• Sonuç bulunamadı

GÖÇ VE ULUS İNŞASI RUSYA-ORTA ASYA ARASINDA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "GÖÇ VE ULUS İNŞASI RUSYA-ORTA ASYA ARASINDA"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Figure 1

GÖÇ VE ULUS İNŞASI

RUSYA-ORTA ASYA ARASINDA

ERI YAYINLARI

№4 (2013) Sergey Abashin

Sankt Peterburg'taki Avrupa Üniversitesinin Profesörü

(BP Profesörlük)

(2)

RHA Federal Basın

RUSYA-ORTA ASYA ARASINDA GÖÇ VE ULUS İNŞASI

ORTA ASYA ÜLKELERİNDE 1990'LARDA YAŞANAN GÖÇE YAKLAŞIM 'ULUSUN TOPLANMASI' RETORİĞİYLE İNŞA EDİLİRKEN POST-SOVYET DÜZLEMDEKİ RUSYA'DAKİ GÖÇÜN BAŞLICA TARAFTARLARI İSE

'KENDİSİNDEN' OLANLARI TOPLAMA İŞİNİ RUSYA'YA SADAKAT GÖSTEREN KİMSELERE KARŞI İTİNA İLE YAPIYORDU.RUSÇA KONUŞAN NÜFUSUN TOPLU DÖNÜŞÜ BİR TRAVMA OLARAK DEĞERLENDİRİLİRKEN BU MESELE DEVLETİN BİLİNÇLİ BİR AMACININ NETİCESİ DEĞİLDİR.2000'LERDE BAŞLAYAN GÖÇÜN YAPISININ DEĞİŞMESİ YENİ RETORİKLERİN ORTAYA ÇIKMASINA NEDEN OLDU.ORTA ASYA DEVLETLERİNİN BASKIN ETNİK TOPLULUKLARININ, İŞ YAPMAK İÇİN RUSYA'YA (VE KAZAKİSTAN GİBİ DİĞER ÜLKELERE) GİTMESİ

'ULUSAL TEHDİT' HİSSİNİN OLUŞMASINA NEDEN OLDU.YİNE DE GÖÇMENLERİN ÇIKIŞ NOKTASI İLE VARIŞ NOKTASINDA TEHDİDE DAİR YAKLAŞIMLAR BİRBİRİNDEN FARKLI OLMUŞTU.GÖÇMENLERİN ÇIKTIĞI ÜLKEDE, BAZI DURUMLARDA ALENEN, ULUSUN BİRLİĞİNİN ÇÖZÜLDÜĞÜNE DAİR TAHMİNLER ORTAYA

ATILMAYA BAŞLANDI.'ULUSAL'IN NE OLUP OLMADIĞINA VE NE ANLAMA GELDİĞİNE DAİR YENİ TARTIŞMALAR DA HIZ KAZANMAYA BAŞLADI.

(3)

RUSYA-ORTA ASYA ARASINDA GÖÇ VE ULUS İNŞASI

GİRİŞ

Göç, bir süreç olarak, ekonomik, askeri, siyasi vs. olmak üzere farklı doğal temelleriyle bazen güçlenir bazen de zayıflayarak devam edegelir. Fakat göç olgusunun küresel anlamda son on yılda yeni bir ivme kazandığına dair kanı, birçok bilim insanı tarafından kabul edilmektedir. Bunun temel nedeni, tabii ki, yüksek teknolojik gelişmeyle insanların daha hızlı bir şekilde ulaşımlarını sağlayabilmeleridir. Öncelikle demografik anlamda tüm dünyada, ülke ve bölgeler arasında hızla artan dengesizlik ve eşitsizlik, ekonomik krizler, sosyal çalkantılar, savaşlar ve siyasi istikrarsızlık da göçü tetikleyen başlıca diğer unsurlardandır. Bazı düşünür ve teorisyenlere göre, daha önceleri hiç görülmemiş göç oranlarından bahsedilebilir ve bu süreç, küresel değişimin yan etkisi olmayıp değişimi tam da belirleyen merkezi eğilimdir.

Tanıklık ettiğimiz dönemin göçle ilintili olarak eşsiz olup olmadığı tartışılır bir konudur; belki artık göçün değişkenleri hızı ve hareketin yapısı iken sabitleri ise ölçeği ve toplumsal etkisidir. Bunun yanı sıra, göç meselesinin siyasi ve ideolojik alanın merkezine taşınması, göç akınlarının genişlediğine dair algıyı da beraberinde getirmiştir. Siyasi ve ideolojik alanın durumu göç sorunsalına dair büyük ilgiye, konuyla ilgili tartışmaların hararetlenmesine, bakış açılarının gitgide birbirine zıtlaşmasına ve siyasetçilerin, uzman ve gazetecilerin bu konu üzerinden kendilerine şöhret kazanmalarına sebep olmaktadır. Bundan hareketle, büyük ihtimalle ilgimizi çekebilecek sorulardan bir tanesi, göç süreçlerinin ne şekilde –bitmeyen tartışmalara vesile olan diğer bir konu– ulus ve ulusal kimliklerin oluşması ve yeniden şekillenmesi ile bağlantısı olmalıdır. 'Ulus' kavramı, çağdaş ideolojilerin yüklediği anlamından ve özellikle post-Sovyet düzlemde rağbet gören anlayıştan hareketle, belirli bir (devlet ya da sembolik) coğrafya algısını ve doğal olarak 'vatan' olarak etiketlenen belirli bir coğrafyaya güçlü bağlılık duygusunu içermektedir. Dolayısıyla o coğrafyada gerçekleşen herhangi bir içe ya da dışarıya yönelik göç, 'ulusu' tehdit eden ve istikrarı bozan bir faktör olarak algılanmaktadır. Şu kesin ki; modern ulus-aşırı kitlesel hareketler ulus-aşırı milliyetçilik, kozmopolitizm, kültürel melezleşme ve kreolleşme gibi olgulara yol açmaktadır. Tüm bunlar ise alışılagelmiş 'ulusal' fikri ile uyuşmamakta ve en azından onu tekrar mercek altına almamıza ve yeniden kafa yormamızı gerekli kılmaktadır. Buna karşın, 'ulus'un erozyona uğramasına otomatik olarak etki etmeyen göçün diğer sonuçları da mevcut. Göç 'ulusun toplanması/toparlanması'ya da bir diğer ifadeyle 'tarihi vatana' geri dönme olarak değerlendirilebilir.

Böyle bir anlamlandırma ise güç söylemleri ile göç etme nedenlerini milliyetçileştirir. Ayrıca göç, 'ulusu' tehdit eden olgu olarak anlaşılabilir ve neticede söylem ile kimliklerin milliyetçileştirilmesine, 'öz' kültürel pratiklerin seçiminde seçkinci davranılmasına ve 'ötekiye' dair her şeye şüphe ile bakılmasına sebep olur. Bundan dolayı sonuçları bakımından tahmin edilmesi zor olan göçün çeşitli etkilerinin kombinasyonuna tanık olabiliriz.

Bu raporun incelemeye çalışacağı konu: Rusya ve Orta Asya ülkeleri arasında 1990-2000 arasında gerçekleşen göç hareketleridir. Yazar, göç süreçlerinin ekonomik ve demografik sonuçları yerine bunlara eşlik eden ideolojik dönüşümler ve yaklaşımlara odaklanmaktadır. Sovyetler Birliği'nin dağılması, kendi dinamikleri ile özgünlüğüne sahip ve hem özel etki yaratabilen hem de özel çerçeveye oturtulabilen göçün yeni tarihinde özel bir çerçeve oluşturdu. Örneğin, Avrupa tarihinde uzun zamana yayılarak bir kaç döneme bölünerek incelenen göçler bir kaç eğilimi barındırırken post-Sovyet dönemine has göçler ise ciddi bir farklılaştırma yarattı. Bir yandan bu göçler, SSCB'nin 'Soğuk Savaş'taki yenilgisinin, maruz kaldığı ekonomik ve siyasi krizler ile çok-kültürlü büyük bir devletin aniden farklı derecede kendilerini mono-etnik addeden devletlere bölünmesinin neticesi oldu. Diğer taraftan post-Sovyet yapının küresel pazara dahil edilmesi, bu hareketlilikleri hammadde fiyatlarının yükseldiği ve düştüğü döngülere, demografik ve sosyal refah krizine, yabancı kültürel akışların denetim dışılığına, terörizm, hastalıklar, uyuşturucu kaçakçılığı gibi küresel tehditlere karşı savaşa bağlı kılmaktadır. Aynı dönemde bu farklı süreçlerin birleşmesi, muhtemelen, göçe dair tartışmalara ilave

(4)

siyasi heyecan katmakta ve tartıştığı kişilerin duruşlarını muğlak kılmakta ve argümanların sürekli ve

çabukça sapmasına neden olmaktadır.

