• Sonuç bulunamadı

XVI. TÜRK TARİH KONGRESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "XVI. TÜRK TARİH KONGRESİ"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ATATÜRK KÜLTÜR, DiL VE TARİH YÜKSEK KURUMU TÜRK TARİH KURUMU YAYIKLARI

Vlll. Dizi - Sayı: l3c

XVI. TÜRK TARİH KONGRESİ

Ankara: 20-24 Eylül2010

KONGREYE SUNULAN BİLDİRİLER III.

CİLT

SELÇUKLU DEVLETi VE

BEYLİKLER DÖNEMİ TARİHİ

ANKARA 2015

(2)

FÂRÂBÎ’NİN “MADÎNA (T)” “FÂZILA(T)’’SINA

EN YAKIN DURANI, YOKSA, ACABA, ONUN “MADÎNA (T)”

“ZARÛRÎYYA(T)” Sİ MİDİR?

MÜBAHAT TÜRKER KÜYEL

Bilindiği üzere, yaklaşık son 150-200 yıldır, Yurt’ta ve Dünya’daki akademik çevrelerce yapılmış ve yayınlanmış bilimsel araştırmalara ve incelemelere göre1, al- Fârâbî al-Türkî (MS.870-950), “Orta Çağ İslâm Dünyası”nda, Sosyoloji Bilim Dalını kurmayı başarmış olan ilk kişidir2. Onun bu başarısı, Orta Çağda, Batı’ya, “Düşünce formunu, İslâm Âlemi vermiştir”3 diyen ve isbâtı yapılmış olan4 sonuç hüküm ile de iç içe bulunmaktadır.

1 İlke “elbette, “Tüketici Bibliyografya”dır. Buna, Yazının (Hatt-ı Mıhî), (Hiyeroglif) (Çin Yazısı) Tarihine dayalı Alfabe Çeşitleriyle tesbit edilmiş, alanla ilgili bütün dillerin yazıları dahildir. Hattâ, “Arkeolojik veriler” bile. Ama, biz, sadece, şu vazgeçilmez Bibliyografik ve Bio-Bibliyografik kaynakları işaret edelim:

Bernhard-Geyer, Grundriss, Brockelmann, GAL ve Supplementları, Schriftums. Sarton, İntroduction to the History of Science. Bunlardaki İbn Nedîm’in al-Fihrist’i ve İbn ‘Usaibi’a, al-Kıftî, İbn Hallegân ve diğerlerinin Tabakat’ları. Kâtib Çelebi’nin Keşf uz-Zunûnu, Borger’in Ön Asya Arkeolojisini veren Bibliografyası: Handhuch.. Bunlara ek İslâm Ansiklopedisi v.d. Yurt ve Dünya Kütüphâneleri katalogları (Yazma-Basma), Uzman dergiler. Pearson, İndex İslamicus, UMİ gibi. Üniversite, Akademi Araştırmaları, Kongre Aktları ve diğerleri, gibi.

2 Muhsin Mahdi, Alfarabi, And the Foundation of İslamic Philosophy, Essays on Farabi, 1976, Teheran.

3 M. Türker- Küyel, “Al-Khwârazmî’s algebra”, (Pakistan Hijra Council One Hundred Great Boks of İslamic Civilisation-Mathematical Sciences.1”. İslamâbâd. M. 1989, H.. 1409, N.A. Baloch, Preface, Aydın Sayılı, İntroduction). Kitap Tanıtma Makalesi: Erdem, Cilt V, Sayı 15, Eylül 1989, s.997-1011;

“al- Khwârazmî, ‘Abdu’l-Hamîd ibn Turk, and, the Place of Central Asia in the History of Science and Culture2, s.1-100, Erdem, Cilt VII, Sayı 19 Ocak 1991 (Haziran 1993), s.1-2: “Medieval İslam was largely responean fort he shaping of the canon of knowledge which dominated medieval european thought”. Türkçe çevirisi Melek Dosay ve Aydın Sayılı: “Hârezmî ile Abdülhamîd ibn Türk ve Orta Asya’nın Bilim ve Kültür Tarihindeki Yeri”, s.101-214, Erdem, Cilt VII, Sayı 19 Ocak 1991 (Haziran 1993), s. 101-102: “Orta Çağ İslâm Dünyası, Orta Çağ Avrupa Düşüncesine hâkim olan bilginin yön ve yaklaşımlarını şekillendirmedi büyük ölçüde sorumlu idi.”

4 M. Türker-Küyel, “Aydın Sayılı’nın Hayat Hikayesi, Eserlerinin Değerlendirilmesi ve Listesi (İngilizcesiyle birlikte), Erdem, Aydın Sayılı Özel Sayısı, Cilt IX, Sayı 25, Mayıs 1996, s.3-29.

(3)

168 MÜBAHAT TÜRKER KÜYEL

Fârâbî, Sosyoloji Bilim Dalı’nın5 terminolojisini ve bu dalın içerisindeki terimler arası ‘‘Varlık” ‘‘bildiren”….(var)dır”lı ve “(var)-değildir”li ilişkilerini, konuyu, “İlm-i Lisân”, “İlm-i Mantık”, “İlm-i Ta’âlim (Riyazîyyât)”, “İlm-i Tabiiyyât”, “İlm-i İlâhiyyât (Meta ta Füzika)” sırasında tertipleyip ele alarak, “Kavânin Kulliyya(t)”

ve “Tacriba(t)”ya dayanarak6, kavramlarnı “Matematik, Astronomi, Biyoloji”

“Bilimlerini” ve “Tıbb San’atı”nı örnek tutup, “çok dikkatle” birbirlerinden ayırarak, öncelikle ve temelde, onların “Ta’riflerini (Yakın cins ve Ayrım.Genera ve Differentia) yaparak veya “Rasm”leriyle (Yakın cins ve Hâssa veya Araz) yetinerek, bir kısmını

“al-‘ilm al-Madaniyy”, bir kısmını ise “al-Falsafa(t) al-Madaniyya(t)” başlığı altında göstererek, oluşturmuştur7. Çünkü Fârâbî, “Hikmet” ile “Bilim”in, ele aldıkları her konuda, -Burada, “İnsan Toplumu (İctimâ’ât al-Camâ’ât al-İnsâniyya(t)8 konusunda,

5 Aydın Sayılı, Uluslar arası İbn Türk Hârezmî, Fârâbî, Beyrûnî ve İbn Sînâ Sempozyumu Bildi- rileri’ndeki “Açış” konuşmasında, (9-12 Eylül 1985) Ankara, 1990 TTK Bsm.), Fârâbî’ye ilişkin olarak, özellikle, onun “Psikoloji ile Sosyolojide ve Yönetim Bilimlerinde Fârâbî’nin önemli katkıları vardır.

