• Sonuç bulunamadı

Çalışan Gazeteciler Günü özel eki

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Çalışan Gazeteciler Günü özel eki"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yeni Gün Gazetesi’nin ücretsiz ekidir

yeni gün

10 Ocak 2022

basın

‘Çalışan Gazeteciler Günü’ özel eki

Dokuz Patronlar

olayı ve üç günlük boykot, fikir işçilerinin direnişi!

10 Ocak, neden,

‘çalışan gazeteciler günü’ olarak kutlanıyor?

Günümüzde medya;

öne çıkan sorunları, çözüm beklentileri...

2’de 3, 4, 5 ve 6’da 7 ve 8’de

(2)

BAŞYAZI

‘Yeni Gün özel ekler serisi’nde, yeni yılın 2022’nin ilk özel eki’ni kendimize, basına ayırıyoruz...

Türk basın tarihi’ndeki en özel, anlamlı günlerden biri olan ‘10 OCAK ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ’nde, hazırladığımız özel çalışma- yı, kamuoyu ile paylaşı- yoruz.

‘Çalışan gazeteciler günü’

ilavemizle, hem geçmişe uza- nıyor, bundan 61 yıl öncesi- ne gidiyor, 10 Ocak’ta neler yaşandığını?, basın emekçi- lerinin elde ettikleri kaza- nımları hatırlatıyor, hem de günümüze gelerek, basının, yazılı basının, Anadolu med- yasının yaşadığı şu zorlu sürece değinerek, temel, yapısal sorunlarımızı, bek- lentilerimizi, çözüm önerile-

rimizi dile getiriyoruz.

Burdur’da Yeni Gün gazetesi’nin içinde bulundu- ğumuz zor şartlar altında, verdiğimiz yayın mücadele- sinde ‘bir çıkış yolu, çare olan, somut bir arayışın zemini, platformu’ haline gelen özel, tematik eklerimizden biri de;

basın’la, basın çalışanları ile ilgili ekimiz olacak.

Sadece gazetecilik ya- parak, ekonomik mücadelede

ayak’ta kalma kararlılığımız devam ediyor.

Varlık sebebimiz olan siz okurlarımızın ve Burdur dinamiklerinin desteğiyle, 2022 yılında da yeni projeler, yeni çalışmalarla, gelişim ve değişim çizgimizde daha üst noktalara ilerlemeyi, kültür hizmetlerimizi çeşitlendire- rek sürdürmeyi, kalıcı hale getirmeyi hedefliyoruz...

KÜRŞAT TUNCEL

Türk basın tarihinde, iki tarih öne çıkan kutlama günü’dür. 24 Temmuz 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte gazetelere uygulanan sansürün kaldırılışı, her yıl 24 Temmuz’da ‘BASIN BAYRAMI’ adı altında çeşitli etkin- liklere sahne olurken, yine bize, Türkiye’ye özgü olan, Türkiye’deki basın tarihi için çok özel ve anlamlı bir yeri olan

‘10 OCAK ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ’de, 10 Ocak tarihinde ülke genelinde çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır.

‘10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ başta ismiyle olmak üzere, neden 10 Ocak Çalışan gazeteciler günü?, önemi, anlamı ne? gibi soruları da beraberinde getirmekte, merak uyandırmaktadır!..

‘Yeni Gün - basın- çalışan gazeteciler günü özel eki’nde, 10 Ocak’ın tarihçesini, o günün basını’ndaki çarpıcı geliş- meleri, tarihe geçen olayları aktarmaya, özetlemeye çalışacağız. Basın çalışanlarının elde ettikleri kazanımlara değine- ceğiz. 61 yıl öncesine giderken, final bölümünde de günümüze gelerek basının içinde bulunduğu darboğazı, başta eko- nomik sorunlar olmak üzere yaşadığı sıkıntıları, çözüm beklentilerini de ele alacağız.

HUKUKİ DAYANAK:

Gazetecilerin işverenleriyle ilişkileri; 13 Haziran 1952 tarih ve 5953 sayılı: “Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasın- daki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunla (kısaca Basın İş Kanunu) düzenlendi.

Bu kanun 1954 yılında 6253 ile 4 Ocak 1961 tarihli 212 sayılı kanunla önemli değişikliklere uğradı.10 Ocak 1961’de ise 212 sayılı kanun yürürlüğe girdi.

Bugün, 10 Ocak

Çalışan Gazeteciler Günü:

Nasıl ortaya çıktı?

Türkiye’de gazetecilerin hakları- nın ilk kez yasal güvence altına alındığı 10 Ocak 1961 tarihi büyük önem taşıyor.

‘Çalışan gazeteciler günü’, gazetecilik mesleğini icra edenleri onurlandırmak için 1961’den beri 10 Ocak günü düzenlenen Türki- ye’ye özgü bir kutlama günüdür.

Sadece Türkiye'de kutlanan, basın tarihine geçen, çok anlamlı bir gün’dür.

1961-1971 yılları arasında

"çalışan gazeteciler bayramı"

adıyla kutlanmış; 1971 yılındaki askeri müdahaleden sonra ülkede gazetecilerin bazı haklarının geri alınması üzerine kutlama gününün adı, "10 Ocak çalışan gazeteciler günü" olarak değiştirilmiştir.

4 Ocak 1961’de kabul edilen ve basın çalışanlarının bazı haklar ve yasal güvence sağlayan “212 sayılı kanun” adlı düzenlemenin resmî gazete’de yayımlanışı nedeniyle 10 Ocak günü, kutlama günü olmuştur.

Söz konusu düzenleme, iş söz- leşmelerinin yazılı olarak yapılması, sözleşmelere işin türü ve ücret mik- tarının yazılması gibi gazetecilerin

sosyal ve yasal haklarını belirle- yen hükümleri içeriyordu. Bu yasa ile kendilerine yüklenen sorumlulukları kabul etmek istemeyen 9 gazete patronu (Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sa- bah) 212 sayılı yasanın ve Basın İlan Kurumu’nun oluşmasına ilişkin 195 sayılı yasanın mesleki sakıncalar doğuracağını iddia eden bir ortak bildiriye imza atarak gaze- telerini üç gün kapadıklarını duyur- muşlardır.

“Dokuz patron olayı” olarak basın tarihine geçen bu gelişme üzerine gazeteciler, boykot boyun- ca “Basın” adlı bir gazete yayımla- maya karar vermişlerdir.

Basın gazetesi 11 Ocak günü

yayına başladı ve üç günlük boykot

sırasında düzenli olarak yayını sür-

dürdü. Çalışan Gazeteciler Günü,

bu olayın bir sonucu olarak ortaya

çıktı. 10 Ocak, “Çalışan Gazeteciler

Bayramı” olarak kutlanmaya başla-

dı ve 1971’de “Çalışan Gazeteciler

Günü” halini aldı.

(3)

Sayfa /3 10 Ocak 2022 (Çalışan Gazeteciler Günü)

61 yıl önce FİKİR İŞÇİLERİNİN DİRENİŞİ!

Neden 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü?

Dokuz Patron Olayı nedir?

“Simidimiz ve hürriyetimiz...”

İstanbul Gazeteciler Sendikası’nın Cağaloğlu’ndaki merkezinden 10 Ocak 1961’de Vilayet binasına yürüyen protesto- culardan birinin pankartında bu yazılıydı.

Sessiz yürüyüşte, tarihe “Dokuz Patron Olayı” diye geçen gazete sahiplerinin yayın durdurma kararı protesto ediliyordu!

Gazeteciler bununla da kalmadı.

Kendilerine ek hak ve güvenceler sağlayan 212 sayılı yasayı kaldırtmak için patronların yayınını durdurduğu dokuz gazete’ye alternatif olarak, büyük bir dayanışmayla

‘Basın gazetesini’ çıkarıp halkı habersiz bırakmadılar.

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nün 61 yıl önceden bugüne uzanan hikâyesini, Ankara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’n- den Hasan Üstün’ün, Prof. Dr. Korkmaz Alemdar’ın danışmanlığında 2000 yılında yayımladığı “Babıali’de Dokuz Patron Olayı”

başlıklı tezinden aktarıyoruz:

“İktidara geldikten sonra basınla flört dönemi fazla uzun sürmeyen Menderes

hükûmeti, 1956’da, ‘Basın yoluyla ve Radyo ile işlenen suçlar kanunu’nun kapsamını genişletti. Bunlar arasında İGS’nin [İstanbul Gazeteciler Sendikası]

kapatılmasına dayanak teşkil eden yeni hüküm şöyleydi: “Kötü niyetle ve özel maksada dayanan yayında bulunmak, Devletin veya Hükûmetin dışarıdaki itibar ve nüfuzunu kıracak şekilde asılsız, mübalağalı veya özel dayanan haberin dışarıda yayınlanmasına sebep olmak.”

İGS, nasıl TGS oldu?

