• Sonuç bulunamadı

I. ULUSLARARASI HOCA AHMED YESEVİ SEMPOZYUMU NİSAN 2016 ANKARA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "I. ULUSLARARASI HOCA AHMED YESEVİ SEMPOZYUMU NİSAN 2016 ANKARA"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ULUSLARARASI

HOCA AHMED YESEVİ SEMPOZYUMU

I.

28-30 NİSAN 2016 ANKARA

(2)

Yayın No: 41

I. Uluslararası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu Bildirileri

Editör

Prof. Dr. Ahmet KARTAL Yayın Koordinatörü

Halil ULUSOY ISBN 978-9944-237-55-0

Baskı Tarihi Nisan 2017

Baskı

Merkez Repro Basım Yayın Ltd. Şti.

www.merkezrepro.com Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı

Taşkent Cad. Şehit H. Temel Kuğuoğlu Sokak.

No: 30 06490 Bahçelievler/ANKARA Tel: 0312 216 06 00 • Faks: 0312 216 06 09

www.ayu.edu.tr yayinlar@yesevi.edu.tr

Kitapta ifade edilen fikir ve görüşler sadece yazarlarının olup, Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığının

görüşlerini yansıtmazlar.

(3)

AHMED YESEVÎ’DE İTİKADÎ UNSURLAR

RIDVAN ÖZDİNÇ

*

Giriş:

Ahmed Yesevî’nin hikmetleri Türk ikliminin Müslümanlıkla tanı- şıklığının en mutena tezahürüdür. Ümmî Türk boyları arasında asırlar boyunca tıpkı Anadolu’da Mevlid’in, Yunus ilahilerinin dilden dile nesilden nesile aktarıldığı gibi bu hikmetler de bölgede Müslümanlar arasında kök salmıştır. Türkler arasında o kadar yaygın ve muteber olmuştur ki halkın İslâm telakkisi ve Sünnilik bu deyişlerle ete kemiğe bürünmüştür. Bu hikmetler, şiir olmanın ötesinde Türk boyları arasında bir ilmihal hüviyeti kazanmıştır. İlmihallerde hem itikad-inanç mese- leleri hem de gündelik hayatı tanzim eden prensipler bulunur. İlmihal vazifesi gören hikmetler, Türklere felsefî ve kelamî spekülasyonlardan tefrika doğuran kısır tartışmalardan uzak, sade ve maneviyatı kuvvetli bir terbiye vermiştir.

Hoca Ahmed Yesevî’nin Türk boyları arasında yaydığı İslâm telak- kisinin mahiyetine dair söylenecek şeyler Yesevî’nin hayatı ve eserleri üzerinden tetkik edilebilir. Bu tedkik için Yesevî’nin hayatından çok fazla veri elde etme imkanımız yoktur. Çünkü Yesevî’nin menkıbevî hayatı ve bu bilgileri bize nakleden kaynakların şifahî karakteri sağlıklı bir tahlile imkan tanımamaktadır. Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mu- tasavvıflar’da hem menkıbevî hem tarihî hayatını ayrı ayrı tahlil eder- ken Türk illerine rengini veren bu insicamı yakalama peşindedir. Bu menkıbe perdesini kaldırıp Yesevî’nin itikad dünyasını tanıyabilmenin

* Yrd. Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

(4)

yolu eserlerinden hususiyle de Divan-ı Hikmet’ten geçer. Köprülü’nün meseleye dair şahadetine ittiba ederek hikmetlerin otantikliği tartış- malarını bir tarafa bırakmak zorundayız:

“Bugün elimizde bulunan Hikmet’ler, velev Hoca Ahmed Ye- sevî’ye âit olmasa bile, şekil ve ruh bakımından onların Yesevî’ye âit olanlarından tamâmiyle farksız olacağına hükmedebiliriz;

çünkü Ahmed Yesevî’nin takipçilerinden söz ederken, ondan asırlarca sonra bile yine aynı şekil ve edâda ve aynı ruh ile aynı tarzda Hikmet’ler yazıldığı pek açık surette görülebilecektir.”

Ahmet Yaşar Ocak’ın mevcut nüshaları Nakşîleşmiş nüshalar olarak değerlendirmesini de bu zaviyeden ele almak gerekir. Bu sebeple biz meseleyi mevcut haliyle Divan-ı Hikmet çerçevesine hasredeceğiz.

