• Sonuç bulunamadı

Tüm gün sessizce bir noktaya bakarak oturdu Safir İzzet. Elinde sarma tütünden sardığı sigaraları koyduğu tabakası, bir elinde eski zippo çakmağı.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Tüm gün sessizce bir noktaya bakarak oturdu Safir İzzet. Elinde sarma tütünden sardığı sigaraları koyduğu tabakası, bir elinde eski zippo çakmağı."

Copied!
23
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Tüm gün sessizce bir noktaya bakarak oturdu Safir İzzet.

Elinde sarma tütünden sardığı sigaraları koyduğu tabakası, bir elinde eski zippo çakmağı.

Sigara neredeyse dibine gelmiş ancak hâlâ 2 parmağı arasında yanıyor. Safir umursamıyor bile. Elinin o bölgesi nasır bağlamış, rengi yanık rengine dönmüştü.

Safir izzet sigarayı atıp bir sigara daha yakıyordu. Yerde içtiği sigaralardan oluşmuş küçük bir tepecik vardı sanki.

Ayağı ile bu tepeciği arada dağıtıyordu safir izzet.

Soğuk duvarlar sanki izzeti üşütmüyor, sürekli eski paslı çeşmeden damlayan su sesi safire bir melodi gibi geliyordu.

ahenkle bu melodiye arada başı ile ritim tutuyordu safir izzet.

Yavaşça elindeki sigarayı atıp, tablayı ve çakmağı oturduğu ahşap taburesinin üzerine koydu safir. Yorgunluktan kısılmış gözleri ile, yanında duran televizyon kumandasına baktı. sonra kumandaya uzandı.

- Bismillah, bakalım bu gün neler olmuş.

Diyerek mırıldandı.

(3)

Televizyonu açtı. Eski zar-zor bir kanalı çeken televizyonda sadece haberleri izlerdi safir. günde 2 kez.

Ölüm haberleri, doğal afetler, cinayetler, ekonomik kriz haberleri, iç çatışmalar... haberler sanki insanı bunalıma sokmak için vardı. Safir, baştan sona güzel bir haber göremiyordu, uzun yıllardır.

Derin bir off çekerek tekrar televizyonu kapattı. ağzı ile bir kaç söz mırıldandı. sanki dua eder gibi.

Sonra gömleğinin kollarını sıvamaya başladı. safir her işine evvela sağ taraftan başlardı.

Sağ tarafına yatar, sağ taraftan kalkar, ilk sağ ayağını yere atar, sağ çorabını giyer, pantolonun ilk sağ bacağını giyer, ayakkabısının ilk sağını giyer, sağ adımla evden çıkar, yolun sağından yürür.

Bu izzet için önemli bir durumdu. her daim sağ taraftı izzetin işleri. Yine öyle yapıyordu. gömlek kolunun ilk sağ kolunu çemredi.

Bismillah deyip, eski paslı ceşmeye doğru yürüdü. Sonra abdest aldı. abdest sırasında bir an düşüncelere daldı. eski bir ev, ağlayan bir çocuk, acı bir küf kokusu.

20 yıl önce gazetelere konu olmuş bir vahşetin haberi canlanıyordu izzetin gözlerinde.

(4)

Bir aile öylece yok olmuştu. hemde yattıkları yerden kalkmaya fırsat bile bulamadan. acı çığlıklar içinde haykırarak can vermişlerdi.

Bir yangın haberiydi bu. izzetin 20 yıldır her gece kâbusları olan ve zihninden silip atamadığı bir haber. Olaydan sadece küçük bir çocuk kurtulmuştu. bu bir mucize sayılırdı. Bu konuyu manşetlere taşıyan ise bu kurtuluşun mucize olmasıydı.

Görgü tanıklarının polis kayıtlarındaki ifadeleri şöyleydi.

Yangının en şiddetli anında bir köpek, evet siyah irice bir köpek, ateşin ortasından sanki bir azılı kurt gibi emin adımlarla ilerleyerek belirmişti.

sanki ateş ona dokunmuyor, canını yakmıyormuş gibi,sert adımlarla ve keskin korkutucu bakışlarla dumanın içinden çıkıyordu. O an herkes donmuş ve şaşırmış bir şekilde köpeğe bakıyordu. elleri ile onu işaret ederek. aman Allahım bu bir mucize. diyorlardı.

