• Sonuç bulunamadı

BAKARA SURESİ TEFSİRİ - 8. BÖLÜM

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "BAKARA SURESİ TEFSİRİ - 8. BÖLÜM"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

BAKARA SURESİ TEFSİRİ - 8. BÖLÜM

Nouman Ali Khan

"Rabbim, benim göğsüme genişlik ver, işimi kolaylaştır. Dilimden de şu düğümü çöz ki sözümü iyi anlasınlar."(Taha Suresi/25-28)

Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz. Umulur ki, böylece korunmuş (Allah’ın azabından kendinizi kurtarmış) olursunuz. O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı. Gökten su indirerek onunla, size besin olsun diye (yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık bunu bile bile Allah’a şirk koşmayın. Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah’tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın. (Bakara/21-23)

مُ كَ

قَ لَ

خ ي ۪ذَّ

لا Sizi yaratan مُ

ك ِل بق ن ِم َني ۪ذَّلا َو ve sizden öncekileri yaratan َ َ نوُ

قتََّ ت مُ

كَّ

ل َعَ

ل Umulur ki, böylece korunmuş olursunuz. (Bakara, 21) Ya da umulur ki daha iyi olursunuz,

kendilerini kurtaranlardan olursunuz. Bu ayet, birçok nedenden dolayı çok derin bir ayet. Bunlardan birincisi ise, burada bir geçiş var. Tüm sure içinde bugüne kadar her şey üçüncü şahısta kullanılmış. Onlar görünmeyene inanırlar. Onlar sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler...Orada inandığını söyleyip ama inanmayıp da inanıyoruz diyenler var. Onlar, onlar, onlar... Hepsi üçüncü şahıstaydı. Dilde, hitabette üçüncü şahıs uzaktadır. Onlar uzaktadır. Gerçek şu ki, dün son birkaç ayete gelene kadar benim sizin için çizebileceğim görüntü onların gerçekten uzakta olduğuydu.

Çünkü onlar bir çölün ortasında bırakılıp kaybolmuş durumdalar, kimse onları duyamaz ya da bir uçurumun kenarındalar ve yağmur şiddetli yağıyor ve onlar tamamen dışarıda yalnız kalmış haldeler. Ve henüz bu görüntüde, kopukluk, uzaklık tasviri ve üçüncü şahıs kullanımı var. Burada hemen bir değişim var ve peygamberine (sav) onlara söyle demek yerine bize direk sesleniyor. ا َه ُّيَ ايََٓ

ا ُساَّ

نلا اوُ

د ُبعا ُمُ

ك َّب َر (Bakara, 21) Rabbinize kulluk edin. ("De ki"demiyor.) Allah arada hiçbir ifade olmaksızın size ve bana direk olarak hitap etmeye karar veriyor ve sadece Müslümanlara da değil. (Ey insanlar!) ا َه ُّيَ ايََٓ

ا ُساَّ

نلا

Bu Kuran’daki, Allah’ın en son kitabının vahyindeki çok içten bir an, Allah’ın tüm insanlığı karşısına almaya karar verip onlarla direk konuştuğu bir an. Senin yaratıcın seninle direk konuşuyor. َ ايََٓ

ا ا َه ُّي ُسانلاَّ

او ُ د ُبعا ُمُ

ك َّب َر Rabbinize kulluk edin.

(2)

2

İmam Razi, Fahreddin Er-Râzi bu ayetten çok etkilenmiş. O diyor ki, onlara inananlara benzer şekilde inançlarının iyiliği için emrediliyor. " ا َه ُّيَ ا َي

َني ِذَّ أ لا اوُ

ن َمآ اوُ

ن ِمآ " (Nisa, 136) İman edenlerdenseniz daha çok iman edin. İmanınız için. Aynı şekilde tüm insanlığın yaratıcısı Allah, tüm insanlara müslüman olmasalar bile kulluk emrini verme hakkına sahiptir. Yani bu kitap sadece Müslümanlar için değil. Bu kitap tüm insanlığa bir çağrı.

Şunu düşünebilirsiniz Mekke'de inen Kuran daha çok Müslüman olmayanlara

sesleniyordu ve Medine'de inen Kuran Müslüman topluluğa odaklanıyordu " ا َه ُّيَايََٓ

َني ۪ذَّ ا لا اون َمَُٓ ٰ

ا" çoğu zaman böyle ama burada aslında giriş ayetinde " ا َه ُّيَ ايََٓ

َني ۪ذَّ ا لا اون َمَُٓ ٰ

ا "yü daha duymadık. Duyduğumuz ilk şey ا َه ُّيَ ايََٓ

ا ُسانلاَّ

اوُ د ُبعا

ُك َّب َر

ُم Ey insanlar rabbinize kulluk edin.

Burada bu surede geçen "nas" kelimesiyle ilgili sizinle paylaşmak istediğim 3 şey var.

İbni Abbas (Allah ikisinden de razı olsun.) ve bazı diğer arkadaşlarının "nas"

kelimesinin "ناسنا" kelimesinin çoğul hali olduğuna dair görüşler var. Onun da kökeni

"نايسن" olduğu konusunda. Kelimenin kökeni unutkanlık anlamına gelen "نايسن" ve insanoğlu tabiatı gereği unutkandır. Allah azze ve celle, onlarla onlar bu dünyaya getirilmeden önce sözleşmiştir. Onlar bu sözü unuttular. "Fenesiya" Ve bu "nas"

kelimesinin bir çıkarımıydı. Bir rabbi olduğunu, bir sahibi olduğunu unutan insanlar, O'na dönmeniz ve O’na karşı sorumluluklarınızı yerine getirmeniz gerektiğini

kendinize hatırlatın.

Bu bir anlamıydı ve diğer anlamı "nas" kelimesiyle ortak olan "anesa" fiili kökünden geliyor. Ve "inase"nin Arapça'daki anlamı bir şeyi algılamak ya da bir şeyi görmek.

"Fellezi yu'nas" görülebilir kişi demek. Buradaki zıtlık insanoğlu ve cin arasındadır.

"Cin" kelimesi "ةنج" kökeninden gelir ve anlamı örtülü olmaktır. Biliyorsunuz ki "ةنج"

aynı kökenden gelen cennet demek aynı zamanda. Çünkü toprak "ةنج"de kaplıdır, gizlidir. Bu yüzden cin " يج" şekinde adlandırılır çünkü gözlerden gizlidirler. Bu yüzden rahimdeki bebek " ينج" şeklinde adlandırılır, çünkü bebeği saklar, ve buna karşın insanoğlu gizli değildir, görülebilirler. Bu yüzden "insan" şeklinde adlandırılır veya görünümden, "nas" ın uzantısıdır.

En çok kabul gören ve aynı zamanda en tatmin edici olan üçüncü çıkarım ise "nas"

kelimesinin "uns" kelimesinden gelmesidir. "uns" ise aslında Arapça'da "شحو"

kelimesinin karşıtıdır. Yani bildiğimiz vahşi. "شحو" yabanilik anlamına gelir.

Merhametsiz. Kurt sizi parçalamadan önce peçetesini çıkarmaz, bir hayvan nasılsa öyle yapacaktır. Ama insanoğlu bir şeyi yerken inceliğe sahiptir. Değil mi? Hayvanlar insanların sahip olduğu türden bir merhamete sahip olamayabilirler. Ama son

örnekteki gibi, insanoğlu hayvanlardan aşağı olabilir. Bazı zamanlar olacak ki; "Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik." (Tin, 5)

(3)

3

Hayvanlardan aşağı bile olsa davranış sergileyebilir, hayvanlar şuursuzca öldürse bile.

