• Sonuç bulunamadı

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

İKİNCİ DAİRE

KABUL EDİLEBİLİRLİK HAKKINDA KARAR

Başvuru no: 40806/07 Ali Rıza AYDIN v. Türkiye

_________________________________________________________________________________________

© T.C. Adalet Bakanlığı, 2012. Bu gayrıresmi çeviri, Adalet Bakanlığı, Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, İnsan Hakları Daire Başkanlığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme’yi bağlamamaktadır. Bu çeviri, davanın adının tam olarak belirtilmiş olması ve yukarıdaki telif hakkı bilgisiyle beraber olması koşulu ile Adalet Bakanlığı, Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, İnsan Hakları Daire Başkanlığı’na atıfta bulunmak suretiyle ticari olmayan amaçlarla alıntılanabilir.

(2)

15 Mayıs 2012 tarihinde,

• Başkan

Fıançoise Tulkens, Yargıçlar

Danute Jociene, Jsabelle Beıro-Lefevre, Andras Sajo,

Işıl Karakaş,

Paulo Pinto de Albuquerque, Helen Keller,

ve Daire yazı işleri müdürü Stanley Naismith’in katımıyla oluşturulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Dairesi), 13 Eylül 2007 tarihli başvuru ile ilgili yapılan müzakereler sonrasında aşağıdaki kararı vermiştir:

OLAY VE OLGULAR

1. Başvuranlar, Ali Rıza Aydın, İbrahim Kaıakaya, Selman Yeşilgöz, Hayal Hanoğlu ve İmam Bazan ile Haşan Şen T.C vatandaşı olup sırasıyla 1952, 1959, 1962, 1977, 1972 ile 1965 doğumludurlar. Ankara’da ikamet eden başvuran İbrahim Karakaya dışındaki diğer başvuranlar İstanbul’da ikamet etmektedirler. Başvuranlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi [AİHM veya Mahkeme olarak anılacaktır] AİHM önünde, İstanbul’da görev yapan avukat M.

Hanbayat tarafından temsil edilmektedirler. Türk Hükümeti (“Hükümet”) ise vekili tarafından temsil edilmektedir.

2. Başvurunun kendine özgü koşulları, başvuran tarafından ifade edildiği şekilde, aşağıdaki gibi özetlenebilir:

3. Başvuran Ali Rıza Aydın, Mazgirt’ de (Tunceli ili) nde bulunan ve kendisine miras olarak bırakılan taşınmazda yaz tatilini geçirdiğini ifade etmektedir. Başvuranın mahkemeye sunduğu belgelerde sadece taşınmazlar belirtilmektedir.

Başvuranın babası Hayal Hanoğlu, Ovacık’ta (Tunceli ili) ve doğal parkın etrafında bulunan taşınmaz sahibidir. Evleri, 1996 tarihinde yıkılmıştır. Başvuran tarafından sunulan söz konusu mülkiyetler, babası (Hayal Hanoğlu) adınadır.

(3)

Başvuran İbrahim Karakaya, Ovacık’ta (Tunceli ili) taşınmaz sahibidir. Başvuran, vadideki baraj inşaatı nedeniyle mülkiyetlerine ulaşmakta güçlük çekeceğini ifade etmektedir. Söz konusu taşınmazlar, başvurana aittir ancak ev tapu kaydı babası adınadır. Evleri, 1994 tarihinde yıkılmıştır.

Başvuran Haşan Şen, miras yoluyla taşınmazlara sahip olduğunu ve 1994 tarihinde evlerinin yıkıldığını dile getirmektedir. Başvuranın, ifade ettiği mülkiyetle alakalı hiçbir kanıt sunmamıştır.

Başvuran Selman Yeşilgöz ile İmam Bazan’ın Tunceli ilinde herhangi bir taşınmazları bulunmamaktadır.

A. Davanın oluşumu

4. Mevcut davada özetle, Tunceli ilinin kırk kilometre kadar kuzeyinde yer alan Konaktepe’de bir baraj ile hidroelektrik santral inşaat projesi bulunmaktadır ve bu proje Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından 1994 tarihinde planlanmıştır. Planda, Munzur Vadisi’nde toplamında “Munzur projesi” genel çerçevesinde altı baraj ile sekiz hidroelektrik santral inşa edileceği öngörülmüş ve kaydedilmiştir. Vadide yaklaşık 42 000 hektarlık yüzölçümünde bir milli parkı bulunmaktadır. Böylece bu proje için yerleşim alanlarının su baskınına uğrama riski içermediği çıkartılmıştır.

