EĞİTİM PSİKOLOJİSİ
Doç. Dr. Hakan KARATAŞ Eği;m Bilimleri Bölümü
Eği;m Programları ve Öğre;m Anabilim Dalı
ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ
Doç. Dr. Hakan KARATAŞ
DAVRANIŞÇILIK
Doç. Dr. Hakan KARATAŞ
DAVRANIŞÇILIK
• Günümüzde psikolog ve eğiLmcilerin hemen hemen hepsi öğrenmeyi, yaşanS ürünü, kalıcı izli davranış değişikliği olarak tanımlamaktadırlar.
• Davranışçılık yaklaşımına göre, yaşanS bireyin bilgisinde ve davranışında kalıcı bir değişiklik meydana geLrirse öğrenme meydana gelir.
• Değişiklik belki isteyerek ya da istemeyerek, daha iyi veya daha kötü, doğru veya yanlış, bilinçli ya da bilinçsiz olabilir (Hill, 2002).
• Davranışçı bakış açısı genellikle öğrenme çıkSsının davranıştaki değişiklik olduğunu söyler ve bireyin üzerinde dış olayların etkisini vurgular
(Woolfolk, 2004).
• Öğrenmenin davranışsal kuramları öncelikle zihinsel işlemlerden daha fazla gözlenebilir davranış değişikliklerine odaklanır (Sternberg/Williams, 2002).
DAVRANIŞÇILIK
• EğiLmin özellikle öğreLm boyutu öğrenme psikolojisi ile yakından ilişkilidir.
Öğrenme ile ilgili ilk ilk deneysel araşSrmaları başlatan, çalışmalarını hayvan ve insan davranışları üzerinde yoğunlaşSran psikolojik yaklaşım davranışçı
yaklaşımdır.
• Davranışçı kuramcılar hayvanlar ve insanları etkileyen uyarıcıları inceleyerek insan ve hayvan davranışlarını çözümlemeye çalışırlar.
• Organizmayı etkileme gücünde olan uyarıcılar organizmada fizyolojik ya da
psikolojik değişikliklere sebep olurlar. Bu değişikliklerden tepkiler, bu tepkilerin bir araya gelmesinden de davranışlar oluşur.
KLASİK KOŞULLANMA (PAVLOV)
• Rus bilim adamı Pavlov
• Fizyoloji ve sindirim fizyolojisi
• Sindirim sistemi üzerine yapılan çalışmalar
• Koşullu refleks
• Klasik Koşullanmanın temelleri
KLASİK KOŞULLANMA (PAVLOV)
PAVLOV’UN KOŞULLANMA MODELİ
• KOŞULLAMA ÖNCESİ KOŞULLAMA BOYUNCA KOŞULLAMA SONRASI
Koşulsuz Uyarıcı ET
Koşulsuz Tepki
Koşullu Uyarıcı ZİL SESİ
Tepki Yok
ET
SALYA
ZİL SESİ
SALYA YOK
Koşullu Uyarıcı
Birlikte Koşulsuz Uyarıcı
Sonuç Koşulsuz Tepki
ZİL SESİ
ET
SALYA
Koşullu Uyarıcı
Koşullu Tepki
ZİL SESİ
SALYA
PAVLOV’UN KOŞULLANMA MODELİ
• Koşulsuz (şartsız) uyarıcı, organizma için doğal olan ve tepkiyi otomaLk olarak meydana geLren
uyarıcıdır.
GÖK GÜRÜLTÜSÜ
• Koşulsuz tepki, koşulsuz uyarıcının organizmada meydana geLrdiği doğal ve otomaLk tepkidir.
GÖK GÜRÜLTÜSÜ KARŞISINDA İRKİLME
KLASİK KOŞULLANMA
• Koşullu (şartlı) uyarıcı, ise başlangıçta organizma için nötr uyarıcı iken, yani bir harekeL başlaScı etkisi yokken, koşulsuz uyarıcı ile birlikte verilerek koşulsuz uyarıcının meydana geLrildiği etkiyi bir süre sonra tek başına verildiğinde ortaya çıkaran uyarıcıdır.
Örneğin, gök gürültüsü ile birlikte şiddetli yağmur yağdığında radyoda çalan bir şarkı olsun, bir süre sonra gök gürültüsü olmadan da kişi aynı şarkıyı duyduğunda gök gürültüsüne verdiği korku tepkisini verebilir.
• Koşullu (şartlı) tepki, sadece koşullu uyarıcının meydana geLrdiği doğal, otomaLk tepkidir.
Örneğin gök gürültüsü olmadan da şarkıyı duyduğunda organizmanın irkilmesi.
KLASİK KOŞULLANMA
KOŞULLANMA İLKELERİ
Koşullamanın meydana gelmesi ya da
önlenmesinde, koşullama sürecinde (koşullu ve
koşulsuz uyarıcı
arasındaki) bazı ilkelere dikkat etmek
gerekmektedir.
• BiLşiklik
• Bilgilendiricilik
• PekişLrme
• Sönme
• Genelleme
• Ayırt etme
• Gölgeleme
• Öğrenilmiş Çaresizlik
• Koşullanma sürecinde, koşullu ve koşulsuz
uyarıcıların verilme zamanının birbirine yakın olması önem taşımaktadır.
• Koşullu ve koşulsuz uyarıcıların art arda verilmesi durumuna bi:şiklik adı verilir.
• Koşulsuz uyarıcı ile koşullu uyarıcı arasındaki zamansal yakınlık koşullanmayı sağlamaktadır.
• Literatürde bu sürenin beş ile otuz saniye arasında değişebileceği belirLlmektedir.
BİTİŞİKLİK
• Klasik koşullanmanın meydana gelebilmesi için koşullu uyarıcının, kendisinden sonra koşulsuz uyarıcının geleceğine ilişkin haber verici nitelikte olması gerekmektedir. Yani koşullu uyarıcı önce, koşulsuz uyarıcı sonra verildiğinde koşullama
meydana gelmektedir.
• Son yıllarda yapılan araşSrmalarda, koşullama sürecinde önemli olan şeyin koşulsuz uyarıcıdan
sonra verilen koşullu uyarıcının bilgi verici nitelikte olması gerek:ği ortaya çıkmışSr.
BİLGİLENDİRİCİLİK
• Klasik koşullamada pekişLrme, koşulsuz uyarıcının meydana geLrdiği etkidir. Koşulsuz uyarıcı pekişLreç rolü görmektedir.