Köpeğin ağzında, daha 1 yaşında var yok, bir bebek duruyordu. Köpek onu dişleri ile sıkıca kundağından kavramış ve kurtarmanın gururu ile duruyordu, sokağın ortasında.

Her halinden eğitimli olmayan, bakımsız bir sokak köpeği olduğu belliydi. belki bir zamanlar sadık oldugu sahibi tarafından artık istenmeyerek sokağa atılmıştı. ama o, sahibi kadar acımasız ve duygusuz değildi.

(5)

Köpeğin bakışlarında, elimden geleni yaptım, ancak bu çocuğu kurtarabildim. der gibi bir ifade vardı.

Köpek, çocuğu sokağın ortasına bırakıp, sağ olduğundan emin olduktan sonra bir süre çocuğun suratını yalayarak kendine gelmesini sağladı. sonra gururlu adımlarla koşarak sokakta kaybolup gitti. Gazeteler günlerce bu haberi yazmıştı. köpekten bahsetmişlerdi. ancak köpeği bir daha gören olmamıştı.

Polis uzun süren incelemenin ardından yangının çıkış sebebini bulmuştu. Bir aileyi yok eden bu yangın, ne bir kaza nede ailenin düşmanları tarafından düzenlenmiş bir kundaklamaydı.

Gerçi polisin çabaları sonucu çözülmüş bir olayda değildi bu.

çünkü ne bir görgü tanığı vardı, ne de olanı anlatabilecek hayatta olan bir aile üyesi. sadece daha dünyaya gözlerini yeni açmış bir çocuk vardı. olayın tek canlı şahidi.

Elbette bu çocuk dile gelerek olayın sebebini anlatmamıştı.

Ama anlatan birileri olmuştu elbet. Hem de olay anında daha yangın çıkmadan orada olan birileri.

Yanan ev, tek katlı, yıkık dökük bir yerdi. fakir bir aileye aitti. bu ailenin babası Osman, pazarda hamallık yapar, eve zar zor ekmek getirirdi.

Komşularının yardımları ile yakacak odun ve kömürü azda olsa temin etmişlerdi, o kış. ancak onları yakacak zamanları olmamıştı. bu acımasız hayatta zorluklar içinde geçen hayatları, yine korkunç ve acılı bir olay ile son bulmuştu.

(6)

diri diri, acıyı her zerrelerinde hissederek. Belki de çığlıklar içinde can vermişlerdi. korkunç bir ölümdü onlarınki.

Evleri, şehrin merkezine uzak, kenar bir mahallede, şehrin son evlerindendi. Evin biraz ötesinde kimsesiz ve aileleri tarafından terkedilmiş çocukların kaldığı bir yetiştirme yurdu yer alıyordu.

Bu semt, bütün acıları ve hayatın bütün zorluklarını sanki etrafında toplamış bir yerdi. bazen oranın yaşayan sakinleri, burası lanetli bir yer. bütün acılar buraya toplanmış. diye birbirlerine fısıldaşırlardı. yine de yaşama tutunan, birbirlerinin acılarına ortak olan, bir gurup insandı onlar.

Her ne olduysa o lanetli gecede olmuştu. yetiştirme yurdunda kalan üç arkadaş, Ali, Durmuş ve İlyas, yine her cuma yaptıkları gibi gece yurttan kaçarak, kendi çaplarında heyecan ve eğlence avına çıkmışlardı.

En büyük zevkleri, cuma geceleri yurttan kaçarak, heyecan aramaktı.

Cuma günleri, yurt görevlileri akşamdan gidiyordu. 2 gün yurtta sadece görevli bir kişi kalıyordu. oda, kendi halinde odasında vakit geçiriyor, hatta çoğunlukta yurtta durmuyordu. o güne kadar bir problemde olmamıştı.

Şehrin ıssız caddelerinde kendi hallerinde eğlenceye dalmış, henüz 15 yaşlarında olan 3 arkadaş, özgürce bağıra bağıra Müslüm Gürses’in "usta" şarkısını söylüyorlardı.

(7)

Bir ellerinde de kağıda sarılmış bira şişelerinden, biralarını yudumluyorlardı. O an, Köşedeki meyhaneden çıkan, iri yarı, palabıyıklı bir adamın sesi ile şarkıları kesildi.

