• Sonuç bulunamadı

Sürdürülebilir Enerji Politikalarında Nükleer Enerji nin Yeri ve Türkiye

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Sürdürülebilir Enerji Politikalarında Nükleer Enerji nin Yeri ve Türkiye"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Sürdürülebilir Enerji Politikalarında Nükleer Enerji’nin Yeri ve Türkiye Prof. Dr. Hasan SAYGIN

İstanbul Teknik Üniversitesi Enerji Enstitüsü e-mail:sayginh@itu.edu.tr

Tel cep:0 542 484 84 53 Tel iş: 0 212 285 3948 Sürdürülebilir Gelişme

Bir kaç on yıl öncesine değin, gelişme ile ilgili sorunlar, çoklukla yalnızca ekonomik boyutu ile, çok daha dar kapsamlı olarak ele alınmakta idi. Sürdürülebilir gelişme kavramı, günümüzde sürdürülmesi mümkün olmayan bu düşünce biçimine tepki olarak 90’lı yıllarda ortaya atılmış ve giderek artan bir önem kazanmıştır.

Sürdürülebilir gelişme, ekonomik, çevresel ve sosyal olmak üzere üç boyutta sürdürülebilirliği kapsamakta olup, birbirini tamamlayan farklı boyutlar arasındaki ilişkiyi ve bunlar arasında denge kurmak zorunluluğunu ifade etmektedir. Sürdürülebilir gelişmenin sağlanmasında en önemli argümanlardan biri sorunlara; ekonomik, sosyal, ve çevresel boyutları ile bütünsel bir yaklaşımın gerekliliğidir.

Sürdürülebilir gelişme, Gezegenin kapasitesi içinde kalınmasını sağlayacak ekolojik, Tüm insanların yeterli düzeyde yaşam standartlarına kavuşabilmesini sağlayacak ekonomik, Halka insanlığın gelişimi için benimsenen değerler bütününe uygun bir yaşam vaat eden yönetim biçimlerinin geliştirilmesini sağlayacak sosyal zorunlulukların entegrasyonunu sağlamalıdır.

Sürdürülebilir Gelişme ve Enerji

Sürdürülebilir gelişmenin sağlanması; yaşam standartlarının iyileştirilmesi ve ekonomik ya da üretime yönelik etkinliklerin gerçekleştirilebilmesi için, nüfus artışı ve ekonomik büyüme nedeniyle giderek artan enerji gereksiniminin karşılanmasını zorunlu kılmaktadır.

Enerji, sürdürülebilir gelişmenin ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlarının tümü ile yakından ilgili bir unsurdur. Enerji arz güvenliğinin sağlanması sürdürülebilir gelişme için en önemli koşullardan birini oluşturmaktadır ve giderek uluslararası politika sahnesindeki baş aktörlerin hayati ilgi alanlarından birisi haline gelmiştir.

Sürdürülebilir Enerji

Enerji arz güvenliğinin sağlanması için geliştirilen güncel küresel enerji politikaları;

sürdürülebilir gelişmenin ekonomik, sosyal ve çevresel boyutları arasında denge kurulmasını, enerji sistemleri ile ona bağlı ekonomik, sosyal ve çevresel sistemlere ciddi sekte vurabilecek durumlardan kaçınabilmek için esnekliğin geliştirilmesini ve risk yönetimini, sağlamalıdır ki bu da sürdürülebilir enerji kavramı ile ifade edilmektedir.

Enerji Politikalarının Belirlenmesi

Enerji politikalarının belirlenmesi üç aşamada ele alınabilir;

I. Aşama:

Çevre güvenliğini zedelemeden düşük maliyette enerji arzını sağlayacak ve risklerin dağıtılmasını sağlayarak arz güvenliğini teminat altına alacak temel hedeflerin belirlenmesi.

II. Aşama.

Belirlenen temel hedeflere ulaşabilmek için uygulanacak politikaların belirlenmesi ve yerli ve ithal enerji kaynaklarının ve farklı teknolojilerin uygun oranda kullanımı ile ekonomik, çevresel ve jeopolitik etkenler arasında denge sağlayacak şekilde geliştirilmesi.

III. Aşama.

(2)

Belirlenen politikaları destekleyecek; vergilendirme, teşvikler, yasal düzenlemeler gibi çeşitli siyasi araçların devreye sokulması.

