• Sonuç bulunamadı

yayılması yönündeki bütün çalışmaların sürdürülebilir turizm politikası ile ilişkili olduğu söylenebilir.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "yayılması yönündeki bütün çalışmaların sürdürülebilir turizm politikası ile ilişkili olduğu söylenebilir."

Copied!
163
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1. GĐRĐŞ

Turizmin turistik bölgelerdeki etkisi araştırmalara sürekli konu olmuştur.

Özellikle bölge ekonomisine ve sosyal yaşamına katkıları turizmin faydaları olarak ifade edilmekte ve bu faydaları ortaya koymaya yönelik araştırmalara literatürde sıkça rastlanmaktadır. Ancak bu katkılarla birlikte birtakım olumsuz etkileri olduğu da kabul edilmektedir. Bu noktada sürdürülebilirlik kavramı ve bölgenin taşıma kapasitesi daha da önem kazanmaktadır. Taşıma kapasitesinin belirlenmesi ya da belirlenmesine yönelik çalışmalar sürdürülebilirlik açısından gerekli bir husustur.

Ayrıca turistik bölgelerde işletmecilere ve halka yönelik eğitim çalışmaları, turizmin sosyal ve çevre ile ilgili olumsuz etkilerini azaltmak bakımından da oldukça önemlidir.

Dünya Turizm Örgütü 2006 yılındaki toplam turist sayısının 2005’e göre % 4,5 artarak 842 milyon kişiye ulaştığını açıklamıştır (UNWTO, 2007, s.1-5). Bu rakamın 2010 yılında 1050 milyon turist ve 1550 milyar $ turizm gelirine, 2020 yılında 1600 milyon turist ve 2000 milyar $ turizm gelirine ulaşması tahmin edilmektedir (DPT, 2001, s.15). Turizmin yıllar itibarı ile Dünya’da ve Türkiye’de, gerek gelir gerekse de turist sayısı olarak sürekli artması turizmin kitlesel bir olgu olduğu yaklaşımını destekler niteliktedir. Turizmin kitlesel bir olgu oluşu, belirli dönemlerde yoğunlaşması, gerek turist gönderen ülkeler, gerekse de turist kabul eden ülkeler açısından ciddî ekonomik ve toplumsal hareketliliğe sebep olmaktadır. Bu hareketlilik dünyada özellikle 1970’li yıllarda hızlı bir yükseliş kaydetmiş olmakla birlikte, turizmin özellikle çevrede, doğal kaynaklarda ve toplumda ortaya çıkardığı birtakım olumsuz etkiler tartışılmaya başlanmıştır (Bahar, 2003, s.100).

Dünyadaki kapitalizmin ortaya çıkardığı hızlı rekabet, daha fazla satma ve kazanma mantığına dayalı pazarlama yaklaşımları aşırı üretim ve tüketim anlayışını ortaya çıkarmıştır. Bu anlayış tüm sektörlere yansımış, üretim-tüketim sürecinin yol açtığı (aşırı kaynak kullanımı, atıkların ortaya çıkışı, enerji kullanımı neticesinde ortaya çıkan zararlı gazlar) olumsuz etkileri meydana getirmiştir.

(2)

Birçok alan için geçerli olabilecek olan sürdürülebilirlik kavramı, özellikle insanoğlunun doğayı ve çevreyi tahribatının yüksek seviyeye ulaşması ile önem kazanmış ve bu kavrama verilen önem giderek artmıştır. Ekonomik gelişme adına birçok değer göz ardı edilmiş, toplumların kısa vadede refaha ulaşma istekleri dengesiz gelişimi (kaynakları israf eden) ortaya çıkarmıştır. Ancak bu dengesiz gelişmeler sorunları da beraberinde getirince çözüm üretmek üzere çeşitli arayışlar içine girilmiştir. “Sürdürülebilir Kalkınma”, “Sürdürülebilir Gelişme”,

“Sürdürülebilir Refah” gibi kavramlar değişik alanlar için problemleri çözmek üzere geliştirilmiş ve dünya toplumlarının gündemine oturmuştur.

Stockholm Birleşmiş Milletler Konferansı ile 1972 yılında çözüm arayışları somutlaşmaya başlamıştır. Artan çevre sorunlarını ve kaynakların yok olmasını durdurmak amacını güden bu konferansı, 1987 yılında gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun çalışmaları izlemiştir.

Komisyonun yayınladığı “Ortak Geleceğimiz” konulu raporda, sürdürülebilir kalkınma kavramı detaylı olarak incelenmiştir (Nemli, 2001, s.211; Yücel, 2003, s.100). Bu aşamada sürdürülebilir turizm kavramı incelenerek taşıma kapasitesi ile olan ilgisi ortaya konulmaya çalışılacaktır. Çalışmanın esasını oluşturan “Taşıma Kapasitesi” kavramı ise ikinci bölümde tartışılacaktır.

Sürdürülebilirlik, turizm açısından da son derece önemli bir terim olarak ortaya çıkmıştır. Turizm alanındaki bilim adamları, “sürdürülebilir gelişme”

(sustainable development) kavramını “sürdürülebilir turizm” (sustainable tourism) olarak turizme kazandırmışlardır (Piga, 2003, s.886). Turizm alanında çalışan bilim adamları, planlamacılar ve yöneticiler bu kavramı dikkate alarak gelecek nesillerin refah düzeyini artırmak yönünde çalışmalar yapmaktadırlar.

Turizm sektörünü ekonomik bakımdan kurtarıcı olarak görmüş olan ülkeler turistik gelişmeler kaydederken, çoğu zaman turizmin sürdürülebilirliğini göz ardı etmişlerdir. Bu durumun farkına varılması ile birlikte sürdürülebilir turizm kavramı 1990’larda önem kazanmaya başlamıştır. Butler, bu kavramı, “turizm destinasyonlarında sürdürülebilir gelişme” şeklinde literatürde kullanmıştır.

(3)

Turizmde sürdürülebilir gelişme kavramını, gelişimi turizme dayanan bölgelerde, çevrede değişiklik meydana gelmeden ya da çevre ve insan kalitesini düşürmeden, aktivitelerde ve süreçlerde yaşanan sağlıklı ve başarılı gelişme, şeklinde tanımlamak mümkündür (Cantallops, 2004, s.41).

Sürdürülebilir turizmde başarılı olabilmek için özellikle yöneticilerin sürdürülebilir uygulamalarda başarılı ve bilgili olmaları gerekmektedir (Jurowski, 2005, s. 296). Sürdürülebilir turizmde başarılı olmanın güçlüğü birçok araştırmacı tarafından vurgulanmıştır. Bu güçlük, “Sürdürülebilir turizm mümkün müdür?”

“Evet, eğer insanlar evlerinde kalırlarsa!” şeklinde vurgulanmıştır (Jafari ve Wall, 1994, s. 668). Ancak, sürdürülebilir turizmin güçlüğü, bu alana ilişkin hiç çalışma yapılmaması manasını taşımamalıdır. Çünkü sürdürülebilir turizm, gelecekteki fırsatları korurken ve artırırken mevcut turistlerin ve turistik bölgelerin ihtiyaçlarını da karşılamayı amaçlamaktadır (Çavuş ve Tanrısevdi, 2000, s.149).

Seyahat ve turizmle ilgili kavramların 18. ve 19. yüzyıllardan itibaren kullanıldığı bilinmektedir. Ancak bu yüzyıllarda daha çok bireysel seyahatler olarak ortaya çıkan turizm, 1950’li ve 1960’lı yıllara gelindiğinde kitlesel bir olgu haline dönüşmüştür.

Kitle turizmi kavramı, turizmin ne kadar yoğun olarak kullanıldığının bir ifadesidir. Sürdürülebilir turizmin alternatif olarak ortaya çıkmasının nedenlerinden bir tanesi de kitle turizmidir. Kitle turizmi, insanların turizme geniş ölçüde büyük kitleler halinde katıldıkları turizm çeşididir (Kozak ve diğerleri, 2001, s.14). Bu kavramı aşağıdaki gibi tanımlamak mümkündür:

“Turistik ürünün doğal kaynaklara dayalı olduğu, uluslararası ulaşımda daha çok “Charter” hava yollarının, konaklama türü olarak da tatil köylerinin ve kıyı otellerinin kullanıldığı ve turistik ürünlerin tümüyle standart paket tatillerinden oluştuğu turizmdir (Akış, 1999, s.37) .”

(4)

Paket turların başlangıcı bir anlamda kitle turizminin kavram olarak girişine sebep olmuştur. Paket turlar 1950’li yıllarda artmakla birlikte başlangıcının daha evvel olduğu söylenebilir. Đlk olarak 1870’lerden sonra, özellikle çalışan insanlar için ucuz tatil olarak ortaya çıkmaktadır (Bhatia, 1991, s.19) ve 1970’li yıllara gelindiğinde ise hızlı bir artış trendine girdiği görülmektedir (Bahar, 2003, s.150).

Toplu gruplar halinde seyahatlerin başlaması ile birlikte zaman ve mekân bakımından yoğunlaşma giderek artmıştır. Bu artış, kaynakların dikkatsiz ve plansız kullanımı sonucunu ortaya çıkarmış ve bazı olumsuz gelişmeler belirmiştir. Bunlar (Akış, 1999, s.38):

• Taşıma kapasitesini zorlayan çok sayıda katılım,

• Mekân ve zamanda yoğunlaşma,

• Hızlı ve denetimsiz gelişim,

• Büyük ölçekli, uluslararası standartlara uygun, kollektif konaklama düzeni,

• Genellikle kıyılara ve özgün doğa parçalarına yöneliş,

• Yerel mimarîyi dışlayan, anonim turizm mimarîsi,

• Yerel halk ve turist arasındaki düzensiz ve bozuk ilişkiler, sosyal çevreden kopuk turistik bölgelerin ortaya çıkması,

• Uluslararası arenada, büyük ölçekli tur operatörlerine bağımlılık,

• Yerel turistik ürünlerin niteliklerini kaybetmesi, turizme uygun olarak standart ürün haline dönüşmesi,

• Ölçek ekonomilerinin hâkim olması, küçük yatırımcıların zamanla piyasadan uzaklaşması.

Görüldüğü üzere olumsuz gelişmelerin başında “taşıma kapasitesini zorlayan çok sayıda katılım” gelmektedir. Tüm bu olumsuz gelişmelerin sürdürülebilir turizm politikaları ile tespit edilip giderilmesi yönünde çalışmaların yapılması mümkündür.

