• Sonuç bulunamadı

4. Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "4. Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik"

Copied!
71
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

4. Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik

Toplumsal Cinsiyet nedir?

(2)

Kadın doğulmaz, kadın olunur!

Simone de Beauvoir, 1949 yılında, İkinci Cins kitabını yazıp “kadın

doğulmaz, kadın olunur”

dediğinde, toplumsal cinsiyet kavramının da temellerini attı...

(3)

Kadın ve Erkek olmak

Kadın ve erkek olmak, hangi bedende

doğduğumuzla, yani biyolojik varlığımızla ilgilidir.

Ancak cinsiyet, hiç bir

zaman “basit” ve “doğal”

gerçeklerden ibaret bir

konu değildir...

(4)

Çünkü cinsiyet, bir yandan kişisel

yaşamlarımızın odağında dururken, bir

yandan da toplumsal örgütlenmenin temel

kategorilerinden biridir.

(5)

Toplumsal cinsiyet farkları

“Yumurta bile kıramamak”, biyolojik varlığımızla mı ilişkilidir?

Gece sokağa çıktığında tacize uğrama

riskinden korkmak, biyolojik varlığımızla mı ilişkilidir?

Nezaket, yumuşaklık ve vericilik ya da tuttuğunu koparma, cesaret ve kararlılık, biyolojik varlığımızla mı ilişkilidir?

(6)

Toplumsal cinsiyet farkları

Kadın ve erkek olmanın anlamı ve kökeni üzerindeki düşünceler, kabaca üç grupta incelenebilir:

1) Kadın erkek farkının temelinde biyolojik gerçeklikler vardır

2) Kadın erkek farkı, toplumsallaşma içinde kurulur

3) Cinsiyete ilişkin biyolojik ve toplumsal gerçeklikler, tümüyle toplumsal olarak yapılanmıştır.

(7)

1.Toplumsal cinsiyet, doğal farklılıklara dayanır

Kadın ve erkek farklılıkları her kültürde

değişik biçimler alsa da, farklılığın kendisi evrensel olduğuna göre, temelinde biyolojik, yani türe ait gerçeklik yatmalıdır.

Kadınların doğurganlığı, bu farklılığın kökeninde yatan gerçekliktir.

Bu nedenle kadınlar toplayıcılıkla, erkekler ise avcılıkla uğraşarak ilk işbölümünü

gerçekleştirmişlerdir (evrimci yaklaşım)

(8)

Toplumsal cinsiyet, doğal farklılıklara dayanır

Kadın ve erkeklerin kromozomları, hormon yapıları, beyin büyüklükleri... Birbirinden farklıdır.

Bu farklılıklar, örneğin erkeklerin daha saldırgan, kadınların ise daha duygusal olmalarına neden olur (sosyobiyolojik yaklaşım)

(9)

Biyolojik temel yaklaşımlarına eleştiriler

Toplumsal cinsiyetin temelinde biyolojik gerçekliklerin yattığı görüşüne pek çok eleştiri getirilmiştir.

“Doğal fark” kuramları, kanıtlarını insan topluluklarından değil, hayvanlardan

derlerler- çünkü insan topluluklarından bu

konuda kanıt toplama girişimleri, yüz yılı

aşkın bir süredir, başarısız olmuştur.

(10)

Kadınlarla erkekler arasındaki farklılığın

biyolojik mi yoksa kültürel mi olduğunu

söylemek, göründüğü kadar kolay bir iş

değildir.

(11)

2.Toplumsallaşma yaklaşımları

Biyolojik cinsiyet ile toplumsal

cinsiyet arasında bir ayrım yapmak gerekir: ilki, doğuştan getirdiğimiz

özelliklerle, ikincisi ise kültürün içinde

geliştirdiklerimizle ilgilidir.

(12)

2.Toplumsallaşma yaklaşımları

Toplumsal cinsiyet, bu dünyada başımıza gelen şeylerin bir sonucudur: ailede, okulda, iş yerinde, sokakta...

Yani, birincil ve ikincil toplumsallaşma süreçlerinde Öğrenilmektedir.

(13)

Cinsiyet rolü

Cinsiyet rolleri, bu rollere eşlik eden kimliklerle birlikte öğrenilir (işlevselci yaklaşım)

Bu öğrenme süreci, olumlu ve olumsuz yaptırımlarla ilerler: ödüller ve cezalar.

