• Sonuç bulunamadı

4. İSTANBUL İÇME SUYU HAVZALARI

4.3 İstanbul İçmesuyu Havzalarında Planlama

4.3.1 Çevre Düzeni Planları

Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından “Dengeli ve sürekli kalkınma amacına uygun olarak ekonomik kararlarla ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkan veren, rasyonel doğal kaynak kullanımını sağlamak üzere kalkınma planları ve varsa bölge planları temel alınarak yapılan ve tarım, turizm, konut, sanayi, ulaşım vb. arazi kullanım kararlarını ve politika ve stratejilerini belirleyen 1/25.000, 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekte hazırlanan, plan notları ve plan açıklama raporuyla bütün olan üst ölçekli fiziki plan”olarak tanımlanan çevre düzeni planları ülkemizde 1960’lı yıllardan itibaren yapılmaktadır.

1960’lı yıllardan 2003 yılına kadar çevre düzeni plan çalışmalarını Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından yürütülmüştür. Bu dönemde Türkiye’nin yaklaşık %7’sinin planlama çalışmaları tamamlanmıştır.

2003 yılından itibaren çevre düzeni planlarını hazırlaması/hazırlatılması, onaylanması ve uygulanmasının sağlanması görevi Çevre ve Orman Bakanlığı’na verilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı'nca kentleşme, sanayileşme, çevre kirliliği, turizm baskısı, deprem ve çevresel değerler gibi kriterler dikkate alınarak, 51 ili kapsayan planlama bölgeleri tespit edilmiştir. Bu doğrultuda tespit edilen illere yönelik 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı çalışmaları, gerek Çevre ve Orman Bakanlığı’nca gerekse Çevre ve Orman Bakanlığı’nın koordinasyonunda yürütülmek üzere, Valiliklerin ve Belediyelerin işbirliği ile hazırlanmasına ve tamamlanmasına karar verilmiştir. Çevre ve Orman Bakanlığı, bu doğrultuda yaklaşık 55 milyon hektar alanı kaplayan 51 ilde, alt ölçekli planlara esas olacak 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı çalışmalarını yapmayı öngörmektedir.

Çevre düzeni planlarının hazırlanmasında, planlama alanı olarak su toplama havzaları esas alınmaya çalışılmaktadır ancak bir havza planlaması niteliğinde değildir. Planlama hiyerarşisinde çevre düzeni planları bölge planları ile yerel planlar arasında bir kademededir. Bu konumu ile çevre düzeni planları ulusal planlar ile yerel planların bütünleştirilmesinde çok önemli bir işleve sahiptir. Ancak ülkemizde bölge planlama geleneği olmadığı için bu işlevini yerine getirememekte ulusal planlar yerel planlarla bütünleştirilememektedir. Çevre düzeni planları, havza planlaması için çok önemli bir araç olarak değerlendirilebilir (Uluçay, 2006).

İstanbul’un, içme suyu havzalarının tamamını kapsayan üst ölçekli geniş kapsamlı bir planı bulunmazken, 2006 yılı ile başlayan İstanbul 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı hazırlama süreci, havzalara yönelik oldukça önemli tartışmalara yol açmıştır. Havzalarda belediyeler tarafından yapılan ve uygulanan planlar ile sağlanamayan bütünlüğün ve koordinasyonun, bu plan ile bir nebze de olsa sağlanma imkânına sahip olunmuştur. Bu yüzden İSKİ, DSİ gibi kurumlarla toplantılar düzenlenmiş birlikte bir sonuca varılmaya çalışılmıştır.

Belediye ilan edilmiş olan havzalardaki yerleşmeler, diğerleri gibi imar planlarını hazırlama aşamasında ilgili kurumlardan görüş almak zorundadırlar. Havzada olmaları nedeniyle, İSKİ’nin “İSKİ İçme Suyu Havzaları Yönetmeliği” çerçevesinde vereceği görüş, bu belediyeler için en belirleyici unsurların başında gelmektedir. 2006 yılında onanan İstanbul 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı itirazlar kapsamında revize edilerek 2009 yılında tasdik edilmiştir. Söz konusu Çevre Düzeni Planına uygun olarak 1/25.000 Ölçekli Nazım İmar Planı çalışmaları devam edilmektedir. Bu plan, İSKİ’nin olumlu görüş vermesi durumunda su havzaları için arazi kullanım kararlarının çerçevesini belirleyen en önemli plan olacaktır. Daha sonra hazırlanacak alt ölçekli planlar yasal olarak bu plana uygun hazırlanmak durumundadır.

Çevre Düzeni Planı çalışmaları kapsamında kurulan İMP Doğal Yapı Grubu ilgili kamu kuruluşları (İSKİ ve DSİ) ile yaptığı görüşmeler sonucunda sabit mesafe yaklaşımının havzada koruma amaçlı tampon bölgelerin belirlenmesinde değişken mesafeli yaklaşımlara göre daha uygun ve savunulabilir olacağı görüşünde birleşmişlerdir.

Özellikle ülkemizde imar uygulamalarında hesaplanabilirlik, uygulanabilirlilik problemlerinin yaşandığı savunan Doğal Yapı Grubu, yaşamsal öneme sahip su kaynaklarının geri dönüşü mümkün olmayan gelişmelere karşı koruyucu ve kollayıcı yaklaşımlarla güvenliğinin sağlanması önde gelen bir tercih olması gerektiğini düşünmektedir.

Doğal Yapı Grubu’na göre, su havzalarında kirlenmenin önlenmesi için alınması gereken tedbirler aşağıda özetlenmiştir:

1. Havza içerisinde kısıtlamalara mutlaka riayet edilmelidir.

2. Yapılaşmış alanlarda gözlenen kural dışı faaliyetlere karşı oluşturduğu riske göre istimlak politikaları geliştirilmelidir; örneğin ilgili faaliyetlere belirli bir ekonomik

3. Türlerine göre müsaade edilen, sınırlandırılan ve yasaklanan kullanımlar listelenerek detaylandırılmalı ve zamanla oluşabilecek teknolojik ilerlemelere göre listeler güncellenmelidir.

4. Kullanılan koruma kuşağı yaklaşımının başarısı için, oluşturulan alanlar arazi ve iklimin karakterine göre tasarlanmalı, ve ekolojik sürdürülebilirliğinin sağlanması için de gerekli bakım yapılmalıdır.

5. Unutulmamalıdır ki, dünyanın en büyük şehirleri kentlerin sürdürülebilirliği için gerekli olan yüksek kalitede içme ve kullanma sularını özel korunmuş alanlardan ve hatta ormanlık alanlardan elde etmektedir. Koruma kuşakları yaklaşımında temel hedef doğal drenaj sistemine gelen suların ekolojiyi koruyarak sağlıklı bir şekilde rezervlere iletimini sağlamak ve rezervlerde kirlenmesini engellemektir. Drenaj sistemine ve dolayısıyla rezervlere giren suların temiz olması çevredeki faaliyetlerin yoğunlukları, altyapıdaki eksiklikleri ve kirletici özellikleriyle ters orantılıdır.

Havza temelli bölgesel bir planlama anlayışının ülkemizde mevcut olmaması, üst ölçekli planlar olan İstanbul 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni ve 1/25.000 Ölçekli Nazım İmar Planı’nı oldukça önemli kılmaktadır. Alınan her arazi kullanım kararının bir su kararı olduğunu ve çizilecek her çizginin bir sosyal, ekonomik ve ekolojik anlamının olduğunu düşünecek olursak bu planlama süreçlerinde atılan adımların ciddi araştırmalar ve analitik etütlere dayandırılması gerekmektedir.

Benzer Belgeler