Fârâbî, Geometri ve Astronomi Bilimlerinin de temellerine inmeye çalışmıştır. (O), İslam Dünyasının ilk, gerçek felsefecisiydi… (S.17)” (İngilizcesi için Bk. Aynı yer, S.14, Acts… Cildi), der.

6 Fârâbî, Biyoloji temelli, “Genera ve Differentia” arayışlı Yolda, “Meşhûrât” ve ”Menkûlât”ı de- ğil, “Ma’kûlât”ı ve “Mahsûsât”ı gözeterek, tıpkı bugünkü gibi, yürümüştür. O, “Duyu Verileri” yanın- da, “Hiyel (Teknoloji)”i, “Tecrübe kazanma”yı, “Tecrîb” yapmayı, Biyoloji, Tıbb, Astronomideki gibi

“Kanûn”lara varmayı, “Kullîyât”ı derinden ve ciddî sûrette incelemeyi, bunları Matematikteki gibi çok açık bir şekilde şekillendirmeyi, -Adı “Varlık Mebde’leri” ve “Öğretme Öğrenme Mebde’leri” denilen Mebde’lere=İlkeler’e dayanarak-yola çıkmayı, Küllî+Zarûrî+Doğru+Yakînî, Burhân adı verilen Öner- melere ulaşmayı, Bilimsel Yöntem ve İsbât olarak sunmuş bulunmaktadır.

7 M. Türker-Küyel, Fârâbî’de Devlet İle Bilim İlişkisi, Cumhuriyetimizin Kuruluş Yıldönümü Anı Kitabı, S.297-300, AÜ. DTCF, AÜ. Yayınları, 394, AÜ. Bsm.2004.Krş.M.Türker-Küyel, Fârâbî et-Türkî “Devlet” Konusunu, Acaba, Kendi Bilgi Teorisine Aykırı Biçimde mi İncelemiştir?”, Erdem, S.173-178, Sayı 56, 2010. AKM, Ankara. Ayrıca Krş. Burada, not:5 ve M.Türker-Küyel, Fârâbî’nin Ge- ometri Felsefesi (Fârâbî’ninEucleides’in Stoikeia’sının I. ve V. Kitapları’nın Başlangıçlarının Üzerine Yapmış Olduğu Şerh). Kitap Tanıtma Makalesi, Erdem, Cilt Vı, Sayı 17, Mayıs 1990 (Mayıs 1992), s.

569-586; M.Türker-Küyel, Fârâbî’nin Geometri Felsefesine İlişkin Metinler. Eukleides’in Stoikeia’sının I. Ve V. Kitabının Başına Yapmış olduğu Şerhler, AKM Fârâbî Külliyatı V, Ankara, 1992; M. Tür- ker-Küyel, “Felsefe ve Etik İlişkisine Bir Örnek: Fârâbî’de Geometri Felsefesi, Bilge, S.37, Yaz 2003, S.17-29, AKM, Ankara. Bu 7 No.lu notun ard arda gelen, neredeyse bütün notların tekmilinin birden karşılaştırılması da uygun olur.

8 “Hatt-ı Mıhî (Çivi Yazısı)”nın îcâdı ve yayılmasından beriye, tâ “Liber de Causis”e ve”Usulûcya (Proklos’un Theologiasının Unsurları’ndan bir Fasıl)”ya uzanan yol da, “Helenistik Devir”den kalma (“Ehl-i Üstüvâne denen Stoa, Filcn, Plotinos ve Yeni Plâtoncular, Aristotelesçiler (Meşşâiyyûn),

“İşrâkîyyûn” gibi adlarla anılan, Varlık+Bilgi+Değer konularında, Felsefe Tarihi’ne yansımış düşünceleri dolayısı ile, Fârâbî’nin Sosyolojisi’nde temeldeki kavram olan bu “İctimâ’â(t) al-Camâ’â(t) al-İnsâniyya(t) gibi üç kelimelik bir kavram önünde, - Fârâbî, onların Genera ve Differentiasındaki çok dikkatle birbirlerinden ayırt edebilmiş olmakla birlikte-, biz, yine de, kendimize şu soruyu yöneltelim:

Acaba, “İsimde İştirâk “ (Homonymy), “İştirâk Şirket”, “Şirk”, “Şerik”, “Şürekâ”, “Müşterek”,

“Müşâreket”. Association, Katılış, Katılım. Katılma; sonra da İcâra. Ticâra….” Kelimelerine uğrayıp, onun bu üç kelimesiyle, onun Devlet kelimesi – Fârâbî, bu kelimeyi kullanamaz; al-Madîna(t) yi kullanır-, arasında, Varlıkça-, bir ayniyet kurulabilir mi? –Önce, hatırlayalım ki, kil tabletlere

“Hatt-ı mıhî” ile kazınmış, Güneşte kurutulmuş belge-metinler arasında, Yer Tanrı’nın koca koca taşları üst üste yığıp bir dağ oluşturduktan sonra, o yığına “Dağ” diye seslenmedikçe, o yığının bir dağ oluşturamayacağını gösteren metinler bulunmaktadır. – Fârâbî, duruma, o üç kelimeden üçüncü olanı, “al-İnsâniyya(t)” olanı yoluyla, açıklık getirmiştir; söz konusu olan bu “kelime” bir “İsm-i

(4)

169 FARABİ’NİN MADÎNA(T) ZARÛRÎYYA(T)’ SI

“Külli+Zarûrî+doğru+Yaknî” “Önerme” demetlerini sunarak, o ikisine birden, -“Hikmet” ile “Bilim”e-, herkesin , aynı zamanda, “Bire bir karşılık” gelecek9

“Toplumsal Davranışlar” gerçekleştirmesinin ve hayat boyu bu yolda yürümeye

“Muhabba(t)” beslemesinin, aynı şey olduğunu bildiren belge-metini bize ulaşmış kişidir de10. Yoksa, o, “İnsan Nev’i” hakkındaki şu “anahtar târif ”ini, “Ne İçün”

müşterek olan (Homonyme)” bu “İctimâ’ât” kelimesi, -burda sadece ve sadece, “İnsan” “Genus (Nev’)”unu göstermek fonksiyonunu hâizdir. İmdi, “İctimâ’ât” “al-Camâ’â(t)” kelimesiyle, burada, sırf,

