• Sonuç bulunamadı

KOMORBİD HASTALIKLARIN VE VİTAMİN DÜZEYLERİNİN UYKU KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "KOMORBİD HASTALIKLARIN VE VİTAMİN DÜZEYLERİNİN UYKU KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİ"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

20. Ulusal Uyku Tıbbı Kongresi

130

SB24

KOMORBİD HASTALIKLARIN VE VİTAMİN DÜZEYLERİNİN UYKU KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİ

1Murat Yılmaz, 1İrem Deniz Atasoy, 1Serpil Yıldız

1Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Nöroloji Kliniği

AMAÇ: Bu çalışmada uyku kliniğimizde polisomnografi işlemine alınan hastaların komorbid hastalıklarının, vitamin ve kan değerlerinin uyku kalitesi ile ilişkisinin araştırılması amaçlandı.

MATERYAL VE METOD: Çalışmaya Bolu Abant İzzet Baysal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Uyku Kliniği’nde 2018 Ocak ile 2018 Aralık arasında polisomnografi uygulanan 54 hasta dâhil edildi.

Çalışmanın yapılabilmesi için Bolu Abant İzzet Baysal Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan gerekli izinler alınmış olup hastalara çalışma hakkında bilgi verilip yazılı onamları alındı. Uyku şikâyetleri dışında herhangi bir nörolojik hastalığı olanlar, polisomnografi ölçümleri uygun şekilde yapılmamış hastalar, uyku yapısını değiştirebilecek ilaç kullanımları olan hastalar çalışma dışı bırakıldı.

Hastaların diabetes melllitus (DM) , hipertansiyon (HT) ve koroner arter hastalığı olup olmadığı, vitamin D, B12, folat düzeyleri, TSH, T3, T4 düzeyleri, hemogram ölçümleri, kolesterol ölçümleri kaydedildi. Polisomnografi ölçümleri uygun hazırlık prosedürlerinin ardından uyku kliniğinde gerçekleştirilmiştir. Hastaların toplam uyku zamanı, evre 1, 2, 3 NREM uyku süreleri, REM uyku süreleri, uyku latansı, REM latansı, uyku etkinliği, miks, santral apne sayıları, apne/hipopne indeksi, aurosol indeks değerleri kaydedildi. Çalışmanın verileri SPSS sürüm 20 programına aktarılarak analiz edildi.

BULGULAR: Çalışma grubunun 41’i (%78.8) erkek, 11’i (%21.2) kadındı, yaş ortalaması 49.25±12.77 idi. Kadınlar ve erkekler arasında hiçbir PSG sonucu açısından anlamlı farklılık tespit edilemedi. Yaş ile PSG parametreleri arasındaki ilişkiye bakıldığında yaş ile santral apne sayısı (p=0.041, r= 0.290) ve solunum sıkıntı indeksi (RDI) (p=0.045, r= 0.290) arasında pozitif zayıf korelasyon olduğu tespit edildi. DM’si olanlarda olmayanlarda göre ortalama uyku apne sayısının daha fazla olduğu (p=0.013), santral apne sayısının daha fazla olduğu (p=0.037), apne / hipopne indeksinin (p=0.026) ve RDI’nın (p=0.021) daha yüksek olduğu gözlemlendi. HT (p=0.021) olan hastaların ve koroner arter hastalığı olan hastaların (p=0.013) REM uyku sürelerinin kısaldığı tespit edildi. D vitamini düzeyleri ile evre 2 uyku süresi arasında pozitif zayıf korelasyon olduğu görüldü (p=0.032, r= 0.309). Folat düzeyleri (p=0.039, r= -0.305) ve B12 vitamini düzeyleri (p=0.035, r= - 0.305) arttıkça aurosol indeks değerleri düşüyordu. PTH düzeyleri arttıkça evre 2 uyku süresi artarken (p=0.032, r= 0.301), evre 3 uyku sürelerinin (p=0.036, r= -0.294) ve aurosol indeks değerlerinin (p=0.035, r= -0.293) düştüğü gözlendi. Ürik asit ile REM latansı arasında zayıf negatif korelasyon olduğu saptanırken (p=0.041, r= -0.299), magnezyum değerleri ile uyku etkinliği arasında zayıf pozitif korelasyon olduğu saptandı (p=0.040, r= 0.292).

SONUÇ: Daha önce literatürde birçok çalışmada komorbid durumlarla uyku kalitesi karşılaştırılmış ve ortaya konulan sonuçlar net bir ilişkinin olduğunu ortaya koyamamışlardır. Bu çalışmada da aynı şekilde DM, HT, koroner arter hastalığı gibi hastalıkların uyku kalitesi üzerinde ciddi etkilerinin olmadığı, yalnızca bazı parametreler üzerine etkilerinin olduğu görülmüştür.

(2)

02 – 06 Ekim 2019

131 Diğer yandan ölçülen vitamin düzeyleri, tiroit fonksiyon testleri, kolesterol düzeyleri ve diğer ölçülen parametrelerin etkilerinin de sınırlı olduğu görülmüştür. Bu sonuçların oluşmasında hastaların komorbid durumlarının iyi kontrol altında olması ve hastaların yaş ortalamasının etkisi olmuş olabilir.

Bu durum uyku bozukluklarının komorbid durumlardan ve biyokimyasal parametrelerden etkilenmediğini tek başında ayrı bir nörolojik problem olarak ele alınması gerektiğini düşündürtmektedir. Çalışmadan elde ettiğimiz bulguların doğrulanabilmesi için daha geniş çalışma gruplarında daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sonuç olarak, çalışmamızın verileri ışığında özellikle orta ve ağır OUAS’lı hastalarımızda stresle başa çıkma- da içe kapanma ve sosyal destek arama ihtiyacının da-

Bu çalışmada, hafif OUA tanılı hastalar arasında REM ile ilişkili OUA hastalarının sıklığını ve diğer hafif OUA ta- nılı hastalardan farkını görmek; ayrıca REM

Santral uyku apne sendromu [central sleep apnea syndrome (CSAS)] ise, uykuda solunum bozuk- lukları spektrumu içerisinde, apneik hastaların.. %5-10’unda görülen, tüm apne

Orofarenks cerrahisi için uygun olgu kavramı yumuşak damak ve uvula sarkması ile birlikte belirgin tonsiller hi- pertrofisi olan, ancak dil ve dil kökü problemi ve

Hastaların %86,9 yorgunluk şiddet ölçeği değerlerine göre yorgunluk var olarak değerlendirilmiş ancak OUAS riski arasında ilişki gösterilmemiştir.. PUKİ ve Beck Depresyon

• Işığın söndürülmesi ile başlanan kayıttan ilk uyku epoğuna kadar geçen süre uyku latansı olarak kabul edilir.. • Kayıtlarda eğer uykuya geçiş görülmez ise kayıt 20

Bu olguların uyku- da solunum bozukluklarının NREM USB’li olgulara göre daha hafif olduğu, gündüz uykulu olmaktan daha az yakındıkları sonucuna vardık. Young t, Patla

In the treatment of obstructive sleep apnea syndrome, surgery, continuous positive airway pressure, general measures such as weight loss can be used.. In this article,