• Sonuç bulunamadı

ÜNİTE DİN SOSYOLOJİSİ İÇİNDEKİLER HEDEFLER DİNE SOSYOLOJİK YAKLAŞIMLAR (SOSYOLOJİK DİN TECRÜBELERİ)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ÜNİTE DİN SOSYOLOJİSİ İÇİNDEKİLER HEDEFLER DİNE SOSYOLOJİK YAKLAŞIMLAR (SOSYOLOJİK DİN TECRÜBELERİ)"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İÇ İNDEK İLER

• Etimolojik ve Semantik Açıdan Din

• Dinin Özsel ve İşlevsel Tanımları

• Din Tanımında Bulunması Gereken  Temel Elemanlar

HEDEFLER

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra; 

• Farklı din tanımlamalarını temel  kategoriler altında ele alabilecek; 

• Sosyolojik bakış açılarının din  tanımlamasıyla ilişkilerini  kavrayabilecek; 

• İslam bilginlerinin din 

tanımlamalarının genel sosyolojik  perspektifler içindeki yerini 

belirleyebilecek; 

• Güncel dini meselelerde din  anlayışlarının önemini fark  edebileceksiniz. 

   

   

DİNE SOSYOLOJİK YAKLAŞIMLAR  (SOSYOLOJİK DİN TECRÜBELERİ) 

DİN SOSYOLOJİSİ 

 

ÜNİTE

3

(2)

Din tanımlamalarına   genel bir bakış din‐

toplum ilişkilerini  anlama konusunda bir 

temel oluşturma  niteliğindedir. 

GİRİŞ 

Din sosyolojisinin bir ayağını din, diğer ayağını toplum oluşturmaktadır. 

Bilindiği üzere din sosyolojisinin konusu kısaca din ve toplum etkileşimidir. Bu  etkileşim üzerine yapılacak sosyolojik değerlendirmelerin öncelikli ilgisi dini  tanımlama üzerine yoğunlaşacaktır. Zira tanımlama yapmadan ya da herhangi  bir din tanımını referans olarak almadan yapılacak sosyolojik değerlendirmeler  birçok içeriksel ve yöntemsel problemi de beraberinde getirecektir.Bir din  sosyologunun dine yaklaşım biçimi onun din tanımından anladığı şeye bağlı  olmaktadır.  

Sosyolojik bakımdan din tanımları genelde iki kategoride ele 

alınmaktadırlar: Özsel (dinin özüne vurgu yapan) ve işlevsel (dinin sergilediği  toplumsal faydaya vurgu yapan) tanımlar. Ama daha önce, din tarifine ilişkin  kısa bir etimolojik ve semantik tahlil faydalı olacaktır. 

 

ETİMOLOJİK VE SEMANTİK AÇIDAN DİN 

Din sosyolojisi konusunda sergilenen yaklaşımların temelinde, ister  dolaylı ister doğrudan olsun, önceden kabul edilen bir din tarifinin veya beli bir  dini yaklaşımın yatmakta olduğu söylenebilir. Bu nedenle din tanımlamaları  konusunda söylenip yazılanlara şöyle genel bir bakış, din toplum ilişkileri  konusunda temel oluşturma niteliğine sahip olacaktır.  

Etimolojik (Kökenbilimsel) ve Semantik (Anlambilimsel) Açıdan Din: Öz  Arapça “de‐ye‐ne” ve “dâne” kökünden gelen dinin, “usul, âdet, tutulan yol,  huy” anlamlarına geldiği ifade edilir.  

Aramî‐İbranî dillerinde din, “mülk, idare etmek, hükmetmek, ceza, yargı,  mükâfat” anlamlarına gelmektedir.Fâtiha Suresindeki “mâlikiyevmi’d‐dîn” 

ifadesini, Beydâvî, Râzî ve Taberî gibi müfessirler, “mükâfat ve mücazat  gününün mâliki” olarak anlamışlardır. İnsanın yaptıklarından bir gün mutlaka  hesaba çekileceğini ifade eden hadis’i şerifler ve bunlara benzer özdeyişler,  dinin “nihaî yargı”anlamına geldiğini ifade etmektedir.  

Farsça, Zend‐Avesta’daki “dâena” sözünden geldiği öne sürülen dinin, 

“din ve mezhep edinmek, inanmak, adet edinmek” anlamlarına geldiği 

belirtilir.Buna göre din, “kişinin bağlandığı ve uyduğu ameli yol”olmaktadır. Bu  anlam, bugün dinden anlaşılan manaya daha yakın düşmektedir.  

Kur’an‐ı Kerim’de din kelimesi (Kâfirûn(109)/1‐6; Zümer(39)/11; 

Yunus(10)/104; Âl‐i İmran(3)/19,73; Mâide(5)/3, Bakara(2)/112…)surelerinde 

“itaat, teslimiyet, ibadet, millet…” gibi anlamlara gelmektedir. 

Eski Yunancada din, “korku ile karışık sevgi ve saygı” anlamına  gelmekteydi. Bu anlam, İslam ulemasının, müminin mabudu karşısındaki  durumunu, “beyne’l‐havfive’r‐racâ” biçiminde tavsif etmeleriyle, yine İslam  kültürünün “ra’su’l‐hikmeti mehâfetullah (Hikmetin başı Allah korkusudur)” 

vurgusuyla, Allah’ın kendini “kahhâr‐vehhâb”, “muiz‐muzil”, “dârr‐nâfi”, “afuv‐

muntekim” olarak nitelemesiyle yakınlık arz etmektedir. Dinin bu iki veçhesini  meşhur din fenomenoloğu RudolfOtto (1869‐1937), “korkutucu ve büyüleyici  sır” (mysterium tremendum facinosum) olarak nitelediği “esrarengiz” 

(numineux) ya da “kutsal”ın (sacrée) iki ana karakteristiği olarak görür.  

Batı dillerinde din İfadesinin iki kökten geldiği belirtilir: Hristiyan Çiçeron  diye tanınan Lactantius, İlâhi Müessese (Divinarum Institutionum) adlı eserinde  dinin (religion), “religare” (bağlanmak) kökünden türediğini bildirmektedir. 