Menderes iktidarının baskıları sonucu Türkiye’de gazetecilerin çalışma koşulları günden güne zorlaştı. 1957’nin ilk aylarında yeni kovuşturmalar oldu. Polis muhalefet liderlerinin gezilerini izleyen muhabirleri copla kovaladı ve fotoğrafçıların makinelerini ellerinden aldı. İGS, bu olayları protesto etmek için 1957 yılının temmuz ayında bir bildiri yayımladı. Bunun üzerine gece yarısı polisler Sendika merkezinin kapısını mühür- ledi. Sendika bildirisinin, dışarıda Türkiye’yi küçük düşürücü amaçlara yönelmiş olduğu öne sürüldü. Hükûmet artık ne gazete mu- habirlerine tahammül edebiliyordu, ne de onların sendikalarına. Sendika tam dokuz ay kapalı kaldı. (Devamı sayfa 4’de)

1961 yılı

Ocak ayının

ilk iki haftası

Türk basın

tarihinde

iz bıraktı!..

(4)

(Baştarafı sayfa 3’te) Kâğıt fiyatlarına zam ve hayat pahalılığı

1958 yılı haziran ayında kâğıt ve mürekkep fiyatları ve işçi ücretlerindeki artışlar gerekçe gösterilerek 8 gazetenin fiyatı 25 kuruş zamlandı. Ancak, çalı- şanlar için herhangi bir ücret artışı söz konusu değildi.

İstanbul Gazeteciler Sendi- kası Yönetim Kurulu, 25 Haziran 1958 tarihli toplantısında, gazete fiyatlarına yapılan zam neticesin- de işverenlerin elde edecekleri gelir artışının bir kısmının çalışan gazetecilerin ücretlerine yansıtıl- ması için girişimde bulunmak üzere Sendika Başkanına yetki verdi.

Bu amaçla, İGS Başkanı, temmuz ayında Hürriyet, Milliyet, Dünya, Vatan, Yeni Sabah, Ter- cüman ve Yeni İstanbul gazetele- rinin sahipleri veya vekili ile gö- rüştü. Görüşmelerde ‘gazete fiyatlarına yapılan zamdan elde edilen gelirin bir kısmının çalışan gazetecilere ait olduğu’ görüşünü tekrarlayan İGS Başkanı bunu şöyle gerekçelendirdi: “Çalışan- ların yaşama seviyelerinin -yük- seltilmesinden vazgeçtik- mu- hafazası ve hayat pahalılığı kar- şısında dayanabilmeleri için bu ayarlama zaruridir.”

10 Ocak 1961’deki üç gün- lük yayın boykotuna katılan bu gazetelerin patronlarının İGS’nin ücretleri ayarlama talebi karşısın- daki tutumları, gazetecilere bakış açılarını daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.

Bir yandan zam,

bir yandan işten çıkarmalar Vatan’ın sahibi Ahmet Emin Yalman, tek başına karar verme- ye yetkili olmadığını söyledi. Ga- zetenin İdare Meclisi, konuyu görüştüğünde talebi haklı kar- şılamasına rağmen yerine ge- tirilmesine imkân olmadığını belirtti.

Milliyet işvereni Ercüment Karacan, Temmuz ayından iti- baren bütün gazetecilerin maaş- larına yüzde 25 zam yapıldığını açıkladı. Hürriyet işverenlerinden Haldun Simavi, muhabirlerin primlerine zam yaptığını ve fazla para kazanmanın, fazla çalışma ile mümkün olacağını ifade etti.

Dünya’nın sahiplerinden Bedii Faik, görüşmeden iki hafta sonra tüm çalışanlara eşit miktarda zam uyguladı. Yeni Sabah’ın sahibi Safa Kılıçlıoğlu, İstanbul Gazeteciler Sendikası gibi bir kuruluşu tanımadığını ve yapıla- cak herhangi bir zam talebinin

kendi işlerine “lüzumsuz, haksız ve yetkisiz bir müdahaleden baş- ka bir şey olmayacağını” ifade etti. Tercüman’ın işverenlerinden Semih Tanca, istenilen zammın gerçekleşmesi için birkaç ay bek- lemek gerektiğini söyledi. Yeni İstanbul işvereni ile Avrupa’da olduğu için görüşülemedi. Cum- huriyet işvereni daha kendisiyle görüşülmeden Milliyet ve Dün- ya’nın yüzde 25 zam yaptığını duyduktan sonra aynı oranda zammı uyguladı.

O DÖNEMDE HAK MÜCADE- LESİ VEREN GAZETECİLER- DEN HIFZI TOPUZ ANLATI- YOR: “DİRENMEKTEN VAZ- GEÇMEMEK LÂZIM”

Gazete patronlarının, hükû- metle aralarının açılmasının fa- turasını da çalışan gazeteciler ödemekteydi. Sendikanın ça- balarıyla elde edilen yüzde 25 zammın üzerinden bir ay geçme- den Menderes hükûmeti, gazete kâğıdı fiyatlarına yüzde 150 ora- nında zam yaptı. Bu, basın sek- töründe çalışanların aleyhine yeni gelişmelere yol açtı.

Hükûmetin basını baskı al- tında tutmak için kâğıt fiyatlarına yaptığı zammı gerekçe gösteren gazete patronlarının mali güçlük- lerini düzeltmek için genelde ilk yaptıkları iş, çalışan sayısını azaltmaktı. Bunu bilen Gazeteci- ler Sendikası, Gazeteciler Ce- miyeti ve Günlük Gazete Teknis- yenleri Sendikası, Başbakan Adnan Menderes’e birer telgraf çekerek yapılan kâğıt zammının çok aşırı olduğunu ve bunun ba- sında yeni işsizler yaratacağını bildirdi. Ancak, Adnan Menderes bu telgraflardan hiç etkilenmedi.

Tercüman, Vatan ve Yeni Gaze- te’de çalışan 15 kadar çalışanın işine kâğıt zammı gerekçe gös- terilip son verildi. Bunlardan ba- zılarının tazminatları dahi öden- medi.

İGS heyetine ‘yalan haberler’

gerekçe gösterildi

Arada kapatılsa da; İGS ça- lışan gazetecilerin sesini çıkarta- bildiği tek platformdu. Sendikanın en önemli gündemi üyelerinin haklarını savunmak, dolayısıyla basın özgürlüğünün tesisi için mücadele etmekti. Bu amaçla, her fırsatı değerlendirmeye çalıştı. İGS Yönetim Kurulu, Ba- sın-Yayın ve Turizm Vekili Server Somuncuoğlu ile 1958’de İstan- bul Radyoevi’nde yaptığı görüş- mede basınla ilgili mevcut yasa- ların çalışan gazetecilerin aley- hine işlediğini belirterek, yasalar- da tadilat yapılmasını istedi.

Server Somuncuoğlu’nun önerisiyle isteklerini bir rapor haline getiren İGS, bunu Anka- ra’da ilgili bakanlara ve milletve- killerine sundu. Ankara’da, gaze- teciler için sınırlı bir af çıkarılaca- ğı izlenimi edinen İGS Heyeti, gazetecilerin mesleki bakımdan kontrolünü sağlayacak Basın Odaları tasarısı ile ilgili çalışma- lar yürütüldüğünü öğrendi. İGS heyetine ayrıca, basın mevzua- tında sık sık tadilat yapmak ve hükümleri ağırlaştırmak ihtiyacı- nın, yalan haberler yüzünden or- taya çıktığı söylendi.

1959’da İGS Yönetim Kurulu yenilendi. İGS’nin yeni yönetim kurulunun faaliyetlerinin başında 5953 sayılı yasaya göre sözleş- me, sigorta ve asgari ücretin uy- gulanması gelmekteydi.

Ama, 5953 sayılı yasanın her yönden yetersiz olduğunun bilincinde olan Yönetim Kurulu, bu yasanın “tadili” için ısrarlı bir çalışma başlattı. Yeni bir tasarı hazırlayan İGS Yönetim Kurulu, Ankara’da dönemin Basın Yayın ve Turizm Bakanı Abdullah Aker ile görüştü. İGS Heyetini kısa bir süre için kabul eden Bakan Aker, sorunları değerlendirmek yerine o tarihlerde geniş tepkilere yol açan meşhur ‘Basına nasihat’ını vermeyi tercih etti.

* * *

Bundan sonrasını da yine aynı tezden özetleyerek aktara- lım: 27 Mayıs 1960’da Menderes hükûmetini deviren askeri darbe- den kısa süre sonra gazeteciler, özgür ve demokratik bir basın düzeninin kurulması için taleple- rini seslendirmeye başladılar.

‘Fikir İşçileri Yasası’nın değiştiril- mesi, resmi ilanların keyfi bir şe- kilde dağıtılmaması, gazetelere kadrolu çalışan sayısında bir alt sınır koyulması ve siyasi iktidarın kâğıt fiyatlarını basına baskı için kullanmasının engellenmesi’ bu taleplerin başlıcalarıydı.

ABD ve Fransa’nın basın mevzuatı örnek alındı

İGS, 1960 yaz aylarında ABD ve Fransa’daki basın mevzuatını inceleyerek bir yasa tasarısı öne- risi hazırlayıp Milli Birlik Komite- si’ne (MBK) sundu. Bu tasarıda;

‘gazetecilere sağlanan ek haklar arasında fazla mesai garantisi, ücretli izin süresinin artırılması, sözleşme yapma zorunluluğu, işverenin tek taraflı feshi hâlinde ek ihbar süresi, deneme süresi- nin kısaltılması, emeklilik güven- cesi ve erkek gazetecilerin as- kerlik, kadınların hamilelik süre- since maaş alabilmesi de’ vardı.