Yesevî’nin itikad anlayışını belirlemek için öncelikle divanın “hik- met” olarak isimlendirilmesi bize yol gösterebilir. Kitaba konu olan hikmetlerin menşeine baktığımız zaman bu bizi İslam’a davette Kur’an’ın yolunu çizdiği bir metoda götürür. İslam’a davette Kur’an üç yol tavsiye etmiştir. Nahl Suresi 125. ayet-i kerimede “Üd´û ila sebili Rabbike bi’l-hikmeti vel mev’ızatil haseneti ve câdilhum billetî hiye ahsenu inne rabbeke huve a´lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a´lemu bil muhtedîn” buyurulmaktadır. Yani Allah yoluna davette emredilen yollardan birincisi hikmet, ikincisi güzel öğüt, üçüncüsü ise cedeldir.

İslâmlaşma sürecinin bir parçası olarak Yesevî’nin Türklere Müslüman- lığı anlatırken takip ettiği usûl, eserine verilen isimde de görüldüğü gibi hikmettir. Burada hikmetin ne olduğu sorusu ortaya çıkmaktadır.

Genelde hikmet; hakikat peşinde Allah’ın muradının ne olduğunu aramaktır. İslâm düşüncesinde ortaya çıkan okuma biçimlerine baktığı- mız zaman hikmete vurgu yapan iki disiplin olarak felsefe ve tasavvufu görürüz. Fakat aklı esas alan felsefenin hikmetle alakası; felsefeye meş- ruiyet tanıyan bilgi sevgisiyle mahduttur. Bu ilişkinin İslâm dünyasına taşınması ve İslâm düşüncesi içerisinde felsefenin etki alanı göz önüne alındığında hikmetin takipçisi ve taşıyıcısının daha çok tasavvuf oldu- ğunu söylemek mümkündür. İslâm’la tanışıklığı yeni olan ve geçmişle- rinde zengin felsefî ve teolojik tartışma geleneği bulunmayan Türklere İslam ancak hikmet ve güzel öğütle (menakıb) benimsetilebilirdi. Her

(5)

I. ULUSLARARASI HOCA AHMED YESEVİ SEMPOZYUMU

ne kadar bölgedeki diğer kültürlerde kısmen felsefî tartışma zemini olsa da bu, hikmetin felsefî boyutunu ön plana çıkarmayı gerektirecek düzeyde değildir. Bu yüzden bölgedeki hikmet ve güzel öğüt zeminini hadis ve tasavvuf zeminine yerleştirmek daha tutarlı görünmektedir.

Bilhassa Yesevî gelenekte Ahmed Yesevî’nin menkıbevî hayatıyla bu daha belirginlik kazanır. Yesevî’nin zihnini şekillendiren unsurların neler olduğunu da dikkate alarak onun İslâm’ı Türklere sunarken hangi usulü benimsediğini tayin etme imkanı bulabiliriz.

İslâm’ı tebliğ için tavsiye edilen üç usulden hikmeti seçen Yesevî’nin hikmet anlayışının dayandığı üç temel vardır: Bunlardan birincisi sün- net, ikincisi tasavvuf, üçüncüsü Mâturîdîlik’tir. Bu üç temeli bölge ve Yesevî özelinde tahkik etmek bize yol gösterecektir.

1. Hikmeti, ‘hakikatin ne olduğu’ sorusunun bir cevabı olarak gör- düğümüzde sünnet-hikmet yakınlığına ulaşmış oluruz. İslâm ilim hi- yerarşisinde Kur’an ve Sünnet’in kaynak değerine baktığımız zaman mesele daha açık hale gelir. Kur’an ve Hadisler üzerine bina edilmiş bir İslâm anlayışının tezahürü olan Sünniliği hem bölgede hem Ye- sevî’de görüyoruz. Bölgenin itikad dünyasında doğru bilginin, iyi ve kötünün belirlenmesinde hadis kültürünün ve sünnetin ciddi bir yeri olduğunu ifade etmek abartılı olmaz.

