• Sonuç bulunamadı

YORGUNUMÖLES İ YE YASM

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "YORGUNUMÖLES İ YE YASM"

Copied!
67
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YAS M

OCAK - ŞUBAT 2010

4

YIL

SA YI 24

UYKUSUZ HER GECE YORGUNUM ÖLESİYE

İ S T A N B U L S E R B E S T M U H A S E B E C İ M A L İ M Ü Ş A V İ R L E R O D A S I İ K İ A Y L I K Y A Y I N I A

(2)

Z İR V E D E K İL E R

GYİAD, imkanı olmayan genç girişimcilere ve projelerine hem danışmanlık hem de kredi desteği veriyor.

‘İyi bir fikir sermaye kadar değerlidir’

diyen GYİAD Başkanı Pınar Eczacıbaşı’na derneğin yürüttüğü çalışmaları sorduk…

‘İyi bir fikir sermaye

kadar değerlidir’

(3)

D E F N E D O Ğ A N

Türkiye’nin en büyük övüncü, genç bir nüfusa sahip olması… Ancak gençlerin potansiyellerini harekete geçirmek o kadar kolay değil. Onları doğru hedeflere kanalize edebilmek için destek vermek gerekiyor. İş hayatındaki gençler için de durum farklı değil. Genç Yönetici ve İşadamları Derneği (GYİAD), genç girişimcilere hem finans hem de eğitim desteği sağlamak amacıyla ku- rulan bir sivil toplum kuruluşu. 1986 yılında kurulan dernek, genç yönetici ve işadamlarının siyasi-ekonomik et- kisini artırmayı, ihtiyaç ve sorunlarına çözüm üretmeyi amaçlıyor. GYİAD’ın 500 üyesi var. Derneğe 25-45 yaşları arasındaki üst düzey yöneticiler ve iş insanları üye olabiliyor. GYİAD üyeleri Türkiye’de yaklaşık 30 bin kişiye is- tihdam sağlıyor ve 6 milyar doların üze- rindeki bir iş hacmine sahipler.

GYİAD’ın başkanlığını Mayıs 2006’dan beri Pınar Eczacıbaşı yürü- tüyor. Eczacıbaşı’na göre Türkiye’nin en önemli sorunu işsizlik… Gençlere kendi işini kurmaları için danışmanlık hizmeti verdiklerini belirten Eczacıbaşı, kredi fırsatı sunarak önemli bir boşluğu doldurduklarını söylüyor. Pınar Ecza- cıbaşı ile GYİAD’ın çalışmalarını ve eko- nomideki gidişatı konuştuk.

Türkiye küresel kriz- den beklenilenden çok et- kilendi. Toparlanma süreci de daha yavaş oluyor. Siz- ce tahminlerdeki yanılgının nedeni nedir?

2008’in son çeyreğinde ABD’de başlayan ve domino etkisi yaratarak global olarak tüm dünyayı sarsan kriz, sadece büyük ekonomileri değil gelişmekte olan ülkeleri de çok etkiledi.

Krizin faturası ağır oldu. Türkiye de glo- bal ekonominin bir parçası olduğu için elbette krizden belirli oranda olumsuz etkilendi.

Şeffaflığın ve denetimlerin sağ- lıklı olmaması gerçekte nelerle karşı- laşılacağı ve krizin derinliğinin ne olacağının net olarak görülememesi- ne neden oldu. Bu da toparlanma sü- recini olumsuz etkiledi hatta geciktir- di. Türkiye 2001 yılında çok büyük bir kriz atlattı ve BDDK gibi bir kurumu ha- yata geçirerek finansal sistemi ve de- netimini sağlıklı bir yapıya kavuştur- du. Yaşanılan son krizde ise özellikle ABD ve Avrupa’da bu tür kurumların ek- sikliğinin yanı sıra bankaların yatırım yaptığı yüksek riskli araçların denet- lenmemesi krizin beklenenden daha fazla etkili olmasına sebep oldu. Bu- radaki en önemli nokta şeffaflık ve sağ- lıklı denetim eksikliği diyebiliriz…

Ekonomide tam to- parlanma sizce ne zaman başlayacak? Hem dünya hem de Türkiye ekonomisi için beklentileriniz nedir?

Her ne kadar, son ekonomik ve- riler küçülmenin hız kestiğini ve bazı ülkelerde büyümenin başladığını, dur- gunluğun dip noktasının geçildiğini gös- terse de dünya finans sistemi tam ola- rak normale dönmedi. Birçok pazarda halen kamu desteğine ihtiyaç duyu- luyor. Krizi hastalık olarak değerlen- dirirsek hastalığın gidişatı yavaş sey- rediyor ancak zamanla toparlanacağını söyleyebiliriz. Tabii ki bu kriz atlatılacak ancak bu, bugünden yarına değil, za- man içerisinde olacak. Türkiye için de benzer bir durumun geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar açıklanan veriler en kötünün geride kaldığına işa- ret etse de kredi piyasalarındaki so-

Zoru seçti

ABD’de kimya okuduktan sonra finans sektöründe karar kılmış atak, girişimci bir iş kadını Pınar Eczacıbaşı.

