• Sonuç bulunamadı

Juvenil Parkinsonizm Tanısıyla 10 Yılı Aşkın Süre Tedavi Gören Kronik Bir Fonksiyonel Parkinsonizm Olgusu 2

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Juvenil Parkinsonizm Tanısıyla 10 Yılı Aşkın Süre Tedavi Gören Kronik Bir Fonksiyonel Parkinsonizm Olgusu 2"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Türk Psikiyatri Dergisi 2021;32(4):286-290

OLGU SUNUMU

CASE REPORT

https://doi.org/10.5080/u25540

Geliş Tarihi: 10.03.2020, Kabul Tarihi: 14.07.2020, Çevrimiçi Yayın Tarihi: 22.12.2020

1, 2Uzm., Marmara Üniv. Pendik Eğitim Araştırma Hastanesi, Psikiyatri AD., 3Dr. Öğr. Üyesi, Maltepe Üniv., Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi AD., 4Prof., Marmara Üniv.

Pendik Eğitim Araştırma Hastanesi, Nöroloji AD., İstanbul.

NSB: https://orcid.org/0000-0003-3044-3999, NY: https://orcid.org/0000-0001-8411-0466, GÇB: https://orcid.org/0000-0002-0582-4936, ENT: https://orcid.org/0000-0001-5400-7097 Dr. Necati Serkut Bulut, e-posta: serkutbulut@gmail.com

ÖZET

Fonksiyonel (psikojen) hareket bozuklukları (FHB), organik sebeplerle açıklanamayan ve sıklıkla altta yatan psikolojik problemlerle ilişki gösteren motor semptomlarla karakterize, heterojen bir tanı kümesidir.

FHB kümesindeki hastalar, psikiyatrik açıdan sıklıkla somatoform bozukluklar ve konversiyon bozuklukları kapsamında ele alınırlar.

Fonksiyonel parkinsonizm (FP), FHB’nin oldukça nadir görülen bir formudur ve parkinsonizm semptomlarıyla takip edilen hastaların yaklaşık %1,5’lik kısmını teşkil etmektedir. Fonksiyonel parkinsonizmde hemen tüm parkinsonizm semptomlarının görülmesi mümkün olsa da, hastalığın ani başlaması, ilerleyici olmayan seyir göstermesi, tedavi yanıtının zaman içinde tutarsızlık göstermesi gibi klinik özellikler ve nörolojik muayenede saptanan kimi atipik bulgular, psikojen etiyoloji açısından önemli ipuçları olarak değerlendirilmektedir. FP hakkındaki kısıtlı literatür, ortalama yaşın 37-53 olduğuna işaret etmektedir.

İdiyopatik Parkinson hastalığında (iPH) ise ortalama başlangıç yaşı 60 civarındadır; 21 yaş altında başlangıç gösteren ve oldukça nadir görülen juvenil parkinsonizm ise, sıklıkla ailesel geçişlidir ve genetik mutasyonlarla daha yakın ilişkilidir.

Bu yazıda, henüz 17 yaşında iken juvenil parkinsonizm tanısı alan ve bu tanıyla yaklaşık 14 yıl boyunca nöroloji bölümünde, antiparkinson ilaç tedavisiyle düzenli takibi sürürülen bir kadın FP olgusu takdim edilmektedir. Belirtilerin, gerek iPH, gerek FP açısından oldukça erken bir yaşta başlangıç göstermesi ve hastalığın yakın izleme karşın kronikleşmiş olması itibariyle, olgumuzun FP’nin tanınması ve erken müdahalenin önemi açısından çarpıcı bir örnek teşkil ettiği kanaatindeyiz.

Anahtar Sözcükler: Hareket bozuklukları, konversiyon bozukluğu, juvenil parkinsonizm, somatoform bozukluklar

SUMMARY

A Case of Chronic Functional Parkinsonism Treated Over 10 Years for the Diagnosis of Juvenile Parkinsonism

Functional (psychogenic) movement disorders (FMD) constitute a cluster of heterogeneous diagnoses involving motor symptoms that cannot be explained by organic pathology and are often associated with underlying psychological problems. In psychiatry, patients with FMD are often placed within the scope of somatoform disorders and conversion disorders. Functional Parkinsonism (FP) is a rare form of FMD seen in 1.5% of all patients presenting with symptoms of parkinsonism. Although almost all symptoms of parkinsonism can be present in FP, clinical features such as sudden onset and a non- progressive course, inconsistent response to pharmacotherapy, and atypical findings in neurological examination are considered as important clues of psychogenic aetiology. Limited data in the literature on FP indicate that the average age of onset is between 37-53 years of age, whereas the average onset age of Idiopathic Parkinson’s Disease (IPD) is around 60; and Juvenile Parkinsonism, a rare condition presenting before the age of 21, is often familial and more closely related to genetic mutations.