Buna göre din, insanların onunla Tanrıya ve birbirlerine bağlanmaları anlamına  gelmektedir (“saman çöpünden bağlar”: “religioness tramentoerant”; köprü  kalaslarını birbirine bağlamada saman çöpünden yapılan iplerin kullanımından). 

(3)

  Din (Religion), Batı  dillerinde etimolojik 

kökeni itibariyle  bağlanmak veya bir işi 

tekrar tekrar yapma  anlamındadır. 

Kelimenin bu bağ anlamı ile İslam’ın, “se‐le‐me” (teslim olmak, boyun eğmek)  köküyle ilişkisi arasında da büyük bir yakınlık söz konusudur.  

Yine Çiçeron’un Tanrının Mahiyeti (De Deorum Natura) adlı eserinde ise  dinin, bir işin tekrar tekrar ve dikkatlice yapılması anlamına gelen “religere” 

sözcüğünden türediğini söylemektedir. Bu da bize ibadet ve ayinleri 

çağrıştırmaktadır. Buraya kadar anlatılanları aşağıdaki biçimde tablolaştırmak  da mümkündür:  

 

Etimolojik ve Semantik Açıdan DİN (Köken Bilimsel ve Anlam Bilimsel Açıdan DİN) Etimolojik Açıdan Din 

Semantik Açıdan Din Kelime / Lügat / Kök /  Sözlük Anlamları  Açısından DİN 

Terim / Istılah / Kavram / Tarif /  Tanım Olarak DİN 

Öz‐Arapçada: Deyene,  dâne:  

Usul, adet, hüküm, yargı,  huy 

İslam Kelamcıları: Allah  tarafından vahiy yoluyla ve  peygamberleri aracılığıyla  indirilen; insanların kendi  ihtiyarları ile seçtikleri, saliklerini  dünyada huzur ve güvene,  Ahirette de kurtuluşa götüren,  itikat ve amellerden mürekkep  kurallardır.  

M. Hamdi Yazır: Zevilukulu,  hüsnü ihtiyarlarıyla bizzat  hayırlara sevk eden bir vaz’ı  ilahidir (akıl‐ihtiyar; ilim‐irade).  

J. Chevalier: Bağlanmak  (religare) kök anlamından  hareketle: “İki dünyanın (dünya‐

ahiretin) sahilini birleştiren  kurallar”.  

R. Otto (din fenomenologu): Din  kutsalın tecrübesidir.  

E. B. Tylor (İngiliz antropolog): 

Ruhi varlıklara inanç.  

Farsçada: Dâena:  Adet, din, mezhep  edinmek 

Batı dillerinde: 

Religare:  

Religere:  

Bağlanmak/bağlamak  Bir işi tekrarlamak  Arami‐İbrani 

dillerinde: Abodath:  

Yir’ah:  

Emunath:  

İbadet  Korku  İman   Çin’de: Kiao  Doktrin, din 

Japonya’da: Tao:   Yol, usul (Şen‐tao: Tanrı‐

yolu)  Hinduizm’de: 

Dharma/dhr:  

Rta:  

Bir yapıyı taşıyan şey  Kozmik ve ahlaki düzen  Budizm’de: Dhamma:   Doktrin, doğruluk, 

gerçek, aile, hukuk  Eski Yunancada: 

Thrioheya/triskevi:  

Korku ile karışık sevgi‐

saygı, ayin, kader   

Yapılan tüm bu din tariflerinin, bir açıklığı kapatırken, diğer bir eksikliği  de beraberinde getirdiği görülmektedir. Din kelimesinin kök anlamına ilişkin bu  açıklamalar arasında yakın benzerlikler de söz konusudur. Din teriminde olduğu  ileri sürülen tüm bu kök anlamları biz, “tutulan bağlılık ve itaat yolundan  (Tanrıya kulluktan) bireysel ve toplumsal olarak ayrılmamak; bağlılığı sürekli  yaşamak” biçiminde ortak bir manada birleştirmeyi denediğimizde, din  teriminde semantik/anlam bakımdan iki farklı mananın ayırt edildiğini  görebiliriz:  

Biri, kutsal olana (Tanrıya) bağlanmak, diğeri de, kutsal olana bağlılıkta  bir araya gelmek; insanların din bağıyla birbirlerine bağlanmaları. Bunlardan  Tanrıya bağlanmak, dini tecrübenin insan hayatındaki tezahürünü yani sübjektif  (öznel, enfusî, şahsî, ferdî) dini tecrübeyi ifade eder ve bu da daha çok din  psikolojisinin sahasına girer. Tanrıya bağlılık yoluyla insanların toplumsal bir  birlik kurmaları ise, dini tecrübenin toplum hayatındaki tezahürünü yani 

objektif (nesnel) dini tecrübeyi ifade eder ve din sosyolojisini de ilgilendiren asıl  konu budur. 

(4)

Dinin sübjektif/bireysel   yönü ile nesnel/sosyal 

yönü birbirlerini  tamamlayıcı 

niteliktedir. 

 

Sübjektif din (bireysel dini tecrübe) ile objektif din (toplumsal dini  tecrübe) arasındaki bu ayırım sadece analitik (ana unsurlara indirgemeci) bir  ayırım olarak görülmelidir. Gerçekte dinin bireysel (itikadî) boyutu ile toplumsal  (amelî) boyutu arasında iç içe veya yan yana bir ilişki söz konusudur. Bu iki  boyut arasında bağımsız bir ilişkiden değil, tamamlamacı bir ilişkiden söz  edilebilir. Örneğin, dürüstlüğe inanacaksınız, ama kime dürüst olacaksınız? 

Tanrıya mı, kendinize mi, insanlara mı, herkese, her canlıya mı? Birine karşı  dürüstlük sergilemedikten sonra tek başına dürüstlüğe inanmanın ne anlamı  olabilir! 

Bu durumu kısaca şu şekilde izah edebiliriz ki, gerçekte bir dine  inanmakla, inancın gerektirdiği davranışlar arasında net bir ayırım yapmak  oldukça zordur ve bu tür bir ayırıma vurgu yapmak yarar sağlamaktan da  uzaktır.  