Hayvanlar acıktığında öldürür, tehlikede olduklarında öldürür, tehlike bittiğinde yaşamlarına devam ederler, karınları doyduğunda devam ederler, nefretten dolayı öldürmezler. Sebepsizce öldürmezler, bu yüzden insanoğlu böyle bir davranışta bulunduğunda hayvanlardan da en aşağıda olur. Bu esfele safilindir. Bu yüzden Allah çeşitli yerlerde insanları sığırla, hayvanla karşılaştırır, der ki "Onlardan bile daha sapkın." Onlardan bile daha kötü. Onlar en azından kendi doğalarına göre

davranıyorlar. Bu insanın kendi doğası bile değil. Bu tamamen fıtrata aykırı. Bu yüzden burada her halükarda Nas’ın bu üç çıkarımı bunlardı.

Ve tekrar edecek olursak daha baskın olan görüş şu ki insanoğlu şefkatli bir varlıktır.

Özlerinde diğer yaratılanlardan farklı olarak sevgi, merhamet ve şefkat gösterebilme vardır. Bu yüzden sadece kendimize şefkat göstermeyiz, aile üyelerimize de şefkat gösteririz. Komşumuza da, yabancıya da hayvana da bitkilere de şefkat gösteririz. Tüm çevremize şefkat gösteririz. Sokakta yürürken bir taş görürüz ve onu yoldan kaldırarak şefkat gösteririz. Bu insan olmanın bir parçasıdır. Diğer deyişle insanoğlu insan

şeklinde çağırılır çünkü insan diğer insanları önemser. Ve bu düşünce, bu özellik insandan alındığında onlar artık insan bile değildir. Şimdi Allah başka ifadeler kullanabilecekken bu terimi kullanıyor ve insanlığa bu terimle sesleniyor:

ايََٓ

ا َه ُّيَ ا

ُسانلاَّ "Ey insanlar!" Bir şey yapıyor.

Yaptığı şey insanlığın merhametine seslenmek ve bu bizimle Allah arasındaki ilk çağrı.

Allah ile olan ilişkim en başta, benim sevgiye olan arzuma dayanır Biliyorsunuz ki Allah ile ilişkimizde şehadet getirirken Arapça cümle olan "Allah'tan başka ilah yoktur."

deriz. Allah için "İlah" kelimesini kullanırız. "İlah" kelimesi "aliha" fiilinden gelir ki anlamı birini takıntılı derecede sevmek, birine güvenmek, birine dayanmak demektir.

Eskiden Araplar dokuz kademeyle sevgiyi tanımlarlardı. Bir gün Ayetel Kürsi'yi çalışırken detayıyla açıklayacağım ama şimdi kısa geçelim. Aslında aşkın 10

kademesini tanımlıyorlar ve bunun dokuzuncu kademesi "İlah", "uluhiya" sevginin bir kademesi, sadece kulluk etmek değil. Aslında o sevginin bir kademesi ki, duyduğunuz sevgiden dolayı acıyı hissetmezsiniz. Açlık hissetmezsiniz çünkü o sevgi sizin iştahınızı kapamıştır. Bu çeşit bir sevgi. Ve bunun üzerinde bir sevgi ancak sizi öldürecek tarzda bir sevgi olabilir. Bu yüzden bu bizim Allah azze ve celle için sahip olduğumuz sevginin en uç noktasıdır ve evet biz bu kadar sevebiliriz çünkü biz "uns" insanlarıyız, biz

şefkatin insanlarıyız. Bu yüzden Allah azze ve celle ile bizim ilişkimizin kökünde ilk olarak en başta insanoğlunun bu özelliği vardır. Sevgi, merhamet arayışı ve arzusu.

(4)

4

Bu her şeyden önce otoriter bir ilişki değildir. Her şeyden önce tepeden inme bir ilişki değildir. Her şeyden önce aslında sevgi dolu bir ilişkidir. Ve bu sizi "İbadet" kelimesine götürür. Rabbinize ibadet edin, Rabbinize kulluk edin. Bu konuyu tam anlamıyla kavrayabilmek için uzun zamandır konudan uzak duruyordum ama bugün kendimi tutamayacağım. Sizinle Kuran'daki edebi sıralama ile ilgili bir şey paylaşmak istiyorum.

İnşaAllah anlaması çok kolay.

Bu Kuran'da ikinci sırada olanı. İlk sure ne? Fatiha. Tamam. Bu ikinci kez ةدابع kelimesini görüşümüz. ا َه ُّيَ ايََٓ

ا ُساَّ

نلا او ُ

د ُبعا ُمُ

ك َّب َر Bu mushafta ibadet kelimesini gördüğümüz ikinci yer. İlk seferinde Fatiha'daydı. Neredeydi? ُ كاَ َّي ِا

د ُب عَ

ن İki kez ikinci şahsın

kullanıldığını fark edeceksiniz. Orada Allah ile direk olarak konuştuk ve "Sana ibadet etmeye hazırız." dedik. Sana ibadet etmek istiyoruz. Senin kulun olmak istediğimizi beyan ettik. Bu ilk aşamaydı ve şimdi ikinci aşama Allah’ın bizimle konuştuğu 23. ayet.

Bu aslında bir konuşmanın tamamlanması. Orada biz Allah ile konuştuk. َ كا َّي ِا

ُد ُب عَ

ن Allah hemen öncesinde diyor ki ي ۪م َ َ ب َر

لا َعـلا "Alemlerin Rabbi" ve ي ۪م َ َ

لا َعـلا in bir farklı deyişi aslında "nas"tır.

Ve şimdi burada Allah, Allah’a kulluk etmeye hazır olduğunu beyan eden bizlere sesleniyor. Allah diyor ki devam edin ve söylediğinizi yerine getirin. "Rabbinize ibadet edin." Ama bunların arasında gerçekleşenler çok güzel. Hatırlarsanız O'na ibadet edip, O'na kulluk edeceğimizi beyan ettiğimiz Fatiha'da 3 grupta bahsedilir. 3 grup ki,

onlardan biri Allah’ın nimet verdiği; hidayeti alan, hidayetle yaşayan ve sonrasında gazaba uğrayacak olan, gazabı hak edenler ve üçüncüsü sapanlar. Bakara'da fark edeceksiniz ki, başlarken Allah hangi grupla başlamıştı? Allah "hidayete"e sarılanla

başladı. ى ً

دُ َ ه

ي ۪قَّ

ت ُمل ِل

َك ِئٰٰٓ

ل ۬وُ

ٰ ا لعَ ى ً

دُ ه

Bu insanlar Fatiha’da bahsedilen "Nimet verdiklerinin yoluna" insanları. Yeniden aynı grup insanlar. İkinci grup insanlar, Allah’ın onlara çok kızgın olduğu, kalplerini,

kulaklarını mühürlediği, gözlerini kapadığı insanlar. Kaybolmuş gibiler. Biliyorsunuz, bir ateş yanıyordu ama onlar kördüler ve uzaklaştılar. Bunlar en kötüsü. "Gazaba uğrayanlar" Ama sonra üçüncü grup insanlardan bahsediliyor, dünden hatırlarsınız ki tamamen öyle değiller ama yine de sapmışlar. Yollarını bulmaya çalışıyorlar, küçücük bir şimşek çakıyor ve buluyorlar. Sonra ışık gidiyor ve olduğu yerde kalıyorlar. Açıkça bu insanlar ne? Sapmış. Bu yüzden Fatiha'da bahsedilen bu 3 grup Bakara'nın başında ayrıntılandırılmış ve burada güzel olan nedir? Fatiha'da Allah kulluk, ibadet ile başlıyor ve bu 3 gruptan bahsediyor. Bakara'da ise bu 3 gruptan bahsediyor ve kulluk, ibadet ile bitiriyor. ا َه ُّيَ ايََٓ

ا ُساَّ

نلا او ُ

د ُبعا ُمُ

ك َّب َر (Bakara, 21) Tüm tablo tamamlanıyor.

SubhanAllah.