Sürdürülebilir turizmde bu tür olumsuzluklar dikkate alınmakta, bunların önlenmesi yönünde yapılabilecek çalışmalar belirlenmektedir. Bu anlamda turizmin çeşitlendirilmesi, alternatif turizm çeşitlerinin çoğaltılması, turizmin tüm mevsime

(5)

yayılması yönündeki bütün çalışmaların sürdürülebilir turizm politikası ile ilişkili olduğu söylenebilir.

Tarihte, başlangıç yıllarından bu yana sürekli bir gelişme gösteren turizm, gelişmenin sağladığı negatif ve pozitif etkilerle de önemini hissettirmektedir.

Geçmişte insanların daha çok ticaret, dinsel ve araştırma amaçları ile seyahat ve turizm etkinliklerine katıldıkları görülmektedir. 19. yüzyılda daha çok deniz ve demiryolunu kullanan turistler, 20. yüzyıla gelindiğinde artık motorlu taşıtları ve 20.

yüzyılın ikinci yarısında hava yolunu yoğunlukla kullanmaya başlamıştır. Hızlanan ve kolaylaşan seyahat şekilleri turizmin daha da gelişmesini sağlamıştır (Bhatia, 1991, s.10-17). Turizmin gelişmesi ile birlikte birtakım olumsuz gelişmeler de kendini göstermiş; kaynakların kirlenmesi, kullanılamaz hale gelmesi söz konusu olmaya başlamıştır. Bu nedenle sağlıklı gelişmenin yaşanması, turistik kaynaklardan gelecek kuşakların da yararlanabilmesi için sürdürülebilir turizm anlayışına ihtiyaç vardır. Bu anlayış ise her alanda toplumsal sorumluluk, ekonomik verimlilik ve ekolojik duyarlılığı içermektedir (Beyhan ve Ünügür, 2005, s. 80). Bu noktada sürdürülebilir turizmin önemi bir kat daha artmaktadır.

Sürdürülebilir turizmin önemini karşılaştırmalı olarak ortaya koyan Tablo 1’de kitle turizminin zayıf yönleri de belirtilmiştir. Tabloda, kavramlar, gelişme stratejileri ve turist davranışları düzeyinde ciddi farklılıkların olduğu görülmektedir.

Sürdürülebilir turizm, ölçülü, kontrollü, planlı ve uzun dönemli gelişmeyi hedeflemektedir. Taşıma kapasitesinin belirlenmesine yönelik çalışmalar da bu amaçlara hizmet etmektedir.

Bilim, doğruyu bulmanın bir yolu olmakla birlikte, temel amaçlarından bir tanesinin de toplumsal fayda sağlamak olduğu söylenebilir. Bu anlamda turizm alanında da, turizmden kaynaklanan olumsuz etkilerin azaltılması, olumlu etkilerin de çoğaltılması yönünde çalışmaların yapılması zorunludur. Bu bağlamda sürdürülebilir turizm bütün bu amaçları içeren bir özelliğe sahiptir.

(6)

Tablo 1

Sürdürülebilir Turizm ile Sürdürülemez Turizm Gelişiminin Karşılaştırılması

Sert, Kitle, Sürdürülemez Yumuşak, Yeşil, Sürdürülebilir, Alternatif, Kırsal

Genel Kavramlar Hızlı Gelişme

Kontrolsüz Ölçüsüz Kısa Dönem Kantitatif Uzaktan Kontrol Büyüme

Yavaş Gelişme Kontrollü Ölçülü Uzun Dönem Kalitatif Yerel Kontrol Gelişme Gelişme Stratejileri Plansız Gelişme

Proje Planları

Bölgesel Seviyede Planlama Zevkler Üzerine Yoğunlaşma Yeni Đnşaat ve Yatak Kapasitesi Dışarıdan Gelenlerle Gelişme Đstihdam Đthalatı

Şehir Mimarisi

Önce Plan Sonra Gelişme Kavram Planları

Bölgesel Planların Koordinasyonu Güzel Manzara Sunumu

Baskıların ve Faydaların Detaylandırılması Yerel Đnsanlarla Gelişme

Yerel Potansiyel Temelli Đstihdam Bölgesel Mimari

Turist Davranışı Kitle Turizmi: Yüksek Seviyede

Seyahat

Manevi Hazırlık Yok veya Çok Az Az Zaman

Yabancı Dil Yok Alışveriş

Meraklı Gürültülü

Geri Dönmeye Đsteksiz

Fertler, Aileler, Arkadaşlar: Düşük Seviyede Seyahat

Biraz Manevi Hazırlık Çok Zaman

Yabancı Dil Eğitimi Hazırda Bulunma Nazik

Sessiz

Tekrar Ziyaret Kaynak: Godfrey, 1996, s.62

Turizm alanındaki araştırmacılar, sürdürülebilir turizmin tabloda bahsedilen hızlı, kontrolsüz, ölçüsüz, kısa dönemli ve kantitatif gelişim gibi olumsuz etkilerin nasıl gidereceğini tartışmışlardır. Sürdürülebilir turizm politikasının mümkün olup olamayacağı dahi konferanslarda tartışılmıştır (Jafari ve Wall, 1994, s.668).

Sürdürülebilir turizm anlayışında %100 bir başarı elde etmek belki olanaksızdır.

(7)

Ancak, en azından bunu hedeflemek ve bu amaçla çalışmalar yapmak faydalı olacaktır.

Đnsanları seyahate yönelten faktörlerin ya da başka bir deyişle seyahate motive eden faktörlerin çok farklı oluğunu söylemek mümkündür. Bu alan psikoloji ve sosyoloji bilmini yakından ilgilendirmektedir. Turizm araştırmacıları da, bu bilimlerden yararlanarak turistler üzerindeki çalışmalarını yürütmektedirler.

Sürdürülebilir turizme ulaşmak bir hedef ise, bunun çok çeşitli vasıtaları vardır.

Sürdürülebilir turizm ile ilişkili olan ve daha çok bölgenin özelliklerine göre değerlendirilebilecek bu vasıtaları kısaca açıklamakta fayda vardır. Bunlardan ilki ise turizmin çeşitlendirilmesidir. Turizmin çeşitlendirilmesi, belki de insanları seyahate yönlendiren bu farklı ihtiyaçları tatmin etmeye yönelik çalışmaları ihtiva edebilir.

Ancak sürdürülebilir turizm açısından da turizmin çeşitlendirilmesi büyük öneme sahiptir.

Kitle turizminin en önemli sorunlarından birisinin zaman ve mekân açısından yoğunlaşma olduğu söylenebilir (Akış, 1999, s.36-37). Gerçekten de benzer özelliklere sahip turizm çeşitlerinin belirli bölgelerde yapılması yaşanan bir olgudur.

Örneğin, deniz turizminin gelişmiş olduğu bir ülkede, turizmin kıyı şeridinde ve yaz mevsiminde yoğunlaşması doğal bir olgudur. Bu durumun farklı bir örneği olarak Nepal’de olduğu gibi dağ turizmin gelişmiş olduğu bölgelerde, turizmin dağlık bölgelerde ve dağ turizmine uygun mevsimlerde yoğunlaşması bilinen bir husustur.

Tüm bu sebeplerden dolayı yapılması gerekenin ne olduğu önemli bir sorundur. Bu sorunun cevap seçeneklerinden bir tanesi de turizmin çeşitlendirilmesidir. Turizmin çeşitlendirilmesi, öncelikle bir turistik bölgenin potansiyel tüketicisinin sayısını artırmaktadır. Farklı güdü ve ihtiyaçlara sahip turistlere ulaşılmasına olanak vermektedir. Bu konuyu, turistik ürün çeşitlendirmesi kavramı içerisinde değerlendirmek de mümkündür. Bu anlamda düşünüldüğünde konunun pazarlamayı da yakından ilgilendirdiği ve turistik bölgelerin rekabet gücünü artıran bir tür strateji olarak algılandığı söylenebilir (Ulu ve diğerleri, 1998, s.67). Örneğin literatürde turistik ürünlerin çeşitlerini, uzmanlık ve kişilere has özel ilgi gerektirdiğinden “Özel Đlgi Turizmi” çerçevesinde incelendiğine de rastlanmaktadır. Tanrısevdi ve Çavuş

(8)

(2003, s.9), bu turizm çeşitlerini “Özel Đlgi Turizmi” başlığı altında incelemişlerdir.

Ancak, özel ilgi turizminin turizm çeşitlemelerinden biraz daha farklı bir alanı ilgilendirdiği söylenebilir.

Burada düşünülmesi gereken önemli sorunlardan bir tanesi de turizmin çeşitlendirilmesi ile asıl amaçlananın ne olduğudur. Eğer turizmi yöneten ve yönlendiren otorite tarafından, sürdürülebilirliğe ulaşmak için bir araç olarak değerlendirilmek isteniyorsa, dikkat edilmesi gereken bazı noktalar söz konusudur.

Bunlar:

• Turizm çeşitlendirilmesi için kullanılabilecek potansiyel kaynaklarla ilgili envanter çalışmaları.

• Envanter çalışmaları neticesinde yapılabilecek turizm çeşitlerinin ortaya konulması.

• Ortaya konulan bu turizm çeşitlerinin doğadan hangi düzeyde yararlandığı.

• Tespit edilen turizm çeşitlerinin olumlu ve olumsuz yönleri.

• Turizm çeşitlerinin yapıldığı alanlarda taşıma kapasiteleri açısından uygunlukları.

Bu noktalardan özellikle potansiyel kaynaklarla ilgili envanter çalışmaları yapılırken, yapılacak olan faaliyetlerin çevrenin dokusuna uygun, orjinalliği bozmayacak ve yörenin sosyal, ekonomik yönüne katkıda bulunacak hususlar, yönetenler tarafından duyarlı ve hassas bir planlama anlayışı ile değerlendirilmelidir.

Özellikle son 20 yılda farklı turizm çeşitleri sektörde yerini almaya başlamıştır. Bu turizm çeşitlerinden bazılarına özetle değinmekte ve hangi açılardan sürdürülebilir turizmde değerlendirilmeleri gerektiğini belirtmekte fayda vardır.

