• Sonuç bulunamadı

ÂŞIK EDEBİYATINDA DAĞ

Âşık edebiyatının kökü sözlü kültür geleneğine kadar uzanmakta olup Türk edebiyatının önemli bir kolu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Âşık, umumiyetle saz şairlerine verilen bir addır. Halk arasında anlatılan bir- çok menkıbelerde, âşığın ruhanî aşk derecesine yükselip saz çalıp şiir söylemeyi bir pîrin ya da Hz. Hızır’ın rüyada veya hakikatte tecellisi ile öğrendiği anlatılır (Köprülü, 2004: 26).

Âşık tarzı, XVI. yüzyıl sonlarında başlayan XVIII. yüzyıl başlarına kadar muh- telif menşelerden gelen muhtelif edebî ve fikrî unsurların kaynaşması sonucu ortaya çıkan yeni bir terkiptir (Köprülü, 2004: 47).

“Âşık edebiyatının eski mahsullerinden şimdiye kadar tesadüf edilen eserler, en çok XVII. ve XVIII. asra ait olanlardır. Âşık tarzı, Türk edebiyatının en eski devir- lerinden beri devam etmekte ise de onun XVII. asra kadar vücuda getirdiği mahsüller maatteessüf elimizde bulunmuyor. Osmanlı hayatının hemen her safhasında konak- larda, kahvehânelerde, meyhanelerde, bozahanelerde, kervansaraylarda, tekkelerde, mesirelerde âşıkların büyük bir yer ve ehemmiyeti vardı.” (Köprülü, 2012: 199)

Anadolu’nun muhtelif köşelerinde bugün bile âşık unvanını taşıyan ve çaldı- ğı sazla kendisinin veya başkalarının şiirlerini terennüm eden şair – çalgıcılara, yani saz şairlerine tesadüf olunmaktadır. Panayırlarda, kahvehânelerde, düğünlerde, umumî toplantılarda, eskiden daha sık rastlandığı halde, yirmi yıldan beri gittikçe azalan iç- timaî mevkilerini ve ehemmiyetlerini kaybeden bu âşıklara Osmanlı İmparatorluğu memleketlerinde XX. asrın başlarına kadar bir meslekî zümre olarak imparatorluğun her tarafında rastlanmaktadır (Köprülü, 2004: 23).

Dağlar, edebî türlerde olduğu gibi âşık edebiyatında da karşımıza çıkmaktadır. Âşık edebiyatınının önemli simalarından Karaca Oğlan, Gevherî, Âşık Ömer, Âşık Sümmâni ve Erzurumlu Emrah ile bazı şairlerden dağ ile ilgili şiir örnekleri verererek âşık edebebiyatında dağ bahsini açıklamaya çalışacağız.

Âşık Ömer:

“Ömer eydür erdi ise Hak murâdın verdi ise Ferhâd kaya deldi ise

Koyayım dağı dağ üzre” (Karasoy – Yavuz, 2015: 840) diyerek Ferhat ile Şi-

rin Hikâyesi’ndeki Ferhat’ın dağı delmesi olayına telmihte bulunur. Aynı hususu ise Gevherî :

“Bahrî gibi ummanları yüzdüren Mecnun gibi sahrâları gezdiren Ferhad gibi dağlar başın kazdıran

Biri firkat biri gurbet biri aşk” (Elçin, 1998a: 144) diyerek dile getirir. Gevherî

bu dörtlükte aynı zamanda Leylâ ile Mecnûn Hikâyesi’ne de telmihte bulunur. Âşık Ömer:

“Teşne câna em iken nutkun senin şîrîn dehen Günde bin kerre helâk olmaktayım hicrinle ben

Şerha şerha kıl nazar sad pâre zahm-ı sineme

Dağları delmekte gör kalbimi yerden göğe den” (Karasoy – Yavuz, 2015: 716)

diyerek dağları delen bir kalpten bahseder. Âşık Ömer:

“Dağlara arz ettim derûnum yasın Semt-be-semt koparır firkat sadâsın Şeb giyer benimçün mâtem libâsın

Görür de hâlime bulutlar ağlar” (Karasoy – Yavuz, 2015: 234) diyerek gönül

“İvazdan değildir hâl-i derûnum Ağladıkça dîdelerim od ağlar Dağlara arz ittim hâl-i derûnum

Derûn-i hâlimden gördüm od ağlar” (Elçin, 1998a: 297)

Âşık Ömer, aşağıdaki dörtlükte ise Tekfûr Dağı’ndan bahseder:

“Kör Muhammed düştü yahşı çağına Kör sefer kâildir sözün sağına Uğran şâirliğin Tekfûr Dağı’na

Yahşı anlar bilir Kör Aleksan’ı” (Karasoy – Yavuz, 2015: 918)

Erzurumlu Emrah:

“Yine bahar oldu açıldı güller Bülbül-i şeydalar bağlarda gezer Bir saçı Leylâ’ya gönül verenler

Elbet Mecnûn olur dağlarda gezer” (Alptekin, 2004: 156) diyerek baharın ge-

lişini dile getirir, Leylâ ile Mecnûn hikâyesine de telmihte bulunur. Baharın gelişini Âşık Sümmâni ise :

“Lâleyi sünbülü giyinmiş dağlar Gitti şitâ geldi müzeyyen çağlar Uyandı ağaçlar bezendi bağlar

Gelmez bizim bağa yaz baka baka” (Erkal, 2015: 227) diyerek haber verir.

