmekte yarar vardır. Devlet Tiyatroları’nın kısa bir tarihçesine bakarsak; Ankara’da, Devlet Tiyatrosuna bağlı Küçük Tiyatro, Büyük Tiyatro, Üçüncü Tiyatro, Oda Tiyatrosundan sonra 1960’ta Yeni Tiyatro, 1964’te Altındağ Tiyatrosu hizmete girmiştir. 1978 yılından başlayarak Bursa ve İzmir’de Devlet Tiyatroları etkinliklerini yerleşik kadrolarıyla sürdürmeye başlamışlardır. 1956 yılında Adana Devlet Tiyatrosu hizmete girer. Yapımı yirmi üç yıl sürmüş olan İstanbul Kültür Sarayı 12 Nisan 1969’da Aida operası ve Çeşmebaşı Balesi’yle açılır. Bir süre sonra Arthur Miller’ın Cadı Kazanı adlı oyununun gösterimi sırasında çıkan yangında tümüyle yanan bu yapı 1977 yılında Atatürk Kültür Merkezi adı altında

60

yeniden hizmete açılacak, Can Gürzap yönetiminde kendi yerleşik kadrosunu oluşturacaktır. Günümüzde onarım nedeniyle kapatılacaktır.

Yetmişli yılların fırtınalı günlerinde ideolojik tartışmalardan en az etkilenen tiyatro kuruluşu Devlet Tiyatroları olmuştur. Artık AKM ve Taksim Sahneleriyle İstanbul’da da faaliyete geçmiş olan Devlet Tiyatroları sahnelerinde batının klâsik ve modern oyunları yanında yerli yazarların oyunlarından oluşan düzeyli bir repertuvar uygulanmakta, yurt dışına turneler düzenlenmektedir. Kral Oidipus gibi, Kral Lear gibi, Bernarda Alba’ın Evi gibi yapımlar hafızalarda yer eder. Arthur Miller, Tennessee Williams, Jean Paul Sartre, Eugene İonesco gibi çağdaş oyun yazarlarının en yeni oyunları dilimize çevrilerek sahnelenir. Yetişkin kent seyircisi Devlet Tiyatrosu gösterimlerine, en çok da, Todd Bolender’in yönettiği Öp Beni Kate, My Fair Lady, Mançalı Don Kişot, Damdaki Kemancı gibi müzikli oyunlara rağbet etmektedir.

Yetmişli yıllarda siyasal yaşamdaki hareketliliğin etkisiyle sahne, siyasal görüşlerin tartışıldığı bir arena olma eğilimine girmiştir. Gençler, günün coşkulu politik atmosferini yansıtan özel tiyatroların salonlarını doldurarak coşkulu tepkileriyle oyuncuları yüreklendirirler. Oyun yazarlığında kalıplaşmış gerçekçi aile dramı yapısı kırılmakta, ülkemizde yeni tanınmaya başlayan epik tiyatro uygulamasının da etkisiyle yeni biçimlemeler denenmekte, geleneksel kaynaklardan bu doğrultuda yararlanma yolları aranmaktadır. Sahne daha geniş kapsamlı sorunlara açılmıştır. Devlet Tiyatroları, düzeyli üretimine karşın, ülkenin sorunlarına ilgisiz kaldığı, repertuarında ülke gerçeklerini yansıtan oyunlara yer vermediği gerekçesiyle eleştirilmeye başlamıştır. Yetmişli yılların sonlarına doğru tehlikeli bir kargaşaya dönüşmekte olan toplumsal ortam, tiyatroda da gerilim yaratmıştır. Tiyatrolara baskı uygulandığı, kimi oyunların tutucu çevrelerin tepkisiyle gösterimden kaldırıldığı görülür. Sahne sanatçılarının, siyasal düşünce ayrılıklarından dolayı topluluklarından koparak kendi özel birliklerini kurmaları, toplu sözleşmelerle hak arama yoluna gitmeleri baskıların artmasına, tiyatro etkinliklerinin yerel yönetimlerce denetlenmesine neden olmuştur. Sahnelerde kışkırtıcı oyunlara yer verilmesi yazarlar ve eleştirmenler arasında da tartışma konusu olmakla beraber, genelde tiyatronun içi boş bir eğlence türü olmadığı, toplumsal sorumluluk taşıdığı görüşü kabul edilmiş durumdadır.