Sünnete hikmet denmesi daha çok Kur’an-ı Kerim’de “biz sana kitab ve hikmeti indirdik/öğrettik” mealine gelen ayetlere verilen ma- nalarda karşımıza çıkmaktadır. İslâm âlimleri arasında hikmetin ne olduğu ile ilgili tartışmalarda Kur’an’ın yanında verilen şeyin sünnet olduğuna dair yorum ve kabuller hatırı sayılır derecededir. Kur’an’ın hayata tatbiki hususunda ilk uygulayıcı Hz. Peygamber’in İslâm’ı an- lama ve yaşama biçimi, hikmeti kavramada yardımcı olmaktadır. Bu da Hz. Peygamberin sünnetinde ve hadislerindeki mevcut manada tezahür eder. Daha önceki Peygamberlere de verildiği ifade edilen hikmetin doğrudan muhatabı Hz. Peygamberdir. Hikmetle sünnetin irtibatını ifade eden tanımlamalardan birini Seyyid Şerif Cürcânî’nin hükemâ tarifinde görmekteyiz: “Kavilleri ve fiilleri sünnete muvafık olan kimselerdir”

(6)

Bölgenin İslâmlaşma sürecindeki dinamiklere baktığımız zaman hadis ve sünnet kültürünün başat rolünü görürüz. Maveraünnehir ve Horasan bölgesi hadis tedrisinin merkezlerindendir. Bölgenin hadisle olan ilişkisinde ilk dikkat çeken husus birçok sahabenin İslâm’ı yaymak için bölgeye gitmesidir. İkinci olarak hadis ilmini tekmil eden önemli isimlerin bölgede zuhur etmesidir. Kütübü’s-sitte müelliflerinin beşi bu bölgede yaşamış isimlerdir. Yesevî’nin eğitimini tamamladığı yer Buha- ra’dır. Hocası Yusuf Hamedânî’nin hadisle olan ülfeti de bilinmektedir.

Köprülü’nün Hamedânî için “şer’î ilimlerde çok derinleşmiş bir Hadis hocası” nitelemesi ve onu, Kitap ve sünneti her şeyin üstünde tutan ve tevili ancak şeriatın kabul edebileceği daireden ileri götürmeyen biri olarak takdim etmesi Yesevî’nin itikad dünyasının zemini hakkında fikir verir.

Divan-ı Hikmet’te hadisleri referans olarak kullanan Yesevî’nin gerek menkıbevî hayatında gerek metinlerinde sünnet vurgusu güçlü şekilde görülür. Özellikle Hz. Peygamber sevgisinde ifadesini bulan bu bağlılık hem Yesevî gelenekte hem Türkler arasında Peygamber sevgisinin en önemli kaynaklarından birisidir.

Pîr-i kâmil Hakk Mustafâ, şüphesiz bilin;

Nereye varsan, vasfını söyleyip saygı gösterin Salât-selâm deyip Mustafâ’ya ümmet olun;

O nedenle altmış üçte girdim yere.

mısralarında ifadesini bulan bu sevgi, Arslan baba menkıbesinde ol- duğu gibi doğrudan Peygamberimize uzanan bir Üveysî tarikle alın- mış irşadı hatırlatır. Peygamber sevgisinin yanında Hulafa-i Râşidîn’e olan muhabbet ve câr-yâr-i güzîne gösterilen teveccüh bu bağlılığı pekiştirirken İslam tarih tecrübesinin geçirmiş olduğu itikadî ve siyasî problemlerden uzak sade bir itikad alanının varlığını da gösterir. Özel- likle sinn-i nebii tecavüz endişesiyle altmış üç yaş sonrasında toprak altına inzivaya çekilmek bu sevginin derecesini gösterir. Müridlerinden Sûfi№ Muhammed Dânişmend’in kaleme aldığı Mir’âtü’l-kulûb isimli risalede Ahmed Yesevî’den nakledilen:

“Âhiru’z-zamanda bizdin songra andağ meşâyıhlar kopgay kim, İblîs aleyhi’l-la´ne ta´lîm alğay ve alar İblîsning işin kılğay ve

(7)

I. ULUSLARARASI HOCA AHMED YESEVİ SEMPOZYUMU

halklarğa muhib bolup irâdetsiz koymağay ve mürîdlerin baş- karıp maksadğa yetkürelmeyler… Ehl-i Sünnet ve cemâ´atnı düşmen körüp ve ehl-i bid´at ve dalâletni süyüp, yamanlıknı pîşe kılıp Tengri ´azze ve celledin yahşılık ümîd tutğay ve da´vâ- yı şeyhlik kılğay.”

ifadesi sünnete bağlılığın en bariz göstergesidir. İtikad sistemini Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akidesi üzerine kuran Yesevî’nin Divan-ı Hik- met’inde zikri geçen hadis ve sünnetle ilgili ifadeler bu bağlılığın de- recesini de verir:

Zâlimlerde had ne ola, bizde günâh, Dervîşlerin huyu kötü, geçmez duâ, O nedenle Sultân kılar, bize cefâ,

Âyet hadîs anlamından söyledim ben işte.