5. Bakanlar Kurulu 10 Eylül 1998 tarihinde, Konaktepe projesini onamış ve baraj ile hidroelektrik santral inşaatını Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakam sorumluluğu altında, ihale yoluyla Amerikan ile Türk ortaklığı olan firmalara vermiştir.

6. 27 Eylül 2000 tarihinde, Tunceli asıllı kişiler ile bu il civarında yaşayan kişilerin bulunduğu birçok dernek Munzur Vadisi’nin korunması adında bir komite oluşturmak için toplanmışlardır, Başvuranlar Selman Yeşilgöz, Hayal Hanoğlu, İmam Bazan ile Hasan Şen komitenin üyesi olarak görevlendirilmişlerdir.

(4)

B. Danıştay nezdinde başvurunun iptali

7. Başvuranlar 5 Haziran 2001 tarihinde, kişisel olarak 10 Eylül 1998 tarihli Bakanlar Kurulu kararına karşı yürütmenin durdurulması talebiyle birlikte Danıştay’a iptal başvurusunda bulunmuşlardır. Başvuranlar, Munzur projesinin kamu hizmeti olmadığını savunmuşlar ve bu projenin hesaptan yoksun olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu bakımdan, başvuranlar bu projeyle üretilen enerjinin toplam miktarının ülkenin enerji gereksinimin sadece % 1,2’ne cevap vereceğini dile getirmişlerdir. Başvuranlar, ayrıca Vadi çevresinin yanı sıra biyolojik yapıya da zarar verdiğini savunmuşlardır. Başvuranlar, ilin atmosfer yapısı ile iklim dengesinin bozulacağını bundan dolayı bitki örtüsünün zarar göreceği kanaatine varmışlardır. Başvuranlar, bu projenin Milli Park’ın varlığını hesaba katmadığını eklemişlerdir. Başvuranlar, arkeolojik yapılmamasına itiraz etmişler ve kutsal sayılan Munzur Vadisi ile bu ilin sakinlerinin inançlarını dikkate almayan bir proje planlamasının olduğunu dile getirmişlerdir. Kısacası, başvuranlar Bakanlığın bu projeyi hazırlarken çevresel etki değerlendirmesi yapmadığım, mevcut yerin kültürel miras olduğunu ve bu ilin sakinlerinin günlük yaşamlarının da dikkate alınmadığını değerlendirmişlerdir.

8. Danıştay İdari Dava 10. Dairesi (“uyuşmazlık 10. Dairesi”) 21 Nisan 2003 tarihinde, yürütmenin durdurulması talebini reddetmiş ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (“ İdari Dava Daireleri Kurulu”) 10 Temmuz 2003 tarihinde, Danıştay 10.Dairesinin bu kararının bozulmasına karar vermiştir.

9. İdari Dava 10.Dairesi 5 Temmuz 2005 tarihinde, çevresel etki değerlendirmesinin önceden yapılmadığı gerekçesiyle kararı iptal etmiştir. 10. Daire, 6 Haziran 2002 tarihli geçici Sözleşme’nin 4.maddesinin öngördüğü çevresel etki değerlendirmesine ilişkin muafiyet kuralının bu proje için geçerli olmadığını kanaatine varmıştır. 10.Daire, ayrıca projenin konumunu, Milli Park’ın sınırlarında bulunduğunu ve bu alanda yasalar ışığında ayrıntılı hiçbir araştırma yapılmadığım saptamıştır.

10. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 23 Şubat 2006 tarihinde, 10. Daire’nin kararım bozmuştur. Daireler Kurulu, 10. Dairenin 6 Haziran 2002 tarihli yönetmeliği uyguladığım hâlbuki 5 Haziran 2001 tarihinde açılan başvuruda 23 Haziran 1997 tarihli yönetmeliğin uygulanması gerektiğini saptamıştır. Oysa bu metnin geçici 1.maddesi başka bir muafiyet öngörmüştür. Aslında bu düzenlemeye göre, projelerin yeri 7 Şubat 1993 tarihinden önce

(5)

belirlendiğinden çevresel etki değerlendirmesi yükümlülüğünden muaf tutulmuşlardır.

