Dünya Gazetesi, 2.5.2001
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu’nun Meclis’te kabulüyle birlikte sosyal güvenlik alanında yeni bir dönemin kapıları açılıyor. Hem sigortalıların mevcut sosyal güvenlik sisteminden memnuniyetsizliği, hem de sistemin bütçede neden olduğu yük, kamu otoritesini yeni arayışlara itti. Bu arayışlar doğrultusunda, özellikle 80’li yıllarda gelişmekte olan
ekonomilerde de uygulama alanı bulan ve Kanunda, Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi olarak adlandırılan özel emeklilik fon sistemine yönelindi.
Özel emeklilik fon sistemi genelde, belirlenmiş prim esası denilen bir model üzerine kurulmaktadır. Bu modele göre, katılımcılar belirli bir dönem boyunca fona primlerini
ödeyecekler ve dönem sonunda primleriyle birlikte, primlerinin yatırıma yönlendirilmesiyle elde edilen yatırım gelirlerini almaya hak kazanacaklardır. Mevcut sistemin aksine, katılımcının diğer katılımcılarla ve onların ödedikleri primlerle hiçbir ilişiği kalmamaktadır.
Özel emeklilik sistemi gelişmekte olan ekonomilerde ilk olarak Şili’de hayata geçirilmiştir (1980).
Daha sonra, 1992’de, Peru özel emeklilik sistemine geçmiştir. Diğer Latin Amerika ülkelerinde ve Avrupa’da, Polonya’da uygulamaya sokulan fon sistemlerinde referans olarak Şili ve Peru alınmıştır. Her iki sistemin uygulanmaya başlamasından bu yana belirli bir sürenin geçmiş olması, bu ülkelerdeki fonların sonuçlarından dersler çıkarmamızı mümkün kılmaktadır. Zaten Meclis’te kabul edilen kanun düzenlenirken bu uygulamaların sonuçlarından yararlanıldığı görülmektedir. Kabul edilen Kanun, yapılan tercihler açısından Şili ve Peru sonuçlarına göre aşağıda değerlendirilmiştir.
1.Katılımın zorunlu veya gönüllü olması
Kanunda fonlara katılım Şili Modeli’nin aksine ve Peru ve diğer ülke uygulamalarına benzer şekilde, gönüllülük esasına göre düzenlenmiştir.
Şili’de fon sisteminin kurulmasından sonra çalışma yaşamına giren ücretliler için sisteme katılmak zorunlu tutulmuştur. Fonların kuruluş aşamasında çalışıyor olanlar için ise, fonlara katılım bir seçenek olarak sunulmuştur. Ayrıca kendi işine sahip olanlar da fon hesabı
açtırabilmektedir. Bugün için Şili’de emeklilik fon hesabı olanların sayısı 5.3 milyon, fakat düzenli olarak primlerini ödeyebilenlerin sayısı 3 milyon kişi civarındadır.
Peru’da ise fon sistemine katılım çalışanların tercihine bırakıldı; 1992’den 1996’ya kadarlık sürede fonlara katılan çalışanların sayısı 1.6 milyonda kaldı.
Katılımın zorunlu tutulmadığı ülkelerde, çalışanların ve diğer kişilerin fonlara katılımını sağlamak amacıyla başvurulan yöntem vergi teşvikleridir. En önemli iki vergi tevşiği, katkı primlerinin vergi matrahından düşülmesi ve yatırım gelirlerinin, para fondan çekilinceye kadar olan sürede
vergilendirilmemesidir.
Maliye Bakanlığı’nın hazırlamış olduğu vergi tasarısında, bu iki vergi teşviği de yer almaktadır.