İmana ve dürüstlüğe çağıran ayetlerde, İslam’ın inanç (Allah’a iman); 

ibadet (Allah’a ve dolayısıyla dediğine; dürüstlüğe boyun eğmek; boyun  eğemediği için af dilemek veya boyun eğeceğine dair söz vermek); ahlak  (Allah’ın dediği davranışa; dürüstlüğe yönelmek, kavlî dürüstlükten fiilî  dürüstlüğe geçmek) ve muamelat (toplumsal ilişkilerde dürüstlüğe riayet  etmek) boyutlarını, adeta birbirinden ayrılamaz derecede sıkı bir ilişki içerisinde  görmek hiç de zor olmasa gerektir.  

Kısaca, bir şeye ferdi olarak inanmak, bireysel olarak eyleme geçmek ve  aynı zamanda başka bireyleri de bu işin içine çekerek inanç veya din bağıyla  kurulan toplumsal ilişkiler oluşturmak demektir.  

Devamla, “Namaz kötülükten uzaklaştırır” (Ankebut(29)/45) (ibadet‐

ahlak ilişkisi); “inanıp doğru sözlü olanlar...” (Fussilet(41)/30) (inanç‐ahlak  ilişkisi); “inanıp ameli salih işleyenler...” (Ali İmran(3)/57) (inanç‐muamelat  ilişkisi) biçimindeki ayetlere göz attığımızda, bir Tanrı inancının “neliği” ile “ne  işe yaradığı” arasında köklü bir ayırım yapmanın çok zor olduğu ve aslında pek  gerekli de olmadığı rahatlıkla görülebilir. Bir Tanrı inancı beraberinde öyle veya  böyle, bireysel bir hazla iç içe olan sosyal bir müeyyide de mutlaka 

getirmektedir. Bu durumu şu şekilde de formüle edebiliriz:  

 Allah’a inanıyorsan (inanç), 

 O’na saygı duy (ibadet), 

 O’na saygı duyuyorsan, bu saygının bir gereği olarak ahlaklı ol; 

“Kendine istediğini başkalarına da istercesine hareket et” 

(ahlak), 

 Eğer ahlaklı isen, bunu davranışlarına yansıt; selam ver; hal‐

hatır sor; komşularınla iyi geçin; zekât‐sadaka ver… 

(muamelat). 

Her din olayında sosyal bir yöne açık ya da kapalı bir tarzda da olsa  rastlamak mümkündür. Birçok farklı dinin bulunması, hatta bir dinin içinde bile  çok farklı yorum kalıplarının (fırkaların, mezheplerin, ekollerin... vs.) ortaya  çıkması, dinin, karmaşık yapısı veya çok yönlülüğü bağlamında 

değerlendirilmektedir.  

 

(5)

  Özsel tanımlar dinin ne 

olduğuna, işlevsel  tanımlar ise dinin ne  yaptığına cevap verir. 

  Her din, toplumsal  dünya da bir takım  yansımalara sahiptir. 

 

   

DİNİN ÖZSEL VE İŞLEVSEL TANIMLARI 

Yukarıda değinilen tartışmaların dinin tanımlanmasına yansıması  temelde iki kategoride ele alınabilir:  

Bunların ilki, dinin özü itibariyle NE OLDUĞU sorusuna cevap  aramaya çalışır.  

İkinci tanımlama arayışı ise, dinin gerçekte ne olup  olmadığında değil, onun NE İŞE YARADIĞInda; ne tür bir  toplumsal işlev gördüğünde yoğunlaşmaya çalışır.  

Tanımlamaya ilişkin tüm bu farklılıkların en temel nedeni olarak, dinin  hayatla iç içe oluşu; dolayısıyla hayatın doğal/durdurulamaz bir akışı olan  değişimlerle olumlu ve/veya olumsuz anlamda etkileşime girmesi ileri  sürülebilir. 

Dinlerin ortaya çıkıp yayıldıkları toplumların dilleriyle, dolayısıyla  kültürleriyle iç içe olan sıkı ilişkileri, belki de haklı olarak bazı düşünürleri,  dinlerin toplumsal boyutuna veya gördükleri işleve ağırlık vermeye itmiştir. 

Ancak şüphe yok ki bir din, salt işlevsel boyutuyla ele alınamaz.  

  Bu tartışmalar İslam kültürü içindeki iman‐amel ilişkisi tartışmalarını 

çağrıştırmaktadır. Bir dinde inancın olmaması düşünülemez. Ancak toplumsal  dünyaya yansımayan inançlarıyla var olduğunu söyleyebileceğimiz bir din olayı  da yoktur.  

Etimolojik ve semantik açıdan din kavramına yukarıda yeterince  değinmiştik. Dinin yaklaşık 150 tarifinin yapıldığını ve bunlar içinde alaycı  tariflerin de, samimi mistik tariflerin de yer aldığını unutmamak gerekir. Şimdi  de bu 150 civarındaki tanımları, dinin ne olduğu ve ne işe yaradığına dair temel  iki kategorik açıdan kısaca ele alan aşağıdaki bütüncül tablolara bakabiliriz. Bu  kategori/sınıflama biçimi, dine sosyolojik yaklaşımların temelinde yatan  tanımlamaları özetle ifade ettiği için önemlidir:  

       

Bireysel Etkinlik

• Sizce din nedir? Nasıl tanımlanmalıdır.

Örnek

•Müslüman bir bireyin, zekâtını sadece toplumsal yararlarına  inandığı için verdiğini iddia etmek eksik bir iddiadır. Zekât  öncelikle bir ibadet (özü itibariyle o bir inanç) olduğu için verilir  ama bu ibadette birçok toplumsal fayda da mevcuttur 

(toplumsal açıdan bir işlev/görev de sergilemektedir). 

(6)

Özsel tanımlarda kutsal,   aşkın, insanüstü gibi  kavramlar merkezi bir 

yere sahiptir. 