“İnsan”dan bireylerin “Toplanmışlıklar”ı Kuvvamı ve varlıkı kastedilmektedir. Yani, “Maden-Değil”, (Canlılardan ise), “Bitki-Değil”, “Hayvan-Değil2 Onların “Toplaşıklıkları”. Ama, “İnsan” (bireyleri) onlardan (canlı) fazla olarak, “Değer”lerle ve o değerlere karşılık gelen “Amel, (İrâdî) (Fiiler) “ ile de yoğrulmuş bir “Canlı” olmakla, hem, “Camâ’â(t), hem, “İctimâ’â(t)”, bunların her ikisi de, yeniden, üstelik bir anlam daha kazanmaktalar. O da, “Toplaşmış” olan bireylerin, meselâ; “Meslekî”, -Meselâ, Dinî-, “Ayırımları”dır: Kimi “Çiftçi”, kimi “Avcı”, kimi “Çoban”… (Durkheim’ın “İş Bölümü”

diyeceği cinsten). Bakış açılarına göre, “Ayırım”lar, “Hâl”ler, “Araz” (İlinek)’ler çoğalırlar; bu sefer de, “İnsan” “Nav’i”ne ait olan bu “Ayırım (Differentia)lar”ın, hem, sayıları artar, hem de, bunların birer “Ayırım”mı, yoksa birer “Arıza (ilinti), Arazî Hâl mi? “Araz mı (İlinek)? Yoksa “İttifâkiyye”den ibâret mi? Olduklarını incelemek meselesi ortaya çıkar. –Hatırlayalım ki, Darwin, ‘Benim, bilimde, iki Tanrım oldu: Biri Cuvier, biri Linnea. Ama, onlar, Aristotelesle karşılaştırıldıkta, birer ilk okul çocuğu gibi-dir’ diye Aristoteles’i yücelttiğinde, “Ayırımları, Differentia’yı, Aristoteles’in çok dikkatle=

Bilimsel Sûrette, tesbit ettiğini takdîr etmiştir. -; ve, bu, böylece, bugünkü, “Model’’ sözcüğüne dek varıp dayanmıştır; “kelimeler”in, ‘”Kavramların, yeniden harmanlanıp harmanlanmadığı sorusuyla karşılaşılmıştır.Eğer, bu soru irdelenip bir sonuca varılırsa, işte o zaman, Fârâbî’nin “al-Madîna(t)”

kelimesiyle kastetmiş olduğu Devlet, “Turn”, (O yere, İktidâra, Hükümranlığa, Hüküm Sürme’ye, bir bakıma, İmitatio Dei’ye, sırası gelmiş olma) müdür?, “State (Hâl)” midir? “Association” (Şirket)midir?,

“Kut”mudur? Ortaya çıkar; ve, Bilimde, işte bu “İsimde İştirâk”lerden kurtulmakta, Matematikteki gibi düşünme yoluna dâvetin mânâsı anlaşılar –Gerçi Pithagorasçılar da “Matematikci”idiler-; Fârâbî’deki

“al-Madîna(t)” (Devlet), (Şehir-Devleti) kelimesinin de tarihi gösterilebilir. Hattâ, “Humanismus” ve

“Humanitas” kavramları arasındaki ilişkilerin künhüne daha bir kolay yoldan varılabilir. (Bk. M.

Türker-Küyel, “Klâsik, Skolastik, Modern”, Türk Klâsik Çağ Araştırmaları, Klâsik Çağ Düşüncesi ve Çağdaş Kültür. 2-4 Şb..1976, TTK, Ankara, 1977 s.29-42, 2. Bsk. B. Çotuksöken, Cumhuriyet Döneminde, Türkiye’de Öğretim ve Düşünce, Alanı Olarak, Felsefe, Meteksan 2. Bsk. Ankara, 1968).

9 “Birebir Karşılıklılık (Correspondence Biunivoque)”: “(Herhangi) Bir” “Bilgi Doğrusu” “Gerçeki- ne” “Bir Davranış Doğrusu” “Gerçeki”, “Bir Davranış Doğrusu” “Gerçekine”de “O”, “(Herhangi) Bir”

“Bilgi Doğrusu” “Gerçeki, teke tek olarak, karşılık gelir.

10 al- Fârâbî, Kitâb Tahsîl al-Sa’âda(t), (Te’lîf al-Muallim al-Sâni’), Emanet Hazînesi, 60b-61a, 173 Ostr.23 v.d.: “Söylendiğine göre, ‘Bu’İlm (Küllî+Zarûrî+Doğru+Yakînî Bilgi) . (Apodeiktik). (Burhân)”, Eski Zamanlarda, Irak halkı Keldânîlerde idi. Daha sonra, Mısırlılara ulaştı. Onlardan geçerek İyon- yalılara geldi. Onlardan Süryânîlere, sonra da Araplara geçirilinceyedek-, orada kaldı; ve “Bu ‘İlimde, her ne varsa, onların, Gerek Dilinde, çeşitli ibârelerle açıklamaları yapıldı. –Sonra, Süryânî Dilinde, sonra da Arap Dilinde-. ‘Bu İlim’e sâhip olmuş olanlar arasında İyonyalılar, ona, “Gerçet Hikmet”, “En Yüksek Hikmet” adını verdiler. “Hikmet”in “iktinâ’ına (kazanılmasına, kazancına)” “İlim”, zihnin ona

“Meleke” kazanmış hâline ise, “Felsefe” adını verdiler. Bu kelime ile de, o “En Yüksek Hikmet”in “iysâr (Arama, Araştırma, Tercih etmek)”ını ve “mahabbe”sini (sevgisini) kastettiler. “Felsefe”ye özen göste- ren “Feylesûf (Bilgeleği seven) dediler. Bununla da “En Yüksek Hikmet”in “muhibbini (sevenini)” ve

“mûsirini (arayanını, araştıranını) kastettiler. Onlar, şu fikre vardılar ki, “En Yüksek Hikmet”, “Bütün erdemlerin hepsinin, bilkuvve olarak,ta kendisidir. “ Bunun üzerine, ona, “İlimlerin İlmi”, “İlimlerin Anası”, “Hikmetlerin Hikmeti”, “San’atların San’atı” dediler. Bununla da, içinde bütün San’atların kullanılmış olduğu san’atların hepsini, bütün erdemlerin kullanılmış olduğu erdemlerin hepsini, bü- tün Hikmetlerin kullanılmış olduğu Hikmetlerin hepsini kastettiler. Şöyle ki: “Hikmet” diye, “Hangi San’at olursa olsun, bir san’attaki ciddi olan ve son derecedeki “Hazâkât”e de (Uzluk. İşbilirlik, ustalık, el becerisi, erbâb…), denir; yeter ki, o, kendilerine o San’atların verilmiş olduğu kişilerin çoğunu, o

(5)

170 MÜBAHAT TÜRKER KÜYEL

(Li Mâ Zâ) , “İnsan Nev’i (Genus)”, öyle bir nev’idir ki, ‘Zarûrîler’ini karşılamak ve

‘Hâl’lerinin Fâzıl olanına ulaşmak, ancak, o nev’in fertlerinin bir meskende (Dünyanın iskâna elverişli yerlerinin hepsinde, Müsta’mara(t)de, “Toplanmışların Toplaşıklıkları (İctimâ’ât al-Camâ’ât) olarak veya “İctimâ’ât al-Camâ’ât Sûreti”nde “Var olarak”

bulunmalarıyla “mümkün” olan bir nev’idir” diye versin ki11? Onu, Felsefe Tarihinde, değerlendirmeleri makbûl olan, mesalâ Sir David Ross gibi otoritelerin, “Aristoteles’in yapmış olduğu” “şey” dedikleri “Şey”i yapan adam konumuna getiren nokta, işte burasıdır12