ImpactLab

1990'LARDA GÖÇ:ULUSAL SINIRLANDIRMA

Rusya ve Orta Asya arasında 1991'den sonra gerçekleşen göçler, şartlı olarak, iki döneme ayrılabilir: 90'lı yıllar ve 2000 sonrası. Her bir dönem kendine has özelliklerine sahip: İlki, 'ulusun tekrar toplanması'nı, ikincisi ise, 'ulusa tehdit'i güncelleştirmeskteydi.

90'lı yıllarda Orta Asya'dan Rusya'ya doğru yapılan göçün niteliğinin post-kolonyal olduğu çok açıktı.

Her ne kadar SSCB'nin kolonyal doğası tartışılır olsa da, Sovyet projesinin çöküşü ve büyük gücün bir çok yeni devletlere bölünmesi, bu devletlerin post-kolonyal özelliklerini önemli derecede pekiştirmişti.

Doğal olarak, SSCB'ye yönelik retrospektif yaklaşım da bu yöndeydi ve bir imparatorluk olarak algılanıyordu. Böyle bir yaklaşımdan hareketle, eskiden Sovyet cumhuriyetleri olan ve sonrasında bağımsızlığını ilan eden devletler, meşruiyetlerini ulusal söylem ve ulusal kimlik üzerinden inşa ediyorlardı. Post-Sovyet döneminin bölünme doktrini, 1920'lerde yapıldığı gibi, ulusal sınırlandırmayı toprak üzerinden değil de nüfus temelinde gerçekleştirdi. Bu tip uygulama, kendisini fiziksel ve sanal olarak belirli bir milliyet ve coğrafya üzerinden devletle bağ kuran insanlar var etti. Bu ideolojik kaymanın kaçınılmaz sonucu, insanların büyük çoğunluğunun 'kendi' ülkeleri olarak gördükleri devletlere taşınmaları oldu: Ruslar (ayrıca Tatarlar ve Kuzey Kafkasyalılar vs.) Rusya'ya, Ukraynalılar (Kırım Tatarları dahil) Ukrayna'ya, Almanlar Almanya'ya, Yahudiler İsrail’e döndüler. Göçe sebep olan diğer negatif faktörler arasında tüm post-Sovyet ülkelerini etkileyen ekonomik kriz ve özellikle kendisini -iç savaş yaşayan- Tacikistan’da yansıtan politik istikrarsızlık oldu.

Şunu belirtmeliyiz ki; baskın olmayan etnik topluluğun (untitular nation) Orta Asya'dan Rusya'ya göç etmesi daha çok SSCB'nin çöküşünden daha önce başlamıştı. Daha 1970'lerde dışarıya çıkanların sayısı girenlerden çoktu. SSCB'nin çöküşünün hemen sonrasında göçün tırmandığı 1990'lar

(5)

iken zirve yılı ise 1994'tü. Bu yıllardan sonra göç boyutları yavaş yavaş, bazı dönemlerdeki

dalgalanmalara rağmen, inişe geçmekle birlikte söz konusu eğilim 1990'larda ve 2000'lerde bile sabit niteliğini korumuştu. 1990'larda Orta Asya'yı terk eden ve hiç dönmeyen Rusların sayısı yaklaşık olarak 1,5 milyondu; diğer etnik grupların sayısı da önemli derecelerde olmuştu (Tablo 1).

Tablo 1. 1992-2000 arası etnik Rusların Orta Asya'dan göçü (bin kişi).1

Kazakistan Kırgızistan Tajikistan Türkmenistan Özbekistan

1992 82,4 41,4 47,1 10,9 65,2

1993 104,4 66,4 40,9 6,7 50,7

1994 234,3 42,9 25,8 13,0 93,5

1995 143,8 13,4 22,4 12,2 64,2

1996 98,2 7,3 15,1 14,0 23,0

1997 150,6 4,9 9,8 9,8 19,7

1998 130,5 3,3 7,4 5,8 23,0

1999 79,2 4,4 4,3 4,5 22,7

2000 76,3 9,8 3,6 4,0 22,7

1990'lardaki Orta Asya'dan Rusya'ya (ve diğer ülkelere) gerçekleşen göçün birçok özelliği vardı: İlki, göçün etnik-temelli olması, önceden de belirtildiği gibi, baskın olmayan etnik grupların bölgeden göç etmesinden kaynaklanmaktadır. Ama şunu da belirtmeliyiz ki; 1990'ların başlarındaki göç süreci panik bir nitelik taşımaktaydı. Bundan dolayı genelde söylenen ve gösterilen gerekçe ya 'kendi' ulus-devletine dönme, ya da 'öteki'nin ulus-devletinde uygulanan baskıdan kaçma olmuştu. Her ne kadar bazı insanların 'tarihi vatanı' ile hiçbir ilişkisi olmamışsa bile ve gerçek anlamda hiçbir eşitsizlik hissetmemişlerse de onların göç kararı söylem bazında bir zorlama ile dikte ediliyordu.

İkincisi, göçmenler daha çok şehirde yaşayan kalifiye elemanlardı. Bu durum göçmenlerin gittikleri yerlerdeki iş koşullarına dair yüksek beklentilerine karşılık genellikle Rusya'nın bir kasabasında kendisinin sosyal statüsünün düşmesinden kaynaklanan derin travmaya yol açıyordu. Çok sayıda Rusça konuşan nüfusun Orta Asya'yı terk etmesi bunun yanı sıra bölgedeki devletleri sanayi, bilim, eğitim, tıp vs. sektörlerinde lazım olan uzman ve personelden yoksun bırakırken diğer grupların da göç süreçlerine eklemlenmesine de yol açan krizin kümülatif etkisini arttırıyordu.

Üçüncüsü, göçmenlerin bir bölümü geldikleri Orta Asya devletlerine hiç geri dönmediler; Rusya'ya gidenler orada kalıcı olmak istiyorlardı ve Rusya vatandaşlığı elde ediyorlardı. Ama geri dönenlerden, özellikle Rusya'ya gelip te orada kendisine uygun iş bulamayanların özellikle Kazakistan ve Kırgızistan’a ikinci kez yerleşenlerden bahsedebiliriz. Bu tip insanlar göç edenlerin üçte birini oluşturuyordu, ama belirli bir zaman geçtikten sonra bunlar bile tekrar bölgeyi terk ediyordu.

Özbekistan ve Türkmenistan'ı ele alacak olursak, geriye göç çok düşüktü, Tacikistan’da ise fiilen hiç olmamıştı.

Sonuncusu, gerçekleşen göçlere kabul eden devletin uygulamaya çalıştığı herhangi bir özel asimilasyon ve entegre etme önlemleri eşlik etmiyordu. 'Tarihi vatanı'na dönenler, kendi 'Orta Asyalı' özgünlüğünü kaybederek ve bir diaspora topluluğu oluşturmadan, çarçabuk yerel halkın içinde çözülüyordu. Gelenler ile yerel halk arasında bazı çatışmalara ve Orta Asya'ya dair nostaljinin bazı tezahürlerine rastlanıldıysa da bunlar çok nadir ve özeldi. Zor bir süreç olmasına rağmen, genel olarak 1990'lardaki göç Rusya'da siyasi ve hemen çözüm gerektiren bir problem olarak algılanmadı ve denetleme ile regülasyon taleplerine yol açmadı.