(5)

5

Ve bunun başında biz Allah ile konuşuyoruz ve sonunda Allah bizimle uzunca

konuşuyor. Konuşma tamamlanıyor. Bu ayetin diğer bir güzelliği "iltifak" Biliyorsunuz ki son gördüğünüz resim çölde kaybolan ve hiçbir yardımı olmayan insandı ve Allah onlardan yüz çevirmişti. Hatırladınız mı?

...ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler. (Bakara, 17) ...Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. (Bakara, 20) Kuran'ı her dinleyenin aklında şu resim vardır: İnsanoğlu terk edilmiş, kaybolmuş, yalnız, ayrı durumda ve bu bizi korkutuyor. Çünkü bu zamana kadar Bakara'da 3 grup betimlendi: inananlar, inatçı bir şekilde inanmayanlar, nifakta kaybolmuş insanlar. 3 grup ama ne var biliyor musunuz? Dinleyici bunu dinlediğinde kendilerine "Hangisi benim?" diye sormaya başlayabilir.

Bu arada bazı insanlar bu kategorilerden hiçbirine dahil değil. Burada Kuran'ı

dinleyen, inanmamış olan bazı insanlar var; ama inatçı bir şekilde inanmayanlardan değiller ya da nifakta kaybolmuş değiller. Nereye ait olduklarını bilemiyorlar. Ama şu ana kadar Kuran'ın çağrısını gerçek olarak duyduklarında şimdi bir taraf seçiyorlar.

Artık başka seçenek yok. Bu vahyi şimdiye kadar duymamıştınız, bir şekilde akışına bırakmıştınız, nötrdünüz. Ama şimdi bunu duydunuz. Şimdi nereye ait olduğunuzu seçmeniz gerekiyor. Bu arada bir grup insan kurtulacak ya da korunacak. Hidayeti kabul eden insanlar değil mi? Bu yüzden Allah diyor ki O kitap; onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler için bir yol göstericidir. (Bakara, 2) Muttakiler, sakınan insanlar.

Yani konunun dönüp dolaşıp aynı yere geldiğini görüyorsunuz. Allah "Ey insanlar! Sizi yaratan, sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin.

Umulur ki, böylece sakınırsınız. (Bakara, 21) dediğinde Rabbinize kulluk edin, sizi meydana getirene, sizi yaratana, sizden çok daha öncekileri yaratana. Böylece kendini koruyabilirsin. Böylece birinci gruba ait olabilirsin. Bu şimdi bir çağrıdır. Bu mesajı duyan insanlar harekete geçmelisiniz.

Bizim dinimiz sadece bir felsefe değildir. Sadece birkaç ilginç fikrin bir araya gelmesi değildir. Hayatta değişiklikler yapmak için bir çağrıdır. Teoloji, felsefe, görünmeyen üzerine -"el-gayb" ki surenin başında belirtiliyor- çalışan insanlar var değil mi? Phd sini felsefede yapan insanlar var. Onların tüm düşündükleri "el-gayb", tüm düşündükleri.

Ama ne var biliyor musunuz? Onlar bu dünyada yaşıyorlar ve zihnen uğraşıyorlar ama hayatlarında hiçbir şey değişmiyor. Bu inanç ya da görünmeyen fikirleri, onları

herhangi bir eyleme yönlendirmiyor. Gerçekte o insanlar boşlukta kaybolmuş insanlar. Onları görürseniz kaybolmuşa benzediklerini görürsünüz. Biliyorsunuz darmadağın türden insanlar. Bizim görünmeyene olan inancımız bizi harekete

(6)

6

geçmeye zorluyor. Bizi harekete çağırıyor. Sadece bir şeylere inanıp ve bu dünyada kendini değiştirmemezlik yapamazsın.

Rabbinize kulluk edin. Şimdi hızlıca ةدابع kavramına geçiyoruz. Allah’ın ilk ismi. Burada not edilmesi gereken bir diğer şey Fatiha’da " ُ

د م َحلَ ِ ٰ ِ ا لِل ب َر ي ۪م َ َ

لا َعـلا " ayetindeki Rab'tan sonra Allah’ın ilk ismini gördüğümüz yer. Şimdi başından buraya kadar da Bakara'da henüz aslında Allah kendini tanıtmadı. İlk kez burada var. Bu zamana kadar vahiyden bahsetti, kendine inandığını iddia edip aslında inanmayan insanlardan bahsetti Allah’ın ismi karşımıza geldi. Allah geldi ama biliyorsunuz ikincil olarak, direkt olarak değil. Ve burada ilk defa Allah bir bakıma bütün Kuran’ın özeti olan iki terimi bir araya koyuyor. Bu soruyu 15-16 yıl önce öğretmenime sordum ve nasıl doğru tahmin ettim bilmiyorum. Ama şanslıydım çünkü bilirsiniz bazen öğretmenler size bir soru sorar Ve siz şöylesinizdir "ıııııı" Sadece bir şey söylüyorsunuzdur ve küçük düşmemeyi

umarsınız. Öğretmenimle Arapça, Kuran çalışıyordum. Bütün sureleri, bütün Kuran'ı inceledik. Beni oturttu ve dedi ki: "Nouman bir cümlede bütün Kuran’ın özeti nedir?"

-Tüm her şeyi mi kastediyorsunuz?

-Evet.

-Sadece Fatiha’yı seçebiliyormuyum?

-Hayır, hayır tüm Kuran'ın. Özeti nedir?" "Tamam." dedim. "Allah’tan başka Rabbin olmadığını ve senin O'nun kulu olduğu gerçeğini kabul etmek." O da "Evet." dedi,

"Anladın." Hep söylediği şey bu olunca ben de hatırladım tabi :) Ama 15 yıl sonra birçok tefsir çalıştıktan sonra, dil bilgisinden sonra, tüm bunlarla size bu özetin doğru tuttuğunu, her zamankinden daha doğru olduğunu söylüyorum.

Biliyorsunuz ki hayatımızın hepsi ilişkilerden ibaret. Çocuklarımla, ebeveynlerimle bir ilişkim var. Bazılarının eşleriyle bir ilişkisi var, bazılarının komşularıyla, patronuyla, iş arkadaşlarıyla bir ilişkisi var. Hayatımız ne üzerine kurulmuş, ilişkiler üzerine. Şu bir gerçek ki kendinizle bile bir ilişkiniz var. Bu kitap ise Allah ve siz arasındaki ilişki hakkında ve her ilişkinin bir tanımı vardır, belli doğruları, sorumlulukları vardır. Bir öğretmenin belli sorumlulukları vardır, bir öğrencinin belli sorumlulukları vardır.

Öğretmenlerin hakları vardır, öğrencilerin hakları vardır, durum bu değil mi? Eğer haklar ve sorumluluklar konusunda açık değilseniz bu ilişki bozulacaktır. Bir şey var ki Allah’ın birçok ismi vardır ki bunlar ilişki kurarlar.

Örneğin Allah Er Rahim'dir, merhametlidir. Onun amacı merhamet vermektir, benimki almak. O rehberdir. O tek yol gösterendir, benimki rehberi takip etmektir. Allah’ın birçok ismi benim yapacağım bir şeyle karşılıklıdır, değil mi? Ama Allah ile sahip olduğum temel ilişkiyi tanımlayan isim nedir? Bu aslında Halık değil. Halık’ın anlamı yaratıcı demektir. Bu yüzden O yaratıcıdır. Ve bu da beni yaratılan yapar.

(7)

7

Bu temel ilişki değildir. Kuran'da temel ilişki Rab ve abd dır. Eğer bunu anlarsanız taşlar yerine oturacak. Eğer bunu anlamazsanız yaratıcınıza seslenebilirsiniz, ve O'nun yarattığısınız. O rehberdir, siz rehber edinensiniz. O merhameti olan, siz merhameti alansınız. Tüm bunların hepsi ikincil. Birinci olan Rab ve abd.

