• Sonuç bulunamadı

Uluslararası Cami Sempozyumu (Sosyo-Kültürel Açıdan)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Uluslararası Cami Sempozyumu (Sosyo-Kültürel Açıdan)"

Copied!
28
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Uluslararası

Cami Sempozyumu

(Sosyo-Kültürel Açıdan)

08-09 Ekim 2018 MALATYA

BİLDİRİLER KİTABI

I. CİLT

Yayına Hazırlayan

Prof. Dr. Fikret KARAMAN

(2)

İnönü Üniversitesi Yayınları No: 39

İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları No: 3 Sertifika No

26607 Yayına Hazırlayan Prof. Dr. Fikret KARAMAN

Takım Numarası 978-975-8573-80-6 (Tk)

ISBN

978-975-8573-81-3 (1.C) 1. Baskı Aralık 2018 Ankara 1000 Adet

Editörler Prof.Dr. Fikret KARAMAN Dr. Öğr. Üyesi Emine GÜZEL Dr. Öğr. Üyesi Fethullah ZENGİN

Arş. Gör. Ömer TOZAL İsteme Adresi

İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 44280 Kampüs / MALATYA

Telefon: (0422) 377 49 99 e-posta: ilahiyat@inönü.edu.tr

Baskı

Serhat Mah. 1256 Sokak No:11 Yenimahalle / ANKARA 0312 354 91 31 (pbx) 0312 354 91 32 bilgi@tdv.com.tr Tel:

Faks:

e-posta:

Açıklama: Bu eserde yer alan tebliğ metinlerinin tüm sorumluluğu, yazarlarına aittir.

İnönü Üniversitesi (İlahiyat Fakültesi)

(3)

3. OTURUM

623

MEHMET AKİF’İN CAMİ KÜRSÜLERİNDE ZİKRETTİĞİ AYETLER VE YORUMLARI

Mahmut ÖZTÜRK1

Özet: Mehmet Akif, vatanını ve milletini seven, dini ilimleri tahsil etmiş bir şairdir. Şiir ve makalelerinde daima memleket meselelerini tartışmıştır.

Genelde yalnız kalmayı tercih eden Mehmet Akif ihtiyaç olduğunda cemiyet için çalışmaktan çekinmemiştir. Mehmet Akif Balkan savaşlarında ve Kur- tuluş savaşında camilerde vaaz vererek haklı bilinçlendirmeye çalışmıştır.

Bu vaazlarında birlik ve beraberlik vurgusu yapmış, milletin çalışmasını istemiştir. Kurtuluşun başka ülkelere sığınmakta değil milletçe çalışmakta olduğunu ileri sürmüştür. Bu vaazlarında Kur’ân-ı Kerîm ayetlerinden çok- ça yararlanmıştır. Asr-ı saadet ile o günün olayları arasında irtibat kurarak halkın bilinçlenmesi için gayret etmiştir.

Anahtar Kelimeler: Mehmet Akif, Balkan savaşları, Kurtuluş savaşı, Cami, Ayet, Tefsir

THE EXEGESİS OF VERSES BY MEHMET AKİF İN MOSQUES PULPİTS

Abstact: Mehmet Akif is a poet who loves his country and nation and has studied religious sciences. He always discussed national issues in his poems and articles. Mehmet Akif, who generally preferred to be alone, did not hesitate to work for the society when the circumstances required it to do so. Mehmet Akif tried to raise public awareness by preaching in the mosques during the Balkan Wars and the War of Independence. He empha- sized unity and solidarity in his sermons and wanted the nation to work together. He proposed that liberation lied in working together as a nation rather than seeking refuge in other countries. In these preachings, he bene- fited a lot from the verses of the Holy Qur’an. He has tried very hard to raise public awareness by establishing a link between the events of ‘Asr al-Saada and the events of that day.

Keywords: Mehmet Akif, Balkan Wars, The War of Independence, Mosque, Verse, Exegesis.

1 Doç. Dr, Harran U�niversitesi I�lahiyat Fakültesi, Tefsir Bilim Dalı, mahmutozturk0268@gmail.com

(4)

3. OTURUM

624 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

GİRİŞ

Camiler, Müslüman toplumların vazgeçilmez kutsal mekânla- rındandır. İslam’da temiz olmak şartıyla ibadetin yapılamayacağı bir yer olmamakla beraber, ibadet için tahsis edilen yerlerde ferdi veya cemaat halinde ibadet etmek daha güzel karşılanmıştır. Cuma ve Bayram namazlarını ise cemaatle eda etmek gerektiğinden cami- ye/mescide gitmek bir Müslüman için şart olmaktadır. Dinin etkili ve müşahhas olarak hissedildiği atmosferin yeri olan kutsal mekân- ların, insanın dinî hayatı içerisinde yeri ve buna bağlı olarak oluşan dinî duygu, düşünce ve davranışları üzerinde etkisi vardır. İnsan kutsal mekânda kendisini ve öz benliğini bulma, hatalarını telâfi etme ve derecesini yükselterek Kutsal varlığa ulaşmayı amaçlamak- tadır.2 Yeğin’in psikolojik açıdan çözümlediği kutsal mekân-insan ilişkisi sosyolojik açıdan bunun çok ötesinde de anlamlar ifade et- mektedir.

Tarihin tanıklığında denilebilir ki camileri sadece ibadet mekâ- nı olarak görmek, onu hayatın pek çok alanından dışlamak demek- tir. “Caminin iç içe geçmiş pek çok fonksiyonu bulunur. İbadet, bilgi ve bütünleştirme merkezi olması, caminin en temel işlevidir. İna- nanların Yaratıcı ile buluştuğu, O’nun varlığını hissettikleri, O’nu yücelterek ibadet ettikleri mekânlar olma bakımından camiler, yüce Allah’ın evi olarak kabul edilir ve adlandırılırlar.”3 Anılan bu fonksiyonlarının dışında Hz. Peygamber döneminde Mescid-i Ne- bevî’de halkın irşat edildiği, devlet işlerinin görüldüğü, Müslüman- ların önemli meselelerle toplandığı, hatta bazı Müslümanların gece ve gündüz barındığı bir mekân olduğu bilinmektedir.4

Müslümanların henüz müstakil ve bağımsız bir devlet çatısı altında yaşama imkânı bulamadıkları Mekke günlerinde bile bazı sahabilerin kendi evlerinin bir köşesini mescit edindikleri bilin- mektedir. Müslümanlar gönüllerince bir arada ibadet etme imkânı- nı buldukları ilk anda bu ihtiyacı temin etmek üzere İslam’daki ilk mescitleri inşa etmişlerdir.

Bunların ilki, Resulüllah’ın hicret esnasında daha Medine’ye ulaşmadan namaz için ayrılan bir hurmalığı genişleterek inşa ettiği Kuba Mescidi’dir. Bu mescid Kur’an’da “ilk günden temelleri takvâ üzerine kurulan mescid”5 ifadeleriyle övülmektedir. Diğeri de Mes- cid-i Nebevî’dir. “Bizzat Hz. Peygamber tarafından yaptırılan Mes- cid-i Nebevî ise onun Medine’deki bütün faaliyetlerinin merkezinde

2 Yeğin Hüseyin I�., Din Psikolojisi Açısından Kutsal Mekân I�nsan I�lişkisi Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 17, Sayı 27, 56 Ocak–Haziran 2012, s. 56

3 Bayraktar Karahan, Fatma, “Caminin Fonksiyon Çeşitliliği”, Cami Kadın ve Aile, 2013, s. 65-71, s. 66.

4 Geniş bilgi için bakınız: O�nkal, Ahmet, “Tarih Boyunca Camilerin Fonksiyonları”, Din ve Ha- yat: İstanbul Müftülüğü Dergisi, 2013, sayı: 20, s. 22-25.

5 Tevbe 9/108.

(5)

3. OTURUM

625 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

yer almış ve fonksiyonları bakımından sonraki dönemde kurulan camilere örnek teşkil etmiştir.”6

İslamiyet güçlenip diğer coğrafyalara dağıldıkça Camiler fonksiyonlarından bir şey kaybetmemiştir. “Zamanla camiler hem İslam ümmetinin toplantı yeri olmuş, hem de İslam estetiğinin en güzel formlarını yansıtan birer şaheser olmuşlardır. Mimarlar bütün maharetlerini camilerin inşasında göstermişler, hattatlar en güzel yazılarını cami duvarları için meşk etmişlerdir. En güzel kıraatler cami kubbelerinde çınlamış, camilerden yükselen toplu

“âminler” arşı titretmiş, bu kutsal mabette tutuşturulan meşaleler ordulara yol göstermiştir. Fetih yoluyla İslamlaşan beldelerin en belirgin özelliği üzerinde bir caminin yükselmesi olmuştur.”7 Bu- nun farkında olan yöneticiler Camilere ve cami hizmetlerine büyük önem vermişlerdir. Mütefekkirlerimizin düşünce dünyasında da cami ve ezan önemli bir yer tutmuştur. Osmanlının son dönemleri- ne tanık olan M. Akif Ersoy bu mütefekkirlerimizden birisidir.

Milli şairimiz Mehmet Akif’in dünyaya geldiği zamanlarda Os- manlı Devleti çalkantılı günler geçirse de Camiler özgürlüğün sem- bolü olarak ayakta durmaya ve kendisinden beklenen işlevleri gör- meye devam etmişlerdir.

