• Sonuç bulunamadı

Fakat bu refah sadece maddi konfor bakımından da değil- dir, aynı zamanda ferdlerin ruhî muvazenesini de tatmin eden ölçünün şumulüne giren mimarî bir anlayıştır

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Fakat bu refah sadece maddi konfor bakımından da değil- dir, aynı zamanda ferdlerin ruhî muvazenesini de tatmin eden ölçünün şumulüne giren mimarî bir anlayıştır"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MUASIR CEMİYETTE MİMAR

Yazan: Lucio COSTA Tercüme eden: Halûk TOGAY

UNESCO'nun Muasır cemiyette sanatkâr adlı kitabından

Bu rapor için arka arkaya, birbirini tamamlıyan iki mevzu teklif edilmiştir. Bunlardan ilki daha mahdut olmak üzere «İkâ- metgâh ünitesi», ikincisi ise daha geniş olmak üzere «Muasır cemiyette mimar» mevzularıdır. Zaten «ikâmetgâh ünitesi» nin modern anlamı, menfaat gayesi gütmeden, insan ve ailesinin da- ha mükemmel ve ahenkli bir hayatı için düşünülen ikâmetgâhı ihtiva eder. Mimarın muasır cemiyette birinci vazifesi ise inşa edilen boşluğu tahdit etmek ve nizamlamaktır. Bu tahdit ve nizam sadece randıman noktayı nazarına bağlanmaz. Aynı za- manda ikâmet edeceklerin maddi refahlarını da nazarı itibare alır. Fakat bu refah sadece maddi konfor bakımından da değil- dir, aynı zamanda ferdlerin ruhî muvazenesini de tatmin eden ölçünün şumulüne giren mimarî bir anlayıştır.

Bu bakımdan ile olarak ikâmetgâh üniteleri mevzuunu mü- talea etmek faydalıdır. İkâmetgâh ünitelerinin bilhassa bu kon- feransın diğer kısımlarının raporları için teklif edilmiş olan mevzuların vahdetini hatırlatan umumi fikirlere müsteniden, günlük hakikatlerden alınma vazıh ve objektif bir misal ver- mesi dolayısiyle günün meselesi olduğu münakaşa kabul etmez bir hakikattir.

«İkâmetgâh ünitesi» anlamı, meskenlerin şakulî şekilde te- kasüf ettirmeleri esasına cevap vermektedir. Yani meskûn aile- lerin hey'eti umumiyesinin ihtiyaçları olan umumî servisleri ih- tiva eden, civarında ağaçlandırılmış geniş sahaları bulunan ve böylelikle bütün ikâmetgâhlara daha geniş ve serbest bir ufuk görmesini saranti eden büyük müstakil blokları inşa etmektir.

Burada mimarî ünitelerin yeni büyüklük ölçüsüne göre olan da- hilî bitişikliğine rağmen netice itibarile daha geniş bir samimiyet tesiri doğmaktadır. Bu blokların tatbikatı, daha doğrusu göre- ceğimiz gibi modern sanayi tekniğinin bu iştirası, tamamiyle Le Corbusier tarafından takriben yirmi sene önce düşünülmüş ve gene kendisi tarafından az bir zaman önce Marsilyada inşa edilmek suretiyle tahakkuk ettirmiş olduğu şahsî bir buluştur.

Hemen şurasını ilâve edelim ki davamız, müstakil ferdî ikâmetgâh tezine karşılık bitişik ikâmetgâh tezini müdafaa et- mek değildir. Şurası muhakkaktır ki, eğer dava o kadar basit olsa idi, herkes bahçe içinde konforlu, garajlı ve meyvalıklı müstakil güzel bir evi tercih ederdi. Fakat biz mevzuya girer girmez ikâmetgâh davasının, imtiyazlı bir azınlığa veya nufu- zun ekseriyetini teşkil eden kütleyi nazarı itibare almamıza göre değişeceğini peşinen kabul etmeliyiz.

Hatta biran bütün şehir topluluklarındaki sakinler için mü- tevazi fakat müstakil ferdî ikâmetgâhlar yaptırabileceğimizi mümkün görsek bile; şehirdeki arsa yayılmasını, gerekli yol ve kanalizasyonların uzunluğunu hesap etmekle, bukadar mas-

rafın sadece halkı banliyölerdeki küçük arsa ifrazlarına, mini mini ve birbirlerinin içine bakan konforsuz evlere vasıl olabil- mek için yapıldığını düşünmekle gayenin manasızlığını belirt- miş oluruz. Diğer cihetten, ne umumî servisleri bulunan, ne de hiçbir umumî fayda ve rahatlığı olmıyan, daha fenası uzak ve birbiri içine girmiş küçük müstakil evlerin nadir faydalarını da ortadan kaldıran, buna mukabil bir menfaat temin edemiyen, gayri sıhhî arsalara inşa edilen kira evleri de davayı hal etmiyen kötü bir sureti haldir.