Adam öfkeli ve sarhoş bir sesle;

"kesin lan kafa ağrıtmayın. diye bağırmıştı.

Durmuş, kimseye eyvallahı olmayan, toy cesareti olan bir çocuktu. ilk başta korksa da hemen adama doğru kabararak;

"ne var dayı? gece gece hayırdır? diyerek çıkıştı.

Bunu beklemeyen adam öfkeden delirmişti.

"Hayırdır lan dürzü? dünkü çocuk bize mi horozlanıyon?

yavşak. diyerek durmuşun üzerine yürüdü.

Durmuşun kaçmaya niyeti yoktu. ama adamla da baş edemeyeceğini biliyordu.

Ali ve İlyas, Durmuş kadar cesur değillerdi. ama bir şeyler yapmaları gerekiyordu. çünkü onlar birbirlerini, ne olursa olsun, koruyup kollamaya yemin etmişlerdi.

İlyas durmuşa bakarak;

"Hadi durmuş bırak tadımız kaçmasın. gidelim boş ver. bu ayyaş ile uğraşmaya değmez. dedi.

Ancak durmuş İlyas'ı dinlemiyordu.

(8)

İlyas’a sert ve öfkeli bakışlarla bakarak;

"Kes lan İlyas. korkuyorsan sen defol git. ben tek başıma hallederim, sana darılmamda. diye bağırdı.

İlyas ile durmuş atışırken adam durmuşa vurmak için elini çoktan kaldırmıştı bile.

O an, ali adamın uzun siyah paltosuna yapışarak çekiştirdi ve seslendi;

"yapma abi. Affet. bırak gidelim. biz kendi halimizde eğleniyoruz, sana ne zararımız var?

Ancak adam alinin paltosunu tuttuğunu görünce, onu dinlemeden, ona sert bir tokat yapıştırdı.

Ali tokadın etkisi ile sokağa serilmiş, ağzından ve burnundan kan akmaya başlamıştı.

Bu, durmuşu iyice delirtti.

"Ne yaptın lan sen? seni öldürürüm. diyerek adama saldırdı.

adama sert bir kafa darbesi indirdi. Adam bu kafa darbesi ile sarsıldı.

"Lan." diyerek elini kafasına götürdü. adamın kaşı patlamış, kanıyordu.

"Bunu senin yanına korsam bana da kadifeli Şakir demesinler. diyerek durmuşun boğazına sarıldı.

(9)

Adam öfkeden artık ne yaptığını bilmiyordu. durmuşun cılız boğazını sıktıkça sıkıyordu.

Durmuş nefes alamıyor, adamın kollarında çırpınıyordu.

Artık ciğerleri keskin bir yanma ile yanmaya başlamıştı. can çekişiyordu durmuş. bir dakika içinde ölecekti. çırpınışları artmaya başladı.

İlyas;

"abi öldüreceksin bırak. diye bağırdı. ama adam kilitlenmişti, artık bir şey duymuyordu. sanki cinnet geçirmişti.

İlyas adama vuruyor, tekmeliyor, yumruklar indiriyordu ama fayda etmiyordu.

Yapacak fazla bir şeyi yoktu. cebinden çıkardığı çakısını elleri titreyerek açtı o an. ve durmuşa bir köpek gibi kilitlenmiş, boğan adamın neresine gelirse saplamaya başladı.

Koca adam bir anda ellerini gevşetti ve bir kütük gibi yere yığıldı. durmuş adamın ellerinden kurtulmuştu.

İlyas dona kalmıştı. öylece ellerinde kanlı çakısı dikiliyordu.

sanki felç olmuştu. bakışları donmuştu.

Durmuş zar-zor, öksüre öksüre kendine geldi.

"İlyas ali, hadi oğlum kaçalım lan. adam öldü. böyle olmasa o bizi öldürecekti. dedi.

Ancak İlyas hala şok yaşıyordu. hiç kıpırdamıyordu. durmuş ona sertçe bir tokat geçirince kendine geldi.

(10)

Ağlayarak;

"ben katil oldum. diyerek feryat etmeye başladı.

Uzun süre şehrin dar yollarında kaçtılar. Onları gören meyhaneci çoktan tanımıştı. bunlar yurtta kalan 3 çocuktu.

biliyordu.