• Pekiş:rme, öğrenilen tepkinin organizmaya yerleşmesi ve aynı şekilde
devam etmesi için yapılan işlem, pekişLreç ise bu işlem sırasında kullanılan araçlardır.
• Bir başka deyişle pekişUreç, bir davranışın yinelenme sıklığını arSran
uyarıcıdır. PekişLreçler birincil ve ikincil olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır.
Klasik koşullamada,
• Birincil pekişUreç; koşulsuz tepkiyi meydana geLren koşulsuz uyarıcıya,
• İkincil pekişUreç; koşullu tepkiyi meydana geLren koşullu uyarıcıya denir.
• Klasik koşullamada pekişUreç tepkiye bağlı olarak verilmez. Tepkinin meydana gelmesinden önce sunulur ve tepkiyi doğuran uyarıcılardır.
PEKİŞTİRME
• Koşullu uyarıcının arSk tek başına koşullu tepkiyi
oluşturamamasına sönme denir. Bir başka deyişle, koşullu tepkinin kaybolmasına sönme denir.
• Koşulsuz uyarıcıdan yoksun bırakılan davranışlar bir süre sonra kendiliğinden kaybolmaktadır.
• Koşullu tepkinin sönmesi demek davranışın o organizmanın belleğinden tamamen silinmesi demek değildir. Sönen koşullu tepkiler zamanla koşulsuz uyarıcı ya da onu çağrışSran bir
uyarıcı verildiğinde koşullu tepkinin yeniden ortaya çıkSğı görülmektedir.
• Sönen koşullu tepkinin yeniden ortaya çıkmasına
kendiliğinden geri gelme denir. Sönmeden sonra geri gelen koşullu tepki az ve kısa sürelidir.
SÖNME
• Aynı türden olan ya da birbirine benzer uyarılara karşı daha önce kazanılan tepkinin verilmesine, genelleme
denilmektedir. Bir başka deyişle, koşullu uyarıcıya benzer diğer uyarıcılara da koşullu tepki gösterme durumudur.
• Genellemenin meydana gelmesinde verilen uyarıcının önceki koşullu uyarıcıya benzerliği önemlidir.
• Örneğin, okula servisle giden çocuk servis aracının kornasını duyar duymaz kapıya yönelmektedir. Servis aracının
kornasına benzer bir ses duyduğunda da çocuk kapıya koşmaktadır. Çünkü korna sesi servis aracının geldiğinin habercisi olan koşullu uyarıcıyı çağrışFrmışFr.
GENELLEME
• Ayırt etme, organizmanın koşullama sürecinde
kullanılan koşullu uyarıcıyı diğerlerinden ayırt ederek tepkide bulunma eğilimidir. Yani koşullu tepkinin, tek bir koşullu uyarıcıya karşı meydana gelmesidir.
• Genellemenin tersi ayırt etmedir.
• Ayırt etme, organizmanın iki uyarıcı arasındaki benzemeyen özellikleri fark etmesidir.
AYIRT ETME
• İki koşullu uyarıcı birlikte verildiğinde ise, koşullama daha çok dikkaL çeken koşullu uyarıcıya karşı meydana
gelmekte, diğeri ise etkisiz kalmaktadır. Bu duruma gölgeleme denmektedir.
• İki koşullu uyarıcıdan biri daha önce koşulsuz uyarıcı ile birlikte verilerek koşullama meydana geLrildikten sonra, önce birinci koşullu uyarıcı sonra ikinci koşullu uyarıcı arka arkaya verildiğinde, ikinci koşullu uyarıcı
koşullamayı meydana geLrememektedir. Yani birinci koşullu uyarıcı, ortada verilen ikinci koşullu uyarıcıyla, koşulsuz uyarıcı arasındaki bağın kurulmasını engellemiş ve etkisini yok etmişLr. Bu duruma engelleme
denmektedir.
GÖLGELEME
• Organizmanın ne yaparsa yapsın durumu
değişLremeyeceğini öğrenerek pasif olması ve bu pasifliği de tüm istenmeyen durumlara genellemesidir.
• Örneğin; Üniversite sınavına pek çok kez girdiği halde kazanamayan öğrencinin, nasıl olsa kazanamıyorum o halde çalışmayacağım demesi gibi.
• Öğrenilmiş çaresizliğin belirLleri:
Herhangi bir pekişLreci elde etmek ya da cezadan
kaçınmak için davranış göstermeye isteksizlik; genel
olarak pasiflik; korku, depresyon, sonucu kabul
etmeye isteklilik
ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK
• Klasik koşullanma ilkeleri, duyuşsal ve duygusal
özelliklerin kazandırılmasında önemli rol oynamaktadır.
• Klasik koşullanma ilkelerinin eğiLm programları içerisinde etkili bir şekilde kullanılmasıyla okullarda ilgi, olumlu
tutum, olumlu benlik kavramı, akademik özgüven ve diğer olumlu duyguların gelişimine katkı
sağlanabilmektedir.
• Böylece tesadüfen değil, bilinçli bir şekilde çocukların okulu, öğrenmeyi, okumayı seven olumlu tutumlara
sahip, öğrenilmiş çaresizlikten uzak, özgüveni yüksek olan bireyler olarak yeLşmelerine yardımcı olunabilir.
KLASİK KOŞULLANMA VE EĞİTİM
• Okul başlangıçta nötr bir uyarıcıdır. Çocuk okula ilk gimği gün, kendisini seven, yumuşak davranan, kendisiyle
oynayan bir öğretmenle karşılaşSysa bu sevecen
öğretmenin yaranğı olumlu etki öğretmenle birlikte olan okul taraondan da paylaşılacak, öğretmenin oluşturduğu mutluluk duygusunu okul da meydana geLrecekLr.
• Çocuklara sıkıcı çalışmalar yapSran, onları cezalandıran, kötü sözler söyleyen ve hapa döven öğretmenin
meydana geLrdiği olumsuz duygular korku, nefret vb.
duygular öğretmenle ilişkili her türlü uyarıcıya genellenebilir.
KLASİK KOŞULLANMA VE EĞİTİM
• Çocuğun normal olarak yapması gereken etkinlikleri, ceza aracı olarak kullanmak, cezanın meydana geLrdiği olumsuz duyguların, bu olaylara da genellenmesine neden olur.
• Böylece yazmaktan, okumaktan, iğne olmaktan korkan çocuklar yeLşmiş olur.
• Okulda yaşanan olaylarla ilgili olumsuzluk, okul ve okulla ilgili diğer öğelere de genellenebilir.
