• Sonuç bulunamadı

• SOFİSTLER VE SOKRAT

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "• SOFİSTLER VE SOKRAT"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

-2-

DİN, BİLİM VE FELSEFE ARASINDA AHLAK

İlmin ahlâka yaklaşımı, tasvir edici (descriptive) bir tarzda olmaktadır.

Bu, ahlâk fenomenlerinin bir ant ropolog, tarihçi, psikolog ve sosyolog tarafından tecrübî, tarihî veya ilmî olarak ele alınışı demektir.”

Ahlâka dinin yaklaşımı kural korucu (normative) bir tarzda olur.

Bu rada, nelerin iyi, nelerin kötü olduğu dinî otorite tarafından bildirilir

Felsefenin ahlâka yaklaşımı, hem kural korucu hem de analitik bir tarzda olur.

(Normative ahlâk teorileri ve analitik ahlâk teorileri (meta-ethics)

(2)

FELSEFE TARİHİNDE AHLAK

• SOFİSTLER VE SOKRAT

• EFLATUN

• ARİSTO

• ARİSTİPPUS, EPİKÜR ve S. MİLL

• KANT

(3)

SOFİSTLER VE SOKRAT

İlkçağ felsefesinde Sofisler, her şeyin ölçüsü olarak insanı kabul etmek suretiyle ahlâk felsefesinde relativist bir anlayışı hakim kılmışlardır.

İlk defa Sokrat, her sa hada kesin bilginin imkanını reddeden anlayışa karşı, tü mevarım (induction) metodunu geliştirerek kavramların genel-geçer bir tarifine ulaşmayı ve

Sofıstlerin değerler re lativizmini aşmayı denemiştir. Bunun için o, fazilet ile bil giyi aynı saymış, ahlâklı yani faziletli olmayı aklın ol gunlaşmasına, bilginin açık ve net olmasına bağlamıştır. Bu anlayışı sebebiyledir ki, hiç kimsenin bile bile kötülük iş lemeyeceğine inanmıştır.

Tamamen ahlâkî konularla meşgul olan ilk filozof, Aris to'ya göre Sokrat'tır. “Görevinin, insanları fazilet ve bil gelik peşinde yürümeye ikna etmek” olduğunu söyler.

Sokrat'ın ahlâk anlayışında karşılaşılan ilk mesele, ahlâk prensiplerinin relatifliği veya evrenselliği problemidir. [Göreceli mi Evrensel mi ?]; İkinci mesele, insan hürriyeti

meselesidir

(4)

EFLATUN

Eflâtun'un ahlâk anlayışı, insanın ‘en yüksek iyi’yi elde etmesine yönelmiştir. En yüksek iyi'nin elde edilmesi, in sana gerçek mutluluğu temin eder. Bu manada Eflâtun'un ahlâk felsefesi eudaemonist karakterlidir.

Mutluluk, “Tanrıya elden geldiği kadar benzemekle” olur.

Fazilet, ruhun iç düzeninden, sağlığından ve uyumlu ol masından başka bir şey değildir. Bilgelik (wisdom), cesaret (courage), itidal (temperance) ve adalet

(justice) olmak üzere dört esas fazilet vardır.

Eflâtun'a göre insan hayatının nihaî gayesi, mutluluğun elde edilmesidir. Bu da gerçek anlamda devlette mümkün olur. Devletin gayesi ferdin değil, bü tünün mutluluğudur ki bu, devlette adaletin gerçekleşmesi ile mümkün olur.

(5)

ARİSTO

• Aristo ahlâk felsefesi, eudaemonismin tipik bir örneğidir.

“Her san'at ve her araştırmanın, aynı şe kilde her eylem ve tercihin, bir

iyiyi arzuladığı düşünülür. Bu sebepten iyiyi ‘her şeyin arzuladığı şey’ diye

dile ge tirdiler.” Bir gaye olarak arzulanan bu iyilik, “mut luluk”tur.

(6)

ARİSTİPPUS, EPİKÜR ve S. MİLL

• Aristippus ve Epikür'ün ahlâk felsefelerinde hayatın gayesi, en yüksek hazza erişmektir.

İyi olan sadece hazdır. Bu sebepten bunların ahlâk felsefelerine ‘hedonism’ adı verilir.