 

TERİM / ISTILAH / KAVRAM / TARİF / TANIM OLARAK DİN  Özsel (Substantif, Essential) Tanımlar 

DİN NEDİR? 

İşlevsel Tanımlar  DİN NE İŞE YARAR? 

Antropolog E. B. Tylor: Din, ruhsal  varlıklara inançtır.  

R. Otto: Din, kutsalın tecrübesidir.  

M. Spiro: Din, insanüstü varlıklarla  kültürel bir etkileşimdir.  

P. L. Berger: Din, kutsal kozmosla  oluşturulan beşeri girişimdir.  

E. Durkheim: Din, kutsal şeylerden  oluşan bileşik sistemin kilise biçiminde  tezahür etmiş halidir.  

J. M. Yinger: Din, insanî problemlerin  çözümüne yönelen inanç ve pratikler  sistemidir.  

T. Parsons: Din, ampirik (gözlenebilir /  deneysel) olmayan normatif bir inanç  sisteminin toplumun eksikliklerini  giderme gayretidir.  

T. Luckmann: Din, sosyal düzenin  anlam alanıdır.  

Antropolog C. Gertz: Din, toplumsal  motivasyonlar sağlamaya yönelik  semboller sistemidir.  

Tanım Kategorisinin Bir Örnekle Karşılaştırılması 

Özsel tanımlar açısından bakılınca din  bir sandalyeye benzetilebilir: Buna  göre, sandalye, genellikle dört ayaklı  ve bir oturacak yeri olan bir mobilya  eşyasıdır. Burada sandalyenin kendi  başına veya insanın onu 

kullanmasından olabildiğince bağımsız  tanımı yapılmaktadır. Buna göre zekât  veya kurban, sırf insanî bir 

yardımlaşma ameliyesinden daha  önce ve özellikle Tanrının sevgisini  kazanmanın araçlarından birer örnek  olmaktadır.  

İşlevsel tanımlar açısından din  sandalyeye benzetildiğinde,  sandalyenin kaç ayağının olması,  yapay veya hakiki deriden döşenip  döşenmemesi... vs. gibi olabildiğince  özsel özellikleri değil, onun insan  tarafından ne amaçla kullanıldığı  önemli olmaktadır. Buna göre  sandalye bir kişilik oturaktır. Zekât  veya kurbanda, Tanrı sevgisine  ulaştıran araçlardan ziyade, ekonomik  terörün engellenmesi ve terörden  böylece daha emin olunması  hususunda dönemsel bir önlem; bir  sosyal dayanışma vasıtası olarak  karşımıza çıkmaktadır.  

 

ÖZSEL TANIMLAR 

Bu tanımların ortak denebilecek özelliklerine baktığımızda, dinin insan  dışılığının, kutsallığının, aşkınlığının, bambaşkalığının ön plana çıkarıldığını  görmekteyiz. 

Bu tür tanımlar, bir vurgu olması açısından hoş karşılanabilir. Bu türden  tanımların öğretici bir işlevi olarak, dinin salt insani bir kurum olmadığının, her  şeyden önce Tanrı denebilecek bir kutsal baş fenomene sahip olduğunun,  Tanrının salt sosyo‐kültürel koşullara indirgenemeyeceğinin, apayrı ve en  gerçek varlık alanının ona ait olduğunun ifade edilmesini verebiliriz.  

Özsel tanımlarda inanç, kutsal, bambaşka, aşkın, insanüstü, kutsal  kozmos ve ruh gibi kavramların merkez kavram olduğunu görüyoruz. Bu türden  tanımların daha özel ve belirli olduğu söylenebilir. 

 

 

(7)

İşlevsel tanımlar dinin   bireysel ve toplumsal 

işlevlerine atıfta  bulunurlar. 

 

Sosyoloji de işlevsel   tanımlara daha fazla  ağırlık verilmektedir. 

 

İŞLEVSEL TANIMLAR 

İşlevsel tanımlar açısından dinin, daha çok toplumsal hayatta ne gibi bir  işleve sahip olduğu ön plana çıkarılmaya çalışılır. Burada dinin, bir insan ürünü  olsa da olmasa da, önemli olan hususiyeti sağladığı toplumsal yarar 

olmaktadır. Bu bakış açısı belki de en güzel dile getirilişini A. Comte’un “İnsanlık  geçici hizmetlerini asla unutmaksızın nihai olarak Tanrının yerine geçiyor.” 

biçimindeki ifadesinde bulur.  

İşlevsel tanımlar, dayanışma, bütünleşme, profan (kutsal dışı), kilise,  cami, sosyalleştirme, meşrulaştırma, anlamlandırma, sembolleştirme ve  aşkınlaştırma gibi kavramlara vurgu yaparlar. 

İşlevsel tanımlar, dinin özsel tanımlarının asla kabul edemeyeceği  insanilik niteliğini ön plana çıkarsa da; dine insan ürünü gözüyle baksa veya  dinin sadece sosyal boyutu ön plana çıkarılmaya çalışılsa da, gerçekte bu  türden bir bakış açısının öğretici bir işlevi olarak, dinin toplumsal hayatta  sergilediği süreli veya süresiz işlevselliğin önemini dile getirmesi verilebilir.  

İşlevsel vurgulardan olumlu anlamda özsel bakış açıları da 

yararlanmaktadır. Ayrıca dinin bilimsel çalışmalara konu edinilmesi ve bu  çalışmalardan yararlanması da büyük oranda ve öncelikle işlevsel bakış açısına  bağlıdır. 

İşlevselci din tanımları, doğaları gereği bizzat bir dini değil, aynı  zamanda, dinin sağladığı işlevi sergileyebilecek hemen hemen her tür inanç  sistemini (faşizm, marksizm, komünizm, laisizm, nasyonalizm, maoizm, 

hümanizm, psikolojizm, ruhçuluk, ateizm... ve benzerini) de tanımlamış olmaları  nedeniyle eleştirilmişlerdir. Bu kopuşun sorumluluğunu biraz da, tabiatın boşluk  kabul etmeyecek pratikliğini göremeyen/görmeyen özsel yaklaşım sahiplerine  yüklemek daha tutarlı gözükmektedir. 