• Çocuk yaşamı boyunca eğiLme, okullara, öğretmenlere karşı olumsuz tutum gelişLrebilir.
• Okulda yaşanan mutlu olaylar da, okulla ilgili diğer öğelere karşı olumlu bir tutum gelişLrmeyi sağlayabilir.
KLASİK KOŞULLANMA VE EĞİTİM
• Öğretmenler öncelikli olarak çocukların özelliklerini ve özel ihLyaçlarını tanımalı, onlara karşı duyarlı olmalıdırlar.
• Böylece çocuklara herhangi bir şeyi sevme, ilgi duyma, olumlu tutum gelişLrme ve mutlu olma gibi özellikler, onların daha önce sevdikleri ve hoşlandıkları durumlarla, nesnelerle,
olaylarla ilişkilendirilerek kazandırılabilir.
• Çocukların korkuları, kaygıları vb. olumsuz duyguları da sönme yoluyla giderilebilir.
KLASİK KOŞULLANMA VE EĞİTİM
• Klasik koşullanma daha çok duyuşsal tepkilerimizi açıklar.
EğiLminin herhangi bir döneminde problem yaşadığı bir derse öğrenci ilerleyen yıllarda da önyargılı bakabilir. Bu yüzden,
okulda oluşabilecek olumsuz koşullanmalar engellenmeli ve öğreLm atmosferi öğrencinin isteklerine göre planlanmalıdır.
Eğer varsa öğrencilerin geçmiş deneyimlerinden sahip oldukları olumsuz koşullanmalar da söndürülmeye
çalışılmalıdır.
• Klasik koşullanma ile açıklanan diğer bir öğrenme de fobik
tepkilerdir. Fobiler, göreli olarak zararsız nesne ve durumlara, aşırı ve akılcı olmayan tepkiler gösterme biçiminde
tanımlanabilir (Erden/Akman, 2004).
KLASİK KOŞULLANMANIN ÖĞRENMEDEKİ YERİ
EDİMSEL KOŞULLAMA (SKINNER)
• Skinner, öğrenme kuramlarının gelişimine katkıda bulunan en etkili psikologlardan birisidir.
• Skinner, en çok programlı öğreLmin kurucusu olarak tanınmaktadır.
• Skinner’ın görüşleri psikoterapi alanında da yaygın olarak kabul görmüştür.
• Skinner; araşSrmalarını güvercin, köpek, fare, maymun ve
çocuklar üzerinde yapmışSr.
EDİMSEL KOŞULLAMA (SKINNER)
• Skinner’a göre Tepkisel ve Operant olmak üzere 2 çeşit davranış vardır
• Klasik şartlanma ile birçok öğrenme durumunu açıklamak mümkün değildir. Çünkü, insanlar sadece çevrelerindeki
uyaranlara tepki vermekle kalmayıp bilinçli ve açık bir şekilde birçok davranış sergilerler.
• Klasik şartlanma yoluyla öğrenmeyi sağlamak için yapılan bir davranışa neden olan uyarıcının bilinmesi gerekir. Ama, insan davranışlarına neden olan uyarıcıları her zaman tahmin
etmek mümkün değildir. Bu gibi durumlarda “Edimsel
Koşullanma” karşımıza çıkmaktadır.
TEPKİSEL DAVRANIŞ
• Bu tür davranışlar bir uyarıcı taraondan oluşturulur.
• Klasik koşullanmadaki koşulsuz tepki, koşulsuz uyarıcı
taraondan meydana geLrildiğinden tepkisel davranışa bir örnekLr.
• Tepkisel davranışlar tüm refleksleri kapsar.
• Örneğin; karanlıkta göz bebeğinin genişlemesi, aydınlıkta daralması, insanın limonu ya da başka bir yiyeceği
gördüğünde ağzının sulanması, terleme, Ltreme tepkisel
davranışSr.
EDİMSEL DAVRANIŞ
• Bilinen bir uyarıcı taraondan oluşturulmaz; organizma taraondan ortaya konur.
• Edimsel davranış kendiliğinden ortaya çıkar ve sonuçları taraondan kontrol edilir.
• Skinner, edimsel davranışı uyarıcıdan bağımsız görmez.
• Önce tepki yapılır, sonra tepkinin doğurduğu uyarıcı gelir ve tepki bu uyarıcılar taraondan kontrol edilir.
• Davranıştan sonra gelen uyarıcı organizmada haz yaraSrsa davranış tekrar yapılır.
• Davranıştan sonra gelen uyarıcı organizmada acı yaraSrsa davranış tekrar edilmez.
• Bunun aksine, tepkisel davranış tamamen kendinden önceki uyarıcıya bağlı olarak meydana gelir.
EDİMSEL DAVRANIŞ
• Tepkisel davranışa neden olan uyarıcı her zaman bilinirken, edimsel davranışa neden olan uyarıcı çok belirgin değildir.
• Tepkisel davranışlar, klasik koşullanma ile öğrenilmektedir.
• Ancak, Skinner insan hayaSndaki davranışların büyük bir bölümünün edimsel olduğuna inanmaktadır.
• Ayrıca, davranışın eylemlerden önceki olaylardan çok, eylemlerin sonuçları taraondan kontrol edildiğini öne sürmektedir.
• Örneğin; bir soruya doğru cevap veren öğrenciye “aferin” demesi bir sonuçtur.
EDİMSEL DAVRANIŞ
TEPKİSEL KOŞULLAMA
• Pavlov’un klasik koşullaması ile aynıdır.
• Skinner, tepkisel koşullamaya beklenen davranışı meydana geLrmede uyarıcının önemini urgulamak için “Uyarıcı Tipi Koşullama” adını da vermektedir.
• Tepkisel koşullamada pekişLreç tepkiye bağlı olarak verilmez.
• PekişLreç, tepkiden önce verilen koşulsuz uyarıcıdır.
– (Diğer bir deyişle, pekişLreç, koşulsuz tepkiyi
doğuran koşulsuz ya da koşullu uyarıcıdır.
EDİMSEL KOŞULLAMA
• Edimsel davranışla ilgili olan koşullamaya “Edimsel Koşullama” ya da “Tepki Tipi Koşullama” adı verilmektedir.
• PekişLreç tepkiye bağlı olarak yapılmaktadır.
• Bu koşullamada tepki önemlidir.
• Tepki doğru olduğu takdirde pekişLrici uyarıcı verilmektedir.