Sürdürülebilir Enerji Politikaları

Bir kaç on yıl öncesine kadar enerji sisteminin sürdürülebilirliği, yalnızca kullanım oranına göre enerjinin elde edilebilirliği esas alınarak tanımlanmakta idi. Günümüzde, sürdürülebilir gelişmenin bilimsel ve etik çerçevesi kapsamında çevre güvenliği de enerji güvenliği kadar önemli hale gelmiştir.

Küresel ısınma ve ona bağlı iklim değişiklikleri giderek enerji politikalarının sürdürülebilirliğinin kilit noktası haline gelmiştir.Bu nedenle, düşük karbon ekonomisinin oluşturulması, günümüzde enerji politikalarına ilişkin tartışmaların odak noktasını teşkil etmektedir.

Sürdürülebilirliğin Sağlanmasında Düşük Karbon Ekonomisine Yönelik Enerji Seçenekleri Enerji sisteminin sürdürülebilirliği için düşük karbon ekonomisine yönelik seçenekler olan;

Enerji Tasarrufu, Yenilenebilir Enerji ve Nükleer Enerji karbon yayınımında basamak şeklinde radikal bir azalma sağlayacak önemli potansiyele sahiptir.

Küresel Isınma ve Nükleer Enerji

Düşük karbon ekonomisi ve kaynak verimliliği bağlamında oldukça iyi bir performansa sahip olan nükleer güç santralleri, ticari formda gelişmiş bir teknoloji olup karbon veya iklim degişikliğine neden olan diğer gazların yayımı ihmal edilebilecek kadar düşüktür ve doğada bol miktarda bulunan uranyumu az miktarda kullanarak, sınırlı bir hacimde büyük miktarda güç üretilmesini sağlamaktadır.

Sürdürülebilir Gelişme Gündeminde Nükleer Enerji

Dünya, enerji politikalarında düşük karbon ekonomisi doğrultusunda radikal bir değişime doğru giderken, sera gazı yayımı açısından değerlendirildiğinde temiz bir teknoloji olan nükleer güç santralleri, bu bağlamda cazip bir seçenek olarak gözükmektedir. Ancak, küresel ısınma ve iklim değişikliği bağlamında sağladığı önemli avantajlara rağmen, günümüzdeki teknolojisi ile nükleer enerjinin; nükleer kaza riski, radyoaktif atık sorunu, nükleer silahların yaygınlaşması riski gibi vahim sorunların varlığı nedeniyle sürdürülebilir gelişme kavramına ters düşen önemli açmazları söz konusudur.

Nükleer enerjinin, mevcut nükleer güç teknolojisine yönelik kuşkuların ve nükleer enerjinin geleceğine yönelik önemli belirsizliklerin doğmasına neden olan ciddi problemleri olduğu Dünyaca kabul edilmektedir. Dünyada Sürdürülebilir gelişme gündeminde yer alan ölçütlere göre yeniden çok yönlü değerlendirmelere maruz bırakılan nükleer enerjinin geleceğinin belirsiz olduğuna ilişkin bir konsensüs oluşmuştur.

Nükleer enerjinin geleceğini belirlemek için Dünyada biri evrimsel diğeri ise devrimsel gelişimi temsil eden yeni fisyon teknolojilerine ve bunlara ek olarak çalışmaları uzun yıllardır sürdürülen füzyon teknolojisine ilişkin gelişmeler değerlendirilmektedir.

İleri Reaktör Teknolojilerinin gelişimi, mevcut teknolojinin iyileştirilmesiyle sağlanan evrimsel gelişim (III. Kuşak Reaktörler), günümüzün reaktör teknolojisi ile önemli kavramsal farklılıklar içeren devrimsel gelişim (IV. Kuşak Reaktörler), olmak üzere iki farklı doğrultuda ilerlemektedir.

Evrimsel gelişimin ürünü olan III. Kuşak Reaktörler, 1970-1980 arası tasarımlarında yapılan iyileştirmelerle kendiliğinden güvenliği sağlamak üzere pasif güvenlik sistemlerin kullanıldığı daha güvenli, standartlaştırılmış gelişmiş tasarımları temsil etmektedir. Bu tasarımlarda, işletme güvenliğine yönelik riskler görece olarak azaltılmış olmakla birlikte henüz yeterince işletme deneyimine sahip olunmadığı için istatistik oluşmamıştır.

Devrimsel gelişimi temsil eden IV. Kuşak yenilikçi nükleer reaktörlerin temel misyonu;

radyoaktif atık sorununu ortadan kaldıran, güvenilirliği çok yüksek (pasif güvenlik özelliğine sahip), ekonomik rekabet gücü yüksek, kamuoyunun onayını yüzde yüz sağlayacak, bir teknoloji sunmaktır.