Eğer dava kat'i olarak ve beşerî esasların tabiî olarak mü- talea edilirse (eğer dava uygun bir ölçü ile ele alınırsa malî ve iktisadî bakımdan da muteber olacağı meydana çıkar), aile haya- tı muvazenesine bahşettiği müstesna uygun şartlardan dolayı ve aile ocağı ile ferdî serbestiyeti meczettiği için, tabiatiyle Le Cor- busier'nin «uygun büyüklükte ikâmetgâh ünitesi» diye isimlen- dirdiği üniteyi tercih cihetine gideriz.

Banliyölerdeki küçük evlerde oturanlar, bir ailenin içinde normal olarak görülen farklı yaşlardaki şahıslar -çocuk, genç, orta. yaşlı, ihtiyar- için «hayatî saha» ve uygun mahallerin ek- sikliğinden dolayı, bu evlerd; tatmin olunamazlar. Bunun neti- cesi olarak ailede öfke ve sıkıntı havası daha sonra bu halin işbaşı ve nihayet ailenin dağılması mukadderdir. Buna mukabil bitişik ikâmetgâhlarda meskenlerin fazla temerküzü, muhtelif fayda ve faaliyet sınıflarına göre düşünülmüş hususî mahalle- rin inşaasını ve herkesin tabiî hakkı olan serbestiyet ve geliş- mesinin tatminini mümkün kılar. Zevkleri ve yaşları ne olursa olsun evin sakinleri, ikâmetgâh ünitesi çerçevesi içinde ikinci bir ev bulmuş olurlar.

Hakikî ikâmetgâhın tamamlayıcısı veya ilâvesi olan bu ma- haller, toplu halde neş'e içinde, ailenin alışılmış hususlarına za- rar vermeden yaşamayı mümkün kılar. Bu suretle bütün aile için yeri doldurulmaz tabiî aile ocağı çekiciliği ihya edilir.

Bu yeni «bitişik ikâmetgâh» anlamının faydalarını daha yakından gözden geçirelim.

Evvelâ, eğer şakulî bir temerküz prensibi kabul edilirse, birkaç yüz aileyi iskân etmek için icap eden arsa hissedilir şe- kilde azalır. Bu suretle inşa edilen blokun civ^ında ikâmet ede- cekler için serbest bir görüş imkânı veren ve faydalı müstakil olma hissini temin edebilecek olan serbest sahalar temin edilebi- lir. Aynı zamanda katların muntazam tertibi, bütün ikâmetgâh- lar iklime göre en uygun güneş ve hava şartlarından istifade edebilecek şekilde cihetlendirmeyi de mümkün kılabilir. Böy-

lelikle şehir daha az yayılmış olmasına rağmen daha geniş gö- rünür ve muazzam yeşil bir boşluk içinde yer yer müstakil

(2)

«üniteler» veya şakulî mahalleler yükselebilir. Buna inzimamen, tecrübe hayatta hareket ve gürültüyü seven dışarıya açık aileler olduğu gibi gürültüden nefret eden içine kapalı aileler de oldu- ğunu göstermiştir. Aynı şekilde aileler içinde muhtelif yaş ve mizaçlardaki fertlerinde daima huzursuzluk yaratarak, hayatı

aile içindeki herkes için müşkülleştirdiği de görülmüştür.

Ses geçirmez döşemeler ve duvarlar inşaası teknik bakım- dan tahakkuku kolaydır, fakat ailelerin iç tezadının nihaî sureti halli, bilhassa ideal bir şekilde ancak ikâmetgâh ünitesi ile müm- dür. Bu hususun tahakkuku için binanın dahilinde, uzanan kol- larında, parkın gölgeliklerinde, zemin katta veya teras bahçe- lerinde giriş ve çıkışı kolay mahallerde, kollektif hayatın muhte- lif tezahürlerine, aynı zamanda sükûnet ve zihnî çalışmalara ya- rayan muhtelif mahaller tanzim edilmiştir. Açık havada (oyun sahaları ve yüzme havuzlarıyle, çimenlik ve koruluklar); mu- hafaza altında (kış bahçesi ve veranda); dahilde (çocuklar için oyun salonu, gençler için klüp, jimnastikhane ihtiyarlar için istirahat salonu, müstakil kabinli okuma salonu, muhtelif işlere mahsus atölye, ilk mektep, gündüz çocuk bakımevi, çocuk bah- çesi, gezinti mahalli, revir eczahane, bar, pastahane, lokanta, başlıca dükkânlar: ekmekçi, bakkal, kasap, manav v.s..)

