• Sonuç bulunamadı

1.1. Aile ve Çocuk İlişkisi

1.1.3. Çocuğa İsim Verme

Çocuklara isim vermede yaşanan çevrenin, ailedeki kültürünün ya da dönemin özelliklerinin etkisi vardır. Anne ve baba çocuğuna isim koyarken bunlardan herhangi birini düşünebilir.

Kadın yazarlarımızın da öykülerinde kullandıkları çocuk isimleri, dönemin özelliklerini ya da ailenin yapısını yansıtmaktadır. Öykülerdeki isimler; modern ve geleneksel isimler diye ikiye ayrılarak sınırlandırılmıştır. Şayet varsa isimlerin konulma nedenleri de verilmiştir.

Bu açıdan Efzayiş Suat’ın öykülerine baktığımızda modern bir isim olan “Güzin” ve geleneksel bir isim olan “Nimet”’in kullanıldığını görürüz.

Nezihe Meriç de öykülerinde modern isimlerine yer verir. Yazar, öykülerinde “Bilge”, “Berran” ,“Birsen”, “Semahat”, “Tülin”, “Işıl”, “Füruzan”, “Tülay”, “Bilgi”, “Gülsev”, “Nezih”, “Nil”, “Alev”, “Sema”, “Mine”, “Esin”, “Ayşe”, “İnci”, “Betül”, “Meral”, “Ilgıncar” isimlerini kız çocuklarında tercih ederken; “Taylan”, “Aydın”, “Ahmet”, “Engin”, “Tayfur”, “Mesut”, “Emin”, “Çetin”, “Tunç”, “Tuna”, “Çağıl” isimlerini de erkek çocuklarında tercih eder. İsimler, modern olmaları sebebiyle dikkat çeker. İçlerinden “Ayşe” ve “Ahmet” isimleri de gelenekseldir. Yazar bir öyküsünde de “Sofiya” ismini kullanır. Bunun sebebi olarak da öyküde çocukluğu verilen kadının Rum asıllı olmasını söyleyebiliriz:

“Sofiya küçük bir dükkanı çatlatacak kadar neşeyle dolduran, Sincap gibi bir Rum kadınıydı. Çocukluğunda pek çok geceler aç uyumuştu.” (Topal

Koşma: 88)

Fazıla Atabek, öykülerinde “Bahri”, “Ömer”, “Ayşe” isimlerine yer verir. “Bahri” isminin kullanılmasının sebebi öykünün kahramanının gemide doğmasıdır:

“Sen bir gemide doğmuşsun diye adını Bahri koymuşlar. Ben gemide doğmadım ama benimkini de Bahri koymuşlar.” (Veda Çiçekleri: 26)

“Ayşe” ve “Ömer” isimleri de geleneksel isimler arasında yer alır. Hatta “Ayşe” isminin önüne okul arkadaşları “köylü” lakabını takarlar:

“Ayşe, benim sınıf arkadaşımdır. Ona mektepteyken –Köylü Ayşe- derdik.” (Veda Çiçekleri: 39)

Saadet Timur da öykülerinde kız isimlerine yer verir. “Fatma”, “Yıldız” “Ceylan”, “Sevil”, “Feyza”, “Zeynep” ve “Nesrin” yazarın kullandığı isimlerdir. Bu isimlerden “Yıldız”, “Sevil”, “Feyza” modern isimler arasında yer alır.

Öykülerinde kız çocuklarına yer veren diğer bir yazarımız da Aysel Alpsal’dır. Yazar, öykülerinde “Gülay” ve “Serçin” isimlerini tercih ederek modern isimlere yer vermiş olur.

Modernist tutumuyla anlayışıyla dikkat çeken kadın yazarımız Leyla Erbil’in öykülerinde kapalı bir mizah söz konusudur. Öyle ki yazarın eleştiri amacıyla bazı isimleri tercih ettiği düşünülebilir: “Hıdır”, “Zekiye”, “Nurcan”, “Ozan”, “Bircan” ve “Cancan” gibi. Öyküdeki kahramanların soyadlarına baktığımızda da ince mizah göze çarpmaktadır:

“Mektubu yazan büyük kızım Nurcan Eyigıcıklar 10 yaş, ondan sonraki oğlum Ozan Eyigıcıklar yedi yaş, öteki kız Bircan Eyigıcıklar altı, en küçük Cancan 4 yaşında ellerinden öperler.” (Gecede: 62)

Geleneksel isimleri tercih eden kadın yazarlarımızdan biri de Meral Çelen’dir. Yazar, öykülerinde “Güllü Güzel”, “Emine”, “Ayşe” isimlerine rastlarız. Bu isimleri kullanmasını da öykülerinde olayların köyde geçmesine bağlayabiliriz.