Bunlardan bir tanesi dağ turizmidir. Maceracı ve tehlikeyi seven turistlere hitap eden, zengin rekreasyon faaliyetlerine (dağ yürüyüşü, tırmanma, dağ bisikleti gibi) sahip olan bir turizm çeşiti şeklinde bilinmektedir (Erdoğan, 2003, s.124;

(9)

Pomfret, 2006, s.116). Küçük gruplarla yapılabilen bir turizm çeşidi olması bakımından kontrol edilmesi ve olumsuz etkilerinin minimuma indirilmesi mümkündür.

Yaylalar ve özellikle yayla turizmi de Türkiye açısından önemli bir yere sahiptir. Yaylacılığın başlangıcı M.Ö. 1700’lere dayanmaktadır (Kızılırmak, 2006, s.6). Yaylaların turistik amaçlı kullanımı ise henüz yeni sayılabilecek bir olgudur.

Özellikle uluslararası turizm bakımından henüz gelişimini tamamlamamıştır. Daha çok yerli turistler veya yöre halkının insanları yayla etkinliklerine kültürel bir faaliyet olarak katılmaktadırlar. Türkiye’de yaylacılık ve yayla turizmi ile ilgili yöresel anlamda birçok festival ve şenlik düzenlenmekte, bu faaliyetler giderek büyük ilgi görmektedir.

Doğa güzelliğinin ön planda olduğu bu turizm çeşidinin de korumacı bir anlayışla gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Yaylaların sahip olduğu flora (bitki çeşitliliği) ve fauna (hayvan çeşitliliği) iyi korunmalıdır.

Turizmin sürdürülebilir gelişimine önemli katkıları olabilecek türlerinden bir tanesi de kırsal turizmdir. Özellikle şehirleşme oranı yüksek bölgelerde yaşayan insanların daha az teknoloji ve kalabalık, daha çok doğa ve doğal yaşam aradıkları bir turizm çeşididir. Kırsal alanlarda turizm ve rekreasyonla ilgili, yapılabilecek birçok aktivite söz konusudur. Köy turizmi, çiftlik turizmi, tarım turizmi, yeşil turizm gibi birçok şekli de bulunan bu turizm dalında çevresel dokunun bozulmaması ön plandadır (Soykan, 2000, s.21). Bu turizm şeklinden bahsedilebilmesi için öncelikle bu tür bölgelerin şehirleşme anlayışından uzak olması gerekir. Diğer birçok turizm şeklinde yapıldığı gibi, modern tesislerin yapılması kırsal turizmin ruhuna aykırıdır.

Bu konuda, Amerika’nın Pennsylvania eyaletinde yaşayan Amish toplumu güzel bir örnektir. Bu toplumun ilginç özellikleri vardır. Teknolojiden mümkün mertebe kaçınarak, eski yöntemlerle tarım ve ziraat yapmakta; giyinişleri, yaşantıları 1800’lü yılları andırmaktadır. Bu nedenle bölge, turistlerin ilgisini çekmektedir (Coltman, 1989, s.258).

(10)

Tablo 2

Kırsal Alanlarda Yapılabilecek Turizm ve Rekreasyon Faaliyetleri

Turlar

Yürüyüş (Patika ve doğal parklarda) At Sürüşü, Karavan Turları, Motorlu Taşıtlarla Turlar, Küçük Kasaba/Köy Turları, Macera Tatilleri, Bisiklet, Eşek Sürüşü.

Suya Dayalı Aktiviteler

Balıkçılık, Yüzme, Akarsu Turizmi, Kanoculuk, Kayakçılık, Rafting, Rüzgâr Sörfü, Hız Teknesi Yarışları, Yelkencilik.

Havaya Dayalı Aktiviteler

Hafif Hava Aracı, Hava Balonları, Planör, Yamaç Paraşütü vb.

Spor Aktiviteleri

Doğal Đmkânlar Gerektiren:

Mağara Arama, Kaya Tırmanışı, Kır Koşuları

Belirli Yapılaşma Gerektirenler:

Tenis, Golf, Dağ Kızağı, Avcılık

Kültürel Aktiviteler

Arkeoloji, Restorasyon Alanları, Kırsal Alanlarda Yer Alan Kalıntılarla Đlgili Çalışmalar, Yerel Sanayi/Tarım/El Sanatları Girişimleri, Müzeler, El Sanatları Đle Đlgili Kurslar, Artistik Çalışmalar, Folklor Grupları, Kültürel Yeme-Đçme ve Diğer Alanlarla Đlgili Faaliyetler.

Sağlıkla Đlgili Aktiviteler

Ağırlık Sporları Eğitimi, Dövüş Sporları Kursları, Termal ve Kaplıca Alanları.

Pasif Aktiviteler

Kırsal Çevrede Rahatlama Tatilleri, Doğada Düzenlenmiş Bir Alanda Kuş Gözlemciliği ve Fotoğrafçılık, Manzara Değerlendirmesi.

Düzenli Etkinlikler

Kırsal Alan Sporları Festivalleri,

Tarımsal Gösteriler, Kültürel Festivaller.

Đş Đlişkili

Küçük Toplantılar, Konferanslar.

Kaynak: Roberts ve Hall, 2003, s.2

(11)

Tablo 2’de görüldüğü üzere teorik olarak kırsal alanlarda yapılabilecek turizmle ilgili aktiviteler verilmiştir. Bu aktivitelerin çeşitliliği kırsal turizmin zenginliğini ortaya koymaktadır. Türkiye gibi daha çok deniz turizminden kazanan ülkeler için bu turizm çeşidi, sürdürülebilir anlayışa hizmet edebilir. Çünkü, ülkenin deniz kıyıları dışında kalan birçok bölge kırsal turizm açısından uygun potansiyele sahiptir.

Kongre turizmi de sürdürülebilir turizmi gerçekleştirmek adına değerlendirilmesi gereken önemli turizm çeşitlerindendir. Kongre, daha çok bilimsel amaçlı toplantıların yapıldığı organizasyonları ifade etmektedir. Bu toplantılar esnasında ortaya çıkan ulaştırma, yeme-içme, konaklama, hediye dağıtımı gibi ihtiyaçlar kongre turizminin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Kongrenin yapıldığı yerin çekiciliği, ulaşılabilirliği, doğal güzellikleri turistlerin katılım kararına etkide bulunmaktadır (Ulu ve diğerleri, 1998, s.96). Ayrıca, kültür turizminin bir alt dalı olarak da düşünülebilir. Kültür turizmi ile insanlar birbirlerinin yaşam tarzlarını, düşüncelerini öğrenmektedirler. Zaten birçok ülkede turizm “kültürel ilişkiler” olarak algılanmaktadır. Bir ülkenin yabancılara sunduğu eğlence tarzı, yiyecek, içecek, el sanatları, mimarî, konukseverlik gibi unsurlar kültürel faktörler olarak algılanmaktadır (McIntosh vd., 1995, s.192).

Kültürel turizmle ilgili sınırlı bilginin mevcut olması, bu kavram ile ne anlatılmak istendiğini bazen güçleştirmektedir. Ancak, kültürel turizm birçok faaliyeti bünyesinde barındırmaktadır: tarihî miras, müzik, tiyatro ve dans gibi. Bu noktada kültürel turizmi ayrıcalıklı yapan unsur, ziyaretlerin kültürel maksat ile yapılması ve gelen turistlerin kültürel motivasyona sahip olmalarıdır. Bu motivasyona sahip turistlerin ortaya net olarak çıkarılması veya pazarın ölçüsünün belirlenmesi gerçekten zordur (Hughes ve Allen, 2005, s.176). Çünkü başka sebeplerle seyahat eden insanlar da kültürel faaliyetlere katılabilmektedirler.

Ekoturizm, farklı olarak değerlendirilmesi gereken, doğayı kaynak olarak ele alan ve diğer turizm çeşitlerine nazaran doğa duyarlılığı yüksek olan bir yaklaşımdır.

Bu yaklaşımı doğa turizmi ile eş anlamlı olarak kullanan yazarlar söz konusudur.

(12)

Ekoturizm terimi, ilk kez Đngiliz dili akademik literatüründe, Romeril tarafından 1985 yılında kullanılmıştır. Temel felsefesi ise, turizm ürününün veya destinasyonunun bir bütün olarak ekosistemi yansıtmasıdır. Örneğin yağmur ormanları, mercan kayalıkları, özel manzaralı dağlar, yeşil alanlar gibi. Bu durum ürüne karşı bütüncül bir yaklaşımı sergiler (Weaver, D. B., 2005, s.439-440).

Özgüç, (2003, s.142) ekoturizmi: “Dokunulmamış ve bozulmamış doğal alanların manzaralarını, yabani bitki ve hayvanlarını, mevcut kültürel özelliklerini inceleme, görme, öğrenme gibi belirli amaçlarla seyahat etme” şeklinde tanımlamıştır. Doğa turizmini ise: “Doğaya, başka turizm çeşitlerine oranla daha az zarar veren turizm çeşidi” şeklinde tanımlamıştır. Brown ve diğerleri ise (1997, s.317) doğa turizmini, turizmin bir alt unsuru görmekle birlikte, özel doğal bir bölgeye, daha çok konfor ve rekreasyon amaçları ile seyahat etmeyi içerdiğini belirtmişlerdir. Ekoturizmi ise, doğa turizminden ayırarak, bu türde koruma, çevre değerlerini arttırma ve yüksek bir sosyal sorumluluğun olduğunu vurgulamışlardır.

Ekoturizmle ilişkili doğal sermaye kavramı da bir taraftan doğal alanların kıymetli varlıklar olduğunu vurgularken diğer taraftan ekoturizmi, sürdürülebilir gelişmenin bir yolu olarak savunmaktadır (Butcher, 2006, s. 530).

Ekoturizm çalışmalarından en belirgini millî parklardır. Özellikle doğal güzelliğe sahip millî parkların belirlenmesi ve milli parklara yönelik çalışmaların yapılması, çevresel kaynakların kontrollü kullanımı açısından oldukça önemlidir.

Millî parkların yönetimi, korunması, kullanım şekillerinin belirlenmesi, ender çevresel ve doğal güzelliklere sahip olan bu alanların gelecek nesillere ulaştırılmasını gerçekleştirecektir. Millî parkı yönetenler, bütçelerini iyi kontrol ederek, görsel eğitim programları vasıtası ile turistleri yönetmek ve yönetim araçlarının yeterliliğini test etmek sureti ile olumsuz etkiler ortaya çıkmadan gereken önlemleri almalıdırlar (Buckley, 1998, s. 208-210). Bu aynı zamanda sürdürülebililirliğe de katkı sağlayacaktır.