Here, we present the case of a female patient, who, after the diagnosis of Juvenile Parkinsonism at the age of 17, had been treated with antiparkinsonian medications for about 14 years in the neurology clinic.

Even though the age of onset of this case was far earlier than expected for both IPD and FP and the symptoms became chronic despite close monitoring, it is believed that this case is a striking example for the importance of the recognition of FP and early intervention.

Keywords: Movement disorders, conversion disorder, juvenile parkinsonism, somatoform disorders

Juvenil Parkinsonizm Tanısıyla 10 Yılı Aşkın Süre Tedavi Gören Kronik Bir Fonksiyonel Parkinsonizm Olgusu

2

Necati Serkut BULUT

1

, Neşe YORGUNER

2

, Gresa ÇARKAXHIU-BULUT

3

, Emine Neşe TUNCER

4

GİRİŞ

Fonksiyonel hareket bozuklukları (FHB), organik sebeplerle açıklanamayan ve sıklıkla altta yatan psikolojik problemlerle ilişki gösteren, yavaşlama, titreme, ani kasılmalar, spazmodik hareketler ve kimi zaman tuhaf postürlerle karakterize bir

grup hareket patolojisini kapsayan, heterojen bir tanı küme- sidir. Literatürde, psikojen ve fonksiyonel terimleri yaygın şekilde birbirlerinin yerine kullanılıyor olsa da, son yıllarda tanı kümesinin çok faktörlü etiyolojisini ve biyopsikososyal modelini daha iyi yansıttığı düşünülen “fonksiyonel” ifade- sinin daha fazla tercih edildiği görülmektedir (Czarnecki ve

(2)

Hallett 2012). Semptomların ortaya çıkış mekanizmasına yönelik bilinçli farkındalığın bulunmadığı durumlarda, FHB kümesindeki hastalar, psikiyatrik açıdan sıklıkla somatoform bozukluklar ve konversiyon bozuklukları kapsamında ele alınırlar. Diğer yandan, klinik tablonun, hareket bozukluğu semptomlarının bilinçli şekilde ortaya çıkarıldığı, temaruz ve yapay bozuklukla ilişkili olması da olasıdır (Jankovic 2011).

Fonksiyonel parkinsonizm (FP), FHB’nin oldukça nadir görülen bir formudur. Fonksiyonel parkinsonizm’in, tüm FHB’nin yaklaşık %10’unu (Hallett 2011), parkinsonizm açısından takip edilen hastaların ise yaklaşık %1,5’luk kıs- mını teşkil ettiği tahmin edilmektedir (Sage ve Mark 2015).

Fonksiyonel parkinsonizmde hemen tüm parkinsonizm semptomlarının görülmesi olasıdır; öte yandan kimi özellik- lerin psikojen etiyoloji açısından önemli klinik ipuçları olabi- leceği yönünde ortak bir görüş mevcuttur. Bunlar arasında, hastalığın ani başlaması, ilerleyici olmayan seyir göstermesi, tedavi yanıtsızlığı ya da yanıtın zaman içinde tutarsızlık gös- termesi, semptomların distraksiyonla kaybolması, abartılı ya- vaşlık, hareketler esnasında zorlanmaya işaret eden yüz buruş- turma ve iç çekme gibi davranışların sergilenmesi sayılabilir (Hallett 2011). Yine de, bu tür atipik özelliklerin idiyopatik Parkinson hastalığında (İPH) da görülebileceği unutulmama- lıdır (LaFaver ve Espay 2017).

Fonksiyonel parkinsonizm alanındaki en geniş retrospektif vaka serisinde, 32 yıl boyunca bir merkezde tanı alan top- lam 36 FP hastası tanımlanmış; hastaların %78’inin kadın ve hastalığın ortalama başlangıç yaşının 51.5 olduğu bildiril- miştir (Sage ve Mark 2015). Kısıtlı literatür, FP hastalarının ortalama yaşının 37-53 arasında olduğuna işaret etmektedir (Kumar ve Kumar 2018).

İdiyopatik Parkinson hastalığında ise ortalama başlangıç yaşı 60 civarındadır; 50 yaş altında ortaya çıkan alt tipi, erken baş- langıçlı parkinsonizm (EBP) olarak adlandırılır ve vakaların ancak %5-10’unu oluşturmaktadır (De Lau ve Breteler 2006, Lee ve Gilbert 2016). Yirmi bir yaş altında başlangıç gösteren ve oldukça nadir görülen juvenil parkinsonizm ise, sıklıkla ai- lesel geçişlidir ve genetik mutasyonlarla daha yakın ilişkilidir (Schrag ve Schott 2006).