Ancak; Menderes gibi MBK de basın özgürlüğüne karşı gide- rek soğuyordu. Yassıada yargıla- maları sürerken MBK’nin yeni basın mevzuatıyla ilgili çalışma- ları gazetecilerden gizlemeye başlaması gerilimi artırdı. MBK üyesi Muzaffer Özdağ’ın “Babıa- li’den de geçeceğiz” diye gazete- cilere meydan okuması çatışma- yı iyice büyüttü.

Tüm matbaaların devletleşti- rileceği bile iddia ediliyordu. Bir- kaç gazetenin oldukça yüksek gelirler elde ettiği o günlerde bu dedikoduların kamuoyu üzerin- deki etkisi büyüktü. 11 Kasım 1960’ta toplanan Basın Forumu, gazetecilerle iktidar arasındaki bu çatışmada bir ara yol bulmayı ve yeni basın mevzuatıyla ilgili olarak tüm aktörleri aynı noktada buluşturmayı amaçladı, ama başaramadı.

Bu arada MBK, iktidarın bir an önce seçimler yoluyla yeniden si- villere devredilmesine karşı çıkan kendi içindeki ’14’ler grubu’nu tasfiye etti.

29 Kasım 1960’da ‘Basın Kanunu’ndaki antidemokratik maddeleri kaldıran 143 sayılı yasa çıkarıldı. 1 Aralık’ta gazete- cilere, kendi talepleri olan ‘ispat hakkı’nı tanıyan Ceza Yasası değişikliği yapıldı.

Fakat; Fikir İşçileri Yasa tasarısı ve Basın İlan Kurumu ile ilgili düzenlemeler bekletildi.

Gazete patronları, gazeteci- lerin çalışma şartlarını ciddi öl- çüde iyileştirecek yasal düzenle- melerin yapılmaması için MBK’ye mektuplar gönderiyordu. Özellik- le kıdem tazminatı ve onun öden- memesi durumunda her gün için yüzde 5 gecikme faizi işlemesini eleştiriyorlardı.

Yeni Sabah gazetesinin, yasa tasarısında olmayan mad- deleri de varmış gibi göstererek patronların lehinde, gazetecilerin aleyhinde yayın yapmaya baş- laması üzerine İGS, Basın Şeref Divanı’na şikâyet’te bulundu.

Nadir Nadi basında işverenler ve çalışanların sorunları baş başa görüşmemesinden, sürekli dev- letin arabuluculuğuna başvurma- sından yakınıyordu.

Abdi İpekçi ise; yazılarında birçok işverenin yeni tasarıdaki şartları zaten uyguladığını, ancak bunu bir standart hâline getirmek için yasaya ihtiyaç olduğunu savunuyordu.

İpekçi, oluşturulması plan- lanan Basın İlan Kurumu’na ise eleştirel yaklaşıyor ve bugünleri (Devamı sayfa 5’de)

(Baştarafı sayfa 4’de)

öngörerek şöyle diyordu: “İleride siyasi iktidarlar tarafından derhal bir Demokles’in kılıcına çevrilebi- lecek özelliktedir… Tasarının ta- şıdığı bazı faydalı hususlar bu büyük mahsurun gölgesinde kalmıştır.”

Tartışmalara ve eleştirilere rağmen, MBK Genel Kurulu 2 Ocak 1961’de Basın İlan Ku- rumu’nu (BİK) kuran yasa’yı çıkardı. Ancak gazete sahipleri- nin tepkisini asıl çeken düzenle- me, bundan iki gün sonra çıka- rılan 212 sayılı yasa’ydı.

Basın iş yasasında önemli değişiklikler yaparak çalışanlara ek haklar tanıyan bu yasa’ya gazete sahipleri “bu hükümler sosyalist ve liberal hiçbir hür memleket rejimlerinin yasaların- da yoktur” diye karşı çıkıyordu.

‘Gazetecilerin ücretinin peşin ödenmesi, kıdem hakkının mes- leğe girişle beraber başlaması, istifa hâlinde de kıdem tazminatı alınabilmesi, kâr eden gazetele- rin çalışanlara bir maaş ikramiye vermesi ve ölüm ödeneği’ gibi yeni haklar, patronların hedefin- deydi.

212 sayılı kanun 10 Ocak 1961’de Resmi Gazete’de ya- yımlanarak yürürlüğe girerken, gazete sahipleri de ortak bir tavır için bir araya geldikleri toplantıda boykot kararı almıştı. Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Yeni Sabah, Vatan, Ter- cüman ve Yeni İstanbul gazete- leri, üç gün boyunca çıkmayacaktı.

Bu olay, basın tarihimize

‘Dokuz Patron Vakası’ diye geçti.

10 Ocak 1961’de bu gazeteler

“Gazetemizi üç gün kapatıyoruz”

başlığıyla ve ortak bildiriyle çıktı.

Bildiride bir yandan MBK övülü- yor, bir yandan da yeni yasanın

“tehlikesi” vurgulanıyordu. Pat- ronların yayın durdurmasına en etkili cevap da yine gazete- cilerden geldi. Gerisini, söz ko- nusu tezden aynen aktaralım:

“10 Ocak 1961’de 3 günlük yayın durma kararı duyurusunun yayımlandığı dokuz gazeteden bazılarının künyelerinde değişik- likler oldu. Sendikalı ve sendika- sız yazı işleri müdürlerinden bir kısmı, boykot bildirisinin yayım- landığı o sayıya imzalarını koy- mayı kabul etmedi. Dünya gaze- tesinin sorumlu yazı işleri müdür- lerinden Hikmet Çağlayan ve

Sami Karaören imzalarını koy- mayınca o gün sorumlu yazı iş- leri müdürü olarak Yekta Ragıp Önen’in adı yayımlandı. Milli- yet’te Hasan Yılmaer adını koy- mamış ve onun yerinde Ercü- mend Karacan’ın adı çıkmıştı. Vatan’da Mesut Özdemir ve Gök- şin Sipahioğlu adlarını koymayı kabul etmeyince yalnızca sahip olarak Ahmet Emin Yalman’ın adı yer aldı.

Dokuz gazetenin yazı işleri müdürü, ortak bir bildiri ile boyko- ta katılmadıklarını duyurdu. Yazı işleri müdürlerinin ortak bildirisin- de şu görüşlere yer verildi:

“1- Gazetelerimizin kapatılması konusunda patronlarımız tarafından alınan kararı asla tasvip etmiyoruz. 2- Bu karara mesnet olarak gösteri- len basınla ilgili kanunların pat- ronlar tarafından belirtildiği şekilde

‘basının emsali görülmemiş bir teh- likenin içine aldığı,’ ‘temel hak ve hürriyetlerimizi kısıntıya soktuğu’ iddiasına iştirak etmiyoruz.

3- Bu kanunlardan basında çalışan- larla çalıştıranlar arasındaki müna- sebetleri düzenleyen ‘fikir işçileri kanunu’ sosyal adaletin gerçekleş- mesinden başka bir netice sağlama- yacak, hak ve hürriyetimizi kısmayıp bilakis garanti altına alacaktır. Resmi ilanlar gazetelere ekonomik baskı aracı yapılabilir.

Basın İlan Kurumu Kanunu’nda özel ilanlarla ilgili maddenin gaze- telerin mali menfaatlerine aykırı bulunduğu, hatta bu maddenin ile- ride gazetelere bazı ekonomik baskı vasıtası haline getirilebileceği iddia edilebilir. Ancak, bu iddianın doğru- luğu dahi Türk basın tarihinde gö- rülmemiş bir boykota sebep olamaz. Gazetelerin üç gün kapatılması gibi ağır bir protesto, evvelki rejimlerde temel hak ve hürriyetlerimizin haki- katen kısıldığı, basının hakikaten emsali görülmemiş bir tehlikenin içine sokulduğu günlerde dahi başa- rılamamış bir harekettir.

Bizler, o zaman böyle bir protestoya cesaret edememiş patronların bir ilan kanunu için ittifakla vardıkları bu kararı basın için haysiyet kırıcı buluyor, amme görevimizi yapmak- tan bizi alıkoyan bu durumdan do- layı teessürlerimizi umumi efkara açıyoruz.”

İmzalar: Abdi İpekçi (Milliyet), Vecdi Kızıldemir (Cumhuriyet), Gökşin Sipahioğlu (Vatan), Hikmet Çağlayan- Sami Karaören (Dünya), Tevfik Erol (Tercüman), M. İlhan Turalı (Akşam), Oğuz Akkan (Yeni Sabah).

Bu bildiriye imza koymayan Hürriyet gazetesi Yazı İşleri Müdürü Necati Zincirkıran ise; bu tavrından

dolayı haysiyet divanına verilerek İGS üyeliğinden ihraç edildi. Bir grup gazeteci de yayım- ladıkları bildiride şu görüşlere yer verdi: “En iptidai meslek haklarıyla beraber insanlık haysiyetleri de, ga- zete sahiplerinin küçücük öfkesine, kaprisine ve menfaat endişesine kurban edilen Türk gazetecisi, yeni kanunla en tabii haklarını elde etmiş bulunuyor.”