(3)

Kavramsal olarak ileri sürülen ve devrimsel gelişimi temsil eden IV. Kuşak reaktörlere ilişkin araştırmalar henüz başlangıç evrelerinde olup, ilk ticari reaktörün ancak 2050 yılında devreye girebileceği öngörülmektedir.

Füzyon reaktörleri için 2050-2070 tarihleri telaffuz edilmektedir.

Nükleer enerjinin geleceği;

Radyoaktif atık ve işletme güvenliğine ilişkin sorunların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde çözümlenmesine, yeni kuşak nükleer reaktörlerin ekonomik sürdürülebilirliğinin sağlanmasına, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi ve küresel ısınma ile mücadele politikalarının başarısına bağlıdır. Bu nedenlerden dolayı küresel enerji gündeminde nükleer enerji temiz enerji seçenekleri arasında yer almamaktadır.

Küresel Isınma İle Mücadelede Enerji Hiyerarşisi

Güncel küresel enerji politikalarına göre, küresel ısınma ile mücadeledeki öncelikleri belirleyen enerji hiyerarşisi; enerji tasarrufu (enerjinin rasyonel kullanımı ve enerji verimliliği), yenilenebilir enerji, fosil yakıtlı enerji teknolojilerinde temiz ve birleşik çevrimli teknolojiler şeklinde oluşmuştur.

Sürdürülebilir Enerji Gündeminde Enerji Tasarrufu

Enerji gereksinimin azaltılması ve enerji verimliliğinin geliştirilmesi; sera gazı yayınımının azaltılması ve enerji arz güvenliğinin iyileştirilmesi üzerindeki önemli katkılarıyla enerji sisteminin sürdürülebilirliğinin sağlanmasında mevcut düşük karbon seçenekleri arasında en önemli seçenek olarak belirmektedir.

Yeni yenilenebilir enerji kaynakları, 2000 yılı rakamlarıyla küresel enerji talebinin yalnızca

%1’ini karşılamaktadır. Bu rakamın 2025 yılında %6’ya ve 2050’de %12’ye ulaşacağı öngörülmektedir. Yenilenebilir ve diğer temiz enerji teknolojilerinin geliştirilmesi ve piyasaya nüfuziyeti için zamana (ve finansa) gereksinim bulunmaktadır.

Bu nedenle, enerji tasarrufu ve verimliliğine ilişkin potansiyelin iyi değerlendirilmesi enerji sisteminin sürdürülebilirliğinin sağlanmasına yönelik seçenekler arasında ilk sırada yer verilmektedir.

Küresel Enerji Politikaları Doğrultusunda Türkiye’nin Enerji Öncelikleri Ne Olmalıdır?

Türkiye gerek enerji tasarrufu gerekse yenilenebilir enerji kaynakları bakımından önemli bir potansiyele sahiptir. Türkiye’nin enerji politikalarında; enerji tasarrufu ve verimliğin iyileştirilmesi, kalan hidroelektrik potansiyelin değerlendirilmesi, yeni yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının kademeli olarak arttırılması fosil yakıt kullanımında birleşik çevrimli güç santrallerinin ve başta temiz kömür olmak üzere temiz fosil yakıt teknolojilerinin devreye sokulması ve çevre güvenliğini ve enerji bağımsızlığını iyileştirerek arz güvenliğinin teminat altına alınmasına önemli katkılar sağlayabilecek küresel enerji politikalarındaki güncel gelişmelere koşut olarak nükleer enerjiye göre öncelikli olması gereken seçeneklerdir. Ülkenin enerji arz güvenliğinin; bu doğrultuda belirlenen tamamlayıcı enerji politikalarının istikrarlı bir şekilde uygulanması, mevcut risklerin arzı sağlayan ülkeleri, enerji hatlarını ve teknolojileri çeşitlendirerek dağıtılmasını sağlayan bir risk yönetimi ve bunların jeopolitik unsurları da göz önünde bulundurarak proaktif dış politikalarla desteklenmesi ile nükleer enerjiye gerek kalmadan önemli ölçüde iyileştirilmesi olasıdır.

Türkiye’nin Enerji Politikalarında Nükleer Enerjinin Yeri

İçinde bulunduğumuz şu günlerde Türkiye’de ~5000 MW ek kapasite sağlayacak, 5 nükleer santral kurulması doğrultusunda adımlar atılmaktadır. Nükleer santral satın alma kararına gerekçe olarak Türkiye’nin artan enerji gereksinimi ve enerji bağımsızlığı gösterilmektedir.