Hâlbuki Konaktepe’deki projenin uygulanması bu tarihten önce durdurulmuş ve yine değerlendirmeye mecbur edilmemiştir. Öte yandan Daireler Kurulu, Kredi Kuruluşu’nun talebine göre, ortak şirketlerin Dünya Bankası’nın gereklilikleri uyarınca çevresel etki değerlendirmesinin hazırlık aşamasında olduğunu saptamıştır.

11. 10. İdari Dava Dairesi 26 Kasım 2007 tarihinde, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun kararına uymuş ve Bakanlar Kurulu’nun kararının iptali talepli_başvuruyu reddetmiştir.

12. Eneıji Piyasası Düzenleme Kurumu 28 Ocak 2010 tarihinde, Konaktepe hidroelektrik santralinin işletilmesine dair Elektrik Üretim A.Ş şirketinin lisansını kabul etmiştir.

Belirtilmeyen bir tarihte, bu kararın iptali için yürütmenin durdurulması talebiyle uyumlu olarak Danıştay’a bireysel olarak başvurmuştur. 11 Ekim 2010 tarihinde, 13. İdari Dava Dairesi Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun kararının yürütülmesinin durdurulmasına karar vermiştir. 13. İdari Dava Dairesi, doğal parklar hakkındaki yönetmeliğe uyum sağlanamadığını ve uzun vadede hiçbir kalkınma planı yapılmadığını saptamıştır.

C. Etkili İç Hukuk Yolu

13. 11 Ağustos 1983 tarihinde resmi gazetede yayımlanan çevre hakkındaki 2872 nolu kanunun 10.maddesi şu şekilde düzenlenmiştir:

“Madde 10 - Gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum kuruluş ve işletmeler bir “Çevresel Etki Değerlendirme Raporu hazırlarlar. Bu raporda çevreye yapılabilecek tüm etkiler göz önünde bulundurularak çevre kirlenmesine sebep olabilecek atık ve artıkların ne şekilde zararsız hale getirilebileceği ve bu hususta alınacak önlemler belirtilir.

“Çevresel Etki Değerlendirme Raporu” nun hangi tip projelerde isteneceği, ihtiva edeceği hususlar ve hangi makamca onaylanacağına dair esaslar yönetmelikle belirlenir”.

14. Haziran 1997 de resmi gazetede yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi’ne ilişkin yönetmeliğin geçici 1.maddesi bazı projeler için böyle bir değerlendirme mecburiyeti olmadığını öngörmüştür. Yönetmelik 7 Şubat 1993 tarihinde önce, şu şekildedir:

- Uygulama projeleri kabul edilmiştir;

(6)

- Yetkili makamlar tarafından bir yetki, izin veya onay verilmiş ya da kamulaştırmaya karar verilmişse;

- Yatırım programına bu proje dâhil olmuştur,

- Arazi kullanım planı kabul edilmiştir;

- Proje alanı belirlenmiştir:

- Üretim ve/ya da işletme başlamıştır.

15. Ardından, yeni bir yönetmelik kabul edilmiş ve 6 Haziran 2002 tarihinde resmi gazetede yayımlanmıştır, Yönetmeliğin geçici 4.maddesi, önceki yönetmeliğin geçici 1.maddesinin yerini almıştır. Şayet sadece Çevresel Etki Değerlendirmesinden muaf tutulmasıyla alakalı ise 7 Şubat 1993 tarihinden önce belirlenen proje alanı gerekçesiyle kabul edilmeyecektir.

ŞİKÂYETLER

16. Başvuranlar Sözleşme’nin 8.maddesini ileri sürerek, Konaktepe’deki barajın olası sonuçları kapsamında hidroelektrik santralini yapımından şikâyetçidirler. Başvuranlar, sağlıklarının ciddi bir şekilde bozulacağı kanısındadırlar. Ayrıca inşaat projesinin kendilerine göre kamu yararına hizmet etmediğini ve fiziksel ve moral bütünlüğünün korunma hakkı ile sağlıklı bir çevrede yaşama haklarının ihlal edildiğini savurmaktadırlar.