• PekişLrici uyarıcıya karşı yapılan tepkidir. KLASİK KOŞULLAMA
• PekişLrici uyarıcı, yapılan tepkinin sonucunda ortaya çıkmaktadır.
EDİMSEL KOŞULLAMA
• Thorndike’ın etki yasasından kaynaklanmış ve araçsal koşulaması ile
benzerlik göstermektedir.
EDİMSEL KOŞULLAMA İLKELERİ
Edimsel koşullamanın iki temel ilkesi vardır.
• PekişLrici uyarıcının izlediği tepkiler tekrarlanma eğilimindedir.
• PekişLrici uyarıcılar, edimsel davranışların meydana gelme oranını ya da olasılığını arnrır.
• Edimsel koşullamada önemli olan nokta, davranış ve onun sonuçlarıdır.
• Organizma pekişLrilen davranışı daha sık gösterir,
pekişLrilmeyenden ise vazgeçer.
OLUMLU PEKİŞTİREÇLER
• Ortama konulduğunda belirli bir davranışın yapılma olasılığını arSran uyarıcılardır.
OLUMSUZ PEKİŞTİREÇLER
• Ortamdan çıkarıldıklarında belirli bir davranışın yapılma olasılığını arSran ve organizmaya rahatsızlık veren uyarıcılardır.
OLUMLU VE OLUMSUZ PEKİŞTİRME
• Gerek birincil, gerekse ikincil olumlu pekişUreçler ortama konulduğunda; gerek birincil gerekse ikincil olumsuz
pekişUreçler ortamdan çıkarVldığında davranışın yapılma olasılığı artar.
• Olumsuz pekişLrme ile ceza çoğu zaman karışSrılmaktadır.
Olumsuz pekişLrmede olumsuz pekişLreçler ortamdan çıkarılırken, cezada olumsuz pekişLreçler ortama
konmaktadır.
• Ceza; olumlu ve olumsuz pekişLreçlerin aksine davranışın
yapılma olasılığını azalSr.
PEKİŞTİREÇ VE PEKİŞTİRME TÜRLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
PEKİŞTİREÇ
TÜRLERİ
KONDUĞUNDA ORTAMA ORTAMDAN ÇIKARTILDIĞINDAOLUMLU PEKİŞTİREÇ OLUMLU PEKİŞTİRME CEZA
OLUMSUZ PEKİŞTİREÇ CEZA OLUMSUZ PEKİŞTİRME
CEZA
• Ceza, organizmaya istemediği birşeyin verilmesi ya da istediği birşeyin verilmemesidir.
• Ceza uygulandığı sürece, yapılmaması istenen davranış baskı alSna alınmakta, ancak alışkanlıkları yok etmemektedir.
Cezalandırılan davranış, cezanın etkisi yok olunca tekrar ortaya çıkmaktadır (Skinner ve Thorndike).
• Alışkanlıkları söndürmede sadece tepkiyi pekişLrmeme,
pekişLrmemeyle birlikte ceza verme kadar etkilidir.
CEZANIN OLUMSUZ ETKİLERİ
• Skinner’a göre, cezalandırılan organizmada korku meydana gelir ve cezalandırıldığı sırada bu korkuyu çevresinde bulunan diğer uyarıcılara da geneller.
• Ceza organizmaya ne yapmaması gerekLğini göstermekle birlikte, asıl önemli olan ne yapması gerekLğine ilişkin bilgi vermez.
• Ayrıca, istenmeyen bir davranışı yok etmek amacıyla verilen
bir ceza başka bir istenmeyen davranışa yol açabilmektedir.
CEZAYA ALTERNATİF YÖNTEMLER
• İstenmeyen davranışa neden olan ortamı değişLriniz, böylece davranış değişecekLr.
• İstenmeyen davranışı bıkSrıncaya kadar yapınız.
• Eğer istenmeyen davranış, çocuğun gelişim döneminin bir özelliği ise, çocuğun bu dönemi atlatmasını sabırla bekleyiniz.
• İstenmeyen davranışı görmezlikten gelip, istenen davranışı gördüğünüzde hemen pekişLriniz. Doğruya yakın davranışları da pekişLrerek istenmeyen davranışları elimine ediniz.
• Cezalandırmaya alternaLf en etkili süreç sönmedir. Ancak uzun zaman alır ve sabırla beklemeyi gerekLrir. İstenen davranışlar gibi istenmeyen
davranışlar da pekişLrildiğinden dolayı tekrar edilir. İstenmeyen davranış pekişLrilmezse sönme meydana gelir.
SÖNME
• Edimsel koşullama ortamından pekişLrici uyarıcının kaldırılmasıyla
davranış sıklığında bir azalma ve en sonunda edim düzeyine inme görülür.
• PekişLrmenin yapılmamasıyla davranış, pekişLrlmeden önceki düzeyine düşer.
• Söndürme sürecinde, davranışın sıklığı hemen azalmaz, aksine kısa süreli bir artma gözlenir.
• PekişLrilmeyen davranışın sıklığı giderek azalır ve doğal ortamdaki gözlenme düzeyine düşer.
KENDİLİĞİNDEN GERİ GELME
• Sönme olayından sonra bir süre ara verilmesine, herhangi bir eğiLm
yapılmamasına ve ortama herhangi bir pekişLrici uyarıcı konmamasına rağmen davranışın kendiliğinden yapılmasına
“kendiliğinden geri gelme” adı verilmektedir.
BİÇİMLENDİRME/ŞEKİLLENDİRME
• Biçimlendirme, tepkiyi farklılaşSrmak, yani tepkiyi istenen şekilde oluşturmakSr.
• Önce, gösterilen davranışlardan istenilen davranışa en yakın olan davranış pekişLrilmekte, bir süre sonra daha yakını ve giderek daha yakını
pekişLrilerek, böylece en sonunda beklenen davranışın gösterilmesi sağlanmaktadır.
• İstenen davranışı kazandırmada, kendiliğinden oluşan edimsel koşullamaya göre daha az zaman alıcıdır.
• Biçimlendirme iki ögeyi kapsar.
1. PekişLrilen davranıştaki farklılaşma 2. Kademeli yaklaşmadır.
BİÇİMLENDİRME/ŞEKİLLENDİRME
• Yeni bir davranışın biçimlendirme yoluyla kazandırılma basamakları aşağıdaki gibi özetlenebilir (Slavin, 1998)
1. Ulaşılacak hedefin açık bir şekilde belirlenmesi 2. Öğrencinin bulunduğu düzeyin belirlenmesi
3. Hedefe ulaşmak için pekişLrilmesi gereken ara davranışların, aradaki
basamakların belirlenmesi: aradaki davranışların (basamakların) birbirine ne çok yakın ne de çok uzak olması gerekir. PekişLrilmesi gereken
basamaklar her öğrencinin niteliğine uygun olarak belirlenmelidir.