Bu ilişkinin hangi boyutlarda olduğunu görmek için Divân-ı Hik- met’in Münacaat bölümünde Yesevî’nin serdettiği şu dizelere bak- makta fayda vardır:

Benim hikmetlerim hadis hazinesidir Kişi pay götürmese, bil habistir.

Sünnet ve hadise bağlılığın ifadesi lafzîliğin ötesine geçerek bir hayat tarzı inşa eder. Bu etkileşimi en bariz gördüğümüz alanlar nü- büvvet ve sem’iyat bahisleridir. Mucize, mirac, şefaat-keramet, ahiretle ilgili hususlarda mevzular hikemî bir perspektifte ele alınır. Yesevî’nin menkıbevî hayatında da görüldüğü gibi münasebet doğrudan Hz. Pey- gamber’le sağlanır. Arslan Baba Menkıbesinde eğitim ve terbiye olarak sünnet ve hadise dayanırken aynı şekilde bu münasebet tasavvufî mana- da bilgi ahz yollarından olan rüya ve mükaşefe ile devam eder. Bu iliş- kiyi görebileceğimiz en iyi misallerden biri mirâc gecesinde gerçekleşen mükalemedir. Hem üslup hem mana olarak sünnete bağlılığı gösterir:

Mirâc gecesi “Gözümün nûru evlâd...” dedi, Elimi tutup “Ümmetimsin ümmet” dedi,

“Sünnetimi sıkı tutasın gönüldaşım” dedi, Mustafâ’ya mâtem tutup girdim ben işte.

(8)

Yukarıdaki satırlara sinmiş olan yakınlık ve alaka kuru bir şekilde sünnet ve hadis uygulayıcılığının ötesinde bir hissiyat barındırmak- tadır. Bu da sünnetteki hikemî derinliğin farkında bir muhabbet ve bağlılığın tezahürü olmalıdır.

2. Hikmetin İslam ilim geleneği içerisinde makes bulduğu alanlar- dan biri de tasavvuftur. Bâtınî, ledünnnî bilgiyle kolaylıkla irtibatlandı- rılabilen hikmet tasavvufî dünyanın merkezinde yer alır. Bâtınî tevilin en esaslı gerekçesi de zaten hikmeti arama ameliyesidir.

Horasan’da tasavvuf kültürünün mahiyetine dair yapılan tahlillere baktığımız zaman bölgenin Müslümanlığının mühim unsuru tasav- vuftur. Ahmed Yesevî’nin pîri Yusuf Hamedânî’dir. Uludağ, Yesevî’yi besleyen tasavvuf telakkilerini ifade için şu cümleleri kurar:

“Görülüyor ki, Ahmed Yesevî’nin tasavvufu bir yandan mürşidi Yusuf Hamedânî’nin vatanı olan Hamedân’daki tasavvufa dayanırken diğer taraftan Tirmiz ve Belh’teki tasavvufa dayanmaktadır. Hemedân tasavvufu cezbeli ve coşkulu bir tasavvuf iken Tirmiz-Belh tasavvufu hikmet ve irfan ağırlıklı bir tasavvuftur. Ahmed Yesevî tasavvufu hik- met ve marifetleri coşkulu ve duygulu bir şekilde ifade eden, zühdü ve tasavvufu kadar hikmet ve irfâniyle de bölgesinde etkili olan bir tasavvuftur.”