61

Siyasal yaşamdaki hareketliliğin ödenekli tiyatroların üretimine değil, yönetimine yansıdığı görülür. Bir devlet kurumu olarak Devlet Tiyatrosu hükümet değişikliklerinden ciddi biçimde etkilenmektedir. 1965 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarlığına bağlanmış olan Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 1971’de Kültür Bakanlığına devredilmiştir. 1978 yılında görevinden alınan Cüneyt Gökçer’in yerine Ergin Orbey atanır. Bir süre sonra bu göreve yeniden Cüneyt Gökçer’in getirildiği, 1983’te ise Turgut Özakman’ın Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne atandığı görülür. Bundan sonra bu görevin sık sık el değiştirdiği ve bu durumun günümüze dek sürdüğü görülecektir. 1986’da Raik Alnıaçık, 1988’de Bozkurt Kuruç, 1991’de Mehmet Ege, 1992’de Yücel Erten, 1995’de Bozkurt Kuruç, daha sonra Lemi Bilgin, onu izleyen yıllarda Rahmi Dilligil ve yeniden Lemi Bilgin bu göreve getirilir. Yönetim kademesindeki bu süreksizlik Devlet Tiyatrolarında tutarlı bir sanat politikasının izlenmesini zorlaştırmıştır. Son yıllarda Devlet Tiyatroları yapımlarının eleştirilere hedef olmasına karşın bu kurum, tiyatroyu ülke çapında yaygınlaştırma yolunda çok önemli bir görevi başarmıştır. Önceleri turne temsilleriyle etkinliğini yurt çapında yaymaya çalışmış olan Devlet Tiyatrosu, Ankara, Bursa, İzmir ve İstanbul’dan sonra pek çok ilde yerleşik tiyatrolar açmış; 1985’de Adana, 1986’da Trabzon, 1988’de Diyarbakır, 1993’de Antalya, 1997’de Sivas, Erzurum, Van Devlet Tiyatroları hizmete girmiştir. Her ilin Devlet Tiyatrosu, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne bağlı ayrı birer birim oluşturmaktadır. Ayrıca bu illerde Devlet Tiyatrosuna bağlı sahne sayılarının giderek çoğaldığını, çocuk tiyatrosu birimlerinin kurulduğunu görürüz. Kurumun böylesine büyümüş, dallı budaklı bir yapı oluşturmuş olması, yeni bir tiyatro yasasının gerekli olduğu konusunda görüş birliğine varılmasına, hatta yeniden yapılanma isteğinin doğmasına neden olmuştur. Yirmi birinci yüzyılda Devlet Tiyatroları, aşması gereken pek çok soruna karşın, kültürümüze ve sanatımıza ülke çapında katkıda bulunan önemli bir devlet kuruluşu olma özelliğini korumaktadır. 63

Bugün Kültür Bakanlığı’na bağlı bir kurum olan Devlet Tiyatroları, on yıl içinde pek çok defa yönetim değiştirmiştir. 1992-1994 arasında Yücel Erten genel müdürdür. Yücel Erten’in reformlar sürecinin ilk aşaması olarak değerlendirdiği, yerinden yönetimle perde açacak olan Birim Tiyatro, 6 Ocak 1994 akşamı Müge