4. Süreç boyunca öğrencilere dönüt verilmesi: özellikle öğrencinin konuya yabancı olduğu durumlarda, daha sık dönüt verilmelidir.
AYIRT EDİCİ UYARICI VE TEPKİ
• Skinner’a göre, “uyarıcılar tepkileri doğurur, edimleri doğurmaz”, ancak uyarıcılar edimlerin ortaya çıkışını belirleyebilir.
• Uyarıcı, bu etkisini ayırt etme süreci yoluyla kazanabilir.
• Eğer bir edim, ortamda bir uyarıcı varken pekişLrilir, bir başka uyarıcı varken pekişLrilmezse, gelecek sefer ilk uyarıcının bulunduğu ortamda edimi yapar, diğerinde ise yapmaz.
• Ayırt edici uyarıcının sunulması ya da ortamdan çekilmesine göre, organizma belirli bir tepkide bulunduğundan, Skinner bunu uyarıcı kontrolü olarak görmektedir.
AYIRT EDİCİ UYARICI VE TEPKİ
• Bununla ilgili olarak ikinci tür öğrenme de tepki farklılığını öğrenmedir.
• Tepki formu ya da tepkinin yoğunluğu, genişliği, örtüklüğü büyük ölçüde farklı pekişLrmelerle değişLrilerek tepki farklarının öğrenilmesi
sağlanmaktadır.
• Skinner’a göre davranışın karmaşıklığını anlamada, uyarıcıları ayırt etme ve farklılaşan tepkiyi inceleme önem taşımaktadır.
• Ayırtedici uyarıcı, ayırtedici edimi meydana geLrir.
• Ayırtedici edim, sadece belli bir durumda yani belli bir ayırt edici uyarıcıya yapılan edimsel tepkidir.
• Bu sürece göre, ayırt edici uyarıcı edimsel tepki için bir işaremr. Bu işarete göre tepki yapılır ve tepki, pekişLrici uyarıcı taraondan biçimlenir.
AYIRT EDİCİ UYARICI VE TEPKİ
• Sonuç olarak, ayırt edici uyarıcı, ayırt edici edimi doğurur. Bu edim, pekişLrmeyle izlenirse öğrenilir.
• Thorndike’ın çağrışımsal geçiş kavramı ile Skinner’ın ayırt edici edim kavramları arasında büyük ölçüde benzerlik bulunmaktadır.
ZİNCİRLEME
• Skinner’a göre tamamlanmış bir tepki, aşamalı bir etkinlik içinde, bir diğer tepkiye dönüt vererek ayırt edici uyarıcı rolü üstlenir.
• İkinci tepki, üçüncü tepki için, üçüncü tepki de dürdüncü tepki için ayırt edici uyarıcı olarak etkinlik tamamlanıncaya kadar sürer gider.
• Bu sürece zincirleme adı verilmektedir.
• Zincirlenen tepkinin gelişiminde daima başlangıç noktası birincil pekişLreçlerdir.
• Zincirlemede, Skinner’a göre sadece belli bir tepkinin sonuçları
diğer bir tepki için işaret olmaz; belli fikirler de diğer fikirler için
ayırt edici uyarıcı rolü üstlenir.
BATIL DAVRANIŞ
• Tesadüfen yan yana meydana gelen iki olay gerçekle ilişkisi olmayan baSl davranışların meydana gelmesine neden olur.
• BaSl davranışların birçoğu edimsel koşullama ilkelerine göre meydana gelir.
• Organizma, tesadüfen bir davranışı yapSğı sırada, o davranışla ilişkisi olmamasına rağmen olumlu bir pekişLreç alırsa,
zamanla aldığı bu pekişLreci davranışla ilişkilendirir ve o
davranışı yapma eğilimi gösterir.
PEKİŞTİRME TARİFELERİ
• Skinner, edimsel davranışın sıklığını arnrma amacıyla bağımsız değişken olarak pekişLrme tarifeleri üstünde çalışmışlardır.
• PekişLrme tarifesi, tepkiyi izleyen pekişLreçlerin verilme biçimini kapsamaktadır.
– SÜREKLİ PEKİŞTİRME
– SABİT ARALIKLI PEKİŞTİRME – SABİT ORANLI PEKİŞTİRME
– DEĞİŞKEN ARALIKLI PEKİŞTİRME
– DEĞİŞKEN ORANLI PEKİŞTİRME
PEKİŞTİRME TARİFELERİ
KOŞULLU ANLAŞMA
• Koşula bağlı anlaşma bireyin istediği bir şeyi elde etmesi için, belli etkinlikleri yapmasını, belli bir şekilde davranmasını gerekLrir.
• Koşula bağlı anlaşmada birey belli bir şekilde
davrandığı takdirde pekişLrilir, aksi durumda
pekişLrilmez, yani, istediğini elde edemez.
PREMACK İLKESİ
• Premack’a göre organizma, bir kısmını çok sık ve severek, bir kısmını ise daha az sıklıkta birçok etkinlik yapmaktadır.
• Bu duruma göre, organizmanın çok sık yapSğı etkinliklerin daha az yapılan etkinlikleri pekişLrmek için kullanılmasına Premack İlkesi denir.
• Premack ilkesini davranışı değişLrmede etkili bir şekilde uygulayabilmek için bireyin tercihlerini iyi bilmek
gerekmektedir.
PROGRAMLI ÖĞRETİM
• Skinner’a göre, etkili bir öğrenme için:
a) Öğrenilecek bilgi küçük adımlarla öğrenciye sorulmalıdır.
b) Öğrenen kişiye öğrenmelerinin doğruluğu ya da yanlışlığı hakkında anında dönüt verilmelidir.
c) Öğrenen kişinin kendi hızıyla öğrenmesine olanak
verilmelidir.