Spencer, Tylor, Comte, Durkheim, Marx gibi aşırı işlevselci yaklaşımlara  karşı, Weber, Wach ve Mensching gibi düşünürler, dinin özsel anlamının  önemine de dikkat çekmeye çalışmışlardır. Buna göre örneğin bir kilise birliği,  sırf çıkar ilişkilerinden değil, sadece Tanrı sevgisinden de kaynaklanabilir. 

Benzer şekilde bir cami derneği de, sırf çıkar amaçlı değil, sadece Allah rızası  için de kurulmuş olabilir. İzleyen tabloda, özsel ve işlevsel tanımların eksik  bıraktıkları hususlar açısından genel eleştirisini kısaca da olsa bir arada görmek  mümkündür:  

 

TERİM / ISTILAH / KAVRAM / TARİF / TANIM OLARAK DİN 

Amelî (Pratik) Veçheyi Zayıf Bırakan Tanımlar  (Teorik Boyuta Vurgu Yapan Tanımlar) 

Nazarî (Teorik) Veçheyi Zayıf Bırakan Tanımlar  (Pratik Boyuta Vurgu Yapan Yaklaşımlar) 

• Antropolog E. B. Tylor: Din, ruhsal varlıklara  inançtır.  

• Din psikolojisinin kurucusu kabul edilen  William James: Din, tek başına ferdin ilahi  kabul ettiği şeyle münasebet kurmasıdır.  

• Antropolog Radcliffe‐Brown: Din, bizim  dışımızdaki manevi veya ahlaki güce falan ya  da filan şekilde bir bağlılıktır.  

• E. Durkheim: Din, kutsal şeylerden oluşan  bileşik sistemin kilise biçiminde tezahür etmiş  halidir.  

Bu türden tanımlamalar dini tıbbi  materyalizme irca eden (dini içgüdülere,  cinsiyete, nevrozlara, karaciğerin bir  fonksiyonuna bağlayan) yaklaşımları saf dışı  etmesi açısından önemli ise de, dinin objektif  yönüne gereken vurguyu yapamaması  nedeniyle J. Wach tarafından eleştirilmiştir.  

Bu türden tanımlamalardan özellikle  Durkheim’a ait olanı, Malinowski, Mensching  ve M. Eliade’a benzer şekilde J. Wach  tarafından, kutsalın sosyal menşeli olduğunu  ileri sürmekle dinin özünü toplum kalıpları  içine hapsettiği için; başka bir ifadeyle delilsiz  olarak dinin süjesi (tapılan) ile objesinin  (tapan) ayniyeti hususunda peşin hükümlere  sahip bulunduğu için eleştirilmiştir.  

 

(8)

  Bazı dinlerde Tanrı  anlayışının bulanık  olduğu gözlenmektedir. 

 

  Bütün dinleri kapsayıcı 

ve her kesimden bilim  adamlarının üzerinde  analaşabileceği bir din  tanımı yapmak oldukça 

zordur. 

Din tanımları, aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere, “tanrı‐tanrılar”, 

“tabiatüstü”, “büyüsel” ve “bize bağlı olmayan”… biçiminde “efradını câmi,  ağyarını mâni” olmayan kavramlara vurgu yapmaları açısından da tasnif edilip  eleştirilebilir:  

 

“TANRI‐TANRILAR”, “TABİATÜSTÜ”, “BÜYÜSEL” VE “BİZE BAĞLI OLMAYAN”… 

BİÇİMİNDE “EFRADINI CÂMİ, AĞYARINI MÂNİ” OLAMAYAN VURGULARIN  KULLANILMASI AÇISINDAN DİN TANIMLARI 

TANIM ÖRNEKLERİ  ELEŞTİRİLER  Bir kısım dinler tarihi 

uzmanları: Din, Tanrı veya  tanrılara yapılan ibadet  ve ayinlerden mürekkep  bir müessesedir.  

Bu tanım, Budizm’in, bir bakıma, “Bu dünya  değersizdir; Tanrılar da bu dünyayla ilgilendiği  için gereksizdir.” gibi bir nedenle Tanrısız bir din  olarak bilinmesi; benzer şekilde, Animizm’de de  mücerret bir Tanrı fikrinin olmaması; ilkel dinlerin  Tanrı anlayışının da bulanık olması… gibi 

gerekçelerle Durkheim tarafından eleştirilmiştir.  

MaxMüler: Din, 

tabiatüstü güçlere inanç  ve ibadet sistemidir.  

Bu tanımı da Durkheim, “tabii” kavramının karşıtı  olarak “tabiatüstü” kavramına ilkel dinlerde  rastlanmadığını; ilkel insanın tabiat olayları  karşısında hayrete düşmekle beraber bunlarda  bir sır görmediğini, sır fikrinin de sonradan ortaya  çıktığını, Totemizm gibi ilkel dinlerde sır ve  tabiatüstü fikirlerinin olmadığını, benzer şekilde  XVIII. yüzyıl Aydınlanmacıları için, dinlerinde  (Hristiyanlık’ta) akıl ve mantığa uymayan 

[tabiatüstü olan] hiçbir şeyin bulunmadığını ifade  ederek eleştirmiştir.  

Moris Jastovs: Din, bize  bağlı olmayan güç ya da  güçlere inanmak ve  onlarla temasa  geçmektir. 

James Frazer: Din, üstün  (büyüsel) güçlere 

inanmak ve onlarla somut  temasa geçmektir.  

Bu iki tanım da, Tanrısal bir nitelik yüklenen 

“büyü” ve “bize bağlı olmayan güç” gibi  kavramların, Tanrısız dinleri dışarıda bırakması  nedeniyle eleştirilmiştir. 