63

62

Gürman’ın Hamlet’iyle kapılarını açmıştır. Yine aynı yıl Küçük Sahne üç yıl aradan sonra yeniden perdelerini açtı. Doksanlı yılların başından itibaren İstanbul, İzmir ve Ankara dahi toplam 7 ilde 20’ye yakın sahnesi olmuştur. Ancak onun reformları 1995’te yarıda kesilmiş yerine tekrar Bozkurt Kuruç gelmiştir. 1998 yılında toplam 12 ilde müdürlükleri bulunan doksanlı yıllarda Ankara’da İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi’ni, Mahir Canova Sahnesi’ni, Dört Mevsim Sahnesi (Belediye tarafından kullanılmaktadır), İstanbul’da Yıldız Sahnesi (kısa süreli olur), Aziz Nesin Sahnesi, Bursa’da Bozkurt Kuruç sahnesini, İzmir’de Uğur Mumcu Sahnesi’ni (Belediye tarafından kullanılmaktadır) saymak mümkündür. Bugün İzmir, Ankara, İstanbul, Adana, Trabzon, Diyarbakır, Van, Antalya, Sivas, Erzurum, Konya illerinde Devlet Tiyatroları faaliyet göstermektedir.

Doksanlı yılların başında Edebi Heyet tartışmaları çokça gündeme gelmiştir. O dönemde Özdemir Nutku, “Geçen yüzyıldan kalma “Edebi Heyet” kalkmalıdır.

Tiyatroya “Edebi” değil, tiyatrocu dramaturglar kurulu gereklidir” diyecektir.64 1995 yılında Devlet Tiyatroları'nın repertuarından Atatürk dönemini anlatan oyunların çıkarılması tepkiyle karşılanmış, tartışmalara yol açmıştır. Atatürkçü Düşünce Derneği yöneticileri, Çerkez Ethem olayını anlatan Candan Can Koparmak ile laikliği konu alan Karanlıkta İlk ışık: Kubilay adlı oyunların repertuar dışı bırakılmasını eleştirmiştir.

Bu dönemde en çok gündeme getirilen sorun; “devletin tiyatrosu olur mu, devlet-tiyatro ilişkisi nasıl düzenlenmelidir” olmuştur. Devlet-sanat ilişkisi 19. yüzyıldan beri çok tartışılan ve üzerine çok söz söylenen bir kulvardır. Türkiye’de tiyatro adına bunun tartışılmaya başlaması 1980 sonrası özel tiyatrolara mali destekle ortaya çıkan sorunlar olmuştur. Birol Kovancılar ve Hamza Kahriman’ın araştırmasında sanatın özerkliği şöyle değerlendirilmektedir: Devlet-sanat ilişkisine özgürlük açısından bakıldığında; anlaşılması gereken şey sanata devlet desteğinin çoğunlukla siyasileştirilmek ve bürokratikleştirilmek durumunda olduğudur. Demokratik devletlerde bu durum totaliter rejimlere göre daha yumuşak gözükse de sanatçılar ve sanatçı gruplarının demokratik yönetimlerde bile en azından, devletten daha kolay mali destek sağlayabilmek için “resmi sanat politikası”na uyması zorunlu

64

Özdemir Nutku, “Tiyatromuz Yeniden Yapılanmalıdır”, Milliyet Sanat, 15 Aralık 1991, Sayı: 278, 23 s.

63

olabilmektedir. Deneyimler göstermektedir ki, devlet müdahalesi ve desteği ile sanatsal özgürlükler arasında negatif bir ilişki mevcuttur. Dolayısıyla sanata devlet desteği ile ilgili karar ve tercihler aslında, baskı ve ya sanatsal özgürlük arasında yapılacak bir seçimi içerir. Totaliter-demokratik ayrımında demokratik bir devlet, merkeziyetçi-desantralize ayrımında desantralize bir yapı, baskıcı-özgürlükçü ayrımında özgürlükçü bir ortam sanatı destekleyecek temel faktörler olarak gözükmektedir. E. Hemingway’in dediği gibi “Sanat devlete bırakılamayacak kadar

önemli bir alandır”.65

“Türk Tiyatrosunun yeniden yapılanması tartışılırken devlet-tiyatro ilişkilerini düzenleyecek bir tiyatro yasası düşünülmelidir. Devletin tiyatroya destekleyici bir anlayışla yaklaşması çoğulcu demokrasinin ve sosyal devlet ilkesinin gereğidir. Bu ilişkilerin sağlıklı olarak yürütülmesi için bir sanat kurumunun varlığı gerekli gözükmektedir. Kurumun bağımsızlığı siyasal iktidarların güdümleme ve yönlendirme heveslerini aşması için özerk bir yapıda olması yararlı olacaktır.”66