Kimi zaman çevredekiler uzun isimleri kısaltma yoluna gidebilirler. “Güllü Güzel” isminde de kısaltma görülür. Çevredekiler ona “Güllü” diye seslenirler:

“Benim adı Güllü Güzel. Ama güzel Güllü derler.” (Güllü Güzel: 4)

Sevgi Soysal’da yerleşmiş isimlere yer verildiği görülür. “Ali” ve “Sema” isimleri yazarın tercih ettiği isimlerdir. “Tante Rosa” ismi de yazarın bir öyküsünde geçer. Yazarın bu ismi tercih etmesini uzun öyküde teyzesinin hayatını anlatmasına bağlayabiliriz. Öykü boyunca Yahudi asıllı teyzesi Tante Rosa’nın başından geçenler anlatılır:

“Anamın büyük anasının adı Rosa’dır. Bir Bavyera köyünde gerçekten aforoz edilmiş; çocuklarını, kocasını bırakıp büyük kente gitmiştir. At cambazı

olmak isteyen, rahibeler okulundan kovulan teyzem “Tante Rosa” kitaptaki bu ve başka olayların kahramanıdır.” (Tante Rosa: 95-96)

Nevin İşlek, öykülerinde geleneksel isimlere yer verir. “Dursun” ve “Cengiz” öykülerde geçen isimlerdir.

Geleneksel isimleri öykülerinde kullanan ve köy hayatını anlatan kadın yazarlarımızdan biri de Ferzan Gürel’dir. “Ayhan”, “Zehra”, “Fatma”, “Emine”, “Cennet”, “Ömer”, “Kezban”, “Hasan” ve “Şadan” dır.

Modern ve geleneksel isimleri tercih eden kadın yazarlarımızdan biri de Münife Baran’dır. Yazar, tarihsel bir olayı anlattığı öyküde “Saip” ismini kullanır. Başka bir öyküsünde de modern bir isim olan “Güliz”’i tercih eder.

Geleneksel isimleri sıkça kullanan yazarlardan biri de Afet Muhteremoğlu’dur. Yazar, öykülerinde “Bedriye”, “Behiye”, “Ayşe”, “Sevinç”, “Hulki”, “Gülten”, “Süheyla”, “Hayati”, “Mustafa” ve “Annik” isimlerini kullanır. Çocuğa “Hayati” isminin konulmasının sebebi büyükbabanın çocuğu, hayatı olarak görmesi ve onu çok sevmesidir:

“Kızlar merak ettiler bu hazırlıkları da oğlanın, Hayati’nin doğumuna çok sevinmiş gibi, koşup gözaydına gittiler. Mahide mutluydu. Konuşuyordu artık. Yeni konuşma öğrenmişler gibi kesik kesik konuşuyordu. Konuşurken hastaneyi, doğumunu anlatırken yüzü pembeleşiyor, gözlerinin çevreleri kırık kırış oluyor, dili dolaşıyordu. Oğlan büyükbabasının hayatıymış da ondan adını “Hayati” koymuşlar.” (Toprak: 70)

Çocuğa isim verilirken aile büyüklerinin isimleri de göz önünde tutulabilir. Yazar, “Mustafa” isminin verildiği öyküde bu duruma gönderme yapar:

“Kemal’e, Kemal’in ana babasına eskiden beri güvenleri yoktur. Düğünde edilmiş ufacık bir laftan gocundular da yeni evli kızlarını kolunda bohçası, karnında çocuğuyla babasının evine uğratıverdilerdi. Kız bu Mustafa’yı babasının evinde doğurdu dedenin yatalak Molla Mustafa’nın öldüğü gece. Ondan çocuğun adı Mustafa’dır. Mustafa dokuz aylıktı anasıyla babası kaç mahkemeden dönerek barıştıklarında.” (Toprak: 72-73)

Çocuğa isim verilirken dikkat edilen diğer bir husus da doğduğu toplumun kültürüdür. Yazarın “Annik” ismini verirken de buna dikkat ettiği söylenebilir:

“Kızı Annik küçücük bir çocuktu, ermeni okuluna gider, Fransızca öğrenirdi.” (Toprak: 87)

Sabahat Emir de öykülerinde geleneksel isimleri kullanır. “Kemal”, “Hasibe”, “Mustafa”, “Refik”, “Cemal” yazarın öykülerinde yer verdiği isimlerdir.