Ve Rab sahiptir. Bir şeyi gözeten, bir şeyin bakımını üstlenendir. El Malik, el Murabbi Vel Mün'im; nimet veren. Vel Kayyum diri tutan. Bunlar Rab’in özellikleridir.

Tamamen muktedir olandır. Biz Allah'a Rab olarak sesleniyoruz. Birine "Rab" diye seslendiğinizde, Bu O'nun bize hiçbir şey borçlu olmadığı anlamına gelir. Bunu biliyor muydunuz? Rab’binize seslendiğinizde bu, aslında O'nun bize hiçbir şey borçlu

olmadığı anlamına geliyor. Ve kendinizi "kul" olarak adlandırdığınızda, kendinizi "abd"

olarak adlandırdığınızda bu sizin hiçbir yetkiniz olmadığı anlamına geliyor. Çalışan kişi maaş hakkına sahiptir, iş ortağı hisse hakkına sahiptir. Çocuk ebeveynler tarafından bazı haklara sahiptir ama bir kul, bir kul hiçbir hakka sahip değildir. Gerçek şu ki yaratıcının verdiği her şey hediyedir, çünkü vermek zorunda değildir. "Köle" ve

"efendi"yi düşündüğümüzde, bunlar İngilizce dilinde çirkin kelimelerdir. Çünkü kötü bir geçmişleri vardır ve bu terimleri Kuran'a uyguladığımızda sosyal tarihi ve psikolojik tarihi geride bırakmak zor olur, aklımız çoktan bu terimlerle zehirlenmiştir. Allah’ı

"efendi" olarak düşündüğümüzde" َس يَ ۪ه ِلث ِمَ ل ك

ء يشَ " (Şura, 11) ayetini anlamalısınız. O'na benzer hiçbir şey yoktur, Allah’ı diğer hiçbir efendi gibi düşünemezsiniz. İşte, bu yüzden size örnekledim ki bizim Allah ile ilişkimizin ilk olarak kökü nedir? Sevgidir.

Tarihteki hangi efendinin köle ile olan ilişkisi arasında sevgi birincil bağdır? Bu daha önce hiç olmadı. Ama Allah ile olan ilişkimiz böyledir. Hangi efendi "Kölelerim, isterseniz köle olun, istemezseniz inkar edin. "der? " ن َمَ

ََٓ ف ش ن ِمؤ ُيلَ َءا

ف ن َم َو َءا ََٓ

ش رُ

فك َيلَ

ف "

"Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin." (Kehf, 29) Hangi efendi yapar bunu?

Hangi efendi öyle tasavvur edilemez bir merhamet gösterir ki kendisine itaat etmese bile, O'na lanet etse bile, O'nu unutsa bile, O'na düşman olsa bile, O'nunla dalga geçse bile, O hala hayal edilemeyecek kadar merhamet gösterir. Hangi efendi şimdiye kadar yaptı bunu? Efendilere itaatsizlik edildiğinde anında ne olur, anında sonuçları olur.

Anında. Ama Allah ile, çok fazla ateist var, çok fazla inanmayan var, çok fazla İslam'ı bırakıp Kuran'a lanet eden var. Yemeklerini temin edebiliyorlar, midelerinin hiçbir problemi yok, kalpleri atmaya devam ediyor, akciğerleri işlevine devam ediyor, hayatlarında mutluluğa da sahipler. Bunların hepsi de nereden geldi? Bunlar da Er- Rahman’dan, Allah’tan.

Eğer geriye gider ve Kuran'da kademeler olduğunu anlarsanız, fark edersiniz ki Allah

"Rab" olarak kendini ilk kez Fatiha’da " ُ د م َحلَ ِ ِٰ ا لِل ب َر ي ۪م َ َ

لا َعـلا " ayetinde tanıttı.

(8)

8

Şimdi sonraki noktaya geçiyorum. Allah azze ve celle kendini "Rab" olarak tanımlıyor ve Rab’bin ilk özellikleri ne? Er Rahman, Er Rahim. Ve burada, Rabbin ilk özellikleri

" ي ۪ذَّ

لا مُ

كَ قَ

لَ َني ۪ذَّ خ

لا َو ن ِم مُ

ك ِل بَ

ق " (Bakara, 21) Sizi yaratan. Burada aslında üst üste bir birleştirme var.

Diğer bir deyişle Allah'ın sizi ve beni yaratması, Allah’ın sevgi dolu merhametinin göstergesidir. Allah’ın bize verdiği bu hayat Allah’ın sevgi ve merhametinin göstergesi.

Hayat hediyesi karşısında son derece nankör olan insanlar var. "Yaratılmayı ben istemedim ki!" "Burada olmayı ben istemedim ki. Beni yaratmak zorunda mıydın?

Saçma" Sahip olduğun en değerli hediyenin, hayatın kendisinin değerini bilmiyorsun.

Hayatın kendisi Allah tarafından sevginin ve merhametin göstergesidir. Hayat bir cezalandırma değildir. Hayat bir lanet değildir. Adem aleyhisselam zamanından beri insanoğlunun lanetlenmiş olduğuna inanan ve bu dünyadaki hayatın bir ceza

olduğuna inanan Hristiyan inançlarından en temelinde çok farklıyız. Öyle değil. Bu tamamıyla nimet. Allah’ın sevgi ve merhametinin göstergesi. Allah'ın yarattığı her şeyin, özellikle de insanoğlunun yaratılış sebebinden biri Allah'ın merhametidir. Ve işte Kuran'ın kendisinde ne diyor: "Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesnadır.

Zaten Rabbin onları bunun için yarattı." (Hud, 119) Merhamet etsin diye. İşte bu yüzden onları yarattı. Bu yüzden burada Allah diyor ki: "Rabbinize dönün, Rabbinize kulluk edin, sizi meydana getirenden, sizi yaratandan, severek ve merhametle yaratandan sizden önce gelenleri yaratandan."

Bu arada merhametinin bir parçası da, sizi yaratıp öylece bırakmamasıdır. Sizi

meydana getirdi, sizi yarattı, size yetenekler verdi ve sonra size yaşamınızı nasıl daha iyi getireceğinize dair kılavuz verdi. Burada en iyi nasıl yaşayacağınıza dair ve bundan sonraki sonsuz hayatı kazanmanız için. Ve bunu sadece size de yapmadı, sizden çok daha önce gelenlere de yaptı. Bu aslında şununla çok benzerdir. "Sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler." (Bakara, 4) Yaratılan ve yol gösteren arasında yakın bir ilişki vardır. Rahman Suresinde Allah ne diyor? "Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı." (Rahman, 2-3) Bakara'ya bakın. Aynı şeyi göreceksiniz."Sana indirilene inanırlar" (Bakara, 4) İlk olarak vahiyden bahsedildi. Sonra " ي ۪ذَّ

لا مُ

كَ قَ

لَ

خ " (Bakara, 21) Sizi yaratan. Neden? Çünkü el kılavuzsuz ürünün ne anlamı vardır? Yaratıldık ama el kitabı bizi işe koyacak, bu da vahyin kendisidir. Bu yüzden Allah vahiy gönderdi.

Böylece amacımızı gerçekleştirebiliyoruz. " َني ۪ذَّ

لا َو ن ِم مُ

ك ِل بَ ق مُ

كَّ

ل َعَ َ ل

نوُ قتَّ َ

ت "(Bakara, 21)

Umulur ki, sakınırsınız.