Atilla Sav 1993 yılında tartıştığı bu konuyu, 1998 yılında da tartışmaya devam edecektir.67 Çünkü 1998 yılına gelindiğinde hala bir Tiyatro Yasası’nın çıkmadığı görülür. Prof. Dr. Özdemir Nutku, “Cumhuriyet’in 75. Yılında Türk Tiyatrosu" konulu panelde, Türk Tiyatrosunun Kurumsal Gelişimi’ni anlatırken; Devlet Tiyatroları ile ilgili kurum içi ve dışında sürekli tartışılan yapılanma sorununun çözümü için şunu önermiştir:

“Devlet Tiyatroları’nın her şeyden önce yerinde yönetime geçmesi gerekmektedir. Yerinde yönetim birçok yönden yararlıdır: Özerklik başta olmak üzere, yönetim açısından büyük bir rahatlık sağlayacağı gibi, sanatsal rekabete de özendirecektir. Yerinde yönetilen her tiyatro ödeneğini önerdiği prodüksiyon ve projelere göre almalıdır… Ayrıca sanatçılar aylıklı memur olmaktan çıkarılmalı, birer yıllık sözleşmeli sanatçı olarak işe alınmalıdır.”68

Nutku’nun önerdiği bu yönetim biçimi Devlet Tiyatroları’nda, bu çalışmanın sona erdiği gün bile halen tartışılmaktadır.

65

Birol Kovancılar, Hamza Kahriman, “Devlet-Sanat İlişkisi: Sanat Desteklerinin Dayandığı Argümanlar”, Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2007, Cilt: 44 Sayı:513, 20-33 s.

66

Atilla Sav, “Devlet-Tiyatro ilişkisi”, Milliyet Sanat, sayı:304, 15 ocak 1993, 29-31 s. 67

Cumhuriyetin 75.Yılında Türk Tiyatrosu, Panel, Mitos Boyut Yayınları, İstanbul, 1998, 23-24 s. 68

64

1990-2000 yılları arasındaki süreçte Devlet Tiyatrosu repertuar oluşumunda yerli oyunların dengeli olarak seçimi söz konusu olmuştur.

Ödenekli tiyatrolara tam ve kısmi ödenekli Şehir Tiyatroları açısından bakarsak; bu dönemde İstanbul Şehir Tiyatroları’nın yanı sıra faaliyete geçen belediyelere bağlı yeni şehir tiyatroları olduğunu görürüz. Ancak bu tiyatrolar bazı zorluklarla mücadele etmektedir. Yaptıkları işle, uğraştıkları sanat alanıyla ilgisi bulunmayan bir istihdam düzeni içindedirler. Belediyeye bağlı şirketlerin işçisi konumundadırlar. Bu da, tiyatro topluluğunun devamlılığı ve kurumsallaşması önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Coşkun Irmak, yerel yönetimlerin bu tutumlarının sakıncalarını şöyle değerlendirmektedir:

“Bugün sahnede görüp, alkışladığınız bir oyuncuyu; diyelim ki başkan değişti ya da başkanın düşüncesi değişti; belediyeye bağlı bir parkta çiçek sularken görebilirsiniz. Diğer yandan; tiyatroda oyuncu olarak görev yapan bir kişinin, unvanı “oyuncu” olan bir kadrosunun olması ve bu şekilde istihdam edilmesi, oyuncunun hayata bakışını değiştirecek kadar önemlidir. Her an her şeyin olabileceği tedirginliği içinde, kendini tam olarak ifade edememenin sıkıntısıyla sahneye çıkmak başka, “oyuncu” unvanıyla kadro almak ve bunun güvencesi, kişide yaratacağı özgüven içinde sahneye çıkmak başka. Sanata ve kültürel yaşama; yani insana yatırım yapmak ve bunu bir kâr-zarar meselesi olarak görmemek, yerel yönetimlerin başlıca görevleri arasındadır. Oysa, yerel yönetimlerin bu görevi sahiplendiklerini söylemek zor. Deyim yerindeyse, iğreti ve baştan savma bir şekilde yapıyorlar bu görevi.”69

