Chopin’in
Hayaletleri
Alp Akoğlu
1848
’de ünlü Polonyalı bestecive piyano virtüözü Frederic Chopin, Paris’te ünlü cenaze marşını çal-dığı bir konserin ortasında aniden dura-rak sahneyi terk etti. Sonra sahneye döne-rek herhangi bir açıklama yapmadan kal-dığı yerden çalmaya devam etti.
Chopin, daha sonra bir arkadaşına yaz-dığı mektupta durumu anlatırken konse-rin ortasında, yarım açık duran piyano-nun kapağının arasından aniden birtakım yaratıklar çıktığını belirtmiş. O zamanlar Chopin’in ailesi ve arkadaşları sık sık gör-düğü bu tür sanrıları onun dehasının bir yan etkisi olarak görürmüş.
Aslında Chopin’in önemli birtakım sağlık sorunları olduğu hayranları tarafın-dan iyi biliniyor. Çünkü hayata 39 yaşın-da veyaşın-da eden besteciyle ilgili yazılaryaşın-da sağ-lık sorunlarından sıkça bahsedilir. Chopin öldüğünde ölüm nedeni tüberküloz ola-rak açıklanmıştı. Ancak sonradan kistik fibrozdan ya da bir karaciğer hastalığın-dan ölmüş olabileceği üzerinde durulma-ya başlandı.
Chopin’in ölüm nedeni üzerine yapı-lan araştırmalar var ama sanrıların nede-nini sorgulayan pek fazla araştırma bu-lunmuyor. Bir Chopin hayranı olan İspan-ya’daki Xeral-Calde Hastanesi Radyoloji Bölümü’nden Manuel Vázquez Caruncho liderliğinde yapılan bir araştırmada beste-cinin sanrılar görmesine neden olan has-talığın temporal lob epilepsisi olduğu öne sürülüyor. Araştırmacılar, bulgularını ço-ğunlukla Chopin’in kendiyle ilgili yazdık-larına ve onun hakkında yazılanlara da-yandırıyorlar.
Ölümünden sonra Chopin’in sağlık so-runlarıyla ilgili birçok şey yazılmış. Ancak bunlardan hemen hiçbiri nörolojik olgu-lardan söz etmiyor. Bu normal kabul edili-yor çünkü o dönemde nörolojiyle, özellik-le de epiözellik-lepsiyözellik-le ilgili neredeyse hiçbir şey bilinmiyor.
Chopin’in tanımlamasıyla, sıkça kar-şılaştığı bir durum etraftaki insanları ge-zinen bir grup hayalet olarak görmesi. Chopin’in gördüğü sanrıların sadece gör-sel olması, yani sanrılara seslerin eşlik et-memesi şizofreni gibi başka birçok nöro lojik bozukluğu elemeye olanak sağlıyor.
Medical Humanities adlı dergide ya-yımlanan çalışmada Chopin’e epilepsi teş-hisi konmuş olsa da, kendisini doğrudan gözlemleme olanakları bulunmadığından, yazarlar bundan yüzde yüz emin olmanın mümkün olmadığını belirtiyorlar. Ancak nörolojik hastalıklara teşhis konulurken tanıkların ifadeleri büyük önem taşıdığın-dan yöntemlerinin onları büyük olasılıkla doğru sonuca götürdüğünü düşünüyorlar.
Hiperaktivite ve
Dikkat Eksikliği
Kalıtsal mı?
Özlem İkinci
Y
eni bir araştırmayla dikkat eksikliği/ hiperaktivite bozukluğunun (DEHB) kalıtsal olabileceğine dair bulgulara ulaşıl-dı. Cardiff Üniversitesi’nden bilim insan-ları DEHB sorunu yaşayan çocukinsan-larındi-ğer çocuklardan farklı olarak DNA’larının küçük bir bölümünün ya ikinci kopyası-nın oluşturulmuş ya da kaybolmuş oldu-ğunu tespit etti.