Gerçi Fârâbî, “İnsan bireylerinin”, açık açık veya “Onların kendi zamîrlerindeki”

“Gâyeler”i tarafından belirlenmiş olduğunun, pek alâ, farkındadır. Eğer, Fârâbî’nin Mabâdi’ al-Mavcûdâtı, gerçekten kendi te’lîfi ise,13 onun bu hâli, Fârâbî’nin bu kanısı, “Câhila(t)” “Şehir-Devletleri” hakkında, “Gâyeler kadar Gâyelerin sayısı kadar”, “Câhila(t)” “Madîna(t)” “Şehir-Devleti” “Şekili” vardır”, demesi bundan ileri gelmektedir14. Bu cihet, onun, “Câhila(t) “ “Madîna(t)lerin bireylerinin nazarında,

“isti’hâlât”ın15 “Fazîla(t)”lerle bir bağlaşıklığı bulunmadığını bildirmesinden , ayan

San’atın işlemlerini becermekten âciz bırakmış olsun ve “Hikmet”, salt anlamında değil, şartlı anlamın- da söylenmiş olsun. Çünkü, herhangi bir San’atta, son derecede becerikli olan hakkında, “O, San’atın Bilgesidir” denir. Durum, “(Ele aldığı her konuda) “Nâfiz-i rü’yet ve Hays (sâhibi) (Bakışı delgin, açısı zengin)” olmakta da böyledir. Ona da, “O, Konunun Bilgesidir; Hakımidir”, denir. Ancak, “Hikmet”, salt “Hikmet” ve ona “Meleke” kazanmak anlamında, “Bu ‘İlim”dir “. Krş. Muhsin Mahdi, Alfarab’s Philosophy of Plato and Aristotle, The attainment of Happiness, 1962, The Free Puss of Glencoe, New York; M. Mahdi, Alfarabi and the Foundation of İslamic Philosophy, Essays on al- Fârâbî, İraj Afşar, 1-3 February, 1975, Teheran 1976; al- Fârâbî, Mabâ’di’ al-Mawcûdât/Siyâsa(t) al-Madaniyya(t), Najjâr Neşri 1964; Richard Walzer, al- Fârâbî, on the Perfect State, (Arapça Metin ve İngilizceye Çeviri), Clarendon pres, Oxford, 1985.

11 Mabâdi’ al-Mavcûdât, s.69, str.15 ten itibaren, Najjâr neşri, 1964, Beyrouth.

12 - D. Ross, Aristotle, (Politics), s.235-269, (1923) 1974, Methuen Oxford.

13 R. Walzer, al- Fârâbî, Abû Nasr, Arâ’ Ahl al-Madînah al-Fâdilah (al-Fâdilah ( al- Fârâbî on the Perfect State, İntroduction, s.1-19, Oxford, University Pres, 1985.

14 al- Fârâbî, Mabâdi’, Najjâr neşri, s.101, str.6.

15 “İsti’hâlât” kelimesi, bir “İsm-i Müşterek (Homonyme)” olmakla, geniş bir anlamlar yelpazesi açar; kelimenin “târihi”ni yapmak yolu görünür. Biz, bunun, ancak, bir kısmını yapmış bulunuyoruz;

ve, onun kökü olan “ahliyya(t) “, “Ahala” “sülâsî”sinin “istifâl” babından kalıbından ayrılmamaya çalı- şıyoruz. Bu, onu, Mabâdi’ al-Mavcûdâtta, “Liyâkat” olarak düşünmemize engel olmaktadır, anlamına geliyor. Hele, Machiavelli’nin, İl Principesinde, “Persona” ve “Fortuna” anlamlarını nasıl yokladığını gördükten, “Gâye, vasıtayı meşru kılar” dediğini işittikten sonra. Ama, asıl, kelimenin tarihinden, bize Fârâbî’den zamanca daha yakın olan tarafından bir açıklama şansı yakaladığımızı zannediyoruz;

“zann ile yakîn hâsıl olmaz” kuralını bile bile. Şöyle: “İsti’hâlât” kelimesinin, Fraşerili Şemsettin Sâmi Bey’in, çeyrek asır, eserlerini basmaktan dolayı, kendi Kâmus-i Fransavî (Musavver. Türkçe’den Fran- sızcaya Lûgat) (Dictionnaire Turc-Français) (Editeur-Emprimeur:Mihran) (İstanbul, 1911 M.1329 H.) sini, ünlü dilcimize, “Zikr-i cemîl ve muhteremine ithâf olunmuştur” ibâresiyle andaç etmiş “tâbi’”in, adı geçen lûgatının 88. sayfasının 1. sütununda geçmiş olmasıdır: “İsti’hâl: … Action de se montrer digne et capable, se meriter; dignite; merite. … ‘Uhde-i isti’hâllerine … me’mûriyeti tevcih olunmuştur.

Telle fonction a été confié á son mérite. “İsti’hâlât”ın çoğul, oysa, İsti’hâlin tekil, olduğunu, buraya not etmeli miyiz, yoksa, etmemeli miyiz? Acabâ?

(6)

171 beyan anlaşılmaktadır16. İşte bu nokta, bizi, bu Kongredeki bildirimize, başlık olarak, niçin böyle soru soran başlığı uygun gördüğümüzü açıklayacağımız noktadır. Şöyle:

Türk Tarih Kurumu’nun bir önceki Kongresinde, (XV. Kongre. Eylül 2006), yine, kendimize “Fârâbî al-Türkî’nin, Devlet Teorisinde, “Fâzıla(t) Şekilliye En Yakın Duranı, Acaba, Niçin “Camîâ” “Şekilli” Olanıdır?” sorusunu yöneltip, buna bir cevap aramaya çalışmıştık17.

İşte şimdi, sizlere sunmakta olduğumuz bildiri, bu önceki bildiri ile sıkı, hem de sımsıkı bağlı bulunmaktadır. Çünkü Fârâbî’ye göre, gerek “Camâ’îyya(t)”

“Mâdîna(t)”si ve mensupları, gerekse, “Zarûriyya(t)” “Mâdîna(t)”si mensupları, bunların her ikisi de, Fârâbî’nin Devlet ve Toplum “Tasnîfi”inde ve “Tertîb” yoluyla

“Tanzîm”inde,baz almış olduğu bütün “(Olumlu) Davranış Değerleri”nin hepsi bakımından “Gâyeleri”nin Ne olmadığı bakımından da aynıdırlar: Her ikisi de,

“Fâzıla(t)”ya karşıt olan “Câhiliyya(t)”dendir, gerek “Gâye”, yani, “Sa’âda(t) Kusvâ(t)”, gerekse “(Olumlu) Davranış Değerleri” bakımından. Öyleki, “Câhiliyy(t)” “Mudun”

mensupları arasında, “Gâye”, ama, “Hakîkî Gâye”yi tanımazlık bakımından,

“Bilinmezliği”, “Bilinmezliklerini” “Ağmâr al-Cuhhâl” “Hâlinde” görenler bile bulunabilmektedir 18.