Bildiride ayrıca, gazetecilerin karakollarda dövüldüğü, hapse atıl- dığı, gazetelerin sansürlendiği dö- nemlerde birleşme fikrine yanaşma- yan bazı gazete sahiplerinin kendi çıkarları için ortak hareket etmeleri ibret verici bir manzara olarak nite- lendi.

Bu bildiride imzası bulunan gazetecilerden bazılarının isimleri şöyle: “Çetin Özcan, Adnan Veli, Nail Güreli, Yalçın Tüzecan, Galip Sayın, Gökşin Sipahioğlu, Selahat- tin Güler, Hilmi Yavuz, İhsan Onur, Nezihi  Yener, Emil Galip Sandalcı, Ayhan Yetkiner, Turhan Tükel, Remzi Hakkan, Şevket Soley, S. Sa- cid Demircan, Mustafa Eremektar, Selçuk Çandarlı, Semih Tuğrul, Erdoğan Kıral, Esen Yalçın, Reşit Aşçıoğlu, Gürkut Uşaklı, Seyami Turgut Genç, Cenap Çetinel.” Sendika, kamuoyu oluşturmayı başardı

İGS, yayımladığı bildiriler, tertiplediği yürüyüşler, üç günlük boykot süresince çıkardığı ‘Basın’ isimli gazete ve Türkiye Radyola- rı’nda lehlerine yapılan yayınlarla gazete patronlarını zor durumda bırakan bir kamuoyu oluşturmayı başardı. 10 Ocak 1961 günü de şu bildiriyi yayımladı:

“İstanbul’da yayınlanan do- kuz gazete, üç gün müddetle ka- panmıştır. Bu kapanma kararı, gazetelerin tesis ve maddi imkânla- rını ellerinde bulunduran gazete sahipleri tarafından verilmiştir. Basını meydana getiren asıl ve bü- yük kütle olan biz yazı işleri mü- dürleri, sekreterler, istihbarat şef- leri, muharrirler, muhabirler, foto muhabirleri, karikatüristler, res- samlar, musahhihler ve diğer fikir işçilerinin böyle bir kararda oyumuz olmadığı gibi, bu hareketi asla tas- vip etmemekteyiz.

27 Mayıs Devrimi’nden önce, Menderes rejiminin en karanlık baskı günlerinde cop yiyen, hapse giren, yolu kesilen, zindanlarda çü- rütülmek istenen fikir hürriyet mü- cadelesi sırasında milletçe bekle- nen böyle bir hareketi yapmayan gazete sahiplerinin, fikir işçilerinin haklarını teminat altına alan yasa- nın çıktığı sırada, gazete kapatmak

suretiyle Milli Birlik Komitesi’ni protesto yoluna gitmeleri, ayrıca dikkati çekecek bir olaydır.”

* * * Fikir işçilerinin İstanbul’da sessiz yürüyüşü, protestoları!

Gazeteciler, 10 Ocak 1961 günü, işverenlerin boykotunu ve davranışlarını protesto amacıyla Cağaloğlu’ndaki Sendika merke- zinden Vilayet binası önüne ka- dar sessiz bir yürüyüş yaptı. Yürüyüş sessizdi, ancak gazete- ciler, olaylara ilişkin düşüncelerini her zamanki gibi yazıyla dile ge- tirdi.

Ama; bu kez gazete sayfala- rı yerine karton ve bez afişleri kullanmak zorundaydılar.

Gazetecilerin taşıdıkları pankartlarda geçen ifadelerden bazıları şöyleydi:

• Simidimiz ve hürriyetimiz

• Çalışan gazeteciye cop, patrona hep hazırlop

• Babıali ağalığına paydos

• Çalışan gazeteci bugüne dek simitle ve ümitle yaşadı

• Patronlar paralarını, biz çalışanlar hayatımızı koyduk

• Biz çalışan gazeteciler

gazetelerin üç gün çıkmama kararına katılmıyor

• Gazeteciyi ezenler bu kanunla eziliverdi

• Hakikat kılıcı kılıçlı patronların tepesinde

• Patron, sen hiç cop yedin mi?

• Menderes’e boyun eğenler hürriyete başkaldırıyor

• Gazete çıkarmak çorap fabrikası işletmeye benzemez

Yürüyüşe katılan gazeteciler bu ifadelerin yer aldığı pankartla- rın dışında çok sayıda Türk bay- rağı ve Atatürk posteri taşıdı. ÇALIŞANLARIN

ÇIKARDIĞI

BASIN GAZETESİ ve manşeti:

‘Daima halkın hizmetindeyiz’

Sonucu özetleyelim: Gazete sahipleriyle çalışan- lar arasındaki arabuluculuk ça- baları netice vermedi. Patronlara boyun eğmeyen gazeteciler, sen- dikanın liderliğinde ve zor şartlar altında Basın gazetesini çıkar- mayı başardılar. Bu gazetenin künyesinde İGS Üyesi Selçuk Çandarlı, Umum Neşriyat Mü- dürü Abdi İpekçi, Sorumlu Yazı işleri Müdürü Semih Tuğrul ve teknik danışman Murat Kayahan- lı yer alıyordu.

(Baştarafı sayfa 5’te) Tez’de geçen ifadeyle,

“Türk fikir işçilerinin, ilk gazetesi nihayet rüya- dan gerçeğe dönüşmüştü” ve her gün 100 bin adet basıla- rak üç gün boyunca Türkiye’ye dağıtılmıştı.

İlk günkü manşeti “Daima halkın hizmetindeyiz” başlığını taşıyordu. Üçüncü gün “Allaha ısmarladık” başlıklı veda yazı- sında ise; “Çıkarken ne demiş- tik: ‘Üç gün sizi gazetesiz bı- rakmayacağız.’

Ve işte, bırakmadık” deni- liyor, gelecekte gazetecilerin yasal haklarını korumak için gerekirse yine aynı yolda yürü- neceği sözü veriliyordu.

Son tahlilde; gazeteciler kazandı, birçok patron geri adım attı.

‘10 Ocak Çalışan Gazeteci- ler Günü’ olarak bildiğimiz, 1962 yılından 1971 askeri müdahale- siyle gazetecilerin yasal hakları kırpılana kadar “bayram” olarak kutlanan bugünün tarihi, işte; bu

“Dokuz Patron Olayı” ile Basın gazetesine dayanıyor.

Hürriyet’in sahibi Erol Simavi 1962’deki ilk Gazeteciler Bayra- mı resepsiyonuna bizzat gelip 212 sayılı yasa’yı kendisinin

daha çıkarılmadan uyguladığını söylüyor, “Kalkmasını da ben şahsen arzu etmem” diyordu.

* * *

‘Fikir işçilerinin yürüyüşü’nü

Basın gazetesi için Yaşar Kemal

haberleştirmişti

Basın gazetesi’nde 11 Ocak 1961’de yayımlanan ve gazeteci- lerin sessiz protestonu anlatan

“Fikir işçilerinin yürüyüşü” başlıklı Yaşar Kemal haberiyle bu yazıyı kapatalım:

“Bu sabah erkenden uyan- dım. Dün gazetede gazete sahiple- rinin protesto yazısını okumuş- tum. Gazeteler bazı kanunları protesto etmek üzere üç gün çıkmayacaklardı.

Bu kanunlardan biri fikir işçilerinin haklarını koruyordu. Ve; gazete sahipleri buna karşı geliyorlardı.

Yıllardan beri Türk fikir işçisinin ilerisini garantiye alan hiçbir dayandığı kanun, tutundu- ğu dal yoktu. Türk fikir işçisi dert

içinde, bela içindeydi. Bence bu bizim gazete sahiplerinin hoşuna gitmeliydi.

Bu kanunun bize verdiği hak- lar o kadar aşırı haklar değildi. Bazı gazeteler zaten bu hakların bir kısmını fikir işçilerine tanıyor- lardı.

Bu öfke ne öyleyse? Belki bir kırılma, bir zinciri koparmadır bu. Sonu gelecek diye bir tereddüt mü var?

‘Resmi ilan işi, fikir hürriye- tini dolayısıyla kısıyor’ diyorlar.

Bu, ona karşı bir protestodur, diyor bazıları.

Fikir işçilerine karşı değildir, diyorlar.

Öyleyse, açıkça bunu söyle- yemezler miydi?

Söyleseler, eğer; fikir hürriye- ti kısılıyorsa, biz onlarla birlik olur, davamızı daha güçlü yürütürdük. Açıkça, biz fikir işçilerinin haklarını koruyan kanuna karşı değiliz, diyebilirlerdi.

Şimdi biz onlarla birlik deği- liz. Onların bu hareketlerini pro- testo ediyoruz.

Haklarımızı koruyan kanunun yanındayız.

*****

Bu sabah erken uyandım, demiştim. Hep kafamda bir dü- şünce vardı. Biz bu protestoya karşı nasıl bir tavır takınacağız? Çoğumuzun başında viran kalası evlad ü eyal vardı. Ve bu gazete- lerden gözünün yaşına bakmadan, hiç sebepsiz, insanlar kovulmuş- lardı. Korku vardı. Korku!