1 J.A. Zayonçkovskaya, Rusya ve BDT ile Baltık Ülkeleri Arasında Göç: Son On Yılın Neticeleri [Миграции между Россией и странами СНГ и Балтии: итоги последнего десятилетия], http://www.budgetrf.ru/Publications/Magazines/VestnikSF/2003/vestniksf203-10/vestniksf203-10310.htm

(6)

RHA Нaber

2000'LERDEKİ EMEK GÖÇÜ

90'ların sonlarında ve 2000'lerin başlarında Orta Asya'dan Rusya'ya göçün niteliğini belirleyen önemli eğilimler değişmeye başladı. Baskın olmayan etnik grup temsilcilerinin göçü devam ettiyse de bunlara bölge devletlerindeki temel etnik grupların üyeleri de eşlik etmeye başladı. Bu iki süreç arasındaki bağ, açıkçası, doğrudan bir bağdı. Az sayıda baskın etnik grubunun temsilcilerinin de katıldığı ve SSCB'nin bir bölgesinden diğer bölgesine gerçekleştirilen göç, aslında bir büyük hareket altyapısının oluşmasına ve oturtulmasına neden oldu -sınırlar arası geçiş pratikleri, bilgi aktarımı ve deneyim paylaşımı, yeni ortamda destek ağları vs. Devletin kurucu temel etnik grubunun üyeleri, eski arkadaş ve akraba bağlılıklarını kullanarak daha önce giden baskın olmayan etnik toplulukları üyeleri ile temasa geçerek Rusya'ya göç ettiler. 90'lardaki göçün birinci dalgası, bu anlamda, 2000'lerdeki ikinci göç dalgasının oluşumuna yardımcı olmuştu. Ancak birinci ve ikinci göç dalgaları arasında söylem ve gerekçeler bakımından çok önemli farklılıklar da söz konusudur. İlki genellikle 'vatana kavuşma' gibi siyasi nedenler gösterilerek gerçekleşirken ikincisi sadece bir ekonomik olgu olarak bakılıyordu.

Sovyet döneminde temelleri atılan birinci göç dalgası gibi ikinci dalganın da Sovyet tarihçesi mevcuttur. 1970-1980 arasında Orta Asya'nın çok kalabalık olduğuna dair sonuçlara varıldı ve bu sorunun çözümü, olarak köy nüfusundaki 'fazlalığı' o dönemde bile demografik düşüş yaşayan Rusya'ya adım adım aktarmak olarak görüldü. Bu transfer ilk zamanlar geçici bir nitelik taşıyordu - vardiya yöntemi ile işçi alımı söz konusu idi. Orta Asyalı asker adaylarından oluşturulan 'Emek ordu'larının kurulması da buna eklenebilir. 1980'lerde, gerçi başarısızlıkla sonuçlanan, Orta Asya'dan Rusya'ya planlı göç çabası, kalıcı olarak ailelerin ikameti için koşulların oluşturulması için çalışıldı.

Rusya ve Orta Asya ülkelerini derinden etkileyen 90'ların başındaki kriz, ekonominin düşüşte olmasından ve ek emek talebine ihtiyaç duyulmamasından dolayı işgücünün kontrollü bir emek göçü fikrini anlamsız kıldı. Hammadde fiyatlarının inanılmaz artışı nedeniyle, 1998 sonrasında Rus ekonomisinin yaşadığı iyileşme bir yana, devam eden demografik düşüşten dolayı iş piyasasındaki açık daha da güçlendi. Bu durumdan hareketle, vizesiz Rusya'ya gidebilen ve ortak kültürel alışkanlıkları ve Rusça dahil ortak konuşma becerileri olan eski Sovyet cumhuriyetlerinden gelen iş gücü için Rusya bir çekim merkezine dönüştü. Orta Asya'dan Rusya’ya bu göçe katılan ilk devletler arasına ekonomileri en fakir olan -hammaddesi olmayan ve siyasi anlamda istikrarsız- Tacikistan ve Kırgızistan katıldı. Biraz vakit geçtikten sonra, tam olarak 2000’lerin ortasında, bu iki devlete göreceli olarak hammadde zengini ama daha kalabalık Özbekistan da eklendi. Diğer kalan iki devletin durumu, Kazakistan ve Türkmenistan, daha çok Rusya'nınkine benziyordu: birincisinde, hammadde-bazlı ekonomik yükseliş

(7)

işgücünün dışarıya gönderilmesine değil, tam tersine, cezbedilmesine neden oldu ve aynı tipteki

ekonominin yükselişi Türkmenistan'ın sahip olduğu iş gücü fazlasıyla sağlandı.

Yeni göç dalgası hızlı bir şekilde genişledi ve oldukça yüksek boyutlara ulaştı. Gerçi, devletin yaptığı giriş ve çıkış sayımı ile kayıt altına alma sisteminin bazı hatalara sahip olmasından dolayı başka devletlerden gelen işçilerin gerçek sayısı sorusu hâlâ tartışmalıdır. Rusya Federal Göç Hizmeti’nin sunduğu verilere göre, 2013 ilkbaharında Rusya topraklarında Orta Asya cumhuriyetlerinin dört milyon vatandaşları bulunmaktaydı (Tablo 2). Nitekim, bunların bir bölümünün, özellikle Kazakistan vatandaşlarının, Rusya'ya giriş yapmaları ya akraba ziyareti, ya da eğitim alma gibi nedenler dolayısıyla gerçekleşmişti. Bunun yanı sıra, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan vatandaşları olan bazı işçiler ise Kazakistan ve diğer ülkelere gitmektedirler.

Тablo 2. Rusya Federasyonu’nda bulunan Orta Asya’dan gelen yabancı uyruklular (31 Mart 2013)2

Число приезжих (мужчин/ женщин)

Кazakistan 537992

302306 235686

Kırgızistan 556877

324159 232718

Tacikistan 1019696

841531 178165

Türkmenistan 25953

17145 8808

Özbekistan 1954397

1535319 419078

Baskın etnik grubu temsilcilerinin Rusya'ya göçü ve 90'larda cereyan eden göç arasında bir kaç önemli farklılıklar vardır: Birincisi, şimdiki dönemin göçü genellikle, belirtildiği gibi, iş arama talebinden kaynaklanmakta ve ekonomik gerekçeler öncelikli konumunu korumaktadır. Her ne kadar Orta Asya devletleri 2000'lerde ekonomik düşüşü atlatarak, büyüme dönemini yakaladılarsa da her biri bu süreci birbirinden farklı olarak yaşamıştı. Kendi güçleri ile sağlam ve hızlı bir şekilde gelir artışını ve halkın büyük bir bölümünün hayat kalitesini iyileştiremeyen ekonomiler bir çok zorluklarla hâlâ baş etmeye çalışıyorlar. Düşüş sergileyen ama genel olarak büyüme kaydeden doğal demografik durum istihdam olanaklarını yine de eksik kılıyor. Bu ise halkı kendi devleti dışında var olan iş imkanlarını değerlendirmelerine ve dışarıya çıkmalarına yönlendiriyor.

İkincisi, göçün gerekçeleri bakımından ekonomik yönünün ağır basması göç eden birey ve grupların sosyal niteliğinde de büyük ölçüde yansımaktadır. Kendi memleketinde iyi gelir getiren işlere sahip olamayan insanlar, ki bunlar genellikle köyde ya da küçük şehirde yaşayıp kalifiye değillerdir ve genel olarak erkeklerden ile daha çok gençlerden oluşur. Göç dolayısıyla geliş-gidişler ve kazanılan para günlük hayatın parçası olup sosyal statü ile sosyal ilişkilerin gerekli parçası haline geldiğinden dolayı uygulanan stratejilerin, gerekçelerin ve bu süreçte yer alan kişi ve grupların çok-türdeş bir yapıya evirilmesine tanık olunabilir. Vatandaşı olduğu ülkesinin dışında ticaret yapan orta sınıfı temsil eden kişilerin sayısı gün geçtikçe yükselmektedir. Bunun yanı sıra, başka ülkede iş yapan kadınların sayısı da artmaktadır. Bu kadınların bir parçası, erkekler gibi çalışmaya giderken, diğer kısmı kendi eşleri ya da potansiyel evlilik ortakları için kendi ülkesini terk etmektedirler. Ayrıca işçilerin gidebileceği dış ülkelerin sayısı da arttığından dolayısıyla başta bahsedilen düz ekonomik mantığa sosyal hareketlilik,

2 Статистические сведения в отношении иностранных граждан, находящихся на территории Российской Федерации, http://www.fms.gov.ru/about/statistics/foreign/details/54891/

(8)

meslek edinme, eğitim alma ve sosyal (dost, akraba vs.) ilişkileri sağlama gibi gerekçeler de

eklenmektedir.

