• Sonuç bulunamadı

CON S EI L D E KONSEYĐ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "CON S EI L D E KONSEYĐ"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1 AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ

ĐKĐNCĐ DAĐRE

SULTAN ÖNER - TÜRKĐYE DAVASI

(Başvuru no: 43504/04)

KARARIN ÖZET ÇEVĐRĐSĐ

STRAZBURG

14 Aralık 2010

Đşbu karar AĐHS’nin 44/2 maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecek olup bazı şekli düzeltmelere tabi olabilir.

AVRUPA KONSEYĐ CONSEIL DE

L'EUROPE

______________________________________________________________________________________

© T.C. Dışişleri Bakanlığı, 2010. Bu gayrıresmi özet çeviri Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Genel Müdür Yardımcılığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme’yi bağlamamaktadır. Bu çeviri, davanın adının tam olarak belirtilmiş olması ve yukarıdaki telif hakkı bilgisiyle beraber olması koşulu ile Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Genel Müdür Yardımcılığı’na atıfta bulunmak suretiyle ticari olmayan amaçlarla alıntılanabilir.

(2)

2 Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan (43504/04) no’lu başvurunun nedeni, T.C. vatandaşı Sultan Öner’in (başvuran) Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi’ne (AĐHM) 6 Ağustos 2004 tarihinde Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AĐHS) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvurudur.

Başvuran AĐHM önünde Đstanbul Barosu avukatlarından F. Karakaş Doğan tarafından temsil edilmektedir.

OLAYLAR

Başvuran 1968 doğumlu olup Đzmir’de ikamet etmektedir.

PKK’ya destek verdiğinden şüphe edilen başvuran, 5 Kasım 1997 tarihinde yakalanmış ve Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü polisleri tarafından gözaltına alınmıştır. Başvuran yakalanması sırasında polisler tarafından dövüldüğünü iddia etmektedir.

Aynı gün bir hekim tarafından muayene edilen başvuranın vücudunda darp ya da şiddet izine rastlanmamıştır.

Başvuran 7 Kasım 1997 tarihinde saat 9.15’te adli tıpta sağlık kontrolünden geçirilmiş, bu incelemede herhangi bir şiddet izine rastlanmadığı rapor edilmiştir. Başvuran aynı gün Đzmir Emniyet Müdürlüğü’ne sevk edilmiştir. Alsancak Devlet Hastanesi’nde yeni bir sağlık kontrolünden geçirilmek üzere götürüldüğü saat 20.05 sularında başvuran polis aracından kendini dışarı atmaya çalışmış, fakat polisler buna engel olmuştur. Sağlık kontrolü yapılarak hazırlanan raporda darp ya da şiddet izi görülmediği belirtilmiştir.

Başvuran 8 Kasım 1997 tarihinde tutuklu bulunduğu hücrede intihar teşebbüsünde bulunmuş, iki doktor, bir stajyer doktor ve bir psikiyatr başvuranı muayene etmiş ve hayati tehlikenin bulunmadığı, istirahat gerektirmediği yönünde rapor hazırlanmıştır.

Başvuran intihar girişimi ile ilgili olarak Cumhuriyet Başsavcısı tarafından dinlenmiştir. Adı geçen gözaltında tutulduğu Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nde kendisine hakaret edildiğini, özellikle başından aşağı su döküldüğünü ve işkenceye maruz kaldığını ileri sürmüştür.

Başvuran ayrıca Diyarbakır’da polislerin kendisine uyguladığı işkenceyi hatırlamaktan utanç duyduğunu, bu nedenle intihar teşebbüsünde bulunduğunu söylemiştir.

Savcı, intihar girişimi sırasında başvuran ile aynı hücreyi paylaşan diğer iki mahkumun da ifadelerine başvurmuştur.

Z.D.’nin ifadesine göre başvuran Diyarbakır’da polisler tarafından soyulup işkenceye maruz kalmıştır.