Ekmek. O bir parça ekmeğin elden alınma korkusu...

Bunu göze alanlar da çıka- caktı, alamayanlar da. Alamayan- lara ne diyebilirdik? Alanlar için

“olağandır” derdik, ama… Belki bazı gazete sahipleri bu işi çok medeni karşılayacaktı. Bu- nun bir ‘ekmek ve hürriyet savaşı’ olduğunu bilip söyleyeceklerdi. Yürekten bizimle birlik olanlar da vardı. Destekleyeceklerdi bizi. Ama; içlerinde ekmeğimizi kese- cekler de vardı.

Yani bu sabah kaç kişi gele- cekti, bizim protestoyu protesto edişimize kaç kişi katılacaktı?

Bu, benim için önemliydi. Bu hareket memleketimizde bir dönüm noktası olabilirdi. Olacaktı.

İşçinin iş sahibinden hakkını koparması…

Koparılmış hakkını geri ver- memesi…

Sabahın dokuzunda Gazete- ciler Sendikasında çok az kişi vardı. Ama heyecanlıydılar.

Bu kadar az kişi de olsa iş

görülebilirdi.

Ama; bu işe bütün fikir işçilerinin eksiksiz katılmaları çok iyi olurdu.

Birden saat on bire doğru koskoca salon doldu.

İğne atsan yere düşmüyordu insandan.

Bu, göz yaşartıcı bir haldi. Bir haksızlığa karşı başkaldır- maydı!

Bu arkadaşlar işlerini, gaze- telerini, ekmeklerini, hürriyetleri- ni seviyorlardı. Salonda hemen bütün basın işçileri vardı.

Bu birlik, ne güzel birlik’ti. Ne güzel arkadaşlık, ne güzel bir sarılmaydı birbirimize. Göz ya- şartıcı bir görünümdeydi salon.

Ve; Türk fikir işçileri vakurdu. Karşı koymanın, hak arama- nın güzelliğindeydi her şey.

Dövizler yazılmaya başlandı. Bir tanesinin üstünde durmaya değer: “Menderes’e boyun eğenler, hürriyete başkaldırıyorlar.” Bunun üstünde önemle durmak gerek. Sonra haksızlık da yapmamak gerek. Bu dokuz gazetenin hepsi Menderes’e boyun eğmedi. Bir ikisi her zaman başkaldırdı. Ama Menderes’in kulu kölesi olanlar… Gazete kapatmak için Menderes devrinde her gün vesile çıkıyordu.

Türk fikir işçisinin hakları karşısında birleşemeyenler, ne güzel birleşiyorlar.

Bunu Türk halkı, Türk ka- muoyu böyle biliyor. Böyle düşü- nüyor.

Ne olursa olsun, gazete sahiplerinin bu hareketlerini iyi karşılamadık. Bu hareket, Türk gazeteciliğini halkın gözünden düşürmek demektir.

Onlarla birlik değil, onların bu hareketlerine karşıyız. Bütün Türk fikir işçileri, bugün hep bir ağızdan bunu söyledi. Basınımızın onurunu kurtardı.

*****

Bu, basın tarihimizde en şerefli yeri alacak bir harekettir. Ekmeği ve hürriyeti korumanın en büyük çabasıdır.

Bu gazete, elinizdeki bu gazete de, bu karşı koymanın en güzel delilidir. Türk fikir işçileri, hangi şart altında olursa olsun, okuyucularına sesleneceklerdir. Bugünü, bütün Türk işçileri- ne örnek bir gün olarak gösterme- liyiz. Bugünü, Türk fikir işçileri- nin bayramı ilan etmeliyiz.

Bu hareket, birleşmenin zaferidir. Birleştikten sonra, haksızlığa uğrayanlar yüzde yüz birleştikten sonra, bu dünyada onları yenecek güç yoktur.

Biz bugün öylesine birleştik

ki… Birleşmenin zaferi… Bu yüzden bu günün anlamı büyüktür.

Türk fikir işçilerinin Zafer Bayramı olsun!” (Kaynak: Journo.com.tr)

(5)

Sayfa /5

(Baştarafı sayfa 3’te) Kâğıt fiyatlarına zam ve hayat pahalılığı

1958 yılı haziran ayında kâğıt ve mürekkep fiyatları ve işçi ücretlerindeki artışlar gerekçe gösterilerek 8 gazetenin fiyatı 25 kuruş zamlandı. Ancak, çalı- şanlar için herhangi bir ücret artışı söz konusu değildi.

İstanbul Gazeteciler Sendi- kası Yönetim Kurulu, 25 Haziran 1958 tarihli toplantısında, gazete fiyatlarına yapılan zam neticesin- de işverenlerin elde edecekleri gelir artışının bir kısmının çalışan gazetecilerin ücretlerine yansıtıl- ması için girişimde bulunmak üzere Sendika Başkanına yetki verdi.

Bu amaçla, İGS Başkanı, temmuz ayında Hürriyet, Milliyet, Dünya, Vatan, Yeni Sabah, Ter- cüman ve Yeni İstanbul gazetele- rinin sahipleri veya vekili ile gö- rüştü. Görüşmelerde ‘gazete fiyatlarına yapılan zamdan elde edilen gelirin bir kısmının çalışan gazetecilere ait olduğu’ görüşünü tekrarlayan İGS Başkanı bunu şöyle gerekçelendirdi: “Çalışan- ların yaşama seviyelerinin -yük- seltilmesinden vazgeçtik- mu- hafazası ve hayat pahalılığı kar- şısında dayanabilmeleri için bu ayarlama zaruridir.”

10 Ocak 1961’deki üç gün- lük yayın boykotuna katılan bu gazetelerin patronlarının İGS’nin ücretleri ayarlama talebi karşısın- daki tutumları, gazetecilere bakış açılarını daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.

Bir yandan zam,

bir yandan işten çıkarmalar Vatan’ın sahibi Ahmet Emin Yalman, tek başına karar verme- ye yetkili olmadığını söyledi. Ga- zetenin İdare Meclisi, konuyu görüştüğünde talebi haklı kar- şılamasına rağmen yerine ge- tirilmesine imkân olmadığını belirtti.

Milliyet işvereni Ercüment Karacan, Temmuz ayından iti- baren bütün gazetecilerin maaş- larına yüzde 25 zam yapıldığını açıkladı. Hürriyet işverenlerinden Haldun Simavi, muhabirlerin primlerine zam yaptığını ve fazla para kazanmanın, fazla çalışma ile mümkün olacağını ifade etti.

Dünya’nın sahiplerinden Bedii Faik, görüşmeden iki hafta sonra tüm çalışanlara eşit miktarda zam uyguladı. Yeni Sabah’ın sahibi Safa Kılıçlıoğlu, İstanbul Gazeteciler Sendikası gibi bir kuruluşu tanımadığını ve yapıla- cak herhangi bir zam talebinin

kendi işlerine “lüzumsuz, haksız ve yetkisiz bir müdahaleden baş- ka bir şey olmayacağını” ifade etti. Tercüman’ın işverenlerinden Semih Tanca, istenilen zammın gerçekleşmesi için birkaç ay bek- lemek gerektiğini söyledi. Yeni İstanbul işvereni ile Avrupa’da olduğu için görüşülemedi. Cum- huriyet işvereni daha kendisiyle görüşülmeden Milliyet ve Dün- ya’nın yüzde 25 zam yaptığını duyduktan sonra aynı oranda zammı uyguladı.

O DÖNEMDE HAK MÜCADE- LESİ VEREN GAZETECİLER- DEN HIFZI TOPUZ ANLATI- YOR: “DİRENMEKTEN VAZ- GEÇMEMEK LÂZIM”

Gazete patronlarının, hükû- metle aralarının açılmasının fa- turasını da çalışan gazeteciler ödemekteydi. Sendikanın ça- balarıyla elde edilen yüzde 25 zammın üzerinden bir ay geçme- den Menderes hükûmeti, gazete kâğıdı fiyatlarına yüzde 150 ora- nında zam yaptı. Bu, basın sek- töründe çalışanların aleyhine yeni gelişmelere yol açtı.

Hükûmetin basını baskı al- tında tutmak için kâğıt fiyatlarına yaptığı zammı gerekçe gösteren gazete patronlarının mali güçlük- lerini düzeltmek için genelde ilk yaptıkları iş, çalışan sayısını azaltmaktı. Bunu bilen Gazeteci- ler Sendikası, Gazeteciler Ce- miyeti ve Günlük Gazete Teknis- yenleri Sendikası, Başbakan Adnan Menderes’e birer telgraf çekerek yapılan kâğıt zammının çok aşırı olduğunu ve bunun ba- sında yeni işsizler yaratacağını bildirdi. Ancak, Adnan Menderes bu telgraflardan hiç etkilenmedi.

Tercüman, Vatan ve Yeni Gaze- te’de çalışan 15 kadar çalışanın işine kâğıt zammı gerekçe gös- terilip son verildi. Bunlardan ba- zılarının tazminatları dahi öden- medi.

