• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: ÇOCUK REFAHI ALANI…

2.2. Çocuk Hakları Sözleşmesi

Çocuk hakları, yetişkinlerin yetişmekte olanlara karşı yükümlülüklerini, sorumluluklarını akla getirmektedir. Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocuk haklarının uluslararası boyuttaki üçüncü önemli adımıdır. Uluslararası topluluk çocuk hakları terimini ilk olarak Milletler Cemiyeti Genel Kurulu’nun 26 Eylül 1924 tarihinde kabul ettiği “Beyannamede (Bildirgede)” kullanmıştır. Söz konusu bildirge Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi olarak ünlenmiştir. Çocuk hakları düşüncesinin uluslararası düzeydeki ikinci önemli adımı 19 Ekim 1959 tarihli Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul ve ilan edilen “Çocuk Hakları Bildirgesi”dir. Bu bildirge 1989’da sözleşme ile istenen beklenen hukuksal dayanaklarına kavuşmuştur. Sözleşmeler kendilerine taraf olan devletleri bağlayıcı yasal metinlerdir. Bundan sonra çocuk hakları tüm dünyanın ortak ve evrensel değeri haline gelmiştir. Çocuk Hakları Sözleşmesi 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilmiş, 26 Ocak 1990’da onaylanmış ve 2 Eylül 1990’da da yürürlüğe girmiştir (Doğan, 2000). Doğan’ın şu fikirleri Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin içeriğini anlamak açısından faydalı olacaktır:

“Toplam 54 maddeden meydana gelen sözleşme kendisinden önceki Çocuk Hakları Bildirgesi’nin ‘insanlık, çocuklara elindeki en iyi şeyi borçludur’ biçimindeki felsefesini tamamlamaktadır. Bu yönüyle bildirgeyi ve felsefesini ortadan kaldırmamakta; bilakis, bütün bunları pekiştirmektedir. Sözleşme 18 yaşından küçük kişilerin bireysel haklarını belirlemekte, bu yönü ve işleviyle adeta çocukların ‘Magna Carta’sı olmaktadır. Sözleşmede yer alan haklar büyük ölçüde insan haklarının çocukluk olgusuna uyarlanmasıdır” (Doğan, 2000:190).

Sözleşmenin 1. maddesine göre 18 yaşına kadar her insan çocuktur (Cılga, 2001). Yine sözleşmeye göre her çocuk şu haklara sahiptir: Ayrımcılığa maruz kalmama (Madde 2, 30), Yüksek yararlarının gözetilmesi (Madde 3,18), Yaşam ve gelişme (Madde 6), Kimlik (Madde 7,8), Aile ilişkileri ve ana-baba rehberliği (Madde 5, 7, 8, 9, 10, 18, 21,

25), Yasa dışı aktarma ve evlatlık alma karşısında korunma (Madde 11, 21), Đfade, düşünce, din ve vicdan özgürlüğü (Madde 12, 13, 14), Dernek kurma ve barışçı amaçlarla toplantı özgürlüğü (Madde 15), Özel yaşam, ev, aile ve haberleşmenin devlet tarafından korunması (Madde 16), Gerekli bilgilere ulaşabilme (Madde 17), Đstismar ve ihmale karşı korunma (Madde 19), Aile ortamından yoksunluk durumunda özel koruma ve yardım (Madde 20, 22), Silahlı çatışmalardan korunma (Madde 22, 38-39), Özürlülük durumunda özel bakım (Madde 23), Sağlık ve sağlık hizmetlerine erişim (Madde 24), Sosyal güvenlikten yararlanma (Madde 26), Đnsana yakışır yaşam standardı (Madde 27), Eğitim (Madde 28-29), Dinlenme ve boş zaman, oyun, eğlence, kültür ve sanat etkinlikleri (Madde 31), Çocuk işçiliğinden, kaçakçılığından, cinsel ve diğer biçimlerdeki sömürüden ve uyuşturuculardan korunma (Madde 32-36, 39), Đşkenceden ve özgürlükten yoksun bırakıcı önlemlerden korunma (Madde 37-39), Yasa ihlali durumlarında bile saygınlık ve değer verme (Madde 4) (UNICEF, 2005b).

Çocuk Hakları Sözleşmesi, Đnsan Hakları Hukuku’nun ayrılmaz bir parçasıdır. Sözleşme çocuklar için ortak kabullerdir. Çocuklar için ortak iyi’nin elde edilmesi bu belgede öneri biçiminde yer alır. Ancak çocuk hakları, çocuk merkezli hakların bilgisini davranışa dönüştürmedikçe varolmaz. Çocuk Hakları gerçek hayat bilgisine eğitimle dönüşebilir (Cılga, 2001). Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin bağlayıcılığı ortadadır. Yapılması gereken çocuk refahı alanındaki çalışmalarda bu sözleşmeye sadık kalınmasıdır. Ancak o zaman sözleşme gerçek yaşamda yürürlüğe girmiş olacaktır. Tüm Dünyadaki çocuk refahı alanının geleceği açısından bu gereklidir.

