• Sonuç bulunamadı

2. Türk Kadın Yazarların Öykülerinde Çocuk ve Eğitim

2.3. Dış Çevre ve Çocuk İlişkisi

2.3.2. Çocukta Hayvan ve Doğa Sevgisi

Çocuk, aileden gördükleriyle hareket eder. Ailesinde sevgi ve saygı gören çocuk etrafındaki nesnelere de sevgiyle yaklaşabilir. Ailede yaşanan kavga, şiddet ve baskı ise çocuğun davranışlarına olumsuz yansıyabilir.

Çocuğun hayvanlara gösterdiği tepkiler de onun ruhsal durumunun ve kişilik yapısının bir yansımasıdır. Hayvanları ve doğayı sevme ya da onlara zarar vermeyi isteme duygusal gelişiminin olumlu ya da olumsuz yansımaları olarak ele alınabilir.

Öykülerde çocukların hayvanlarla ve doğayla olan diyalogu ele alınarak, çocuğun davranışları incelenecektir.

Efzayiş Suat’ın “Ersatz” adlı öyküsünde anlatılan kadınlardan biri çocukluğuna özlem duyar. Kadın, güvercinlere yem verirken çocukluğunu hatırlar:

“Daha ilk adımda etrafımı güvercinler aldı. Önlerine avuç avuç yem serpmek, onları bir kafile halinde uçurtmak bana çocukluğumu hatırlattı.”

(Kırk Kapısı: 26)

Çocukken de hayvanları sevdiğini ve onları beslediğini anlıyoruz. Nevin İşlek’in “Ölü” adlı öyküsünde çocuklar, karınca yuvalarıyla oyun oynarlar. Babası ölen kız çocuğu ise karıncaları öldürmek ister. Onların gözlerini, babasının aklaşmış ölü gözlerine benzetir.

“Karıncaların gözlerini görebilmek isterdim” dedi. Görebilseydim ezerdim şimdi şurda bir tanesini.” (İkindi Güneşi: 26)

Çocuğun karıncalara şiddet uygulamak isteyişini ailesinde sevgi görmemesine ve zor bir hayat geçirmiş olmasına bağlayabiliriz.

“Cengiz Görürse Yaşayamam” da yazar, kuşları seven bir çocuktan

bahseder. Küçük çocuk, annesi ve komşusunun konuşmalarının çabuk bitmesini ister. Böylece kuşlar, bahçelerine yiyecek aramak için gelecektir.

Nevin İşlek’in “Hitlerin Kedisi” ve Sevgi Soysal’ın “Hoş Geldin

Ölüm”de bahsedilen çocuklar, kedilere karşı sevgi doludur. “Hitlerin Kedisi”nde küçük çocuk, dışarıda üşüyen kediyi eve almak ister. “Hoş Geldin Ölüm”de ise küçük Ali’nin “Sarman” adını verdiği bir kedisi vardır.

Köy yerlerinde yaşayan çocuklar, hayvanlara karşı da sevgi doludur. Ferzan Gürel’in “Cennet’in Düşü”nde Emine, köyde yaşamanın gereği olarak hayvanlarla iç içedir. Kendilerinin de “Sarı Kız” adında bir inekleri vardır.

İneğine yem verirken bir an için onun sürekli yeşil otlarla beslenip, büyümesini içinden geçirir.

Yazarın “Kanarya” öyküsünde Şadan, evde büyükleri yokken kafesteki kuşunu salar. Onun özgür olmasını ister:

“Şadan, bir an soluğunu tuttu, bekledi..Bir hoş oluyordu yüreği: Kanaryanın süzülerek uçup, mavi göklerde kaybolup kurtulacağı andı beklediği..” (Evcilik Oyunu: 62)

Çocukta hayvan sevgisinin oluşmasına aile de katkı sağlar. Cahit Uçuk’un “Kömür” adlı öyküsünde küçük çocuk, aile tarafından alınan bir kuzuyla büyür.

Yazarın “Keşke” de bahsedilen küçük Ali, atları çok sever. Atlarla çok ilgilendiğini de sürekli onlar hakkında soru sormasından anıyoruz.