 

DİN TANIMINDA BULUNMASI GEREKEN TEMEL  BİLEŞENLER 

 

Bir din tanımının tam anlamıyla olması mümkün değildir. Ancak bu  niteliğe kısmen yakın tanımlardan söz edilebilir. Kısaca, kapsayıcı bir tanımının  aşağıdaki beş temel elemana olabildiğince eşit derecede vurgu yapması  gerekmektedir. Din tanımları söz konusu elemanlara vurguları açısından da  sınıflandırılabilir:  

Ferdi Tecrübe Bileşenine Vurgu Yapan Tanımlar:  

Bu türden tanımlarda, varlığının bir gereği olarak, insanın kutsal olanı  yaşayabilme kabiliyeti dile getirilir. Bu tanımlar, dinin fertlere mahsus bir  tecrübeye dayandığını ifade eden tanımlardır.  

 

(9)

 

   

Zihnî Bileşenlere Vurgu Yapan Tanımlar: 

İnsanın ihtiyacı bulunan maddi ve manevi değerleri elinde tutarak  kontrol eden kudrete inancını ifade eden tanımlardır. Bu tanımlarda Tanrı  kavramına vurgu vardır. 

 

 

Hissî Bileşenlere Vurgu Yapan Tanımlar: 

Sadece güven, korku, bağlılık değil; hakikat, huzur, ölümden sonraki  hayata özlem ve iştiyakı da içinde bulunduran vurgulara sahip tanımlardır. 

 

   

 

İbadet Bileşenine Vurgu Yapan Tanımlar: 

Dua, kurban, ayin, tören, ahlaki emirler, inanç esasları gibi inananların  hayatında standart hareketleri ifade eden tanımlardır. Bu tanıma da örnek  olarak Michel Mayer’ın, “Din, Allah’a, insanlara ve kendimize karşı yapmamız  gereken öğütler ve inançların tamamıdır.” biçimindeki tanımı verilebilir.  

 

İçtimaî Bileşenlere Vurgu Yapan Tanımlar:  

Dinlerin bir cemaate dayanmasını, dinin verdiği değerleri elde etmek  üzere insanların işbirliği yaptıkları kurumların varlığını vurgulayan tanımlardır. 

Bu tarif biçimine örnek olarak Edward S. Ames’in, “Din, en yüksek içtimai 

Örnek

• Rudolf Otto’nun, “Din, kutsalın tecrübesidir.” şeklindeki tanımı bir  kategoriye verilebilecek en güzel örnektir. Kutsalın tecrübesi,  korkutucu ve hayran bırakıcı sırdır (mysterium tremendum et  fascinans). Bu da, İslamî geleneğin, “beyn’el‐havfive’r‐racâ” anlayışını  çağrıştırmaktadır. Otto’nun din tanımı, Dinler Tarihi ve Din Sosyolojisi  açısından en kuşatıcı din tanım olarak kabul edilmektedir. 

Örnek

• Herbert Spencer’ın, “Din, her şeyin bizim bilgimizin üstüne çıkan bir  Kudret’in tezahürleri olduğunu kabuldür.” tanımı ile Max Müler’in 

“Din, insanın çeşitli adlar ve muhtaç görünüşler altındaki sonsuzu  kavramasını sağlayan, akıl ve mantığa tabi olmayan, zihni bir meleke  veya yeteneğidir. ” şeklindeki tarifi buna birer örnektir. 

Örnek

• J. M. E. Mc. Taggart’ın, “Bana öyle görünüyor ki o (din), muhtemelen  kendimizle nihayet kâinat arasında bir ahenk kanaati çerçevesinde  derin bir duygu olarak en iyi tarifine kavuşturulabilir. ” bu konuda bir  örnek olarak verilebilir.

(10)

Din tanımlarında   bulunması gereken  bileşenleri birbirinden  ayırmak oldukça güçtür. 

Bu bileşenlerin her biri  birbirleriyle ilişkilidir. 

değerlerin şuurudur.” şeklindeki tanımı ile E. Durkheim’in “Din, dinsel bir  cemaatin meydana gelmesini sağlayan ayin ve inançlar sistemidir.” biçmindeki  tarifi zikredilebilir. 

 

KARMA BİR DİN TANIMI OLARAK İSLAM BİLGİNLERİNİN DİN TARİFİ  Din: Allah tarafından vahiy yoluyla ve peygamberleri aracılığıyla indirilen; 

insanların kendi ihtiyarları ile seçtikleri, saliklerini dünyada huzur ve güvene,  Ahirette de kurtuluşa götüren, itikat ve amellerden mürekkep kurallardır.  

İSLAM BİLGİNLERİNİN DİN TARİFİ  ÇAĞRIŞTIRDIĞI TEMEL DİNΠ ELEMANLAR 

Allah tarafından vahiy yoluyla ve 

peygamberleri aracılığıyla indirilen;   Zihni eleman  

insanların kendi ihtiyarları ile seçtikleri,   Ferdi tecrübe elemanı   saliklerini dünyada huzur ve güvene,   İçtimai eleman; hissi eleman   Ahirette de kurtuluşa götüren,   Hissi eleman  

itikat ve amellerden mürekkep 

kurallardır.   İbadet elemanı  

 

DİN BİLİMLERİ AÇISINDAN BİR DİNİ OLUŞTURAN TEMEL HUSUSLAR 

(Bu Hususların Hepsi Olmasa Bile Bazıları Hemen Hemen Her Dinde Bulunur)  1) Tabiatüstü, insanüstü varlıklara inanç (Tanrı, tanrılar, melekler, cinler, ruhani 

varlıklar gibi ); 

2) Kutsalla kutsal olmayanı ayırma (dünya‐ahiret; ilahi‐beşeri; maddi‐manevi); 

3) İbadet, ayin ve törenler; 

4) Yazılı veya yazısız gelenek (kutsal, kitap, ahlaki kanunname); 

5) Tabiatüstü, insanüstü varlık veya kutsalla ilgili duygular (korku, güven, sır,  günahkârlık, tapınma, bağlılık duyguları gibi); 

6) İnsanüstü ile irtibat (vahiy, peygamber, şaman, dua, niyaz, ilham gibi vasıta ve  yollarla); 

7) Bir âlem ve insan, hayat ve ölüm ötesi görüşü; 

8) Hayat nizamı (muamelat kuralları). 

    Bu temel hususlar açısından bakıldığında İslamiyet’in oturmuş/olgun bir  sistemi olduğu görülmektedir.  