Nükleer enerjiye ilk adımı atmak için yapılan zamanlama doğru mudur? Bu adım, nükleer enerjinin büyük ümitler vaat ettiği ve Dünyada nükleer enerji yatırımlarının hızla yükseldiği 70’li, hatta 80’li yıllarda bile atılsa idi anlaşılabilirdi. Nükleer teknolojiye eşlik eden ağır sorunların varlığı nedeniyle nükleer enerjinin geleceğine ilişkin önemli belirsizliklerin mevcut olduğu ve nükleer

(4)

teknolojiye sahip olan gelişmiş ülkelerin büyük çoğunluğunun nükleer enerjinin geleceğinin belirsiz olduğu konusunda konsensüse vardıkları ve yüz yüze geldikleri bu belirsizlik ortamına karşı, ’’bekle ve gör’’ şeklindeki aynı tutumu benimsediği içinde bulunduğumuz dönemin, nükleer enerjiye ilk adımı atmak için uygun olmadığı açıktır.

Sermaye maliyeti yüksek (toplam üretim maliyetinin % 70’i), kurulma süresi uzun,radyoaktif atıkların uzun süreli depolanmasına ilişkin ciddi belirsizlikler ve riskler içeren, toplam üretim maliyeti fiyatlandırma ve zamanlamadaki herhangi bir kaymaya ve işletme performansının sağlanmasındaki en ufak bir başarısızlığa karşı son derece duyarlı olan, ve bu nedenlerle maliyet figürü önemli belirsizlikler içeren, nükleer güç teknolojisi, betimlenen bu koşullar altında özel sektör için cazip bir yatırım aracı değildir. Özel sektör için daha cazip bir yatırım aracına dönüştürülmesi için, nükleer enerjinin ekonomisini pazar fiyatları bazında rakip alternatiflerine göre önemli ölçüde iyileştirecek hükümet desteği ve teşvikleriyle, nükleer gücün daha cazip hale getirilmesi gerektiği açıktır. Ancak, Dünya’da nükleer enerji için kredi sağlanması doğrultusunda devlet politikaları günümüzde uygulanmamaktadır. Bilindiği gibi, Dünya’da olduğu gibi Ülkemizde de elektrik piyasasının giderek artan oranda serbestleştirilmesine yönelik politikalar uygulanmakta ve buna uygun yasal düzenlemeler gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla, içinde bulunduğumuz dönem aynı zamanda enerji piyasasını serbestleştirme politikaları uygulandığı için de nükleer enerji yatırımları için uygun değildir.

Nükleer enerji için yapılan teknoloji seçimi doğru mudur? Türkiye’ye pazarlanmak istenen reaktörlerin 70-80’li yılların teknolojisini temsil eden II. Kuşak Reaktörler oldukları duyulmuştur. 70- 80’li yılların teknolojisi temsil eden II. Kuşak nükleer güç santralleri; Gelişmiş Batı Ülkeleri’nce, işletme güvenliğine yönelik sorunlar, radyoaktif atık sorunu, ve ekonomik rekabet gücünün yeterince iyileştirilememiş olması,nedeniyle terk edilmeye başlamıştır. Dünya yeni nükleer santral kurmak için mevcut nükleer teknolojinin sorunlarını bertaraf edecek ileri teknolojilerin gelişimini beklerken, gelişmiş Batı Ülkelerince terk edilmekte olan II. Kuşak teknolojilerin temsilcisi reaktörler seçilirse, bu yapılacağı savunulan ileri teknoloji transferinin de yapılamayacağının göstergesidir.

O halde, yanlış zamanda, yanlış teknoloji ile atılacak bu adımın yanlış bir adım olacağı ve Ülkeyi telafisi mümkün olmayan zararlara sürükleyeceği de açıktır.

Nükleer Santral satın alınmasına gerekçe olarak artan enerji gereksinimi ve enerji bağımsızlığı gösterilmektedir. Ancak, bir yandan yapılan uzun süreli (20-30 yıllık) doğal gaz anlaşmalarının varlığının alınacak nükleer santrallerle yok olmayacağı ortada iken, Kayıp-kaçak oranı (resmi ~%19, resmi olmayan ~%23)ve enerji tasarrufu potansiyeli son derece yüksek iken, Hidroelektrik potansiyelinin (kullanılmayan potansiyel ~%56) önemli bir bölümü henüz kullanılmamış iken, pahalı bir tercih yapma lüksü var ise var ise temiz kömür teknolojilerinin transferi doğrultusunda yatırım yapılarak, Ülkenin en önemli yerli kaynaklarından olan kömürden (kullanılmayan potansiyel linyitte

~%52, kullanılmayan potansiyel taş kömürde ~%64) faydalanmanın yollarını aramak yerine nükleer enerjide ısrar edilmemelidir.