Çoktan polise, eşkallerini söylemiş, yurtta kaldıklarını uçurmuştu.

3 arkadaş soluk soluğa yurda yaklaştıklarında, ali; "durun."

diye seslendi. polisler yurda gelmiş.

Yurdun önünde 2 polis arabası, ışıkları yanar halde bekliyordu. telsiz sesleri, polis sesleri, yurttaki çocukların sesleri sokakta yankılanıyordu.

Polis amiri öfke ile bağırdı.

"Nerde bu yurdun yetkilisi? bu ne başı bozukluk? bu nasıl iş?

Yurt görevlisi gömleği dışında, zar zor giyinmiş bir halde koşarak geliyordu.

Polis amirinin öfkesi daha da artmıştı.

"Bu ne hal be adam? Şu pantolonunu düzelt. gömleğini içine koy. diyerek çıkıştı. Adam kekeleyerek cevap verdi:

Amirim eve gitmiştim. acil işim çıktıda.

Polis amiri imalı bir şekilde;

(11)

"belli, belli. acil bir işin çıkmış." dedi.

Amir imasında da haklıydı. çünkü yurt görevlisi nevzat, 2 sokak aşağıda oturan melike ile dost hayatı yaşıyordu. arada kaçamak ona gidiyordu. bu günde o günlerden biri idi.

Yurtta kalan cüce Feyyaz adında bir çocukta nevzatın yalakalığını yapıyor, ayak işlerine bakıyordu. bu sayede de yurtta bazı imtiyazlar elde ediyordu.

Polisler gelince cüce Feyyaz koşa koşa melikenin evine gelmiş, cama tıklamıştı.

Polisleri duyan nevzatta, apar topar elbiselerini giyerek yurda koşmuştu.

Nevzat şereften yoksun bir adamdı. melike de nevzat kadar namustan ve şereften yoksun bir kadındı.

Çünkü evliydi. kocası ilhan, halde hamallık yapıp, evine zar zor ekmek getiren bir adamdı. Osman ile aynı işi yapıyorlardı.

hem iş arkadaşı hem de kader arkadaşıydılar.

Melike fakir yaşamdan bıkmıştı. her gün kocası ilhan ile dövüşüyor, kavga ediyordu. zaten ailesi zorla evlendirmişti melikeyi. kocasını hiç sevmemişti ve asla sevmeyecekti.

Nevzat ona para veriyordu ve karşılığında oda nevzata namusunu. oysa garip ilhanın, ezildiği kasalar altında hiç bir şeyden haberi yoktu. akşamdan sabaha kadar, karısı sussun, mutlu olsun, onunla dövüşmesin diye 3, 5 kuruş kazanmak için kasa taşıyordu.

(12)

Karısı ise o anda nevzatın kollarında, onun verdiği paralarla mutlu oluyordu.

Polis amiri nevzata dönerek;

"bu ihmalsizliğin sana büyük iş açacak. yurttan kaçan 3 çocuk bir cinayete karıştı ve senin de bu olaydan başın ağrıyacak.

haberin olsun nevzat bey. dedi.

Nevzat soğuk soğuk terler dökerek korku ile sordu:

"Ne cinayeti amirim? kim nerede? ne zaman?"

Ali, Durmuş ve İlyas adında 3 çocukmuş. şahitler olup biteni görmüş.

Nerede bu çocuklar nevzat? onları sabaha kadar bana bulacaksın.

Tüm bunlar olurken, Ali, Durmuş ve İlyas sokağın başında durmuş, korku ile bekliyorlardı.

Panik ile, gözlerine Hamal Osman’ın evinin arkasındaki kümes boşluğuna iliştirdiler.

Durmuş;

"şuraya girelim. ortalık yatışsın sabaha kaçarız. bir çaresine bakarız. dedi.

Osman astım yüzünden geceleri çok uyuyamazdı. biraz hava almak için bahçeye çıktı. o zaman 3 arkadaş iyice karanlığa pustular. Fark edilecekleri korkusu ile kalpleri hızlıca atmaya, nefesleri hızlanmaya başlamıştı. ama Osman onları fark etmedi.

(13)

Osman kendi sıkıntısı ve ağrılarının derdinde idi. eve daha yeni gelmişti. saat gecenin üçünü biraz geçiyordu.