(14)

Toplumsal cinsiyet kalıpları

Toplumsal cinsiyet kalıpları, kültürün

oluşturduğu kimliklerdir.

Bu kalıplar, küçük

yaştan itibaren kız ve erkek çocukların

cinsiyet kimliklerinin

oluşmasında büyük etki yaparlar...

(15)

Toplumsallaşma yaklaşımlarına eleştiriler

Toplumsallaşma, sorunsuz bir süreç değildir.

Toplumsallaşma

“aracıları” birbirlerine karşıt mesajlar verebilir.

Bireylerin bu mesajları algılamaları

farklılaşabilir, bunları değiştirebilirler ya da itiraz edebilirler.

(16)

3. Toplumsal belirlenme yaklaşımları

Toplumsal cinsiyetin biyolojik bir Қzӟ yoktur.

Bedenlerimiz, doğal ve tarih dışı gerçeklikler değildir.

Bu nedenle de hem biyolojik varlığımız, hem de toplumsal cinsiyetimiz,

toplumsal ilişkiler içinde kurulur ve

belirlenir.

(17)

Beden: iktidar alanı

Beden eğitimi, diyet, moda, estetik cerrahi, cinsiyet değiştirme

ameliyatları... Hepsi, bedensel gerçekliğin kültürel olarak

belirlenmesine ilişkin

örneklerdir.

(18)

Bedensel gerçeklik...

Kadın ve erkeklere

atfedilen özelliklerin her biri her insan tekinde

bulunur.

Kültür ve toplumsal

ilişkiler, bu özelliklerden bazılarını geliştirmemizi, bazılarını ise

bastırmamızı gerektirir.

(19)

Bu nedenle, “biyolojik gerçekler” de

dahil olmak üzere, insanlara ilişkin her

şey, toplumsal süreçler içinde kurulur.

(20)

Toplumsal cinsiyet kimliği: Freud ve Chodorow

Toplumsal cinsiyet kimliğinin bireysel düzeydeki oluşumuna ilişkin iki önemli kuram, Freud ve Chodorow’unkilerdir.

Chodorow, feminist bir sosyologdur ve Freud’u izleyerek onun kadınların ve

erkeklerin benlik yapılarının oluşumuna ilişkin görüşlerini geliştirmiştir.

(21)

Sigmund Freud: Anatomi kaderdir...

Freud, cinsiyet

kimliğinin oluşumunu biyolojik gerçekliklere dayandırır: penisin

varlığı ya da yokluğu.

Ancak bu

gerçekliklerin,

toplumsal anlamı

önemlidir.

(22)

Sigmund Freud: Anatomi kaderdir...

Erkek çocuklarda hadım edilme

korkusu, kızlarda ise penis kıskançlığı,

cinsiyet kimliğinin oluşumunda kurucu

önemdedir.

(23)

Freud’a feminist eleştiriler

Cinsiyet kimliğinin cinsel organlara ilişkin bir farkındalık tarafından belirlendiği söyleniyor, oysa daha zor fark edilen etkenler de vardır

Vajina, “olmayan penis” değildir!

Babanın otorite sembolü oluşu, evrensel bir gerçeklik değildir

Cinsiyetin öğrenilmesi Freud’un dediği gibi beş yaş civarında değil, çok daha erken gerçekleşmektedir.

(24)

Nancy Chodorow: benlik sınırları

Annenin rolü,

çocuğun cinsiyet kimliğini

öğrenmesinde temel önemdedir.

Anneden kopma travmasının nasıl yaşandığı, kültüre nasıl girildiğini de belirler.

(25)

Bu travma, kız ve erkek bebeklerde farklı yaşanır.

Kayıp duygusu kızlarda değil, erkeklerde

güçlüdür.

(26)

Chodorow’a eleştiriler

Beyaz ve orta sınıf aile modeline dayalı bir kuramı evrenselleştiriyor.

Kadınların cinsiyet kimliklerinin hızlı

dönüşümünü açıklayabilecek herhangi bir şey söylemiyor.

Kadınların ve erkeklerin psikolojik yapıları, bu kuramın söylediğinden daha fazla çelişki ve çatışma barındırır.

(27)

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği

Kadın ve erkek olmak ister biyolojik

gerçeklerce, ister toplumsal olarak belirlensin, toplumsal cinsiyet, hiç bir durumda nötr bir

kavram değildir.