İsim, taşıdığı anlamdan ya da kişinin özelliklerinden dolayı alay konusu olabilir. “Kemal” isminin kullanıldığı öyküde de bu durum görülür. Öyküde Kemal’e okul arkadaşları “Sümüklü Kemal” lakabını takarlar:

“Anlıyorum, arkadaşınızdı. Hem de çocukluk arkadaşınız mektepte- Sümüklü Kemal- diye alay edersiniz onunla.” (Ceviz Oynamaya Geldim

Odana: 10)

Cahit Uçuk, öykülerinde geleneksel ve modern isimleri bir arada kullanan yazarımızdır. Öykülerdeki “Zehra” ,“Nazlı”, Samiha”, “Recep”, “Nazike”, “Mehmet”, “Mustafa”, “Ali”, “Basri”, “Zehra”, “Hasan”, “Selami”, “Semahat”, “Ayşe”, “Zeynep”, “Ahmet”, “Fatma”, Gülsüm”, “Ayşegül”, “Kadriye”, “Ömer”, “Merzuka”, “Hatice” geleneksel isimler arasındayken; “Nesrin”, “Yıldız”, “Atuş”, “Işık”, “Can”, “Cahit”, “Tekin”, “Bülent”, “Cemil”, “Meral”, “Ayten”, “Engin”, “Nirka”, “Durak”, “Aypek”, “Taşpek”, “Handan” isimleri de modern isimler arasındadır.

İsmin farklı çağrılmasında yaşanılan çevrenin etkisi olabilir. Yazar, bir öyküsünde bu duruma yer verir. Kızını hatırlatması nedeniyle acılı komşu, küçük kıza asıl ismi olan “Işık” yerine “Atuş” diye seslenir:

“Işık’ın ismi neden Atuş oluyor?” (Altın Pabuçlar: 116)

Yazar, bir öyküsünde kendi ismini kullanma yoluna gider:

“Cahit! Dedi. Biraz sıklaş. Bugünkü ziyaret epeyce mühim olacak.”

(Bir Işıklı Pencere: 133)

Yaşanılan çevrenin etkisi isme yansıyabilir. Yazarın bir öyküsünde olayın kahramanı köylü ismi olan “Gülsüm”ü değiştirir. Kendisine modern bir isim olan “Ayten” ismiyle seslenilmesini ister:

“Kaçtır söylüyorum. Benim adım Gülsüm değil, Ayten.” (Kurtların

Saygısı: 112)

Mesude Gürel de geleneksel ve modern isimlere öykülerinde yer verir. “Yakup”, “Hatice”, “Nihat”, “Halime”, “Şükriye” geleneksel isimler arasında yer alırken “Suzan”, “Güngör, “Durak”, “Nesrin” de modern isimler arasındadır.

Sevim Burak, öykülerinde modern ve kültürel isimlere yer verir. “Nurperi”, “Verdul”, “Ferdi”, “Lulu”, “Rebeka”, “Eliza”, “Mordo”, “Yasef”, “Şalom” ve “Moiz” kullanılan isimlerdir. Öykülerde Yahudi isimleri tercih edilir. Olay örgüsü de bu kişilerin etrafında gelişir. Öyküde annesi Yahudi, babası Türk olan çocuğa Yahudice “Verdul”, Türkçe ise “Ferdi” adı konulur:

“1931 28 Mayıs Çarşamba saat 9 ile 10 arasında Zembul, bir oğlan çocuğu doğurmuş- çocuğun adı Yahudice Verdul (güzel gözlü) Türkçe (Ferdi) konmuş.” (Yanık Saraylar: 83)

Nursen Karas ve Yıldız İncesu eserlerinde geleneksel isimleri tercih eden yazarlardandır. Nursen Karas, öyküsünde “Elif” ismini kullanırken Yıldız İncesu da “Zübeyde”, “Cemil”, “Haydar”, “Nadir” isimlerini tercih eder.

Bu isimlerden “Nadir” in başına lakap getirilir:

“Nasıl öğrenmiş miyim ablam? Benden kaçar mı? Bana Cin Nadir demişler...” (Bir Saat On Üç Dakikalık Seçim Konuşması: 12)

Gülten Dayıoğlu’nun öykülerinde olaylar köyde geçtiğinden öykülerde geleneksel isimler göze çarpar. “Yaşar”, “Gül”, “Elif” kullanılan isimlerden bazılarıdır.

Çocuk ölümlerinden dolayı yaşanan üzüntü bazen isimlere yansıyabilir. Yazarın “Döl” adlı öyküsünde doğan kız çocuğuna yaşaması dileğiyle “Yaşar” ismi konulur:

“Muskalarla, adaklarla büyütülen Yaşar kızı öperken, ilikleri titrerdi ananın. Ölenlerin özlemini giderirdi böylece.” (Döl: 6)

İncelenen öykülerde geleneksel isimlerin dışında modern isimlerin de kullanıldığı görülür. Çocuklara isim verilirken yaşanılan çevrenin ya da sevilen bir insanın etkisi göz önüne alınır. Bazı öyküler de isimlerin önüne alay anlamında lakap da takılır. İsimlerdeki yenilenme ise kırdan kente göçüş ve değişen toplumsal ilgilerin sonucudur.

1.1.4. Çocuğun Anne ve Babayı Birbirine Bağlayıcı Unsur Olması