(9)

9

Bu arada, Kuran'daki her bir kelime dar bir anlama sahip değildir, içerikseldir. Bu içeriğe göre neyden sakınacaksınız? Kendinizi "İnkâr edenleri uyarsan da uyarmasan da birdir" (Bakara, 6) ayetinde geçenlerden olmaktan "İnsanlardan bazıları da vardır ki inanmadıkları halde "Allah’a ve âhiret gününe inandık" derler." (Bakara, 8)

ayetindekilerden olmaktan sakınacaksınız. "Artık onlar sağırlardır, dilsizlerdir ve körlerdir; bu yüzden geri de dönemezler." (Bakara, 18) ayetindekilerden olmaktan sakınacaksınız. "Yıldırımlar yüzünden ölümden korkarak parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar." (Bakara, 19) Tüm bu negatif ifadeler yol gösterenin değerini bilmeyenler için ya da kılavuzun değerini kaybedenler için korkutucu. Allah diyor ki benim kulum olacağınıza söz verin, korunacaksınız. " مُ

كَّ

ل َعَ َ ل

نوُ قتَّ َ

ت " "Umulur ki, böylece sakınırsınız/korunursunuz." (Bakara, 21)

" َ نوُ

قَّ

تَ

ت" kelimesini seviyorum. Bu kelime hakkında son kez yorum yapacağım ve sonraki ayete geçeceğim. Bu kelime çok güzel, çünkü Arapça’da sadece "tekun"

derseniz bu korursunuz anlamındadır, eğer "tukaun" derseniz korunuyorsunuz

anlamındadır. Böylece korunursunuz. "ittaka" derseniz aslında bu lazım müteaddi'den gelir. Doğrusu bu basit olarak İngilizce’de hem geçişlidir, hem geçişsizdir. Böylece kendinizi korumak için önlem alabilirsiniz. Allah insanoğlunu kendilerini korumaları için sorumlu kılmıştır. Bilirsiniz eğer zorlu bir muhitte yaşıyorsanız kapıyı kilitlemeden bırakırsınız, açık şekilde, sonra uyumaya gidersiniz ve sabah uyanırsınız yatağınız hariç her şey gitmiştir. Bunun için Allah yaptı diyemezsiniz. Önlem almadın. Kapıyı açık bırakan sensin ve dışarıya bedava eşya diye tabela asan da sensin. Bu senin hatan.

"Tettekun" fikri bir taraftan "Allah kılavuzluk yapar, Allah hidayet verir"dir. Allah imanı güçlendirir, ama eşit şekilde Allah insanları kendi takvalarını inşa etmelerinden de sorumlu tutar. Bu "ittika" kelimesi Allah’a atfedilmiş değildir, insanoğlunun

göstereceği farz edilen sorumluluklarına atfedilmiştir. "tukaun" yani korunabilirsiniz şeklinde değil. Böyle olsa Allah seni bir şekilde koruyacak, bir şekilde dışarıdaki güçler seni koruyacak anlamına gelirdi. Ama hayır Allah size kendinizi koruyabileceğiniz araçlar verdi.

Bu kelimeye göre hepimizin takva insanı olma fırsatı vardır. Allah’ı suçlayamazsın.

"Allah bir gün bende takvayı ortaya çıkaracak, içime verecek sonra takva sahibi

olacağım, dua et Allah beni muttakilerden kılsın" diyemezsin. Bu senin hatan. Allah’ın seni muttakilerden kılması için dua istemene gerek yok. Allah muttaki olman için ihtiyacın olan her şeyi sana zaten verdi. Yağmur için dua edebilirsin, bunun gibi bazı başka şeyler için hiçbir çaba harcamadan dua edebilirsin ve evet, Allah bizim

takvamızı arttırsın ama biz ona sahip değiliz onu elde etmemizin hiçbir yolu yok

(10)

10

demek, bu Kuran’a göre doğru değildir. Allah devam ediyor ve bize bu tasviri sunuyor.

Bu da Mekki bir ayet.

" ي ۪ذَّ

لَ ا َل َع َج ُمُ

كَ ل َض رَ

اشا َر ِف لْا " (Bakara, 22) Sizin hizmetinize veren...

َل َع َج kelimesi aslında halaka olması gerekiyor gibi. Arapça öğrencileri burada bunu fark etmeli. Bir önceki ayet halaka ama şimdiki ayet َل َع َج

َل َع َج lam ile kullanıldığında iyilik anlamındadır. Senin için döşeyen, seni rızıklandıran, sana normalin çok üzerinde kolaylaştıran. Yeryüzü اشَٰ َر ِف olarak. "اشَٰ َر ِف" anlamı

döşenmiş, yumuşak olan, üstünde yürümesi kolay olan demektir. O yeryüzünü cehennem gibi yaratmadı, yüzeyi çok sıcak olan diğer gezegenler var. Her ne kadar koruyucu giysi giyseniz de üstünde yürürseniz giysiniz eriyecektir. Zemini hassas değildir, ayağınızı içine koyarsınız ve ayağınız içine batar. Yüzeyi pürüzlüdür, eğer üstüne ayağınızı basarsanız sizi kesecektir. Her ne kıyafet, ayakkabı, koruyucu giyseniz de sizi delip geçecektir. Allah bu yeryüzünü yürümesi kolay şekilde, üstünde uyuması kolay şekilde yarattı. " اشا َر ِف" Yeryüzünü üstünde yaşayamayacağınız şekilde

yaratmadı. Şu bir gerçek ki " اشا َر ِف" bir yatak tasviridir. Bilirsiniz bir zamanlar

insanların yüksek yatakları yoktu, hasır sererlerdi ve uyurlardı. Bu aslında "شا َر ِف" tır.Ve tüm dünya sizin yatak odanız gibi yapılmıştır. Herhangi bir yerde kamp kurabilirsiniz.

Çöldeki Araplardan daha iyi kimse anlayamaz bunu. Çünkü onlar seyahat edeceklerdi ve Holiday Inn, Sheraton ya da Hilton beklemediler. “Sanırım yatma zamanı.” Serdiler ve uykuya daldılar.

" ُمُ َل َع َج كَ

ل َض رَ َر ِف لْا

اشا " "sizin için yeri döşek" (Bakara, 22) Bilirsiniz uzanırsınız ve yüksek tavanlı, güzel lobili bir hotelde olmak istersiniz. " ءا ً ََٓ َءآََم َّسلا َو

ن ِب " "Göğü bina kılmıştır"

(Bakara, 22) Tavanınızı, çatınızı göğün üstüne inşa etti. Tüm dünyayı sizin için yaşam alanı yaptı. Bu aslında bedeviler için bir tasvir olmakla birlikte hepimiz içindir. Tüm dünya bir eve benzer, bir evden fazlası, bir yatak odası gibidir. Dinlenmeniz için bir yere benzer. " ءا ً ََٓ َءآََم َّسلا َو

ن ِب " Ve dahası sadece dinlenmeniz için değil, insan hayatında iki rahatlık daha vardır: uyku ve yemek, iki büyük rahatlık. İlki uyku rahatlığının resmiydi. "ءا ً ََٓ " "اشا َر ِف

ن ِب " İlerlerseniz ikinci resim " َل َزنَ َن ِم ا َو ِءآََم َّسلا

ًءآََم " "gökten su indirmiş"

(Bakara, 22) O gökyüzünden su indirir. " َج َرخَ اَ ۪هِب ف َن ِم ِتا َر َمَّ

ثلا " "onunla türlü türlü meyvelerden sizin için rızık çıkardı."(Bakara, 22) Bu suyun aracılığıyla tüm çeşitli meyveleri meydana getirir.