Kimi yerel yönetimlerce resmen ve kurumsal olarak belediye bünyesinde kurulacak bir tiyatronun, çalışanlarının maaşlarının ödenmesi için bütçede yer olmadığı düşünülmektedir. Oysa, tiyatro çalışanlarının maaşları belediye bütçesinden değil, Maliye Bakanlığı kaynaklarından karşılanır. Aynı Devlet Tiyatrosu gibi. Tiyatro çalışanlarını belediyeye bağlı şirket içinde istihdam etmek, hem maddî anlamda, hem de istihdamda esneklik sağlamak (yani, istediği zaman tiyatro kapatma hakkını elinde tutmak) anlamına gelebilmektedir.

Şehir Tiyatroları; ödeneğinin bir bölümünün ya da tamamının yerel yönetimlerce karşılandığı profesyonel ya da amatör tiyatrolardır. Avrupa'daki pek çok ülkede ve Rusya'da şehir tiyatroculuğunun, kent yönetimince veya merkezi

1990-2000 Arasında Devlet Tiyatroları (Yerli Oyun) Repertuarı Ek-1’de sunulmuştur. 69

65

yönetimce desteklenmesi geleneği oldukça gelişmiştir. İngiltere'de yerel yönetimler şehir tiyatrolarının finansmanı ve yeni sahnelerin desteklenmesi için vergi koyma yetkisi vardır.

Türkiye'de ise 1914 yılında kurulan Darülbedayi'nin devamı olan İstanbul Şehir Tiyatroları buna örnek gösterilebilir. Bunun dışında İzmir Şehir Tiyatrosu, Adana Şehir Tiyatrosu, Eskişehir Belediye Tiyatrosu önemli başka şehir tiyatrolarından olmuştur. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerin dışındaki bölgelerin seyircisi uzun süre tiyatro sanatını, önce özel tiyatroların, sonra ödenekli tiyatroların turne temsilleriyle tanımıştır. Kırklı yıllardan bu yana tiyatronun bir gereksinim olduğunun farkına varan bazı yerel yönetimlerin kendi tiyatrolarını açma girişiminde bulunduklarını görürüz. Kimi uzun, kimi kısa vadeli olan bu girişimlerin sayısı bugün de giderek artmaktadır.

1946 yılında, Avni Dilligil’in girişimi, Belediye Başkanı ve Belediye Meclisi üyelerinin desteğiyle açılan İzmir Şehir Tiyatrosu ne yazık ki dört yıl sonra kapanmıştır. 1954 yılında Burhanettin Tepsi’nin ve Adana Halkevi Şubesinden bir grup gencin sonuçsuz kalan çabalarından sonra Adana Şehir Tiyatrosu açılmış, etkinliklerini ancak 1965 yılına kadar sürdürebilmiştir. Eskişehir’de Yılmaz Büyükerşen’in öncülüğünde 1959‘da kurulmuş olan Akademi Tiyatrosunun ve sanatseverlerin kanlarını satarak destekledikleri Eskişehir Oda Tiyatrosu’nun devamı olarak 1963’de kurulan Eskişehir Belediye Tiyatrosu aydınlardan büyük destek görmüş, fakat 1965 yılında Belediye Meclisinin kararıyla kapanmıştır. Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu, yarı amatör Gençlik Tiyatrosu’nun uzantısı olarak ve İstanbul Şehir Tiyatrosunun katkılarıyla 1964 yılında kurulmuştur ve etkinliğini sürdürmektedir. Gaziantep, Malatya, Balıkesir, Antalya, Diyarbakır, Samsun, Konya, Bartın, Esenyurt ve daha pek çok il ve ilçede, belediye destekli ya da yarı amatör toplulukların kısa süreli de olsa tiyatro etkinliklerinde bulunarak bir tiyatro yaşantısı oluşturmaya çalıştığını biliyoruz.