PROGRAMLI ÖĞRETİM
• Skinner öğretme makinalarının yararlarını şöyle sıralamaktadır:
a) Öğrenciyi sürekli olarak akLf tutmakta, öğrenilecek konu ile doğrudan etkileşim kurmasını sağlamaktadır.
b) Öğrencinin bir başka konuya geçmeden önce belirlenen adımı, konuyu tam olarak öğrenmesini sağlamakta, öğrencinin kendi hızıyla öğrenmesine
yardım etmektedir.
c) Öğrencinin hazırbulunuşluk düzeyine uygun basamaktaki bilgiyi sunmakta, düzeyinin üstünde ya da alSndaki bilgiyi sunarak öğrencinin zamanını boşa harcamamaktadır.
d) Öğrencinin doğru cevabı bulmasını sağlayıncaya kadar ona rehberlik etmekte, gerekli uyarıcıları vermektedir.
e) Öğrencilerin doğru yapSklarını anında pekişLrmekte; böylece hem
öğrencinin davranışını biçimlendirirken hem de ilgisini canlı tutmaktadır.
SKINNER’IN ÖĞRENME KURAMI VE EĞİTİM
• Öğretmeye başlamadan önce, kazandırılmak istenen hedeflerin belirlenmesi ve bu hedeflerin davranışsal tanımlarının da yapılması gerekmektedir.
• Öğretmenin görevi, davranışları biçimlendirmekLr. Davranışı
biçimlendirmek ise hedeflerden haberdar olmayı ve hedefe ulaşmak için uygun teknikleri bilmeyi gerekLrir.
• EğiLmin temel işlevi, davranışın oluşumunu desteklemek için pekişLrme koşullarını düzenlemekLr.
• Öğrenme hızında bireysel farklılıkları dikkate alan öğrenme ortamının düzenlenmesi gerekLğini vurgulanmaktadır.
BAĞLAŞIMCILIK (Thorndike)
• Thorndike ilk yazılarında, öğrenmenin temelinin, duyusal uyarıcılar ile harekete geçiriciler arasında kurulan bir bağ olduğunu kabul etmektedir.
• Thorndike (1874-‐1949), pek çok araşSrmacı gibi davranışlar ve refleksler arasında ilişki kurmuştur.
• Alışkanlıkların meydana gelmesini ya da yok olmasını bu duyusal uyarıcılar ile tepkiler arasındaki bağların güçlenmesine ya da
zayıflamasına bağladığından Thorndike’ın kuramı “bağ”
psikolojisi ya da “bağlaşımcılık” olarak adlandırılmaktadır.
Thorndike’ın Öğrenmeye İlişkin Görüşleri
• Bağlaşımcılık
• Seçme ve Bağlama (deneme ve yanılma)
• Öğrenmenin Küçük Adımlarla Oluşması
BAĞLAŞIMCILIK
• Thorndike çağrışımı, duyusal uyarıcılar ile harekete geçiriciler arasında kurulan bir bağla açıklamaktadır.
• Thorndike’ın ilgisi, sadece uyarıcı koşullar ve davranış eğilimleri değil, aynı zamanda uyarıcı ve tepkiyi birlikte tutan şeyin ne
olduğunu açıklamaktadır. Thorndike uyarıcı ve tepkinin sinirsel bir bağla bağlandığına inanmaktadır.
• Bağlaşım, uyarıcı ve tepki arasında sinirsel bağın kurulmasına işaret etmektedir.
• Örneğin, çocuğun karnının acıkmasıyla, yemek yemesi arasında
bir bağ vardır. Karnının acıkması yemek yeme davranışını ortaya
çıkarır.
Seçme ve Bağlama
• Thorndike’a göre, öğrenme temel olarak bir deneme-‐yanılma sürecidir. Thorndike bunu daha sonra seçme ve bağlama yoluyla öğrenme olarak adlandırmışSr.
• Organizma amacına ulaşmak için pek çok davranış yapar. Ancak bunlardan bazıları amacına ulaşmasına yardım eder bazıları ise onu amacına götürmez.
• Öğrenici olan organizma daha sonra aynı uyarıcı koşullarla
kendisini amaca ulaşSran tepkileri seçer, amacına götürmeyen, başarısız olan tepkileri eler.
• Örneğin, kan şekeri düşen birinin birçok yiyecek içinde tatlı olanı
seçip yemesi diğerlerini yememesi buna bir örnekLr.
Öğrenmenin Küçük Adımlarla Oluşması
• Thorndike, problemi çözme süresi, ardışık denemelerin sonucunda yavaş yavaş kısaldığından öğrenmenin birdenbire içgörüsel bir şekilde değil, yavaş yavaş oluştuğuna karar vermişLr.
• Thorndike’a göre öğrenme, büyük atlamalardan çok, küçük sistemli adımlarla meydana gelir.
• Örneğin, geometrik şekilleri kesme becerisi kazanan bir çocuk, bu davranışı öğreninceye kadar küçük adımlarla birçok süreçten geçmişLr.
• Önce makası düzgün tutar, geometrik şekillerin dışından çok düzgün
olmayacak şekilde keser, birkaç denemeden sonra şekilleri düzgün bir
şekilde kesebilir hale gelir.
Thorndike’ın Öğrenme Kuramının Temel Kanunları
1. HAZIRBULUNUŞLUK KANUNU 2. TEKRAR KANUNU
3. ETKİ KANUNU
Hazırbulunuşluk Kanunu
1. Bir kişi, etkinlik göstermeye hazır ise, etkinliği yapması da mutluluk verir.
Bir çocuk, yemekte tek başına yemeğini yemeye fiziksel, bilişsel ve duyuşsal olarak hazırdır ve bunu yapSğında yemek yemekten büyük haz duymaktadır.
2. Bir kişi, etkinliği göstermeye hazır fakat, etkinliği yapmasına izin verilmezse, bu durum bireyde kızgınlık yaraVr.
Bir çocuk, yemekte tek başına yemeğini yemeye fiziksel, bilişsel ve
duyuşsal olarak hazırdır fakat annesi üstüne dökülebilir diye yedirmeye çalışSğı için, çocuk yemek yemekten dolayı kızgınlık duyar.
3. Bir kişi, etkinliği yapmaya hazır değil ve etkinliği yapmaya zorlanıyorsa kızgınlık duyar.
Bir çocuk, yemekte tek başına yemeğini yemeye fiziksel, bilişsel ve duyuşsal olarak hazır değildir, fakat annesi tek başına yemesi için onu zorladığı için, çocuk yemek yemekten dolayı kızgınlık duyar.
Tekrar Kanunu
• Uyarıcı ve tepki arasındaki bağ kullanıldıkça güçlenir. Bu bölüme kullanma yasası denir.
• Tekrar devam etmediğinde, ya da sinirsel bağ kullanılmadığında ise uyarıcı durumlar ve tepkiler arasında bağlaşımlar zayıflar. Bu bölüme de kullanılmama yasası denir.