Fon yatırımlarından elde edilen yatırım gelirlerinin, emekli aylıklarının ödeneceği zamana kadar vergilendirilmeyeceğine ilişkin vergi avantajı, fonların, vergisiz bileşik getirilerle hızlı bir büyüme göstermelerine olanak sağlayacaktır. Tasarıdaki diğer teşvik olan, ödenen primlerin vergi matrahından düşülmesi konusunda ise, indirime konu olacak prim oranına ilişkin tartışmalar yaşanmaktadır. Şu an için belirlenmiş oran, gelirin % 10’udur. Sigortacılar belirlenen oranı yetersiz bulmaktadırlar. Bu konuda, gelişmiş ülkelerde uygulanan yaşla birlikte indirime konu oranın da arttırılması bir çözüm olabilir. İngiltere’de 36 yaş altındakiler gelirlerinin % 17.5’una kadar yaptıkları prim ödemelerini yıllık 15.855 Pound’u geçmemek koşuluyla vergi matrahından indirebilirken, yaşın ilerlemesiyle bu oran % 35-40’lara ve indirime konu prim üst sınırı da
36.240 Pound’a kadar yükselebilmektedir. Böyle bir teşvik rejiminin benimsenmesi, yaşla birlikte artan tasarruf eğilimine paralel olarak katılımcıların hem daha fazla tasarruf etmelerini, hem de bu tasarrufları emeklilik fonlarında değerlendirmelerini mümkün kılacaktır. Ayrıca bu şekilde bir düzenleme, Kanun’da mevcut olan ‘asgari 10 yıl prim ödeme süresi’ tamamlandıktan sonra da katılımcıyı prim ödemeye teşvik edecektir.
2.Emeklilik Şirketi Kurma Şartları-Asgari Sermaye Koşulu
Emeklilik şirketlerinin hem sosyal güvenlik, hem de mali piyasa kurumları olmalarından dolayı, bütün ülkelerde emeklilik şirketi kurma izinleri ve kurucularda aranan nitelikler ağır şartlara bağlanmıştır.
Kabul edilen Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu’nda emeklilik şirketlerinin
kuruluş sermayesi 20 trilyon TL olarak belirlenmiş ve bunun 10 trilyon TL’sinin ödenmiş sermaye olarak konması ve kalanının da 3 yıl içerisinde ödenmesinin taahhüt edilmesi
öngörülmektedir. Asgari sermayenin bu şekilde yüksek belirlenmiş olması, emeklilik piyasasına girecek şirketlerin kuruluş aşamasında güçlü bir mali bünye ile faaliyete başlamalarını
sağlayacak, mali kurumlarda görülen sermaye yetersizliği sorununa bir çözüm olacaktır. Fakat kuruluş aşamasından sonraki süreçte, küçük veya büyük her şirket için aynı tutarda sermaye koşulu yerine, şirketin fonlarındaki hesap sayısına veyahut fonlarının büyüklüğüne bağlı olarak ödenmiş sermayesinin otomatik olarak arttırılması daha uygun olabilir; ki buna benzer bir
uygulama Şili’de mevcuttur: Şili’de emeklilik şirketlerinden talep edilen asgari ödenmiş sermaye, kuruluş aşamasında 160.000 $’dır; hesap sayısı 10.000’e ulaştığında ise sermayenin 650.000
$’a çıkartılması istenmektedir.
Sermaye koşulundan ayrı olarak, kurucularda aranan niteliklerden biri de Kanun’da yer alan, kurucunun ‘Emeklilik şirketi olmanın gerektirdiği mali güç ve itibara sahip olması‘ koşuludur. Bu koşul, subjektivite taşımaktadır fakat objektif olarak işletildiği takdirde, başlangıç aşamasındaki denetimin, amacına uygun olarak gerçekleşmesine önemli katkıda bulunacaktır.
3. Emeklilik Şirketlerince Kurulacak Fonlar
Emeklilik şirketleri, topladıkları emeklilik primlerini değerlendirmek amacıyla fonlar teşkil ederler.