Sonra sokağa yöneldi. biraz yürümek iyi gelir diye düşündü.

o an polis ışıklarını fark etti, o tarafa gidip merakla polislere sordu:

"Ne olmuş amirim? ne var burada?"

"Hadi kardeşim evinize. o kadar işimiz gücümüz var, birde sizle uğraşmayalım.

Osman azarı yemişti. avlu kenarında duran çocuklardan birine;

"yeğenim ne olmuş burada?" diye seslendi.

"Amca bizim çocuklar adamın birini kesmiş. adam ölmüş.

Osman kendi kendine, yazık olmuş, diyerek mırıldanıp evine döndü.

Çocukları yer yatağında yatıyordu. onları rahatsız etmemek için yavaşça hanımının yanına ilerledi.

Eski yer yatağına yorgun bir halde uzandı.

Hanımı onu fark etmişti. geldin mi Osman? ne oldu? Dedi.

"Daraldım. az hava aldım. bu yurt var ya, orda olay olmuş.

çocuklar adam kesmiş. polis kaynıyor.

Hanımı Osman’a;

"belliydi zaten bir gün orada olay olacağı. çok başı bozuk oranın. dedi.

(14)

Osman;

"Neyse hanım, yorgunum." deyip derin uykuya hemen daldı.

Osman’ın hanımı Ayşe, daralmıştı. içeride hava hiç yok gibiydi. biraz camı açayım diye seslendi. ama Osman çoktan horluyordu bile.

Sessizce kalkıp camı araladı. sonra oturduğu koltuğun üzerinde uyuya kalmıştı.

Gecenin ilerleyen saatinde İlyas durmuşa;

"bir sigara ver. daraldım." dedi.

Sigarayı alıp bahçede içmeye başladı.

Bir yandan da olanı düşünüyordu. dalıp gitmişti. Sigarayı savurdu, geri kümese döndü. ama aradan yarım saat geçmeden evden gelen alevler gözlerinde parlıyordu.

Korku ile kaçarak oradan uzaklaştılar.

Sigara açık camdan içeri girmiş, kilimi tutuşturmuştu.

Osman’ın, sobanın kenarına koyduğu, soba tutuşturduğu, az bir benzine hemen ulaşmıştı. alevler bir anda odayı sarmış, hiç kimsenin kaçmasına fırsat bile vermemişti. nereden geldiği belli olmayan kara bir köpek, kapıya yakın duran çocuğu alıp çıkmıştı.

Osman, hanımı Ayşe ve diğer iki çocuğu feci şekilde canlı canlı yanarak ölmüşlerdi.

Bir gecede 5 cana kıymıştı İlyas. bir tanesini biliyordu, ama 4 tanesinden haberi yoktu.

(15)

Aradan 4 gün geçmişti. 3 arkadaş teslim olmaya karar vermişti. Karakola giderek teslim oldular. olayı detaylıca anlattılar.

Yanan evi sordu İlyas.

Amir;

"hayırdır neden sordun İlyas dayı?" diyerek alay etti.

"Amirim o gece ordaydım." diye cevap verdi İlyas.

Amirin alaycı bakışları, yerini sert bakışlara çevirdi.

İlyas efendi konuş bakalım, o gece o evden 4 ceset çıktı. ne demek ordaydım lan?

Bunu duyan İlyas söylediğine pişman olmuştu. ama artık ok yaydan çıkmıştı.

Şey amirim, galiba yangının sorumlusu benim. dedi İlyas.

Olanı biteni anlattı.

Polis amiri öfke ile İlyas’a 2 tokat attı.

Bağırarak;

"sen ne şerli, ne lanet bir itsin lan." dedi. "hapishanede çürümelisin sen." dedi.

İlyas pişmandı. içinden ben bunu hak ettim diye tekrarlıyordu.

Mahkemede ali serbest bırakıldı. yurda döndü. durmuş ve İlyas ıslah evine gönderildi.

Aradan 15 uzun yıl geçmişti.

(16)

Ali, ilyas ve durmuş birbirlerinden hiç haber almamışlardı.

Devlet, durmuş ve İlyas’ı işe yerleştirmişti.

Durmuş bir okulda hademelik yapıyordu.

İlyas ise bir gasil hanede ölü yıkayıcı idi.