Doğduğunda kulağına okunan ezanın günde beş defa yükseldiği Fatih Camii’nin gölgesinde yetişen M. Akif’in hayatında camilerin müstesna bir yeri olacağını tahmin etmek zor olmasa gerekir. Çocuk gözüyle kendisine muhteşem görünen o kutsal yapı, yaşı ilerledikçe M. Akif’in zihninde ihtişamından bir şey kaybetmemiştir. Çocuklu- ğunda yapısına meftun olduğu, halılarının üzerinde âşıkane koştu- ğu Fatih Camii, gençliğinde M. Akif’e vaaz vermek üzere kürsülerini takdim etmiştir.

M. Akif artık Fatih Camii’ni tevhidin sembolü olarak görür. Sefil inkârcı fikirlerin yerde sürünmesine karşılık Fatih Camii muhteşem bir iman anıtı gibi yerden yükselir. Cehalet onun muhitine yakla- şamaz. Minareleri ilahi âlemin güzelliklerini kucaklamak isteyen iki kol gibi semaya yükselirken, pencereleri başkalarına saklı olan ilahi sırları temaşada gark olan gözlere benzer. Tabiat karanlıklar içinde derin uykulara dalarken Fatih Camii insanın hiçbir zaman uyumayan kalbi gibi hep uyanık bekler. Sırt sırta vererek camiyi vü- cuda getiren taşların her biri feyzini Asr-ı Saadet’teki nazarlardan almaktadırlar. Onu çevreleyen medreseleriyle beraber Fatih Camii asırlardan beridir batıl düşüncelerin önüne göğsünü geren bir ne- fer gibidir.

6 Bozkurt, Nebi, Küçükaşcı Mustafa Sabri, “Mescid-I� Nebevı�”, DIA, Türkiye Diyanet Vakfı Yayın- ları, I�stanbul, 2004, Cilt 19, s. 281.

7 O�ztürk, Mahmut, “I�stiklal Marşı’nı Kur’an-ı Kerim Işığında Okumak”, Anadolu’ya Vurulan Mü- hür İstiklal Marşı, Kostaş Yayınları, I�stanbul, 2017, s. 94.

(6)

3. OTURUM

626 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

Akif’in zihnindeki cami tasavvurunun şekillenmesinde baba- sının rolünü unutmamak gerekir. Bu gün üzerinde ısrarla durulan çocukları cami ile tanıştırma8 projesini Tahir Efendi yaşayarak uy- gulamıştır. Safahat’taki şu mısraları Akif’in kız kardeşi ile beraber babası tarafından bazı geceler camiye götürülme hatıralarını barın- dırmaktadır.9

Akif’in küçük yaşlarda cami ve ilim meclisleriyle olan tanışıklığı, ilerleyen zamanlarda biçim değiştirerek devam etmiştir. Bir ibadet, irşat ve diraset mekânı olan camiler Akif’in hayatında bir süre cihad meydanına dönüşmüştür. O Balkan savaşlarında ve kurtuluş sava- şında milli direnişe destek vermek üzere gittiği şehirlerde hemen kürsüye çıkmış halkı bilinçlendirmiştir. Beyazıt, Fatih, Süleymani- ye, Zağanos Paşa, Nasrullah, camilerinde ve Kastamonu’nun çeşitli kazalarında verdiği vaazlarından bazıları Sebilürreşad Dergisi’nde yayınlanmıştır. M. Ertuğrul Düzdağ bu vaazları günümüz alfabe- siyle ve konuların tespitinde kolaylık sağlayacak bazı ara başlıklar ve açıklamalar ilave ederek yeniden yayınlamıştır10 İstiklal Savaşı boyunca Kastamonu ve Çankırı illerinde verdiği vaazlarla camiyi bir üs gibi kullanan Akif için cami kubbesinde Müslüman sedası- nın çınladığı, düşman ayaklarının çiğnemediği yerdir. “Ezansız top- rakların tasviri Akif’in şiirlerinde içler acısı ifadelerle dile getirilir:

İslam yurdunun çiğnenmesi, bir zamanlar secde edilen topraklara namahrem çizmelerin çiğnemesi ve bir zaman ezan seslerinin âle- me yayıldığı minarelerin, tepesine takılan çan sesinden dilsizleşme- si…”11 Bu değerlendirmelerden sonra denilebilir ki M. Akif camileri kurtarmak için yine camiye koşmuştur.

Kalabalıklar içinde bile yalnızlığı tercih eden Mehmet Akif, ihti- yaç olmasa belki hiç cami kürsülerine çıkmayacaktı. Çünkü o şiirleri ve makaleleriyle zaten görüşlerini basın aracılığı ile paylaşıyordu.

Ama vatanı ve milletini ilgilendiren hadiseler olduğunda Akif’i kür- sülerde kâh haykırırken, kâh ağlarken görüyoruz.

Düzdağ’ın tespit edebildiği ilk vaazı 2 Şubat 1913 tarihini taşı- maktadır. Beyazıt Camii’nde verdiği bu vaazdan sonra birer hafta arayla Fatih Camii’nde ve Süleymaniye kürsülerinde de birer vaaz vermiştir. Bu süreçte içerik olarak bu vaazlarla örtüşen manzum tefsirlerde yazarak onları Sebilürreşad’da yayınlamıştır. Daha son- ra bu şiirleri Safahat’ın üçüncü kitabı Hakk’ın Sesleri’nde bir arada neşredecektir.

8 Atay, Rıfat, Aile Eğitim Merkezleri Olarak Camiler: Anne-Çocuk Grupları (0-5 Yaş), Cami Mer- kezli Hayat: YECDER III. Ulusal Din Görevlileri Sempozyum Tebliğleri (13 Mayıs 2012-I�stan- bul) , 2013, s. 62-76

9 Ersoy, Mehmet, Safahat, I�nkılap Yayınları, I�stanbul, 2008, s. 68.

10 Düzdağ, Ertuğrul, Mehmet Akif Ersoy, Tefsir Yazıları ve Vaazlar, DI�B Yayınları, Ankara, 2013, s.

179-308.

11 M. Cüneyt Gökçe, “I�stiklal Marşı’nda Şeair-i I�slamiyye” Anadolu’ya Vurulan Mühür, İstiklal Marşı, Kastaş Yayınları, I�stanbul, 2017, 97

(7)

3. OTURUM

627 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

Aradan yedi yıl gibi uzunca bir süre geçtikten sonra Akif’i tekrar kürsüde gördüğümüzde Çanakkale savaşı geride kalmış, itilaf dev- letleri ile Osmanlı Devleti arasında Sevr antlaşması imzalanmış bu- lunmaktadır. Bu esnada Darü’l-Hikmeti’l-İslamiye genel sekreterlik görevini yürütmekte olan M. Akif, hükumetin hoş karşılamayacağı- nı bile bile İstanbul’dan Balıkesir’e gidip 23 Ocak 1920 tarihinde milli direnişe destek vermek üzere Zağanos Paşa Camii’nde halka hitap etmiştir. Hükumet onu bu izinsiz hareketinden dolayı genel sekreterlik görevinden azletmiştir.12 Fakat tahmin edilebileceği gibi M. Akif bu azilden dolayı üzülmemiştir.13 İlginç olan kendisine ha- ber verilmeden gerçekleşen bu azil gibi, göreve getirilmesinin de kendisinden habersiz gerçekleşmiş olmasıdır.14 Aradan üç ay gibi kısa bir süre geçtikten sonra aldığı bir davet üzerine bu defa Anka- ra’ya doğru hareket etmiştir. 30 Nisan 1920 Cuma günü Hacı Bay- ram Camii’nde vaaz eden M. Akif, halkı irşad ve milli mücadeleyi desteklemelerini temin etmek üzere Eskişehir, Burdur, Sandıklı, Di- nar, Antalya, Afyon, Konya ve Kastamonu’ya gönderilir.15

Oğlu Emin Ersoy, Mehmet Akif’in Burdur’da yaptığı konuşma ile ilgili şu bilgileri vermektedir: “Millî Mücadele’nin muazzam bir cihad olduğuna halkı o kadar yakından ikna etti ki, bu vadide öyle mahirane bir üslûp, öyle candan bir ahenk kullandı ki, Anadolu’nun birçok vilayetlerinde, kazalarında hatta nahiyelerinde, camilerde, medreselerde, meydanlarda insan kitlelerine hitap etti. O çok sa- mimi konuşuyor, doğruyu söylüyord. Onu bir kere dinleyen ve eli silah tutabilen bütün erkekler ailesiyle vedalaşıyor, evini, karısını, çocuklarını Allah’a emanet ederek cepheye koşuyordu.”16

Mehmet Akif’in Nasrullah Camii’nde yaptığı bu konuşma Kas- tamonu’nun ilçelerinde ve köylerinde büyük yankı uyandırdığı için, kendisinden Kastamonu’nun ilçelerini dolaşması ve oralarda da halkı aydınlatması istenmiştir. Mehmet Akif, bu isteği kabul ederek, hem gittiği yerlerde halkı Sevr Antlaşması hakkında bilgilendirmiş, hem de halkı ümitsizliğe kapılmamaları doğrultusunda bilinçlen- dirmiştir. Konuşmalarında ümitsizliğe kapılmayarak çalışan bir Müslüman için aşılamayacak engel, ulaşılamayacak gaye olmadığı- nın altını çizen Mehmet Akif; İslâm için kurtuluş çaresi kalmamıştır.

Artık dinin son yurdu olan bu topraklar da mutlaka bizim elimiz- den çıkacaktır. Kötürümler gibi eli kolu bağlı durursanız, halimiz

12 Çantay, Hasan Basri, Akifname, Ahmet Sait Matbaası, I�stanbul, 1966, s. 23.

13 Erişirgil, Mehmet Emim, İslamcı Bir Şairin Romanı Mehmet Akif, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2006, s. 294.