Şili ve Peru’daki düzenlemelerde, her emeklilik şirketinin sadece bir fon işletebileceği, kişilerin de yalnızca bir emeklilik hesabı sahibi olabileceği öngörülmüştür. Daha yeni bir uygulama olan Meksika‘da (1997) ise her şirketin biri hisse senedi, diğeri ise sabit getirili enstruman ağırlıklı olmak üzere iki fon kurması öngörülmüştür.Şirketlerin sadece tek bir fon kurabilmeleri, katılımcıların birikimlerinin değerlendiriliş tarzını kısıtlayan bir unsurdur. Çalışma hayatının ilk dönemlerinde veya gençlik yıllarında birikimlerinin yüksek getirili buna mukabil yüksek risk taşıyan yatırım araçlarına, fakat yaşlandıkça daha düşük getirili ve riski de düşük yatırımlara yönlendirilmesini isteyen ve buna göre kendisine bir portföy oluşturmak isteyen katılımcı için tek bir fonun veya sadece iki fonun mevcudiyeti bu isteğini engelleyici
mahiyettedir.Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu’nda, her emeklilik şirketine en az üç fon kurma zorunluluğunun getirilmesi ve katılımcılara birikimlerini aynı şirkete ait birden fazla fon arasında paylaştırma olanağının tanınmış olması, Türkiye uygulamasının diğer ülke uygulamalarına göre en olumlu yönlerinden birisi olacaktır. Değişik portföy kompozisyonlarına göre kurulacak fonlar, emeklilik şirketi katılımcılarına üstlenmek isteyecekleri risk derecelerine göre tercih imkanı sağlayacaktır.
4.Emeklilik Hesabı Transferleri
Şili’de emeklilik şirketlerinin kurulmasına izin verildiği ilk yıllarda (1982), katılımcıların
hesaplarını bir şirketten diğerine transfer edebilmeleri için, emeklilik şirketine asgari 3 ay düzenli olarak prim ödemiş olmaları öngörülüyordı. Aynı yılda yapılan bir düzenleme ile bu süre 4 aya ve 1998 yılnda da, katılımcının özel durumuna göre, 5-9 aya çıkartılmıştır. Ayrıca 1988 yılında yapılan değişiklikle, katılımcının, hesabının bulunduğu şirketten ayrılabilmesi için, şirketten onay alması koşulu da kaldırılmıştır.Peru’da 1995 Kasımına kadar hesapların bir şirketten diğerine transfer edilmesine izin verilmiyordu. Bu tarihten itibaren, şirkete asgari 6 ay düzenli prim ödenmesi ve transfer kesintisi yapılması şartıyla katılımcının, hesabını başka bir emeklilik şirketine transfer etmesine izin verilmektedir.Katılımcının hesabını bir şirketten diğerine transfer etmesine izin verilmesi ve buna kolaylıklar sağlanması, katılımcılar için olumlu bir özellik taşır iken, şirketler için maliyetleri arttırıcı bir unsurdur. Şöyle ki, özellikle katılımcı potansiyelinin düşük olması durumunda, şirketler pazarlama politikalarını diğer şirketlerin katılımcıları üzerine yoğunlaştırmaktadırlar. Şirketler katılımcılara tatil imkanları, komisyondan pay verme, beyaz eşya gibi promosyonlar teklif ederek katılımcıların hesaplarını transfer etmeye çalışmaktadırlar.
Transfer kesintileri de yoksa, katılımcılar hesaplarını transfer ederek bu tür promosyonlardan yararlanmaktadırlar. Örneğin Şili’de 1995 Aralık ayında sisteme 11.051 kişi katılırken, aynı ayda 113.945 kişi hesabını bir şirketten diğerine transfer etmiştir.
Sisteme katılım potansiyelinin düşük olması ve şirketlerin yatırım performanslarının birbirine yakın olmasıyla birlikte bu belirttiğimiz transfer kolaylığı, pazarlama ve satış elemanlarının önemini ve dolayısıyla şirket giderleri içindeki ağırlığını da arttırmaktadır. Şili’de şirketlerin giderlerinin % 30-40’ını, Peru’da ise % 50’sini pazarlama ve satış giderleri oluşturmaktadır.
Kabul edilen Kanun’da, katılımcının hesabını başka bir şirkete transfer edebilmesi için ilk
sözleşmesinin yürürlük tarihinden itibaren 1 yıllık sürenin geçmesi şart koşulmuştur. Sürenin bir yıl olarak belirlenmesi diğer ülke uygulamalarundan alınmış önemli bir derstir. Sürenin daha yüksek belirlenmiş olması her ne kadar katılımcının aleyhine gibi gözükse de, şirketlerin transferler dolayısıyla artabilecek giderlerini düşürecek olması bağlamında, uzun erimde katılımcının lehine olacaktır.