Burada "habben" demedi dikkat edin. Çimen meydana getirmedi, "abben" meydana getirmedi, tohum ya da ekin getirmedi. Tam olarak meyveden bahsetti, dünyada yiyebileceğiniz en tatlı şeyden, dünyada yiyebileceğiniz en güzel şeyden. Meyvelerin rengi, meyvelerin kaplaması, meyvelerin tadı, meyvelerin şekli, meyvelerin kokusu,

(11)

11

meyvelerin güzelliği biliyorsunuz. Allah azze ve celle insanoğluna yaşamayı ne kadar rahat kıldığını hatırlatıyor. Yeryüzünde dinlenebilin diye. “Size sağladığım rızıklar ne kadar güzel”

Zamanında Rahman Suresi'ni tekrar tekrar öğretirken şöyle konuşuyordum;

Hastaneye kaldırılan bir arkadaşım vardı. Çünkü midesinde problemler vardı, altı aydır katı yiyecekleri yiyemiyordu. Bu yüzden içine 2 ay boyunca serum koymak zorunda kaldılar, ancak böyle sıvı içebilmeye başladı. Bu yüzden proteinleri, karbonhidratları, ihtiyacı olan her yiyeceği alabilecekti, nahoş, fena içecekler. Üstesinden gelene kadar, katı yiyecek yiyene kadar, birkaç ay boyunca kahvaltısı, öğle yemeği, akşam yemeği sadece buydu. Bir gün onu ziyarete gittim. Bana "Biraz denemek ister misin?" dedi.

Olur dedim. Bir yudum aldım, şöyle gibiydim, bu yağ değişimi için mi insanoğlu için mi, yani bunu nasıl içiyorsun? Ama buna tüm gün sahip olan bu adam hayatta kalıyor mu, evet. Öyle iğrenç bir tadı var ki yani sinir krizi geçirtiyor ama o kişi yaşıyor değil mi?

Diğer bir deyişle, Allah hayatta kalmamız için yemekleri lezzetli yapmak zorunda değildi. Allah hayatta kalmamız için yemekleri güzel görünüşlü yaratmak zorunda değildi. Yiyeceklerimiz hamamböceklerine benzer görünüşte olabilirdi. İçeriği doğru olduğu sürece yiyebilirdik. Ve hayvanların güzel bir tabağa, çatala ve kenarda bıçağa, ketçaba ihtiyacı yok, sadece yerdekini yiyip bitiriyorlar. Allah azze ve celle bize bu inanılmaz ambalajlı yiyecekleri verdi ve onları güzel ağaçların üzerine taktı. Bir meyveli ağaç tasviri bile ne kadar güzel bir tasvir. Palmiye ağaçları. Herkes palmiye ağaçlarının California’ya benzediğini düşünüyor, pahalı bir tatile. Hurmalar olabilirdi.

Onlar palmiye ağaçlarında büyümek zorunda değiller, çirkin yerde de olabilirlerdi.

Ama SubhanAllah her hediye, her meyve kendi ambalajına sahip, kendi dokusuna sahip, kendi doğasına sahip. Allah azze ve celle bunların hepsini sizin için yaptı. " َج َرخَ

اَ ف ۪هِب

َن ِم َمَّ

ِتا َر ثلا اقز ِر م ُ

كَ

ل " Size rızık olarak. Diğer bir deyişle O sizi bu dünyada en azıyla bırakmadı. Değinmek istediğim en azını vermedi, size en güzeli ile rızıklandırdı, en lezzetlisi, en keyif vereni ile.

" َ

لَ ف اوُ

ل َع جَ ِ ٰ ِ ت لِل ادا َ

دنَ

ا "(Bakara, 22) Öyleyse Allah'a ortak koşmayın.

اداَ دنَ

أ lar koymayın.

Burada birkaç anlam olduğunu söylerler ama ilişkili olan anlama gelirsek. "دن"

kelimesinin birine eşdeğer olmak, birine alternatif olmak, birine rakip olmak olduğunu söylerler. Aslında "tendid"in Arapça’da anlamı birine karşı sesini yükseltmektir.

"naddehubişşed" in anlamı birinin kusurlarını ortaya çıkarmak demektir. Buradaki anlam sadece Allah’a karşı ortak koşmak değildir. Allah’a karşı sesini yükselten, yaratana karşı çıkan, herhangi bir şeyi ortak koşmaktır. O'na karşı çıkacak şekilde hayatını yaşama. Hayatında O'na karşı çıkan şeyleri tutma.

(12)

12

" َ

لَ ف اوُ

ل َع جَ ِ ِٰ ت لِل اداَ

دنَ ا متُنَ

َ ا َو نو ُمَ

ل عَ

ت " (Bakara, 22) Bile bile yapıyorsunuz bunu. Siz bunu kendinize yaparken bilgilisiniz. Devamında “دن” fikri geliyor. "Onları, Allah’ı

severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlüdür." (Bakara, 165) Allah başka yerde bu ortak koşanlar hakkında konuşuyor. Aslına bakarsanız

Rasulullah'a bir keresinde Bedevi bir adam geliyor, İslam’da henüz kendini

yetiştirememiş biri. Ve ona "Sen nasıl dilersen, ve Allah nasıl dilerse" diyor. Rasulullah inciniyor. “Beni Allah’a ortak mı koşuyorsun?” Dilemek söz konusu olduğunda,

sadece Allah dilerse olur. Allah'ın dilemesi ve benim dilemem birlikte değil. "Sen nasıl dilersen ve Allah nasıl dilerse" diyemezsin. Bu "دن" olacaktır.

Peki bizim için bu ortaklar nelerdir? Şimdiye kadar Allah ile birincil olan ilişkimiz üzerine bir resim çizmeye çalıştım. Rab ve abd. Bu ilişkinin temeli nedir? Sevgi. Bu yüzden insanların Allah'a ortak koştuklarının ilk çeşidi, sevgidir. Bazen ortak koşulan şey para olur. Bazen hırs Allah’a karşı ortak koşulan şey olur, bazen şehvet Allah’a ortak koşulan şey olur. Bazen ünlü olma aşkı Allah’a ortak koşulur. Bazen kendini beğenme, gurur Allah’a ortak koşulabilir. Bazen aileniz Allah’a ortak koşulan şey olur.

Allah'a itaatsiz olmayı seçip ailenize itaati seçtiğinizde aileniz ortak koşulan şey olabilir. Ve kalbimizde yaşayan bu ortak koşulanları Allah ilk olarak size söyleyerek hatırlatıyor. "Verdiğim meyvelere bak, verdiğim yiyeceklere, verdiğim rızıklara bak ve şimdi neden Allah’a ortak koşmaman gerektiğini düşün." " متُنَ

َ ا َو َ ل

نو ُمَ ل عَ

ت " (Bakara, 22) Ve siz bunu çok iyi biliyorsunuz. Ve bu ilim "ilmul vahiy" değil, ilim bazen vahiy

bilgisidir, önceki kutsal kitabın bilgisidir. Dil bilgisidir, "Ahkam" bilgisidir ama bu ayet Allah’ın sizin için yaptıklarının bilgisidir ve siz ne kadar az tanıyor biliyorsunuz.

Yüreğinizin derinliklerine bakın, Allah’ın sizin için yaptığını biliyorsunuz.

Ve şimdi "للادتسا" den sonra -Arapça'da buna "للادتسا" deniyor.- neden Allah’a

yönelmeniz gerektiğinin kanıtları düşündürülüyor. sizi sadece öylesine yaratmadı, Rab olarak sevgiyle yarattı. Bu yüzden Allah’a yönelmelisiniz. Sonrasında Allah vahiy hakkında konuşuyor. Ve vahiy hakkında ne diyor? Bugün sadece bir kesit vereceğim ve bu ayeti yarın bitireceğim inşallah.