14 Erişirgil, İslamcı Bir Şairin Romanı Mehmet Akif, s. 233.

15 Doğan, Mehmet, İslam Şairi, İstiklal Şairi Mehmet Akif, Yazar Yayınları, Ankara, 2008, s. 20.

16 Kısıklı Emine, “Milli Mücadele’de Kamuoyu Oluşumunda Mehmet Akif”, I. Uluslararsı Mehmet Akif Sempozyumu, (19-21 Kasım 2008) 203-218.

(8)

3. OTURUM

628 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

ne olur? Hiç düşünüyor musunuz? diyerek, ümitsizliğe kapılmanın toplumda yaratacağı tehlikeye işaret etmiştir.17

A. Ayetleri Yorumlamada Takip Ettiği Yöntem

1. Ayetin Tefsiri Tercümesiyle Konunun Ana Fikri Vermesi Dini hitabet usullerine uygun olarak konuya bir ayet (bazen de bir hadisle) giriş yapan M. Akif önce bu ayetin mealini verir. Bu ter- cümeler lafzî değil M. Akif’in ayetten ne anladığına da işaret eden, bir anlamda konunun ana fikrini veren tefsirî tercümelerdir. Bazen de sonra meali bir kerede toplayıp verir18. Enfâl suresi 24. Ayetine verdiği meal tefsirî tercüme çeşidi hakkında fikir verecek nitelik- tedir. M. Akif’in açıklama kabilinden yaptığı ilave açıklamalar koyu harflerle belirtilmiştir.

(ْاوُنَمآ َنيِذَّلا اَهُّيَأ اَي) Ey Cemaat-i Müslimîn! Ey Allah’ın dinine iman edenler! (ْاوُبيِجَت ْسا) İcabet ediniz: (ِ ِّلل) Allah’a, Allah’ın da’vetine;

( ِلو ُسَّرلِلَو) Allah’ın Resulüne, O resul-i Muhterem’in da’vetine. (اَذِإ

ْمُكيِي ْحُي اَمِل مُكاَعَد) Evet onların sizler için hayat-ı nahz olan da’vetine…

Allah’ın Resulünün sizin hakkınızda mahz-ı hayat olacak birçok evâmiri var; onları ifâ ederseniz, gerek bugünkü hayat-ı fâniye- nizde, gerek yarın ki hayat-ı sermediyenizde mes’ud olur, rahat- la, saadetle yaşarsınız. (ِهِبْلَقَو ِءْرَمْلا َنْيَب ُلوُحَي َّللا َّنَأ ْاوُمَلْعاَو) Sonra bilmiş olunuz ki, Cenâb-ı Hak, insanın kalbi ile kendi arasına girer; yani mahlûkunun bütün esrarına muttali’ olur. (َنوُر َشْحُت ِهْيَلِإ ُهَّنَأَو) Şunu da biliniz ki merciiniz Allah u Zü’lcelâl’dir. (ًةَنْتِف ْاوُقَّتاَو) O musibetten, o felaketten sakınınız ki (ًة َّصآَخ ْمُكنِم ْاوُمَلَظ َنيِذَّلا َّنَبي ِصُت َّلا) o belâ, o felaket hiçbir zaman içinizden yalnız suçlu olanlara gelmez; belki umumu- nuza birden müstevli olur. ( ِباَقِعْلا ُديِد َش َ ّللا َّنَأ ْاوُمَلْعاَو) Bir de gözlerinizi açınız; iyi biliniz ki Allah’ın ikabı şedîddir, müthiştir.”

2. Kur’an’ın Kur’an’la Tefsir Etmesi

M. Akif’in konuşmalarını etkili kılan hususların en önemlisi hal- kın onu bir İslam âlimi olarak görmeleridir. M. Akif ele aldığı konu- larda görüşlerini dile getirirken varsa konu ile ilgili ayet ve hadis- leri kullanmayı adet edinmiştir. Hatta çoğu kere ayet ve hadisleri konunun merkezine yerleştirir ve diğer bilgileri bunların etrafında dile getirir. Bu açıdan onun cami vaazlarına tefsir nazarıyla bakmak mümkündür.

Bilindiği üzere tefsirde esas olan bir ayeti, konu ile ilgili diğer ayetleri de nazara alarak tefsir etmektir. Bağlamından koparılmış, konunun bütününü göz ardı eden bir tefsirin kabulü mümkün değil- dir. Bu sebeple müfessirler Kur’an’ın Kur’an’la tefsirine büyük önem

17 Kısıklı Emine, “Milli Mücadele’de Kamuoyu Oluşumunda Mehmet Akif”, s. 210.

18 Mehmed Akif [Ersoy], “Nasrullah Kürsüsünde” Sebilü’r-reşad, 25 Kasım 1920/ 25 Teşrin-i Sani 1336. cilt: XVIII, sayı: 464, sayfa: 249-259, s. 249.

(9)

3. OTURUM

629 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

vermişlerdir. Kur’an’da bir konu bir yerde veciz bir şekilde, başka bir yerde daha açık olarak zikredilebilmektedir. Bazen Kur’an’da aynı konudaki ayetler farklı surelerde genel veya detay hükümler içerebilmektedir. Bazen de bir surede konunun belli insanları ilgi- lendiren kısmına yer verilirken, başka surelerde konunun bütün toplumu ilgilendiren yönü işlenir. Kur’an’ın bir konudaki nihai gö- rüşünü tespit edebilmek için aynı konudaki ayetleri birlikte ele alıp bir sonuca varmaya çalışmak doğru olandır.19

M. Akif’in de sık sık aynı metodu takip ettiği görülmektedir.

Hafızlığı ve Arapçaya hâkimiyeti bir konu ile ilgili ayetleri birlikte mütalaa etmesine imkân tanımıştır. Bazen bunu daha sohbetin ba- şında iken yapar,20 (297) bazen de sohbet esnasında konu açılınca ilgili konudaki ayetleri peş peşe zikreder. Şehzadebaşı Kulübünde verdiği Kasım 1910 tarihli vaazının başında Âl-i İmrân 103, Enfâl, 25 ve 46. Ayetlerini birlikte okur.

Vaaz boyunca da bu metodu sık sık uygulamaya devam eder.

Allah’tan umut kesmenin haramlığını anlatırken Hz. Yakub’un bir ömür süren umudunu örnek alarak okuduğu “Oğullarım gidiniz, Yusuf’la kardeşini araştırınız, Sakın Allah’ın inayetinden ümidinizi kesmeyiniz. Zira şunu iyi biliniz ki, kâfirlerden başkası, Allah’ın inaye- tinden ümidini kesmez”21 ayetini açıklarken çok sürmez şu ayeti de delil getirir: “Haktan sapmış olanlardan başka kim rabbimin rahme- tinden ümit keser?”22

Bazen konu iyice anlaşılsın diye çok sayıda ayeti peş peşe oku- yup mealini verir. Müslümanların kendi içinden olmayanları dost edinemeyeceklerini belirten Âl-i İmrân 118.23 Âyetini okuyup me- alini verdikten sonra hemen peşinden aynı mealde Tevbe suresi 16. Ayetini okuyup mealini verir. Bu iki ayet dışında, aynı konuda başka ayetler de bulunduğunu belirtip Tevbe 73,123, Bakara 120 ve Mâide 54. Ayetlerin konu ile ilgili kısımlarını okur. Vaaz esnasında okuduğu ayetlerin meallerini tek tek vermediği de olur. Sünnetüllah konusunu işlerken dört ayrı sureden konu ile ilgili ayetin sünnetül- lah ibaresi geçen kısımlarını birlikte okur. Sonra genel bir açıkla- ma yapar: “Daha birçok âyet-i kerimede hep bu sünnet kelimesini

19 Zehebı�, Muhammed es-Seyyid Hüseyin, et-Tefsir ve’l-müfessirun, Darül-Hadis, Kahire, 2005, c.1, s. 37.

20 Mehmed Akif [Ersoy], “Ye’se Düşenler Müslüman Değildir”, Sebilü’r-reşad, 3 Şubat 1921/ 24 Cemaziyelevvel 1339, cilt: 18, sayı: 467, sayfa: 293-296, s. 293.

21 Yûsuf, 12/87.

22 Hicr, 15/56.

23 “Ey mü’minler, size ellerinden gelen fenalığı yapmaktan çekinmeyen, bu hususta hiçbir fırsat kaçırmayan, dininize yabancı milletleri, kendinize mahrem-i esrar, dost arkadaş ittihaz et- meyiniz. Bunların suret-i haktan görünerek size güler yüz göstermelerine, hayrınızı ister gibi tavırlar takınmalarına asla kapılmayınız. Onların gece gündüz isteyip durdukları, sizin fela- ketinizden, esaretinizden başka bir şey değildir. Baksanıza, size karşı kalplerinde besledikleri düşmanlık o kadar dehşetli ki, bir türlü zapt edemiyorlar da ağızlarından kaçırıyorlar.” A�l-i I�mran, 3/118.

(10)

3. OTURUM

630 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

okursunuz. Kitabüllah’taki sünnet Resulüllah’ın sünneti değildir.

Peygamberimiz’in sünneti cümlemizin malumu. Kur’an’ın sünneti ise ‘Cenâb-ı Hakk’ın ezelî ve ebedî olan kanunu’ demek…”24

Bütün bu tespitler M. Akif’in Kur’an ayetlerini münferit olarak değil, bir bütün olarak ele aldığını göstermektedir. Yerin cami ve sohbetin vaaz olması haliyle zamanı sınırlamaktadır. Bundan dolayı M. Akif çoğu kere sohbet esnasındaki ayetlerin konu ile ilgili kısım- larını okumakla yetinmiştir. Vaazlarında yararlandığı ayet sayısı ise sohbetin uzunluğuna bağlı olarak 5-20 arasında değişebilmektedir.