• Her gün davranışın tekrar edilmesi uyarıcı ve tepki arasındaki bağ
güçlendirecekLr.
Etki Kanunu
• Etki kanununa göre, tepkinin doğurduğu sonuç, uyarıcı ve tepki arasındaki bağın güçlenmesine ya da zayıflamasına neden
olmaktadır.
• Eğer tepkinin sonucu tatmin edici, haz verici ise, uyarıcı ve tepki arasındaki bağın gücü artmaktadır.
• Tepki rahatsız edici bir duruma yol açarsa, uyarıcı-‐tepki arasındaki bağın gücü zayıflar.
• Thorndike, hem sıklık hem de biLşiklik yasalarını kabul etmekle birlikte, daha ileri giderek, uyarıcı ve tepki arasındaki bağın
güçlenmesinde tepkinin doğurduğu sonuçların önemli olduğunu
söylemişLr.
• Watson’a göre psikologlar, temel olarak davranışla ve davranışın yaşanS yoluyla nasıl değişLrileceği ile ilgilenmelidir.
• Bilimsel olabilmek için psikolojinin, güvenilir bir şekilde ölçülebilen, gözlenebilen bir birim üstünde çalışması gerekLğini savunmuştur.
• Güvenilir olarak ölçülebilecek ve gözlenebilecek birimin ise davranış olduğunu belirtmişLr.
• İnsanın çocukluğundan iLbaren çevresindeki belli uyarıcılarla belli tepkilerin birleşmesi sonucu koşullanma yoluyla, uyarıcı-‐tepki
bağlarının birbiri üstüne dizilmesiyle davranışlarının meydana geldiğini savunmuştur.
BİTİŞİK KURAMLAR / John Watson
• Watson, Pavlov’un koşullu refleksle ilgili görüşlerini kendine uygun bir model olarak almışSr.
• Klasik koşullanmayı, insanın refleksif olmayan karmaşık davranışlarının öğreLlmesinde de kullanılabilecek temel bir yapı olarak görmüştür.
• Eğer bir köpek koşullanabiliyorsa bir bebeğin de koşullanabileceğini ileri sürmüştür.
• Koşullandırma yoluyla çocuğa doğal davranışların
kazandırılabileceği ya da kaybemrilebileceğini test etmek amacıyla Albert ve Peter deneylerini gerçekleşLrmişLr.
BİTİŞİK KURAMLAR / John Watson
BİTİŞİK KURAMLAR / John Watson (Küçük Albert Deneyi)
• Watson’a göre bir uyarıcıya verilecek tepki, o uyarıcıya karşı en son yapılmış ve en sık tekrarlanmış tepkidir.
• Bu ilkeye “en son ve en sık tepki ilkesi” adı verilmektedir.
• Watson, Pavlov’un tüm ilkelerini kabul etmemişLr.
• Watson’a göre öğrenme koşullu ve koşulsuz uyarıcıların birbirlerine çok yakın zamanlarda verildiğinde meydana gelmektedir.
• Uyarıcılar ne kadar sık birlikte verilirse, aralarındaki ilişki de o kadar çok güçlenmektedir.
BİTİŞİK KURAMLAR / John Watson (En Son ve En Sık İlkesi)
BİTİŞİK KURAMLAR / Edwin Ray Guthrie
• Guthrie öğrenmenin tek yasasının biLşiklik olduğunu ifade etmektedir.
• Guthrie’ye göre, bir uyarıcıya yapılan tepkinin, daha sonra, aynı uyarıcıyla karşılaşıldığında da gösterilme eğilimi vardır.
• Guthrie’nin biLşikliği uyarıcı-‐tepki biLşikliğidir.
• Bir kişi belli koşullar alSnda yapSğı davranışı, bir
başka zaman aynı koşullarla karşılaşSğında da
gösterme eğilimindedir.
• “Dikkat edilen şey, yapılan şey için işaret haline gelir” (Guthrie)
• Organizma çok sayıda uyarıcıyla karşı karşıya gelmektedir.
Karşına gelen uyarıcılarda ancak küçük bir kısmını seçerek tepkide bulunur.
• Sonuç olarak, çağrışım sadece seçilen uyarıcılarla gösterilen tepki arasında meydana gelir.
• BiLşiklik yasasının doğru olduğunu vurgulamakla birlikte, davranışı yordamada her zaman olasılıklı konuşmak
gerekLğini savunmuştur.
Edwin Ray Guthrie / BiLşiklik
• Guthrie, bir öğrenme ilkesi olarak sıklık yasını tamamen reddetmektedir.
• Guthrie’ye göre, “Bir uyarıcı örüntüsü tüm çağrışım gücünü neden olduğu tepkiyle ilk eşleşmesinde kazanır”
• Öğrenme uyarıcı örüntüsü ile tepki arasındaki biLşikliğin bir sonucudur ve öğrenme, uyarıcı örüntüsü ile tepki arasındaki bir eşleşmeden sonra tamamlanır.
• Yapılan tekrarlar bağın gücünü arnrmaz.
Edwin Ray Guthrie / Öğrenmede Tek Deneme
• BiLşiklik ve tek denemede öğrenme ilkeleri sonunculuk ilkesini de beraberinde geLrmektedir.
• Sonunculuk ilkesi, belli bir uyarıcı örüntüsüne karşı yapılan sonuncu tepkinin, aynı uyarıcı örüntüsü ile karşılaşıldığında tekrar gösterilmesi eğilimidir.
• Organizma belli bir durumda hangi davranışı gösterdiyse, aynı durumla tekrar karşılaşıldığında aynı davranışı gösterme
eğilimindedir.
Edwin Ray Guthrie / Sonunculuk İlkesi
• Guthrie’ye göre, hareket ve etkinlikler birbirinden ayrı kavramlardır.
• Hareketler basit kas devinimleridir. Etkinlikler ise birçok harekepen meydana gelmektedir. Beceri de birçok etkinliği kapsamaktadır.
• Guthrie’ye göre hareketler koşullama yoluyla tek bir denemede öğrenilmektedir ve alışSrma gerekLrmez.
• Etkinliğin öğrenilmesi için birçok durumda tekrara ya da alışSrmaya ihLyaç vardır. Etkinlik birçok harekepen meydana gelmekte ve aynı etkinliğin değişik durumlarda österilmesi sırasında farklı hareketler yapmak gerekebilmektedir.