Fonksiyonel parkinsonizmin uygun şekilde ve zamanında teşhis edilmesi, gereksiz ve hastaya zarar verme riski olan medikal tedavilerden kaçınılması ve uygun tedavi seçenekle- rinin belirlenmesi açısından kritik öneme sahiptir. Psikojen etiyoloji şüphesinin oluşmasında hastanın psikososyal öy- küsünün rolü büyük olsa da (belirgin stresörler, komorbid ruhsal bozukluklar, erken dönem travmatik yaşantılar vb.), tanının konabilmesi için temel gereklilik, organik hareket bozukluklarının atipik prezantasyonları konusunda tecrübeli bir uzmanın klinik değerlendirmesidir (Espay ve Lang 2015).

Tüm bunlara karşın, FP’nin İPH’den ayırt edilmesi, kimi du- rumlarda en tecrübeli klinisyenler açısından bile son derece

zorlayıcı olabilmekte; hastaların farklı tedavi merkezlerine ve hekimlere başvurması, tanının yıllarca gecikmesine neden olabilmektedir.

Bu yazıda, henüz 17 yaşında iken juvenil parkinsonizm tanısı alan ve bu tanıyla yaklaşık 14 yıl boyunca nöroloji bölümün- den, antiparkinson ilaç tedavisiyle düzenli takibi sürdürü- len bir kadın FP olgusu takdim edilmektedir. Parkinsonizm semptomlarının çok erken yaşta başlaması, atipik prezan- tasyonu ve kaotik klinik seyir göstermesine ek olarak, psiki- yatrik değerlendirmelerde elde edilen spesifik bulgu ve göz- lemler itibariyle, olgunun FP tanısının tanınması ve erken müdahalenin önemi konusunda çarpıcı bir örnek teşkil ettiği kanaatindeyiz.

OLGU

Otuz bir yaşında kadın hasta, malulen emeklilik açısından değerlendirilmek üzere psikiyatri kuruluna yönlendirilmişti.

Hasta bekârdı, aralarında akrabalık bulunmayan anne ve ba- banın üç çocuğundan en küçüğüydü. Ön lisans mezunuydu, şimdiye dek yalnızca 6 aylığına bir markette reyon görevlisi olarak çalışmıştı. Babası 4 yıl kadar önce vefat etmişti, halen annesiyle yaşıyordu. Babasının vefatından sonra Parkinson hastalığı semptomları şiddetlenmiş, yalnız başına evden çıka- maz hale gelmişti. Son dönem klinik seyrindeki atipik özellik- ler nedeniyle tedavi takibini sürdüren nöroloji uzmanı tara- fından psikiyatriye yönlendirilmişti.

Hastanın hareket bozukluğu semptomları ilk kez 16 yaşın- da baş göstermişti. Ellerinde titreme, dizinin yürürken geriye doğru çekilmesi, hareketlerinde yavaşlama ve ayak parmak- larında kasılma şikayetleriyle başvurduğu ilk hekim, tedaviyi karbidopa/levodopa 25/250 mg 4x1 şeklinde düzenlemiş; has- ta tedaviden kısa süreliğine fayda görse de şikayetlerinin nük- setmesi üzerine ilacı bırakmıştı. Hasta, başvurduğu üniversite hastanesi nöroloji bölümünde, hareket bozukluğuna yönelik ileri tetkik ve tedavi için hospitalize edilmişti. Hastanın de- taylı biyokimya, hemogram ve serolojik testleri normal sınır- lardaydı. Wilson hastalığı açısından istenen, idrarda bakır ve seruloplazmin değerlerinde anormallik izlenmemiş, göz mu- ayenesinde Kayser-Fleischer halkası saptanmamıştı. Kranial manyetik rezonans görüntülemesinde (MRI) patolojik bulgu yoktu, beyin perfüzyon tek foton emisyon bilgisayarlı tomog- rafisinde (SPECT) ise sol talamusta simetriğine göre azalmış perfüzyon izlenmiş ancak klinik açıdan anlamlı bulunmamış- tı. Elektrokardiyografisi (EKG) ve akciğer grafisinde patoloji saptanmamıştı. Konsültan psikiyatristin değerlendirmesinde, belirgin psikopatolojik bulguya rastlanmamış ve ek tedavi ihtiyacı görülmemişti. Dış merkezde yapılan genetik ince- lemede parkin gen mutasyonuna rastlanmamıştı. Hastaya, juvenil parkinsonizm (erken başlangıçlı Parkinson hastalığı) ön tanısıyla levodopa/karbidopa/entakapon 100/25/200 mg içeren kombine preparat 4x1/gün dozunda başlanmış; te- daviyle hastanın bradikinezi, rijidite ve tremorunda azalma