2.2.1. Türkiye’de Çocuk Hakları Sözleşmesi

Çocuk Hakları Sözleşmesi ülkemiz tarafından onaylanarak, 27 Ocak 1995 tarihli ve 22184 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve yürürlüğe konmuştur. Bu sözleşmenin ilkeleri ve standartları ile kazanılan yeni program Türkiye’nin 21. yüzyıldaki nitelikli vatandaşlarını yetiştirme yönünde önemli bir çıkış noktası olmuştur (M. Aktaş, 2004: 189).

Türkiye’de yürürlüğe giren Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin önsözünde, toplumun temel birimi olan ailenin ve de özel olarak da çocuğun koruma ve yardım görmesi gerekliliği belirtilmiştir (Cılga, 2001). Çocuğun böylece sağlıklı bir aile ortamı içinde, gelişimini

her yönden olumlu tamamlamasının önemine vurgu yapılmıştır. Aile ve çocuk birlikteliğini korumaya özen gösterilmiştir.

Ülkemizde sözleşme hükümlerini hayata geçirme görevini SHÇEK üstlenmiştir. Bu nedenle SHÇEK birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi’ne düzenli olarak rapor sunmaktadır. Daha önce de değindiğimiz gibi Kurum, çocuklarla ilgili tüm çalışmalarında Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni temel yol gösterici olarak almaktadır. Anadolu Ajansı, Devlet Đstatistik Enstitüsü’nün hesaplarının ve tahminlerinin sonucunu

ele alarak 2005 yılında ülkemizin nüfusunu 72 milyon olarak bildirmiştir (Erdem, 2005). Bu nüfusun yaklaşık %30’unu 0-14 yaş grubu; %17.5’ini ise 15-24 yaş

grubu oluşturmaktadır (Özkan, 2006). Buradan Ülkemizin oldukça genç bir nüfusa sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu yaş grupları içerisindeki korunmaya muhtaç çocuk oranı ve sayısı ise kesin olarak belirlenememektedir. 2828 sayılı kanun kapsamında SHÇEK’in çocuklara ve gençlere yönelik hizmetlerinden yararlanan çocuk sayısı SHÇEK Genel Müdürlüğü verilerine göre toplam 74.445’tir (T.C. Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, 2006: 8). Günümüzde hızla artan işsizlik oranı bu sayının giderek artmasına neden olacaktır.

Yörükoğlu’nun tespitleri bu noktada önemlidir. Ona göre, Çocuk Hakları Sözleşmesi bakımından ülkemiz gözden geçirilirse Anayasamızdaki hükümlere rağmen hiç parlak bir durumla karşılaşılamaz.:

“…Çocuk hakları ne ölçüde korunuyor, çağdaş dünyanın neresindeyiz? Katılmaya çalıştığımız Avrupa Birliği düzeyinden çok aşağılarda olduğumuz kesin. Açık konuşmak gerekirse durum gerçekten içler acısıdır. Çocuk haklarının üstüne titreyeceğimize ayaklar altında çiğniyoruz. Bu acıklı durumun yoksullukla, gelir azlığıyla ile de doğrudan ilişkisi yok. Çocukları koruyucu aile yerine pahalı kurumlara doldurarak onları ne koruyabilir ne de kurtarabiliriz. Hele ruh sağlıklarını, zihinsel gelişmelerini hiç güvence altına alamayız. Köklü çözüm için, hizmetlerde eşgüdümü ve sürekliliği sağlamak için bir Çocuk ve Aile Bakanlığı’nın kurulması ilk adım olabilir. Çocuk Hakları Bildirgesi ‘Đnsanlık, çocuğa verebileceğinin en iyisini vermekle yükümlüdür’ derken biz çocuklarımıza en kötü, en ilkel bakımı mı layık göreceğiz?” (Yörükoğlu, 2004: 5,6).

Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni esas alarak Türkiye’deki korunmaya muhtaç çocukları değerlendirdiğimizde ortaya hiç de iç açıcı olmayan bir tablo çıkmıştır. Çocukların her türlü istismardan korunması, fizyolojik, psikolojik ve sosyal yönlerden sağlıklı, etken bireyler olarak yetişmesi için konuyla ilgili çözüm önerilerinin acilen masaya

yatırılması gereklidir. Çocuk Hakları Sözleşmesi konusunda halkın bilinçlendirmesi son derece önemlidir. Bu amaçla SHÇEK’in, yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği yapması bir zorunluluk olarak ortadadır.