17. Başvuranlar Sözleşme’nin ö.maddesini ileri sürerek, yerel yargı organlarının Çevresel Etki Değerlendirmesini haksız yere inşaat projesinden muaf tuttuklarını savunmaktadırlar.

HUKUKÎ DEĞERLENDİRME

1. Sözleşme ’nin 8. maddesinin ihlal edildiği hakkında

18. Başvuranlar, Sözleşme’nin 8.maddesini ileri sürerek, Konaktepe projesinin Çevresel Etkisinden şikâyetçidirler ve bu konuda bir çalışma yapılmamasına itiraz etmektedirler.

19. Hükümet, başvuranların mağdur sıfatıyla anılmalarını reddetmektedir ve Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamında haklarına müdahale edildiğini kabul etmemektedir. Hükümet, inşaatın henüz başlamadığını ve başvuranların o ilde yaşamadıklarını, söz konusu projenin doğrudan ya da ileriki bir safhada sağlıklarım bozmayacağım savunmaktadır. Aslında, Hükümet bu

(7)

projenin çevre kirliliğine veya bozulma riski taşımadığım vurgulamaktadır. Hükümet, projenin uygulanmasında ortaklar tarafından hazırlanan proje tehlike oluşturuyorsa, iç hukukta itiraz için etkili bir yol sağlayacağını açıklamaktadır. Hükümet Sözleşme’nin hem özü hem de usulü açısından 8.maddesinin gerekliliklerine uyulduğunu savunmaktadır.

20. Başvuranlar, inşaat projesinin henüz hayata geçirilmediğini kabul etmektedirler ancak uygulanması için hukuki bir engelin de kalmadığını belirtmektedirler. Başvuranlar, idari mahkemelerin, yönetimi Çevresel Etki Değerlendirmesinden muaf tuttuklarını dikkati çekmektedirler. Ortakların hazırlamakta olduğu araştırmanın ise güvenilirliğini kabul etmemektedirler.

21. Başvuranlara göre, ulusal yargı organları, çevre hakkındaki bu projenin değerlendirmesinde mevcut çevrenin zengin ve bir o kadar da çeşitli olan bitki örtüsünün korunmasında ve ayrıca Milli Parkında dikkate alınmadığını belirtmişlerdir. Başvuranlar, çevrenin korunmasının önemini bir kez daha vurgulamaktadırlar ve sağlıklı aynı zamanda dengeli bir çevrede yaşam hakkının Türk anayasası tarafından korunduğuna da dikkat çekmektedirler. Başvuranlar, ayrıca çevrenin korunmasına dair diğer uluslararası sözleşmelere de atıfta bulunmaktadırlar. Başvuranlar, Tunceli’de taşınmazlarının bulunduğunu, o ilde yaşayan insanların büyük bir kısmını temsil ettiklerini ve Munzur Vadisi’nin korunması için komite üyesi olduklarını dile getirmektedirler. Başvuranlar, ayrıca çevresel faktörler dışında inançlarının da dikkate alınması gerektiğini eklemektedirler: Sonuç olarak, başvuranlara göre bu Vadi kutsaldır.

22. Başvuranlar, iki rapor sunmaktadırlar.

İlk rapor, sadece Munzur Vadisinin biyolojik çeşitliliğini ele almakta olup ihtilaflı projenin çevresel değerlendirmesine değinmemiştir.

İkinci rapor, Konaktepe projesinin Çevresel Etki analizinin yalnızca ormancılıkla ilgili olduğunu değerlendirmektedir. Konuyu incelemekle görevli Orman Mühendisinin 2002 tarihli raporunda, ormanlar hakkındaki projeyle alakalı yetkililerce önlemler alınması gerektiği belirtilmektedir. Mühendis, göl barajının oluşumu sayesinde kar ve çığın artışı beklenmekte olup, baraj ile baraja bağlı muhteviyatın inşaatı sırasında olası tehlikelerin dikkate alınmasını önermektedir. Mühendis, ayrıca ilgili çalışmalara istinaden meydana gelebilecek erozyonla alakalı tedbirler alınmasını rapor etmiştir. Mühendis, ayrıca barajın dolumu sırasında, nehir

(8)

suyunu tamamıyla tutulmasını böylece bitki örtüsü için nehirden taşan suyun yeterince kullanılmasını ayrıca yeni dikimleri gerçekleştirmek için yöresel bitkilerin kullanımını da tavsiye etmektedir. Kısacası su ve hava kirliliğine sebebiyet verecek faaliyetler ile gürültü kirliliğini önlemenin gerekli olabileceğini belirtmekte ve projenin uygulanması sırasında önleyici tedbirlerin alınmasını önermektedir.