Üçüncüsü, işçilerin kalıcı bir şekilde kendi ülkelerini terk ederek Rusya'ya yerleşme amaçları yoktur.

Orta Asya'dan gelen işçilerin çoğu, vatandaşı oldukları ülkelerinin yaşayanı olarak kalmakta, süre bakımından farklı da olsa, kendi ülkelerine gidip-gelmekteler ya da tamamıyla ülkelerine dönmektedirler. Çalışanların çoğunun kendi ülkelerinde aileleri ve evleri varken, kazandıklarını aile geçimine, akrabaların günlük ihtiyaçlarına, evin tamiratı ya da yeni evin inşaatına, prestij ürünlerinin satın alınmasına, farklı sosyal ritüellere, eğitim ya da sağlık giderlerine harcanmaktadırlar. Kendi ülkelerine çok nadir giden ve zamanlarının büyük bir kısmını Rusya'da geçiren yabancı işçiler kendi durumlarını yine de 'geçici' olarak değerlendirirken aileleri ile olan ilişkilerini devam ettirmekte ve

vatanlarına geri dönmeyi amaç olarak görmektedirler.

Yabancı işçilerin vatandaşlık almadan Rusya’da çalışmasını sağlayan çeşitli yasal imkanlar vardır.

Rusya topraklarında kanunla belirlenen belirli bir vakit içerisinde vizesiz bulunma, geçici ikametlerini temel alarak kaydettirme, iş sözleşmelerinin kabulü ve izinlerin satın alınması gibi. Her bir mekanizmanın kendine göre özellikleri mevcuttur: gerekli olan belgeler ve yükümlülükler bakımından olsun ya da devlet sınırında çalışan memurları, federal göç hizmeti bürosu çalışanları, polis ve tıp kurumları ve iş adamları ile resmî ve gayrıresmî ilişkiler ve buna dair değişen pratikler gibi. Bu tür çok- türdeş yapı da yasal ve yasadışı durumlarının çoğalmasına yol açmaktadır. Bazı yabancı işçiler kendilerinden çok çaba ve güç istediği tüm kanunlara uygun bir şekilde iş yapmaya çalışırken diğerleri sadece kanunların bir kısmına uygun davranmakta, kalan kısım ise bir sektör haline gelen sahte belgeler kullanarak Rusya'da bulunmaktadırlar. Fiilen çoğu göçmen işçi, kiralık evlerde ya da gayrıresmî yatakhanelerde yaşamakta, bunların üçten ikisi iş sözleşmesi olmadan ve izinsiz çalışmaktadırlar. Bu ise genel olarak işçilerin Rusya'daki varlıklarının tam olarak belgelendirilemediğinden onları çoğu yasal haklarından mahrum bırakmaktadır. Buna karşın, Orta Asya'dan göç edenlerin bir kısmı Rusya'daki hayatlarını sağlamlaştırmaktadırlar. Bazıları sabit bir işe sahip olurken bazısı kendi iş yerlerini açmakta ve kişisel konut edinmektedirler. Bazıları Rusya vatandaşları ile beraber ikinci aile kurarken diğerleri kendi ailelerini Orta Asya'dan Rusya'ya getirmektedirler. Bunlardan bir çoğu Rusya topraklarında kalma hakkını elde ederken bazıları da Rusya vatandaşı bile olmaktadır. Son gruba mensup işçilerin sayısı tedricen yükselirken yine de dominant bir nitelikte değildir (Rusya vatandaşlığına geçen Orta Asya devletlerinde baskın etnik grubunun temsilcilerinin kesin sayısı belli değilse de, nüfus kayıtlarından dolaylı incelenebilir – Tablo 3). Rusya vatandaşlığına geçen ve Rusya'da kendi çocuklarını yetiştiren bu kişilerin çoğunun bunu seçmeleri, kendileri açısından ve sahip olduğu iş olanakları açısından güvenli olduğundan dolayı olmuştur. Yoksa bu grup vatanlarına geri dönme ya da diğer bir ülkeye geçme konusunda Rusya'yı terk etme seçeneğini hayatlarına dair planlarından silmemektedirler.

(9)

Tablo 3. Rusya’da etnik Kırgız, Tacik ve Özbek nüfusu (1989, 2002 ve 2010 nüfus sayımına göre)3

1989 2002 2010

Kırgızlar 41734 31808 103422

Tajikler 38208 120136 2006661

Özbekler 126899 122916 289862

1 Pamiriler dahil.

Dördüncüsü, yukarıda belirtilen bilgiden hareketle, göçmenlerin Rus toplumuna entegre olma amacını gütmediğini açıkça görebiliriz. Bunların çoğu soydaşlık, etnisite ve yerlilik üzerinde bina edilen farklı ağların üyeleri olmaktadırlar. Bazen sadece yabancı işçi olduklarından dolayı kendilerini gönüllü göçmen ağlarına dahil etmektedirler. Bu ağlar içerisinde yer alanlar çoğu zaman 'evlerinde' uygun bulunan davranış ve hareketleri, geçici olarak kaldıkları ortamı ve koşulları da hesaba katarak, yaşatmaktadırlar. Bu koşullarda Müslüman pratiklerin ve dinsel kimliğin belirleyici ve sembolik rolü yükselmektedir. Göçmenlerin sağladığı ağlar içerisinde kendilerine yardım ve güvenlik altyapısı ile tatil yapma gibi belirli hizmetler sunan sistemleri oluşturmaktadırlar. Bazen bütün bunlar bir gettoyu anımsatıyorsa bile, bu yapı ile oluşan ağlar ekstateritoryal bir nitelik kazanmaktadır. Dışa-yönelik kendini izole etme ve dışlanma (exclusion) durumları, yasal olanak tanıyan yöntemlerin yokluğu ile 'yasadışılığı' ve dolayısıyla polis gibi düzeni koruyan kurumlar tarafından takip edilmesi, göçmen işçilerin doğal olarak dış dünya ile etkileşimlerini olabildiğince asgari düzeyde tutmalarına itmektedir.

Bunun yanı sıra, yerel halk için etnik olarak yabancı ve köyden gelen insanların bu büyük akını çok görünür bir olgu haline gelmiştir. Göç eden kişilerin sahip oldukları düşük sosyal statü ve var olan kültürel farklılıklar daha çok gündelik hayattaki yabancı korkusuna (ksenofobi) dönüşen önyargıların filizlenmesine neden olmaktadır.

Dışlanmaya karşın, Rusya'daki hayata göçmenleri dahil etme imkanları da mevcuttur. Sabit bir işi olan, Rusya vatandaşlığını alan ya da Rusya'da yasal olarak yaşayabilen yabancılar kendi aralarında diaspora niteliğinde olan 'ulusal-kültürel' topluluklar oluşturmaktadırlar. Devlet tarafından yasal anlamda tanınan bu tür topluluklar kendi 'tarihi vatanları' ile sembolik bağı korumaktadırlar. Diğerlerine kıyasla en kalabalık, güçlü ve ünlü olan kurumlar Taciklere aittir. Rusya'nın önemli merkezlerinde şubeleri olan, Tacikistan’dan gelen işçilerin haklarını koruyan ve bilgi verme aktivitelerine ev sahipliği yapan kitle iletişim araçları, Rusya hükümetinin kurumları, Tacikistan elçiliği ve konsoloslukları ile sürekli etkileşimde olan bu kurumlar bu gruptadır. Ayrıca genelde bölgesel nitelikte olan, ama Tacikler kadar Rusya'nın kamusal ve siyasi alanlarında aktif olmayan Kırgız ve Özbek kurumları da mevcuttur. Orta Asya ile bağlantılı bu kurumların sayısı gitgide artmakta ve yavaş bile olsa aralarındaki koordinasyon kabiliyeti ile göç ve göçmenlerle ilgili toplumsal tartışmaları yönlendirme açısından etkisi pekişmektedir.