Fârâbî, Sosyoloji Bilimini, kendi birikimlerine dayanarak, zamanının bilim perspektifi içerisinde kurarken, “Fâzıla(t)” “Şekilli” “Mudun”un (Fâzıla Şekilli Şehir- Devletlerinin) ve onların Mensûplarının, tam karşısında bulunan “Karşıtları”nı, “Öteki”

“Madîna”leri ve Mensûplarını, aynı (bilimsel) yöntemle incelemiş, bunlar arasında, “al- Mudun al-Câhila(t)” adını taktığı Şehir-Devletleri ve Mensupları içerisinde saydıkları, sayabildikleri arasında, üç tanesine, “Zarûrîyya(t)”, “Karâmîyya(t)”, “Camâ’iyya(t)”

den olan Şehir-Devletlerine, onların bu vasıftaki mensuplarına, “Fâzıla(t)”ya daha yakın olarak, ancak şu ikisini, “Zarûriyya(t)” ve “Camâ’iyya(t)” “Madîna(t)”ler ile onların bu vasıftaki mensuplarını, bireylerini, “Fâzıla(t) “nınkilere daha yakınlığı

“akmal” ve “ashal” (“olasılığı daha mümkün, daha fazla, artuklu, ertenli, erdemli”,

“Daha (bir) kolay”, “Karamiyya(t)’ninkilerin ise, -Onlar, “Karşıt”larına dönüşmekten alıkonuldukta, -“Daha Fâida”li, “Daha Hayırlı” olabilecekleri kanısını izhar etmiştir19. İşte bizim de merak etmiş olduğumuz nokta tam bu idi: Fârâbî, sistemindeki hangi gerekçe ile böyle bir takdirde bulunmuştur acaba? Niçin bu üçü? Hem “Devlet”

“Şekli”, hem de o “Şekil” ile şekillenmiş veya o “Şekil”i benimsemiş olan bu üçü?

16 Mabâdi’ al-Mavcûdât eğer, gerçekten Fârâbî’nin telifi ise, Najjâr neşrinin 90. sayfasının 6. sa- tırında geçen “Câhile nazarında, İsti’hâlâtın Faziletle bir bağlaşıklığı bulunmamaktadır” ibâresinin (“Câhila(t)”den bireylerinin fikri olduğunda) bir aykırılık bulunmamaktadır.

17 - M. Türker-Küyel, Fârâbî et-Türkî’nin Devlet Teorisinde, “Fâzıla” “Şekilli” ye En Yakın Duranı, Acaba, Niçin “Camîâ” “Şekilli” Olanıdır? (Eylül 2006, TTK, XV. Uluslar arası Kongresi, IV. Cilt, 3.

Kısım, s.1907-1913.

18 Fârâbî, Mabâdi’, s.106:8.

19 Fârâbî. Mabâdi, s.94, str.1.

FARABİ’NİN MADÎNA(T) ZARÛRÎYYA(T)’ SI

(7)

172 MÜBAHAT TÜRKER TÜRKEL

Bugün, elimizde, ne yazık, “Mâzîye dahil oldukları halde”, tartışmaların sona erdirilmiş ve zarûrî olduğunu gösteren, konusunu tam kemâl ile gösteren bir “Fârâbî Küll”yâtı’, henüz, bulunmamaktadır20. Bununla beraber, elimizde, Fârâbî’nin eserlerinin eleştirili veya eleştirisiz, basma ve yazma nüshalarıyla, onun üzerine yapılmış şahsî veya özel veya genel veya herkese açık Yurt ve Dünya kütüphanelerinde bulunabilecek inceleme ve araştırmalar sâyesinde, hiç olmazsa, onun Varlık+Bilgi+Değer üçlüsü, sarmalı (Zenbûrek” ? “Çarka” ? Üstüvâne” ?

“Evolution” ? Dehr” ? ..21 hâlinde yapılandırılmış –Mabâdi ‘ al-Mavcûdât/al- Siyâsa(t) al-Madaniyya(t) deki sisteminin çıkış ve varış noktaları arasındaki yürünen Yol aynıyetini görebiliyoruz ve anlıyoruz ki, onun “Madina(t) Zarûriyya(t)”si, “Gâyesi ayakta durmak ve hayatta kalmak için, insan bireylerinin yiyecek içecek (“Me’kûl”,

“Meşrûb”), giyimkuşam (Ton tonangu. –“Yarenlerin geleler. Seni tacilleyeler. Soyalar tonlarını. Uryân olasın bir gün” Yûnus.-) (Melbûs), başını sokacak evi (E-Kur.Mesken.

Menzil), çoluk çocuk (“Menkûh” .Eş, çocuk.Aile) gibi “Zarûriyy”22 (gereksinim)leri olan “Zarûriyya(t)” “Madîna(t)si”dir; “Şehir-Devleti”dir.

Şimdi, o hâlde, bu “Madîna”nin tarifini, “al-Siyâsa(t) al-Madaniyya(t)” Naccâr

“al-Madîna(t) al-Zarûriyya(t) wa’l-Neşri’nden (S.88) Türkçeye çevirip verelim: İctimâ’

al-Zarûriyy (“Zarûriyya(t)” “Medîna(t)si” ve “Zarûriyya(t)” “Toplaşmışlık” ı, öyle bir

“Madîna(t) (Şehir-Devleti) ve “Toplaşmışlık”ıdır ki, onlarda, hem, ayakta durmak, hayatta kalıp korunmak için, hem de , Zarûriyy” olanın kazanılıp korunmasında, yardımlaşılır. Bu “Zarûrî” “Şeyler”i kazanmak yüzleri çoktur: “Çiftçilik (al-Falâha(t)

“, “Çobanlık (al-Raâya(t)”, “Avcılık (al-Sayd)”, “Haydutluk (al-Lusûsiyya(t)” ve daha başkaları gibi. Avcılık ve Haydutluk, bu ikisi, ya gizlice, belli etmeden, ya da açıktan, ortadan yapılır. “Zarûriyya(t) olan” “Madîna(t)ler” arasında, (Zenâ’atlerin) içinde

“Zarûriyy” olanın elde edilmesinde bir tek olanı vardır: Sadece, “Çiftçilik” gibi. Yahut onun dışındaki her hangi başka tek bir “Zenâ’at” gibi. Mensuplarının nazarında, kendisiyle “Zarûriyy”e ulaşılan yüzler arasında “Afdal (Artuklu. Erten.Erdemli) olanı,