İGS heyetine ‘yalan haberler’

gerekçe gösterildi

Arada kapatılsa da; İGS ça- lışan gazetecilerin sesini çıkarta- bildiği tek platformdu. Sendikanın en önemli gündemi üyelerinin haklarını savunmak, dolayısıyla basın özgürlüğünün tesisi için mücadele etmekti. Bu amaçla, her fırsatı değerlendirmeye çalıştı. İGS Yönetim Kurulu, Ba- sın-Yayın ve Turizm Vekili Server Somuncuoğlu ile 1958’de İstan- bul Radyoevi’nde yaptığı görüş- mede basınla ilgili mevcut yasa- ların çalışan gazetecilerin aley- hine işlediğini belirterek, yasalar- da tadilat yapılmasını istedi.

Server Somuncuoğlu’nun önerisiyle isteklerini bir rapor haline getiren İGS, bunu Anka- ra’da ilgili bakanlara ve milletve- killerine sundu. Ankara’da, gaze- teciler için sınırlı bir af çıkarılaca- ğı izlenimi edinen İGS Heyeti, gazetecilerin mesleki bakımdan kontrolünü sağlayacak Basın Odaları tasarısı ile ilgili çalışma- lar yürütüldüğünü öğrendi. İGS heyetine ayrıca, basın mevzua- tında sık sık tadilat yapmak ve hükümleri ağırlaştırmak ihtiyacı- nın, yalan haberler yüzünden or- taya çıktığı söylendi.

1959’da İGS Yönetim Kurulu yenilendi. İGS’nin yeni yönetim kurulunun faaliyetlerinin başında 5953 sayılı yasaya göre sözleş- me, sigorta ve asgari ücretin uy- gulanması gelmekteydi.

Ama, 5953 sayılı yasanın her yönden yetersiz olduğunun bilincinde olan Yönetim Kurulu, bu yasanın “tadili” için ısrarlı bir çalışma başlattı. Yeni bir tasarı hazırlayan İGS Yönetim Kurulu, Ankara’da dönemin Basın Yayın ve Turizm Bakanı Abdullah Aker ile görüştü. İGS Heyetini kısa bir süre için kabul eden Bakan Aker, sorunları değerlendirmek yerine o tarihlerde geniş tepkilere yol açan meşhur ‘Basına nasihat’ını vermeyi tercih etti.

* * *

Bundan sonrasını da yine aynı tezden özetleyerek aktara- lım: 27 Mayıs 1960’da Menderes hükûmetini deviren askeri darbe- den kısa süre sonra gazeteciler, özgür ve demokratik bir basın düzeninin kurulması için taleple- rini seslendirmeye başladılar.

‘Fikir İşçileri Yasası’nın değiştiril- mesi, resmi ilanların keyfi bir şe- kilde dağıtılmaması, gazetelere kadrolu çalışan sayısında bir alt sınır koyulması ve siyasi iktidarın kâğıt fiyatlarını basına baskı için kullanmasının engellenmesi’ bu taleplerin başlıcalarıydı.

ABD ve Fransa’nın basın mevzuatı örnek alındı

İGS, 1960 yaz aylarında ABD ve Fransa’daki basın mevzuatını inceleyerek bir yasa tasarısı öne- risi hazırlayıp Milli Birlik Komite- si’ne (MBK) sundu. Bu tasarıda;

‘gazetecilere sağlanan ek haklar arasında fazla mesai garantisi, ücretli izin süresinin artırılması, sözleşme yapma zorunluluğu, işverenin tek taraflı feshi hâlinde ek ihbar süresi, deneme süresi- nin kısaltılması, emeklilik güven- cesi ve erkek gazetecilerin as- kerlik, kadınların hamilelik süre- since maaş alabilmesi de’ vardı.

Ancak; Menderes gibi MBK de basın özgürlüğüne karşı gide- rek soğuyordu. Yassıada yargıla- maları sürerken MBK’nin yeni basın mevzuatıyla ilgili çalışma- ları gazetecilerden gizlemeye başlaması gerilimi artırdı. MBK üyesi Muzaffer Özdağ’ın “Babıa- li’den de geçeceğiz” diye gazete- cilere meydan okuması çatışma- yı iyice büyüttü.

Tüm matbaaların devletleşti- rileceği bile iddia ediliyordu. Bir- kaç gazetenin oldukça yüksek gelirler elde ettiği o günlerde bu dedikoduların kamuoyu üzerin- deki etkisi büyüktü. 11 Kasım 1960’ta toplanan Basın Forumu, gazetecilerle iktidar arasındaki bu çatışmada bir ara yol bulmayı ve yeni basın mevzuatıyla ilgili olarak tüm aktörleri aynı noktada buluşturmayı amaçladı, ama başaramadı.

Bu arada MBK, iktidarın bir an önce seçimler yoluyla yeniden si- villere devredilmesine karşı çıkan kendi içindeki ’14’ler grubu’nu tasfiye etti.

29 Kasım 1960’da ‘Basın Kanunu’ndaki antidemokratik maddeleri kaldıran 143 sayılı yasa çıkarıldı. 1 Aralık’ta gazete- cilere, kendi talepleri olan ‘ispat hakkı’nı tanıyan Ceza Yasası değişikliği yapıldı.

Fakat; Fikir İşçileri Yasa tasarısı ve Basın İlan Kurumu ile ilgili düzenlemeler bekletildi.

Gazete patronları, gazeteci- lerin çalışma şartlarını ciddi öl- çüde iyileştirecek yasal düzenle- melerin yapılmaması için MBK’ye mektuplar gönderiyordu. Özellik- le kıdem tazminatı ve onun öden- memesi durumunda her gün için yüzde 5 gecikme faizi işlemesini eleştiriyorlardı.

Yeni Sabah gazetesinin, yasa tasarısında olmayan mad- deleri de varmış gibi göstererek patronların lehinde, gazetecilerin aleyhinde yayın yapmaya baş- laması üzerine İGS, Basın Şeref Divanı’na şikâyet’te bulundu.

Nadir Nadi basında işverenler ve çalışanların sorunları baş başa görüşmemesinden, sürekli dev- letin arabuluculuğuna başvurma- sından yakınıyordu.

Abdi İpekçi ise; yazılarında birçok işverenin yeni tasarıdaki şartları zaten uyguladığını, ancak bunu bir standart hâline getirmek için yasaya ihtiyaç olduğunu savunuyordu.

İpekçi, oluşturulması plan- lanan Basın İlan Kurumu’na ise eleştirel yaklaşıyor ve bugünleri

(Baştarafı sayfa 4’de)

öngörerek şöyle diyordu: “İleride siyasi iktidarlar tarafından derhal bir Demokles’in kılıcına çevrilebi- lecek özelliktedir… Tasarının ta- şıdığı bazı faydalı hususlar bu büyük mahsurun gölgesinde kalmıştır.”

Tartışmalara ve eleştirilere rağmen, MBK Genel Kurulu 2 Ocak 1961’de Basın İlan Ku- rumu’nu (BİK) kuran yasa’yı çıkardı. Ancak gazete sahipleri- nin tepkisini asıl çeken düzenle- me, bundan iki gün sonra çıka- rılan 212 sayılı yasa’ydı.

Basın iş yasasında önemli değişiklikler yaparak çalışanlara ek haklar tanıyan bu yasa’ya gazete sahipleri “bu hükümler sosyalist ve liberal hiçbir hür memleket rejimlerinin yasaların- da yoktur” diye karşı çıkıyordu.

‘Gazetecilerin ücretinin peşin ödenmesi, kıdem hakkının mes- leğe girişle beraber başlaması, istifa hâlinde de kıdem tazminatı alınabilmesi, kâr eden gazetele- rin çalışanlara bir maaş ikramiye vermesi ve ölüm ödeneği’ gibi yeni haklar, patronların hedefin- deydi.

212 sayılı kanun 10 Ocak 1961’de Resmi Gazete’de ya- yımlanarak yürürlüğe girerken, gazete sahipleri de ortak bir tavır için bir araya geldikleri toplantıda boykot kararı almıştı. Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Yeni Sabah, Vatan, Ter- cüman ve Yeni İstanbul gazete- leri, üç gün boyunca çıkmayacaktı.

Bu olay, basın tarihimize

‘Dokuz Patron Vakası’ diye geçti.

10 Ocak 1961’de bu gazeteler

“Gazetemizi üç gün kapatıyoruz”

başlığıyla ve ortak bildiriyle çıktı.

Bildiride bir yandan MBK övülü- yor, bir yandan da yeni yasanın

“tehlikesi” vurgulanıyordu. Pat- ronların yayın durdurmasına en etkili cevap da yine gazete- cilerden geldi. Gerisini, söz ko- nusu tezden aynen aktaralım:

“10 Ocak 1961’de 3 günlük yayın durma kararı duyurusunun yayımlandığı dokuz gazeteden bazılarının künyelerinde değişik- likler oldu. Sendikalı ve sendika- sız yazı işleri müdürlerinden bir kısmı, boykot bildirisinin yayım- landığı o sayıya imzalarını koy- mayı kabul etmedi. Dünya gaze- tesinin sorumlu yazı işleri müdür- lerinden Hikmet Çağlayan ve

Sami Karaören imzalarını koy- mayınca o gün sorumlu yazı iş- leri müdürü olarak Yekta Ragıp Önen’in adı yayımlandı. Milli- yet’te Hasan Yılmaer adını koy- mamış ve onun yerinde Ercü- mend Karacan’ın adı çıkmıştı.