Kadınlarla erkekler arasındaki fark, eşitsizliği açıklamaz.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin nedeni nedir?

(28)

İşlevselci yaklaşımlar

İşlevselci yaklaşımlar, cinsiyet eşitsizliğini bir sorun olarak tanımlamazlar.

Onlara göre, kadınlarla erkeklerin farklılığı, işlevlerinin farklılığından kaynaklanır ve

biyolojik temellidir.

Talcott Parsons da, kadınların anlatımsal, erkeklerin ise araçsal roller üstlenmelerinin, dengeli bir aile hayatının temeli olduğunu söyler.

(29)

John Bowlby: Olmayan anne

Annenin yokluğu ya da yetersiz annelik

durumunda, uygunsuz toplumsallaşma

gerçekleşir.

Bu da anti sosyal ve psikopat eğilimlerle

sonuçlanabilecek, ciddi bir sorundur.

(30)

İşlevselci yaklaşımlara eleştiri

Toplumdaki görev dağılımının doğal ya da kaçınılmaz bir yanı yoktur.

“duygusal kadın” ve “ekmeği kazanan erkek”

rolleri, kültürel rollerdir ve farklı kültürlerde bu biçimiyle ortaya çıkmazlar.

Bu rollerin kadınlar açısından sonucu, eşitsizliğin artmasıdır.

(31)

Feminist yaklaşımlar

Cinsiyet eşitsizliğini siyasi bir sorun olarak tanımlarlar.

Hepsi bu sorunun ortadan kaldırılmasının yolunu arar ama verdikleri yanıtlar bazen tamamen karşıt olabilir.

(32)

Özgürlükçü (Liberal) feminizm

Erkeklerle kadınlar

arasındaki eşitsizlik, pek çok toplumsal kurum

tarafından yeniden üretilir:

İş yerleri, okullar, medya gibi.

Bunların her birinde, kadın erkek eşitsizliğini yeniden üreten politika ve tutumları değiştirmek için mücadele etmek gerekir.

(33)

Özgürlükçü feminizm

Kadınlara eşit fırsatlar sunulması için yasal değişiklikler de dahil, siyasi bir mücadele gerekir.

(34)

Sosyalist ve Marxçı feminizm

Sosyalist feminizm, Marx'ın çatışma

kuramından hareketle geliştirilmiş olmakla birlikte, Marx'ın kendisi toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ilişkin pek az şey söylemiştir.

Sosyalist feminizm liberal feminizmi,

toplumda kadın-erkek eşitliğine düşmanlık besleyen son derece güçlü çıkar ilişkileri olduğunu göremediği için eleştirmiştir.

(35)

Sosyalist ve Marxçı feminizm

Sosyalist feministler hem ataerkilliği hem de kapitalizmi ortadan kaldırmayı

hedeflemişlerdir .

Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin Marxçı bakış açısından bir açıklamasını vermeye çalışan kişi Marx'tan ziyade, onun dostu ve çalışma arkadaşı olan Friedrich Engels

olmuştur.

(36)

Sosyalist ve Marxçı feminizm

Engels, kapitalist koşullarda maddi ve

ekonomik etkenlerin kadınların erkeklere

hizmet etmesinin zeminini hazırladığını, zira ataerkilliğin köklerinin (tıpkı sınıfsal baskı gibi) özel mülkiyette bulunduğunu ileri

sürmüştür.

(37)

Sosyalist ve Marxçı feminizm

Engels, kapitalizmin, servetin ve iktidarın az sayıdaki erkeğin elinde toplanmasına neden olarak, ataerkilliği yani erkeklerin kadınlar

üzerindeki egemenliğini güçlendirdiğini savunmuştur.

(38)

Sosyalist ve Marxçı feminizm

Kapitalizm, ataerkilliği kendinden önceki toplum düzenlerine göre daha fazla

güçlendirir, zira eski çağlara kıyasla, artık ücretli çalışan, mülkiyet sahibi ve belli bir

servetin varisi olan erkeklere iktidar bahşeden muazzam bir zenginlik yaratır.

(39)

Sosyalist ve Marxçı feminizm

İkincisi, kapitalist ekonomi, başarılı olabilmek için insanları -özellikle de kadınları-

ihtiyaçlarının ancak sürekli bir mal ve hizmet tüketimiyle karşılanabileceğine inandırarak, birer tüketici olarak tanımlamak zorundadır.