Lancet dergisinde yayımlanan çalışma-nın sonucunda, otizm ve şizofreni durum-larında da görülen, DNA’daki bazı bölge-lerin kopya sayılarının farklı olması duru-munu DEHB’de de tespit ettiklerini ve bu-nun DEHB’nin nörogelişimsel bir sorun olduğunu yani DEHB yaşayan çocukların beyinlerinin diğer çocuklardan farklı ol-duğunu gördüklerini duyurdular.
DEHB, çocuklarda en yaygın görülen ruh sağlığı bozukluklarından biri. Örne-ğin İngiltere’de 50 çocuktan birinde görü-lebiliyor. DEHB’li çocuklar aşırı derecede huzursuzluk, düşünmeden hareket etme, dikkat dağınıklığı gibi özellikler gösteri-yorlar. Bu nedenle de okulda ve evde bir-takım zorluklar yaşıyorlar. Bir tedavisi ol-mamasına rağmen, belirtiler ilaç ve dav-ranış terapisinin birlikte uygulanmasıy-la azaltıuygulanmasıy-labiliyor. Aslında bu durum kalıt-sal. DEHB’li bir ebeveyni ya da ikiz kar-deşi olan çocuklarda DEHB bulunması ih-timalinin dörtte üç oranında olduğu be-lirtiliyor. Şimdiye kadar bu durumun ge-netik olduğuna dair bir kanıt yoktu; olası nedenlerine ilişkin olarak da yetersiz ebe-veyn becerisinden şekerden yana zengin beslenmeye kadar çeşitli tartışmalar vardı.
Cardiff Üniversitesi’ndeki araştırma gru-bu klinik olarak DEHB tanısı konmuş 366 çocuğun ve 1000 çocuktan oluşan kontrol grubunun genetik materyalini analiz etti-ler. Dr. Nigel Williams DEHB’li çocuklar-da yüksek orançocuklar-da eksik ya çocuklar-da kopya sayısı
Haberler
2 kat olan DNA bölümleri olduğunu tespit ettiklerini, bu bölümler ve beyinle ilgili di-ğer bozuklular arasında net bir bağlantı ol-duğunu söylüyor. Araştırmacılar normal-de nadir olarak görülen kopya sayısında-ki farklıların, DEHB’li çocuklarda kontrol grubundakilere göre neredeyse iki kat daha yaygın olduğunu buldu.
Çalışmada DEHB sorunu yaşayan ço-cuklarda tanımlanan kopya sayısındaki farklılıkların önemli derecede örtüştüğü ve bu bölgelerin otizm ve şizofreniye yat-kınlığı etkileyebileceği gözlendi. Bu has-talıklar tamamen ayrı olarak düşünülmüş olsa da, bazı belirtiler ve öğrenme güçlüğü açısından DEHB ve otizm arasında örtüş-me olduğu belirtiliyor. Bu yeni araştırma-nın sonucu da, bu iki durumun ortak bir biyolojik temeli olabileceğini gösteriyor.
En dikkat çekici örtüşme, daha önce şi-zofreni ve diğer belli başlı psikiyatrik has-talıklar için de tespit edilen ve beyin gelişi-minde rol oynayan bir dizi genin de bulun-duğu 16. kromozomun özel bir bölgesinde görülmüş. Dr Kate Langley DEHB’nin tek bir genetik değişiklik nedeniyle değil, kop-ya sayısındaki farklılıkların da yer aldığı pek çok genetik değişiklik nedeniyle orta-ya çıktığını belirtiyor.
Okumayla İlgili
Beyin Bölgesi
Görme
Duyusundan
Bağımsız mı?