3. Kur’an’ı Hadis-i Şeriflerle Tefsir Etmesi

Tefsir ilminin kaynaklarından birisi de Hadis-i şeriflerdir. Hz.

Peygamber yaşadığı müddetçe Yüce Allah’ın kendisine tevdi ettiği tebliğ ve tebyin görevlerini layıkıyla sürdürmüştür. Hz. Peygam- ber’den nakledilen sahih rivayetler, ayet yorumlarında bağlayıcı kabul edilmiştir. Hz. Peygamber Kur’an’ın veciz ifadelerini açmış, genel hükümlere sınırlamalar getirmiş, ashabın içinden çıkamadığı ayetleri açıklığa kavuşturmuştur.25

M. Akif’in vaazlarında sayı olarak çok olmasa da sık sık Hadis-i Şeriflere müracaat ettiği görülmektedir. Ona göre Hadis-i Şeriflerde de Kur’an-ı Kerim’de olduğu gibi saymakla bitirilemeyecek kadar hakikatler bulanmaktadır.26 Akif’e göre sünnetin bağlayıcılığı bizzat Kur’an-ı Kerim tarafından belirtilmiştir: “Allah’ın ve Resulünün da- vetine icabet edin” ayetini şöyle yorumlar: “Bu ayet Sure-i Enfâl’den- dir. Allah u Zülcelal buyuruyor ki: Benim bütün evâmirimde; evet, gerek size Kur’an ile bildirdiğim, gerek eygamberimin lisanıyla, sünnetiyle tebliğ ettiğim emirlerin hepsinde, sizin için hayat vardır.

Hem nasıl hayat? Bütün manasıyla bir hayat…”27

M. Akif Kastamonu’nun kazalarında verdiği Aralık 1920 tarih- li vaazına Kurtuluş Savaşı’nın zor günlerinde halka hitap ederken İslam ümmetinin başına gelenlerin kendi hataları yüzünden oldu- ğunu ifade eden şu hadis-i şerifle başlar: “Benim ümmeti mde di- ğer ümmetlerin uğradığı hastalığa uğrayacaktır ki bu hastalık nan- körlük, şımarıklık, haseb neseble övünmek, dünya için birbiriyle boğuşmak, yekdiğerine buğzetmek, birbirini kıskanmak belasıdır.

Ümmetim bu belalara tutunarak nihayet haddi aşacak ve taşkınlı- ğın arkasından sebebi, mahiyeti meçhul bir kıtal zuhura gelecek-

24 Ersoy, “Nasrullah Kürsüsünde”, s. 249.

25 Zehebı�, et-Tefsir ve’l-müfessirun, s. 33.

26 Mehmed Akif [Ersoy] U�stad-ı Muhterem Mehmed Akif Beyefendi Tarafından (Mevaiz): Fatih Camii Şerifi’nde [Tefsir-i Sure-i Necm, 39] Sebilü’r-reşad 13 Şubat 1913 / 7 Rebiulevvel 1328 cilt: 2-9, Sayı: 49-231, sayfa: 389-395, s. 393.

27 Mehmed Akif [Ersoy] U�stad-ı Muhterem Mehmed Akif Beyefendi Tarafından (Mevaiz): Baye- zid Kürsüsünde [Tefsir-i Sure-i Enfal, 24-25] Sebilü’r-reşad 6 Şubat 1913 / 24, s. 374.

(11)

3. OTURUM

631 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

tir.”28 Müslümanların evvelki ümmetlerin gittikleri yola tevessül edeceklerini belirten “Hiç şüphe yok ki sizler de evvelki ümmetlerin tutmuş olduğu yolu tutacaksınız…”29 diye başlayan hadis-i şerifi zikreder. Yine Kastamonu havalisinde verdiği Kasım 1920 tarihli vaazında peş peşe altı hadis-i şerifi zikreder.

M. Akif hadisleri bazen okuduğu ayetleri tefsir etmek, manasını pekiştirmek için zikreder. Bazen de doğrudan meramını hadislere müracaat ederek anlatmaya çalışır.

Ayetlerin tefsiri bağlamında zikrettiği hadislerin konuya uygun- luğu gözden kaçmaz.

Ensar’ın İslamiyet’ten önce yıllarca devam eden savaşlarla pe- rişan olduklarını, bir daha benzer bir duruma düşmemeleri için tefrikadan uzak durmalarını tavsiye eden Âl-i İmrân suresi 103.

Ayetini ırkçılığı şiddetle reddeden şu hadisle tefsir etmeye çalışır.

“Kavmiyet gayreti güdenler bizden değildir yani Müslüman değildir.

Kavmiyet sebebiyle vuruşan da bizden değildir, kavmiyet güderek ölenler de bizden değildir.” Hadis kaynaklarda zayıf olarak geçmek- le beraber bir hukuki içeriğe sahip olmadığından kullanılmasında bir sakınca görülmemiştir. 30

“… Müminler birbirlerinin kardeşinden başka bir şey değildir.”31 ayetini “Müminin diğer müminlere karşı vaziyeti, yekpare bir duva- rı vücuda getiren perçinlenmiş kayaların birbirine karşı aldığı vazi- yet gibidir. Öyle olacaktır. Öyle olmalıdır.”32 hadisi ile tefsir eder. Bu ayet ve hadislerin anlamca birbirine uyumu açıkça görülmektedir.

نا متمركت اذا ةمرتحملا تايهللإا ةيلك - ونونيأ ةعماج هتاكربو للا ةمحرو مكيلع ملسل يف رظنا يكل صنلا ليوأتو ملسلاا ب نونعملا ثلاثلا يلودلا يملعلا رمتؤملل كنيللا اوثعبت ةليمج هروتكدلا هذاتسلاا مكل اركشو رمتوملا مهت ًارومأ فرعاو رمتوملا يف كراشأو رواحملا

ةعيرشلا هيلك - ةيندرلاا ةعماجلا يعافرلا

4. Esbab-ı Nüzul İle Günümüz Hadiseleri Arasında Alaka Kurması Kur’an ilimleri arasında müfessirlerin müracaat ettiği ilimlerin başında esbab-ı nüzul gelir. Esbab-ı nüzule vakıf olmak, ayetin yo- rumunda müfessire büyük kolaylık ve katkı sağlar. M. Akif ayetler- de sebebin hususiyetine değil, hükmünün umumiyetine itibar eder.

M. Akif Âl-i İmrân suresi 100-103. Ayetleri yorumlarken bin üç yüz

28 Mehmed Akif [Ersoy] “Tam Müslüman Olmadıkça Felah Yoktur” Sebilü’r-reşad , 13 Aralık, 1920 / 13 Kanun-i Evvel 1336, Cilt 18, Sayı 466, ss. 278-281, s. 278; Taberânı�, Ebü’l-Kâsım Müsnidü’d-Dünyâ Süleymân b. Ahmed b. Eyyûb, el-Mu’cemü’l-evsat, Thk. Tarık b. Avdu’l-lah, Darü’l-Haremeyn, Kahire, ts, c.9, s. 23.

29 Ersoy, “Tam Müslüman Olmadıkça Felah Yoktur”, s. 278; Buhârı�, Ebû Abdullah Muhammed b.

I�smâil (ö. 256/870), Sahihü’l-Buharî = Camiü’s-sahih, el-Matbaatü’s-Selefiyee, Kahire, 1980, I�‘tisam, 14.

30 Ersoy, “Bayezid Kürsüsünde”, s. 274.

31 Hucurât, 49/10.

32 Buhârı�, Mezâlim, 6.

(12)

3. OTURUM

632 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

sene önce nazil olsa da bu ayetlerin hükmünün kıyamete kadar baki olduğunu belirtir. Çünkü bu ayetlerin inmesine sebep olan olaylar tekrar edip durmaktadır. M. Akif’in bahsettiği olaylar Müslümanla- rın düşmanların oyununa gelip ayrılığa düşmeleridir.33

M. Akif, Hz. Peygamber’e Müslümanlara hoşgörü ile yaklaşma- sını, onlara dua etmesini, onlarla istişare etmesini emreden Âl-i İm- rân 159. Ayetini yorumlarken, her ne kadar hitap doğrudan doğru- ya Hz. Peygambere ise de bizlerin de aynı emirlere uymak zorunda olduğumuzu belirtir.34

M. Akif 19. yüzyılda Müslümanların içinde bulunduğu şartları Ensar’ın durumu ile karşılaştırır. İslam’dan evvel aralarında sene- lerce hatta bir asırdan fazla devam eden birçok kanlı muharebeler cereyan ederken, İslam ile müşerref olunca barıştılar ve kardeş ol- dular. Fakat bu barış ortamı onlarla beraber Medine’de yaşamakta olan ve onların devam eden bu kavgalarından nemalanmakta olan Yahudilerin işine gelmedi. Onları birbirlerine düşürmek için görev- lendirdikleri birisi, eski kavgalardan söz eden bir şiiri yanlarında okuyup ayrıldı. Hamaset duyguları canlanan Evs ve Hazrec kabile- lerine mensup bazı gençler birbirlerine sözle sataşmaya başladı- lar. İş silahlanıp Medine dışındaki vadide toplanmaya kadar vardı.