En yüksek haz, Aristippus'a göre “en yoğun olan” iken; Epikür'e göre “en sürekli olan”

haz dır. Aristippus, bedene ait hazları ruha ait olanlardan daha değerli görürken Epikür'e göre ruha ait hazlar daha de ğerlidir.

• Aristippus ve Epikür'ün ahlâk felsefeleri de, eudaemonist teoriler gibi gayecidirler. Bu ilkçağ hedonisminde kişi, kendi mutluluğunu ger çekleştirme peşindedir.

• Yeniçağ hedonist ahlâk te orilerinde bu ferdiyetçi karakter kaybolur. Burada tek tek kişilerin değil toplumun mutluluğu gaye edinilir. Kişiyi değil toplumu mutlu eden şey, iyi olarak benimsenir. Bunu en açık şekilde J. S. Mill'de görürüz. Ona göre kişi, mümkün ol duğunca çok sayıda insana, mümkün olduğu kadar çok miktarda haz temin edecek şekilde davranmalıdır.

(7)

KANT

• Kant‘a göre “dünyada kayıtsız şartsız iyi olduğu söylenebilecek tek şey 'iyi niyet' veya ‘iyi isteme' (good will)dir.

• Kant'a göre bir davranışın iyi olmasının öl çüsü, gerçekleştirdiği veya yöneldiği gaye değil, da yandığı ilkedir. Bu ilke, apriori ya da a pos teriori olabilir. Bir davranışın iyi olabilmesi apriori bir ilkeye göre -vazifeye göre- be lirlenmesine bağlıdır. Kant'ın ifadesiyle bu, şeklî (formel) bir ilkedir. Vazifeden dolayı eylemde bulunmak, şeklî bir il keye göre hareket etmek demektir.

• “Vazife, bir davranışı kanuna saygıdan dolayı yapma mecburiyetidir.” Bütün insanlar için geçerli olan ahlâk kanunu, kesin emir (categorical imperative) dir.

• Kant’a göre bir davranışın yöneldiği gaye, o dav ranışın ahlâkiliğini belirleyemez; gayesi ve sonucu ne olursa olsun, sırf vazife ilkesinden dolayı yapılan ha reketin ahlâki değeri olur. Bundan do layı O'nun ahlâk felsefesine 'vazife ahlakı' denir. Buradaki temel ahlâkî kavram, vazife'dir. Ayrıca, insan davranışlarına ahlâkî değer kazandıran ilke, şekli

(formel) bir ilke olduğundan teorisi, 'formalist ahlâk teorisi' diye de isimlendirilir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Geçmişten bu yana ruh sağlığı uzmanlarının ve eği- timcilerin gündeminde olan okul çağındaki çocuklar arasında sıklıkla görülen zorbalık olgusu artık günümüzde

Material and Methods: This study retrospectively enrolled 14 patients (7 females, 7 males) having a diagnosis of LLH who were followed up at the Health Sciences University

eşi Güzin Dino, dün öğleden sonra saat üyelerinin de aralarında bulunduğu 16.45'te Abidin Dino'nun cenazesiyle kalabalık bir topluluk karşıladı..

Yazar Fernanda Eberstadt’m İstanbul’da üç gün süreyle gerçekleştirdiği bir söyleşinin yer aldığı yazıda, 'Yeni Hayat’ romanının Amerika’da

Beklenmedik bir şekilde büyük ölçüde can ve mal kaybına neden olan tehlikeli bir olay ise “doğal bir afettir.” 2.2 Doğal Afet Türleri Devletlerin örgütlü bir

Düzenli yapılan egzersizin aterosklerotik koroner arter hastalığının gelişiminin önlenmesinde önemli bir yeri olduğu bilinmesine rağmen, genç yaş grubu sporcularda

Haftanın belli günlerinde "efsane kulesi” olarak kullanılan Kule, diğer zamanlarda da “ nikâh kulesi" olarak işlevini sürdürebilir.. Bu fonksiyonlarda

Sepetlerin ilk kez nerede ve kimin tara- fından kullanıldığı tam olarak bilinmiyor.Şim- diye kadar elde edilen arkeolojik verilere gö- re binlerce yıl öncesinde sepet