Dünya Turizm Örgütü tarafından 2002 yılı, “Uluslararası Ekoturizm Yılı”

(IYE) olarak kabul edilmiştir. Dünya Turizm Örgütü bu yılı bir fırsat olarak

(13)

düşünerek, ekoturizm adına yapılması gereken aktiviteleri aşağıdaki gibi belirlemiştir (Diamantis, 2004, s. IX):

• Halk yönetimlerinde, özel sektörde, sivil toplumlarda ve tüketicilerde;

ekoturizm bünyesinde kırsal alanlarda ve doğada, kültürel ve doğal miraslara karşı duyarlılık uyandırmak.

• Uzun dönemli sürdürülebilirlik için ekoturizm yönetimi, düzenleme, planlama ve yönetim için yeni metotları ve teknikleri yaygınlaştırmak.

• Ekoturizm alanına başarılı tecrübeleri transfer etmek.

• Uluslararası pazarlarda ekoturizm destinasyonlarına ve ürünlerine yönelik tatmin edici pazarlama ve promosyon çalışmaları için fırsatları artırmak.

Ekoturizm, 1980’li yılların sonlarında, turizmden kaynaklanan problemleri çözmeye ve özellikle sürdürülebilir gelişmeyi başarmaya yönelik olarak ortaya çıkmıştır (Diamantis, 2004, s. 3). Dünya Turizm Örgütünün ekoturizm çalışmalarının başarıya ulaşması için belirlediği bu faaliyetlerin aynı zamanda sürdürülebilir turizm açısından da önemi büyüktür. Dünyada yönetimler, turizmin daha çok ürün yönü ile ilgilenmektedirler. Bu durum ise, ekoturizm anlayışını zorlaştırmaktadır (Buckley, 1994, s. 661).

Sorumlu turizm kavramı da, turizmin yol açtığı olumsuz etkiler ile birlikte güncelleşmiş bir kavram olup; ekoturizm, alternatif turizm gibi kavramlardan farklılığı, kitle turizminin olumsuz yönlerini ortaya koymayı amaçlamasıdır.

Sürdürülebilir turizmle birlikte oldukça önem verilen bir kavram olduğundan dolayı, birçok turistik işletmenin müşteri potansiyelini dahi etkilediği söylenebilir. Yapılan bir araştırmada, sorumlu turizm ya da sorumlu seyahat anlayışına sahip olmayan acentaların potansiyel müşterilerini kaybettikleri belirtilmiştir (Gray ve Walsh, 2006, s. 3). Sorumlu turizmin temel felsefesi, ekoturizm olanaklarını tecrübe, yeni teknikler ve öngörülerle artırmak; sadece yüksek kazanç ve çok sayıda turist anlayışına dayalı turizm çeşitlerinin negatif etkilerini en aza indirmektir (Harrison ve Husbands, 1996, s. 5).

(14)

Sürdürülebilir turizmle ve taşıma kapasitesi ile ilişkili olan kavramlardan bir tanesi de turizm politikası ve planlamasıdır. Politika kelimesi en basit manası ile izlenecek yol anlamına gelmektedir. Turizm politikasını ise, turizm alanında turizmin geliştirilmesi, gelir getirir hale getirilmesi ve benzeri nedenlerle yapılması gerekenleri ortaya koyan kurallar dizisi, şeklinde tanımlamak mümkündür. Bu kurallar ve düzenlemeler genellikle kamu yönetimi tarafından ortaya konulmaktadır (Olalı, 1990, s. 23-24). Turizm politikaları genellikle karar verici merciler tarafından belirlenir ve uygulamaya konulur.

Politika, aynı zamanda ülke yönetimlerinin olaylara bakış açılarını da yansıtmaktadır. Örneğin uluslararası turizmin teşvik edilmesi ya da edilmemesi de tek başına bir politikayı ifade etmektedir. Bu konuya en güzel örnek Çin’in turizm politikalarıdır. Daha önce uluslararası turizme karşı olan Çin (Kadt, 1976, s. 18), bu politikasından vazgeçerek uluslararası turizmi teşvik etmeye başlamıştır.

Günalp (2003) “Gelişmekte Olan Ülkelerde Optimal Devlet Hacmi” adlı araştırmasında, devletin sahip olması gereken büyüklük hacmini ortaya koymaya çalışmıştır. Bu alanda iki tür görüşün var olduğunu söylemiştir. Birincisi: “Devletin ekonomideki rolü ne kadar fazla olursa ekonomik büyüme o denli olumsuz etkilenecektir” yönündedir. Đkincisi ise: “Devlet ekonomik büyüme ve kalkınma sürecinde son derece önemli bir rol oynamaktadır” şeklindedir. Yapılan birçok ampirik araştırma neticesinde araştırmacıların bir kısmı birinci, bir kısmı ise ikinci görüşü destekler sonuçlar elde etmişlerdir. Ekonomik büyümenin gerçekleşebilmesi için, ekonomiyi ciddî anlamda etkileyen turizm politikalarında da devletin rolü oldukça önemlidir.

Planlama kavramı da araştırma alanını yakından ilgilendirmektedir. Birçok çalışmada, taşıma kapasitesi kavramının alanların yönetimi ve planlaması ile yakından ilgili olduğu belirtilmiştir (Lindberg vd. 1997, s.463; Papageorgiou ve Brotherton, 1999, s. 271-272). Turistik alanların taşıma kapasitesi ile ilgili sorunları daha planlama aşamasında düşünülmesi gerekmektedir. Bu anlamda taşıma

(15)

kapasitesi kavramı, alan mimarlarının ve planlayıcılarının, doğa ile insan arasında yaşanan çelişkilere yeniden çözüm bulmaları adına değerlendirebilecekleri bir kavramdır ve planlamanın bir unsuru olarak düşünülmelidir (Nclubisi, 2002, s. 38- 39; Holden, 2000, s. 138).

Planlama, gelecekte yapılacak olan faaliyetleri, zaman, kaynak, emek gibi kriterleri dikkate alarak düzenlemek manasına gelmektedir. Planlama faaliyetleri ülkeler açısından son 50 veya 100 yıldır önem verilen bir hadisedir. Örneğin, Britanya’da kasabaları ve ülkeyi planlamaya yönelik yasal düzenleme 1947 yılında yapılmıştır. Ayrıca, turizmle ilgili planlamaya yönelik ilk yasal düzenleme ise 1949 yılında yapılmıştır (Burkart ve Medlik, 1992, s. 235).

Timothy’nin (1998, s. 371) çalışmasında turizm planlaması: “Turizmin insan refahını ve çevre kalitesini tamamlama potansiyelini optimize etmenin yollarını araştıran bir süreç” şeklinde tanımlanmıştır. Planlamada, zaman önemli bir kaynaktır ve süreçlerin, programın nasıl olacağına karar verme noktasında önemli rol oynar (Doswell ve Gamble, 1979, s. 188). Ekonomik anlamda ise turizm planlaması, turizmin daha çok getirdiği ekonomik faydalar yönünden planlanmasını içermektedir.

Bu anlamda birbirini hiyerarşi bakımından izleyen merkezi kamu yönetimlerinin, turizmi ekonomi temelli olarak düşünmesi ve sanayi merkezli bir kavram olarak algılaması mümkündür. Aynı şekilde merkezi ve yerel kamu yönetimlerinin, turizmin istihdam ve kaynak oluşturucu özelliğini vurgulayarak dış ticarette anlamlı ekonomik güç ve temel ihracat sanayi olarak görmesi söz konusudur (Simpson, 2002, s. 4).

Turizm planlamasının esas itibarı ile uygulanması büyük önem taşımaktadır.

Bilindiği gibi, planların başarısı uygulanabilirliği ile doğru orantılıdır. Bu nedenle Şekil 1’de verilen turizmin temel planlama basamakları büyük önem arz etmektedir.

Örneğin ilk aşamada yapılacak olan daha önceki turist gelişiminin analizi, bölgenin taşıma kapasitesi biliniyorsa daha anlamlı hale gelmektedir. Şekil 1’de turizmin pozisyonunun değerlendirilmesi aşaması da bölgenin iyi tasvir edilmesi ile mümkündür. Turizmin mevcut arz ve talep dengesi, kaynak yeterliliği, eksiklikler mutlaka bu aşamada ortaya konulması gerekmektedir. Birinci ve ikinci aşamadaki

(16)

bilgiler dikkate alınarak turizm politikası belirlenir ve gelecekte yapılması gerekenler ayrıntılı bir şekilde planlanır.

Şekil 1: Turizm Planında Temel Aşamalar Kaynak: Pearce, 1993, s.2

Turizm işlevlerini düzenleyecek ulusal planların farklı şekillerde formüle edilmesi mümkündür. Bunlara örnek verilecek olursa (Pearce, 1992, s. 245):

Daha Önceki Turist Gelişiminin Analizi

Turizmin Pozisyonunun Değerlendirilmesi

Turizm Politikasını Formule Edilmesi

Hareket Programının Ayrıntılandırılması Gelişim Stratejisinin

Açıklanması

(17)

• Genel Ulusal Plan: Turizmi içeren ulusal gelişim planı.

• Ulusal Altyapı ve Üstyapı Planı: Ulusal seviyede, altyapı ve üstyapı gelişimine rehberlik edecek ve turizmi dâhil eden bir plan.

• Ulusal Turizm Gelişim Planı: Ulusal seviyede, turizmin gelişmesi için hazırlanan özel bir plan.

• Turizm Altyapı ve Üstyapı Planı: Ulusal seviyede, turizmin altyapı ve üstyapısının gelişimine rehberlik edecek bir plan.

• Ulusal Pazarlama ve Promosyon Planı: Ulusal seviyede, turist ürünlerinin promosyon ve pazarlama programı veya planı.

Planlama konusuna Hindistan’ın Kuta bölgesinde bulunan Bali ve Lombok adında iki farklı sahil alanı örnek olarak gösterilebilir. Bu iki sahil alanı da Kuta ismi olarak bilinmektedir. Bali sahili, planlamanın eksik oluğu ve 1970 yılından itibaren turizm destinasyonu olarak kullanılan bir bölgedir. Lombok ise, bir sahil alanı olmakla birlikte, detaylı plan çalışmaları ile inşa edilmiş bir destinasyondur. Bali ile Lombok karşılaştırıldığında planlama hakkında önemli ipuçları elde edilmektedir.