Edwin Ray Guthrie / AlışSrmanın Beceriyi GelişLrme Nedeni
EŞİK YÖNTEMİ
• Uyarıcı çok az dozda verilerek istenmeyen tepkinin çağrışımının ortaya çıkması engellenir. Uyarıcının dozu, istenmeyen tepkiyi doğuracak eşiği aşmadan, uzun sürede azar azar ve yavaş yavaş arnrılır.
BIKTIRMA YÖNTEMİ
• BıkSrma yönteminde, tüm uyarıcılar orijinal tepkiden, bir başka deyişle, istenmeyen tepkiyi yapmaktan yoruluncuya, bıkıncaya kadar verilir. Daha sonra birey bu tepkiyi göstermekten bıkacağı için aynı uyarıcıya karşı yeni bir tepki göstermeyi öğrenir.
ZIT TEPKİ YÖNTEMİ
• Bu yöntemde istenmeyen davranışı meydana geLren uyarıcı ile birlikte, ona zıt olan onunla rekabet edebilecek istenen davranışı meydana geLren uyarıcı sunulur.
Edwin Ray Guthrie / Alışkanlıkları Yok Etme Yöntemleri
SOSYAL BİLİŞSEL KURAM
Doç. Dr. Hakan KARATAŞ
ALBERT BANDURA
• Bandura’nın temel ilgi alanı klinik psikolojidir.
• Miller ve Dollard’ın Sosyal Öğrenme ve Taklit kitaplarından etkilenmişLr.
• Bu kitapta sosyal öğrenmenin önemi açıklanmakla birlikte tam bir davranışçı yaklaşım kullanılmışSr.
• Bandura, taklit yoluyla öğrenmeye ilişkin eleşLrilerde bulunarak taklit yoluyla öğrenme kavramını genişletmiş ve gözlem yoluyla öğrenmeye dönüştürmüştür.
• “Sosyal Bilişsel Kuram” adını verdiği kuramında sadece öğrenme ve
model almanın genel ilkelerini değil, psikolojinin konu alanına giren
birçok kavram ve sürecini de açıklamaya çalışmışSr.
GÖZLEM YOLUYLA ÖĞRENME
• Bandura’ya göre gözleyerek öğrenme, sadece bir kişinin diğer kişinin etkinliklerini basit olarak taklit emesi değil, çevredeki olayları bilişsel olarak işlemesiyle kazanılan bilgidir.
• Bandura gözlem yoluyla öğrenme ile taklit yoluyla
öğrenmenin birbirinin yerine kullanılabilecek iki kavram olmadığını açıklamaktadır.
• Gözlem yoluyla öğrenme, taklit yoluyla öğrenmeyi içerebilir de içermeyebilir de.
• Öğrenci bazen gözlemleri sonucunda öğrenebilir; ancak
modeli taklit etmeyebilir.
GÖZLEM YOLUYLA ÖĞRENME
• Davranışçılığın öğrenmeyi açıklamakdaki sınırlılıkları;
1. Davranışçılık doğal ortamlarda meydana gelen şeyleri temsil
etmemektedir. Hiç kimseye, istendik davranışlarının sıklığını arSrmak için her gün ödül verilmez. Genellikle kişiler kendi davranışlarını kendileri yönetmek ve kontrol etmektedirler.
2. Davranışçılık genellikle ilk tepkilerin nasıl kazanıldığını açıklamaz. Birey birçok davranışı hiç pekişLrilmeden gösterir. Eğer davranışın ortaya çıkması için pekişLrme gerekli ise, davranışın ilk olarak nasıl ortaya çıkSğının açıklanması gerekir.
3. Davranışçılık sadece doğrudan öğrenmeyle, yani sonuçların hemen gözlendiği durumlarla ilgilenir, dolaylı öğrenmeyle ilgilenmez. Yani
sonuçların hemen değil, gerekLğinde etkinliğe dönüştürüldüğü öğrenme türü ile ilgilenmez.
GÖZLEM YOLUYLA ÖĞRENME
• Bandura’nın kuramı bir pekişLrme kuramı değil, bilişsel eğilimli kuramdır.
• Bandura, öğrenmenin pekişLrmeye gerek duymadan sürekli olarak meydana geldiğini; ancak o bilgiye
ihLyaç duyulduğunda gözlenebilir davranış olarak ortaya çıkSğını savunmaktadırlar.
• Bandura’ya göre, öğrenme ve performans
birbirinden ayrılmaktadır.
ÖĞRENMEYİ SAĞLAYAN DOLAYLI YAŞANTILAR (Dolaylı PekişLrmeler)
• AraşSrma sonuçları, davranışı pekişLrilen
modeli izleyen bireylerin modelin davranışını
daha sıklıkla ve kısa sürede taklit emklerini
göstermektedir.
ÖĞRENMEYİ SAĞLAYAN DOLAYLI YAŞANTILAR (Dolaylı Ceza)
• Modelin olumsuz davranışlarının cezalandırılması, gözleyenlerin benzer davranışlarda bulunmalarını engellemektedir.
• Bu durum, özellikle bir gruptaki, bir toplumdaki bireylerin kurallara uymalarını sağlama ve
istenmeyen davranışlarını engellemede önemli bir
role sahipLr.
ÖĞRENMEYİ SAĞLAYAN DOLAYLI YAŞANTILAR (Dolaylı Güdüleme)
• Gözlenen ürünler, bireyi sadece bilgilendirmez, aynı zamanda onu elde etmeye de güdüler.
• Gözlenen davranış, değer verilen bir ürünle
sonuçlanırsa, gözleyen kişi o davranışı yapmak için istek duyar.
• Başkalarının başarılarını ya da başarısızlıklarını
gözlemek, belli bir davranışı yapmak için, bireyin
kendi yeteneğini değerlendirmesine yardım eder.
ÖĞRENMEYİ SAĞLAYAN DOLAYLI YAŞANTILAR (Model Özellikleri)
• Birçok duygu gözlem yoluyla kazanılır.
• Birçok insan doğrudan kendi bir zarar görmemelerine rağmen fareden, kediden, yılandan hapa sınavdan korkarlar.
• Bu korkuların nedeni ise, sözkonusu korkulara sahip modellerin
gözlenmesidir.
• Modeller, sesleri, mimikleri,
bağırmaları, ağlamaları, söyledikleri sözler yoluyla gözleyen kişiye birçok mesaj verir ve sonuçta modeli gözleyen kişi dolaylı yaşanS kazanarak korkulara sahip olabilir.