Diğer mahkum M.A. göre başvuranın emniyet müdürlüğüne geldiğinde yüzünde ve vücudunda hiçbir şiddet izinin olmadığını, polislere küfrettiğini, kendisini «işkenceden»

korumak için intihar etmek istediğini ileri sürmüştür. Adı geçenin Diyarbakır’daki sorgulamaları sırasında işkence gördüğünü ve tecavüze uğradığını söylemiştir. M.A.’nın dile getirdiğine göre polisler başvurana ne zaman tecavüze uğradığı sorusunu sorduğunda «ha hakaret ha işkence, ne farkı var ?» cevabını vermiştir.

(3)

3 Gözaltı sonunda 11 Kasım 1997 tarihinde doktor kontrolünden geçen başvuran elektroşok verildiğini tekrar etmiştir. Hazırlanan sağlık raporunda şiddet ya da elektroşok izine rastlanmadığı rapor edilmiştir.

Yargıtay tarafından 8 Mart 1999 tarihinde onanan ve 25 Haziran 1998 tarihli bir hüküm ile PKK’ya yardım ve yataklık ettiği gerekçesiyle başvuran üç yıl altı ay hapis cezasına çarptırılmıştır.

Başvuran 3 Şubat 1999 tarihinde gözaltı sırasında işkenceye maruz kaldığı ve tecavüze uğradığı gerekçesiyle gözaltından sorumlu polisler hakkında suç duyurusunda bulunmuştur.

Başvuran 30 Haziran 1999 tarihinde sağlık kontrolünden geçirilmek üzere Burdur Devlet Hastanesi’ne sevk edilmiştir. Adı geçen jinekolojik muayeneyi reddetmiştir. Yapılan diğer muayeneler en azından sağ ön kolda ve sol bilekte 0,5 cm büyüklüğünde kapanmış yaraların olduğunun tespit edilmesini sağlamıştır.

30 Aralık 1999 tarihinde Savcı Diyarbakır Valiliği’nden kamu görevlileri hakkında soruşturma başlatılmasını öngören yasaya istinaden sözkonusu polisler hakkında soruşturma açılması talebinde bulunmuştur.

23 Kasım 2000 tarihinde Cumhuriyet Savcısı tarafından sekiz polis memuru aleyhinde Türk Ceza Kanunu’nun 243/ 1. maddesi uyarınca kamu davası açılmıştır.

Bu arada mahkum edildiği hapis cezasını çeken başvuran 24 Ağustos 2000 tarihinde tahliye olmuştur.

2 Nisan 2001 tarihinde Đstanbul Ağır Ceza Mahkemesi istinabe yoluyla başvuranı dinlemiştir.

Başvuran Diyarbakır Emniyet Müdürlüğündeki gözaltı sırasında bir polis memurunun tecavüzüne uğradığını ve çeşitli işkence türlerine maruz kaldığını ileri sürmüştür. Başvuran Đzmir Emniyet Müdürlüğündeki sorgulamalarında da tecavüz haricince benzer muamelelere maruz kaldığını iddia etmektedir.

19 Ekim 2000 tarihinde Đzmir Tabipler Odası’nın isteği üzerine bir ortopedist, bir jinekolog ve bir psikiyatr 23 Ekim 2000 ve 13 Eylül 2001 tarihleri arasında adı geçeni on beş kez muayeneden geçirmiş, 8 Kasım 2001 tarihinde yedi sayfalık ayrıntılı bir rapor hazırlamışlardır.

Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi 26 Mart 2002 tarihinde esasen 5, 7, 8 ve 11 Kasım 1997 tarihli sağlık raporlarını dikkate alarak delil yetersizliğinden gözaltından sorumlu polisleri suçsuz bulmuştur. Ağır Ceza Mahkemesi, Burdur Devlet Hastanesi ile resmi bir niteliği bulunmayan Tabipler Odası tarafından verilen raporların, bahsedilen olaylardan sonraki tarihlere dayandığından bu raporların, tespit edilen izlerle polisler tarafından yapıldığı iddia edilen eylemler arasında bir nedensellik bağı bulunduğunun tespit edilmesi için yeterli olmadığına kanaat getirmiştir. Hakimlere göre, 30 Haziran 1999 tarihli raporda ifade edilen yaralar, sanıkların yaptıkları iddia edilen şiddet dışında başka bir şiddet uygulaması neticesinde de meydana gelmiş olabilirdi, aynı durum Tabipler Odası için de geçerlidir.

Esasında mevcut davada ifade edilen psikolojik sorunlar hapishane hayatının zorlukları ile açıklanabilirdi. Mahkeme ayrıca 8 Kasım 1997 tarihli ifadesinde başvuranın tecavüz iddiasını dile getirmediğini, sözkonusu olayların üzerinden uzun bir zamanın geçmesinin ardından şikayette bulunduğunu not etmiştir.

(4)

4 Yargıtay 8 Nisan 2004 tarihinde ilk derece mahkemesinin kararını onamıştır.

Başvurana göre bütün yargı süreci boyunca polis memurları kendisine ve yakınlarına kötü muamelede bulunmuşlardır.

HUKUK

I. AĐHS’NĐN 3, 6, 13 VE 14. MADDELERĐ’NĐN ĐHLAL EDĐLDĐĞĐ ĐDDĐASI HAKKINDA

AĐHS’nin 3. maddesine atıfta bulunan başvuran gözaltı sırasında işkenceye ve kötü muameleye maruz kaldığından şikayetçi olmaktadır. AĐHS’nin 6, 13. ve 14. maddelerine atıfta bulunan başvuran 3. maddeye ilişkin şikayetlerinin ciddi bir soruşturma konusu edilmediğini, bağımsız ve tarafsız yetkililer tarafından incelenmediğini iddia etmektedir.

AĐHM öne sürülen olayların hukuki açıdan nitelendirmesini yapmakta ve bu şikayetlerin yalnızca AĐHS’nin 3. maddesi çerçevesinde inceleneceğini ifade etmektedir (Bkz. son olarak Fazıl Ahmet Tamer vd.-Türkiye no: 19028/02, 24 Temmuz 2007 ve Mecail Özel-Türkiye no:

16816/03, 14 Nisan 2009).

A. Kabuledilebilirlik hakkında

Hükümet başvuranın iç hukukta tazminat elde etmek amacıyla hukuki ve idari başvuru yollarına gitmediğinden iç hukuk yollarının tüketilmediği itirazını yapmakta, AĐHM’yi AĐHS’nin 35/1 ve 4. maddesinin uygulanmasına istinaden başvuruyu reddetmeye çağırmaktadır.

Gözaltından sorumlu polislerin ceza yargı süreci sonunda serbest bırakılmalarına dayalı olarak başvuran, Hükümetin sözünü etmiş olduğu başvuru yollarının sonuçsuz kaldığını iddia etmektedir.

AĐHM daha önce Hükümetin hukuki ve idari başvuru yollarına başvurulmadığı ve iç hukuk yollarının tüketilmediği yönündeki benzer bir itirazını inceleyip reddettiğini hatırlatır (Bkz.

diğer birçokları arasında, Karayiğit-Türkiye no: 63181/00, 5 Ekim 2004). AĐHM daha önce benimsenen bu kararın dışına çıkılmasını gerektirecek istisnai bir durum görememektedir.

AĐHS’nin 35. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde başvurunun dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AĐHM, ayrıca başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle başvuru kabuledilebilir niteliktedir.

B. Esas hakkında 1. Tarafların görüşleri

Başvuran işkence ve kötü muamele iddialarını yinelemekte, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ndeki sorgulaması sırasında bir polis memurunun tecavüzüne uğradığını ileri sürmektedir. Başvuran darp, soğuk su atma, jenital organlara ve ayaklara elektroşok verme,

(5)

5 askıda tutma, çıplak bırakma ve sigara söndürme gibi ciddiyet derecesi çok ağır muamelelere maruz kaldığını öne sürmektedir.