Durumdan haberdar olan Hz. Peygamber derhal yanlarına gidip onları cahiliye adetlerini terk etmeye davet etti. Ardından şu ayet nazil oldu: “Ey İman edenler, kendilerine sizden evvel kitap gönderi- lenlerden bir kısmına uyacak olursanız, siz şeref-i iman ile müşerref olmuşken onlar sizi neuzübillah yeniden küfre sokarlar.”35 M. Akif bu bilgileri naklettikten sonra konuyu yaşanan olaylara getirerek ko- nuyu şöyle bağlar: “Fırkacılık, kavmiyetçilik… Bunlar artık susmalı.

El birliğiyle bugün vatanı müdafaa etmeli. Asla me’yus olmamalı...

Emin olmalıyız ki, canla başla çalışırsak, aradaki esbab-ı tefrikayı kaldıracak olursak vatan-ı İslam’ı kurtarırız.”36

M. Akif ayet yorumlarında sık sık ayetlerle çağdaş olaylar ara- sında bir irtibat kurar ve alınması gereken derslerden söz eder.

Enfâl suresi 24. Ayetini yorumlarken, ilahi emirlerin tamamına uymanın Müslümanlar için maddi ve manevi kurtuluş anlamına geldiğini, emirleri terk etmenin ise helaki mucip olduğunu belirtir.

Bunu da sünettullahın değişmez kuralları kapsamında değerlendi- rir: “Artık düşünmeye hacet var mı? İşte görüyoruz. Âlem-i İslam’ın başına gelen musibetler, bu ayetin ne kadar kat’i ve ne kadar doğru olduğunu gösterdi. Şimdiye kadar müzmahil olan ne kadar akvâm-ı

33 Mehmed Akif [Ersoy] U�stad-ı Muhterem Mehmed Akif Beyefendinin “Karesi”de Zağanos Paşa Camii Şerifinde I�rad Buyurdukları Mevizenin Hulasası [Sure-i Ahzâb,56] Sebilü’r-reşad, 12 Şubat 1920 / 21 Cemaziyelevvel, 1338 cilt: XVIII, sayı: 458, sayfa: 183-186, s. 186.

34 Ersoy, “Ye’se Düşenler Müslüman Değildir”, s, 294.

35 A�l-i I�mran, 3/100.

36 Ersoy, “Zağanos Paşa Camii Şerifinde”, s. 186.

(13)

3. OTURUM

633 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

İslamiye varsa hepsi evâmri-i ilâhiyeyi ifâ etmeme yüzünden mah- voldular.”37

B. Vaazlarında Öne Çıkan Konular

M. Akif’in camilerde verdiği vaazların konuları, genel olarak şiirlerinden ve makalelerinden farklıdır. O içinde bulunduğu nazik şartların farkında olarak kürsüye çıktığından vaazları da vakıaya uygun olarak belli konular etrafında şekillenmektedir.

Onun kürsüye ilk çıkışı 1913 yılına denk gelmektedir ki bu yıl- larda balkan harbinin etkileri Müslümanları derinden etkilemek- tedir. M. Akif’in vaazlarında seçilen konular yaşanan hadiselere paralellik arz eder. O Kurtuluş savaşında vahdet derken, düşman- lara karşı kuvvetleri birleştirmeyi kast eder. 1913 yılında verdiği vaazlarda ise hedef ırkçılıktır. Balkanlarda bağımsızlık derdine dü- şenlerin yaşadıkları ve yaşattıkları vaazının konusunu teşkil eder.

6 Şubat 1993 tarihinde Beyazıt Camii’nde verdiği vaazında uzun süre ırkçılık üzerinde durur. Asr-ı Saadet’teki kardeşliğin öncesi ve sonrasını Müslümanlara hatırlatan Âl-i İmrân 103. ayetini okur. Bu dönemde verdiği vaazlarda asıl tema ırkçılık saikıyla Osmanlıdan kopmaları önlemeye yöneliktir. Kurtuluş savaşında ise milli birlik ve beraberliği temin, çalışma ve umut, düşmana güvenmeme öne çıkan konular arasındadır. Vaazlarında işlediği konulardan bazıları şöyle sıralanabilir.

1. Tefrika Değil, Vahdet

Bilindiği üzere Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarında Anadolu’nun çeşitli illerinde Müdafaa-i Hukûk ve Muhafaza-ı Hukuk adı altında çeşitli cemiyetler kurulmuştu. Bu cemiyetlerin karşı karşıya olduğu iki problem vardı. Birisi halkın ilgisizliği, diğeri de münferit hare- ketler olmaları. M. Akif, Balıkesir Zağanos Paşa Camii’nde verdiği vaazdan başlayarak bir yandan insanları bu cemiyetleri destekle- meye davet etmiş, diğer yandan onların birlikte çalışmalarını temin için çabalamıştır.

M. Akif’in fikir dünyasında vahdet pek çok şeyle doğrudan ilin- tilidir. Ona göre kılınan namaz Müslümanlar arasındaki vahdeti te- min etmiyorsa ikame edilmiş sayılamaz. M. Akif ibadetlerin sadece ahirete bakan yönü olmadığını, dünya hayatının düzeni ile ibadet- ler arasında da bağlantı bulunduğunu söyler. Örnek olarak namazı seçen M. Akif, namaz kılan bütün Müslümanların, aynı kıbleye mü- teveccih olduklarını, bunun zımnen diğer amellerinde de vahdette olmaları anlamına geldiğini söyler: “İslam’ın ta’yin etmiş olduğu ibadât ile ahkâm, fertler arasında ittihadı te’min içindir .”38

37 Ersoy, “Bayezid Kürsüsünde”, s. 374.

38 Ersoy, “Bayezid Kürsüsünde”, s. 374

(14)

3. OTURUM

634 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

Yine ona göre “Düşmanlarınıza karşı ne kadar kuvvet tedarik etmeye, hazırlamaya muktedirseniz, derhal hazırlayınız.” Emr-i ila- hisi bile vahdeti gerektirmektedir. Çünkü tek başına düşmana karşı koymaya yarayacak levazımı hazırlamak mümkün değildir. M. Akif şöyle düşünür: “Aramıza sokulan fitneleri, bin türlü ayrılık gayrılık sebeplerini ebediyyen çiğneyerek el ele baş başa vereceğiz. Hep birden çalışacağız. Çünkü bugün dünyadaki hayatın tarzı büsbütün değişmiş, yalnız başına çalışmakla bir şey yapamazsın.”39

Bireysel çalışmaların başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkûm ol- duğunu düşünen M. Akif, devrin cemaat (birlikte çalışma) zamanı olduğunu söyler. “Bugün hayatın maişetin, ihtiyâcâtın aldığı tarz itibariyle, bir insan tek başına iş göremiyor. Bütün işler şirketler, cemiyetler, milletler tarafından meydana getiriliyor. Ne fabrikalar, ne demir yolları, ne vapurlar, ne limanlar, ne hastaneler, ne camiler, ne mektepler, ne ticaretler, ne din ve vatanı müdafaa edecek toplar, tüfekler, cephaneler… Elhasıl hiçbir şey ferdî sa’y ile tek başına ça- lışmakla kâbil olmuyor.”40

M. Akif ırkçılığı vahdetin karşıtı olarak görür. Kur’an’ın bir- leştirici özelliğini ise Ensar’ın İslamiyet’ten önceki yıpratıcı savaş ortamını hatırlatarak anlatır: “Bilirsiniz ki Hazret-i Peygamber’in bi’setinden evvel, “Evs” ile “Hazrec” kabileleri arasında tam yüz yir- mi sene ihtilâl, kıtâl, devam etmişti; Hicaz havâlisi mezbaha haline gelmişti. İslam geldi, nifâkı şikâkı kaldırdı.”41

M. Akif’e göre tefrika, sinsi düşmanların her zaman başvur- dukları ve gafil davranan Müslümanların her zaman düştükleri bir tuzaktır: “Avrupalılar zapt etmeyi kararlaştırdıkları memleketin ahalisi arasına evvela tefrika sokarlar. Senelerce milleti birbiriyle boğuştururlar. Sersem ahali bu surette yordun düştükten sonra ge- lip çullanırlar.” Son asırda Müslümanların başına gelen felaketlerde de aynı oyunu oynamışlar ve Müslümanları tuzaklarına düşürmüş- lerdir: “Bugün de bize karşı aynı siyaset kullanıldı. Zaten her yerde- ki siyasetleri budur. Hindistan’da, daha evvel Endülüs’te, sonraları Cezayir’de, İran’da hep böyle yaptılar. Takip ettikleri siyaset hep aynı siyasettir. Hiç değişmez.”42

M. Akif’in tevhid anlayışı, dünyanın her tarafında bulunan Müs- lümanların tek bayrak altında yaşamalarını ön görmez. Dünyanın sair coğrafyalarına dağılmış Müslümanların rahat etmelerinin yolu, Anadolu Müslümanlarının sağlam ve dik durmalarıdır. Akif’e göre zayıf Müslüman devletlerin tabi oldukları ecnebi hükümetlerin on-

39 Ersoy, “Nasrullah Kürsüsünde”, s. 252.

40 Ersoy, “Zağanos Paşa Camii Şerifinde”, s. 185.

41 Ersoy, “Bayezid Kürsüsünde”, s. 374.

42 Ersoy, “Bayezid Kürsüsünde”, s. 375.

(15)

3. OTURUM

635 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

lara muamelesi bile Osmanlının zayıf veya güçlü olmasına göre de- ğişmektedir.43

M. Akif İslam âleminin içine düşmüş olduğu çıkmazı sebep-so- nuç ilişkisi içinde irdeler ve çıkış nedenini Kur’an’a sımsıkı sarıl- mamakta bulur. Ona göre daha önce Müslümanlar, tek vücut gibi yaşarken, Kur’an’ın ahkâmını tutmakta gevşeklik göstermeye baş- ladılar. Müslümanların arasındaki rabıta zayıflamaya başladı. Daha önce birbirlerinin derdiyle dertlenen Müslümanlar sadece kendi- lerini düşünmeye başlayınca tefrika çıktı. Birbirleriyle uğraşmaya başladılar. Bu uğraşma esnasında ilim ve fen projeleri durdu, sanat ve ticaret geriledi. Ardından fakirlik baş gösterdi. İstedikleri ortamı bulan ecnebiler musallat olup Müslüman memleketlerini birer bi- rer işgal etmeye başladılar. Netice: İslam âlemi parçalandı.