23. Üçüncü müdahil Konaktepe Elektrik Üretim A.Ş şirketi, başvuranların mevcut davadaki sıfatına ve Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamında haklarına müdahale edildiği iddialarını kabul etmemektedir. Şirket, konuyla alakalı birçok rapor sunmuştur.

îlk rapor, Ağustos 2010 tarihinde bir grup üniversitede görevli akademisyenlerce düzenlenmiş ve biyolojik çeşitlilik hakkında Konaktepe projesini ele almıştır. Raporu hazırlayan akademisyenler, ilgili bölge de projenin gerçekleşmesinin (inşaatı ile işletmesi) hiçbir önemli değişim getirmeyeceği kanısındadırlar. Akademisyenler, hidroelektrik santrallerin hem Türkiye hem de yurt dışında yapıldığını ve Çevresel Etkilerinin sınırlandırıldığını belirtmektedirler. Diğer santrallere göre ( nükleer, termik ya da doğal gaz), hidroelektrik santrallerinin daha çok çevre dostu olup “temiz” enerji üretmektedirler.

Akademisyenler, bu projenin etkilerinin bitki örtüsü üzerinde sınırlandırıldığını hatta belirli önlemler alınmak suretiyle olası zararları azaltmanın mümkün olduğunun sonuca varmaktadırlar.

İkinci rapor, üniversitede görevli akademisyenler tarafından Temmuz 2010 tarihinde hazırlanmış, Munzur projesinin biyoçeşitliliğe etkisini genel olarak değerlendirmektedirler.

Rapor, ayrıca alanının % 2,5 nun baraj gölü ile kaplı olacağını ve doğal park üzerinde projenin etkisini incelemektedir. Rapor, projenin ciddi netice vermeyeceğini ve çevrenin onarılamaz hale geleceğini bildirmektedir.

Hacettepe Üniversitesi biyologları tarafından, Eylül 2010 tarihinde Munzur Vadisi genel projesinin bitki örtüsü ve ekolojik yapıya etkisi hakkında başka bir rapor düzenlenmiştir.

Raporda, projenin bitki örtüsü ve Milli Parka etkisinin sınırlı olduğu ve bu etkiyi sıfıra indirmenin ya da azaltmanın mümkün olamayacağı belirtilmektedir.

24. Mahkeme, öncelikle davaya özgü koşulların Sözleşme’nin 8.maddesine uygun olup- olmadığını incelemektedir.

(9)

Mahkeme, Sözleşme’nin 8.maddesi ile bireyin özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkının korunduğunu hatırlatmaktadır. Sözleşme, temiz ve sessiz bir ortamda yaşama hakkını mutlak kılmamış ancak kişinin doğrudan veya ciddi bir gürültü ya da başka türlü kirliliklerden rahatsız edildiği zaman 8.madde kapsamında bir sorun ortaya çıkabilir (Hatton ve diğerleri v. Amerika Birleşmiş Milletler |BD], 36022/97 nolu, § 96, AİHM 2003-VIII). Çevreye ciddi hasarlar bırakacak yada kişinin huzurunu kaçıracak derecede olması halinde ayrıca kişinin sağlığını tehlikeye atmadan özel/aile yaşamına zarar vermeyecek şekilde evinden yararlanması engellendiğinde 8.madde uygulanmaktadır (Lopez Ostra v.İspanya, 9 Aralık 1994, §51, 303 nolu-C A serisi).

25. Somut olayda, başvuranlar Konaktepe projesinin çevresel etkisinden şikâyetçidirler.

Mahkeme, öncelikle tarafların beyanlarından dava konusu baraj inşaatı ile Konaktepe hidroelektrik santrali yapımının henüz başlamadığını dikkate almaktadır. Bu nedenle Sözleşme’nin 8.maddesinde açıklandığı gibi başvuranlar için olası bir hak ihlalinin önlemekle alakalı teminat vermemektedir.