Girift menfaatlerin yayılmasiyle ortaya çıkan bir içtimaî zaruret olarak inşaat arsaları basit bir konfora bile yer vermi- yecek şekilde tedricen azalmıştır. Bu yeni formül -ikâmetgâh üni- tesi- ancak büyük ölçüde tatbik edilmek sartıyle, yeni hayat tarzının gelişmesine müsait imkânlar yaratan modern tekniğe faydalı olabilir. Bu hayat tarzı, konforsuz apartmanlarda sözde rahat yaşamaya alışmış olanları bile, bu müşterek mülk koope- rtifi esasına dayanan ikâmetgâh ünitelerini tercih ettirecektir.

Zira modern teknik, gerçekleştirme hassası sayesinde, yanlız bazı mümtaz kimselerin sahip olabileceği, lüks maddeleri ve muğlak âletleri çabucak köhneleştirir. Seri halindeki imalât çok kullanışlıdır ve yavaş yavaş, sipariş üzerine imâl edilen pahalı ve ince eşyaların yerine kaim olmıya başlamıştır.

Sadece ikâmetgâh ünitelerinin nazarı itibare alınması bile, mimarın muasır cemiyetteki zarurî rolünü tebarüz ettirmektedir.

Teknisyen, içtimaiyatçı ve san'atkâr olan mimar, mesleği ve yetişmesi bakımından, malzeme, iktisat ve içtimaiyat şartla- rının tabiî olarak, sarih teknik malûmata ve plastik bakımdan tatbiki mümkün sureti hallere dayanarak, ileriyi görmeğe ve tersimî olarak iştirak etmeğe muktedirdir.

Teknisyen olarak, seri halinde imalât yapan sanayi usulleri sayesinde, nufusun hey'eti umumiyesi için, ikâmet, şehircilik ve tarla ifrazlarının halli mümkün olduğunu göstermelidir.

İçtimaiyatçı olarak vazifesi, hiç korkmadan ve herhangi bir siyasî ihtirasa kapılmadan, bugünkü anlayışsızlığın ve mu-

vazenesizliğin sebeplerini, bugün teknik bakımdan en ufak tafsi- lâtlara kadar gerçekleşmiş dâvaların, henüz niçin tatbik edilme- diğini izah etmektir.

San'atkâr olarak ta ona, mimarî davanın yeni işletme pren- sibi ve yeni plastik anlamların, şehircilikte abidecilik esaslarım

yeniden ihya ederek, hey'eti umumiye ahengini ve tafsilât gü- zelliğini muhafaza etmeyi, nasıl mümkün kıldığını anlatmak düşer.

Hakikaten, modern mühendis ve teknisyenler, sanayi faali- yetlerinin diğer kısımlarında tatbik ettikleri amansız dakikliği, henüz bina davalarının sureti hallerine tatbik etmediklerine göre -tıpkı kabiliyetleri dışında kalan büyük bir san'at gibi, mühen- disler muhakkak ki, kendilerini mimarî hadise karşısında bu

işten men edilmiş hissetmektedir-, inşaata lüzumlu prefabrike unsurlar, yeni malzemeler, sabit veya müteharrik teçhizatın, makûl fiatlarla, seri halindeki büyük istihsale geçebilmesi için

hangi ölçülerin tatbiki icap ettiğini tayin ve mühendise bildir- mek mimara düşen bir vazifedir. Bununla beraber, bina tekniği ile mimarî kompozisyonun şimdiki halde bile, herkesin tam ola- rak konfor ve refahını temin edebilecek bir safhaya girdiği de bir hakikattir.

Demek teknik bakımından, nufusun hey'eti umumiyesi için tedricen ve itibarî olarak kısa bir zaman içinde, ideal bir ika- met ve şehir imkânlarının sağlanması mümkündür. Bununla be- raber, bu niçin yapılmamaktadır?