Zağanos Camii’nde cemaate şöyle seslenir: “Ey cemaat-i Müs- limîn, Memleketlerinizi kurtarmak için devam eden mücâhedâtı- nızda bir noktaya son derce dikkat etmelisiniz. Bu hareketlerin, bu himmetlerin sırf müdafaa-i din ve vatan gayesine müteveccih olduğu yar u ağyar nazarında tamamıyla anlaşılmalıdır. Fırkacılık, menfaatçilik, kavmiyetçilik gibi hislerden külliyen müberra olduğu- na yakındakilere, uzaktakilere tamamıyla kanaat gelmelidir. Bu ka- naati zerre kadar sarsacak, bir harekete, bir söze kimse tarafından meydan vermemelidir.”44

M. Akif’e göre tefrika düşmanın öncü kuvveti gibi iş görmek- tedir. Avrupalılar bir yeri işgal etmeyi kararlaştırdıkları zaman önce ahalisi arasında tefrika sokarlar. Senelerce milleti birbirine boğuştururlar. Sersem ahali bu surette yorgun düştükten sonra gelip üzerlerine çullanırlar. Osmanlıda da son zamanlarda yaşanan felaketlerin birinci sebebi kavmiyetçilik olmuştur. İsyanları bastır- mak için uğraşan ordu yıprakmış takatten düşmüştür.45 Şu iki mısra onun bu konudaki düşüncelerini özetler mahiyettedir:

Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez

M. Akif Müslümanların birlik ve beraberliğini vurgulayan ayet- lerin yoruma gerek kalmayacak açıklıkta olduğu kanaatindedir.

Allah Teâlâ “Müminler birbirinin kardeşinden başka bir şey değil- dir” buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz’in “Müslümanın derdi ile dertlenmeyen bizden değildir.” Şekkindeki hadis-i şerifi ise bu kardeşliğin ölçüsü ve sınırlarını belirlemektedir. Bu seviyeye gelen müminler artık bir duvarda birbirlerini destekleyen taşlara benzer-

43 Ersoy, “Bayezid Kürsüsünde”, s. 375.

44 Ersoy, “Zağanos Paşa Camii Şerifinde”, s. 186.

45 Ersoy, “Bayezid Kürsüsünde”, s. 375.

(16)

3. OTURUM

636 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

ler. Artık kâfirlere karşı şiddetli, birbirlerine karşı ise merhametli olurlar. 46

2. Mandacılık değil, tam bağımsızlık

Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcında işgalin yoğun olmadığı bölge- lerin halkı, büyük devletlerin yönetimi altına girerek ülkeyi yıkıl- maktan kurtaracaklarına inanıyorlardı. Bu düşüncelerde İstanbul basınının da etkisi vardı. Bazı gazetelerde İngiliz mandacılığını ha- raretle savunan kalemler bulunmaktaydı. Osmanlıların ancak necip İngiliz kavminin samimi yardımları ile hayatını devam ettirebilece- ğini ve refaha ulaşabileceğine inanan yazarlar, İngilizlerin Osmanlı Devleti’ne yaptıkları yardımları tekrarlayarak, Osmanlı Devleti’nin ancak bu yardımlarla varlığını devam ettirebileceğini yaymakta idi- ler. Bazıları ise Amerikan Mandası’nın daha doğru olduğunu fikrini işlemekteydi.47

M. Akif’in vaazları bu bilgiler ışığında incelendiğinde onun ne- den ısrarla batının karanlık iç yüzünü anlattığı anlaşılmaktadır. M.

Akif Avrupa medeniyeti hakkında fikir verebilecek şöyle bir hatı- rasını nakleder. (Özetle) Bir sohbet esnasında Mısırlı Prens Abbas Halim Paşa şöyle der: Hoca Kadri Efendiyi zaten Mısır’dan tanırım.

İrfanına hayranım. Bir münasebetle Paris’e gittiğimde kendisini zi- yaret ettim. Sohbet arasında kendisine sordum: “Hocam senelerden beri burada oturuyorsun. Şarkın garbın ulûmuna fünûnuna cidden vakıf bir nadire-i fıtratsın. Yakinen gördüğün şeyler tabiidir ki gör- günü artırmıştır. Öğrenmek isterim. Avrupalıları nasıl buldun?”

Bana şöyle cevap verdi: “Paşa! Bu adamların güzel şeyleri vardır.

Evet, pek güzel şeyleri vardır. Lâkin şunu bilmeli ki, o güzel şeyle- rin hepsi, evet hepsi yalnız kitaplarındadır.” Bu hatırayı naklettikten sonra M. Akif Batı’nın sanayideki ilerlemelerinin inkâr olunamaya- cağını, ancak buna bakarak insanlara da böyle davranacaklarını dü- şünmenin yanlış olduğunu söyler.48

M. Akife göre bütün canlıların yaşama hakkı olduğu gibi, Müslü- manlarında bu hakkı bulunmaktadır. Ancak kullanılmayan hakların bir ehemmiyeti yoktur. Herhangi bir milletin adalet duygusuna sı- ğınmak kuvvetli olmadıkça bir fayda vermeyecektir. Ağlayarak, sız- layarak medeni olduğuna inanılan ülkelere sığınmak hiçbir olumlu netice vermez. M. Akif sözlerini halkın anlayacağı şekilde şöyle sür- dürür: “Çünkü bir maazallah hakk-ı hayatımızı kaybettiğimiz gün, mahkûmiyet felaketine düşeriz ki, bizi tahakkümleri altına alanla-

46 Ersoy, “Nasrullah Kürsüsünde”, s. 252.

47 Kısıklı, Emine, “I�stanbul Basınında Edebiyatçılarımızın I�stanbul›un I�şgaline Bakışları”, I.

Uluslararası Türk Edebiyatında İstanbul Sempozyumu: I�stanbul Beykent U�niversitesi 3-5 Ni- san 2018.

48 Ersoy, “Nasrullah Kürsüsünde”, s. 250.

(17)

3. OTURUM

637 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

rın nazarında behâimden farkımız kalmaz. Hayvan gibi bizi kendi hesaplarına işletirler, sırtımızdan menfaatlerini temin ederler.”49

M. Akif “Ey İman etmiş olanlar, Ey Müslümanlar, içinizden ol- mayanlardan, size yabancı milletlerden dost ittihaz etmeyiniz.”50 Mealindeki ayeti yorumlarken bir öz eleştiriden söz eder. İçinden Kur’an’ın sair milletlere karşı biraz şiddetli davrandığı hakkında düşünceler geçtiğini, bunların şeytani vesveseler olduğunu bildiği halde bu düşüncelerden kurtuluncaya kadar akla karayı seçtiğini ifade eder: “Bereket versin ki yaşım ilerledi, tecrübem arttı. Hu- susiyle Avrupa’yı, Asya’yı Afrika’yı dolaşarak Avrupalı dediğimiz milletlerin esaret altına, tahakküm altına aldıkları biçare insanlara karşı revâ gördükleri zulmü, gadri, hakareti gözümle görünce, artık aklımı başıma aldım. Töbveler ettim”51

Avrupa’nın kirli yüzüne tanık olan M. Akif bu öfkenin onların fenlerine ve sanatlarına sıçratmamak gerektiğini, vatanımızın, di- nimizin menfaati, ticaretimizin, servetimizin, refahımızın terakkisi namına mümkün olursa karşılıklı müşterek menfaatler üzerin de onlarla birleşilebileceğini ancak bu pazarlıklarda son derece açık- gözlü olmak gerektiğini belirtir. Gelinen noktada içimizdeki ve dışı- mızdaki yabancılara güvenip, İslam’ın ilan ettiği din kardeşliğinden uzak durmayı ise çok yadırgar. 52

Avrupa ülkeleri içinde M. Akif’in eleştiri okları en ziyade İngiliz- lere yönelir. Çünkü yok olmamız için de en çok uğraşanlar onlardır.

Bunun da özel bir sebebi vardır. İngiliz sömürgesi altında bulunan Müslüman kavimler, bizim hala özgür olduğumuzu gördükçe biz- den güç alıp onlara isyan ediyorlar. İngilizler bu isyanları çok kanlı bir şekilde bastırsa da bir daha benzer bir isyan olmaması için on- ların ilham kaynağı olan Osmanlı’nın da boyunduruk altına alınma- sı gerekir. Meşhur Nasrullah Camii vaazında halka şöyle seslenir:

“Ey Cemaat-ı Müslimîn, İngiliz’in asıl düşmanlığı bizedir. Çünkü biz asırlardan beri Hilafet’i elimizde tutuyoruz. Asırlardan beri âlem-i İslâm’ın başında olarak Ehl-i Salîb’l çarpışıyoruz. Dünyanın bütün Müslümanları selametlerini, necatlarını yıllardan beri müştak ol- dukları istiklâllerini bizden bekliyorlar.”53

İngilizlerin işgal ettiği Hindistan’da Müslümanlarla Hinduları nasıl birbirine düşürdüğünü uzun uzadıya anlatan M. Akif Hindistanlı Müslüman bir gazetecinin şu feryatlarına yer verir:

“Ey Osmanlı kardeşlerim, sakın İngilizlere kapılmayın. Sakın

49 Ersoy, “Zağanos Paşa Camii Şerifinde”, s. 184.

50 A�l-i I�mrân, 3/118.

51 Ersoy, “Nasrullah Kürsüsünde”, s. 250.

52 Ersoy, “Nasrullah Kürsüsünde”, s. 251.

53 Mehmed Akif [Ersoy], “Nasrullah Kürsüsünde” Sebilü’r-reşad, 25 Kasım 1920/ 25 Teşrin-i Sani 1336. Cilt 18, S.: 464, ss. 249-259, s. 256-257.