“Kurnazlıkta, önlem almakta, itâ (vermek)da “Ecved” olanı (en etkili olanı), “Madîna(t)”

mensuplarına kazançlar sağlayanıdır. Onların “Re’îs”leri ise, “Husn-i tedbîr (Yakışan önlemleri)” ve “Cavda(t)-i ihtiyâl (İşi) (Tasarlama) (kurnazlığında eşi bulunmaz olma) sahibi olup, bunları da onları, “Zarûriyy”lerine ulaştırmakta kullanılmakta ve onların Zarûriyy”lerini, onlar için sakınmakta da, “Husn-i tedbîr” sahibi bulunandır; yahud, bu “Şeyler”i, onlara, kendisinden bol bol vermekte olanıdır. “Bunlar, hem de, yine Fârâbî’ye göre, “Câhila(t)”den olan bu “Zarûriyya(t)” “Madîna(t)”si “Ra’îs”inin

20 Krş.R. Walzer, Fârâbî, Arâ Ahl Madîna Fâzıla, 1985, Oxford, Clarendon, İntroduction

21 Şurası ilgilenenlerce bilinmektedir ki, Tarihle, özellikle insanın Siyasal tarihiyle uğraşan herkes, (doğ- ru) bilgi dağarcığına sahip olduğu kanısıyla, birer ‘model’ geliştirmek hakkını kendisinde görmektedir; astro –fizikçilerinde, şimdilik, tüm evrenin şişmekte olduğunu söylemelerinde olduğu gibi. Bunların hepsi, birer theoria olarak vasıflandırılmaktadır; yani, “Çalışma Hipotezi”dirler.

22 Fârâbî, Mabâdi’ de, “Zarûriyyelerini elde etme”nin geçmiş olduğu yerlerde: s.88/5

(8)

173

“İsti’hâlât” ıdır23 (23). “Zarûriyya(t)” “Madîna(t)”sini, şimdi de, “Gerçek Varlık”ın –Burada, “Toplumsal Gerçek”in- “Tasnîf ” ve “Tanzîm”indeki yerine, onun Mabâdi’

al-Mavcûdût, al-Madaniyya(t)sindeki yerine, (Fasl V, S.69, Str.16/S.70, Str. 14. Najâr Neşri, 1964) yerleştirelim; ve, şurasını hatırlayalım ki, Fârâbî, gösterilen yerde, “V’al- Camâ’at al-İnsâniyya(t) al-Kâmila(t) ‘alâ al-Itlâk”, salt mutlak anlamında kullanılmış olarak, zâten, tasrîh etmiş bulunmaktadır. İşte, burası, onun, “Kâmila(t)” ile hiçbir zaman, “Fâzila”yı kastetmemiş, sadece ve sadece, “Kapsama giren bireylerin hepsinin birden, tekmilinin birden alınıp, bir tekinin bile kapsam dışına çıkarılmış olmadığını kastetmiş olduğu yerdir. –Bu yer, ayrıca Fârâbî’nin, nasıl da, “İttihâdiyye” ve

“Vusûliyye”den değil, fakat, “Hukamâ” kümesinden, dolayısıyla da “Bilim Adamları”

zümresi’nden çıkmamış olduğunu gösterebileceğimiz yerdir de24. O halde, şimdi de, Fârâbî’ye göre, “Zarûriyya(t)” “Madîna(t)”sini yerleştireceğimiz çerçeveyi, yine Arapçasından Türkçeye çevirerek, verelim: “İnsan” öyle bir “Nev’i”dir ki, işlerinin

“Zarûriyy” olanlarının hepsini yerine getirmek, “Hâl”lerinin “Daha” “Fâzıl” (Afdal.

Artuklu. Erten.Erdemli)” olanına erişmek, onun, ancak, aynı bir yerde, bir çok

“Toplaşmışlar Toplaşıklığı (İctimâ’ al-Camâ’at)” yolu ile mümkün” olur. “İnsansal Toplaşmışlıklar (al-Camâ’ât al-İnsâniyya(t) dan, aralarında boyca “En Büyük” ,

“Orta” ve “En Küçük” olanı vardır. “(Boyca) En Büyük (İnsan) toplaşıklığı”, “Toplaşıp yardımlaşmış” “Pek çok Umam” “Toplaşıklığıdır”. “Orta Boy” olan, “Umuma(t)”dir.

“(Boyca) En Küçük” olanı ise, “-aldığı kadarı ile- “Madîna(t) Toplaşıklığı”dır. İşte bu üçü, “al-Cemâ’ât al-Kâmila(t) (Eksikliğini tamamlamış, hiç eksikliği kalmamış olan Toplaşmışlar)dır. “al-Madîna(t) (Şehir-Devleti)”, “Eksikliklerini Tamamlamışlar”

“Basamaklarında”, “İlk Basamaktaki”dir. “al-Kariyya(t)ler (Kırsal alandakiler)deki”,

“Mahallelerdeki”, “Sokak Parzarlardaki”, “Evlerdeki” “toplaşıklıklar (İctimâ’ât)”

ise, “al-Nakîsa(t) (Eksikliğini gidermemiş)” “Toplaşıklıklar (al-İctimâ’â(t)”dır. Bunlar arasında “Eksikliğini, gerçekten, En çok gidermiş olanı” “al-İctimâ’ât al-Manzilîyya(t) (Evsel Toplaşıklıklar)”dır. Çünkü, o, “Sokak Pazardaki Toplaşıklık (İctimâ’)”,

“Mahalledeki Toplaşıklıkların (İctimâ’ât) bir “cüz’ü”dür. Bu Toplaşıklıklar (İctimâ’)”,

“Madîna(t)sel” “İctimâ’ (Toplaşıklık)”dır. “Mahalle” “İctimâ’ât” ile “Kırsal Alan (al- Kariyya(t)” “İctimâ’ât”ı , bunların her ikisi de “al-Madîna(t)” için vardırlar. Ancak, bu ikisi arasındaki fark, “Mahalle”nin “al- Madîna(t)”nin bir parçası (cüz’ü) olması, oysa,

“Kırsal Alan”ın, “al- Madîna(t)”nin “Hizmet eden”, “olması”dır. “al-Cam Madîna’

Madînat al-Madaniyya(t) (Medîna Toplaşmışları)”, “al-Umma”nın bir parçasıdır;

“al-Umma”ise, “Mudun”a (“Madîna(t)lere) bölünür. “İnsansal ve –Aralarından Hiçbirinin Eksik Olmadığı, Salt, Mutlak Anlamında Kâmil Olan Toplaşmışlar (al- Camâ’ât al-İnsâniyya(t) al-Kâmila(t)” “alâ al-Itlâk” ise, “Umma(t)”lere bölünür25. Bir

“umma(t)”dan öteki “Umma(t)”dan şu iki tabiî hususta ayrılır: Biri “Tabiî” “Hilâk”

23 “İsti’hâlât”ın, veya “İsti’hâl”in, “Gâye”lere göre, “Liyakat (bulunduğu yere lâyık olmak)” veya “Me- rite (Bulunduğu yeri hak ediş)” anlamına kaydığı haller de vardır: Bu halleri, ‘Reîs’ de, kendi “İsti’hâline”

göre, “mer’ûs”unu tertip ettikte, görürüz. Bk, Mabâdi’, s.83/13.