Daha ilerde de göreceğimiz gibi, birçok âmiller en saf fay- dacı ve artistik şekli altında bile yeni tekniğin seri halinde tat- bikatını geri bıraktırmak için yarış etmektedir. Bu tehirde, göz- den kaybedilmemesi gereken esas bir sebepte vardır. Yirmi sene evvel -ilk defa olarak bu meseleyi ele aldığım zaman- olduğu gibi, bugünden bu mevzuda sadede girmede, ihtiyatkâr bir ke- tumluğu muhafaza, kaide olmuştur. Bununla beraber, hiç ol- mazsa huzurunuzda, muasır mimarî ve şehirciliğin geçirdiği, krizin esas sebeplerini hatırlatmama müsaade edilsin.

Burada, bilhassa ideolojik mülâhazaların mevzubahis ol- madığını belirteyim, kriz sebepleri sanayiin tekâmülünden ve sureti hallerinden çıkan hadiselerin vaz'ettikleri, bu arada ta- biatiyle yaşamalarından endişeleri olan ideoloji ve siyasî rejim- lerinde kabullendikleri, teknik nizamdan doğan işlerdir. Açıkça konuşursak -modern hayatın birçok safhalarında sadece çok mugalâtalı malûmat arandığı bu devirde biraz safça hareket fena değildir- meseleyi şu şekilde hülâsa edebiliriz: modern ha- yatta içtimaî gelişme, sanayi inkılâbiyle yâni el emeği istihsa- linin, seri halde istihsale kalbedildiğinden beri, inkişaf eden tek- niğe nazaran çok geç meydana gelmiştir.

Binlerce senedenberi, tabiatiyle mahdut olan el emeği is- tihsalinin imkânları ancak ufak ve mümtaz bir zümrenin ihti- yaçlarını tatmin edebiliyordu; işçi guruplarını teşkil eden nu- fusun büyük bir kısmı, zamanın el san'atı tekniğine ve ölçülerine uygun olarak mümkün olduğu kadar mükemmel ve tabiatiyle mahdut miktarda olmak üzere, bina unsurlarını imâl için çalı- şıyordu. Bu kaçınılmaz tahdit, iptidaî, saf ve basit hayata rücu etmedikçe, bütün içtimaî müsavaat iştiyaklarını hayalî ve nazarî bırakıyordu. Değişmez tabiî bir nizamın bütün görünüşlerine

bürünmüş olan binlerce senelik nizam, seri halindeki istihsalin hudutsuz diyebileceğimiz imkânları çıkınca, birdenbire devrildi.

Münhasıran, birkaç kişinin menfaati için herkesin emeği ye- rine, makina ekseriya herkesin menfaati için birkaç kişinin eme- ğini ister. Bundan böyle, medenî insan refahı için kaçınılmaz o- lan, unsurların ve malzemenin «kütle halinde»ki istihsal istiabı- nın aynı zamanda tahditsiz bir tevziata da tâbi olması lâzımdır.

Fakat bugünkü satın alabilme imkânlarının sissileyi meratibi -had bir şekilde yumuşatılmış olmasına rağmen, esas itibariyle an'anevi el emeği tekniği tahdidi tarafından vaz edilen içtimaî ayrımlar üzerinde kurulmuştur- istihsalin hey'eti umumiyesini satın almayı mümkün kılmamaktadır. Bu herhangi bir imalâtta lüzumundan fazla bir istihsal mevcut demek değil, fakat sadece birçok kimselerin ihtiyaçları olan şeyleri satın alma imkânla- rının bulunmayışı, demektir. İçtimaî bünye zarurî olan umumî tevziata mani olmakla, normal istihsal istiabının gelişmesine mani olmaktadır.

Bu noktada, dava teknik sahadan çıkar ve bizim ihtisası-

(3)

mız olmıyan iktisadî ve içtimaî sahada mütalea edilir. Hadise- lerin inkişafını nazarı itibare alarak ilerisi için tertibat alması teknisyenlere düşen bir vazife olması dolayısiyle, onları da alâ-

kadar etmektedir. Bu bakımdan mimar ve şehircilerin bu dâva- ların şu veya bu şekilde hal edilmeleri üzerindeki yakın alâka- ları anlaşılmaktadır. Hakikaten, istenilen ölçüde teknik ve beşe- rî kıymeti haiz hiç bir plan, devrin normal gelişme ritminin in- tibakına karşı koyan ve hadis;lerle maziye karışması gereken eski bir içtimaî nizam mevcudiyetinin vaz'ettiği tahdidat sebe- biyle, gerçekleştirilemez.