Plansız bir şekilde gelişen Bali, kitle turizmine sahne olmuş ve burada çevrenin kalitesi düşmüştür. Lombok’ta ise, yapılan planlamalar ile hızlı bir gelişim gerçekleştirilmesinden ziyade yavaş ve istikrarlı bir gelişim hedeflenmiştir. Bunun neticesinde havaalanı ve dört-beş yıldızlı oteller veya diğer lüks turizm işletmeleri yapılmamış, daha çok ikincil bir destinasyon olarak turistlerin hizmetine açılmıştır (Wall, 1996, s. 41-54). Bu nedenle, Lombok’ta orjinal doku fazla bozulmamıştır.

Orijinal yapı ve yöresellik turizmin önemli verilerinden olduğu için planlamanın Lombok’taki katkısı güzel bir örnektir. Turistik alanlara yönelik olarak yapılacak planlamalarda, turistlerin davranışları ve beklentileri de dikkate alınırsa destinasyon yönetiminin başarısı ve turistlerin tatmin düzeyinin artırılması yönünde büyük katkılar sağlanmış olacaktır. Turistlerin beklentilerinin ve davranışlarının planlama aşamasında dikkate alınması, kaynakların etkili ve verimli kullanılmasını da sağlayarak rekabet üstünlüğünü gerçekleştirir (Alvarez ve Asugman, 2006, s. 310- 320; Bansal ve Eiselt, 2004, s. 388).

(18)

Tablo 3

Sürdürülebilir Turizm Gelişimi Đçin Planlamanın Anahtar Unsurları

Elementler Açıklama

Çok Yönlü Sosyal, çevresel, ekonomik ve politik unsurların tamamen analiz edildiği ve düşünüldüğü bütüncül bir planlama yaklaşımı.

Yinelenen ve Dinamik

Planlama aralıksız, değişen ihtiyaçlara cevap veren, politika ve stratejiye uyumu sağlanabilen nitelikte olmalı.

Sistematik Muhtemel etkiler değerlendirilmeli ve negatif etkilere karşı yapılacak faaliyetler seti belirlenmeli; ziyaretçilerin motivasyonları ve beklentileri tahmin edilerek bütün yerel kaynakların kapasiteleri ürün anlamında geliştirilmelidir.

Bütüncül Turizm yerlerinin planlama ve yönetiminde, destinasyon daha geniş sosyo-ekonomik ve alan kullanım süreci ile birlikte planlanmalıdır. Kararlar alınırken turizm iyi anlaşılmalıdır.

Toplum Merkezli

Planlama ve yönetim aktivitesinde toplum ile iletişime geçilmeli ve toplum sürece dâhil edilmelidir. Böylece toplumun bakış açısı geliştirilecek, fırsatları görmeleri sağlanacak ve turizm hizmetlerinden yararlanmalarına imkân verilecektir.

Yenilenebilir Turizm, doğal ve kültürel kaynakların gecekte de bütün olarak kullanılabildiği yenilenebilir bir sanayi gibi yönetilmelidir. Turizm planlamasında kabul edilebilir değişim sınırları ve turizmi taşıyabilecek kapasite dikkate alınmalıdır.

Başarı

Merkezli ve Tamamlanabilir

Açık bir şekilde hangi turizm gelişiminin politika doğrultusunda gerçekçi bir biçimde başarılabileceği ortaya koyulmalıdır. Gelişim stratejisi ve eylem programları somut olarak başarıyı getirecek şekilde ayarlanmalıdır. Turizm işini yapanlara, ev sahibi topluma ve tanıtımcılara fayda ve maliyetleri göstermelidir.

Kaynak: Godfrey, 1996: 6

(19)

Sürdürülebilir anlayış, planlama konusunu zorunlu hale getirmiştir.

1970’lerde birkaç yazar planlama tekniklerinde turistik bölgelerin sürdürülebilir olmasını önermiştir. 1980’li ve 1990’lı yıllardan itibaren turizmin cazip, çekici ve temel bir sektör olması ile birlikte, aynı zamanda bir takım çevresel sorunların baş göstermesi ile yazarlar artık turizm planlamasında sürdürülebilirliği sürekli vurgular hale gelmişlerdir (Harrill ve Potts, 2003, s. 234-235). Sürdürülebilir turizm planlamasında, kaynakların optimum değerlendirilmesi, taşıma kapasiteleri, pazarın ve politikaların değerlendirilmesi gerekmektedir (Kuntay, 2004, s. 48).

Sürdürülebilir turizm planlamasının başarıya ulaşmasında birtakım anahtar kavramlar (Tablo 3) mevcuttur. Çok yönlü planlama anlayışı, sosyal, çevresel, ekonomik ve politik unsurları dikkate almaktadır. Dinamik ve sistematik planlama anlayışı çağın gereklerine rahatlıkla ayak uydurabilmektedir. Planlamanın durağan olmaması, sürekli yenilenen, yeni ihtiyaçların dâhil edildiği bir yapının olması gereklidir. Planlamanın toplum merkezli ve bütüncül olmasını vurgulayan hususlar ise planlamanın kapsamını ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır. Toplum merkezli planlama anlayışında, toplum ile iletişime geçilir ve toplumun değerleri merkeze alınır. Bu şekilde sosyal taşıma kapasitesinin konusu olan toplumsal tahammül de geliştirilmektedir. Planlamanın en önemli elementi ise, başarı merkezli ve tamamlanabilir olmasıdır. Başarıya ulaştırmayan ve tamamlanması mümkün olmayan bir planlama anlayışı, eksik ve anlamsızdır.

Ulusal ve bölgesel anlamda planlama yapmak zarurîdir. Planlama ile ilgili uzun dönemli yaklaşım, stratejik plan yaklaşımı, sürdürülebilir gelişim için planlama, bütüncül bir sistem olarak planlama gibi birtakım yaklaşımlar söz konusudur. Dünya Turizm Örgütü’ne (WTO, 1994, s. 3-10) göre planlamanın birçok faydaları vardır.

Bunlardan bazılarını şu şekilde sıralamak mümkündür:

1) Turizmin gelişimi için gerekli olan doğal ve kültürel kaynakların şu andaki kullanımı ve gelecekte kullanılması için korunmasını sağlar.

(20)

2) Planlama faaliyetleri olması muhtemel problemleri önlerken, turizmin sosyal, çevresel ve ekonomik faydalarını optimize eder ve dengeye oturtur. Turizmin sosyal faydalarını topluma eşit bir şekilde dağıtır.

3) Turizmle ilgili faaliyetlerin, çekiciliklerin, hizmetlerin ve alt yapının gelişiminde fiziksel oluşuma rehberlik yapılmasını sağlar.

4) Özel turistik alanların gelişim planlarının hazırlanmasında standartların oluşturulmasını sağlayarak rehberlik yapar.

Planlama çalışmalarının burada bahsedilen dört maddeden çok daha fazla faydası mevcuttur. Ancak, burada konu ile doğrudan ilgili olduğu düşünülen maddeler ele alınarak değerlendirilmiştir. Planlamanın bütün bu faydaları, aynı zamanda sürdürülebilir turizm anlayışının hedeflerindendir. Birinci madde, mevcut kullanım düzeyinin belirlenmesi ve gelecekteki kullanım için korunması ile ilgili bir faydadır. Mevcut kullanım düzeyi, taşıma kapasitesinin konusudur. Bu husus kullanım seviyelerinin sürekli takip edilmesini gerektirir. Đkinci madde, sosyal, çevresel ve ekonomik faydaların optimize edilmesi ile ilgilidir ve bunun gerçekleştirilebilmesi için de sosyal, çevresel ve ekonomik taşıma kapasiteleri değerlendirmeye alınmalıdır.

Planlamanın üçüncü faydası olan fiziksel oluşuma rehberlik etmesi hususu, beklenen ya da hedeflenen ziyaretçi sayısı ile ilişkilidir. Bu fayda da bölgenin optimum kapasitesi dikkate alınmadan elde edilemez. Son olarak, gelişim planları ile ilgili standartlarda, taşıma kapasitesi dikkate değer bir ölçüttür.

Bu araştırmada, taşıma kapasitesi ile ilgili literatür ortaya konulduktan sonra Đstanbul’da bulunan Topkapı Sarayı’nda bir uygulama gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle kısaca uygulama alanını tanıtmakta fayda vardır. Topkapı Sarayı 400 yıl süresince Osmanlı sultanlarının yaşadığı yer ve devletin yönetim merkezi olarak kullanılan bir alandır. Bu nedenle yeri, yerleşim düzeni, binaları, törenleri ve yaşama biçimi ile Avrupalı ve Osmanlı yazarların daima ilgisini çekmiştir. Saray’a 3 Nisan 1924 tarihinde Bakanlar Kurulu Kararı ile Müze işlevi verilmiştir (Seçkin, 1998, s.5).

(21)

O tarihten bu yana birçok yerli ve yabancı ziyaretçi Saray’ı müze olarak ziyaret etmektedir.

Topkapı Sarayı’nın ilk binası Fatih Sultan Mehmet, Đstanbul’u fethettikten sonra 1453 yılında yapılmıştır. Đlk günlerini Tekfur Sarayı’nda geçiren Fatih, Beyazıt’ta üniversitenin bulunduğu yere ahşap bir bina yaptırmıştır. Kısa bir süre sonra Saray’ı Cedide-i Amire adı verilen bugünkü Topkapı Sarayı’nın yapımına başlanmıştır. Saray Marmara ve Boğaziçi’ni aynı anda görebilen çok özel bir bölüme ve 700.000 metrekarelik bir alana inşa edilmiştir. Fatih’le başlayan ilk yapılaşma, her padişahın eklettiği yapılarla büyük bir yapılar topluluğu haline dönüşmüştür (Akşit, 1994, s. 6; Sözen, 1998, s. 23). Topkapı Saray’ı Sarayburnu’ndan Ayasofya’ya kadar olan alanı tümüyle kaplar (Türkoğlu, 1994, s.7). Saray, bugün için 80.000 metrekarelik bir büyüklüğe sahiptir. Saray halkı, Dolmabahçe Sarayı ve Yıldız Sarayı gibi yerlere geçene kadar burada yaşamışlardır. Padişahlar tarafından terk edildikten sonra da görevlilerin yaşadığı bir alan olarak önemini kaybetmemiştir.