Ali uzun süredir kayıptı. kendisinden kimse haber almamıştı.

öylece kaybolup gitmişti. poliste aramasına rağmen hiç bir yerde bulamadı.

Gasil hanenin küflü çeşmesinde abdest alan safir izzet, bu düşüncelerle yerinden doğruldu. bir sigara daha yaktı. bu İlyas’tı.

ismini izzet olarak değiştirmişti devlet, ve bu işe yerleştirmişti onu.

O günden beri ölüler ile çalışıyordu. her türlü ölünün bedenini temizliyordu suçlu elleri. Kendi kendine;

"işte bu, benim 5 kişinin hayatına karşılık, bana verilen cezam."

diyordu. bir ömür ölülerle dost olmak. Bu benim kaderim.

diyordu.

Kafasında çözümleyemediği garip olaylar vardı. ali kaybolmuştu. Hem de hiç iz bırakmadan. sonra haberlerde, 2 hafta önce duyduğu haberde ilginçti. yurt görevlisi nevzat, emekli olduktan sonra, kendi halinde yaşadığı evden, bir gece, hiç iz bırakmadan kaybolmuştu. bu lanet sanki onun etrafında dolaşıyordu. neler oluyordu? anlam veremiyordu İlyas.

Bunları düşünüp dururken sertçe vurulan kapının sesi ile kendisine geldi.

(17)

Patlama geldim. diye seslendi.

Kapıdaki Serkan’dı. Serkan, kendinden 15 yaş küçüktü. oda İlyas gibi yurtta büyümüş ve devlet onu da gasil haneye işe yerleştirmişti. beraber çalışıyorlardı.

Hadi izzet abi geciktik. diye seslendi İlyas.

Bu işi çözdük mü bu pis gasil haneden ve bu kötü kaderden kurtulacağız abi. dedi.

Araba, malzemeler, dediğim gibi hallettin mi Serkan?

Hepsi hazır abi. bi zahmet sende hazırlan gidelim. dedi Serkan.

Köstebek kalesi dedikleri bir yer vardı. bu yer daima efsanelere konu olmuştu. civardaki kahvelerde, sürekli bu efsaneler konuşulurdu.

Zaten Serkan da bu efsaneyi duyup İlyas’a haber vermişti.

ya gerçekse İlyas abi. demişti.

Bu kale, büyükçe bir tepenin başında duran bir kalıntıydı.

Hititler zamanından kalma, garip bir yerdi.

Garip olmasının sebebi; tepede, mermerden, kare, yıkık bir yapı olmasıydı. sanki küçük bir kutu gibiydi. ya da mermerden bir mezar gibi. burası kalenin girişiydi. asıl kale yerin metrelerce altındaydı.

Ancak anlatılanlardan dolayı kimse gitmeye, oraya girmeye cesaret edemiyordu.

(18)

Kalenin bulunduğu tepe, daima sisli, rüzgarlı ve yaz kış buz gibiydi. etrafında her zaman yabani köpekler havlayıp, geziyordu. tepesinde hiçbir elektronik cihaz çalışmıyor, piller tükenip bitiyordu. sanki manyetik bir alanı vardı bu tepenin.

tepenin yamacında ise gizemli bir Alevi köyü yer alıyordu. bu köyün yaşayanları, insanlara uzak ve kendi içinde garip bir halktı.

köye pek gelen gidende olmazdı. devlet bile unutmuştu bu köyü sanki. Köyde elektrik dahi yoktu. Hâlâ gaz lambaları yanıyordu.

Bundan sonrasına araba gitmiyor izzet abi. dedi Serkan.

E ne yapacağız Serkan?

Yürüyeceğiz izzet abi.

Soğuk, ayaz havada, keskin rüzgarlar içinde yürümeye başladı iki arkadaş. karşılarında köstebek kalesi tepesi, tüm korkunçluğu ile duruyordu. yakın görünmesine rağmen 3 saatlik bir mesafedeydi kale.

Ellerinde malzemeler, köpeklerin seslerinden korkarak ve soğuk havanın ayazında, buz keserek zar zor kalenin girişine kadar geldiler.

"İşte izzet abi. şu delikten gireceğiz. diye deliği gösterdi Serkan.

Küçük bir delik vardı. mermerin altındaydı. bura kaleye girilen tek girişti.