Başvuran Đzmir Emniyet Müdürlüğü’ndeki sorgulamaları esnasında çıplak ve kollarından asılı vaziyette tutulduğunu, jenital organlarına ve parmaklarına elektroşok verildiğini, hakaret edildiğini, polislerin çıplak fotoğraflarını çektiğini, herhangi bir kimseye işkenceden söz ederse bu fotoğrafların eşine gönderileceği yönünde tehdit edildiğini belirtmektedir.

5, 7, 8 ve 11 Kasım 1997 tarihli sağlık raporlarına atıfta bulunan Hükümet, başvurana uygulandığı öne sürülen kötü muamele iddialarının dayanaktan yoksun olduğunu savunmaktadır. Hükümet ayrıca başvuranın gözaltına alınmasının ardından yaklaşık bir yıl yedi ay ila dört yıl sonra sırasıyla 30 Haziran 1999 ve 8 Kasım 2001 tarihlerinde düzenlenen sağlık raporlarının güvenilirliği konusunda şüpheye düşmektedir. Hükümete göre başvuranın gözaltına alınması ve bu raporun hazırlanması arasında geçen süre ışığında 8 Kasım 2001 tarihinde hekimlerin hazırladıkları sağlık raporunun hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Hükümet nezdinde olayların meydana gelmesinin üzerinden geçen dört yılın sonunda düzenlenen bu rapor başvuranda görülen belirti ve yaralanmaların kaynağının kesin olarak tespitine ve gözaltından sorumlu polislerin itham edilmesine olanak tanımamaktadır.

Kaldı ki başvuranın tüm yargı süreci boyunca vermiş olduğu ifadelerin tutarlı bir yanı yoktur.

Başvuran 8 Kasım 1997 tarihli ifadesinde işkenceye uğradığını, aşağılandığını, soğuk su püskürtüldüğünü söylemiş fakat tecavüzden söz etmemiştir; 11 Kasım 1997’de doktor muayenesinden geçtiğinde tecavüz ve diğer kötü muameleleri dile getirmeksizin elektroşok verildiğinden bahsetmiş; ağır ceza mahkemesi önünde tecavüze uğradığını, soğuk su püskürtüldüğünü, dövüldüğünü, jenital organlarına elektroşok verildiğini beyan etmiştir.

Hükümet ayrıca başvuranın Burdur Devlet Hastanesi’nde jinekolojik muayeneden geçmeyi reddettiği hususuna AĐHM’nin dikkatini çekmektedir. Adı geçen polis memurları hakkında 3 Şubat 1999 tarihinde şikayetçi olması ve gözaltına alınmasından yaklaşık bir yıl birkaç ay sonra 30 Haziran 1999’da doktor muayenesinden geçmesi ölçüsünde kötü muamele iddialarının dile getirilmesinde kendisinden makul olarak beklenen sorumlulukları yerine getirmemiştir.

Başvuran Hükümetin iddialarına karşı çıkarak ve gözaltı sırasında gerçekleştirilen sağlık kontrolleri sırasında polislerin tehditlerine maruz kaldığını öne sürmüş, şikayetlerini 5, 7, 8 ve 11 Kasım 1997 tarihli sağlık raporlarına aksettirmeyen doktorların güven telkin edici olmadıklarını iddia etmiştir. Başvuran cumhuriyet savcısı önünde verdiği beyanlar ve hapishane arkadaşlarının işkence ve tecavüz olaylarını teyit etmeleri doğrultusunda intihara kalkıştığı 8 Kasım 1997 tarihinde yetkililerin jinekolojik muayeneyi zorunlu tutmaları gerektiğini belirtmektedir. Başvurana göre Burdur Devlet Hastanesi’nde jinekolojik muayeneyi reddettiği 30 Haziran 1999’da değil, sözü edilen bu tarihte tecavüzün olup olmadığını tespit etmek mümkündü.