Padişah ve ailesi kimi zaman Saray’ı ziyaret etmişler ve özellikle Kutsal Emanetler kısmının düzenli olarak bakımını gerçekleştirmişlerdir. Topkapı Sarayı içerisinde aşağıdaki bölümler bulunmaktadır (Topkapı Sarayı, 2007):

• Bâb-ı Humâyûn (Saray Kapısı),

• I. Avlu (Alay Meydanı: Alay Kapı, Bâb-üs Selâm),

• II. Avlu (Divan Meydanı: Divan-u Humâyûn, Dış Hazine ),

• III. Avlu (Enderûn Avlusu: Arz Odası, Seferli Köşkü, Fatih Köşkü, Kilerli Köşkü, Hazine Dairesi, Kutsal Emanetler, Ağalar Camii, Saray Kütüphanesi),

• IV. Avlu (Sofa-i Humayûn: Sünnet Odası, Revan Köşkü, Bağdat Köşkü, Đftariye Köşkü, Sofa Köşkü, Hekimbaşı Kulesi, Sofa Camii, Mecidiye Köşkü)

• Harem.

(22)

Mevcut hali ile Topkapı Sarayı, küçük bir zaman dilimi içerisinde ziyaret edilip çıkılacak bir müzeden çok, birçok eserin ayrı salonlarda ve orijinal tarihi yapılarda sergilendiği, yukarıda sayılan bölümleri ile büyük bir kompleks, aynı zamanda tarihi ve turistik bir alandır. Yerine göre ziyaretçiler tatil zamanlarının birkaç saatini veya bir gününü Topkapı Sarayı’na ayırabilmektedir.

1.1. Araştırma Problemi

Buraya kadar açıklanan kavramlar genellikle sürdürülebilir turizme ulaşmak amacı ile kullanılabilecek araçların açıklaması ile ilgili idi. Araştırmanın temelini oluşturan “Taşıma Kapasitesi” ile ilgili kavramlar hakkındaki detaylı açıklamalar ikinci bölümde, Kuramsal ve Kavramsal Çerçeve içinde yer almaktadır.

Turistik bölgelerde, alanlarda veya noktalarda en önemli sorunlardan bir tanesi taşıma kapasitesi ve turizmin sürdürülebilirliğidir. Bu alandaki literatür, sorunun birtakım tanımlamalardan da kaynaklanan çözüm güçlüklerinden bahsetmektedir. Teorik olarak, gerek sürdürülebilir turizme ulaşmanın güçlüğü gerekse de taşıma kapasitesini belirlemenin zorluğu, bu alanda yapılan çalışmaları güçleştirmektedir. Turistik olarak nitelendirilen her alanda öncelikli olarak hedef, sürdürülebilir bir gelişme olmalıdır. Bugüne değin sürdürülebilir turizm alanında yapılan çalışmaların da ortak hedefi buna ulaşmaktır (Collins, 2001; Tosun, 2001;

Twynam ve Johnston, 2002; Eligh vd., 2002; Gössling vd., 2002; Budeanu, 2002, Beeton, 2003; Gyou Ko, 2003; Savage vd., 2004;Bendell ve Font, 2004; Becken, 2005;Yaw Jr, 2005; Tepelus ve Cordoba, 2005; Northcote ve Macbeth, 2005; Tsaur vd., 2006). Bu hedef yalnızca sürdürülebilir turizme ulaşmak değil, ülkelerin genel olarak uyguladıkları politikaların her alanındaki yansımasında hedef sürdürülebilirliğe ulaşmak olmalıdır. Sürdürülebilir turizmin başarılı olması, makro yaklaşımlarla ve tüm sektörleri ilgilendiren anlayışlarla yakından ilgilidir. Esasen sürdürülebilirlik kavramı da kaynakların etkin kullanımı ile ilgilidir ve ilişkilendirilen kavramın ekonomik ömrünün maksimum düzeye ulaştırılmasını amaçlar. O halde turizm alanında bu problem bütüncül olarak düşünülmeli ve

(23)

merkezî politikanın bir uzantısı olarak ele alınmalıdır. Turistik alanların sürdürülebilir bir anlayışla ekonomik kullanımının ortaya konulması gerekmektedir.

Taşıma kapasitesi kavramı turistik alanlarla ilgili olarak birçok sorunu ilgilendirdiği için daha çok planlamacıların, merkezi ve mahalli yönetimlerin dikkate alması gereken bir kavramdır. Turizmin ortaya çıkardığı sosyal, çevresel, ekonomik, fiziksel ve algısal birtakım problemler taşıma kapasitesinin kapsamı içerisine girmektedir. Dolayısıyla bu alanlarda yaşanmış olan problemleri, literatürden yararlanarak ortaya koymak problemin boyutunu ortaya koymak bakımından oldukça önemlidir. Örneğin Davis ve Morais’in (2004) Amerika Birleşik Devletleri eyaletlerinden Arizona’nın küçük bir kasabası olan Williams’ta yaptığı araştırmada turizmin ekonomik ve sosyal taşıma kapasitesi açısından ciddi sorunlara sebep olduğu görülmüştür. Williams Grand Kanyon Demiryolu üzerinde kurulmuş küçük bir destinasyondur. Grand Kanyon’a giden turistler, bu destinasyonun aşağı tarafında bulunan dükkân sahiplerinden alış-veriş yaparak bölge ekonomisine katkıda bulunmaktadır. Ancak, zamanla Demiryolu üzerinde yeni yapılaşmalar ve turistik tesisler adeta “enclave tourism” tarzı bir yapının oluşmasına sebep olarak kasaba sakinlerinin, zamanla oluşan bu ekonomik hareketlilikten yararlanmama sonucunu doğurmuştur. Bunun neticesinde, turizmin hızlı gelişimine adapte olamayan toplumda, buradaki turizm girişimcilerine yönelik oldukça büyük düşmanlıklar ortaya çıkmıştır.

Gelişmekte olan ülkeler içerisinde yer alan Mısır’ın Kızıldeniz tarafındaki destinasyonlarında da sürdürülebilirliğe ilişkin önemli örnekler mevcuttur. Mısır’ın birçok destinasyonu, bundan yaklaşık olarak 15 yıl önce tur operatörleri tarafından daha çok eşsiz doğal güzellikleri ve biyolojik çeşitlilikleri kullanılarak pazarlanıyordu. Turizmi daha çok doğa ve kültüre dayalı olan Mısır, olumsuz çevresel, kültürel ve sosyal etkilerle karşı karşıyadır. Ayrıca, bölgede faaliyet gösteren güçlü zincir oteller ve tur operatörleri teorik olarak ekonomik sızıntılara yol açmaktadır. Hükümet, ekonomik gelişimi desteklemek amacıyla yatırımları desteklerken ortaya çıkan olumsuz çevresel ve sosyal etkilerin çelişkisini yaşamaktadır. Ayrıca, çevresel taşıma kapasitesi ve çevresel etki değerlendirmesine

(24)

yönelik tahminlerin de yönlendirilmesi neticesinde bu olumsuzlukların gelecekte de var olması söz konusudur (Shaalan, 2005).

Japonya’nan Ogasawara bölgesi, sürdürülebilir turizm uygulamalarının değerlendirildiği önemli bir destinasyondur. Ogasawara adaları daha çok Bonin adaları olarak bilinen ve 1972 yılında Milli Park olarak kurulan 30 adet adadan oluşmaktadır. Bu adalarda konaklama tesisi yöneticisi ve sahipleri üzerinde yapılan mülakatlarda temel temaların koruma, gelişim, sosyal etkiler, taşıma kapasitesi ve sürdürülebilir uygulamalar kavramları üzerinde yoğunlaştığı görülmüştür. Veriler, bu alanda doğal ve kültürel kaynakları koruma ve turizm gelişimi arasındaki çelişkiyi ortaya çıkarmıştır (Cunningham, 2005).

Đsviçre’nin Söderslatt bölgesinde yapılan bir çalışmada, sürdürülebilirlik sorunu çok farklı bir bakış açısı ile ele alınmıştır. Söderslatt bölgesi yeni turizme açılmakta olan kırsal bir alandır ve halk girişimcilik bakımından cesaretsizdir. Bu çalışmada girişimcilik müessesesi sürdürülebilir turizm gelişimi ile ilişkilendirilmiştir. Sürdürülebilir girişimcilik, sorumlu girişimcilik gibi kavramlar, klasik anlamdaki girişimcilik anlayışlarından soyutlanarak sürdürülebilir bir gelişmeyi sağlamada oldukça önemli rol oynayan bir girişimcilik yaklaşımı olarak vurgulanmıştır. Bu tür bir girişimcilik anlayışının, çevre ve sosyal problemleri ekonomi ile birlikte düşündüğü ve bölgenin gelişimine sorumlu bir anlayışla yaklaştığı belirtilmiştir (Lordkipanidze vd., 2005). Taşıma kapasitesi problemi Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Gelişme Komisyonu’nun (UN, CSD) gelişmekte olan ülke yönetimlerine sunduğu tavsiye kararında da yer almıştır. Komisyon, sürdürülebilirliği sağlamak için turizmin, taşıma kapasitesi ve ekosistemlerin kabul edilebilir değişim sınırları içerisinde yönetilmesi ve alanlarda biyolojik çeşitliliğin korunmasına özen gösterilmesi gerektiğini vurgulamıştır (Neto, 2003, s. 218).

Problem taşıma kapasitesi kavramı açısından da aynı zorlukları içermektedir.

Taşıma kapasitesi çalışmaları, her turistik alan açısından mutlaka yapılması gereken faaliyetlerdendir. Ancak bu alandaki temel olarak yanlış anlayış taşıma kapasitesinin her alan için sayısal olarak belirlenmesi gereken bir ölçüt şeklinde düşünülmesidir.

(25)

Bu alanda yapılan çalışmalarda birçok araştırmacı özellikle kantitatif değerlendirmelerin güçlüğünü belirtmişler ve daha çok kalitatif değerlendirmeler yapmışlardır (Brown vd., 1997; Lindberg vd., 1997; Papageorgiou ve Brotherton, 1999; Saveriades, 2000; Doorne, 2000; Çavuş, 2002; Manning vd., 2002; Tracy ve Jeffery, 2002). Turistik alanlarda taşıma kapasitesi ile ilgili çalışmaların olmayışı bir problemdir. Özellikle Türkiye’de, turistik alanlarda bu doğrultuda çalışmalar çok nadiren yapılmıştır. Dolayısıyla, taşıma kapasitesi bakımından değerlendirilmemiş her turistik alan, aynı zamanda sürdürülebilirlik, çevre, sosyal sorunlar, tatminsizlik gibi birtakım problemleri potansiyel olarak barındırıyor demektir.