"Ondan sonrası hazine İlyas abi. zenginliğimiz şu deliğin arkasında.

(19)

"Hadi bakalım hayırlısı Serkan." dedi İlyas.

Halatı ve diğer malzemeleri hazırladılar. çelik halat ile içeri gireceklerdi. sonrası Allah kerim.

Serkan;

"ben gireyim abi." dedi. İlyas onu reddetmedi. beline çelik halatı bağladı. hadi bakalım bismillah. dedi.

Serkan deliğe girmeye zorladı, ama kilolu olduğundan bir türlü geçemedi.

Off of olmuyor izzet abi. ben buradan sığmıyorum.

Geri umutsuzca çıktı Serkan.

İlyas;

"peki ben gireyim." dedi. İlyas zayıftı, delikten rahatça geçti. halatın bir ucunu beline bağlamıştı, diğer ucu genişçe bir kayaya bağlanmıştı. içerde fener çalışmıyordu. İlyas elindeki meşaleyi yaktı. etraf aydınlandı.

Derince bir boşluk vardı karşısında. boşluğun 5 metre altında ise yarısı uçmuş eski taş bir merdiven. merdiven derince bir koridora doğru ilerliyordu.

Gerçekten de burada anlatılanlar gibi bir yapı vardı. o halde hazinede gerçekti.

Şaşkınlık ve heyecan içinde yukarı bağırdı.

halatı yavaş yavaş gevşet Serkan. Burası çok garip bir yer.

(20)

Sonra Serkan’a gördüklerini anlattı. Bu arada zemine ulaşmıştı.

Serkan ulaştım. zemindeyim.

O an birden halat kafasının üzerine düştü.

"Ne yaptın Serkan? halat yerinden çıkmış. diye korku ile bağırdı İlyas.

Yukarıdan, içerideki karanlığı dolduran pis bir kahkaha yankılandı.

"Ne kopması lan? ben attım halatı, pis katil." diye bağırdı Serkan.

İlyas şaşkınlık içinde; ne oluyor? diye afallamıştı.

Ah İlyas ah. dedi Serkan. beni tanımadın. tanımazsın zaten.

İlyas iyice afallamıştı. bu kimdi? İlyas ismini nereden biliyordu?

Devam etti Serkan. ben yıllar önce katlettiğin 4 kişinin 1 yaşında kurtulan küçük oğluyum. benim hayatımı mahvettin İlyas. şimdi bende sana bu oyunu oynadım. bu mağaradan çıkamayacaksın. acılar içinde orada can vereceksin. benim ailemin çektiği acıları sende yaşayacaksın. diyerek oradan uzaklaştı Serkan.

İlyas;

"Serkan beni dinle." diye haykırsa da, Serkan çoktan uzaklaşmıştı.

(21)

İlyas, ben şimdi ne yapacağım diye düşünmeye başlamıştı.

yukarı çıkamazdı. 5 metre yukarıdaydı çıkış. duvarlarda düz ve tırmanılacak gibi değildi. tek çaresi merdivenden ilerlemekti.

Merdivenlere yöneldi.

Tam merdivenlerin yıkık kısmından dehlize girecekti ki, ileride yatan 2 varlığın gölgesi yansıdı meşale ateşinden duvara.

İkisine de iyice yaklaştı. bunlar insandı.

İkisi de tanıdıktı. aman Allahım diye haykırdı.

Birisi Ali, diğeri yurt görevlisi Nevzat.

Olamaz diyerek aliye yaklaşıp ağlamaya başladı. alinin kafası parçalanmış, öldürülmüştü.

Nevzatın ise boğazı kesilerek öldürülmüştü.

Neden diye bağırdı İlyas.

Serkan önce aliyi öldürüp buraya getirmişti. durmuşu da öldürecekti, ama fırsatını bulamadı bir türlü. sonra ailesine yapılandan intikam almak için İlyas’a bu hileyi kurmuştu.

Nevzatı neden öldürmüştü peki?

Nevzat yurtta Serkan’a çok eziyetler etmişti. cüce Feyyazın yaptığı işkencelere göz yummuştu.

Cüce Feyyaz bir oğlancıydı ve nevzatın göz yumması ile defalarca Serkan’a tecavüz etmişti. nevzat bu olaylarda hep feyyazı korumuş, Serkan sahipsiz kalmıştı.