(3)

gözlemlenmiş; tedaviye bir süre sonra kabergolin 4 mg/gün eklenmişti. Hasta, minimal bradikinezi ve tremorun yanısıra, sağ dizinde bir miktar geri çekilme belirtileri ile taburcu edil- mişti. Hasta, nöroloji polikliniğinden yaklaşık 5 yıl boyunca aylık takiplerini sürdürmüş; semptom şiddetinin dalgalı seyir göstermesi üzerine zaman içinde tedavisine önce rasajilin 1 mg/gün, daha sonra da pramipeksol 0,75 mg/gün eklenmiş;

pramipeksolün belirgin periferik ödeme yol açması üzerine bu ajan ropiniriol 4 mg/gün ile değiştirilmişti. Tedavinin altıncı yılında deja-vu atakları, nefes darlığı şikayetleri baş göstermiş, muayenede sağ ayağını sürüklediği ve tremorunun arttığı göz- lemlenmişti. Ropinirol dozu tedricen 24 mg/güne yükseltil- mesi, levodopa 200 mg/gün ve rasajilin 1mg/gün dozlarında devam edilmesi kararlaştırılmıştı. Hastalığın sekizinci yılı iti- bariyle, hastanın yürürken ayakta duramadığı, titreme krizleri yaşadığı, sigara tüketiminin belirgin şekilde arttığı gözlemlen- mişti. Psikiyatri bölümüne yönlendirilen hasta, düzenlenen duloksetin 30 mg/gün ve ketiapin 25 mg/gün tedavilerinden kısmi fayda görmüş; titreme atakları zamanla belirgin şekilde azalmıştı. Ne var ki, tansiyon yüksekliği ve burun kanamasına yol açtığı gerekçesiyle ilaç tedavisini kendi isteğiyle sonlan- dırmıştı. İlerleyen görüşmelerde, hastanın muayene esnasın- da, epileptik nöbet fenomenolojisiyle uyuşmayan dalıp gitme ve titreme belirtilerinin ortaya çıktığı; bunların konuşma ve distraksiyonla ortadan kalktığı; muayenede hastaya refakat eden annesinin “kasılmaların geçmeyeceği ve bunlarla baş edemeyecekleri” yönünde olumsuz telkinlerde bulunduğu gözlemlenmişti. Geçmişte de bayılma ve kendinden geçme öyküsü bulunan hastanın bu esnada bilincinin kaybolmadığı, çevreden gelen sesleri duymasına karşın cevap veremediği, bu sırada kasılma ya da idrar kaçırmasının olmadığı öğrenilmiş- ti. Bu nedenle çekilen elektroensefalografisi (EEG) fizyolojik sınırlarda değerlendirilmiş; zemin aktivite bozukluğu ve/veya epileptik aktivite saptanmamıştı.

Yine takip eden başvurularında, hastanın ağlama sonrası el ve bacaklarında şiddetli titremelerinin olduğu, bu atakların an- nesinin elini tutup başını okşaması halinde sonlandığı; daha önce bulunmayan uykuda inleme, yokuş yukarı yürüyeme- me, hızını kontrol edememe şikayetlerinin ön plana çıktığı;

bu yüzden hastanın son dönemde evden hemen hiç çıkama- dığı öğrenilmişti. Söz konusu atipik özellikler nedeniyle hasta, daha yakın takip önerisiyle tekrar psikiyatri polikliniğine yön- lendirilmişti. Poliklinik görüşmelerinde, o dönem 25 yaşın- da olan hastanın çocuksu-immatür tutumları dikkat çekmiş;

annesi ise hastanın eşyaları izinsiz karıştırdığı, sabırsız ve tut- turmacı olduğu ve sıkça yalan söylediği yönünde şikayetlerini dile getirmişti. Venlafaksini tolere edemediği için başlanan bupropion 300 mg/gün tedavisi, başlangıçta hastanın depre- sif belirtileri bakımından belirgin fayda sağlasa da, gündelik yaşam stresörleri (annesinin hastalanması, akrabalarıyla tar- tışması vb.) ruhsal ve bedensel yakınmalarının kısa süre için- de yeniden alevlenmesine yol açmıştı. Hastalığın 10. yılında,