Taşıma kapasitesi, birçok alan yöneticisi tarafından planlama ve yönetim aşamasında genellikle ihmal edilen bir kavramdır. Problemler ortaya çıkmaya başlayınca gündeme gelmekte ve çözüm yolları aranmaktadır. Türkiye’de turistik alanlar, özellikle mevsimsel ve mekânsal yoğunlaşma problemi ile karşı karşıyadır.

Bu problemler Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın uyguladığı aşağıda belirtilen politikalarla kısmen aşılmaya çalışılmaktadır:

• Turizmin tüm mevsimlere ve bölgelere yayılması,

• Turizmin çeşitlendirilmesi,

• Alternatif turizm çeşitlerinin yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar.

Oysa bahsi geçen ve yoğunlaşma ile ilgili yaşanan problemler aynı zamanda taşıma kapasitesi kavramının ilgi alanına girmektedir. Eğer ortada ziyaretçi yoğunluğu ile ilgili bir sorun var ise, orada turistik anlamda taşıma kapasitesi problemlerinin yaşandığı da düşünülebilir.

1.2. Araştırmanın Amacı

Araştırmalarda gözetilen birtakım amaçlar söz konusudur. Her araştırma için bu amaçlardan bir tanesinin veya birkaç tanesinin olması, o araştırmanın bilimsel değerini ortaya koyan ölçütlerdendir.

(26)

Araştırmacının, bilimsel düşünce yönteminin ışığı altında olgulara dönük olarak, sistematik bir biçimde araştırmasını gerçekleştirmesi gerekir. Bu araştırmanın temel amacı da turistik alanlarda (turistik bölge, turistik nokta veya destinasyon) yaşanan ve sürdürülebilir turizmi önemli ölçüde etkileyen taşıma kapasitesi sorunlarına çözüm aramaya çalışmaktır. Bu alanda yapılan birçok araştırmada bu sorunun varlığı ortaya konulmuş ve destinasyona açılacak her bölge için daha planlama aşamasında taşıma kapasitesi sınırlarının dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır (Çavuş, 2002; Saveriades, 2000; Simon vd., 2004; Akış, 1999).

Sürdürülebilir turizm anlayışına ulaşabilmek için, turistik alanlar turizme açılmadan önce mutlaka taşıma kapasitesi açısından değerlendirilmelidir. Turizme açılmış olanların ise mevcut durumları ve taşıma kapasitesine uygun olarak kullanılıp kullanılmadıkları ortaya konulmalıdır.

Bilindiği üzere Türkiye gibi gelişmekte olan birçok ülke, turizmi kalkınmanın bir lokomotifi olarak görmekte ve bu sektörden sağlanacak olan ekonomik faydaları maksimum seviyeye çıkartma yönünde çaba sarfetmektedir (Çavuş, 2002, s. 8).

Turistik alanlarda temel amaç ekonomik olduğu zaman, çoğu kez sosyal, çevresel ve kültürel etkiler ihmal edilmektedir. Bu durum daha çok merkezî yönetimin planlama anlayışı ve uyguladığı politikalarla ilişkilidir.

Taşıma kapasitesi kavramının turizm literatüründe kullanılmasının başlangıcı, bu alandaki problemlerin de ortaya çıktığına ya da fark edildiğine işaret etmektedir.

Fizik, mühendislik, ulaştırma gibi alanlarla daha fazla ilgili gibi görünen bu kavramın turizm literatüründeki anlamı biraz farklılık göstermektedir. Örneğin, bir otomobilin ne kadar yük taşıyabileceği, bir köprünün, bir yolun taşıma kapasitesi ilgili alanların uzmanları tarafından sayısal hesaplamalarla ortaya konulabilir.

Asansöre binildiğinde, asansörün taşıyabileceği maksimum insan sayısı, bir yük aracının en fazla taşıyabileceği ağırlık miktarı, hem uyarı amaçlı, hem de verimli kullanım maksadı ile mutlaka belirlenmektedir. Ancak turizm alanında buna benzer bir sayısal sınır koymak güçtür. Bu alanda yapılan birçok araştırma da bu soruna niteliksel çözüm önerileri sunmaktadır (Brown vd., 1997; Fearnside, 1997; Lindberg

(27)

vd., 1997; Buckley, 1998; Papageorgiou ve Brotherton, 1999;Saveriades, 2000;

Simon vd., 2004). Bu çözüm önerileri ise, daha çok turistik alan yönetimini ilgilendirmektedir.

Bir destinasyon, bir turistik merkez, turistlerin kullanımı amacı ile pazara girerken, bu alanı planlayan kişilerin en önemli amacı çok sayıda turist çekmektir.

Bu durum özellikle gelişmekte olan ülke destinasyonlarında daha çok göze çarpmaktadır (Freitag, 1994; Palmer, 1994; Kousis, 2000; Neto, 2003; Shaalan, 2005; Gezici, 2005). Çok sayıda turist çekme amacı ile göz ardı edilen bölgelerin taşıma kapasitesi, ortaya çıkan sorunlarla gündem konusu olmaya başlamaktadır.

Oysa, destinasyon olarak pazara açılması düşünülen bölgenin, planlama dahilinde taşıma kapasitesi ile ilgili verilerinin değerlendirilerek, geri dönülmesi mümkün olmayan değişmeler ortaya çıkmadan ve bölge pazara girmeden SWOT analizi, çevre analizi, kaynak analizleri, arz analizi gibi çalışmaların yapılması gerekmektedir.

Sürdürülebilir gelişmenin yolu tüm sektörlerde sürdürülebilir bir anlayışı benimsemekten geçer. Çevresel faktörleri, kaynakları verimli kullanabilmek için her şeyden önce sorumlu bir anlayışa sahip olmak gerekir. Sürdürülebilir turizm bu anlayışın bir yansımasıdır. Araştırmada literatür irdelenirken amaçlanan temel hususlardan bir tanesi taşıma kapasitesi ile sürdürülebilir turizm arasındaki ilişkidir.

Taşıma kapasitesi ile sürdürülebilir gelişme arasındaki ilişki, Fearnside (1997, s. 271) tarafından çok net bir şekilde ifade edilmiştir. Akış (1999, s. 37) da bu ilişkiyi açık bir şekilde ortaya koyarak, sürdürülebilir turizm açısından taşıma kapasitesinin önemini belirtmektedir. Taşıma kapasitesi ile sürdürülebilir turizm gelişimi arasındaki ilişkinin öneminden dolayı, çalışmanın özellikle giriş kısmında sürdürülebilir turizme ulaşmanın çeşitli yolları ve araçları özetle açıklanarak bakış açısı genişletilmiştir.

Turistik alanların taşıma kapasitesini belirlemeye ya da değerlendirmeye yönelik çalışmalar da sürdürülebilir turizmin gerçekleşmesi amacına hizmet edecektir. Taşıma kapasitesi ile ilgili çalışmalar aynı zamanda planlamacılara, yöneticilere ve karar verme yetkisine sahip insanlara da yardımcı olmaktadır.

(28)

Turistik alanları planlayanlar, yönetenler ve karar verme yetkisine sahip olan insanlar birtakım verilere ihtiyaç hissederler. Bu veriler, ziyaretçilerin farklı zaman ve aktivitelerdeki sayısı, özel yönetim stratejileri için frekanslar, özel çevresel parametreler, çevresel-sosyal unsurlar ve fonksiyonlar olabilir. Bahsedilen veriler olmadan, ne kadar ziyaretçinin veya aktivitenin özel koruma değerlerini hangi düzeyde etkilediği bilinemez. Diğer bir ifade ile, ziyaretçi seçiminde ve kaynak yönetim araçlarının seçiminde nasıl davranılacağına karar verilemez (Buckley ve King, 2004, s. 90).

Ziyaretçilerin kullandıkları alanların nasıl yönetileceği ve takip edileceği hususu taşıma kapasitesi çalışmaları ile yakından ilgilidir. Dolayısıyla araştırmanın amacı, “Ziyaret edilen alanların ziyaretçi yoğunluğu ile alanın taşıma kapasitesi arasında ilişkiler vardır” ifadesine yönelik bulgular elde etmeye çalışmaktır.

Araştırmanın genel amacı ifade edildiği gibi olmakla birlikte, çalışmanın daha net bir şekilde ortaya konulabilmesi için alt hipotezlere ihtiyaç vardır. Bu alt hipotezler uygulama alanı olan Topkapı Sarayı için aşağıdaki gibi ifade edilebilir:

“Ziyaretçilerin yaş grupları ile algısal taşıma kapasitesini ilgilendiren değerlendirmeleri arasında anlamlı bir farklılık vardır.”

“Ziyaretçilerin cinsiyetleri ile algısal taşıma kapasitesini ilgilendiren değerlendirmeleri arasında anlamlı bir farklılık vardır.”

“Ziyaretçilerin milliyetleri ile algısal taşıma kapasitesini ilgilendiren değerlendirmeleri arasında anlamlı bir farklılık vardır.”

“Ziyaretçilerin ikamet yerleri ile algısal taşıma kapasitesini ilgilendiren değerlendirmeleri arasında anlamlı bir farklılık vardır.”

“Ziyaretçilerin eğitim düzeyleri ile algısal taşıma kapasitesini ilgilendiren değerlendirmeleri arasında anlamlı bir farklılık vardır.”

“Ziyaretçilerin, ziyaret sıklığı ile algısal taşıma kapasitesini ilgilendiren değerlendirmeleri arasında anlamlı bir farklılık vardır.”

“Ziyaretçilerin, müzeyi ziyaret etmelerini sağlayan en önemli amaçları ile algısal taşıma kapasitesini ilgilendiren değerlendirmeleri arasında anlamlı bir farklılık vardır.”

(29)

“Hafta içi gelen ziyaretçiler ile hafta sonu gelen ziyaretçilerin algısal taşıma kapasitesini ilgilendiren değerlendirmeleri arasında anlamlı bir farklılık vardır.”

Alt hipotezler zaman ve mekân bakımından yoğunlaşmanın sonuçlarını ortaya koymaya yöneliktir. Bu verilerle birlikte araştırma alanında taşıma kapasitesi açısından yaşanan problemler ve taşıma kapasitesinin mevcut durumunu gösteren bulgular elde edilmeye çalışılacaktır. Bu bulgulardan yola çıkılarak çalışma alanındaki taşıma kapasitesi ile ilgili problemlerin boyutları olabildiğince net bir şekilde ortaya konulacak ve bu problemlere çözüm önerileri sunulacaktır.