Tüm bunların yanı sıra jeopolitik koşullardan kaynaklanan; asimetrik savaş, etnik tabanlı ve kökten dinci tehditler, uluslararası terörizm, nükleer reaktörün yakıt dolu bir uçağın çarpması sonucu oluşabilecek insani ve ekonomik (sanayii, tarım, turizm) kayıplar, toplumda psikolojik çöküş, on yıllarca geriye gitme tehlikesi de mevcuttur.

Ayrıca, reaktör ve yakıt teknolojilerinde tümüyle dışa bağımlılık söz konusudur.Yakıt zenginleştirme teknolojisi geliştirme doğrultusundaki faaliyetlere, nükleer silah elde etme olasılığını sunduğu için olanak tanınmamaktadır. Nükleer silah edinme gizli ajandasına sahip olmakla suçlanma olasılığı bulunmaktadır. Ve nükleer silahların yayılmasının önlenmesi için, her türlü nükleer faaliyet gerek uluslararası anlaşmalar (NPT), “Global Nuclear Energy Partnership”:USA, gerekse ekonomik, politik ve askeri yaptırımlar yolu sıkı bir denetim altında olduğundan, şayet var ise nükleer silaha sahip olmayı isteği gerçekçi değildir.

Türkiye’nin enerji projeksiyonlarındaki yanılma payı: %15-20 (ki bu yanılma payı Türkiye gibi ekonomi-politik yapıya sahip ülkelerde beklenen bir durumdur), yeni yapılan projeksiyonlara göre 2020’daki olması gereken kurulu güç ~80.000 - ~95.000 MW, yapılması planlanan nükleer santralin kurulu gücü ~5.000 MW yani planlanan nükleer güç, enerji projeksiyonlarındaki yanılma payı aralığında iken ve yapılması planlanan nükleer santralin kurulu gücü ~5.000 MW ve maliyetinin yüksekliği ortada iken enerji kalitesini sağlayan ve özel sektör tarafından zaten kurulmuş olan ~5.000 MW kurulu güce sahip kojenerasyon tesisleri uygulanan yanlış politikalar yüzünden kapanmak üzere

(5)

iken yukarıda söz konusu edilen tüm bu riskleri almaya değer mi sorusunu karar vericilerin ve onları etkileyen sivil veya resmi bütün kurum ve kuruluşların sorması gerekmektedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Genel anlamda yenilenebilir enerji; Yeryüzünde ve doğada çoğunlukla herhangi bir üretim prosesine ihtiyaç duymadan temin edilebilen, fosil kaynaklı (kömür, petrol ve

Dünya elektrik enerjisine yaklaşık %14 olan mev- cut katkısı ve Akkuyu NGS ile Türkiye enerjisine olacak %5-6 katkısı ile nükleer enerji, fosil yakıt- ların kullanımında ya

Enerji etüd kapsamı Enerji yönetim sistemi Enerji tasarruf projeleri.. Enerji maliyet oranları Enerji

Bununla birlikte Doğu Akdeniz, Türkiye için Doğu Akdeniz’deki deniz ulaştırma hatlarının korunması ve enerji güvenliğinin sağlanması bakımından önemli

Fosil kaynaklı enerji üretimi çevreye ne kadar çok zarar verirse yenilenebilir enerji kaynakları da o kadar çevreci bir enerji olarak karşımıza çıkmaktadır.. 120 6.SONUÇ

• Buna destek olacak biçimde, enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden (güvenli) taşınması olanaklarının geliştirilmesi de kaynak güvenliği bakımından yararlı

Düşük karbonlu enerji kaynakları olarak ifade edilen yenilenebilir enerji kaynakları ve Nükleer enerji gibi kaynaklar Dünya genelinde gelişmiş olan tüm ülkelerin enerji

Ayrıca, yeryüzünde ve doğada çoğunlukla herhangi bir üretim prosesine 4 ihtiyaç duymadan temin edebilen, fosil kaynaklı (kömür, petrol ve karbon türevi) olmayan,