İlay ÇelikY
eni bir araştırmaya göre beynin sel okumadan sorumlu bölgesi, gör-me duyusuna ihtiyaç duymuyor. Beyin gö-rüntüleme çalışmalarından elde edilen ve-riler, Braille alfabesiyle okurken görme en-gellilerin beyinlerinde etkinleşen bölgele-rin, gören bireyler okurken etkinleşen böl-gelerle aynı olduğunu gösteriyor.Kudüs’teki Hebrew Üniversitesi’nden Amir Amedi, bazen öyleymiş gibi görün-se de beynin bir duyum makinesi değil bir görev makinesi olduğunu, beynin belir-li bir bölgesinin aldığı duyusal veriden ba-ğımsız olarak belirli bir görevi -bu durum-da okumayı- gerçekleştirdiğini söylüyor.
Beynin diğer işlevlerinden farklı ola-rak okumanın yaklaşık 5400 yıllık bir geç-mişi var. Braille alfabesi ise sadece 200 yıl-dır kullanılıyor. Amedi bu sürelerin beyin-de evrimsel olarak okumaya yönelik yeni bir modül oluşması için yetersiz olduğu-nu belirtiyor.
Yine de araştırmacılardan Laurent Co-hen daha önce yaptığı araştırmalarda, gö-rebilen insanların beynindeki, görsel söz-cük biçimi bölgesi (VWFA) olarak bilinen çok özel bir bölgenin bu amaç için ayrıl-dığını göstermişti. Ancak hiçbir görsel de-neyimi olmadığı halde okumayı öğrenen görme engelli insanların beyinlerinde ne olduğu bilinmiyordu.
Yeni araştırmada Amedi ve ekibi, do-ğuştan görme engelli olan sekiz kişinin Braille’le yazılmış kelimeler ya da anlam-sız Braille harf dizileri okurkenki sinirsel etkinliklerini ölçmek için işlevsel manye-tik rezonans görüntüleme yöntemini kul-landı. Amedi’nin açıklamasına göre eğer beyin duyusal bilgiyi işleme odaklı bir dü-zendeyse, Braille okumanın dokunmay-la ilgili bilgileri işleyen beyin bölgeleri-ne bağlı olması beklenirdi. Öte yandan eğer beyin göreve yönelik bir düzene sa-hipse tüm beyinde en yüksek etkinliğin VWFA’da, yani gören kişilerde okuma
sı-rasında etkinleşen bölgede görülmesi ge-rekirdi ki, araştırmanın sonuçları tam da bu yöndeydi.
Görme engelli ve gören insanların beyin etkinliklerini karşılaştırmaya devam eden ekip, VWFA’daki örüntülerin iki grup ara-sında ayırt edilemediğini gösterdi. Gören in-sanlarda VWFA’nın sahip olduğu ana işlev-sel özelliklerin görme engellilerde de oldu-ğu, dolayısıyla bunların okumanın duyusal şeklinden bağımsız olduğu, üstelik şaşırtıcı biçimde hiçbir görsel deneyim gerektirme-diği kaydedildi. Araştırmacılar bu bulgula-rın beyin işlevine ilişkin, beyin bölgelerinin gerçekleştirdikleri işleve göre tanımlanma-sını öneren metamodal kuramı destekleyen, şimdiye kadarki en güçlü dayanak olduğunu belirtiyor. Araştırmacılar VWFA’nın birden çok duyu için, basit unsurları daha karmaşık şekil tanımlarıyla ilişkilendiren bir bütünleş-tirme merkezi olduğu görüşünde.
Amedi, Braille okuyan insanların be-yinlerindeki işlev aktarımının ne kadar hızlı gerçekleştiğini anlamak amacıyla, insanların Braille alfabesini öğrendikle-ri sıradaki beyin etkinlikleöğrendikle-rini inceleme-yi planladıklarını söylüyor ve şu soruları gündeme getiriyor “Beyin bilgiyi sözcük-ler biçiminde işlemeye nasıl geçiyor? Bu değişim bir anda mı gerçekleşiyor?”
Bilim ve Teknik Mart 2011