1.3. Araştırmanın Önemi

Turizm, gerek ekonomik gerekse de sosyal açıdan belli bir bölgeye önemli katkıları olan bir sektördür. Dünyada turizme verilen önem 1950’lerden sonra giderek artmıştır. Yoğun turist hareketine sahne olan turistik merkezler artık yaşanılır bir yer olmaktan uzaklaşmaktadır. Bu nedenle, ülke, bölge ya da yerel düzeyde yapılan turizm planlamalarında mutlaka yer alması gereken kritik nokta, turizmin sürdürülebilirliği ve turistik bölgelerin taşıma kapasiteleridir. Bu kavramlar çeşitli araştırmalara konu olmuştur. Yücel’in (2003) yaptığı araştırmada sürdürülebilirlik kavramı özellikle ekonomik kalkınma yönü ile ele alınmıştır. Ekonomik kalkınma anlamında çevrenin korunmasının karşıtlığı ve birlikteliği üzerinde durulmuştur.

Akış, (1999) yaptığı çalışmada ise, sürdürebilir turizm kavramını incelemiştir.

Sürdürülebilir turizmin gerçekleşmesinin ilk adımının da turistik bölgelerin taşıma kapasitelerinin belirlenmesi olduğunu savunmuştur. Kitle turizmine alternatif olarak sürdürülebilir turizm kavramının ortaya çıktığını belirtmiştir. Kitle turizminin ekonomik ve çevresel etkilerini ortaya koyarak turizmin sürdürülebilir olması gerekliliğini savunmuştur. Ancak bunun sağlanması için yapılması gerekenler konusunda yeterli bilgi verilmemiş ve taşıma kapasitesi kavramı üzerinde çok fazla durulmamıştır.

(30)

Đçöz ve diğerleri (2002, s. 47) taşıma kapasitesi kavramını, turistik bölgenin yaşam dönemi ile ilişkilendirmişlerdir. Bu eserlerinde, sürdürülebilir turizm kavramı üzerinde ayrıntılı bir şekilde durmamışlardır. Çavuş, (2002) yaptığı doktora çalışmasında ise turistik merkezlerin taşıma kapasiteleri ile yaşam evreleri arasındaki ilişkiler üzerinde durmuştur.

Bahar (2003), kitle turizminin çevre üzerindeki olumsuz etkileri üzerinde durmuş ve Bodrum’da kitle turizminin yol açtığı olumsuz etkileri ortaya koymaya çalışmıştır. Sürdürülebilirlik ve taşıma kapasitesi üzerinde durmamıştır.

Çavuş ve Tanrısevdi (2000) yaptıkları çalışmada sürdürülebilir turizmden ve sürdürülebilir turizmin gerekliliğinden bahsetmişlerdir. Ayrıca yerel ölçekli bir sürdürülebilir turizm gelişme modeli önermişlerdir. Sürdürülebilir turizmin gerekliliğini ortaya koymuşlardır. Bozok (2002) çalışmasında, turizmde taşıma kapasitesini çeşitli boyutları ile kavramsal olarak ele almış ve daha çok bu kavramı çevre ile ilişkilendirmiştir.

Simon ve diğerleri (2004) Đngiltere’nin Bournemouth yakınlarındaki Hengistbury Head bölgesindeki çevresel ve ekolojik taşıma kapasitesini örnek olay çalışması yaklaşımı ile incelemişlerdir. Taşıma kapasitesi kavramının farklı yaklaşımlara göre tanımlarını vererek özellikle çevresel ve ekolojik taşıma kapasitesi üzerinde durmuşlar ve taşıma kapasitesini ölçmek yönündeki güçlüklerden bahsetmişlerdir.

Saveriades’in (2000) Kıbrıs’ın Rum kesiminde yaptığı çalışma, daha çok sosyal turizm taşıma kapasitesini çeşitli boyutları ile ortaya koymayı amaçlamıştır.

Sosyal taşıma kapasitesi kararı için model önerisinde bulunmuştur.

Lindberg ve diğerleri (1997) daha çok kavramsal bir çalışma yaparak taşıma kapasitesinin tanımı, boyutları üzerinde durmuşlar ve mevcut tanımlardaki eksiklikleri ortaya koymaya çalışmışlardır.

(31)

Türkiye’de turizm planlaması merkezî otoriteye bağlı olarak yapılmaktadır.

Ancak, bu durum yerel anlamda planlama yapılamaz anlamına gelmez. Çünkü en azından yerel yönetimler yasal düzenlemelerin izin verdiği kadar geleceklerini planlamakla yükümlüdürler. Bu anlamda taşıma kapasitesinin çeşitli boyutları ile ele alındığı çalışmalar ve araştırmalar, planlama konusuna yardımcı olarak turistik bölgelerde, turizmin sürdürülebilirliğine katkı sağlayacaktır. Bu araştırmada sürdürülebilir turizm ve taşıma kapasitesi ile ilgili kavramlar, teoriler ve değerlendirmeler, tartışmalar literatürden yararlanılarak ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu kavramlarla ilgili çalışmalar gelecekte de önemini yitirmeden devam edecektir. Çünkü bu alanda yapılacak olan her çalışma, ülkelerin, bölgelerin, alanların ya da daha dar boyutta turistik noktaların var olan problemlerine bütüncül bir yaklaşımla farklı açılardan çözümler üretmektedir.

Bu alanda yapılan çalışmaların bir diğer önemi, var olan problemi çeşitli boyutları ile ortaya koymaktır. Taşıma kapasitesi ile ilgili alan çalışmalarında kantitatif değerlendirmelerden çok kalitatif değerlendirmeler yapılmıştır (Papageorgiu, 1999; National Research Council Staff, 2002, s. 8; Simon ve diğerleri, 2004). Çözüm önerilerinden önce problemin ne olduğunu bilmek çözüm yolunda atılacak en önemli adımlardan bir tanesidir. Bu çalışmada da, uygulama yapılacak alandaki var olan problemler ortaya konulacak ve çözüm önerileri sunulacaktır.

Ayrıca, özellikle alan yöneticilerinin, benzer çevrelerde ve benzer etkiler üzerinde yapılmış çalışmalara güvenmeleri gerekmektedir. Farklı yönetim sorunları için çözüm bulmak maksatları ile bu çalışmaların yeniden incelenmesi faydalı olacaktır (Buckley ve King, 2004, s. 89). Dolayısıyla bu çalışmanın en önemli faydalarından bir tanesinin de bu noktada olacağı düşünülmektedir. Çalışma, benzer alanlardaki benzer problemlere de ışık tutacaktır. Turistik ve rekreasyonel alanların farklı sorunlarını ele alan örnek çalışmaların her birinin incelenmesi, yönetimin bakış açısını geliştirecek, çözüm noktasında rehberlik sağlayacaktır.

(32)

1.4. Araştırmanın Varsayımları

Taşıma kapasitesi kavramı birçok alanı ilgilendirmektedir. Bu araştırmada ise turistik alanların taşıma kapasitesi incelenmektedir. Literatürde bu konu ile ilgili yapılan çalışmalardan örnekler verilmiştir. Taşıma kapasitesi terimi geçmeyen birçok çalışma da bu alanla ilgili olabilmektedir. Bu araştırmanın varsayımları aşağıda belirtilmiştir:

• Sürdürülebilir turizmin çevreye duyarlı bir turizm çeşidi olduğu varsayılmıştır.

• Turistik alanlardaki turizm eğitimi sürdürülebilir turizmin gerçekleşmesi için gereklidir.

• Turistik bölgeler için taşıma kapasitesini belirlemeye yönelik olarak yapılacak çalışmaların, turistik bölgede turizmden kaynaklanan olumsuz etkileri azaltacağı varsayılmıştır.

• Seçilen uygulama alanı yoğun olarak ziyaret edilen bir alandır.

• Uygulama alanında, sosyal taşıma kapasitesinin muhatabı olarak, ağırlayan rolünü üstlenen çalışanların oluşturduğu varsayılmıştır.

• Uygulama alanında, algısal taşıma kapasitesinin muhatabı olarak ziyaretçilerin görüşlerinin önemli olduğu varsayılmıştır.

1.5. Araştırmanın Sınırlılıkları

Taşıma kapasitesi kavramı çok farklı şekillerde ele alınmıştır. Literatür açıklanırken bunlara değinilmiştir. Ancak, yine de çalışmanın sınırlarını ortaya koymak açısından taşıma kapasitesinin hangi türleri üzerinde araştırmanın geliştirileceği önemlidir.

Taşıma kapasitesi ile ilgili çalışma beş farklı boyutta ele alınacaktır. Bu boyutlar araştırma modelinde detayları ile açıklanmıştır. Bu boyutlardan birincisi,

Referanslar

Benzer Belgeler

Bir sektörün nihai çıktısına olan 1 birimlik talep artışının (üretimdeki 1 TL artış) ekono- mideki tüm sektörlerde yol açacağı doğrudan ve dolaylı üretim artışının

Sürdürülebilir turizmin ana kaynağının doğal, kültürel, sosyal, tarihi ve çevresel kaynaklar olduğu bilinci ile turizm endüstrisi, turistler, çevre ve ziyaret

Sürdürülebilir turizmin temel amaçları; turizme kaynak oluşturan ekonomik, ekolojik, sosyal ve kültürel değerlerin korunması, kullanılma dengesinin gözetilmesi,

Birinci Bölüm sürdürülebilir turizmle ilgili literatür taramasından ibarettir. Bu bölüm sürdürülebilir turizmle başlayan sürdürülebilir turizm kavramının

Doğal ve/veya insan eylemleri sonucu toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri bozulmuş, erozyon şiddeti artmış veya bozunma olasılığı olan araziler ile

• Halkın turizm gelişimine katılımı sağlanmalı ve turizmin ekonomik faydalarından yerel halkın yararlanabileceği şekilde

 Sürdürülebilir kalkınmanın, çevreye olumsuz etkiye sebep olmadan, ekonomik kalkınmanın devam ettirilmesini özellikle vurguladığı göz önünde

Uluslararası turizmin yapısı da gelişen bir ülke olan Türkiye • de sürdürülebilir · turizmi engelle­. yen