(40)

Sosyalist ve Marxçı feminizm

Son olarak, kapitalizm bakım ve temizlik gibi işler için evde karşılıksız kadın emeğine bel bağlar.

Engels'e göre kapitalizm, erkekleri düşük ücretlere mahkum ederek, kadınları ise bedava çalıştırarak sömürmüştür.

(41)

Sosyalist ve Marxçı feminizm

Ev işleri için ücret ödenmesi konusu birçok feministin inançlarının önemli bir bileşenidir ve “Çalışma ve Ekonomik Yaşam” başlıklı 18.

Bölümde tartışılmaktadır.

(42)

Sosyalist ve Marxçı feminizm

Sosyalist feministler, liberal feministlerin reformcu hedeflerini yetersiz bulmuşlardır.

Ailenin yeniden yapılandırılması, “aile içi

köleliğe” son verilmesi ve çocuk yetiştirmek için ortaklaşa yollar bulunması için çağrıda bulunmuşlardır.

(43)

Sosyalist ve Marxçı feminizm

Pek çok sosyalist feminist, Marx'tan

hareketle, bu hedeflere ancak herkesin gereksinimlerini karşılayacak şekilde

tasarlanmış devlet merkezli bir ekonomiyi yaratacak sosyalist bir devrim yoluyla

ulaşılabileceğini ileri sürmüştür

(44)

Köktenci (Radikal) feminizm

Toplumsal kurumların

eşitsizliği yeniden üretmesi, sistematik bir nitelik gösterir.

Bu sistem, ataerkilliktir.

Toplumda kadınlara yönelik baskının birincil kaynağı

ailedir.

Kadınların karşılıksız emeği, erkekler tarafından

sömürülmektedir.

(45)

Nesneleştirme: ikincilleştirmenin aracı

Kadınların moda,

medya ve reklamlar aracılığı ile

“nesneleştirilmesi”, ikincilleştirmenin

önemli

araçlarından biridir.

(46)

Toplumsal kurumların içindeki dönüşümler eşitsizliğin ortadan

kalkmasına yetmez, ataerkil düzenin

ortadan kaldırılması gerekir.

(47)

Siyah feminizm

1980’den sonra, siyah ve üçüncü dünyalı

feministler, feminist

yaklaşımların beyaz ve orta sınıf kadınların

deneyimlerini temel

aldığını söyleyerek büyük bir eleştiri dalgası

başlattılar.

(48)

Ataerkillik

Ataerkillik, erkeklerin kadınlara egemen olduğu, onlara baskı uyguladığı, onları sömürdüğü bir toplumsal yapılar ve uygulamalar sistemidir.

Bu sistemin boyutları şunlardır:

- Evdeki üretim ilişkileri

- Ücretli istihdamdaki cinsiyet ilişkileri

- Ataerkil devlet yapısı

- Şiddet

- Cinsellikte ataerkil ilişkiler (zorunlu heteroseksüellik ve çifte standart)

- Ataerkil kültür kurumları

(49)

Ataerkillik

Ataerkillik, iki düzeyde işler:

- özel ve

- kamusal

Ev içinde ortaya çıkan egemenlik ilişkileri, özel ataerkilliktir

Siyaset, işgücü piyasası gibi kamusal

alanlarda kadınların güçsüzleştirilmeleri ise kamusal ataerkilliktir.

(50)

Toplumsal cinsiyet ilişkileri

Toplumsal cinsiyet ilişkileri, ilk olarak

feministler tarafından gündeme getirildiği için, öncelikle kadınların durumuna odaklanan

yaklaşımlar geliştirilmiştir.

Ancak toplumsal cinsiyet ilişkileri yalnızca kadınları değil, erkekleri de etkilediği için, erkeklik çalışmaları da özellikle 1990’lardan sonra gündeme geldi.

(51)

Toplumsal cinsiyet düzeni

R.W.Connell, toplumsal cinsiyet

düzenini erkekleri ve kadınları içerecek biçimde kuramsallaştırdı ve bu

yaklaşım, sosyolojide çok etkili oldu.

Bu yaklaşıma göre, kadınlara ya da

erkeklere bakmaktan önemlisi, cinsiyet ilişkilerine ve bu ilişkilerin sistematik

yapısına odaklanmak gerekir.