" مُ ن ِاَو تنُ ي ۪ ك

ب ي َرف " (Bakara, 23) Eğer herhangi bir şüpheniz varsa, herhangi rahatsız edici, tedirgin bir şüphe varsa. " ب ي َر" kelimesi ikinci kez geçiyor. " َ

ك ِلَٰذ ُباَ

ت ِكلا

َل

ۛب ي َر َ

ِۛهي ۪ف "

(Bakara, 2) Şimdi kendisini tekrar ediyor. Allah tekrar söylüyor. Bu arada bu kitapta hiçbir şüphe için yer yok, bu kitapta hiçbir şüphe olmasa bile, eğer senin kafan hala karışıksa, eğer hala bunun hala Allah’ın kitabı olduğundan emin değilsen " َّزَ ا َّم ِم

ن انَل

ٰل َع اَ

ن ِد بع" (Bakara, 23) eğer tüm zamanlarda kullarımıza indirdiğimiz herhangi bir şeyde َ şüphen varsa, burada şuna dikkat edin Allah "Eğer 'rasulümüze' indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız." demedi. "Kulumuza" indirdiklerimizden herhangi

(13)

13

bir şüpheye düşüyorsanız, dedi. İnsanlığa kul olması söylendi. " اوُ د ُبعا ُمُ

ك َّب َر (Bakara, 21) Bu arada aranızda bir kul var, onun gibi olun ve bu Rasullullah sav'dir. Ve şimdi onu

"abd" olarak hatırlatma zamanı. Gerçek şu ki Kuran bu konuda çok güzel. O bizim için Allah'ın Rasulü sallallahu aleyhi vessellem ama Kuran'daki en muhteşem yerlerde, Rasullullah sav’in en yüksek makama ulaştığı yerde ona "Rasul" olarak seslenilmiyor,

"abd" olarak sesleniliyor." ح وََٰٓ َ اَ

ٰ ف ۪ه ِد بعَ ل ِا آََم ى َٰ

ح وَ

ا " "Böylece Allah, kuluna vahyini iletti."

(Necm,10) O "Sidretül Münteha"ya ulaşıyor. O en yüksek yere, hiçbir insanoğlunun, yaratılmışın gitmediği yere ulaşıyor. Cibril aleyhisselam "Ben daha fazla gidemem."

diyor. "Sadece sen geçebilirsin." ve o oraya gidiyor ve Allah ona "abd" olarak

sesleniyor. Bir gece yarısında Allah azze ve celle onu alıyor ve yolculuk başlıyor. "Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir."

(İsra,1) Rasullullah sav'den bahsedilen Kuran’daki en yüksek yer "abd" makamının bahsedildiği yer. Bu bizim dinimizdeki en önemli düşünce.

Gaybe inandığımızdan dolayı dinimizdeki her şey adeta tersine mühendislik gibidir.

Çok cool. Bu düşünceyi anlamalısınız. Bu hayatta köle olmaktan daha aşağı bir şey yoktur. Bu hayatta bazıları çalışır, bazıları mesleğe sahiptir, bazıları temizlikçidir, bu burada aşağı bir mevkidir. Bazıları temizlikçi yardımcısıdır, o ondan da aşağıdır. Biri

"ben kulum/köleyim" dediğinde ise siz insanoğlunu bundan daha aşağı bir şeyle isimlendiremezsiniz. Bundan, kul olmaktan daha aşağı bir mevki yoktur. Allah bu mevkiyi insan topluluğunda daha aşağısı olmayan bir yere koymuştur. Siz bu terimi kullandığınızda insanlar aşağılanır, bunu utandırıcı bulurlar. Toplumları bununla ilgili geçmişe sahiptir. Ve bu kölelik Allah’a bağlandığında Allah’ın kölesi olmaktan daha yüksek bir varoluş yoktur. Abdullah’tan (Allah'ın kulu) daha iyi bir mevki yoktur.

SubhanAllah. Nihai mahviyet mevkisi bu din sayesinde en büyük haysiyet mevkisi haline gelir. Neden? Çünkü ben bir köle olduğumda biri hariç kimseyi mutlu etmek umrumda olmaz. Kim bu? Benim efendim. Ve Allah’a köle olmayı kabul ettiğimde benim toplumum ne düşünür, benim kültürüm ne düşünür, hükümet ne düşünür, medya ne düşünür, arkadaşlarım ne düşünür, bunların hiçbiri artık önemli değildir.

Onlardan hiçbirini razı etmek zorunda değilim. Sadece Allah’ı razı etmeliyim. Artık modanın kulu değilim, kültürel trendlerin kulu değilim, çevre baskısının kulu değilim.

Her türlü kulluktan azat edildim, çünkü Allah’ın kulu olmayı kabul ettim. Bu özgürlüğün en üst noktası. Eğer Allah’a kul olmazsan bir şeylere kul olacağın garantidir. Garantilenmiştir. Kulluğun tüm formlarından kurtulmanın tek yolu gerçekten Allah’ın kulu olmaktır.

(14)

14

Bu "Kulumuza indirdiğimiz kitaptan dolayı bir şüphe içinde iseniz onun benzeri bir sûre de siz getirin" (Bakara, 23) ayetidir. SubhanAllah. "Bir sure getirin." Araplar daha önce bu kelimenin bu şekilde kullanıldığını duymamışlardı. Dilin hiçbir birimi için

"surah" kelimesini daha önce kullanmadılar. İngilizce'de bölüm vardır değil mi?Ya da şiir mısraları ya da şiir değil mi? Sizin kasideniz var, kelamınız var, babınız var. Dilin farklı birimleri için farklı kelimelere sahipsiniz. Hiç kimse daha önce neyi kullanmadı,

"sure"yi. Ve bu aslında Kuran’a özeldir. Kuran’da bizim bölüm olarak adlandırdığımız şeyi, bölüm olarak adlandıramazsınız. Çünkü Allah bir şeyi daha önce hiç

seslendirilmediği şekilde seslendirilmesine karar verdi. Ve nedir bu? "Sure" Bu saygı duymamız gereken tescilli bir terimdir. Ama bu kelimenin derinine indiğinizde dikkate değer bir şey bulursunuz. Bu Kuran’ın Araplara meydan okumasıdır. Allah Arapların gurur duyduğu Arapçalarıyla onların daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yaptı. Daha önce hiç yapmamışlardı.

Ve “Sure” kelimesi bir örnektir. “Sure” kelimesinden biraz bahsedeyim. "Sure”

kelimesi Arapça’da eski şehri çeviren dış duvarlar anlamında olan “sur” kelimesinden gelir. Biliyorsunuz, Assassin’s Creed’ e benzer oynadığınız oyunlarda şehrin dış

duvarlarından tanıdık gelir. Devasa, devasa duvarlar ve sadece aralarından

girebileceğiniz kapılar vardır. Bu duvarların amacı neydi? Bu duvarların amacı şehri korumaktır ve şehre kapılardan sınırlı erişim vardır. Direk bu şehirlere giremezsiniz, onay alarak girersiniz. Bu duvarlar alışılmadık şekilde nedir? Yüksektir. Neden? Neden bu kadar yüksek yaptılar? Çünkü kimsenin orayı tırmanarak geçmesini istemezler ve bu duvarlar alışılmadık şekilde kalındır, kimsenin onları kazamaması için. " ا َمَ

ف اوعآَُ ط ساَ نَ

ا ُهو ُر َهظ َي ا َم َو

اوعاُ طَ َ ت سا

ُهَ ل ابقَ

ن " "Artık onu ne aşabildiler ne de delebildiler." (Kehf, 97) Bu “sur” kelimesinin fikridir. Şehrin büyük, geniş dış duvarları. Ve şimdi bir adım geriye gidelim. Bir ev inşa ettiğimde evimin arazisini işaretlemek isterim. Belki çit çekerim. Bu dış duvar özel bir mülk müdür? Bir eve sahip olan bir adam bu duvarı yapabilir mi? Bu duvarı kim inşa ederdi? Eskiden bir deponun ya da bir evin sahibi bütün şehir için duvar inşa ederdi. Kim bunu inşa ettirirdi? Krallar. Krallar bu duvarları yaptırırdı. Diğer bir deyişle bu insanların mülkü değil bu kralın mülküydü. "Sur”

kelimesiyle birlikte kullandığınızda bunu koyan kişinin kral olduğunu düşünürsünüz.