nöroloji takibi ve kombine antiparkinson tedavisi sürmekte iken, hasta tanısal değerlendirme amacıyla psikiyatri servisin- de yatırılarak izlenmek istenmiş, ancak hasta servis ortamın- dan olumsuz etkilendiği gerekçesiyle ilk günden taburculuk talebinde bulunmuştu. İlerleyen görüşmelerde, semptomların büyük ölçüde psikojen nitelikte olduğu düşünülerek anti- parkinson tedavinin sonlandırılması önerilse de hasta buna karşı çıkmış, takip eden iki yıl boyunca farklı merkezlerden ilaçlarını reçete ettirmek suretiyle temin ederek tedavisini sürdürmüştü. Hastalığın 13. yılında, annesinin telkiniyle, malulen emeklilik için, geçmiş tedavi kayıtlarının bulunduğu kuruma bir kez daha başvurmuş ve bu kez nörolojide hareket bozukluğu konusunda uzman hekimlerden oluşan bir kon- seyde değerlendirilmişti. Yenilenen kranial MRI’ında patoloji izlenmeyen hastada, hareket bozukluğu paterninin değişken- liği, semptomların distraksiyonla ortadan kalkması, tremor kayıtlarının tipik paternle uyumlu olmayışı itibariyle klinik prezantasyonun FP lehine olduğu yönünde ortak görüş bildi- rilmişti. Parkinson hastalığında, kronik L-DOPA kullanımına bağlı olarak gelişen ve karmaşık bir motor olan fenomen dis- kinezinin saptanmamış olması da, hastada gerçek bir dopami- nerjik denervasyon olmadığını düşündürmüş ve FHP tanısını destekleyen bir başka bulgu olarak değerlendirilmişti.

Tanısal değerlendirme açısından bir kez daha psikiyatri bölü- müne yönlendirilen hastanın, tarafımızca yürütülen görüşme- lerinde spontan konuşmasının azalmış olduğu, sorulara kısa ve sığ yanıtlar verdiği, söze başlarken teminat almak istercesine annesiyle sık sık göz göze geldiği dikkat çekmekteydi. Odada kalması hususunda ısrarcı olduğu annesi ise, hastanın verdiği bilgilerin hatalı ve eksik olabileceğini belirterek, konuşmaya devamlı şekilde müdahale etme ihtiyacı hissediyordu. Hasta, yalnız başına kaldığında tedirgin hissettiğini ve hareket bozuk- luğu belirtilerinin psikolojik stresörlerle şiddetlendiğini kabul etmekle birlikte, hastalığın genel seyrinde bunun küçük bir rolü olduğunu düşünmekteydi. Yaklaşık 14 yıldır kullandı- ğı antiparkinson ve psikotrop ajanların tedavi etkinliği ve bu ilaçları kullanma gerekçeleri hakkında oldukça tutarsız ifade- ler kullanıyordu. Takibini sürdüren nöroloji hekimi, antipar- kinson tedavisini sonlandırma kararı vermiş olmasına karşın, ilaçları farklı merkezlerde reçete ettirerek kullanmaya devam ettiği anlaşılmaktaydı. Hastanın mesleki ve sosyal işlevselliği belirgin şekilde bozulmuştu; şimdiye kadar, entelektüel kapa- sitesi ve eğitim düzeyiyle uyumsuz sayılabilecek görece basit bir işte, yalnız 6 ay çalışabilmiş ve yoğun sıkıntı yaşamıştı.

Hemen hiç arkadaşı yoktu, hiç romantik ilişki yaşamamıştı;

kalabalıktan hoşlanmadığı ve yürüyemez hale geldiği gerekçe- siyle vaktinin çoğunu evinde annesiyle birlikte geçirmektey- di. Uygulanan Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri’nde (MMPI), bağımlı kişilik özelliklerinin belirgin olduğu rapor edilmişti. Kronik konversiyon bozukluğu tanısıyla yakın psi- kiyatrik takip ve psikoterapi sürecinin sürdürümü planlandı.

(4)

TARTIŞMA

FP’nin teşhis edilmesi, kimi durumlarda en tecrübeli klinis- yenler için dahi oldukça zorlayıcı olabilir. Parkinsonizmin or- ganik etyolojisinin dışlanması, çoğu kez tek başına yeterli bir tanısal yaklaşım değildir. Klinisyenin, hastalığın karakteristik fenomenolojisini yakından tanıması, psikojen etiyolojiyi des- tekleyen klinik özellikleri (olgumuzdaki değişken paterndeki motor belirtiler, muayene esnasında semptomların distraksi- yonla ortadan kalkması gibi) tespit edebilmesi, detaylı fizik muayenenin yanı sıra hastalık öyküsünü dikkatle incelemesi kritik öneme sahiptir. Nöropsikolojik ve nörofizyolojik in- celemelerin yanı sıra çeşitli laboratuvar tetkikleri ve görün- tüleme teknikleri de tanıyı desteklemede kullanılabilir. Son tahlilde, FHB’lerin birer dışlama tanısı olmadığı, tanının pozitif klinik kriterler gözetilerek konduğu unutulmamalıdır (Jankovic 2011, LaFaver ve Espay 2017).

