• Sonuç bulunamadı

Çeşme kelimesinin Farsça’da “göz” anlamındaki “çeşm” den geldiği genel anlamda kabul edilir101. Su çıkan kaynak, pınar ve gözlere “çeşm” denilmesi,

91 Harun Ürer, İzmir Hamamları, Ankara, 2002, s.34. 92 Harun Ürer, age., s.39.

93 Semavi Eyice, İznikte Büyük Hamam…, s.112. 94 Semavi Eyice, İznikte Büyük Hamam…, s.112. 95 Canan Çakmak. age., s.19.

96 Semavi Eyice, İznikte Büyük Hamam…, s.113. 97 Canan Çakmak. age., s.19.

98 Semavi Eyice, İznikte Büyük Hamam…, s.114.

99 Semavi Eyice, “İznik İsmail Bey Hamamı”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2001, s.86. 100 Semavi Eyice, İznikte Büyük Hamam…, s.114.

bunların akıtıldığı küçük yapılara çeşme adının verilmesine neden olmuştur102.

XII. ve XIII. yüzyıllarda çeşme kelimesi yerine arapça yine göz anlamına gelen “-ayn” tabiri ile “sikaye” isimlerinin kullanıldığı bu dönemdeki kitabelerde karşımıza çıkmaktadır103. Bu dönem Selçuklu çeşmelerinde geçen “ayn” ifadesine

örnek olarak 1271 Gök Medrese ve 1278 Tarihli Bolvadin Alaca Çeşme104 gibi

birçok örnek sayılabilir. Ayn yerine daha az kullanılan sikaye ifadesi geçen çeşmeler arsında 1239 Pazar Hatun çeşmesi, Afyonda bugün mevcut olmayan 1372 tarihli iki lüleli çeşme ve Sinop’taki 1429 tarihli emir Şahabeddin Çeşmesi gösterilebilir105. Bununla birlikte Çeşme-i Dilkuşa – Çeşme-i Abı Zülal- Çeşme-i Revan Çeşmesi, Rana Çeşmesi, Kevser, Çeşme-i Hayat vb. Arapça ve Farsça kelimelerden oluşan ifadeler Osmanlı Devri çeşmelerinde sık sık görülmektedir106. İlkçağın erken Yunan medeniyetine ( M.Ö. VII. Yüzyıl) ait

pişmiş topraktan yapılmış, Lemnos’ta bulunan düz damlı bir yapı modelinin sen olabileceği ileri sürülmüştür. Ancak gerçek anlamda bir çeşmeye Korinthos’ta rastlanmıştır107. İlkçağ’ da abidevi çeşme binalarına nymphaeum deniliyordu.

Roma çağında Anadolu’nun bütün şehirlerinde bu çeşmelerden yapılmıştı108.

Bizans devrinde de küçük ölçülerde umumi çeşmeler yapıldığı bilinmektedir109.

Türklerin sosyal ve medeni hayatında su, maddi ve manevi bir hayat unsuru halinde yer almıştır110. Türklerde su işlerinin ilk mühim inkişafı

Maveraünnehir de yaşayan Türk devletlerinde müşahede edilir. Samanoğulları, Gazneliler, Karahanlılar kurdukları büyük teşkilatlarla; şehrin ihtiyaçlarını karşılamak amacıylanehirlerden kanallar ve su yoları açmak suretiyle bir takım

102 Semavi Eyice, Çeşme…, s.277. 103 Yılmaz Önge, Su Yapıları…, s.5. 104 Yılmaz Önge, Su Yapıları…, s.5. 105 Yılmaz Önge, Su Yapıları…, s.5. 106 Yılmaz Önge, Su Yapıları…, s.5. 107 Semavi Eyice, Çeşme…, s.277. 108 Semavi Eyice, Çeşme…, s.277. 109 Semavi Eyice, Çeşme…, s.277. 110 Sedat Çetintaş, age., s.125.

çalışmalarda bulunmuşlardır111. Türk sanatında ise çeşme yapımına büyük önem

gösterilmiştir. Bunun sebebi olarak İslamiyet’in suya büyük önem vermesi ve insanlara su sağlamının sevabı çok olan bir hayır işi olduğunu kabul etmesidir. Bununla birlikte peygamber Efendimiz (s.a.v)’in bir hadisi şerifinde “Sadakanın en faziletlisi su temidir”(Ebu Davud, “Zekat”,41; İbn Mace, Edep”, 8) diye bahsetmesi su ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan hayırları ön plana çıkarmıştır. Dolayısıyla Türk topluluklarında da ön planda gelen bir hayır sayılmıştır112.

Türk Mimarisinde karşımıza çıkan en eski çeşmelerden birisi Mardin’de Artuklular’dan Necmeddin İlgazi tarafından külliye içerisinde 1109 – 1122 yılları arasında yaptırılmış olan çeşmedir113. Günümüze pek az kısmı sağlam olarak

ulaşabilen çeşme, hamamın avluya komşu olan köşesinde yer almakta olup, bir payenin desteklediği iki aynı yöne açılan çifte kemerlidir. Çeşmenin üzeri çapraz tonozla örtülüdür114.