Anladınız mı? “Sure” hakkında düşündüğünüzde hemen hangi “kral” diye

düşünürsünüz. Anlıyor musunuz? Şimdi ikinci şey ise Arapların buna sahip olmaması.

Çünkü Arapların bu türde korumayı istedikleri şehirleri yoktu. Hiç kimse onların ayrıntılı, geniş köylerine saldırmakla ilgilenmiyordu. Öyleyse surları nerede görüyorlardı? Onlar Romalıları gördüler, Perslileri gördüler, seyahat ediyorlardı, ticaret yapıyorlardı ve bu heybetli devasa duvarları görüyorlardı. Bir kral karar

verdiğinde bilirsiniz kralların mülklerinde köyler vardır, şehirleri vardır. Her yere duvar

(15)

15

koymazlar, sadece değeri yüksek şehirlere duvar örerler, değil mi? Değeri yüksek olan yerlere. Ve şimdi biliyorsunuz ki “sur”un içinde her ne var ise değeri büyüktür. Kral tarafından büyük yatırımlarla korunmaya değerdir.

Birinci olarak "Kral"ı hatırlatıyor. İkinci olarak değeri hatırlatıyor. Üçüncü olarak Arapların etrafında böyle bir şey olmadığını hatırlatıyor. "Sure" kelimesi kullanılıyor çünkü "sure" oradan değil. Uzaklardaki bir “kral”dan geliyor. Sonrasında bir surenin büyüklüğü, “sur”, üstünden tırmanamazsınız, kazamazsınız, tıpkı Kuran’da surede olduğu gibi üstesinden gelemezsiniz. En iyisini deneseniz bile, onu alt etmeyi

başaramazsınız. İçine girilmezdir. Eğer biri saldırmaya kalkarsa, duvarlarla çevrili bir şehir hayal edin, eğer birisi saldırmayı denerse bu duvar, duvarın üstünden

tırmanmaya çalışırsa, saldırdıkları duvarlar, bir şehrin üyesine ya da kralın

kendisinedir. Ve "sure" ye bir saldırı, bir sureyi eleştirmek, "sure" üstüne teşebbüste bulunmak Allah’ın kendisine karşı saldırmaktır. Tüm bunların hepsi “sure” kelimesinin kullanılmasından dolayıdır, şimdiye kadar. Diyelim ki kralın korumaya değer

düşündüğü bir şehir var, bence etrafına “sur” örmeliyiz, bu bir günlük bir proje midir?

Hayır. O bu projeye başladığında temel inşa etmek zorundalar. Sonrasında büyük büyük tuğlalar koyarlar, yıllar yıllar yıllar geçer bunu inşa edene kadar değil mi? Evet.

Böylece bu aşağıdan yukarıya doğru gider. Kuran'ın diline bakın.

"Kulumuza indirdiğimiz kitaptan dolayı bir şüphe içinde iseniz onun benzeri bir sûre de siz getirin" (Bakara,23) Eğer bizim indirdiğimizle ilgili bir şüpheniz varsa, kullarımıza indirdiğimiz herhangi bir şeyle ilgili şüpheniz varsa, benzer sure getirin. Çünkü inşa etmeye çalışacağınız herhangi bir sure aşağıdan yukarı olacaktır, ama Allah’ın inşa ettiği sure gökten yere inmiştir. Ve gökten yere indiğinde, bunun sonu yoktur, ne kadar tepeye çıkmayı iddia ettiğiniz fark etmez. SubhanAllah. Allah’ın kelamının mükemmelliği... Sadece bir sure kelimesinde. Hadi şimdi benzer bir sure indir. Senin ürettiğini görelim. Biz bunu çevirdiğimizde, "Kullarımızın üzerine gönderdiğimiz şey hakkında şüphe içerisindeyseniz, buna benzer bir bölüm getirin." Görevde öldürülen adam gibiyim, bölüm mü? Bu "sure" adamım! Bu insanlık tarihinde daha önce hiç yapılmadı. Bu türden bir dil.

Ve sonrasında Allah " ِه ِلث من ةَرو ُس" yerine " ِه ِلث من م" diyor. " ِه ِلث من م ةَرو ُس " diyor. Neden az bir miktar sure getirmiyorsun, çok az bile olsa, %1 bile benzer olsa? Bana ona azıcık

benzer bir şey ver. " اوُ

تأَ ةَرو ُسِب ف ن ِم

۪ه ِلث ِم اوعُ دا َو مُ

كَءاد َهََٓ ُ ن ِم ش

ِنودُ ِ ٰ

لِلا " (Bakara, 23) Ve

şahitlerini getir. Bu konuda Allah’tan başka uzmanlarını getir. " متُنُ ن ِا َ ك

ي ۪ق ِدا َص " "eğer iddianızda samimi iseniz!" (Bakara, 23)

(16)

16

Bu arada "şehit" ya da "şüheda" kelimesini anlamanıza gerekiyor. Tanık kelimesi eskiden bir uzman olarak düşünülürdü, ama ayette tasvir edilene bakarsak eğer devasa bir duvar inşa ederseniz, insanlar ona şahit olacaktır. Sonra Lego duvarı inşa edersiniz. Ona bakıp daha sonra diğerine baktığınızda, dersiniz ki; Evet daha önceki.

" مُ اوعُ دا َو

كَءآََ

د َه ُ ن ِم ش

ِنودُ ِ ٰ ن ِالِلا مُ

تنُ َ ك

ي ۪ق ِدا َص "(Bakara, 23)Eğer iddianızda doğru iseniz

Allah’tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın İnşaAllah yarın bu dikkat çekici ayetle ilgili daha fazla şey paylaşacağım.

Allah bizleri Hakim olan Kuran'ı ile mübarek kılsın, ayetlerini ve hikmetli zikrinden faydalanmayı nasip etsin.

Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu

Nouman Ali Khan

Nouman Ali Khan Derslerini facebook.com/noumanalikhanturkce sayfasından takip edebilirsiniz.

Nouman Ali Khan Türkçe Altyazılı Videolar İçin Tıklayın.

Daha fazla ders metni için web sitemizi ziyaret edin:

http://www.gencmuslumanlar.com

Referanslar

Benzer Belgeler

Bölgede geçen yüzyılda buzulların yüzde 90'ının yok olduğuna işaret eden Copland, bugünkü küresel ısınma boyutunun yeni buzulların oluşmasına olanak

Bilim insanlar ının yeryüzündeki tüm canlı türlerini listeleme çalışmalarının altıncı yılında türlerin sayısı 1 milyonu geçti.. Araştırmacıların

PLOS bilim dergisinde yayınlanan araştırma sonuçlarına göre, tarihteki en büyük nükleer felakete sahne olan bölgede yaşayan kuşların iç organlarının radyasyondan çok

Bilim adamlar ı, sera etkisi yaratan gazların salımında büyük bir değişim olmadığı takdirde, 2100 yılında küresel s ıcaklığın, sanayileşme öncesine oranla

Amerikalı bilim adamları, endüstriyel sera gazının artmasından ötürü dünyanın tahmin edilenden daha hızlı ısınacağı ve bunun önemli ölçüde gelişmekte olan

Proceedings of the National Academic of Sciences dergisinde dün yayımlanan araştırmanın sonuçlarına göre, ılıman iklimin penguenlerin ana besin kaynakları olan karides

Fakat son elli y ılda, yaşamak için gerekli olan belli minimum düzeyin üzerinde tüketen insan sayısı fark edilir derecede artt ı.. İnsanları elektriği daha az, enerjiyi daha

Amerikan sermayeli Newmont altın tekelinin şirketlerinden Pilot Gold’un Türkiyedeki taşeronu Truva Bakır Madencilik tarafından Bayramiç’in Muratlar köyünde yapılmak