24 Çünkü, Fârâbî, “Hikmet” ve “Hikmeti Sevmek’’i, Belge-Metinde tarif

25 Mabâdi’ , Najjâr Neşri, s.70, str.3-5.

FARABİ’NİN MADÎNA(T) ZARÛRÎYYA(T)’ SI

(9)

174

(Doğuştan gelen huylar)”, ötekisi “Tabiî” “Şiyam” (Tavır ve Hareketler)”. Bir üçüncüsü de, “Vaz’i (Konulmuş)” olmakla birlikte, kendisinde “Tabiî” taraf dahi bulundurandır.

O da, “Lisandır, kendisiyle” ‘İbara(t)”ler yapmış olduğumuz “Dil”dir…”26.

Şimdi, biz, bu bildirimizin başlığında kendimize yöneltmiş olduğumuz sorunun cevabını, Fârâbî’nin ‘İbâra(t) Şarhi, ‘İbâra(t) Muhtasarı ve başlıkları, burada, tarafımızdan kısaltılmış olarak ‘İhsâ’, Tahsîl, ‘Ara, Mabâdi’ adlı eserlerine dayanarak, şöyle verebiliyoruz: Her ne kadar, “zıd”ları olan “al-Naks” (Noksan Eksiklik) kelimesinde müşterek iseler de, “al-Fazîla(t) (Artuklu. Erten. Erdem)” ve “al- Kamâl” (Yetkinlik) kelimeleri, Fârâbî’de “müterâdif (eş anlamlı synongme) değildirler.

Bu cihet, onun, “al-Sa’âda(t) al-Kusvâ’”yı (Varılacak En Son, En Yüce Mutluluku, Kutu, Sevinçi, Kıvançı), hem Bura, hem Ora için arar iken, “Burada” da, “Kötülükü (al-Şarri) yok edip, “İyiliki (al-Hayrı)”, “Çirkinliki (al-Kubhu) yok edip “Güzelliki (al-Camâli)”, “Eksüklükü (al-Naksı) yok edip “Artukluku (al-Fazîla(t)i” “Var etmek, Gerçekleştirmek”tir, diye ta’rîf etmesinden anlaşılmaktadır. Yoksa, ne “(Boyda) En Küçük”, ne “(Boyda) Orta”, ne de “(Boyda) En büyük” ve “Kâmila(t)” olan Devletler ve Mensuplarının hiçbirinin “al-Fâzila(t)”dan olduğu anlaşılmakta değildir. Tam tersine,

“al-Sa’ada(t) al-Kusvâ’)ya ulaştıracak olan “Milla(t)lerin = Devletlerin –Burada,

“Milla(t)ler ve Mensuplarının hepisinin birden, tekmilinin birden, kendilerinde

“Nazarî (Bilim-Teknoloji), “Fikrî (Faida(t)li”, “Hulkî (Yaratılıştan, doğuştan)” ve Amalî (Hayatını kazanma yolunda edindiği “Sınâ’â(t) (Zena’atleri)” “(Erdem, Erten) Artukluların, yani “Hikmetin, hepsinin birden, “Bilkuvva ihtiva edilmiş olduğu Yeri olmasıdır. (Krş., burada, notglovego”. “Hikmet”i, “Gâye” olarak hedeften çıkartmak,

“Sa’âda Kusvâ”ya yolu tıkamaktır, hem Burada, hem Orada. Asıl “Gâye”nin

“Hikmet” olduğunu anlamayanlar, anlayamayanlar, zâten, “Câhila”dendir. Ama,

“Câhila(t)”den olan öyle bir üç tanesi vardır ki, -Onlar, “Zarûriyya(t)”, “Camâ’iyya(t)”

ve “Karâmiyya(t)”dir. Onlardan ilk ikisi, “Fâzıla(t)”ya yakınlığı, bütün “Câhila(t)”

içinde, “Emken (imkânı artuklu) ve “Ashal (kolaylıkta artuklu)” olanıdır. İşte bu

“Emken” terimi gerekçesi ile, Fârâbî’de “İmkân” konusunda da kısa bir açıklama yaparak sonuca varmaya çalışalım: “Karâmiyya(t)den olanların, ona göre, “zıd”larına dönmedikçe veya döndürülmedikçe. Sadece, “Daha Hayırlı” olmalarına işaret edelim;

ve gelecek en kısa zamanda, onu da eleştirilerinize sunalım.

26 Mabâdi’, Najjâr Neşri, s. 70, str.7. –Burada hatırlayalım ki, Fârâbî, Kitâb Sarh Bârirmanias (Peri Hermeneias Şerhi) (ibâra(t) Şerhi) (M. Türker, Fârâbî’nin İbâra(t) Şerhi Giriş, Arapça Kritik Metin ve Türkçe Çeviri) başlıklı, TKK’ca kabul edilmiş henüz basımı tamamlanmamış (1960 Doçentlik Tezi) adlı Kitabında ‘Dil’in tabiî ve vaz’î = itibârî yönlerini inceledikten sonra, koyumsal = vaz’î = itibârî = conventionel yönü hakkında, ‘dilde, vaz’î yönlerin de bir sınırı vardır; bu sınır, isim takılan o bilinecek objenin kendi tabi’atıdır; aksi halde, zihinde düzen bozulur. –İnsan, Hikmet = Bilim yapamaz olur;

“Toplaşmışların Toplaşıklıkları” ortadan kalkar, (Bugünkü deyimi ile), “Toplum hayatı “yok” olur’, mânâsına gelen açıklamalarda da bulunmuştur. Bu açıklamalarıyla, hiç şüphesiz, “İsm-i Müşterek (Ho- monyme)lere dayalı olarak, bile bile, ya da bilmeksizin, safsata (Sophisme)+ Mugâlâtayı kastetmiştir.

MÜBAHAT TÜRKER TÜRKEL

(10)

175 Fârâbî’de, “Yakînî Zarûrî” ile “Vucûdî Zarûrî”nin “in’ikas” ettiklerine, evrildiklerine göre, ve, Tanrı, “Vâcib al-Vucûd Bizâtihi (Varlığı Kendinden Zorunlu)”

olduğuna göre, “Ay-Üstü Alemi Varlıklarının” etkisiyle, “Ay-Altı Alemi Varlıkları, ancak, “’Alâ al-Aksar (Sayıca Yüzden Küçük, Elliden Büyük)”, “’Al â al-Tasâviyy (Sayıca Yüzde Elli Yüzde Elli)”, “’Alâ al-Asgar (Sayıca Sıfırdan büyük, Yüzde elliden küçük)” nisbetlerinde var olacaklar demektir. Buraya, onun, “Fî al-Nadra(t)” ve

“’İttifâkiyya(t) (Tesâdüfî. Raslantısal. Arızî. Arazi)” dediklerini de eklersek, bu durum, Fârâbî’de, “Mümkün” teriminin, hem “Muhtemel (Olası)” anlamında kullanılmış olduğunu gösterir27, hem de, onda, “Mümkün” teriminin, tam bir belirsizlik bildirip, -onun, kendi deyimi ile- “Sûret”, “Sıyga”, “Hilkat” kelimeleriyle gösterilen (Bk.