Yesevî’nin itikad dünyasının bir tarafında tasavvuf vardır. Tasav- vufun hikmete dönüşmüş halini hikmetleri arasında görmek müm- kündür. Yaşadığı devir itibariyle tasavvufun zühd devrini müşahede etmiş olan Yesevî’nin özellikle zühd devrinin aşk, fenâ gibi kavramlar etrafında anılan Hallac, Bayazıd, Edhem gibi isimleri referans aldığını görüyoruz. Uludağ’ın ifade ettiği gibi Hamedân tasavvuf anlayışından gelen coşkunluk Tirmiz-Belh tasavvufunu besleyen önemli unsurlardan birisi olan hadis kültürüyle imtizaç ederek Yesevî’nin hikemî dünyasını oluşturmaktadır. Hallac gibi isimler etrafında yoğrulmuş coşkunluğun yanında tasavvufun daha ziyade dışa dönük halkı irşad ve Allah’ın ah- lakı ile ahlaklandıracak bir terbiyeyi arzulayan cephesi Yesevî’de dikkat çeker. Tevekkül, fakr, sabır, şükür, yetim-fakir kollamak, ibadetleri za- hirden ibaret görmeme gibi yönleri ön plana çıkarır. Nitekim bu, şeyh itibariyle aynı kökten geldikleri Gazzalî sonrası İslâm düşüncesinin

(9)

I. ULUSLARARASI HOCA AHMED YESEVİ SEMPOZYUMU

yakaladığı terkibin bir numunesidir. Bu terkibin merkezinde hikmet telakkisi vardır. Yesevî’nin takipçileri vasıtasıyla Anadolu’ya geçen bu anlayış şeriat kapısından girilen bir tasavvufî hayata vücut vermiştir.

Dinin zahirî ve kuru bir şekilde yaşanışına mesafeli bir tavrı olan Ye- sevî’nin meseleleri gelip dayandırdığı yer, sünnet ve hadis ekseninde şekillenmiş hikemî bir İslâm telakkisidir.

Kul Hoca Ahmed, kırka girdin nefsini kır;

Burada ağlayıp âhirette ol tertemiz, Îmân postu şeriattir, aslı tarîkattır, Tarikata giren Hakk’tan pay aldı dostlar.

3. Ahmed Yesevî’nin devrinde İslâm dünyasında tanınan ve yaygın olan itikadî mezheplerin üç tip Allah-âlem-insan tasavvuruna sahip oldukları görülür. Âdil olması gereken, kudreti her şeye şâmil, her şeyi bir hikmete mebni bir ilah tasavvuru bu sistemlerin bütününü belir- ler. Bunlardan birincisini Mu’tezile, ikincisini Eş´arilik, üçüncüsünü Mâturîdîlik takip eder. Bunların Allah telakkilerine baktığımız zaman, Mu’tezile Allah’ı adil olarak tanımlar ve bütün teolojik sistemini de bunun üzerine kurar. Eş’arilik de sistemini Mutezile karşıtlığından dolayı Allah’ın kudreti merkezli bakar. Mâturîdîlik ise diğer mezhep- lerle fikrî bir karşıtlıktan ziyade Türklere Müslümanlığı benimsetmek için meseleye hikmet merkezli bakar. Hanefî-Mâturîdî çizgisi hem fıkhî olarak hem itikadî olarak hikmetin peşindedir. Bölgede yaygın olan bu mezhep telakkisinin hikmet-i hükümet, istihsan vb. prensipler hem değişimi hem uyumu kolaylaştırır. Türklerin Müslümanlaşması ve İslâm’a geçişlerinin kolaylaşması bu hikmet üzerinden tesis edilmiştir.

Yesevî’nin geniş kitlelere Müslümanlığı benimsetirken takip ettiği tavır tam da bu anlayış üzerine kuruludur.

Bölgenin itikadî haritasına baktığımız zaman karşımıza Maturidilik çıkar. Bilindiği gibi bölge itikadî olarak Mâturîdîliğin doğup gelişti- ği bir yerdir. Bu sebeple Yesevî’nin yaşadığı zamanda bölge Hanefiy- yu’l-mezheb Mâturîdiyyü’l-itikad’dır. Yesevî’nin tahsil gördüğü Bu- hara’da Nizamiye medreseleri açılmamış ve bölgede Hanefî-Mâturîdî çizgideki tedrisat devam etmiştir. Tasavvufî bir terbiye alan Yesevî’nin

(10)

yetiştiği bölgede kaleme alınmış kelam kitaplarında ve geniş kitlele- re hitap eden itikadî risalelerde Hanefî geleneğin çerçevesini çizdiği Sünnîlik esastır. Zaten Hanefîlik aynı zamanda itikadî karaktere sahip bir mezheptir. Bölgede Hanefîliğin baskın olduğunu göz önüne aldı- ğımızda Yesevî’nin itikad anlayışının bir tarafında Hanefî-Mâturîdî itikad sistemi yer almaktadır. Buradan hareketle Yesevî’nin hikmetle- riyle itikad sistemini hikmet üzerine kuran Mâturîdiliği birleştirmek mümkün hale gelir.

