• Sonuç bulunamadı

Ârif-i Bi’llâh Şeyh Mehmed Eş-Şehîr Bi-Gül Baba

Bu zâtın tercemesi Şakâyık’ta dâhil değildir. Enîsü’l-Müsâmirîn beyânınca Gül Baba Zâviyesi’nde şeyh olan Hayâlîzâde merhûm defterhâne-i hâkânîden merhûm Gül Baba’nın tafsîl-i ahvâlini mütezam- mın 1011 târihinde bir defter ihrâc ettirip bu terceme ondan ihrâc olundu. Defterin mazmûnu bu ki müşârunileyh Gül Baba Ebu’l-feth Sultân Meh- med Hân’ın zamân-ı saltanatlarında Şirvan vilâyetinden İstanbul’a gelerek nâmına Gül Mehmed Dede derler idi. İlm ü zühd ü takvâ ile meşhûr bir azîz olmağın pâdişâh-ı müşârunileyh hazretlerinin İstanbul’da binâ eyle- dikleri câmi-i şerîfte sekiz sene tefsîr-i şerîf ve hadîs-i nebevî nakl eylediler. Hazret-i pâdişâh dahi va‘zına hâzır olurlar idi. Ammâ hasbî va‘z edip vazîfe kabûl etmemişler idi. Hattâ medâris-i semâniyeden biri teklîf buyurulduğu hâlde onu dahi kabûl etmedi. Hazret-i pâdişâh bunlardan iki sene kadar tefsîr ü hadîs u ulûm-i şer‘iye ta‘lîm etmişler idi. Ba‘de zamânin Ebu’l-feth hazretleri mahrûse-i Edirne’ye teşrîflerinde bu zâtı dahi berâberlerinde ge- tirip Câmi-i Atîk’te dahi iki sene va‘z u nasîhat eyledi. Bu esnâda hazret-i Fâtih bir gün Karaca ve Korucu karyeleri etrâfına seyr-ü şikâra çıktığın- da Gül Mehmed Dede’yi dahi götürüp oralarda geşt ü güzâr eyler iken Gül Mehmed Dede Korucu Köy nâm mevzi‘a ifrât derecede meyl edip hazret-i pâdişâhtan vâki olan istirhâmı üzerine kendisine temlîk olundu. Gül Mehmed Dede bâ-ruhsat-ı seniyye orada mütemekkin olup evlâdına ve ba‘de’l-inkırâz ulemâya vakf eyledi. Hîn-i irtihâllerinde o mevzi‘de defn olunup meşhûr u ma‘rûf ziyâret-gâh olmuş idi. İle’l-ân Edirne ahâlisi eyyâm-ı sayfde ziyâretten hâlî olmazlar. İrtihâllerinden sonra veled-i sulb- leri Hâfız makâmlarında mukîm olmuş idi. 1046 târihinde [s.287] şeyhi İsmâil Efendi idi. Edirne şuarâsından Tîgî Bey merhûm Gül Baba vasfında bu ebyâtı demiştir.

Nazm Âşinâ-yı bahr-ı irfân u kerâmet Gül Baba Rûşenâ-yı dîde-i ehl-i basîret Gül Baba Âb-rû-yı hayl-i merdân-ı Buhârâdır özü Cûybâr-ı menba‘-ı ayn-i velâyet Gül Baba Dûdmân-ı nuhbe hem ser-çeşme-i âl-i Ali Lü’lü-i lâlâ-yı ummân-ı siyâdet Gül Baba

Sâki-i kevser Gadîr-i Hum’da buldu iltifât Eyledi bir göl kenârında ikâmet Gül Baba Cân verip Gâzî Ebu’l-feth ile râh-ı aşkda Tîgiyâ bulmuş bu menzilde şehâdet Gül Baba