Vatan’da Mesut Özdemir ve Gök- şin Sipahioğlu adlarını koymayı kabul etmeyince yalnızca sahip olarak Ahmet Emin Yalman’ın adı yer aldı.

Dokuz gazetenin yazı işleri müdürü, ortak bir bildiri ile boyko- ta katılmadıklarını duyurdu. Yazı işleri müdürlerinin ortak bildirisin- de şu görüşlere yer verildi:

“1- Gazetelerimizin kapatılması konusunda patronlarımız tarafından alınan kararı asla tasvip etmiyoruz.

2- Bu karara mesnet olarak gösteri- len basınla ilgili kanunların pat- ronlar tarafından belirtildiği şekilde

‘basının emsali görülmemiş bir teh- likenin içine aldığı,’ ‘temel hak ve hürriyetlerimizi kısıntıya soktuğu’

iddiasına iştirak etmiyoruz.

3- Bu kanunlardan basında çalışan- larla çalıştıranlar arasındaki müna- sebetleri düzenleyen ‘fikir işçileri kanunu’ sosyal adaletin gerçekleş- mesinden başka bir netice sağlama- yacak, hak ve hürriyetimizi kısmayıp bilakis garanti altına alacaktır.

Resmi ilanlar gazetelere ekonomik baskı aracı yapılabilir.

Basın İlan Kurumu Kanunu’nda özel ilanlarla ilgili maddenin gaze- telerin mali menfaatlerine aykırı bulunduğu, hatta bu maddenin ile- ride gazetelere bazı ekonomik baskı vasıtası haline getirilebileceği iddia edilebilir. Ancak, bu iddianın doğru- luğu dahi Türk basın tarihinde gö- rülmemiş bir boykota sebep olamaz.

Gazetelerin üç gün kapatılması gibi ağır bir protesto, evvelki rejimlerde temel hak ve hürriyetlerimizin haki- katen kısıldığı, basının hakikaten emsali görülmemiş bir tehlikenin içine sokulduğu günlerde dahi başa- rılamamış bir harekettir.

Bizler, o zaman böyle bir protestoya cesaret edememiş patronların bir ilan kanunu için ittifakla vardıkları bu kararı basın için haysiyet kırıcı buluyor, amme görevimizi yapmak- tan bizi alıkoyan bu durumdan do- layı teessürlerimizi umumi efkara açıyoruz.”

İmzalar: Abdi İpekçi (Milliyet), Vecdi Kızıldemir (Cumhuriyet), Gökşin Sipahioğlu (Vatan), Hikmet Çağlayan- Sami Karaören (Dünya), Tevfik Erol (Tercüman), M. İlhan Turalı (Akşam), Oğuz Akkan (Yeni Sabah).

Bu bildiriye imza koymayan Hürriyet gazetesi Yazı İşleri Müdürü Necati Zincirkıran ise; bu tavrından

dolayı haysiyet divanına verilerek İGS üyeliğinden ihraç edildi.

Bir grup gazeteci de yayım- ladıkları bildiride şu görüşlere yer verdi: “En iptidai meslek haklarıyla beraber insanlık haysiyetleri de, ga- zete sahiplerinin küçücük öfkesine, kaprisine ve menfaat endişesine kurban edilen Türk gazetecisi, yeni kanunla en tabii haklarını elde etmiş bulunuyor.”

Bildiride ayrıca, gazetecilerin karakollarda dövüldüğü, hapse atıl- dığı, gazetelerin sansürlendiği dö- nemlerde birleşme fikrine yanaşma- yan bazı gazete sahiplerinin kendi çıkarları için ortak hareket etmeleri ibret verici bir manzara olarak nite- lendi.

Bu bildiride imzası bulunan gazetecilerden bazılarının isimleri şöyle: “Çetin Özcan, Adnan Veli, Nail Güreli, Yalçın Tüzecan, Galip Sayın, Gökşin Sipahioğlu, Selahat- tin Güler, Hilmi Yavuz, İhsan Onur, Nezihi  Yener, Emil Galip Sandalcı, Ayhan Yetkiner, Turhan Tükel, Remzi Hakkan, Şevket Soley, S. Sa- cid Demircan, Mustafa Eremektar, Selçuk Çandarlı, Semih Tuğrul, Erdoğan Kıral, Esen Yalçın, Reşit Aşçıoğlu, Gürkut Uşaklı, Seyami Turgut Genç, Cenap Çetinel.”

Sendika, kamuoyu oluşturmayı başardı

İGS, yayımladığı bildiriler, tertiplediği yürüyüşler, üç günlük boykot süresince çıkardığı ‘Basın’

isimli gazete ve Türkiye Radyola- rı’nda lehlerine yapılan yayınlarla gazete patronlarını zor durumda bırakan bir kamuoyu oluşturmayı başardı. 10 Ocak 1961 günü de şu bildiriyi yayımladı:

“İstanbul’da yayınlanan do- kuz gazete, üç gün müddetle ka- panmıştır. Bu kapanma kararı, gazetelerin tesis ve maddi imkânla- rını ellerinde bulunduran gazete sahipleri tarafından verilmiştir.

Basını meydana getiren asıl ve bü- yük kütle olan biz yazı işleri mü- dürleri, sekreterler, istihbarat şef- leri, muharrirler, muhabirler, foto muhabirleri, karikatüristler, res- samlar, musahhihler ve diğer fikir işçilerinin böyle bir kararda oyumuz olmadığı gibi, bu hareketi asla tas- vip etmemekteyiz.

27 Mayıs Devrimi’nden önce, Menderes rejiminin en karanlık baskı günlerinde cop yiyen, hapse giren, yolu kesilen, zindanlarda çü- rütülmek istenen fikir hürriyet mü- cadelesi sırasında milletçe bekle- nen böyle bir hareketi yapmayan gazete sahiplerinin, fikir işçilerinin haklarını teminat altına alan yasa- nın çıktığı sırada, gazete kapatmak

suretiyle Milli Birlik Komitesi’ni protesto yoluna gitmeleri, ayrıca dikkati çekecek bir olaydır.”

* * * Fikir işçilerinin İstanbul’da sessiz yürüyüşü, protestoları!

Gazeteciler, 10 Ocak 1961 günü, işverenlerin boykotunu ve davranışlarını protesto amacıyla Cağaloğlu’ndaki Sendika merke- zinden Vilayet binası önüne ka- dar sessiz bir yürüyüş yaptı.

Yürüyüş sessizdi, ancak gazete- ciler, olaylara ilişkin düşüncelerini her zamanki gibi yazıyla dile ge- tirdi.

Ama; bu kez gazete sayfala- rı yerine karton ve bez afişleri kullanmak zorundaydılar.

Gazetecilerin taşıdıkları pankartlarda geçen ifadelerden bazıları şöyleydi:

• Simidimiz ve hürriyetimiz

• Çalışan gazeteciye cop, patrona hep hazırlop

• Babıali ağalığına paydos

• Çalışan gazeteci bugüne dek simitle ve ümitle yaşadı

• Patronlar paralarını, biz çalışanlar hayatımızı koyduk

• Biz çalışan gazeteciler

gazetelerin üç gün çıkmama kararına katılmıyor

• Gazeteciyi ezenler bu kanunla eziliverdi

• Hakikat kılıcı kılıçlı patronların tepesinde

• Patron, sen hiç cop yedin mi?

• Menderes’e boyun eğenler hürriyete başkaldırıyor

• Gazete çıkarmak çorap fabrikası işletmeye benzemez

Yürüyüşe katılan gazeteciler bu ifadelerin yer aldığı pankartla- rın dışında çok sayıda Türk bay- rağı ve Atatürk posteri taşıdı.

ÇALIŞANLARIN ÇIKARDIĞI

BASIN GAZETESİ ve manşeti:

‘Daima halkın hizmetindeyiz’

Sonucu özetleyelim:

Gazete sahipleriyle çalışan- lar arasındaki arabuluculuk ça- baları netice vermedi. Patronlara boyun eğmeyen gazeteciler, sen- dikanın liderliğinde ve zor şartlar altında Basın gazetesini çıkar- mayı başardılar. Bu gazetenin künyesinde İGS Üyesi Selçuk Çandarlı, Umum Neşriyat Mü- dürü Abdi İpekçi, Sorumlu Yazı işleri Müdürü Semih Tuğrul ve teknik danışman Murat Kayahan- lı yer alıyordu.

(Baştarafı sayfa 5’te) Tez’de geçen ifadeyle,

“Türk fikir işçilerinin, ilk gazetesi nihayet rüya- dan gerçeğe dönüşmüştü”

ve her gün 100 bin adet basıla- rak üç gün boyunca Türkiye’ye dağıtılmıştı.

İlk günkü manşeti “Daima halkın hizmetindeyiz” başlığını taşıyordu. Üçüncü gün “Allaha ısmarladık” başlıklı veda yazı- sında ise; “Çıkarken ne demiş- tik: ‘Üç gün sizi gazetesiz bı- rakmayacağız.’