                                   

(11)

  Ödev gönderimi 

 

   

 

 

       

Öz et

•Bir din tanımından, tüm dinleri kuşatmasını beklemek hatadır. 

Sosyolojik açıdan önemli olan husus, sosyal bir davranışın amili olan dini  duygu ve düşünceyi tespit etmektir.

•Din tanımlarındaki çeşitlilik bakış açılarının farklılığından 

kaynaklanmaktadır. Kimi düşünürler dinin özüne, kimileri de işlevine  önem verdiği için, tanımlamaları da buna göre değişiklik 

göstermektedir. 

•Genelgeçer bir din tanımı imkansız gözükse de, İslam bilginlerinin din  tanımlaması, temel elemanları ihtiva etmesi açısından kuşatıcı bir tanım  olarak alınabilir. 

•Rudolf Otto'nun "Kutsalın tecrübesi" şeklindeki tanımı, dinin bireysel  bir tecrübe olarak başlaması; bu yönünün esas olması açısından en  yaygın tanım olarak kabul edilmektedir. Ancak din her ne kadar birey  merkezli olsa da, dinden kaynaklanan birçok sosyal davranışımızın  bulunması açısından, dinin bu (sosyal) yönü onun bilimsel açıdan ele  alınmasını zorunlu kılmaktadır. 

•Dinin özsel yönü ile onun sosyolojik incelemelere konu edinilmesini  sağlayan işlevsel yönü arasında tamamlamacı bir ilişki vardır. Hz. 

Peygamber'in Hira'da inziva halinde iken vahye muhatap olması dinin  öncelikle bireysel bir tecrübe olarak başladığını göstermektedir. Ama  hemen peşinden, "Ey elbisesine bürünüp  uyumaya çalışan  elçim! Kalk  ve şu müşrik topluma karşı tebliğ görevine başla!" (Müddessir(74)/1‐2)  emrinin gelmesi ise dinin toplumsal yönüne işaret etmektedir. 

Öde v

•Dinin özsel yönü ile işlevsel yönü arasındaki tamamlamacı  ilişkiyi dikkate aldığımızda, kelam sahasındaki imanın  mı  yoksa amelin mi önemli olduğuna dair tartışmaların ne  derece gerekli ve/veya gereksiz olduğunu ele alan 200  kelimeyi geçmeyecek kompozisyonunuzu yandaki ödev  gönderme linki ile yollayınız. 

(12)

  Değerlendirme  sorularını sistemde ilgili  ünite başlığı altında yer  alan “bölüm sonu testi” 

bölümünde etkileşimli  olarak 

cevaplayabilirsiniz. 

 

DEĞERLENDİRME SORULARI 

 

1. Aşağıdaki  din  tanımlarından  hangisi  dinin  “işlevsel”  yönünü  vurgulamaktadır? 

a) Din, kutsalın tecrübesidir.  

b) Din, ruhi varlıklara inançtır.  

c) Din, bireyselbir girişimdir.  

d) Din, doğaüstü güçlere inançtır.  

e) Din, sosyal düzenin anlam alanıdır.  

2. Aşağıdaki  din  tanımlarından  hangisi  dinin  “özsel”  yönünü  vurgulamaktadır? 

a) Din, toplumsal motivasyonlar sağlamaya yönelik semboller  sistemidir.  

b) Din, toplumun eksikliklerini giderme gayretidir.  

c) Din, kutsalın kilise biçiminde tezahür etmiş halidir.  

d) Din, insanî problemlerin çözümüne yönelen inanç ve pratikler  sistemidir.  

e) Din, kutsalın bireysel tecrübesidir.  

3. Aşağıdaki din tanımlarından hangisinde toplumsal yapıya vurgu  yapılmaktadır? 

a) Din, kutsalın tecrübesidir.  

b) Din, doğaüstü güçlere inançtır.  

c) Din, dinsel bir cemaatin meydana gelmesini sağlayan ayin ve  inançlar sistemidir.  

d) Din, ruhi varlıklara inançtır.  

e) Din, bireysel bir girişimdir.  

4. Aşağıdaki din tanımlarından hangisi Rodolf Otto’ya aittir? 

a) Din, bireysel bir girişimdir.  

b) Din, doğaüstü güçlere inançtır.  

c) Din, sosyal düzenin anlam alanıdır.  

d) Din, kutsalın tecrübesidir.  

e) Din, ruhi varlıklara inançtır.  

5. Hangi tanım dinin pratik(amel) yönünü zayıf bırakmaktadır? 

a) Din, toplumun eksikliklerini giderme gayretidir.  

b) Din, sosyal düzenin anlam alanıdır.  

c) Din, ruhi varlıklara inançtır.  

d) Din, toplumsal motivasyonlar sağlamaya yönelik semboller  sistemidir.  

e) Din, kutsalın kilise biçiminde tezahür etmiş halidir. 

6. Aşağıdaki din tanımlarından hangisi E. Durkheim’e aittir?  

a) Din, kutsal şeylerden oluşan bileşik sistemin kilise biçiminde  tezahür etmiş halidir.  

b) Din, insanî problemlerin çözümüne yönelen inanç ve pratikler  sistemidir.  

c) Din, ampirik (gözlenebilir / deneysel) olmayan normatif bir inanç  sisteminin toplumun eksikliklerini giderme gayretidir.  

d) Din, sosyal düzenin anlam alanıdır.  

e) Din, toplumsal motivasyonlar sağlamaya yönelik semboller  sistemidir. 

 

(13)

  7.  

I. Allah’a inanıyorsan,  II. O’na saygı duy, 

III. O’na saygı duyuyorsan, bu saygının bir gereği olarak ahlaklı ol; 

“kendine istediğini başkalarına da istercesine hareket et”,  IV. Eğer ahlaklı isen, bunu davranışlarına yansıt; selam ver; hal‐hatır 

sor; komşularla iyi geçin; zekât‐sadaka ver… . 