Yesevî’nin hikmetlerindeki itikadî renge baktığımız zaman bölge- deki Hanefî-Mâturîdî çizginin belirlediği Sünnî telakkiyi görürüz.

Özellikle fitne ve bidatten sakındıran nasihatları Mâturîdîliğin İslâm dünyasının merkezinde yaygın olan kelâmî spekülasyonlardan uzak durmasıyla uyumludur. Ne ta´til rengi ne teşbih kokusu taşıyan bir ilah tasavvurunu kelâmî spekülasyonların soyutlamalarından uzak in- sanla ve hayatla iç içe bir hale dönüştürmektedir. İman-amel ilişkisini birinci düzeyde daha çok samimiyet penceresinden değerlendirirken daha genel anlamda bölgenin Müslümanlaşmasını da hesaba katar biçimde saygı merkezli yaklaşmaktadır. İman ve amelin esasını hisse zahirini saygıya irca eden bu telakki İslâm dünyasının sonraki dönem- lerde bulduğu bir çözümün tezahürüdür. Yesevî, iman-amel ilişkisini hukukî-fıkhî bir zeminde ele almayıp daha çok tasavvufî kültürün de bir parçası olan zâhir-bâtın dengesi üzerine kurmuştur. O sebeple zâhidlik-âbidlik üzerinden zahirî-selefî yaklaşımı ret etme ön plana çıkmıştır.

Yesevî; müslümanlığın, tasavvufun, şeyhliğin, dervişliğin ölçüsünü şeriat olarak belirlerken, Türk boylarına yaptığı ikazlarda iman-amel ilişkisini samimiyet ve ubudiyet eksenine oturtur. Bölgeye sirayet eden bâtınî unsurlara ve tasavvufî hayatın şeriattan kopuk tezahürlerine karşı ikazını şeriat ve amel üzerine bina eder.

Ey dostlarım, bu öğüdüme kulak ver, Âkil isen, Mustafa’nın şeriatını tut, İşte bu benzeri günâhkâr şeyhden uzak kaç, Yoksa seni şeytan benzeri aldatırlar ha.

(11)

I. ULUSLARARASI HOCA AHMED YESEVİ SEMPOZYUMU

Netice-i kelâm;

Ahmed Yesevî’nin itikad dünyasını şekillendiren esas unsur hikmet kavramıdır. Hikmet kavramının İslâm düşüncesi içerisinde ve bölgede takip ettiği seyre baktığımız zaman Yesevî’nin hikmet anlayışının sahip olduğu terkip içerisinde sünnet/hadis, tasavvuf ve Mâturîdîlik olduğu- nu görürüz. Kütübü’s-sitte müelliflerinin beşini çıkaran bölgenin hadis kültürüyle olan münasebeti, Yesevî’nin sünnete bağlılığıyla birleşince hikmetin bir dayanağı da ortaya çıkmış olur. Sünneti Kur’an’da pey- gamberimize verilen hikmet olarak yorumlayan yaklaşımdan hareketle vardığımız bu hükmü Yesevî’nin hikmetlerinde müşahede etmekte- yiz. Gerek hikmetleriyle gerek eğitim tarzıyla tasavvufî bir hayat ve terbiye tarzının temsilcisi olan Yesevî’nin itikad dünyasında hikmeti tasavvufun merkezine yerleştiren bir anlayış yatar. Diğer taraftan hem fıkhî-amelî dünyayı şekillendiren hem de bölgenin itikad dünyasını be- lirleyen Hanefî-Mâturîdî anlayışın hikmetle münasebetini göz önünde bulundurduğumuzda bu terkip tamamlanmış olur.

Bu terkipten şeriata bağlı, maneviyatı derinleştiren ve devrin ve zamanın değişimine hikmet penceresinden bakabilen bir Müslü- manlık anlayışı tezahür etmiştir. Bu terkibin Anadolu coğrafyasına intikaliyle birlikte bu topraklara rengini veren bir anlayış ete kemiğe bürünmüştür.