Hiç bir zaman hakiki manasının unutulmaması icap eden, muasır krizin esas sebebi bu olmakla beraber, yukarıda bahsetti- ğimiz diğer düşüncelerde, şehircilik ve mimarî sahadaki yeni anlamların gerçekleşmesine mani olmada ve bunları geciktir- mektedir.

Evvel emirde halk kütleleri, muasır tekniğin, ikâmet dava- sına getirdiği yeni anlamları ve hey'eti umumiye ile tafsilât su- reti hallerinin esas prensiplerini bilmemektedir. Bu bilgisizlik, bundan böyle kendilerinin olabilecek olan, muvazeneli ve sakin hayatı elzem serahat ve bitaraflıkla canlandırabilmesine mani ol- maktadır. Bu hayat yanlış olarak «modern hayat» ın, ayrılmaz karakteri zan edilen müteheyyiç hareketinin tamamiyle aksidir.

Bu hayatı canlandırmağa muktedir olamadıklarından, bu havayı teneffüs edemezler, ancak kendilerine şimdiye kadar verilmiş olanı talep ederler.

Efkârı umumiye baskısının bulunmayışı, teşebbüs gerek resmi veya gerekse hususî olsun, binaların icrası ve tasavvu-

runda, mes'ullerin telâşlanmamalarını izah etmektedir.

Halkı tenvir için başlıbaşına bir istihbarat servisine ihtiyaç vardır. Bu gaye için şimdiye kadar kullanılmamış imkânlardan, faydalı bir şekilde istifade mümkündür. Bu çalışma bilhassa UNESCO'nun himayesi ve Le Corbusier'nin tesirli idaresi altın- da daha faydalı olabilir. Bu propaganda imkânları arasında si- nema ve oyuncaklar'ı sayabiliriz.

Bir taraftan, kat'î teknik malûmata dayanan, fakat «öğretici»

hedeften ziyade, halk kütlelerine zevahirde erişilmez görülen bu yeni ideal günlük hayat imkânlarını ve bu arzuya erişmek eme- lini uyandıran, bir nev'î şairane duygular içinde tasavvur edil- miş bir filim serisi, gerçekleştirilebilir.

Diğer taraftan, yeni nesiller, bir mimarî çap yardımiyle ta- savvur edilmiş muhtelif model maket ve birleştirme tahtaları ile oynıtılarak, yeni hayat şekli ile ünsiyet peyda etmeleri temin edilebilir. Çocuklar aynı zamanda minyatür bina blokları, ağaç- lar, otomobil yollan, köprüler, otomobil parkları v.s. gibi un- surların şema halinde şehir ve _senayileştirilmiş arazi üzerine yerleştirilmesiyle; ikâmet ünitelerinin inşası üzerinde sökülebilir, tahta, plastik malzeme veya madenden mamûl temel ayakları, döşemeleri, bölmelerin birleştirilmesiyle; kız çocukları da alâka- dar etmesi için renkli sandıklar içine ferdî apartman ve umumî salonların mobilya tertinleriyle meşgul olabilirler. Böylelikle çocuklar, vaktinden evvel müstekreh savaş oyuncaklariyle alık- laştırılacakları yerde, erkenden modern senayi devrinin anla- yışına uygun olan şehir ve evi idrak etmeğe alışırlar.

Devamı gelecek sayıda

Rengârenk, pırıl pırıl çeşitli enteri- yörlerin mimarı, Halit Femir'i kaybettik.

15 Eylül çarşamba günü Bursa'dan, Ya- lova yolu ile İstanbul'a gelmekte olan Ha- lit Femir, feci bir otomobil kazasında, çok genç yaşta hayata gözlerini kapadı.

Kuvvetini tamamiyle, zevkinden, gay- retinden ve çalışkanlığından alan bu zevkli ve kudretli meslekdaşımızın aramızdan va- kitsiz ayrılması ile Türk mimarlığı kıymetli bir sanatkârını, Akademi de değerli bir ho- casını kaybetti.

1937 senesinde Y Mimarlık şubesin- den mezun olduktan sonra, Halidi, iki se- ne Avrupanın muhtelif memleketlerinde, tanınmış mimarların bürolarında çalışırken görüyoruz, bu arada, 1938 de Stockholm- de Sven Markelius bürosunda, 1939 da Pa- ris'de Le Corbusier'nin atölyesindeki çalış- maları, Halidin modern sahada daha fazla ilerlemesine vesile olmuştur.