Olgumuz, semptomlarının 16 yaşında başlangıç göstermesi itibariyle hem İPH (ortalama başlangıç yaşı>60), hem de FP (ortalama başlangıç yaşı 37-53) açısından oldukça atipik bir görünüm sergilemektedir. Öyle ki, son derece nadir görülen juvenil parkinsonizm ön tanısıyla tedavi takibine alınmış; par- kin gen mutasyonuna yönelik analizler ve Wilson hastalığına yönelik testler de dahil olmak üzere kapsamlı diagnostik sü- reçlerden geçmiştir. Öte yandan, juvenil parkinsonizm açısın- dan değerlendirmeye alınan olguların tanısal algoritmasında, başlangıç yaşının uygun ve semptomların idiyopatik parkin- sonizm kliniği ile yakın benzerlik göstermesi halinde, parkin geninin yanı sıra, PINK-1 ve DJ-1 gen mutasyonlarını da mut- laka akla getirilmelidir (Schrag ve Schott 2006, Tang ve ark.

2006). Özellikle, fonksiyonel bir hareket bozukluğu ihtima- linde, psikiyatrik belirtilerin (anksiyete, duygudurum bozuk- luğu, psikoz vb.) motor semptomlara eşlik edebileceği PINK-1 mutasyonları, ayırıcı tanıda yer almalıdır (Steinlechner ve ark.

2007). Olgumuzda, parkin geni dışındaki mutasyonlar, teknik imkanların sınırlılığı nedeniyle taranamamıştır. Genetik in- celemeler dışında, Parkinson hastalığının ayırıcı tanısında yol gösterici olabilecek bir diğer yöntem ise sofistike bir beyin gö- rüntüleme tekniği olan DaTScan’dir (de la Fuente-Fernández 2012). Dopamin taşıyıcılarına bağlanan bir radyoaktif işaret- leyicinin kullanıldığı DaTScan, dopaminerjik denervasyonu çok yüksek sensitivite ve spesifisite ile gösterebilmekle birlikte ülkemizde kullanımı halen sınırlıdır. Olgumuzda, bu tetkik yapılamadığından, FP tanısının konmasında, ilaç dozlarının azaltılmasını takiben hareket bozukluğu semptomlarında iz- lenen atipik klinik özellikler yol gösterici olmuştur. Yine de, bahsi geçen kısıtlılıklar itibariyle, olgumuzda Parkinson has- talığı tanısının ya da komorbiditesinin tamamen dışlanması mümkün görünmemektedir. Teşhis sürecindeki bir diğer zor- luk da, organik ve psikojen parkinsonizmin birliktelik göster- me olasılığıdır. Literatür, FP’li hastalarda, eş zamanlı organik Parkinson hastalığı bulunma olasılığının, diğer FHB’lere kı- yasla daha yüksek olduğuna işaret etmektedir. Dokuz kişiden

oluşan bir vaka serisinde, hastaların 5’i izlem sonunda her iki hastalığın, 4’ü ise salt FP tanısını almıştır (Felicio ve ark.

2010). Üstelik, FHB’lerin kimi durumlarda Parkinson hastalı- ğının, erken pre-motor manifestasyonları olarak ortaya çıkabi- leceği de düşünülmektedir (Onofrj ve ark. 2010).

Olgumuzda psikiyatrik açıdan ilgi odağı olabilecek bir diğer nokta, çoklu antiparkinson tedavisinin paradoksal/yetersiz et- kinlik göstermesine, ve nöroloji uzmanı tarafından sonlandı- rılmış olmasına rağmen, hasta tarafından ısrarla ve uygunsuz şekilde kullanılmaya devam edilmiş olmasıdır (hasta, ilaçlarını farklı merkezlerde reçete ettirerek temin etmiştir). Hastalığın 16 yaşından beri süregelmesi, semptomların klinik görünümü ve stresörlerle şiddetlenmesi gibi özellikler, belirtilerin kasten ortaya çıkarıldığı simülasyon ve yapay bozukluk tanılarından uzaklaşılmasına neden olmuştur. Hastanın parkinsonizm be- lirtileri, istemli olarak ortaya çıkartılmadığı gibi, bilinç düze- yinde bir kazancın (örn. temaruzdaki gibi maddi kazanç/hu- kuki bir ayrıcalık elde etmek, ya da yapay bozukluktaki gibi tıbbi bakım almak vb.) elde edilmesiyle de doğrudan ilişkili görünmemektedir.