(52)

Toplumsal cinsiyet düzeni

Toplumsal yaşamın üç alanında:

-

çalışma,

-

iktidar ve

-

kişisel ilişkilerdeki düzenlemelerin

bütünü, cinsiyet ilişkilerini ve düzenini

oluşturur.

(53)

Hegemonik erkeklik/hegemonik kadınlık

Cinsiyet sisteminin ürettiği cinsiyet kimlikleri, çeşitlilik arz eder- tek bir kadınlık ve tek bir erkeklik yoktur.

Erkek egemenliği, bazı erkeklik

kimliklerini değerli kılarken, bazılarını da ikincilleştirir.

Aynı şekilde, kadınlığın da belirli bir

modeli öne çıkarılırken, farklı kadınlık

biçimleri ikincilleştirilir.

(54)

Hegemonik erkeklik

İçinde yaşadığımız toplumda,

heteroseksüel, evli,

işi olan ve fiziksel

olarak güçlü erkek

modeli, hegemonik

erkek modelidir.

(55)

Hegemonik kadınlık

Dişiliğin belirli bir biçimi, vurgulanmış dişilik,

toplumumuzda öne çıkarılır.

Boyun eğme, bakıp besleme ve

duygudaşlığın

belirlediği bu model, pek çok kadınlık

deneyimini ikincilleştirir.

(56)

Eğitimin etkisi

Cinsiyet kimliklerinin

oluşturulmasında eğitimin etkisini inceleyen önemli bir araştırma, 1994 yılında,

Mairtin Mac an Ghaill tarafından yapılmıştır.

Bu araştırma, İngiliz

okullarında yaratılan farklı

erkeklik kimliklerini ortaya

koyar.

(57)

Dönüşen erillikler

Var olan cinsiyet düzeni, toplumsal değişimler karşısında sarsılmakta ve

“erillik bunalımı” diyebileceğimiz bir soruna yol açmaktadır.

İşsizlik, yüksek boşanma oranları ve yüksek suç oranları, kadınların

bağımsızlaşması, klasik ataerkilliğin kurduğu erkek kimliğini tehdit

etmektedir.

(58)

Erkekliğin yeni görünümleri

Erkekliğin

bunalımının bir çıkışı

“cezalandırıcı

erkek” modeli, bir diğeri ise “yeni

erkek”tir.

(59)

İlki, değişime direnmeye ve bunun için şiddet de dahil çeşitli yollar kullanmaya işaret eder. İkincisi ise, daha önce

ikincilleştirilmiş erkeklik modellerinin öne

çıkmasını gösterir.

(60)

İnsan cinselliği

Toplumsal cinsiyet modellerindeki değişime benzer biçimde, cinsellik anlayışlarında da hızlı bir değişim gerçekleşmektedir.

Geleneksel toplumlardaki

üreme/cinsellik bağlantısı, eskisi kadar sıkı bir biçimde yaşanmamakta, farklı

cinsellikler kendilerine alan açmaktadırlar.

(61)

Cinsel davranış ve kültür

Cinsellik, insan türü için biyoloji ve üremeden ibaret bir etkinlik değildir.

Kültürün ortaya çıkışından itibaren toplumsal anlamlarla da yüklüdür.

Her toplum, belirli cinsel davranışları

onaylar, çok daha fazlasını ise sapkınlık

olarak etiketler ve yasaklar.

(62)

Batı kültüründe cinsellik

Batı toplumlarında “uygun” cinsel davranış normları, büyük ölçüde

Hıristiyanlık tarafından oluşturulmuştur.

19. yüzyılda, kilisenin yerini tıp almıştır (ama söyledikleri, kiliseyi aratmaz!)

1960’lardan sonra Batı toplumlarında

cinsel davranışların eskiye göre daha

özgür olduğu söylenebilir.

(63)

Ortadoğu toplumlarında cinsellik

Ortadoğu toplumları, Batı’dan farklı olarak İslamiyet tarafından

biçimlendirilmiştir ve İslamiyet'in cinselliğe yaklaşımı,

Hıristiyanlığınkinden farklıdır.

Namus kodunun belirleyici gücü, kadınların cinselliğinin sıkı bir

denetimine yol açar.

(64)

Kinsey Raporu

1940’li ve 1950’li

yıllarda Alfred Kinsey’in ABD’de yaptığı

araştırma ve bulgularını içeren rapor, modern toplumda cinsel

davranışa ilişkin çok önemli ipuçları sunar.