3 1989 yılında yapılan nüfus sayımına göre Rusya nüfusunun ulusal içeriği [Национальный состав населения России по переписи 1989 г.], http://demoscope.ru/weekly/ssp/rus_nac_89.php; 2002 yılında yapılan nüfus sayımına göre Rusya nüfusunun ulusal içeriği [Национальный состав населения России по переписи 2002 г.], http://www.perepis2002.ru/index.html?id=17; 2010 yılında yapılan nüfus sayımına göre Rusya nüfusunun ulusal içeriği

[Национальный состав населения России по переписи 2010 г.],

http://www.gks.ru/free_doc/new_site/perepis2010/croc/perepis_itogi1612.htm.

(10)

RHA Haber

ORTA ASYALI GÖÇMENLERE DAİR RUSYA SİYASETİ

Rusya'nın göç politikası uzun zamandır hükümet ve toplumu en az ilgilendiren konulardan bir tanesiydi.

Göç sürelerini ayarlayan devletin farklı kurumları, 1993'de açılan İçişleri Bakanlığı bünyesindeki pasaport-vize hizmeti ve Çalışma Bakanlığı bünyesindeki Göç işleri Komitesi temelinde 1992 yılında kurulan Federal göç hizmeti (FGH) arasında paylaşılmıştı. FGH'nin yükümlülüklerine giren meseleler arasına SSCB'nin eski cumhuriyetlerinden gelen göçmenler ile mültecilere barınak sağlama meselesi de girmişti. 1999 yılında FGH, Devlet Bakanlığı ile birleşerek Federasyon, Ulusal ve Göç Politikası İşleri Bakanlığı adını almıştı. 2001 yılında bu bakanlık kapatılarak göç denetiminin ana fonksiyonları İçişleri Bakanlığı'na geçti. Ama 2004 yılında bu kez İçişleri Bakanlığı'nda FGH'nin daha özerk bir şekilde yeniden oluşturlması kararı alındı.

1990'lardaki göç politikası çerçevesinde Rusça konuşan nüfusun akınına tepki niteliğinde bir kaç önemli kanun ve yabancı ülkelerde bulunan ortak vatana sahip şahısları ('sooteçestvenniki') destekleme programı kabul edildi. 1999 yılında soydaşlara ilişkin yeni bir devlet kanunu kabul edildi. Bunu takiben, 2006 yılında da yabancı devletlerde yaşayan soydaşların Rusya'ya gönüllü olarak göçünü destekleyen ve 2012 senesine kadar işleyecek devlet programı kabul edildi. 2012 yılında söz konusu program süresiz olarak kabul edildi ve işlemeye devam ettiyse bile Orta Asya devletlerinden baskın olmayan etnik toplulukların Rusya'ya göçünün hızlı bir şekilde düşüşe geçmesiyle bu programdan yararlananların sayısını azalttı.

'Sooteçestvenniki' kavramı resmi anlamı itibariyle oldukça geniş bir içeriğe sahip olmakla birlikte SSCB vatandaşlığına sahip kişileri ya da yabancı bir ülkede yaşayan Rusya vatandaşlarını, Rusya ve SSCB'de ataları olanları ve orada doğanları içermektedir. Bu terim göç politikasının sadece etnik unsura bağlı olmadığını gösterir ve Rus toplumunun çok-uluslu niteliğinin altını çizmeye çalıştığı gibi yabancı etnik toplulukların Rus topraklarına göç etmesine de olanak sağlamaktadır. Ama kavramın bu kapsamını ve ilgili kanunları Rusya'nın her bir siyasetçisinin kabul ettiğini söylemek yanlış olacaktır. Bazı siyasetçiler Ruslar ve 'Slavlar'ı daha çok öne çıkartırken bu grupların dışında gelebilecek herhangi bir etnik göç akışını engellemek çabasındadırlar. Kanuna giren son değişikliklere durumu biraz daha kesinleştiren ibareler konulmuştur. 'Rusya ile manevi ve kültürel bağ lehine özgür seçim' ibaresi, Rusya vatandaşı

(11)

olmasını isteyen göçmenlere karşı uygulanacak kültürel talepleri ve yabancı ülkelerden göç eden kişilere

yönelik geliştirilen devlet programının ulusalcı etkisini pekiştirecek varsayımından hareketle eklenmiştir.

2000'lerin başından itibaren göç politikası, Rusça konuşmayan işçi göçünü dengeleme yönüne çekilmeye başlanmıştı ve bu doğrultuda yabancı vatandaşların Rusya'daki konumu, göç kaydı ile ilgili kanunlar kabul edilerek yabancı iş gücünün işe alınmasını sağlayacak kontenjanlar düzenlenmişti.

Oluşan yeni durumu anlama çabasının sonucu olarak, 2025 yılına kadar Rusya Federasyonu göç politikası, 2012 yılında devlet başkanı tarafından kabul edildi ve yürürlüğe kondu. Söz konusu program, yabancı iş gücüne büyük ihtiyacı olduğunu kabul edip bunun 'Rusya Federasyonu'nda kalıcı olarak yaşayan nüfusun sayısını yükseltmek ve istikrarlı hale getirmek açısından da yararlı olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca yabancı işçilerin yasal hale gelmesi, adaptasyonu ve Rus toplumuna entegrasyonunu sağlayacak etkin mekanizmaların geliştirilmesi nin gerektiği de vurgulanmıştır4.

Rusya açısından göç politikasının sadece iç değil, dış yönü de Rusya'nın eski Sovyet cumhuriyetleri ile ilişkilerinin bir kanalı ve olası baskı aracı olmasıdır. Göç meselesi ikili ve çoklu aktif devletlerarası etkileşimin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) Çerçevesinde İş Göçü ve BDT Ülkelerindeki Yabancı İş Gücünün Korumasına Dair Sözleşme, Yasadışı Göçe Karşı Mücadelede İşbirliği Sözleşmesi, Yabancı İş Gücünün ve Aile Mensuplarının Yasal

Statüsüne Dair Anlaşma, 'BDT'ye Üye Ülkelerin Ortak Göç Politikasının Yasal Düzeyde Sağlanması' Kararı ve Ortak Göç Politikasına Dair Deklarasyon gibi önemli belgeler kabul edilirken BDT'ye üye ülkelerin göç kurumlarının yöneticiler konseyi kuruldu. Bu koordinasyonun bir diğer önemi, Rusya'nın Avrupa Birliği'ne (AB) benzer nitelikte post-Sovyet düzlemde 'Avrasya projesini' hayata geçirmek, işlemesini sağlamak ve böylece kendi 'büyüklüğünü' göstermek ya da ayrı 'medeniyet' olduğunu kanıtlamakla ilgilidir.