Parkinson hastalığı tedavisine ek olarak, anksiyete ve depres- yon tanılarıyla da psikiyatri polikliniğinden uzun süreli tedavi izlemi bulunan hastanın, entelektüel kapasitesi ile uyumsuz çocuksu tavırları ve düşük sosyal işlevselliği, geçmişte de bir- çok klinisyenin dikkatini çekmiştir. Babasının vefatından sonra semptomları şiddetlenen hastanın, son dönemde anne- sine büsbütün bağımlı hale geldiği, dışarıda yaşadığı yoğun kaygı nedeniyle evden tek başına çıkmakta dahi zorlandığı anlaşılmaktadır. Hareket bozukluğu belirtilerinin, hastanın erişkin sorumluluklarından büyük ölçüde yalıtılmış bir yaşam sürmesine, ve annesiyle arasındaki bağımlı ilişki paterninin güçlenerek devam etmesine katkı sağladığı düşünüldüğün- de; hastalığın kronik seyrinin konversiyon bozukluklarının psikodinamik teorisiyle de uyum içinde olduğu söylenebilir.

Bir başka deyişle, bilinç dışı mekanizmalarla tetiklenen ve kapsamlı tedavilere karşın kontrol altına alınamayan hareket bozukluğu belirtileri, zaman içerisinde, kırılgan ve yardıma muhtaç çocuk rolünün hasta ve çevresindekilerce gitgide be- nimsenmesine; bu yolla hastanın hem annesinden ayrışma tehdidinin savuşturulmasına, hem de erişkin yaşamın sorum- luluklarından muaf kılınmasına (sekonder kazanç) hizmet et- miş olması muhtemeldir (van Egmond 2003).

Her ne kadar, konversiyon bozukluğu tarihsel olarak hist- rionik (histerik) kişilikle ilişkilendirilmiş olsa da, araştırma bulguları konversiyon ve “pasif-bağımlı” ya da “psikoinfantil”

kişilik özellikleri arasında daha güçlü bir ilişkiye işaret etmek- tedir (Chodoff ve Lyons 1958, Ford ve Folks 1985). Kişilik bozukluklarının yanısıra, FHB vakalarının, Parkinson hasta- larına kıyasla daha fazla depresyon (%42,9) ve anksiyete bo- zuklukları (%61,9) komorbiditesi gösterdiği de bildirilmiştir (Feinstein ve ark. 2001). Konversiyon bozukluklarının, olgu- muzda olduğu üzere, çocukluk çağında başlangıç göstermesi

(5)

de ender bir durum değildir. İngiltere’deki bir pediatrik nöro- loji kliniğine ayaktan başvuran hastaların yaklaşık %10’unun konversiyon bozukluğu olduğu bildirilmiştir. Çocukluk çağı konversiyon bozuklukları, en sık 10-15 yaş aralığında ve kızlarda erkeklerden 2 kat fazla sıklıkta görülmektedir.

Semptomlar sıklıkla, paralizi, titreme, koordinasyon ve yürü- yüş bozuklukları gibi motor belirtilerdir (Leary 2003). İzlem çalışmaları, çocukluk çağı konversiyon bozukluklarının %85- 97 oranında tam olarak iyileşme gösterdiğine, doğru tanı ve uygun müdahaleyle vakaların çok büyük bir kısmının dört haftadan daha kısa sürede düzeldiğine işaret etmektedir.

Çoklu semptom varlığı, cinsel istismar öyküsü, depresyon ve anksiyete bozukluğu ve patolojik kişilik özelliklerinin bulun- ması ise olumsuz prognostik faktörler olarak gösterilmiştir (Pehlivantürk ve Unal 2002, Leary 2003).

SONUÇ

Nadir görülen bir FHB olan FP’nin İPH’den ayırt edilmesi, kimi durumlarda klinisyenler için son derece zorlayıcı olabilir.

FP’nin multidisipliner bir yaklaşımla, doğru şekilde ve zama- nında teşhis edilmesi, gereksiz tetkikler ve hastaya zarar verme riski olan medikal tedavilerden kaçınılmasının yanısıra, uy- gun psikiyatrik tedavi seçeneklerinin belirlenmesi açısından da son derece önemlidir.

KAYNAKLAR

Chodoff P, Lyons H (1958) Hysteria, the hysterical personality and “hysterical”

conversion. Am J Psychiatry 114:734-40.

Czarnecki K, Hallett M (2012) Functional (psychogenic) movement disorders.