1939 sonlarında memlekete dönen Halit Femir, kısa bir müddet İzmir Bele- diyesinde çalıştı ve askerliğini müteakip

H. FEMİR'İ KAYBETTİK

1941 de, Akademi Y. Mimarlık bölümü tedris ailesine katıldı.

Talebeliğindenberi Halidi, daima, mo- dern fikirler kahramanı olarak tanırız. Pro- fesör Egli atölyesindeki 1934 senesi çalış- maları arasında gördüğüm, Anadoluhisarı İlkmektebi projesi, binanın uçlarına doğru daralan koridorları ve geniş bol camları ile hâlâ gözümün önünden gitmez.

1940 da Avrupadan dönen Halit hiç istikametini değiştirmemiş, bilâkis daha cesaretli ve daha olgun bir ahenkle eser vermeğe başlamıştır. Direkler üstüne kurul- muş İzmir Atlı kulübü binası, Ortaköy Emin Vafi korusunda tamamen cam cep- heli küçük villâ, Halidin nasıl fikirlerle işe başladığını ve devam ettiğini gösteren kıy- metli eserleridir. İzmir maalesef Halidden istifadeyi bilemedi, fakat bu sayede Halidi Akademi Y. Mimarlık şubesi kazandı.

1941 de tedris heyetinde yer alan Halit, 1943 de atölye hocası oldu. Halit, atölye- sinde aynı azim ve cesaretle, yeni cereyan- lar üzerinde talebeleri ile birlikte ölümüne

kadar çalıştı. Şunu da kaydetmek isterim ki Y. Mimarlık bölümü o tarihlerde atölye projeleri olarak, henüz, sert Alman mi- marîsi taslakları ve baklava taksimatlı pen- cereleri olan halkevleri projeleri meydana getirmekte idi.

Halit, tatbikat hayatında da bu istika- meti takip etmiştir. Eser ne kadar küçük olursa olsun ona lâzım gelen ehemmiyeti vermeği bilmiştir. 14 senelik mimarlık ha- yatında küçüklü büyüklü meydana getirdiği eserler 100 ü tecavüz eder. Bilhassa son senelerde inşa ettiği, Küçük Sahne, Yapı ve Kredi Bankasının Galatasaray ajansı, Türkiye İş Bankasının Beyoğlu şubesi gibi eserler, memlekette iç mimari sahasındaki modern çalışmalara güzel nümuneler teşkil etmektedir.

Nezaketi, neş'esi ve insanlığı ile de muhitinde, arkadaşları ve talebeleri arasın- da çok sevilen Halit Femir'in vakitsiz kayı- bına yanarken, Allahtan kendisine rahmet ler dilerim.

Fcriduıı AKOZAN

Referanslar

Benzer Belgeler

Therefore, the study adds to the body of literature on exchange rate instabilities by computing polity index and analyze how political/institutional factor and global oil

Bu çalışmada, TMSF tarafından el konulan şirketlerde çalışanların, örgütsel bağlılıkları ve iş tatmin düzeyleri arasında bir etkileşim olup olmadığı, varsa bunun

Binlerce senedenberi, tabiatiyle mahdut olan el emeği is- tihsalinin imkânları ancak ufak ve mümtaz bir zümrenin ihti- yaçlarını tatmin edebiliyordu; işçi guruplarını teşkil

Tablo 19„da çalıĢmaya katılan öğretmenlerin iĢ tatmin düzeylerinin yaĢ değiĢkenine göre içsel tatmin alt boyutunda anlamlı farklılık olduğu tespit

Nicel verilerle karşılaştırıldığında nitel veriler genellikle daha zengin, daha derin, daha canlı yaşam tarzının ya da insanların deneyimlerinin, tutumlarının

Değişkenlerin birbiri üzerindeki etkisini ölçmek amacıyla yapılan analizler sonucunda kişilik özelliklerinden sorumluluk ve gelişime açıklığın psikolojik

Birinci bölümde (Soru 1-21) bulunan “Klinisyenlerin radyoloji raporunda bulunması gerektiğini düşündüğü bileşenler”den 5 üzerinden 4 veya daha fazla puan alan sorular

Serimizde de evre I'de tedavi edilen vakalar tam flifa veya minör sekelle taburcu edilirken evre III vakalar›nda yük- sek oranda a¤›r sekel ve ölüm görülmüfltür..