En önemli bulgu ise, onaylanan cinsel

davranışlar ile

gerçekleştirilenler

arasındaki büyük farktı.

(65)

Kinsey sonrası araştırmalar

1980’lerin sonunda yine ABD’de yapılan bir araştırma, cinsel davranışlarda bazı

değişimlere işaret etti: daha erken başlayan cinsel etkinlik, çifte standardın hafiflemesi gibi...

1994’te yapılan geniş çaplı bir başka

araştırma ise, cinsel tutuculuktaki artışa işaret eder.

(66)

Eşcinsellik

Kendi cinsinden olanlara cinsel ilgi duyan bireyler, bütün

toplumlarda vardır.

Ancak eşcinselliğin bir kimlik olarak ortaya çıkışı, yenidir (19. yüzyıl)

Eşcinselliğin bir sapkınlık olarak tanımlanması da aynı döneme rastlar.

Batı ülkelerinde aşağı yukarı 30 yıl öncesine kadar eşcinsellik bir suç olarak tanımlanıyordu.

(67)

Batı kültüründe eşcinsellik

Kinsey’in araştırmasında ve daha sonra yapılan başka araştırmalarda, eşcinsel

edimlerin büyük bir çeşitlilik gösterdiği ortaya çıkmıştır.

Geçici ilişkiler yanında güçlü eğilimler

hissetse bile harekete geçmeyen bireylerin sayısının da çok olduğu gösterilmiştir.

Bu bulgular, eşcinselliğin utanç verici

bulunmasının etkisini de ortaya koymaktadır.

(68)

Homofobi

Eşcinsel bireylere yönelik korku ve

aşağılama, homofobi olarak adlandırılır.

Tarih boyunca, özellikle erkek eşcinsellere

yönelik şiddet görülmüştür.

(69)

Eşcinsel hakları

Eşcinsellik günümüzde suç ve hastalık olarak tanımlanmamaktadır (en azından laik ve demokratik ülkelerde)

Eşcinsel evlilikler, pek

çok ülkede yasal kabul

edilmektedir.

(70)

Fahişelik

Tarih boyunca, insan cinselliğinin önemli bir

parçası, fahişelik olmuştur (en eski meslek!)

Günümüzde fahişelik, yoksullukla ilişkili bir meslektir.

Pek çok ülkede fahişelik suçtur ama müşteriler cezalandırılmaz

(71)

Çocuk fahişeliği

Çocuk fahişeliği, dünyanın çeşitli

bölgelerindeki seks

turizminin bir parçasıdır.

1998 yılında yayınlanan bir raporda Güneydoğu Asya’da fuhuş

sektörünün en büyük sektörlerden biri olduğu ortaya konmuştur ve bu sektörde çocuk yaştaki seks işçileri büyük bir yer tutmaktadır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Atasözlerinde kadın ve onun aile, iş yaşamında üstlendiği roller bütüncül bir cinsiyet algısı üzerine kurulmadığından, bunu kadın ve erkek cinslerine göre ayrı

 Nezaket, yumuşaklık ve vericilik ya da tuttuğunu koparma, cesaret ve kararlılık, biyolojik varlığımızla mı ilişkilidir?.. Toplumsal cinsiyet farkları..  Kadın ve

yılında birleşmiş milletler genel kurulunun Kadına Karşı Her türlü Ayrımcılığın

Toplumsal cinsiyet, biyolojik cinsiyetten farklı olarak, kadınla erkeğin sosyal ve kültürel açıdan tanımlanmasını, toplumların bu iki cinsi birbirinden ayırt etme

•  Bu durumda, cinsiyet biyolojik bir kavram iken, toplumsal cinsiyet kültürel bir yapılanmadır; cinsiyeti tayin eden genetik ve biyoloji iken, toplumsal cinsiyet

Doğumdan önce başlayan cinsiyet ayrımcılığının göstergesi olan gebelik süresince kız çocuk istenmemesi ve gebelik sonucunun kız cinsiyeti olması halinde gebeli-

Bu görüşe göre, belli bir tür görünüm ve güzellik anlayışı, toplumsal yaşamda kaçınılması zor arzu örüntüleri yaratmaktadır.. • Fakat bununla birlikte

BM, AB, Dünya Ekonomik Forumu gibi uluslararası kurumlar ve bazı ülkeler tarafından kadın erkek eşitliğini ölçmek, toplumsal cinsiyetteki eşitsizlik boyutlarını ortaya