Başvuran ayrıca üç çocuk annesi olduğunu, tecavüz mağduru olmaktan utanç duyduğunu ve intihara sürüklendiğinin farkında olduğunu ifade ederek 8 Kasım 1997 tarihinde kötü muamele iddialarının dile getirilmesinin ardından savcıdan gözaltından sorumlu polisler hakkında soruşturma başlatmasının beklendiğini iddia etmektedir. Başvuran bu gerekçelerle harekete geçtiğini, hekimleri bu konuda haberdar ettiğini, polisler hakkında suç duyurusunda bulunduğunu beyan etmektedir. Başvuran okuryazar olmayan birisi için mevcut davanın koşullarında kendisinden makul olarak beklenen sorumluluğu yerine getirdiğini öne sürmektedir.

(6)

6 2. AĐHM’nin değerlendirmesi

AĐHM başvuranın gözaltı öncesi ve sonrasında hazırlanan sağlık raporlarında vücudunda herhangi bir darp ya da şiddet izinin tespit edilmediğini gözlemlemektedir. AĐHM başvuranın gözaltı esnasında sırasıyla 7 ve 8 Kasım 1997 tarihlerinde Đzmir Emniyet Müdürlüğü’ne nakledilmesi ve intihar teşebbüsünde bulunması nedeniyle sağlık kontrolünden geçirildiğini, burada da doktorların adı geçenin vücudunda hiçbir darp ya da şiddet izine rastlamadıklarını not etmektedir.

AĐHM buna karşın, Burdur Devlet Hastanesi tarafından 30 Haziran 1999 tarihinde düzenlenen sağlık raporunda sağ ön kolda ve sol bilekte 0,5 cm büyüklüğünde kapanmış yaraların saptandığını gözlemlemektedir. Ayrıca bir travmatoloji uzmanı, ortopedist, jinekolog ve psikiyatrdan oluşan Đzmir Tabipler Odası heyeti 23 Ekim 2000 tarihinden 13 Eylül 2001’e dek adı geçeni incelemiş ve 8 Kasım 2001 tarihinde hazırlanan raporda işkence ve tecavüz izine rastlanıldığını belirtmişlerdir. Hekimler bu sonuca varmak için Sultan Öner tarafından gözaltında meydana gelen olayların aktarılması, psişik ve fiziksel şikayetler, ön muayenede elde edilen bulgular, dile getirilen şikayetleri doğrulayıcı ortopedik ve psikiyatrik incelemeler, ekografi ve ultrason sonuçlarından yararlanmışlardır. AĐHM başvuran tarafından dile getirilen olaylar ile düzenlenen sağlık raporları arasında belirli bir süre geçse de (yaklaşık bir yıl altı ay ve dört yıl) 30 Haziran 1999 tarihli sağlık raporunda tespit edilen bulguları ne de işkence ve tecavüz izlerinin uzun yıllar sürebileceği yönündeki Đzmir Tabipleri Odası’nın almış olduğu sonuçları yadsımaktadır.

Hükümetin de belirttiği gibi başvuranın mezkur olayların üzerinden geçen yaklaşık bir yıl üç ay geçmesinin ardından yalnızca 3 Şubat 1999 tarihinde dile getirdiği yönündeki hususta AĐHM adı geçenin hapiste intihar girişiminde bulunmasından sonra savcı tarafından dinlendiğini saptamaktadır. Savcı karşısında başvuran Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ndeki gözaltında maruz kaldığı kötü muamele nedeniyle hayatına son vermek istediğini beyan etmiştir. AĐHM ayrıca başvuranın hapishane arkadaşının da bu olayları teyit ettiğini saptamakta, bütün bunlara rağmen savcının başvuranın jinekolojik muayeneden geçirilmesini ve ceza soruşturması açılmasını gerekli görmediğini anımsatmaktadır. Başvuranın öne sürdüğü iddialar üzerine Savcılık resen bir soruşturma başlatmıştır. AĐHM soruşturma açılmasındaki gecikmenin dava olaylarının hazırlanmasında ve başvuranın vücudundaki olası muhtemel şiddet izlerinin saptanmasında ciddi engelleri teşkil ettiğine itibar etmektedir (Bkz.

aynı anlamda, Baltaş-Türkiye no: 50988/99, 20 Eylül 2005).