26. Mahkeme, akabinde, Konaktepe projesinin Munzur Vadisi’nde sağladığı 6 baraj ile 8 hidroelektrik santrali inşaatının genel proje çerçevesinde kaydedildiğini dikkate almaktadır.

Projenin tümü, hayata geçirildiğinde ülkenin enerji gereksinimin %1,2 ne cevap verecektir.

27. Konaktepe projesinin çevresel etkisiyle alakalı olarak Mahkeme, başvuranların bu projenin çevreye olumsuz etkilerim kanıtlama hususunda inandırıcı kanıtlar ortaya koyamadıklarını gözlemlemektedir. Başvuranlar, ayrıca ne Mahkeme ne de yerel yaıgı organları huzurunda iddialarını destekleyememişlerdir. Baraj gölü alanındaki ağaç kesiminin dışında Mahkeme çevre hakkında önem arz edecek hiçbir olumsuz etki gözlemlememektedir.

Mahkeme, projenin inşaatı ile işletimi sırasında ve ağaçlar konusunda olası etkileri sıfıra ya da en aza indirgemekte izlenecek birkaç tavsiye vermekle yetinmektedir. Ayrıca, üçüncü müdahil tarafından sunulan raporlarda projenin çevreye olumsuz etkisi konusunda önemli bir veri bulunmadığı ortaya çıkmaktadır. Burada da, bilirkişiler sadece bitki örtüsüne etkiyi sıfıra ya da en aza indirgemeyi amaçlayan önleyici tedbirler alınmasına dair birkaç tavsiye vermektedirler. Projenin uygulanması sırada, yetkililerin bu tavsiyelere uymayacaklarına dair bir bulgu da dosyada bulunmamaktadır,

28. Her durumda, Mahkeme Konaktepe projesinin başvuranların huzuruna doğrudan etki yaptığına ilişkin iddiaların yetersiz olduğu kanısındadır. Aslında, başvuranların hiçbiri söz

(10)

konusu ilde (Tunceli) yaşamamaktadırlar; başvuranların tümünün daimi ikametgâhları İstanbul ya da Ankara’da bulunmaktadır. Projeyle ilgili bölgenin, kilometrelerce uzağında yerde bulunmaktadırlar. Dolayısıyla, ilgililer bu şehrin yerlisidirler ve tatillerde oraya gittiklerini dile getirmektedirler. Başvuranlardan bazıları söz konusu şehirde aile evlerine sahip olduklarını söylüyorlarsa da, projenin yakınında bulunan söz konusu ikinci evin bu projeden doğrudan etkilenebilecekleri gösterilmemiştir (bkz. örneğin, Fagerskiöld.v.İsveç (karar), 37664/04 nolu, 26 Şubat 2008, ile Kyrtatos v. Yunanistan, 41666/98 nolu, § 53, AİHM 2003-VI (özetler). Başvuranlar her şeyden önce, Munzur Vadisi’nin ekosistem üzerindeki etkisinden şikâyet etmektedirler. İlgililer, baraj inşaatının kendi yaşam tarzları ya da mülkiyetleri hakkında meydana gelebilecek etkileri ile her iki konuya ilişkin oluşabilecek tehditten hiçbir şekilde söz etmemektedirler (bkz. aksi takdirde G ile E. v.Norveç, 9278/81 ile 9415/81 nolu, 3 Ekim 1983 tarihli Komisyon kararı, kararlar ile raporlar 35, s.30).

29. Sonuç olarak, başvuranların mağdur sıfatıyla iddia edebilecekleri varsayıldığında, Mahkeme somut olayda ilgililerin konutlarının, aile ya da özel hayatlarının riayet haklarına herhangi bir müdahalenin varlığım kabul etmemektedir. Sonuç olarak, bu şikâyet dayanaktan yoksundur ve Sözleşme’nin 35 §§3 a) ile 4.maddesi uyarınca reddedilmelidir.

2. Sözleşme ’nin 6.maddesinin ihlal edildiği hakkında

30. Başvuranlar, Sözleşme’nin 6.maddesini ileri sürerek, İdari Mahkemesinin söz konusu proje kapsamında verdiği karara itiraz etmektedirler.