5.KomisyonlarŞili’de, emeklilik şirketlerinin hizmetlerine karşılık olarak katılımcılardan alacakları komisyonun oranı veya miktarı kamu otoritesi tarafından belirlenmemiş, şirketlerin insiyatifine bırakılmıştır. Başlangıçta, şirketler ücretler ve katılımcının hesabında biriken tutarlar üzerinden sabit veya değişken oranlı komisyon uygulamışlar, 1987’den itibaren ise hesapta biriken tutara göre komisyon alma uygulamasından vazgeçmişlerdir.
Yukarıda belirtildiği üzere, şirketlerin pazarlama giderlerinin yüksek olmasından dolayı ve ayrıca ilk yıllarda kuruluş giderlerinin amortizasyonu sebebiyle komisyon oranlarını yüksek
belirlediklerini görüyoruz. 1982’de ortalama brüt ücretin % 5.1’i, 1983’te % 8.27, 1984’te % 8.69’u, 1985’te % 6.68’i ve 1986’da % 6.05’i kadar komisyon alınmıştır (Oranlara sigorta ücreti dahildir). Yüksek komisyon oranları, fonların önemli yatırım gelirleri elde etmiş olmasına
rağmen, bu gelirlerin çok düşük bir kısmının katılımcıların hesabına aktarılmasına yol açmıştır.
Şöyle ki, ilk 5 yılın sonunda bir katılımcının ödediği primlerden komisyonlar düşülmemiş olması halinde hesabına aktarılacak getiri, ödediği primlerin % 15.9’u olacakken, bu oran, katılımcının primlerinden komisyonların düşülmesinden sonra kalan tutarın yatırıma yönlendirilmesiyle % 0.3
olarak gerçekleşmiştir. Başka bir deyişle 5 yıl boyunca prim ödeyen katılımcının hesabında ödediği primlerin dışında, sadece % 0.3 yatırım geliri birikmiştir. Bu dönemde tasarruflarını vadeli mevduat gibi basit yatırım araçlarında değerlendirenler dahi, çok daha yüksek oranlarda getiri elde etmişlerdir. Komisyon oranları 1990’ların başlarından beri % 3’ler civarında istikrar kazanmıştır.
Peru’da da komisyon oranları kamu otoritesi tarafından belirlenmemiştir. Genelde her şirket, ücret üzerinden hesaplanan değişken komisyona ek olarak, aylık sabit bir komisyon şarjmanı uygulamaktadır. Değişken komisyon oranı genelde ücretin % 2-2.3’ü arasında değişmektedir.
Peru’da da Şili’ye benzer şekilde, fonların getirisinin % 6-7 olmasına rağmen, komisyonlar dolayısıyla katılımcıların hesaplarına aktarılan getirilerin oranları ortalama, 1994’te % -0.32, 1995’te % - 0.92 ve 1996’da % 4.46 olmuştur. Yıllık % 15-20’lik enflasyon düşünüldüğünde katılımcıların reel olarak zarar etmiş oldukları görülmektedir.
Kanun’da katkı payı (prim), fon varlıkları veya fon gelirleri üzerinden yönetim gideri ve fon işletim masrafı kesintisi yapılabileceği; ayrıca katılımcının sisteme ilk kez katılması sırasında ve yeni bir bireysel emeklilik hesabı açtırması halinde şirketin giriş aidatı talep edebileceği
belirtilmektedir. Aynı maddede, giriş aidatı tutar ve oranlarının Hazine Müsteşarlığı tarafından belirleneceği yer almaktadır.