İhsâ’, S.95) belirlemeleri alacak olan”İlk Ana Madde (Materia Prima)” anlamında da kullanılmış olduğunu gösterir. Bu noktada, bize düşen, sadece, “Kelimede nizâ yoktur”

hükmünü değil, aynı zamanda, “Ne Cisim, ne de Cisimde-değil Olan (Cisimde- Olmayan)”, “Ay-Üstü Alemi Varlıklarından” “Mufârakaat”ın değil, “Ay-Altı Alemin Varlıklarından “Cisimde Oldukları Halde”, “Kendileri Cisim Olmayan (Cisim- Değil Olan)”, -Nafs” gibi, “Sûra(t) gibi, “Varlıkların, bunlar, -Yapıca- “Madda(t)” ve

“Sûra(t)”ten ibâret –“Cismler gibi- Varlıklar olmadıkları halde, “Varlık Mertebeleri”

söz konusu oldukta, meselâ; “Sûret” iki kez “Madde” bürünmüş ve “Sûret”, “Sûret”

üzerine gelmiş olur, eğer, durum, “bil-fi’l”leşmiş olsaydı; ama henüz “madde-Fi’il”

olmamıştır. Şöyle: “Generası (Cinsi)” “Canlı”, “Differentiası (Nev’i)” ise “Akıllı”olan

“Akıllı Canlı (Animal Rationalis) (İnsan)” “Toplaşmışlarının (Camâ’âtinin), adını Fârâbî’nin “Câhila(t)” “Madîna(t)” takmış ve “Sayıları, Mensuplarının her bir kişisinin kendi “Zamîrlerindeki “Gâye”lerinin –Daha, “Dâlla(t) ve “Fâsikat” “Madîna(t)lere”

bile geçmeden-, “Ay-Altı Alemi” Varlıklarının “Merâtib”inde, “Fâzıla(t)” “Madîna(t)”

“Karşıtları” arasında, İlk Başta, oysa, “Camâ’iyya(t)” “Madîna(t)si”ni Son Başta – Böylece, bu ikisinin yan yana, önlü arkalı olarak yerleştirilmiş olması, arada başka

“Sûret”ler olmaksızın, “Zarûrîyya(t)” , zâten, “Madde” ve “Sûret” almaya hazır bir

“Madde” olmakla, “Fâzıla(t)” “Sûret”, en azından, tam, iki kez, “Madde” bürümüş bir sûret olarak karşımıza çıkacaktır. Gerçi, bu “Teorik” “Naks”, “Madde”, henüz o “Sûret” ile belirlenmemiş, daha, “Fill”e çıkmamış, “Kuvve”de kalmış bir “Hâl”

olduğu için, “evvel emirde” giderilmiş bulunmaktadır; ama, bu gideriş, bizi, bir başka kavrama, “’Alâ’ al-Tahsîl (Hâsıl olmuş, kendini o an göstermiş)” ve onun zıddına “Lâ

‘alâ’ al-Tahsîl (Kendini göstermemiş, hâsıl olmamış)”, “’Alâ’ Gayr al-Tahsîl (Hâsıl olmamış)”, “Lâ ‘Alâ’ Gayr al-Tahsîl (Hâsıl Olmamış-Değil)” gibi varlıksal kavramlara, bağlar. –Burası, dilimizde, kelime başında zıdlık alâmeti pek “var” olmadığından, bulunmadığından, bizi, Karaca Oğlana bağlayabilir. Çünkü o, “Beni öldürmeli.

Dövmeli-değil. Karadır gözleri. Sürmeli-Değil” dememiş mi idi? Bunda, a-normal bir şey mi var yoksa? –“Varlık” “İhtimâli” “Var”, ama, o “İhtimâl”, “Yüzde Elli Yüzde Elli” olunca, o, “Var”mıdır? “Var”-Değilmidir? Ebedî sorusuna, yani “Yüzde Elli/Yüzde Elli” “Muhtemel Olan Varlık” “Var mıdır?” “Yok mudur?” (“Var Değil”

27 Bk. Mabâdi’, Najjâr Neşri, s.56-57. Krş. Fârâbî Şarh, 9. Bahis. “Contigence = Mümkün Müstak- beller (Futurs Contingents) hakkında.

FARABİ’NİN MADÎNA(T) ZARÛRÎYYA(T)’ SI

(11)

176

midir?) sorusuna, marûz bırakır. “Eğer, İttifâkîler Var-değil olsaydı, “Var” Olmasaydı,

“Yok Olsaydı”, “Havf ” ve “Recâ” da olmazdı, yani, “Toplum hayatı olmazdı. İnsan için, “in” anlamı bu olsa gerektir.

MÜBAHAT TÜRKER TÜRKEL

Referanslar

Benzer Belgeler

Koroziv ve kostik maddeler ile olan zehirlenmeler; ülkemizde temizlik malzemelerinin çocuklar açısından kolay ulaşılabilir ambalajlarda satılması ve aileler

Gruplama yapılırken, benzer şekil ya da renkte olan uyaranlar, benzer oldukları için birlikte algılanırlar.. Aynı şekilde birbirine yakın olan uyaranlar zihnimizde

Bir diferensiyel denklemin ko¸ sullar¬ ba¼ g¬ms¬z de¼ gi¸ skenin tek bir de¼ gerinde verilmi¸ sse ko¸ sullara diferensiyel denklemin ba¸ slang¬ç ko¸ sullar¬, diferensiyel

üzerinden, değişik sürelere göre faize vermek yerine, ortak bir süreye göre de faize verilerek aynı faiz tutarının elde edilmesi istenebilir.. 2)14400 TL yıllık %20 faiz

Migration Fact In The 21st Century: The Political Economy Of International Migration Theories. Uzman Erdem

Yukarıda ayrıntılı olarak dikkatlere sunulan ve birden fazla anlamlı dil ögesinin (sözcüğün) görevli dil ögelerinin de yardımıyla kavramları işaretleme

Divan şairlerinin bir kısmı da şiirlerinin türüne göre mahlas kullanmışlardır. Bu sebeple birden fazla mahlas kullandığı ifade edilen üç şairin hiciv, hezl ve

nan tek merkezde n bildirilen bifurkasyon stenti seri - si içinde en umut vereni Chevalie r ve arkadaş larına (7) a it olan olma sına rağmen 50 olguluk seride de birden