Tîgî Bey merhûmun sûret-i defter manzûru olmamış olmalıdır ki naz- mında Gül Mehmed Dede’yi Buharâ’dan olmak üzere zikr etmiştir. Gül Baba’ya temlîk buyurulan bu arâzide müşârunileyhin merkadi kurbunda cesîm ve oldukça amîk bir göl olduğundan mürûr-i zamân ile Gül lafzı göl lafzına tahvîl u tahrîf olunarak elsine-i nâsda el-yevm Göl Baba denmekle şöhret bulmuştur. (İntehâ) Tîgî Bey’in nazmına Örfî’nin nazîresi:

Nazm Nâil-i eltâf-ı Hakk sâhib-i velâyet Gül Baba Şârih-i ma‘nâ-yı esrâr-ı kerâmet Gül Baba Zâhir u bâtında ârif her ulûmun remzîne Mazhar-ı tevfîk-i Hakk ehl-i saâdet Gül Baba Bü’l-feth Gâzîye olmuşlar muallim bir zamân Eylemiş bi’l-âhare bunda ikâmet Gül Baba Gülsitân-ı kabrinin etrâfı gülzâr-ı cinân Bu mahalde gûyiyâ verd-i letâfet Gül Baba Sırr-ı rûhâniyyeti bâkî değil mi Örfiyâ Ettirir dâim ahâlîye ziyâfet Gül Baba Eyle istimdâd rûhuna edüp hayr duâ Örfiyâ tâ kim ede sana şefâat Gül Baba

Şimdi evvelki şerefi zâil olmuştur. Arâzisinin kısm-ı a‘zamının Kara- caköy Çiftliği’ne gasben kalb u bel‘ edildiği mervîdir.

Der-Asr-ı Sultân Selîm Hân-ı Sânî

13-Eş-Şeyh Alâüddin Eş-Şehîr Bi-Cerrâhzâde Ârif-i Bi’llâh

Bayrâmî tarîki müntesiblerinden âtîde Sultân Murâd Hân-ı Sâlis asrı meşâyihi sırasında tercemesi mezkûr Cerrâhzâde Şeyh Muslihudin Mus- tafa Efendi’nin pederidir. Şeyh-i müşârunileyh askerî zümresinden iken 905 târihinde Sultân Bâyezîd-i Velî ile İnebahtı Seferi’ne gidip avdetle- rinde bir gün esnâ-yı râhda konak mahaline vusûl müyesser olmayıp gece karanlıkta yağmur ve kar şiddetle yağdığı bir sırada çadır içinde oldukları

hâlde çadırlarını su basmış ve Karasu nehri dahi şiddetle tuğyân ederek yollarını kesmiş olduğundan bir tarafa hareket kâbil değil idi.

Beyit Şeb-i târîk u bîm-i mevc ü girdâbî çünîn hâ’il Kücâ dânend hâl-i mâ sebük-bârân-ı sâhilhâ