Rusya tarafından yürürlüğe konulan ve kabul edilen anlaşmalar ile uluslararası sözleşmeler göçe dair her ne kadar liberal ve etnik-üstü bir yaklaşımın var olduğunu gösteriyorsa da Rus siyasetçiler ve

uzmanların bu nitelikte bir konsensüse vardıklarını söylemek oldukça zor. Bazıları Rusya'nın iş

piyasasının eski Sovyet cumhuriyetlerinden gelen işçilere serbest olarak açılmasını durumunda devlete ekonomik ve jeopolitik getirilerin olacağına inanırken tam tersine özellikle Orta Asya'dan gelecek 'öteki' kültürün yarattığı göçün Rus toplumuna tehdit olacağının altını çizmekte ve bundan dolayı olabildiğince dışarıdan gelen göç akışını sınırlandırmak hatta mümkünse tamamen engellemek gerektiğini

vurgulayanların sayısı hiç de az değildir. Farklı tarafların lobicilik faaliyetlerinden dolayı kendi üzerinde baskı hisseden Rusya, kendi içinde tutarlı olmayan bir göç politikasını uygulamaktadır. Hükümet ya kanunlara daha sıklaştırıcı normları ekleyip, illegal unsurları ülkelerine geri göndererek göç-karşıtı kampanya başlatıyor ya da göçmenlerin ortama daha iyi adapte olmasını sağlamak anlamında yeni yasal enstrümanlar yaratmaya çalışıyor. Özellikle bölgesel düzeyde hissedilen Rusya yöneticilerinin kamusal retoriği, çelişkili olarak, yabancı iş gücünün gerekli olduğunu vurgulamakta ve ilgili göç akışlarının sınırlanması gerektiğinin altını çizmektedir. Devlet politikasının bu ikircikliği ve uzmanlar arasında yaşanan anlaşmazlık göçle ilgili toplumsal tartışmaları daha da gerginleştirmektedir.

Rusya'da göç genel olarak bir 'sorun' olarak değerlendirilir ve böyle bir yaklaşım hakimdir. Tartışılan bazı konular da 'tehdit' olarak algılanmaktadır. Önemli meselelerden bir tanesi, göçün ekonomik gerekçeleriyle ilgilidir. Göçe karşı olan taraflar bir dizi argüman sunmaktadırlar: Rus emek piyasasının dengesini geniş çaplı ucuz iş göçü bozar, Rusya vatandaşlarının farklı ekonomik alanlardan itilmesine neden olur ve maaşların büyümesine engel olur, hakları olmayan yabancı işçilerin çokça kullanılması Rus iş adamlarının teknolojik yeniliklerden kaçınmasına sebep olur ve üretimi modernleştirmelerine engel olur, kalifiye olmayan işçilerin kullanılması ürün ile hizmetlerin kalitesini düşürür, yabancı işçilerin kazandıkları paralarını Rusya'dan kendi ülkelerine göndermeleri Rus ekonomisine zararlı olur.

4 Rusya Federasyonu Göç Politikası Konsepti [Концепции государственной миграционной политики Российской Федерации], http://www.fms.gov.ru/law/865/details/49505/.

(12)

Göç-karşıtı güçler, hükümeti yabancıların hareketi ve faaliyetleri konusunda denetimi kaybettiği için

suçlamakta ve negatif ekonomik sonuçların ötesinde terörizm ve Rusya'nın doğu sınırlarından gelecek uyuşturucu kaçakçılığı, salgın hastalıkların Rusya'ya sıçramasına ve altyapının iyice yıpranmasına neden olacağını vurgulamaktadırlar. Son dönemde bu göç-karşıtı söyleme, yabancı göçten dolayı Rusya ile AB arasında imzalanması gereken vizelerin kaldırılmasına dair anlaşmanın imzalanmadığı argümanı da eklenmiş oldu. Bu tarafın önerdikleri önlemler, iş göçünün tamamen reddedilmesinden başlayarak belirli ülkelere karşı (özellikle Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan) vize ve pasaport uygulamasına geçilerek göçün sıkı denetimine, kontenjanların sınırlandırılmasına, komşu ülkelerle olan sınır önlemlerinin güçlendirilmesine, ve bütün bunların sonucu olarak ileride bu ülkelerle başlatılan tüm devletlerarası

entegrasyon projelerinden çekilmeye kadar varmaktadır.

Yukarıda belirtilen göç karşıtı tarafın önerilerine rağmen göçü destekleyenler ise göçmenlerin Rusya'da iş yapmalarında bir mahsur görmeyip yabancı iş gücünü ihtiyaç olarak değerlendirmektedirler. Bu grup şu argümanlardan hareketle göçü kaçınılmaz bir şey olarak görmektedir: Rusya nüfusunun doğal bir şekilde azalması iş gücü açığına neden olduğundan yabancıların işe alımı mantıklı bir adım olur;

göçmen işçilerin çalıştıkları sektörler eğitim düzeyleri yüksek, daha kalifiye olan Rusya vatandaşlarının vasıfları ile uygunluk göstermemektedir; devlet adamları arasında yüksek düzeydeki yolsuzluk ile donanım ve teçhizat açısından sınırların zayıf denetim niteliği yabancıların akışını etkin denetim altına almayı imkansız kılmaktadır; BDT ülkelerinde Rusya'nın iş çıkarları, Rusça konuşan diaspora ve Rus askeri üsleri olduğundan dolayı bu ülkelerle ilişkiler iyi olmalıdır. Bu taraf daha çok göçün tedrici denetiminin güçlenmesi taraftarı olup göçmenlerin Rus toplumuna entegre olma ve adapte olma siyasetine büyük önem vermektedirler.

Bir kaç küçük muhalif parti bünyesinde toplanan Rus milliyetçileri, Orta Asya'dan Rusya'ya iş göçünden en çok rahatsız gücü temsil etmektedir. Göçün olumsuz ekonomik ve sosyal içerikli etkilerine dikkat çeken Rus milliyetçileri, ayrıca, 'öteki' kültürün taşıyıcılarının Rus toplumunda varlığını, Rus olmayan ve aynı dine inanmayan yabancı unsurların sayısının yükselmesini tehdit olarak algılamakta ve göçmenlerin entegre olmaya niyetlerinin hiç olmadığını ve Rus toplumunda alışagelen kültürel pratiklere hiç uymak istemediklerini sürekli vurgulamaktadırlar. Yabancı ülkelerden gelen göç akışlarına karşı olmalarının bir diğer sebebi, Rusya'nın 'Rus ulus-devletine' dönüşmesini istemeleri ve göçmenleri bu anlamda sadece istikrar bozucu faktör olarak algılamalarıdır. Göç-karşıtı ksenofobi bu ideolojik yönelimin temsilcileri tarafından siyasi yarışta kullandıkları popülist retoriğin önemli unsurlarından biridir. Rusya'daki milliyetçi hareketin radikal kanadından dazlaklar ve bazı futbol takımlarının taraftarlarının kurdukları gruplar, göçmenlere karşı şiddet içeren kampanyalar yürütmekte

ve benzer eylemlere aktif olarak katılmaktadırlar.

Her ne kadar göçe karşı geliştirilen 'kültür-temelli argüman' daha çok milliyetçiler tarafından kullanılıyorsa da bazen kapalı veya açık bir şekilde bu tavır benzer tartışmalarda da kendiliğinden ortaya çıkar. Uzmanların görüş ve fikirleri en temel meselede birbirinden ayrışmaktadır aslında: Rusya bir 'etnik devlet' mi, yoksa 'sivil devlet' mi veya 'imparatorluğun' bir tezahürü müdür? Bu soruya verilen cevaptan hareketle, her bir ideolog ve siyasetçinin göçe dair tutumu belirlenir – tamamen karşı olmaktan tutun da, göçmenlerin işe alınmasına ve topluma entegre edilmesine razı olmaya ya da kültürel çokluğun korunmasının gerekliliğini vurgulayanlara gibi bu tutumlar farklı olabilmektedir.