Kanaatimce, Şili ve Peru’nun aksine komisyon oranlarının Müsteşarlık tarafından belirlenmesi katılımcıların lehine olacaktır. Şirketler, komisyon gelirlerinin belirlenmiş
olmasından ve yapacakları giderlere göre bunları arttıramayacaklarından dolayı (Şili ve Peru’da Şirket gelirlerinin % 90’a yakını komisyon gelirlerinden oluşmaktadır.) giderlerini, özellikle, pazarlama giderlerini kontrol altında tutacaklardır. Bu sayede, Şili ve Peru sistemlerinde yaşanan yüksek maliyet sorununa bir ölçüde çözüm getirilmiş olacaktır; ki Şili’de bugünkü sistem eski sisteme göre daha yüksek maliyetlerle faaliyet göstermektedir. Fakat, Hazine Müsteşarlığı’nca belirlenecek komisyon oranı katkı payı mı, yoksa fon varlıkları üzerine mi uygulanacaktır? Burada önemli bir tercih sözkonusu olacaktır; bu tercih yapılırken komisyonların katkı payları (primler) üzerinden alınması durumunda, sisteme geç yaşta giren bir katılımcının, genç katılımcılar ve fon yararına masraflara katılmış olacağını gözden kaçırmamak
gerekmektedir. Şöyle ki, fona 20’li yaşlarda katılan bir katılımcı, belirli bir süre boyunca katkı payları üzerinden ödeyeceği primle, asgari emeklilik yaşı 56’ya kadar fonun hizmetlerinden faydalanırken, 40’lı yaşlarda fona katılan katılımcı, aynı oranda komisyon ödeyecek olmasına rağmen daha kısa bir süre fonun hizmetlerinden faydalanacaktır. Ayrıca, komisyonların fona katılımın ilk dönemlerinde alınması halinde, katılımcı ilerde alacağı hizmetler için peşin ödemede bulunmuş olacaktır.
Komisyonların düzenlenmesinde dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta da, sabit komisyon konusudur. Bütün hesaplar üzerinden aynı miktarda alınan sabit komisyonlar, düşük katkı payı ödemesinde bulunan ve fondaki birikimi yüksek olmayanlar için önemli bir külfet olacaktır. Bu açıdan, sabit komisyon uygulamasına gidilmemesi düşük gelirli katılımcıların lehine olacaktır.
Sonuç
1. Zorunlu olmayan sistemlerin dayanağı vergi teşvikleridir. Bu konuda gerekli teşvikler
sağlanmaktadır; bununla birlikte, vergi matrahından düşülecek prim/gelir oranının yaşla birlikte yükseltilmesi gibi bir metodun uygulanması, tasarruf eğilimi yüksek, görece yaşlı kuşakları tasarrufa teşvik edici bir unsur olabilir.
2. Şirketlerin asgari ödenmiş sermayelerinin, aktif büyüklüğü veya katılımcı sayısı ile
bağlantısının kurulması, şirketlerin faaliyetleri döneminde sık görülen eksik sermaye ile çalışma sorununa bir çözüm olabilir.
3.Emeklilik şirketlerinin en az üç fon kurmak zorunda olmaları, katılımcılara diledikleri portföy kompozisyonunu oluşturma imkanı tanımaktadır. Bu koşul, Kanun’un diğer ülke
düzenlemelerine göre en olumlu yönlerindendir. 4.Katılımcının emeklilik hesabını transfer edebilmesi için, ilk şirkete düzenli olarak bir yıllık bir süre primlerini ödemiş olması koşulu, ilk bakışta katılımcının tercihlerini kısıtlaması yönünden olumsuz gibi gözükse de, şirketlerin maliyetlerini, dolayısıyla gider paylarını düşüreceğinden uzun erimde katılımcıların lehine
olacaktır. 5.Komisyon oranlarının
belirlenmesinin, diğer ülke uygulamalarının aksine, şirketlerin insiyatifine bırakılmaması, şirketlerin giderlerini kontrol etmelerini sağlayacak, dolayısıyla sistemin katılımcılara sunduğu hizmetin pahalılaşmasını engelleyecektir.
Şili’de 1980‘de çıkarılan Kanunun 97 maddesinden, 1995’e kadar geçen sürede değişikliğe uğramayan sadece 12 maddesi kalmıştır. Peru’da da 1992’den bu yana uygulama esnasında görülen eksikliklerden dolayı bir çok düzenleme değiştirilmiş veya yeni düzenlemelere
gidilmiştir. Türkiye uygulamasının en önemli avantajı, 20 yıllık tecrübeler sonrasında,
deneme-yanılma yoluyla gelinen bu noktayı başlangıç olarak alıyor olmasıdır. Düzenlemelerdeki bu olumluluğa, ilerleyen dönemlerde etkin makro denetimlerin de eklenmesi sayesinde, mali piyasalar içinde önemli bir konuma sahip olacak emeklilik piyasasında yaşanabilecek muhtemel sorunların önüne geçilmiş olacaktır.
http://www.dunyagazetesi.com.tr/haberArsiv.asp?id=34713