Nursen Karas’ın “Bulduk” adlı öyküsünde küçük bir kız çocuğu, yemişin kabuklarını etrafa savurur. Bu durum, onun doğaya ilgisiz olduğunu gösterir. Öyküde çocukların hayvanlara bakışına da değinilir. Bazı çocuklar, ailelerinden aldığım eğitimle hayvanlara karşı sevgi doludur. Simitlerini ve yemişlerini sokakta gördükleri bu kediyle paylaşırlar:

“Birkaç küçük çocuk simitlerinin ucundan koparıp önüme bıraktı. Çocuklar, hep yemişlerini bölüşmek isterler.” ( Sevgisizler: 15)

Çocuk, hayvanlara yaptığı eziyeti bir iç hesaplaşmayla da yaşayabilir. Yazar, “Uyku” adlı öyküsünde genç kız, çocukluğunda eziyet ettiği hayvanlardan kaçar ve çığlık atarak uyanır. Çocuğun eziyet ettiği hayvanlardan biri de salyangozdur:

“Sonra birdenbire çevremde dev salyangozlar belirdi; “Neden bizi öldürdün? diyorlardı bir ağızdan” “Neden bize tuz ekerek eğlendin?” “Ama çiçeklerimi yiyordunuz. İnanın sonradan üzüldüm. Eriyip su olacağınızı nerden bilebilirdim. Denemek istemiştim, çocuktum.” ( Sevgisizler: 34)

Çocuk, ailesinde ve çevresinde bulmadığı sevgiyi havyalarda arama yoluna gidebilir. Nursen Karas’ın “Sevgisizler” (1967) de çocuk, ailesinde bulamadığı sevgiyi kedilerine gösterir.

Çocuk, sahip olduğu hayvanlara isim de takabilir. Cahit Uçuk’un “Yine

Bir Sarı Kız”da küçük kız, köyde yaşadığından hayvanlarla iç içedir.

“Ama ineklerimiz de var “Ayşe” ile “Sünbül”. “Şahin” bir de “Şafiye” adlı yavruları var. Eşeğimizin adı “Arap”, kedimizin “Minnoş”. İneklerimiz çok süt veriyor..” ( Cennet Bahçe: 33)

Bazen de bir havyan çocukta aile bireyinin yerini tutabilir. “Çamaşırcı

Kadın ve Atlar” da yazar, ilgisiz bir babaya sahip olan çocuklardan söz eder.

Bu çocuklar, babaları yerine kendilerini geçindiren atları çok severler. Öyle ki hepsi, atlarının ve babalarının hastalandığı gün, atları için üzülürler.

Cahit Uçuk’un “Akçe Bardak” öyküsünde çocuk tuttuğu balığı yemek istemez. Babası istediği için onu pişirmek zorunda kalır.

“Alacık”ta yazar, doğayı ve kuzuları çok seven Zeynep’ten bahseder.

Atlara düşkünlük Sevgi Soysal’ın “Tante Rosa” adlı uzun öyküsünde de görülür. Çocukluğundan beri at bakıcısı olmak isteyen Rosa, bu uğurda babasından dayak bile yer.

Cahit Uçuk’un “Üç Bacanın Dumanı” öyküsünde Zehra’nın doğa sevgisine de yer verilir. Zehra, doğayı sever ve ona zarar verenleri de kınar.

Öykülerin geneline bakarak söyleyebiliriz ki çocuklarda doğa sevgisine nazaran hayvan sevgisi öne çıkmıştır. Hayvanlara şiddet uygulayan çocuklar olduğu gibi, onları seven ve besleyen çocuklar da olmuştur. Şehir ya da köy yaşamındaki farklılık da çocukların farklı hayvanlara ilgi duymalarına yol açar. Şehir yerinde yaşayan çocuk kuşlara ilgi duyarken köy yerinde yaşayan çocuk inek ya da kuzuya ilgi duyar. Çocuk, sahip olduğu hayvanlara isim koyma yoluna da gidebilir.

Çocuk, aile yapısını hayvanlara olan tavrına yansıtır. Ailesi ilgisiz olan bir çocuk, hayvanlara şiddet gösterme ya da onlara sığınma yoluna gider. İki davranış biçiminde de aşırılık olduğu görülür. Hâlbuki ailesinden iyi terbiye almış çocuklarda bu dengenin normal olduğu göze çarpar.