(18)

3. OTURUM

638 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

bunlardan insaniyet, adalet, merhamet, ulüvv-i cenab, mertlik gibi şeyler beklemeyin. İngiltere hükumetinin insafla, insanlıkla, hayâ ile namus ile hiçbir alakası yoktur. Dünyada istiklaline sahip bir hükumet-i İslamiye var ki o da sizsiniz. Aman aranızdaki vahdeti, sarsacak, en ufak bir harekete bile meydan vermeyiniz. Sonra bütün Müslümanların akıbeti, pek vahim olur.” 54 Anlaşılan odur ki çoğu kere İngiltere Fransa ve Rusya üçlüsünü aynı kefeye koyup eleşti- ren M. Akif, İngiliz mandasını dillendirenlerin sesi yüksek çıkınca, eleştiri oklarını doğrudan İngilizlere yöneltmiştir. Ona göre Hindis- tan’da Müslümanlaralar Hinduları birbirine düşüren,55 Müslüman evladını kandırarak ya da aileleriyle tehdit ederek Müslümanlara karşı savaştıranlar, hep İngilizler olmuştur. 56 Hindistan’ın ekono- mik olarak güçlenip kendilerine karşı direnmelerini kırmak için us- taların başparmaklarını keserek kumaş üretimine sekteye vuracak kadar canavarlaşabilmişlerdir.57

M. Akif, birinci dünya savaşında Osmanlı Devleti’ni müttefik seçen Almanların da samimiyetini sorgular. Dünyada bütün güçlü milletlerin kendilerine savaş ilan ettikleri şartlarda dahi onlarla stratejik değeri çok yüksek bir ittifak kuran Osmanlı devletini Al- man basını ve Katolik milletvekilleri benimsemekte bir hali zorlan- mışlardır. Müsteşriklerin on yıllarca İslam aleyhine yaptıkları menfi propagandanın etkisini M. Akif gibi bir hatip dahi yazdığı makale- lerle tam anlamıyla giderememiştir. Savaş devam ederken Kudüs’ün İngilizlerin eline geçmesine Almanlar ve Avusturyalılar üzülecekle- ri yerde memnuniyetleri dile getirmekte bir sakınca görmemişler- dir.58

Kısaca M. Akif’e göre Müslümanın Müslümandan başka dostu yoktur, olamaz. Kur’an ve Hadis bize bunları öğretiyor. Bu öğretilere uymamanın sonu felakettir.

3. Çalışma, gayret ve azim

M. Akif, Fatih Camii’ndeki vaazını çalışmanın önemine tahsis etmiştir. Bu vaazında bilinenden bilinmeyene, yakından uzağa bir metot takip ederek evrenin tükenmez bir devinime sahip olduğu- nu anlatır. Önce dünyamızdan söz eder. Cansız ve hareketsiz zan- nettiğimiz toprağın aslında bir lahza olsun durmadığını, yer üstü ve yeraltı kaynaklarıyla insana fevkalade yarar sağlayan hizmetler gördüğünü dile getirir. Sonra gökyüzündeki muhteşem düzenden söz eder. Nihayet sözü Cenâb-ı Hakk’a getirir ve onun yaratmaktan

54 Ersoy, Kastamonu Kazalarında, 281.

55 Ersoy, “Tam Müslüman Olmadıkça Felah Yoktur”, 282

56 Ersoy, “Tam Müslüman Olmadıkça Felah Yoktur”, 281.

57 Ersoy, “Nasrullah Kürsüsünde” , s. 258.

58 Ersoy, “Nasrullah Kürsüsünde”, s. 250-251.

(19)

3. OTURUM

639 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

bir an olsun fariğ olmadığını, durum böyle iken insanın neden âtıl kalamayacağını tartışır.59

M. Akif çalışmanın önemi ve gerekliliğini farklı bir yorumla dua ve ibadetlerle ilişkilendirir. Ona göre dua Allah’a rücudur. Allah’ın emirlerine ve Peygamberin sünnetine uymadığı için zarara uğrayan Müslümanlar, Allah’a rücu ‘edip onun gösterdiği yolu tutarsa duası makbul olur. Bunun da yolu çalışmaktır. Yine bazı ibadetlerin de ça- lışmakla mümkün olabileceğini belirterek zekâtı örnek verir.60 Ona göre Hacc ve Zekât edası maddi bir birim gerektiren, dinin altından iki direğidir.

Kendisi gayet çalışkan olan ve zamanının anlamlı bir şekilde değerlendiren M. Akif’in yazı ve şiirlerinde üzerinde en çok durdu- ğu hususlardan birisi çalışmaktır. Çoğunlukla sonuca değil sürece odaklanan M. Akif, Müslümana düşlen vazifenin çalışmak olduğunu söyler.

Vaiz kürsüsünde çalışmanın önemini belirten şu beyiti altı defa tekrar eder:

“Bekâyı hak tanıyan sa´yi bir vazife bilir;

Çalış çalış ki bekâ sa´y olursa hakkedilir.»

Vaiz Kürsüsünde şiirinin ilk bölümünde çalışmanın önemine dair dile getirdiği hakikatleri, 7 Şubat 1913 tarihli Fatih Camii vaa- zında kısmen tekrarlamıştır. Her iki eserinde de kâinattaki çalışma döngüsünden söz eder. Özetle şöyle der: Dünyanın da içinde yer al- dığı uçsuz bucaksız feza, Allah’ın tayin ettiği çizgide hareket edip durmaksızın dönüyor. Yer yürüyor; gök yürüyor, dağ yürüyor, taş yürüyor; Hiç birisi âtıl değil, hepsi çalışıyor, hepsi çalışıyor. Hareket- siz zannettiğimiz, cansız dediğimiz toprak, yaratılışından beri boş durmuş değildir. Her gün her saat, her saniye bitmez tükenmez bir devinim içinde gökyüzü ile alışveriş halindedir.61

1913 yılında verdiği vaazında son dört beş sene ülkede hissedi- lir bir ilerleme kaydedilmediğini sadece tartışmalarla zamanın ge- çirildiğini belirten Akif şu veciz ifadeyle durumu özetler: “Bir millet ki bütün vücudu durur da yalnız çenesi işler, elbette yaşayamaz.62

M. Akif’e göre kâinatta esas olan hareket ve çalışmadır. Bu sade- ce gelişmekte olan ülkeler için geçerli değildir. Gelişimini tamam- layan bir ülke dahi ne kadar yükseğe çıkmış olursa olsun. Durursa, olduğu yerde çöker. “Şunu bilmeli ki, milletlerin hayatında tevakkuf yoktur. Bir millet ne kadar ileri giderse gitsin; ne kadar yükseklere

59 Ersoy, “Fatih Camii Şerifinde”, s. 390.

60 Ersoy, “Fatih Camii Şerifinde”, s. 391.

61 Ersoy, “Fatih Camii Şerifinde”, s. 390.

62 Ersoy, “Bayezid Kürsüsünde”, s. 375.

(20)

3. OTURUM

640 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

çıkarsa çıksın; olduğu yerde durdu mu mahvolur.”63 Bu düşünceleri- ni manzum tefsirlerinde de belirten Akif, beşeriyetin coşkun ve şid- detini giderek artıran koca bir sel gibi müstakbele koşarken bazen tabiat onu engellemek ister de o engellere sığmaz, taşar. Ülkeler de bu nehre katılan küçük ırmaklar gibi akışta yerini aldıklarını, buna karşı durmanın koca bir nehrin dehşet verici çıkış noktasında ters akıntıya karşı yüzmeye benzetir. Bu anlamsız direnmeyi sürdüren- lere şöyle seslenir.

Ey katre-i âvâre, bu cûşun, bu hurûşun Âhengine uymazsan, emin ol, boğulursun!

Yıllarca, asırlarca süren uykudan artık, Silkin de muhitindeki zulmetleri yak, yık!

Bir baksana: Gökler uyanık, yer uyanıktır;

Dünyâ uyanıkken uyumak maskaralıktır! 64

M. Akif, sebep sonuç ilişkisi içinde bütün olumsuzlukları tefri- kaya bağlarken, tefrikanın nedenini de cehalette arar. “Demek ki felaket-i hazıranın esbabını tefrikada bulduk. Tefrikanın esası da cehalet imiş.” 65

İslamiyet’in mensuplarına vadettiği saadetin gerçekleşmesi onların çalışmasına bağlı idi. Müslümanlar ise asırlar geçmesine rağmen bir araya gelip bir iş görememektedirler. Çünkü birbirlerini tanımıyorlar. Tam tersine ayrı ayrı hareketlenerek fesatlar çıkardılar.66

M. Akif “Allah her şahsı ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar.” Ayetinin Müslümanlarca yanlış anlaşıldığını söyler, Namaz ve dua ibadetlerini bol bol yerine getiren Müslümanların iş zekâta ge- lince hile-i şer’iye ile yoluna koyduklarını, hacca ise zahmet etme- yip hizmetkârlarından birisini bedel olarak gönderdiğini, bunları da mezkûr ayete sığınarak yaptıklarını, bunlarla da cennete girmeyi umduklarını belirtir. M. Akife göre bu ayeti tek başına alıp bu so- nuca varmak son derece yanlıştır. Zira ayetin böyle anlaşılmasına mâni olan başka ayet ve hadisler bulunmaktadır. Allah Teâlâ, “Yok- sa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?”67 buyurmaktadır. Hz.