(13)

RBTH

ORTA ASYA DEVLETLERİNİN GÖÇ SİYASETİ

Orta Asya devletlerinde 'ulusun toplanması' gibi etnikleştirici retoriğin pekişmesi, 1990'lardaki ve daha azalmış haliyle 2000'lerde yaşanan Rus nüfusunun (Ukraynalılar, Tatarlar, Almanlar, Yahudiler, Kafkasyalılar vs. dahil) göçüne eşlik eden süreçte olmuştu. Göçmenlerin çok sayıda terk ettiği devletler için 'toplanma' baskın etnik topluluğun lehine etnik dengenin sağlanması olarak anlaşılıyordu. Kalifiye elemanların önemli bir parçasını kaybettilerse bile, Orta Asyalı siyasetçiler ve ideologların sevinçle karşıladıkları olgu, 'öz' topraklarında mensubu oldukları etnik topluluklarının baskınlığının artması olmuştu. Aynı zamanda 'ulusu toplama' siyaseti çerçevesinde bazı devletler, yabancı ülkelerde yaşayan, ama kendi etnik gruplarını temsil eden göçmenleri çekme programlarını başlattılar. Bu programların en büyüğü ve en etkilisi Astana'ın başlattığı 'oralman'ların (geri dönen kişi) Kazakistan'a dönmesini

sağlayan programdı. Baskın etnik nüfus hacminin yüksekliğinden dolayı Özbekistan ve Türkmenistan'ın başka ülkelerde yaşayan soydaşlarını geri çekme siyasetine ilgi o kadar da büyük değildi. 2000'lerde ise baskın etnik topluluğun temsilcilerinin göçmen olarak yabancı ülkelere çalışmaya gitmesinin sonucu olarak göçe ve göçmenlere dair yeni vurgular yapılmaya başlandı.

Rusya'ya benzer şekilde, göçmen işçiler açısından iş imkanı sunan Kazakistan'daki toplumsal tartışmalar da güney komşularının yaratacağı akına dair kaygıları tekrarlar niteliktedir. Bu tür kaygılar olsa bile, Kazakistan'da göç meselelerine bakan tek bir kurum yoktur ve yükümlülükler Çalışma ve Sosyal Koruma, Ekonomi ve Bütçe Planlama ile İçişleri Bakanlıkları arasında paylaşılmıştır.

Göçmenlere ev sahipliği yapmayan ve onları kendi ülkesinden göndermeyen Türkmenistan ise, göç konusu ile ilgili kaygıları yok, ama yine de ülke içinde devlet göç hizmeti çalışmalarını sürdürmektedir.

Özbekistan oldukça ilginç bir durumla karşı karşıyadır. Post-Sovyet dönemi iş piyasasının en etkin iş gücüne sahip ve göçmen işçilerin para aktarımlarının en büyük alıcısı Özbekistan içerisinde uzun zamandır göçün artıları ve eksileri konusunda herhangi bir ciddi tartışma olmamıştı. Özbek hükümetine bağlı kitle iletişim araçları var olan ve sayısı bir kaç milyon kişiye ulaşan göçe hiç yokmuş

(14)

gibi davranıyorlardı. Resmi olarak bu meselelere 2003 yılında kurulan Çalışma ve Sosyal Koruma

Bakanlığı bünyesindeki Dış İş Göçü Ajansı bakmakta ve kabine tarafından kabul edilen Özbekistan Cumhuriyeti vatandaşlarının yabancı devletlerdeki istihdamıyla ilgili Kanuna göre göç meselesi ele alınmaktadır. Ama fiilen bu enstrümanlar gerektiği kadar iyi çalışmıyor. Herhalde iş göçünün denetim altına alınmasına ayrılan ilginin az olması sadece Özbekistan'daki siyasi durumdan kaynaklanmayıp GSYİH'nın yaklaşık %15'ini (2012) para transferleri nedeniyledir.5

Göç konusundaki devletin hiç yokmuş gibi gelen tutumu aslında yabancı ülkelere iş için giden bir kaç milyon Özbek vatandaşının ülkelerini terk etmelerine karşı olumsuz tepkinin bir neticesidir.

Hükümet bu sürecin mecburi ve bazı getirilerinin de var olduğunu bilse de bunu sıradan bir süreç olarak değerlendirmeden kaçınmaktadır. Buna karşın, örneğin 2013 yılının yaz ayında Özbekistan

Cumhurbaşkanı İslam Kerimov'un göçmen işçileri 'lazy' olarak nitelendirdiği açıklamasından hareketle, göç meselesinden artık daha sık bir biçimde söz edilecektir. Ama yine de göçe dair negatif yaklaşım Özbek elitinin siyasi dilinde kendi hakim konumunu koruyacaktır.

Тablo 3. Rusya Merkez Bankası verilerine göre 2012 yılında Rusya'dan Orta Asya'ya para transferleri verileri (milyar ABD Doları)6

Ülke Miktar

Kazakistan 0,461

Kırgızistan 1,859

Tacikistan 3,651

Türkmenistan 0,037

Özbekistan 5,693

Özbekistan ile kıyasladığımız zaman, para aktarımı oranlarının daha hissedilir olduğu ve kitle iletişim araçlarının sahip olduğu geniş manevra alanlarından hareketle Kırgızistan ve Tacikistan için göç meselesi çok önemlidir. Hükümet bünyesinde özel göç hizmeti olan ve 2011 yılında 2011-1015 yıllarını kapsayan yabancı ülkelere çalışmaya giden ülke vatandaşlarını konu eden ulusal stratejiyi kabul eden Tacikistan için, anlaşılacağı gibi, göç konusunda aktif bir siyaset izlemektedir. Yürürlükte olan ulusal strateji metninde 'iş göçünün şimdiki zamanda Tacikistan’ın çoğu ailelerinin geçinmesinde önemli etkisi olduğu faktör' olarak belirtilmektedir. Kırgızistan’da ise bu konuya ilgi resmî düzeyde daha düşük olmakla birlikte göç meselelerine bakan kurum, 2012 yılında Dışişleri bakanlığı bünyesinde açılan Dış Göç Bölümü’dür. Bu kurum öncesinde 2005 yılında Dış İş Göçü Kanunu kabul edilmiştir. Resmî belgeler iş göçünün kaçınılmaz niteliğini vurgulamakta, Kırgız göçmenlerinin sosyal koruma altında olması gerektiğini belirtirken gelecekte vatandaşların ülkelerine döneceğini ve memleketinde iş imkanı bulacağını umut etmektedir. Böyle bir yaklaşım, Özbekistan ile kıyasladığımızda, göçü tanımada büyük adım ve göç söyleminin normalleşmesi açısından önemli gelişmedir.

Göç meselesinin tanınan mesele olduğunun işareti, bu konu ile ilgili Tacikistan ve Kırgızistan'da var olan kamusal tartışmaların çok canlı olmasıdır. Bazı siyasetçi ve uzmanlar göçün yarattığı avantajlara dikkat çekmekte –istihdam meselesine çözüm yaratılması, en çok rahatsızlığını dillendirebilen ve devletin politikalarını protesto edebilen grupların sosyal temelini oluşturan gençlere iş olanakların sağlanması, ülkeye maddi kaynaklar girişi, hayat standartlarının yükselmesine ve gelişmesine yardımcı

5 Dünya ülkelerinin GSYİH'na göre oluşturulan reyting [Рейтинг стран мира по уровню валового внутреннего продукта], http://gtmarket.ru/ratings/rating-countries-gdp/rating-countries-gdp-info

6 Fiziki şahısların 2012 yılında ana ülkelerde yaptığı sınırötesi işlemler [Трансграничные операции физических лиц по основным странам-контрагентам за 2012 год], http://www.cbr.ru/statistics/print.aspx?file=CrossBorder/C- b_trans_countries_12.htm&pid=svs&sid=TGO_sp

(15)

olması gibi. Diğer analistler ise daha çok göçün olumsuz ekonomik ve sosyal yönlerine dikkat

çekmektedirler –modernleşme ve ekonomiyi geliştirme hırsının azalması, aile yapısının çözülmesi, toplumsal ahlakın bozulması, özellikle göçmen kadınların geleneklere uymaması, yabancı ülkelerde çalışan göçmenlerin tefrik edilmesi gibi. Bu bağlamda Tacikistan ve Kırgızistan’da dışarıya göç hâlâ ulusun birliğini ve kültürel bütünlüğünü zedeleyen süreç olarak değerlendirilmektedir. Yine de göçün getirilerinin var olup olmadığına dair tartışmalar, göçmenlerin diğer ülkelerdeki konumuna dikkat edilmesine sebep olurken bütün bunlar 'ulusal çıkar' ve 'ulus' tanımlarının yavaş da olsa değişim yaşamasına, üzerinde tekrar düşünülmesine kapı aralamaktadır. Büyük olasılıkla aynı değişimi 'geleneksel kültür', toplumsal cinsiyet rolleri, ulusun belirli topraklarla olması gereken zorunlu bağı vs.

gibi önemli düşünme kalıpları da yaşayacaktır. Bu düşünme eylemi nereye kadar devam edeceğini ve hangi tepkilere yol açacağını gelecekte göreceğiz.