Ve işte, bırakmadık” deni- liyor, gelecekte gazetecilerin yasal haklarını korumak için gerekirse yine aynı yolda yürü- neceği sözü veriliyordu.

Son tahlilde; gazeteciler kazandı, birçok patron geri adım attı.

‘10 Ocak Çalışan Gazeteci- ler Günü’ olarak bildiğimiz, 1962 yılından 1971 askeri müdahale- siyle gazetecilerin yasal hakları kırpılana kadar “bayram” olarak kutlanan bugünün tarihi, işte; bu

“Dokuz Patron Olayı” ile Basın gazetesine dayanıyor.

Hürriyet’in sahibi Erol Simavi 1962’deki ilk Gazeteciler Bayra- mı resepsiyonuna bizzat gelip 212 sayılı yasa’yı kendisinin

daha çıkarılmadan uyguladığını söylüyor, “Kalkmasını da ben şahsen arzu etmem” diyordu.

* * *

‘Fikir işçilerinin yürüyüşü’nü

Basın gazetesi için Yaşar Kemal

haberleştirmişti

Basın gazetesi’nde 11 Ocak 1961’de yayımlanan ve gazeteci- lerin sessiz protestonu anlatan

“Fikir işçilerinin yürüyüşü”

başlıklı Yaşar Kemal haberiyle bu yazıyı kapatalım:

“Bu sabah erkenden uyan- dım. Dün gazetede gazete sahiple- rinin protesto yazısını okumuş- tum. Gazeteler bazı kanunları protesto etmek üzere üç gün çıkmayacaklardı.

Bu kanunlardan biri fikir işçilerinin haklarını koruyordu.

Ve; gazete sahipleri buna karşı geliyorlardı.

Yıllardan beri Türk fikir işçisinin ilerisini garantiye alan hiçbir dayandığı kanun, tutundu- ğu dal yoktu. Türk fikir işçisi dert

içinde, bela içindeydi. Bence bu bizim gazete sahiplerinin hoşuna gitmeliydi.

Bu kanunun bize verdiği hak- lar o kadar aşırı haklar değildi. Bazı gazeteler zaten bu hakların bir kısmını fikir işçilerine tanıyor- lardı.

Bu öfke ne öyleyse? Belki bir kırılma, bir zinciri koparmadır bu. Sonu gelecek diye bir tereddüt mü var?

‘Resmi ilan işi, fikir hürriye- tini dolayısıyla kısıyor’ diyorlar.

Bu, ona karşı bir protestodur, diyor bazıları.

Fikir işçilerine karşı değildir, diyorlar.

Öyleyse, açıkça bunu söyle- yemezler miydi?

Söyleseler, eğer; fikir hürriye- ti kısılıyorsa, biz onlarla birlik olur, davamızı daha güçlü yürütürdük. Açıkça, biz fikir işçilerinin haklarını koruyan kanuna karşı değiliz, diyebilirlerdi.

Şimdi biz onlarla birlik deği- liz. Onların bu hareketlerini pro- testo ediyoruz.

Haklarımızı koruyan kanunun yanındayız.

*****

Bu sabah erken uyandım, demiştim. Hep kafamda bir dü- şünce vardı. Biz bu protestoya karşı nasıl bir tavır takınacağız? Çoğumuzun başında viran kalası evlad ü eyal vardı. Ve bu gazete- lerden gözünün yaşına bakmadan, hiç sebepsiz, insanlar kovulmuş- lardı. Korku vardı. Korku!

Ekmek. O bir parça ekmeğin elden alınma korkusu...

Bunu göze alanlar da çıka- caktı, alamayanlar da. Alamayan- lara ne diyebilirdik? Alanlar için

“olağandır” derdik, ama… Belki bazı gazete sahipleri bu işi çok medeni karşılayacaktı. Bu- nun bir ‘ekmek ve hürriyet savaşı’ olduğunu bilip söyleyeceklerdi. Yürekten bizimle birlik olanlar da vardı. Destekleyeceklerdi bizi. Ama; içlerinde ekmeğimizi kese- cekler de vardı.

Yani bu sabah kaç kişi gele- cekti, bizim protestoyu protesto edişimize kaç kişi katılacaktı?

Bu, benim için önemliydi. Bu hareket memleketimizde bir dönüm noktası olabilirdi. Olacaktı.

İşçinin iş sahibinden hakkını koparması…

Koparılmış hakkını geri ver- memesi…

Sabahın dokuzunda Gazete- ciler Sendikasında çok az kişi vardı. Ama heyecanlıydılar.

Bu kadar az kişi de olsa iş

görülebilirdi.

Ama; bu işe bütün fikir işçilerinin eksiksiz katılmaları çok iyi olurdu.

Birden saat on bire doğru koskoca salon doldu.

İğne atsan yere düşmüyordu insandan.

Bu, göz yaşartıcı bir haldi. Bir haksızlığa karşı başkaldır- maydı!

Bu arkadaşlar işlerini, gaze- telerini, ekmeklerini, hürriyetleri- ni seviyorlardı. Salonda hemen bütün basın işçileri vardı.

Bu birlik, ne güzel birlik’ti. Ne güzel arkadaşlık, ne güzel bir sarılmaydı birbirimize. Göz ya- şartıcı bir görünümdeydi salon.

Ve; Türk fikir işçileri vakurdu. Karşı koymanın, hak arama- nın güzelliğindeydi her şey.

Dövizler yazılmaya başlandı. Bir tanesinin üstünde durmaya değer: “Menderes’e boyun eğenler, hürriyete başkaldırıyorlar.” Bunun üstünde önemle durmak gerek. Sonra haksızlık da yapmamak gerek. Bu dokuz gazetenin hepsi Menderes’e boyun eğmedi. Bir ikisi her zaman başkaldırdı. Ama Menderes’in kulu kölesi olanlar… Gazete kapatmak için Menderes devrinde her gün vesile çıkıyordu.

Türk fikir işçisinin hakları karşısında birleşemeyenler, ne güzel birleşiyorlar.

Bunu Türk halkı, Türk ka- muoyu böyle biliyor. Böyle düşü- nüyor.

Ne olursa olsun, gazete sahiplerinin bu hareketlerini iyi karşılamadık. Bu hareket, Türk gazeteciliğini halkın gözünden düşürmek demektir.

Onlarla birlik değil, onların bu hareketlerine karşıyız. Bütün Türk fikir işçileri, bugün hep bir ağızdan bunu söyledi. Basınımızın onurunu kurtardı.

*****

Bu, basın tarihimizde en şerefli yeri alacak bir harekettir. Ekmeği ve hürriyeti korumanın en büyük çabasıdır.

Bu gazete, elinizdeki bu gazete de, bu karşı koymanın en güzel delilidir. Türk fikir işçileri, hangi şart altında olursa olsun, okuyucularına sesleneceklerdir. Bugünü, bütün Türk işçileri- ne örnek bir gün olarak gösterme- liyiz. Bugünü, Türk fikir işçileri- nin bayramı ilan etmeliyiz.

Bu hareket, birleşmenin zaferidir. Birleştikten sonra, haksızlığa uğrayanlar yüzde yüz birleştikten sonra, bu dünyada onları yenecek güç yoktur.

Biz bugün öylesine birleştik

ki… Birleşmenin zaferi… Bu yüzden bu günün anlamı büyüktür.

Türk fikir işçilerinin Zafer Bayramı olsun!” (Kaynak: Journo.com.tr)

Dokuz Patron Olayı ve üç günlük boykot

10 Ocak 2022 (Çalışan Gazeteciler Günü)

(Devamı sayfa 6’da)

Referanslar

Benzer Belgeler

2022 yılında açılış ve temel atma törenini planladığımız projelerimiz arasında ise; Naim Süleymanoğlu Spor Kompleksi, Değirmenköy Stadı, Fenerköy Stadı,

Gazetecilerin özellikle çatışma ve savaş dönemlerinde saçma davrandığına da vurgu yapan barış çalışmaları profesörü Johan Galtung, siyasilere “bu sorunun çözümü ne

26 Nisan Cumartesi günü İzmir Urla’da, aralarında Ekoloji Kolektifi üyesi arkadaşlarımızın da bulunduğu Türkiye Barolar Birliği Kent ve Çevre Komisyonu ile Çevre

Konya Büyük- şehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, 2014 yılında hizmet alanının genişlemesiyle birlikte yoğunlaşan ve hızla de- ğişen verilere daha hızlı

Dünya Mülteciler Günü İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü.

Pay sahiplerimizin yeni pay alma haklarını tamamen kullanacakları varsayımıyla, söz konusu bedelli sermaye artırımından 486.167.385 TL tutarında brüt ihraç geliri

Kimse bilgi kaynaklarını , haber akışı sağladığı kaynakları ifşa etmek istemez. Bu sebeple dikkat edilmesi gereken birçok husus var. Örneğin ; Hedefteki

Temmuz 2020’de Türkiye hükümeti, online içerikler ve sosyal iletişim ağı sağlayıcıların üzerindeki kontrolün ve sansürün artırılmasına olanak sağlayacak yeni bir