     Yukarıdaki sıralı olarak verilen mesajlar bireysel ve sosyal müeyyideler  açısından düşünüldüğünde aşağıdaki sıralamalardan hangisi doğrudur? 

a) İnanç, ahlak, muamelat, ibadet          b) Ahlak, ibadet, inanç, muamelat  c) İnanç, ibadet, ahlak, muamelat  d) İbadet, inanç, muamelat, ahlak  e) Muamelat, ahlak, inanç, ibadet 

8. Herbert Spencer’ın, “Din, her şeyin bizim bilgimizin üstüne çıkan bir  Kudret’in tezahürleri olduğunu kabuldür.” tanımı hangi bileşenlere  vurgu yapan tanımları öne çıkarmaktadır? 

a) İçtimaî bileşenlere vurgu yapan tanımlar  b) Zihnî bileşenlere vurgu yapan tanımlar 

c) Ferdi tecrübe bileşenine vurgu yapan tanımlar  d) Hissî bileşenlere vurgu yapan tanımlar 

e) İbadet bileşenine vurgu yapan tanımlar 

9. Dine sosyolojik yaklaşımlar düşünüldüğünde aşağıdakilerden hangisi  söylenemez? 

a) Herkesin kabullenebileceği bir tanıma ulaşmak oldukça zordur. 

b) Dinin özsel yönü ile işlevsel yönü arasında tamamlamacı bir ilişki  vardır. 

c) Din tanımlarındaki çeşitlilik bakış açılarının farklılığından  kaynaklanmaktadır. 

d) Dinden kaynaklanan birçok sosyal davranış hayatta mevcuttur. 

e) Din sosyolojisi daha çok özsel tanımlarla ilgilenmektedir. 

10. Dine yapılan özsel ve işlevsel tanımlar düşünüldüğünde aşağıdakilerden  hangisi yanlış bir ifade olur? 

a) Comte’un “insanlık geçici hizmetlerini asla unutmaksızın nihai  olarak Tanrının yerine geçiyor” biçimindeki ifadesi özsel tanım  içerisinde değerlendirilebilir.  

b) Özsel tanımlarda dinin insan dışılığı, kutsallığı, aşkınlığı,  bambaşkalığı ön plana çıkarılır. 

c) İşlevsel tanımlar dinin bireysel ve toplumsal işlevlerine atıfta  bulunurlar. 

d) Weber, Wach ve Mensching gibi düşünürler, dinin özsel  anlamının önemine de dikkat çekmeye çalışmışlardır. 

e) İşlevsel tanımda, dinin gerçekte ne olup olmadığında değil, onun  ne işe yaradığında; ne tür bir toplumsal işlev gördüğüne 

yoğunlaşılır. 

   

Cevap Anahtarı  1. E, 2. E, 3. C, 4. D, 5. C, 6.A, 7.C, 8.B, 9.E, 10.A 

 

(14)

YARARLANILAN KAYNAKLAR 

Adam, Baki ve diğerleri, (2006),Din Bilimleri 2, Ankara; ANKUZEM  Yayınları.  

Ana Başlıklarıyla Din Sosyolojisi, (2010),(Edit. Niyazi Akyüz ve İhsan  Çapçıoğlu),Ankara; Gündüz Yayıncılık. 

Bilgiseven, Amiran Kurtkan, (1985),Din Sosyolojisi, İstanbul; Filiz Kitabevi  yayınları 

Çiftçi, Adil ve diğerleri, (2002),Din ve Modernlik –Toplumbilim Yazıları I‐,  Ankara; Ankara Okulu Yayınları. 

Eliade, Mircae, (1995),Dinin Anlamı ve Sosyal Fonksiyonu, (Çev. Mehmet  Aydın), Konya; Din Bilimleri yayınları. 

Furseth, Inger ve Repstad, Pål, (2011)Din Sosyolojisine Giriş Klasik ve  Çağdaş Kuramlar, (Çev. İhsan Çapçıoğlu ve Halil Aydınalp),Ankara; Birleşik  Yayınevi. 

Günay, Ünver, (2005),Din Sosyolojisi, İstanbul; İnsan Yayınları  Kehrer, Günter ve diğerleri, Din Sosyolojisi, (Çev. M. Emin Köktaş ve  Abdullah Topçuoğlu), Ankara; Vadi Yayınları 

Kurt, Abdurrahman, (2011),Din Sosyolojisi, Bursa; Dora Yayınları. 

Sezen, Yümni, (1993)Sosyoloji Açısından Din, 2. Basım, İstanbul; 

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları. 

Taplamacıoğlu, Mehmet, (1975),Din Sosyolojisi, Ankara; Ankara  Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları.  

Tolstoy, (1995)Din Nedir?,(Çev.  Murat Çiftkaya, Furkan Yayınları),  İstanbul. 

Tümer, Günay, “Çeşitli Yönleriyle Din”, Ankara Üniversitesi İlahiyat  Fakültesi Dergisi, XXVIII, 1986, Ankara, ss.213‐267.  

   

Referanslar

Benzer Belgeler

Dini pratiklere katılmada bir azalmanın yaşanması farklı biçimlerde 

Yani burada hermeneutik, insanın anlam ve yorumdan bağımsız yaşayamayacağı düşüncesinden hareketle bu anlama ve yorumlama etkinliğinin felsefi, hukuki ve

Türkiye’de Sosyolojik Yaklaşımlar ve Din Sosyolojisi: Ziya Gökalp Ve Niyazi Berkes Örneği Nihat

Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere, din ve toplum sorunlarıyla ilgilenen din sosyolojisinin en temel konuları; din ve toplumun karşılıklı etkileşimi, yani din veya

Parsons paylaşılmış değerlerin insanların sosyal rolleri dahil, bütün aksiyonlarında motivasyon kaynağı olan normatif çerçeveyi ya da model otoriteyi

İslam inanç ilkelerine dayalı olarak Müslüman düşünürler tarafından yapılan en yaygın tanıma göre din, "akl-ı selim sahiplerini, kendi ihtiyarlarıyla, bu

Derinin su kaybını en çok ön- leyen maddeler, suda çözünmeyen ve yüzey etken etkisi olmayan yağ­. lı

Mlni simpozyuma Türk ilaç Sanayi, Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fa- kültesi, Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Gazi