Mazmûnu hasbihâl-i pür-melâl olup göz gözü görmek kâbil olmayan o karanlık gecede Karasu Köprüsü’nün başına kadar gelinebilmiş ise de etrâfı su aldığından ne ileriye azîmet ve ne geriye avdet kâbil olmayıp üs- tüne bindiği at ile berâber gark u helâk olmak rû-nümâ olduğundan her husûsda olduğu gibi bu bâbda dahi müneccî-i hakîkî olan zât-ı ecell-i a‘lâya tazarru‘ ve niyâzdan başka çâre olmadığı anlaşılarak dest-i recâ dergâh-ı ulûhiyyete kaldırılmış ve o hâlde arkadan bir sadâ işitilip atf-ı nazar olun- dukta ehl-i seferden biri kendisini semt-i selâmete davet ettiğini görmesiyle hemân ol tarafa gidip köprüye vusûlünde delîl-i merkûme peyrev olarak bir müddet gittikten sonra necât emâreleri müşâhade olundukta delîl olan zât semt-i maksûda işâretle gözden nihân olur. Şeyh-i müşârunileyh dahi ol varta-i hevl-nâkdan halâs olarak [s.288] Edirne’ye geldikte ni‘met-i halâs için şükr-gûyâ ve ol rehber-i Hızr-ı hidâyetin hâlinden hayrân iken sâkin olduğu mahalle içinde bir hânede cem‘iyyet hiss edip sebebini su’âl eder. Hazret-i pâdişâhın şeyhi sâhibü’l-kerâmât İskilibî Muhyiddin Mehmed Efendi hazretlerini davet edip meclis-i va‘zlarıyla teşerrüf ve enfâs-ı tayyi- beleriyle teberrük kasd ettik meclisimize siz dahi gelebilirsiniz cevâbını al- masıyla derhâl davete icâbetle dâhil-i sohbet olarak şeyhine nazar ettikte ol gece mübtelâ olduğu varta-i helâkdan halâs eden rehber-i ferruh olduğunu anlamasıyla meclisin hitâmına kadar sabr eder. Badehû hazret-i azîzi tenhâ bulup ayağına düşer. Ve Karasu ma‘berinden garkdan halâs buyurduğunuz bendenizim diye arz-ı hâl eyler. Şeyh-i ârif o sözden ızhâr-ı tagayyür ve ifşâ-yı sırdan işrâb-ı celâl ü tekeddür edip vukû-ı hâli bi’l-külliye inkâr ve kuvvet-i vâhimeye tâbi‘ olup iftirâ eyleme diye arz-ı gubâr eyler. Ol âşık-ı sâdık bu mukaddimâttan memnû‘ olmayıp arz-ı niyâz eder ki bu bendenin yakîni teşkîk-i müşekkek ile zâil ve re’y-i rezîni mugâlata-i tecâhül-i ârif ile mütehavvil olmaz. Min-ba‘d lutf-ı sâbıka inâyet-i lâhıka ricâ ederim. Karîne-i hâl ol tâlib-i inâyet-i aliyyenin hüsn-i irâdetini ve feyz-i terbi- yete kemâl-i kâbiliyetini müşâhade eyledikte bezl-i lutf u inâyet ve ihfâ-i esrâr-ı ricâl ile tavsiyet buyurdular. Ol günden âfitâb-ı cân-sûz-ı aşk-ı ilâhî derûnuna tâb ve cezebât-ı şu‘â‘-ı muhabbet dâlel-i dil-i ser-gerdânına kullâb salıp dâ‘î-i hidâyete icâbet ve huzûr-ı azîzde tevbe vü inâbet eyleyip

cân u dilden mürîd ve füyüzât-ı aliyyelerinden müstefîd olmuş idi. Ba‘de zamânin hazret-i Şeyh Muhyiddin vatanları olan İskilib’e avdet ettikten sonra hulefâsından Şeyh Muslihuddin Sirozî Edirne’ye gelerek ikâmet edip cenâb-ı Alâüddin bir zamân da onların hizmetlerinde bulunmuş ve şeyh-i müşârunileyh azîzlerini ziyâret kasdıyla Edirne’den İskilib’e azîmet etmekle onlara refâkat ederek o dahi gitmiş ve kendilerinde muhabbet-i ehl ü iyâl ve alâka-i mansıb u mâl kalmamış idi. Bir kaç sene hizmet-i azîzde müştagil-i riyâzât u mücâhedât olup nâil-i murâd ve murahhas bi’l-irşâd oldukta Edirne’ye avdetle Şeyh Şücâ‘uddin Zâviyesi’nde seccâde-nişîn ü mübâşir-i irşâd-ı tâlibîn olmuşlar idi. Sinn-i şerîfleri yüz seneye karîb oldukda icâbet-i davet-i dergâh-ı mücîb etmişler idi. Zâviye-i mezkûre sâhasında medfûndur. Zeyl-i Şakâyık’ta Şeyh Muhyiddin-i İskilibî’nin tercemesinde müşârunileyh Şeyh Alâüddîn’in bazı kerâmâtı mezkûrdur.

Benzer Belgeler