AĐHM ayrıca kötü muamele ve işkence iddialarının dile getirilmesinin ardından buna değin süreçte hukuki yetkililerin özel bir ihtimam göstermediklerini not etmektedir. Üstelik başvuran mahkum olarak cezasını çektiği sırada 3 Şubat 1999 tarihinde suç duyurusunda bulunmasına karşın, şikayetçi olmasını müteakip yaklaşık beş ay sonra sağlık kontrolünden geçirilmek üzere 30 Haziran 1999 tarihinde Burdur Devlet Hastanesine nakledilmiştir. Ceza yargı süreci iki dereceli mahkemede beş yıl iki ay sürmüş ve 8 Nisan 2004 tarihli Yargıtay’ın nihai kararı ile sona ermiştir. Hükümetin aktif bir tutumun sergilenemediği dönemlere ilişkin makul bir açıklamasının bulunmadığı dikkate alındığında, AĐHM nezdinde sözü edilen süreç AĐHS’nin 3. maddesinde öngörülen ivedilik koşulu yerine getirilmemiştir. Bu bağlamda AĐHM, zımni kötü muamele iddiaları karşısında ivedilikle harekete geçme ve gerekli ihtimamı gösterme zorunluluğunun bulunduğunu anımsatır. Yetkililer tarafından ivedilikle soruşturma başlatılması meşruiyet ilkesi çerçevesinde kamuoyunun güvenini sürdürmek ve

(7)

7 devletin görevlilerinin yasadışı eylemlere ve suçların işlenmesine müsamaha göstermediği kanısının oluşmasını önlemek bakımından büyük önem arz eder (Güzel (Zeybek)-Türkiye no:

71908/01, 5 Aralık 2006).

AĐHM sonuç itibarıyla ulusal düzeyde etkili bir soruşturma yürütülmesindeki eksikliğin dava olaylarının değerlendirilmesi önünde ciddi bir engel teşkil ettiği kanısına varmaktadır (Bkz.

mutatis mutandis, Beker-Türkiye no: 27866/03, 24 Mart 2009).

Bu nedenle AĐHS’nin 3. maddesi ihlal edilmiştir.

II. ÖNE SÜRÜLEN DĐĞER ĐDDĐALAR HAKKINDA

Başvuran AĐHS’nin herhangi bir hükmünü dile getirmeksizin iç hukuktaki tüm yargı süreci boyunca polis memurlarının kötü muamele iddialarının geri çekilmesi için kendisini ve yakınlarını hırpaladıklarını iddia etmektedir.

AĐHM bu şikayetin dayanaktan yoksun olduğuna ve AĐHS’nin 35/3. ve 4. maddeleri uyarınca reddedilmesi gerektiği sonucuna varmaktadır.

III. AĐHS’NĐN 41. MADDESĐ’NĐN UYGULANMASI

AĐHS’nin 41. maddesine dayalı olarak başvuran 16.000 Euro maddi ve 70.000 Euro manevi tazminat talep etmektedir. Başvuran yargılama masraf ve giderleri için 14.000 Euro talep etmekte, bu miktarın dağılımını şu şekilde yapmaktadır: 11.000 Euro avukatlık ücreti, 3.000 Euro posta, tercüme, ulaşım, AĐHM ve ulusal mahkemeler nezdinde yapılan harcamalar.

Başvuran bu yönde avukatı ile yaptığı sözleşmeyi ve sözü edilen harcamalara değin makbuzları sunmaktadır.