Peygamber de: “iman olmadıkça cennete giremezsiniz… Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız” buyurmaktadır. Ben karde- şimi seviyorum demekle sevginin gereği yerine getirilmiş olamaz.68

63 Ersoy, “Bayezid Kürsüsünde”, s. 375.

64 Ersoy, “Olmaz ya... Tabii... Biri insan biri hayvan”, Safahat, 232.

65 Ersoy, “Fatih Camii Şerifinde”, s. 395.

66 Ersoy, “Fatih Camii Şerifinde”, s. 393.

67 A�l-i I�mrân, 3/142.

68 Ersoy, “Fatih Camii Şerifinde”, s. 393.

(21)

3. OTURUM

641 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

M. Akif din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılmayacağını, esa- sen bunların farklı şeyler olmadığını söyler. Kur’an-ı Kerim dün- yadan nasibini unutma buyurmaktadır.69 Namazlarımızın sonun- da yaptığımız duada da “Ey Rabbimiz, Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver.”70 diyerek dua ediyoruz. “Dünyasız din olmaz.

Hangi milletin dünyası gitmişse, dini de gitmiştir. İşte Rumeli’nin hali, Mescid bul da namaz kıl, minare bul da ezan oku. Bununla be- raber olacağa nispetle bu olmuşlar bir şey değil. Eğer gözümüzü aç- mazsak, neuzübillah- İslam’ın dünyada namı bile kalmaz.”71 Çalışan milletlerden Bulgarları örnek ver en Akif, daha önce doğru dürüş sayı saymayı bilmeyen Bulgarların otuz yıl içinde çalışıp çabalayıp bizi geçtiğini söyler: “Askeri askerimizi perişan etti. Siyasiyunu si- yasiyunumuzu bastırdı. Muallimleri muallimlerimizden fazla ya- rarlılık gösterdi. Mağlup olan yalnız ordumuz değil. Evet, sen bu memlekette hangi mevkide isen kendi memleketinde mevkiini işgal eden Bulgar sana galip”72 Bütün bunlar Allah’ın çalışmaya ilişkin emirlerine ittiba etmemenin tabii neticeleridir.

4. Daima Umutvar olmak

Kurtuluş savaşının zor günlerinden milletin muhtaç olduğu en büyük şey başka şey değil, umut idi. M. Akif umudunu yitirmiş bir kişinin elinde top ve tüfeğin çelik çomağa dönüşeceğini biliyordu.

Umudunu yitirmeyen insan için ise doğan her gün bir asrın, açan her çiçek bir baharın atılan her adım zaferin muştusu olabilirdi.

Bu yüzden M. Akif’in manzum ve mensur bütün yazıları incelense onda karamsarlık namına bir ifadeye rastlanamaz. Karamsarlık iz- leri görünen bazı mısralar, coşkun bir ruh hali içinde Allah’a yaptığı tazarrulardan ibarettir. O’nun bu ruhi sıkıntısı kısa sürer ve tekrar çalışmadan, sabırdan, tevekkülden ve umuttan söz eder. Kur’ân-ı Kerîm’de sabır timsali olarak takdim edilen Hz. Ya’kub’un hayatını bile sabır için değil umut için örnek gösterir.

Kastamonu havalisinde verdiği 3 Şubat 1921 tarihli vaazını umut konusuna ayırır. “Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın / Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın” mısralarının da yer aldığı İstiklal Marşı’nı da bu günlerde kaleme almıştır. Vaazın ba- şında Allah’tan umut kesilmemesi gerektiğini belirten mealen şu dört âyet-i celileyi peş peşe okur. O âyet meâlleri Akif’in çevirisi ile şöyledir:

69 Kasas, 28/77.

70 Bakara, 2/201.

71 Mehmed Akif [Ersoy] U�stad-ı Muhterem Mehmed Akif Beyefendi Tarafından (U�çüncü Me- vaiz): Süleymaniye Kürsüsünde [Sure-i Ankebut, 69] Sebilü’r-reşad, 7 Şubat 1328 cilt: II-IX, sayı: 50-232, sayfa: 405-408, s. 407.

72 Ersoy, “Süleymaniye Kürsüsünde”, s. 407.

(22)

3. OTURUM

642 Mehmet Akif’in Cami Kürsülerinde Zikrettiği Ayetler Ve Yorumları

Mahmut ÖZTÜRK

“Oğullarım gidiniz, Yusuf’la kardeşini araştırınız, Bir de sa- kın Allah’ın inayetinden, tevfîkinden ümit kesmeyiniz. Zira iyi bilmiş olunuz ki, kâfirlerden başkası için Cenâb-ı Hakk’ın inayetinden, rahmetinden, tevfîkinden ümidini kesmek, ye’se düşmek kabil değildir.”73

“Hazret-i İbrahim dedi ki: Dalâle düşmüş olanlardan başka kim, Tanrı’sının rahmetinden ümidini keser.”74

“Ya Muhammed’deki: Ey nefislerine zulm etmiş olan Allah’ın kulları! Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz.

Allah bütün günahları mağfiret eder. Hiç şüphe yoktur ki, o gafurdur. Rahîmdir.” 75

“Allah’ı tanımayan insan, menfaat talebinden bıkmaz, usan- maz. Kendisine bir zarar dokundu mu hemen ye’se düşer, ümidini keser.”76

M. Akif bu ayetleri okuduktan sonra Allah’ın inayetin umut kesmenin müminler için kesinlikle yasak olduğunu, Allah korusun küfür olduğunu açıklamaya gerek kalmayacak kadar açık olduğu- nu söyler. Akis düşüncelere tahammülü olmayan ve ye’si şiddetle eleştiren M. Akif Allah’ın lütfundan umut kesmeyi küfürle eşdeğer sayar: “Evet, uzun uzadıya düşünmeye hacet yok. Bir Müslüman ye’se düştüğü gibi Cenâb-ı Hakk’ın fi sebilillah çalışanlara vaad buyurmuş olduğu necâtı, selameti, muvaffakiyeti, nusreti inkâr etmiş oluyor.”77

Müfessir bir şair olarak M. Akif’in umutlu olmanın haklı gerek- çeleri de bulunmaktadır. O çoğu zaman olduğu gibi bu düşüncele- rini de Kur’an-ı Kerim’e dayandırır. Ülkenin içinde bulunduğu şart- larla Kur’an’da ifadesini bulmuş bazı hadiseler arasında benzerlik kuran M. Akif, Allah’ın ve o kıssalardaki kahramanların umut aşıla- yan sözlerini büyük bir inançla ve coşkuyla tekrarlar. O, kaybolduğu günden beri Hz. Yûsuf’tan bir daha haber alamayan buna rağmen bir gün ona kavuşacağından asla umut kesmeyen Hz. Ya’kub’un umut dolu bekleyişinden bir meşale alıp milletin ölmeye yüz tutan heyecanını tutuşturmak ister. Hz. Ya’kub aradan geçen yarım asırlık zamana rağmen hala umudunu yitirmiyorsa milletimizin de kurtu- luş çareleri tükenmemiş demektir.

73 Yûsuf, 12/87.

74 Hicr, 15/56.

75 Zümer, 39/53.

76 Fussilet, 41/49.

77 Ersoy, “Ye’se Düşenler Müslüman Değildir”, s. 293.

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırma bulgularına göre öğrencilerin DKAB dersine yönelik tutumları ile, cinsiyet, okul kademesi, sınıf dü- zeyi, okul türü, ikamet edilen yerleşim yeri,

Diğer taraftan evvelki gün Bağ­ da ttan şehrimize gelen Başvekil A d­ nan Menderes, dün Vilâyette Vali Gökay ile şehri ilgilendiren husus­ larda görüşmüş

The Influence of Strategic Supplier Partnership, Customer Relationship Management, and Information Sharing towards Supply Chain Innovationa. Nur Fathin Nadira Binti Abdul Rasib a

-TAMAMEN KESME TAŞ VE MERMERDEN YAPILMIŞ OLAN -TAMAMEN KESME TAŞ VE MERMERDEN YAPILMIŞ OLAN CAMİDE ŞAHANE BİR TAÇ KAPI VARDIR.. BU TAÇ KAPI, DIŞ CAMİDE ŞAHANE BİR TAÇ

Cami derslerinde karşılaşılan iletişim engellerine dair cemaat tarafından cami içi ve cami bağlantılı diğer etkinliklerde pek nadir rastladığımız bir öz

Batı dünyasında Sovyetler Birliği dün­ yasını kuş uçmaz kervan geçmez bir karan­ lık dünya gibi gösteren iddiaların tersine Sertel ile Bakû’dan

20 Ocak 2010’da Dörtyol Devlet Hastanesi acil servisine, çelikhanede yurtd›fl›ndan gelen asit tank› kesimi s›ras›nda kesilen tank için- den ortama yay›lan dumana (1 -

Akdeniz iklim kuşağında Orta ve Batı Toroslar’da yer alan çalışma sahasında, karbonatlı platformlarda potansiyel Terra Rossa oluşum alanlarına yönelik eğim