31. Mahkeme, somut olayda Sözleşme’nin ö.maddesini geçerli olduğunu varsayarak, aşağıda açıklanan nedenlerden dolayı bu şikâyetin dayanaktan yoksun olduğunu dikkate almaktadır,

32. Mahkeme, iç hukuk hükümlerinin yorumlanmasının öncelikle yerel makamların, özellikle de mahkemelerin ve yüksek yargı organlarının görevi olduğunu ve kararlarında keyfilik olmadığı durumlarda kendi hukuki yorumunu yerel mahkemelerin yorumu yerine koyamayacağını hatırlatmaktadır (bkz. diğerlerinin yanı sıra Tejedor Garcia v.İspanya, 16 Aralık 1997, §31, hüküm ile kararlar derlemesi 1997-VIII).

33. Mahkeme, İdari Dava Daireleri Kurulu’nun iç hukuk yolunun yanlış yorumlanmasından dolayı İdari Dava 10. Dairesinin kararını hükümsüz kıldığını dikkate almaktadır. Mahkeme, iptal davası başladıktan sonra yürürlüğe giren yönetmeliği

(11)

uygulamıştır, hâlbuki bu davanın başlama tarihinden önce, yürürlüğe giren yönetmeliğe göre davayı karara bağlamanın doğru olacağım saptamıştır. Oysa 23 Haziran 1997 tarihli yönetmeliğin geçici 1.maddesi dava başlamadan önce yürürlüğe girmiş ve projelerin yerleşimi 7 Şubat 1993 tarihinden önce tespit edildiğini belirtmiş ve çevresel etki değerlendirmesini gerçekleştirme yükümlülüğünden muaf tutulmuştur. Mahkeme, çekişmeli daireler kurulu tarafından iç hukuk yolunun uygulanmasını sorgulamak için hiçbir neden bulmadığını meydana getirmemektedir. Mahkeme tarafından benimsenen çözüm, davanın keyfi, mantık dışı ya da hakkaniyetini lekeleyecek nitelikte olduğunu kabul edilmemektedir. Ayrıca, Mahkeme kararının gerekçesini sunmuş ve söz konusu projenin neden Çevresel Etki Değerlendirmesi’nin gerçekleştirilmesinden muaf tutulduğunu ayrıntılı olarak anlatmıştır.

34. Sonuç olarak, şikâyet dayanaktan yoksundur ve Sözleşme’nin 35 §3 a) ile 4.maddesi uyarınca reddedilmelidir.

Bu gerekçelerle, Mahkeme, oybirliğiyle,

Başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermektedir.

Stanley

Naismith

Françoise Tulkens

Başkan

Referanslar

Benzer Belgeler

Somut olayda, suçlanan tıbbi personelin bir kısmının tutumu, savcı ta- rafından suç teşkil etmeye elverişli olarak kabul edilmesine rağmen, idari makamların

Davalı Sözleşmeci Taraf, kabul edilemezlik hakkında bir itiraz ileri sürmek istediği takdirde, itirazın niteliğinin ve koşulların elverdiği ölçüde, duruma

36. Hükümet’in başvuranın iç hukuk yolarını tüketmediğine ilişkin iddiası hakkında, Mahkeme, başvuranın iddialarının görevine başlayamamasına ve daha sonra

Kurulumuzun 2015/290 sayılı kararında atıf yapılan 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un "Seçim dönemlerinde

İlk derece mahkemesi tarafından doğrudan temyiz yolu açık bulunan hükümlerle ilgili olarak verilen karara ilişkin dosya, hükmü veren ilk derece mahkemesine gön-

salıverilme talebi, 6 Mayıs 1992’de reddedilmiştir. Başvurucu, Palermo Cezaevi’nde ilk otuz beş gün boyunca tek başına tutulmuştur. Başvurucu, 20 Temmuz 1992’de Pianosa

Orta barsak Mesenteron-Ventriculus olarak tanımlanır ve Art barsak (Proctodaeum), ileum (İnce barsak), colon (Kalın barsak), rectum (Göden) ‘dan oluşmaktad

Böyle olunca, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile iç hukuk arasındaki ilişkide, sonraki yasa (lex posteriori) ya da özel yasa (lex specialis) kurallarının geçerli