İzmir’in Bademler köyünde ve Muğla’nın Yatağan ilçesinde halkın kendi tiyatrosunu kurması sevindiricidir. Salihli Belediye Başkanı Zafer Keskiner’in 90’lı yıllarda bir evlendirme dairesinden dönüştürdüğü tiyatro salonu ve gerçekleştirdiği sanat etkinlikleri, Burhan Akçin yönetimindeki Kocaeli Bölge Tiyatrosu, Sadık Aslankara’nın çabasıyla kurulmuş olan Denizli Tiyatrosu (De-Ti), Tahsin Önal’ın

66

girişimiyle kurulmuş olan Denizli Belediyesi Şehir Tiyatrosu, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu bu sanatın yurt çapında yaygınlaşma sürecine girdiğini gösteren örneklerden birkaçıdır. 1992’de Antalya’da belediyeye bağlı olarak açılan Atölye Sahnesi, 1997’de açılan İzmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, 2001’de açılan Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Tepebaşı Tiyatrosu, İstanbul’da Bakırköy Belediye Tiyatrosu düzeyli çalışmalar yaparak seyircisini yetiştiren, yerel yönetimlere bağlı önemli tiyatrolardır. 1990-2000 yılları arasında, Diyarbakır, Gaziantep gibi kapatılmış olanların yanı sıra bazı yerel yönetimlerce Şehir Tiyatroları’nın da desteklendiğini ve yapılandırıldığını biliyoruz.70

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları: Emektar Şehir Tiyatrosu altmışlı yıllarda belirgin bir atak yapmıştır. Tiyatro sanatını geniş halk kitlelerine sevdirmeyi amaçlamış olan Muhsin Ertuğrul yeniden Şehir Tiyatrosunun başına getirilir. Semt tiyatrolarının açılmasına önem verilir. 1960’da Kadıköy Tiyatrosu, 1961’de Üsküdar Tiyatrosu, 1961’de Fatih Tiyatrosu, 1962’de Rumelihisarı Yazlık Tiyatrosu, 1965’de Zeytinburnu Şehir Tiyatrosu açılır. Bu tiyatrolarda dönemin genç Türk yazarlarının oyunları sahnelenmekte, repertuarda dünya tiyatrosunun belli başlı önemli yapıtlarına, Shakespeare tragedya ve komedyalarına yer verilmektedir. Pirandello, Tenessee Williams, Arthur Miller, Jean Paul Sartre, Arnold Wesker gibi çağdaş yazarların en yeni oyunları sahnelenir. Ne var ki siyasal ortamdaki dalgalanmalar Devlet Tiyatrolarını olduğu gibi Şehir Tiyatrolarını da etkilemeye başlamıştır. Parti politikalarına, hatta yöneticilerin kişisel tercihlerine göre belediyeye bağlı olan bu kurumun yönetimine müdahale edildiği, yönetmeliklerde tiyatronun yapısını etkileyen değişiklikler yapıldığı, yöneticilerinin kısa aralıklarla değiştirildiği görülür. Sanatçıların, aydınların direnmelerine karşın Muhsin Ertuğrul 1966 yılında genel sanat yöneticiliğinden uzaklaştırılmış, kurumun yönetimi yönetim kurullarına bırakılmıştır. 1967’de Şehir Tiyatrolarının başına Vasfi Rıza Zobu getirilir. Sanatçıların huzursuzluğunu Tisem’in düzenlediği grev izler. 1974’te kurumun başına yeniden Muhsin Ertuğrul getirilmiştir. Tiyatroyu kahvelere, spor salonlarına taşıyarak yaygınlaştırmayı amaçlayan Muhsin Ertuğrul bu görevde çok kalmayacak, hazırlanan yeni bir yönetmelikle Tepebaşı, Harbiye, Fatih, Üsküdar, Kadıköy Şehir Tiyatroları, genç sanatçıların yönetiminde, ayrı birimler olarak

70

67

çalışmaya başlayacak, fakat bu deneyim de uzun süreli olmayacaktır. 1978’de Şehir Tiyatrolarının başına Hayati Asılyazıcı getirilir. 1980’de Vasfi Rıza Zobu’yu yeniden kurumun başında görürüz. Önceleri ideolojik tercihlerin etkisinde kaldığı için eleştirilmiş olan tiyatro bu kez de toplum sorunlarına sırt çevirdiği için seyirci yitirmektedir.