Hükümet bu taleplerin kanıttan yoksun olduğunu savunmakta ve AĐHM’yi bunları reddetmeye çağırmaktadır.

AĐHM tespit edilen ihlal kararı ile öne sürülen maddi tazminat talebi arasında hiçbir illiyet bağı kuramamakta ve bu talebi reddetmektedir. Bu karşılık, AĐHM başvurana 21.000 Euro manevi tazminat ödenmesini kararlaştırmaktadır.

Yargılama masraf ve giderleri ile ilgili olarak AĐHM, sunulan belgeler ve bu yöndeki içtihadı ışığında tüm yargılama giderleri için başvurana 2.000 Euro ödenmesine karar vermektedir.

AĐHM, gecikme faizinin Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi faiz oranına üç puanlık bir artış eklenerek belirlenmesini uygun görmektedir.

BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, MAHKEME, OYBĐRLĐĞĐYLE,

1.Gözaltında kötü muamele uygulandığı ve bu iddialara karşı etkili soruşturma yürütülmediği yönündeki şikayetlerin kabuledilebilir, bunun dışında kalanların kabuledilemez olduğuna;

2. AĐHS’nin 3. maddesinin ihlal edildiğine;

(8)

8 3. a) AĐHS’nin 44/2 maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden TL’ye çevrilmek ve her türlü vergiden muaf tutulmak üzere Savunmacı Hükümet tarafından başvurana;

i. 21.000 (yirmi bir bin) Euro manevi tazminat ödenmesine;

ii. yargılama giderleri için 2.000 (iki bin) Euro ödenmesine;

b) yukarıda belirtilen sözkonusu sürenin sona erdiği tarihten ödemenin yapılmasına kadar geçen süre için, sözkonusu meblağlara, Avrupa Merkez Bankası’nın anılan dönem için geçerli olan marjinal kredi faiz oranına üç puanlık bir artış eklemek suretiyle belirlenecek basit faiz uygulanmasına;

4. Adil tazmine ilişkin diğer taleplerin reddine;

KARAR VERMĐŞTĐR.

Đşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AĐHM’nin iç tüzüğünün 77. maddesinin 2. ve 3.

paragraflarına uygun olarak 14 Aralık 2010 tarihinde yazılı olarak bildirilmiştir.

Mevcut karar ekinde AĐHS’nin 45/2 ve Đçtüzüğün 74/2. maddesi uyarınca yargıç Andras Sajo’nun ayrı oy görüşü yer almaktadır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Rezeksiyondan sonra kalan pankreas dokusunun je- junuma uçuca anastomozuyla, kalan pankreas doku- sunun ba¤lanmas›n›n sonuçlar›n› de¤erlendiren kli- nik bir çal›flmada,

Öğrenme üzerinde etkili olduğu genel kabul gören ve öğretim teknolojileri planlamasında dikkate alınması gereken öğrenci özelliklerini üç temel kategoride

[r]

AİHS işkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele ve cezalar arasında herhangi bir ayrım yapmaz1. Yoğunluk farkına bağlı bir ayrım

Professor Marek STACHOWSKI Krakov Yagellon University (Poland) Professor Mehmet NARLI Balıkesir University (Turkey) Professor Mehmet ÖLMEZ Yıldız Technical University (Turkey)

> Maytrısimit. Burkancıların mehdîsi Maitreya ile buluşma Uygurca iptidaî bir dram. s.: TUBAR-XXXIII > TÜBAR XXXIII. s.: VIII-XVI Yüzyıllar Arasında Türkçenin

Professor Marek STACHOWSKI Krakov Yagellon University (Polonia) Professor Mehmet NARLI Balıkesir University (Turkey) Professor Mehmet ÖLMEZ Yıldız Technical University (Turkey)

Kırklareli’nde 2013 yılında doğan çocuklara verilen adların kavram alanlarına bakınca şu görülebilir: Kırklareli’nde doğan çocukların adlarında arzu, umut, beklenti