(22)

Cüce Feyyazın çalıştığı inşaattan düşmesi de rastlantı ve kaza değildi. onu da Serkan ayarlamıştı. ancak polis kayıtlarına inşaat kazası olarak geçmişti feyyazın ölümü.

2 cesedi de geride bırakan İlyas, karanlık dehlize ilerlemeye devam etti.

O an birden meşalesi söndü. artık karanlıkta öylece kalakalmıştı.

Sanki sert rüzgar kulaklarında çınlıyordu.

Birden gözlerinin önünde ışıklar belirmeye başladı.

Ne oluyor lan dedi İlyas kendi kendine.

Her yer zelzele oluyor gibi sallanıyor, ses ve çınlamalar iyice artıyordu.

Bir anda her yer aydınlandı. İlyas elinde sigara, Osman’ın bahçesindeydi.

Aman Allahım bu bir rüyamı? hayal mi? dedi. ama her şey hayal olamayacak kadar gerçekti. sanki zaman geriye dönmüştü.

15 yaşındaydı. o an şaşkınlıkla aynı 15 yıl evvel yaptığı gibi sigarayı fırlattı. sigara camdan içeri girdi.

O an beyninde şimşekler çaktı. bu ilahi bir fırsattı. her şeyi değiştirebilirdi. İlyas koşar adımlarla evin kapısına yöneldi, tekmeledi, yumrukladı. Osman uykulu gözlerle, ne var lan kimsin diyerek kapıyı açtı. abi yangın, demeye kalmadı içerden ateş yükseldi.

(23)

Hemen Ali, Durmuş ve İlyas içeri daldı. bebeği ve 2 çocuğu dışarı çıkardılar. Osman’da hanımı Ayşe’yi dışarı taşıdı. ancak ev

yanmıştı yine. ama bu sefer kimse

Ölmemişti. o an sokağın başında duran kara köpeğe ilişti İlyasın gözleri. kara köpek aferin dercesine başını sallayıp, karanlıkta kaydoldu.

Ali ve durmuş olanlara anlam veremiyordu.

İlyas; hadi gidip teslim olalım Dedi.

Yurdun önünde duran ekip arabasına ilerlediler. abi biz bir adamı öldürdük. ismi kadifeli Şakir.

Polis memuru çocuklara bakıp kızdı. hadi çocuklar dalga geçmeyin kadifeli Şakir 4 yıldır hapiste. bakın işimiz var. sizle uğraşmayalım birde.

İlyas şaşırmıştı. o zaman polisler neden buradaydı?

Amca dedi Ali. neden buradasınız?

Yurtta görevli nevzat varmış. bilirsiniz.

E ne olmuş ki ona?

Şu ileride oturan bir adamın karısıyla gizli ilişkisi mi ne varmış. adam öğrenmiş. nevzatı delik deşik etmiş, 1 saat evvel.

☆☆☆

Referanslar

Benzer Belgeler

Ondan sonra «Benliyan» «Vefalı Emin Bey» isminde bir zatın maddî yardımıyla yine «Kirkor Çuhacıyan»m en meşhûr eseri olan «Leblebici Horhor Ağa»yı

Kadın haklarının insan haklarından farklı olmadığını ilk fark eden, sonuna kadar savunan O ydu.. Duygu

Single coronary artery with anomalous origin of the right coronary artery as a branch from the left anterior descending artery: A very rare coronary anomaly. Right coronary

[r]

Bunların ardından orman- da her zaman en çok böğürtlen toplayan çocuk, gerçek ağacın uzun yıllar önce öldüğünü, bu ağacın ölen ağacın kızı olduğunu, baba

B) Örnekleyicilerden değişkenlere ait şişelere aktarırken olabilecek kirlenme ise kişinin elinden gelebilecek pas, amino asit ve diğer organik maddelerle gelebilecek kirleticiler

Köprü Yerine Yaşam Platformu Sözcüsü Kader Cihan, bugün İstanbul'u savunma, suya, ormana, doğaya sahip çıkma için bir araya geldiklerini ifade ederek, ''Bizi burada

meşru bilgi, özgür/faydalı bilgi gibi bilgi sınıflarının olduğu dikkat çeker. • Bilginin ilerletilmesi ya da düzeltilmesi fikri, yeniden