Göçün gerekliliği ile olumsuz sonuçları ile ilgili benzer ikircikliği Orta Asya'nın 'diaspora' kurumları da yaşamaktadır. Çünkü bunlar, bir taraftan, göç edenlerin Rus toplumuna entegre olmayı amaçları olarak görüyorlarsa bile, diğer taraftan, kendi etnik kültürünü ve vatanı ile bağları korumayı teşvik etmektedirler. En radikal biçimde ikinci amacın önemini vurgulayan diaspora kurumların bir tanesi, Rusya'da bulunan Kırgız gençlerin oluşturduğu grup olmuştur. Bu grup Kırgız kadınlarına –onları kendi halkını rezil edenler olarak nitelendikten sonra- karşı bir kaç gösteri ve baskıcı eylemler düzenlemişti.

Diğer 'diasporal kurumları ise bu soruna çözüm olarak fiilen etnik statü halini alan yerel kimlik ve özelliklerin filizlenmesi ve teşvik edilmesinin lazım olduğunu söylemektedirler. Bazı göçmen toplulukların resmî ve gayrıresmî camilerin bünyelerinde toplanmaları ve Müslüman kimliğin pekiştirilmesine özel önem atfetmeleri gelecekte 'vatan' tanımının değişmesine neden olabilecektir.

SONUÇ

Demografik ve ekonomik hususlar insanları bir bölgeden diğer bölgeye çekiyor ve dolayısıyla hareketlenmelere kapı açıyor. Teknolojinin hızı insanların hareket kabiliyetini kolaylaştırırırken göçün söylem boyutu da göçün normalleşmesi pratiklerinin meşru olup olmadığını belirlemektedir. Bundan hareketle, göçün sadece ekonomi ve demografik duruma etki eden unsur olmamakta, insanların sahip olduğu dünya görüşlerinin değişim yaşamasına da sebep olmaktadır. İşte post-Sovyet düzlemdeki en önemli meselelerden bir tanesi de bu çerçevede 'ulus' fikridir.

Orta Asya ülkelerinde 1990'larda yaşanan göçe yaklaşım 'ulusun toplanması' retoriğiyle inşa edilirken post-Sovyet düzlemdeki Rusya'daki göçün başlıca taraftarları ise 'kendisinden' olanları toplama işini Rusya'ya sadakat gösteren kimselere karşı itina ile yapıyordu. Rusça konuşan nüfusun toplu dönüşü bir travma olarak değerlendirilirken bu mesele devletin bilinçli bir amacının neticesi değildir. 2000'lerde başlayan göçün yapısının değişmesi yeni retoriklerin ortaya çıkmasına neden oldu. Orta Asya devletlerinin baskın etnik topluluklarının, iş yapmak için Rusya'ya (ve Kazakistan gibi diğer ülkelere) gitmesi 'ulusal tehdit' hissinin oluşmasına neden oldu. Yine de göçmenlerin çıkış noktası ile varış noktasında tehdide dair yaklaşımlar birbirinden farklı olmuştu. Göçmenlerin çıktığı ülkede, bazı durumlarda alenen, ulusun birliğinin çözüldüğüne dair tahminler ortaya atılmaya başlandı. 'Ulusal'ın ne olup olmadığına ve ne anlama geldiğine dair yeni tartışmalar da hız kazanmaya başladı. Rusya ve Kazakistan'da ise, göçmenlerin gelişinin toplumdaki etnik dengenin kaymasına, baskın etnik topluluğun sayısının azalmasına ve hayat koşullarının düşmesine dürtü sağlayacağına dair tehdit algısını güçlendirdi. Bunun yanı sıra, Rusya siyasetçileri ile uzmanları tarafından Rusya toplumunun bir ulus olup olmadığına ve onun gelecekteki oluşumunda göçün ne tür bir rol alması gerektiğine dair kesin cevaplar verilmemişti.

'Ulusun toplanması' konusu, her ne kadar gündemden düşmemişse de, 'ulusal tehdit' sorunu her gün geçtikçe yerini kapmaktadır. Günlük hayatın sosyal ve kültürel pratikleri büyük bir değişim altında olsa bile, bu pratikleri yorumlamak ve denetlemek için ideologlar tarafından kullanılan 'ulus' fikri, sadece ölmekle kalmıyor, tersine, başarılı bir şekilde yaşamaya devam ediyor ve artık siyasi ve ideolojik

(16)

çekişmenin merkezine kayıyor. Göçe dair yaklaşımlar birbirinden farklı olabilir. Her bir bölge içinde

'ulus'a dair tartışmalarda göç meselesi farklı biçimde oyuna girmekte ve bu bölgelerdeki göç akışlarının ne türde cereyan ettiğinden hareketle, her bir bölgeye has bir göç algısı oluşmaktadır. Buna rağmen, özellikle 'ulus' fikri bakış açıların ufkunu belirleyen ana unsur ve kabul edilen kararların ideolojik seçimin temeli olmaktadır.

Bu genel çıkarsama kendimize şöyle bir son soru sormamıza sebep olmakta: Rusya ve Orta Asya arasında cereyan eden post-Sovyet göçün bu 'ulusal çerçeve' içinde değerlendirilmesi pratiğini aşabilme imkanına sahip miyiz, yoksa sadece ve sadece bu prizma mı belirleyici olmalıdır? 'Ulusal' düzeyde düşünmeye alışan siyasetçi ile uzmanlar, kendi ideolojik ve seçim çıkarları ile mesafe yaratarak, göçün tamamen farklı (ulus-aşırı, ulus-üstü ve ulus-dışı) doğasını fark edebilirler mi? Makalenin kapsamını aştığı için bu cevaba burada cevap vermemiz beklenemez. Bu soruyu retorik olarak soruyor, amacım da konuya dair gelecek kafa yormalarımıza imkan tanımak ve bir perspektif sunmaktır. Buna rağmen, göçle ilgili tartışmaların bugün nasıl yapıldığından ve ne tür sınırlandırmalarla karşı karşıya olduğundan dolayı hatta hangi hisler ve çelişkiler uyandırdığından hareketle, kanımca, post-Sovyet ülkelerin göç sorunlarına dair tepkinin yeterli düzeyde uygun ve doğru olup olmadığı bizim ulusal bakış açısını aşma kabiliyetine bağlı olacaktır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Faaliyetleri açısın­ dan Türk tarihinin en büyük fatihlerinden biri olan Kapgan Kağan, tahtta kaldığı yirmi dört yıl içinde politikasını, sürekli Çin’i

Orta Asya olarak bilinen bölge Asya'nın merkezinde, Hazar Gölü, Rusya, Çin, Pakistan, Afganistan ve İran'ın arasında yer almaktadır.. Sovyetler Birliği'nin dağılması ile

Emisyon açısından 787'nin tren seviyesinde oldu ğunu, hatta otomobillerden çok daha iyi bir performans sergilediğini ifade eden Dailey, ayrıca biyo yakıt üzerinde de

Ortaokul düzeyine gelmiş olmasına rağmen hâlâ okuma güçlüğü yaşayan öğrencilerin belirlenebilmesi için Ankara’nın merkez ilçelerinden birisinde görev

• Çift sayıdır. Bu bilgiye dayanarak abc üç basa- maklı sayısında c sayısı kesinlikle çift sayıdır. • Rakamları toplamı tek sayıdır. Bu bilgiler

Optimum power management is used in Houses or Apartments to reduce power consumption. This project can be used in Auditoriums and malls to keep the count of number of people

本研究採用去離 子純水當作水相, Captex 300 當作油相, 以及數種具口服安全性和依順

Bu politikanın 1949’da Gulca’daki Sovyet konsolosluğunun 1930’larda Sovyet pasaportu ile SSCB’den geri göç edenler için uygulandığını ortaya koyduk..