Curr. Opin. Neurol 25:507-12.

de la Fuente-Fernández R (2012) Role of DaTSCAN and clinical diagnosis in Parkinson disease. Neurology 78:696-701.

de Lau LM, Breteler MM (2006) Epidemiology of Parkinson’s disease. Lancet Neurol 5:525-35.

Espay AJ, Lang AE (2015) Phenotype-specific diagnosis of functional (psychogenic) movement disorders. Curr Neurol Neurosci Rep 15:32.

Feinstein A, Stergiopoulos V, Fine J ve ark. (2001) Psychiatric outcome in patients with a psychogenic movement disorder: a prospective study. Cogn.

Behav Neurol 14:169-76.

Felicio AC, Godeiro-Junior C, Moriyama TS ve ark. (2010) Degenerative parkinsonism in patients with psychogenic parkinsonism: a dopamine transporter imaging study. Clin Neurol Neurosurg 112:282-5.

Ford CV, Folks DG (1985) Conversion disorders: an overview. Psychosomatics 26:371-83.

Hallett M (2011) Psychogenic parkinsonism. J Neurol Sci 310:163-5.

Jankovic J (2011) Diagnosis and treatment of psychogenic parkinsonism. J Neurol Neurosurg Psychiatry 82:1300-3.

Kumar R, Kumar R (2018) A case of psychogenic Parkinsonism: late age of onset should not be a barrier to make the diagnosis. Aust N Z J Psychiatry 52:1098.

La Faver K, Espay AJ (2017) Diagnosis and treatment of functional (psychogenic) Parkinsonism. In Semin Neurol pp. 228-32. Thieme Medical Publishers.

Leary P (2003) Conversion Disorder in Childhood–-Diagnosed too late, investigated too much? J R Soc Med 96:436-8.

Lee A, Gilbert RM (2016) Epidemiology of Parkinson disease. Neurol Clin 34:955-65.

Onofrj M, Bonanni L, Manzoli L ve ark. (2010) Cohort study on somatoform disorders in Parkinson disease and dementia with Lewy bodies. Neurology 74:1598-606.

Pehlivantürk B, Unal F (2002) Conversion disorder in children and adolescents:

a 4-year follow-up study. J Psychosom Res 52:187-91.

Sage JI, Mark MH (2015) Psychogenic parkinsonism: clinical spectrum and diagnosis. Ann Clin Psychiatry 27:33-8.

Schrag A, Schott JM (2006) Epidemiological, clinical, and genetic characteristics of early-onset parkinsonism. Lancet Neurol 5:355-63.

Steinlechner S, Stahlberg J, Volkel B ve ark. (2007) Co-occurrence of affective and schizophrenia spectrum disorders with PINK1 mutations. J Neurol Neurosurg Psychiatry 78:532-5.

Tang B, Xiong H, Sun P ve ark. (2006) Association of PINK1 and DJ-1 confers digenic inheritance of early-onset Parkinson’s disease. Hum Mol Genet 15:1816-25.

van Egmond JJ (2003) The multiple meanings of secondary gain. Am J Psychoanal 63:137-47.

Referanslar

Benzer Belgeler

Conflict of Interest: No conflict of interest was declared by the authors. Financial Disclosure: The authors declared that this study received no financial support. Rakheja D,

Biz de kliniğimize demans ve parkinsonizm tablosuyla başvurup, aynı zamanda Toxoplasma ensefaliti saptadığımız ve tedaviye hızlı yanıt veren bir HIV ile ilişkili nörokognitif

İUMB’de görülen dürtüselliğin yapısal olduğunu göstermenin amaçlandığı bu çalışmada, İUMB ötimik dönemde olan hastalarda total Barratt Dürtüsellik

Kaydetmek ve Camera Management (Kamera Yönetim) ekranına dönmek için OK (tamam) düğmesine tıklayın.. Yeni IP kamerasının, Camera Management (Kamera Yönetim)

Konsept: Çetin Kürşad Akpınar, Dursun Aygün, Hakan Doğru, Necdet Bolat, Dizayn: Çetin Kürşad Akpınar, Dursun Aygün, Hakan Doğru, Necdet Bolat, Veri Toplama veya

Biz burada gebelik sırasında 17 cm çapında sağ adneksiyel kitlesi olan ve unilateral salpingooferek- tomi ile tedavi edilen 20 yaşında bir jüvenil granuloza hücreli tümör

Etiolojide human papilloma virüsü (HPY)'nün etken 10). Larengeal papillomatosis larenksin herhangi bir ye - rinde görülebilse de, esas olarak bant ventriküle, vo- kal

Pediatrik oküler rozasea olgular›n› görme kayb›- na neden olabilen korneal perforasyon, skar oluflumu ve periferal vaskülarizasyon geliflmeden tedavi etmek çok önemlidir (2)..