Anadolu’nun fethinden sonra Selçukluların fethettikleri antik merkezlerde belli bir süre mevcut yapılardan istifade etmişlerdir. Harap veya kısmen sağlam olarak ele geçen bu mimari eserler içinde birçok su tesisi olmalıdır115. Çeşmeler,

havuzlar, kuyular sarnıçlar ve bunlara su sağlayan bentler, kanallar ve kemerler bütün bu yapılar Selçuklular tarafından muhtemelen gerekli onarımlarla beraber tekrar kullanılabilir hala getirilmiş, ancak zamanla bu tesisler ihtiyaçları karşılayamaz duruma gelince, ilaveler veya yeni tesisler yapılmaya başlanmıştır116.

Selçuklu Dönemi çeşmelerinin genel itibariyle cami, medrese, han vb. yapıların ana yola bakan ön cephelerinde inşa edildikleri bilinen bir gerçektir117.

111 Ayhan Aytöre, agm., s.46-47. 112 Semavi Eyice, Çeşme…, s.277. 113 Semavi Eyice, Çeşme…, s.277. 114 Semavi Eyice, Çeşme…, s.277. 115 Yılmaz Önge, Su Yapıları…, s.5. 116 Yılmaz Önge, Su Yapıları…, s.5.

Bununla birlikte bu dönemde her ne kadar yapılara bitişik olarak, yani bağımlı çeşmeler ağırlıklı olarak inşa edilse de tek başına müstakil olarak nitelendirdiğimiz çeşmeler de vardır118.

Yılmaz Önge 13. Yüzyıl Selçuklu Dönemi çeşmelerini dört ayrı grupta ele almıştır. Bu sınıflandırmaya göre, yapıların genellikle ön cephelerinde veya ana giriş kapıları yakınında bulunan, profilli bir çerçevenin meydana getirdiği satıhta kalan bir niş aynası içinde ve lüleye sahip bir su haznesinden meydana gelen çeşmeler ilk grubu; yapıların ön cephelerinde veya ana giriş kapıları yakınında yer alan kemerli derin bir kavsara ile şekillenen niş duvarında, lüle haznesinden ibaret yarı bağımsız çeşmeler ikinci grubu; yapıların iç avlu kısımlarında genellikle ana giriş kapısına yakın bir eyvanın duvarında yer alan, tabanı lüleli su haznesine açılan bir nişten ibaret çeşmeler üçüncü grubu; son olarak yapıların iç avlularında genellikle bir eyvanın duvarında yer alan mimari yapısı ile mihrap görünüşünde bir niş içine yerleştirilmiş çeşmeler ise dördüncü grubu oluşturmaktadır119.

XIV. yüzyıl çeşmelerinde değişiklik görülmemektedir. XV. Yüzyılda ise mevcut çeşme tiplerine ilave olarak; Tonozlu veya kubbeli bir su deposunun bir cephesinde kemerli veya stalaktikli kavsaralı, sathi veya derince bir niş içerisine yerleştirilmiş olan çeşmeler ve üstü ahşap bir saçakla muhafaza altına alınmış çeşmelerdir120.

XVI. Yüzyıl çeşmelerine bakıldığında bu asır klasik tip çeşmelerin inkişafında başlangıç arz etmektedir. Bununla birlikte çeşmeler genellikle sade bir tiptedir121. Bunların yanı XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren palmet, lale, karanfil gibi motif uygulamaları görülmektedir122. Yine bu dönem içerisinde sivri kemer kullanımının yanı sıra yuvarlak kemer uygulamaları bulunmaktadır123.

118 Yılmaz Önge, Su Yapıları…, s.11. 119 Yılmaz Önge, Su Yapıları…, s.37. 120 Yılmaz Önge, Su Yapıları…, s.37. 121 Ayhan Aytöre, agm., s.61.

122 Ayhan Aytöre, agm., s.61. 123 Ayla Ödekan, agm., s. 282.

XVII. Yüzyılda değişiklik görülmemeyip, XVIII yüzyıl çeşmeleri biraz daha klasik döneme uygun olmakla, sivri kemer uygulamaları görülmektedir124. Bununla birlikte bu yüzyılda mevcut çeşme yapılarına ilave olarak: Genellikle İstanbul’un Boğaziçi veya Haliç sahillerinde, sandalla dolaşanların ve balıkçıların yararlanmaları için inşa edilmiş, çeşitli formlarda yapılmış, iskele çeşmeleridir125.

XIX. Yüzyıl çeşmlerinde ise ampir stillerin mimariye girmesiyle birlikte eski klasik formlarda bariz bir ayrılık göze çarpmaktadır126. Bu çeşme yapıları yoğun

bezeme ile kaplı köşe sebilleri ile yuvarlatılmış kütleleri, derin saçakları ile şehir içerisinde önemli alanları ön plana çıkaran, Avrupa kentlerinin Rönesans ve Barok çeşmelerle süslü meydanlarını çağrıştıran, meydanlar oluşturan konumları ile Osmanlı Mimarlığında daha önce karşımıza çıkmayan yeni bir şehircilik ve yapı tasarımı anlayışının ilk modelleri olmuşlardır127.

Osmanlı çeşmelerinin en son tipini I. Ulusal Mimarlık Dönemi oluşturmuştur. Sivri kemerli niş, yazıt, rozet, mukarnaslı kornişle Kısıklı çeşmesi Osmanlı üslubunu yeniden oluşturma istediğini doğrudan yansıtmaktadır128.

Benzer Belgeler