KAYNAKÇA

Abdurrahman Güzel, Süleyman Hakim Ata’nın Bakırgan Kitabı üzerine bir inceleme, 2. b Ankara: Öncü Kitap, 2008.

Ahmed Yesevî, Divan-ı Hikmet, hazırlayan Hayati Bice, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 1993.

Ahmet Yaşar Ocak, Anadolu Türk Halk Sûfiliğinde Ahmed-i Yesevî Gele- neğinin Teşekkülü”, Milletlerarası Ahmed Yesevî Sempozyumu Bildirileri, Ankara: 1991, s.76.

Ahmet Yıldırım, Hoca Ahmed Yesevî’nin Hadis Kültürü, Ankara : Türkiye Diyanet Vakfı, 2012, s. 165 vd.

Bilal Tan, Kur’ân’da Hikmet Kavramı, İstanbul : Pınar Yayınları, 2000.

(12)

Fatih M. Şeker, İslamlaşma Sürecinde Türklerin İslâm Tasavvuru, Dergâh Ya- yınları, 2016.

Fatih M. Şeker, Türk Dinî Düşüncesinin Teşekkül Devri, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2016, s. 227-245.

Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, yay. Orhan F. Köprülü, 5. b. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı, 1984.

Hayati Bice, Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî, İstanbul: İnsan Yayınları, 2011.

Hayati Develi, Ahmed Yesevî, İstanbul: Şule Yayınları, 1999.

Mâtürîdî, Kitabü’t-Tevhid: -açıklamalı tercüme; tercüme Bekir Topaloğlu, 5.

b. İstanbul: İSAM Yayınları, 2013.

Necdet Tosun, “Yesevîliğin İlk Dönemine Âid Bir Risâle: Mir‘âtü’l-Kulûb”, İLAM Araştırma Dergisi, 1997, cilt: II, sayı: 2, s. 66.

Seyyid Şerif Cürcânî, et-Tarifât, Beyrut : Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1983/1403.

Süleyman Uludağ, “H.VI., M.XII. Asırda Maveraünnehir’de Tasavvuf ’a Genel Bir Bakış ve Ahmed Yesevî”, Uluslararası Hoca Ahmed Yesevî Sempozyumu, 2010, s. 44-7.

Yûsuf Hemedânî, Hayat nedir?, çev. Necdet Tosun, İstanbul: İnsan Yayınları, 1998.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bir müddet sonra, vaktiyle şeyhi Yûsuf el- Hemedânî’nin vermiş olduğu bir işaret üzerine irşad makamını Şeyh Abdülhâliḳ-ı Gucdüvânî’ye bırakarak

Hoca Ahmed Yesevî’nin öküzünün parasını vermeyenlere ısrarlı, bor- cunu hatırlatan bakışlarıyla ilgili söz (muhtemelen Hoca Ahmed Yesevî’nin öküzü gibi

Hocası Ahmed Yesevî gibi hikmet tarzında Türkçe şiirler söyleyen Hakîm Ata’nın bazı şiirleri Bakırgan Kitabı isimli mecmua içinde günümüze ulaşmıştır.. Âhir

radan dünyanın en meşhur ro­ mancılarından biri olan Colette ilk aşk randevusunu bu kahveha­ nede vermiş, şöhretli ressam Tou louse - Laııtrec her akşam

Yıllarca mutlu biçimde beraberlik­ lerini sürdürdükten sonra şiddetli geçimsizlik nedeniyle ayrılan Selma Güneri Yusuf Sezgin çifti bakalım yeni yaşamlarında

Bu- nunla birlikte O’na göre; tevsi-i mezuniyet, adem-i merkeziyet-i idarinin ismi değil, tarifidir 27 : “Adem-i merkeziyet, işlerin hususiyetine göre… yani her muayyen mesuliyete

Şiirleri ve türküleri okurken bir anda onun görkemli sesinden dinlediğimiz ezgilerin kaynağına iniyoruz; yazılarını ve söyleşileri okurken de.

Ocak Ahmet Yaşar, “Anadolu Türk Halk Sûfîliğinde Ahmed-i Yesevî Geleneğinin Teşekkülü”, Milletlerarası Ahmed Yesevî Sempozyumu Bildirileri, Ankara: Kültür