1984 yılında Gencay Gürün Şehir Tiyatrosuna Genel Sanat Yönetmeni olarak atanır. Kurum yeni bir atılım içine girmiş, Lüküs Hayat opereti, Evita müzikali gibi alımlı oyunlarla seyirci sayısını arttırmıştır. Şehir Tiyatrosunun kuruluşunun yetmiş beşinci yılı çarpıcı etkinliklerle kutlanır, Tiyatro Araştırma Laboratuvarı (TAL) kurulur. Haldun Taner, Melih Cevdet Anday gibi deneyimli yazarlarımızın oyunları yanında, Bilgesu Erenus, Sevim Burak, Murathan Mungan gibi oyun yazarlığımıza yeni boyutlar getiren yazarların yapıtları sahnelenir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları yönetimi 1994 yılında değişime uğramıştır. On yıl Genel Sanat Yönetmeni olarak bu kurumu yönetmiş olan Gencay Gürün görevden alınarak yerine Erol Keskin getirilir. Erol Keskin bir yıl sonra bu görevden ayrılacak, yerine Kenan Işık atanacaktır.

1996’da yapılan İstanbul Şehir Tiyatroları Kurultayı’nda kurumun sanat politikası, yönetsel yapısı, çalışanların hakları ve sorumlulukları irdelenir, yeni kararlar alınır. Kenan Işık yönetimini Nurullah Tuncer’in, son olarak da Şükrü Türen’in yönetimi izler. Türkiye'de çağdaş tiyatronun gelişmesine öncülük eden Şehir Tiyatrosunun kökeni 1914 yılına Darülbedayi Osmani'ye kadar gitmektedir. Cumhuriyetin ilanından sonra, 1934 yılına kadar Darülbedayi adıyla anıldı. Bu tarihten sonra İstanbul Şehir Tiyatrosu adını alan kurum 1976 yılında İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosuna dönüştürüldü. Halen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına bağlı olarak faaliyet gösteren kurum, kent içinde pek çok semtteki sahnede oyunlarını sergilemektedir. Türkiye'nin en uzun ömürlü ödenekli tiyatrosu olma özelliğini koruyan Şehir Tiyatrosu, sadece İstanbul için değil, tiyatro sanatına katkısı nedeniyle bütün Türkiye için önemli bir kültürel kimlik olma özelliğini sürdürmektedir. 71

71

Ayrıntılı bilgi için bkz; Şener, 1998.

68

Bakırköy Belediye Tiyatroları: 1989 Yılında Vakıf Tiyatrosu olarak faaliyetine başlayan; 1991 yılının Ekim ayında Prof. Dr. Zeliha Berksoy’un önderliğinde, yaklaşık 50 yıl aradan sonra kurulan ülkemizin ödenekli ilk ve tek ilçe tiyatrosu olan Bakırköy Belediye Tiyatroları, 3.ödenekli kamu tiyatrosu olması sıfatıyla, tiyatrolar içinde çok önemli bir başlangıç oluşturmuştur.72

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları: Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, 1997 yılında kuruldu. Kocaeli'ni diğer alanlarda olduğu gibi kültür ve sanat alanında da Türkiye'deki özel bölgelerden biri haline getirmeyi hedefleyen Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, bu amaca yönelik olarak repertuarını Türk ve dünya edebiyatının seçkin örnekleriyle oluşturdu. Anadolu'da kurulan ilk ödenekli tiyatro olan Kocaeli Şehir Tiyatroları'nın Genel Sanat Yönetmenliğine Işıl Kasapoğlu getirildi ve 11 Kasım 1997 de yedi saat süren

Benzer Belgeler