Âşık Sümmâni baharın gelişini bir başka şiirde ise:

“Yine bahar geldi bezendi bağlar Bak bir nazar eyle gülzâra bülbül Türlü çiçeklerle boyanmış dağlar

Derdim arttı döndü hezâra bülbül” (Erkal, 2015: 332) şeklinde dile getirir.

Karaca Oğlan dağlara yazdığı bu şiirde başı dumanlı, halin arz edildiği, yüceler yücesi ve pîr olan dağları şöyle dile getirir:

“Dinleyin ağalar size söyleyim Arş u kürsü gider yolun var dağlar Kar’ardıçlı kamalaklı yüceler Selvili söğütlü yerin var dağlar Ahır Dağı’ndan gör Maraş bağını Engizek’te derler elin çoğunu

Bayra’dan Bertiz’den Konur Dağı’nı Göğsün güzel derler elin var dağlar Gün doğanda gündüzlünün başına Akdağ derler duman çöker başına Göğdeli’de Sümbüllü’nün peçine Kabaktepe derler şarın var dağlar Karac’Oğlan der de bitirdim çağı O yüce Binboğa Bolkar’ın dengi Soğanlı yücesi koça Beydağı

Erciyes ulumuz pîrin var dağlar” (Sakaoğlu, 2004: 578 – 579)

Karaca Oğlan aşağıdaki dörtlüklerde ise baharın gelişini dile getirir:

“Çukurova bayramlığın geyerken, Çıplaklığın üzerinden soyarken, Şubat ayı kış yelini kovarken, Cennet dense sana yakışır dağlar. Ağacımız yapraklarla donanır, Taşlarımız bir birliğe inanır Hep çiçekler bağrınızda gönenir, Pınarınız çağlar, akışır dağlar.

Rüzgâr eser, dallarınız atışır, Kuşlarınız birbiriyle ötüşür,

Ören yerler bu bayramdan pek üşür,

Sünbül niçin yaslı bakışır dağlar? Karac’Oğlan, size bakar sevinir; Sevinirken kalbi yanar, köyünür; Kımıldanır hep derdlerim, devinir;

Yas ile sevincim yıkışır dağlar.” (Cumbur, 2001: 104)

Karaca Oğlan:

“Sana derim sana şol koca Düldül

Çekildi seyilden yaylaya bülbül

O kızın bahçesi menekşe, sünbül

Kız, koynunda gül görünür gözüme” (Öztelli, 1970: 64) diyerek Düldül Da-

ğı’na seslenir. Osmaniye’nin Düziçi ilçesinde bulunan bu dağın başında Karaca Oğ- lan’ın mezarının olduğu da rivayet edilmektedir.

Karaca Oğlan:

“Ilgıt ılgıt esen garbînin yeli

Şol Gâvur Dağı’nın başı duman mı

Deli gönlüm ne kaynayıp çoşarsın

Yoksa bugün delirdiğin zaman mı” (Sakaoğlu, 2004: 423) dediği bu dörtlükte

ise başı dumanlı Gâvur Dağı’ndan, kaynayıp çoşan deli gönülden bahseder.

Karaca Oğlan:

“Çok sevdiğim Hasan Dağı Şu dumanın hal olma mı Senin gibi yüce dağın Eğlim eğlim yol olma mı

Hasan Dağı’nın eteği Çevresi güller biteği Koç yiğit arslan yatağı

Hiç bu dağın il olma mı” (Karaer, 1973?: 310) dediği bu dörtlüklerde Hasan

Dağı’nın başındaki dumana, eteğindeki güllere ve koç yiğit arslan yatağı olduğuna dikkat çeker.

Yalnızca Güney Azerbaycan’ın değil, Türk dünyasının da en önemli şairlerin- den birisi sayılan Şehriyar, Heyder Baba’ya Selam şiirinde karlı dağlardan bahseder:

“Heyder Baba garlı dağlar aşanda, Gece kervan yolun azup çaşanda, Men hardasam, Tehranda ya Kâşanda, Uzahlardan gözüm seçer onları,

Hiyal gelüp aşup geçer onları.” (Karabey – İdrisi, 1991: 29)

Orhan Şaik Gökyay ise:

“Tarihin dilinden düşmez bu destan, Nehirler gazidir, dağlar kahraman, Her taşı yakut olan bu vatan

Can verme sırrına erenlerindir.” der. Gökyay’ın bu dörtlüğünde ise dağlar,

kahraman olarak karşımıza çıkar.

Benzer Belgeler