Bülent Eczacıbaşı’nın kuzeni olan Pınar Eczacıbaşı Türki- ye'ye döndükten sonra aile şirketi Eczacıbaşı Holding’de iki yıl stajyer olarak çalışmış. Staj yaptığı dönemde kim- yager olarak laboratuvarda çalışmayı sevmediğini fark eden Pınar Eczacıbaşı, grupta çok rahat bir biçimde yöneticilik pozisyonuna geçebilecekken zoru seçmiş. Kariyerine sev- diği alanda yani finans sektöründe devam etmeye karar vermiş. Pınar Eczacıbaşı cesur kararıyla ilgili şu değer- lendirmeyi yapıyor:

“O dönemde Eczacıbaşı Grubu’nun dışında kendi ayaklarımın üzerinde durmak ve bir kariyer yapmak pla- nım vardı. Belki aileme kendimi ispatlamak istedim. Özel- likle bankacılık sektöründe yabancı bir bankada çalışmaya başlayarak tüm sektörlere kritik bir gözle bakmak imkânını elde ettim. Zaman içerisinde kariyerimde yükseldikçe ban- kacılık sektörünün içerisinde kaldım. O zaman için benim adıma oldukça cesur bir karardı, kendi kanatlarımla uç- maya karar vermiştim ve takdir edersiniz oldukça zorlu bir kariyer çizgisinden geçtim.”

(4)

runların halen sürmesi ve işsizlik oranlarındaki artışın devam etmesi toparlanma sürecinin zaman alacağını gösteriyor.

Türkiye, dünyaya güven verdiği ölçüde ayakta kalabi- lir. Hem demokratik anlamda hem de sosyo-ekonomik anlamda yapamadıklarımız risklilik oranımızın artmasına, daha doğ- rusu öyle bir algı oluşmasına neden oldu. IMF anlaşmasının yapılması konusunda hükümetimizin daha fazla zaman kay- betmemesi gerekiyor. Daha da önemlisi krizlerde ayakta ka- labilecek şekilde kendimizi programlayabilmemiz; sonuçları kalıcı olacak ve sağlam adımlarla bizi geleceğe taşıyacak uzun soluklu projelere odaklanabilmemiz gerekiyor. Biz bunu ya- pamıyoruz…

Türkiye’nin hem kriz öncesi hem de kriz sonrası en büyük sorunlarından biri işsiz- lik… GYİAD olarak sorunun çözümüne kat- kı sağlayacak ne tür projeleriniz ve öneri- leriniz var?

GYİAD olarak defalarca dile getirdiğimiz, sosyal pat- lamaya sebep olabilecek kadar ciddi olan işsizlik sorununda çözüm sürecine bir an önce girilmesi gerekiyor. Genç nüfusa ve dinamik bir ekonomiye sahip olan Türkiye, her geçen gün daha fazla sayıda uzun vadeli iş fırsatlarına odaklı yatırım- cıyı kendisine çekiyor. Bu fırsatları iyi değerlendirmeliyiz.

İşsizlik önümüzdeki en önemli sorun. Genel olarak, bü- yüme dinamiklerinde iyileşme, iç talepte artış ve ekonomide iyileşme başlamış olsa bile işsizlikteki toparlanma bu geliş- meleri geriden takip edecek. Bunu hızlandırmanın yolu ya- tırımları ciddi oranda artırmaktır. Yatırımlardaki artış istihdamı da artıracaktır. Yatırımları artırmak için de ciddi bir vergi re- formuna ve geniş kapsamlı teşvik paketine ihtiyaç var.

Biz GYİAD olarak uzun vadeli çözümleri savunuyoruz;

özellikle de yetişen genç nesil için mesleki eğitim politikala- rının geliştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bunu ilk dile getiren STK’lardan biriyiz. Bu konudaki bilgi ve tecrübelerimizi doğ- ru bir kurum ile birleştirme çalışmalarımız sürüyor. Ülkenin iyi beyinlere ihtiyacı var. Eğitim sistemi yeniden gözden ge- çirilmeli. Özellikle meslek liseleri, endüstri meslek liselerin- deki eğitim çok önemli.

Meslek liselerini ve meslek yüksek okullarını bitiren ki- şilere kendi işini kurma fırsatı sunan ve sanayinin ihtiyaç duy- duğu ara insan gücünü yetiştirmeye odaklanan ‘Altın Bilezikliler’

projesi bu çalışmalarımızdan biri. Uzun soluklu bir çalışma ola- rak tasarlanan bu proje halen devam ediyor. Yine kendi işi- ni kurmak isteyenlere bir fırsat sağlamak amacıyla ‘Girişim-

Schroder & Co Banque SA’nın Türkiye temsilcisi

Pınar Eczacıbaşı, 1961 yılında İstanbul’da doğdu. Türkiye’de lise öğre- nimimi tamamladıktan sonra ABD New Hempshire Üniversitesi Mühendislik Fa- kültesi Kimya Bölümü’nden mezun oldu. Türkiye'ye dönerek Eczacıbaşı Hol- ding'in Kalite Kontrol Laboratuvarı’nda ve Eczacıbaşı İlaç Pazarlama'da staj yap- tıktan sonra Boğaziçi Üniversitesi'nde işletme yüksek lisansını tamamladı. Ka- riyerine finans sektöründe 1986 yılında Manufacturers Hannover Trust Com- pany İstanbul’da başladı. 1988 - 1992 yılında Tekstilbank'ta Muhabir İlişkiler Bölümü Müdürü olarak çalıştı. 1992-1998 yıllarında ING Bank N.V Barings Is- tanbul'da Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. 1999’dan beri kişi ve ku- ruluşlara finans ve yatırım danışmanlığı hizmetleri veren Pınar Eczacıbaşı ha- len dünyanın en büyük yatırım ve finans kuruluşlarından Schroder & Co Ban- que SA’nın Türkiye temsilciliğini yürütüyor. Pınar Eczacıbaşı GİYAD Başkanlı- ğının yanı sıra 2009 yılı başından beri DEİK bünyesinde Türk-Belçika İş kon- seyi Başkanlığını da aktif olarak yürütüyor.

Z İR V E D E K İL E R

(5)

ciliği Geliştirme Sertifika Programı’ başlattık.

GYİAD olarak şimdiye kadar gi- rişimci kaç gence projesini hayata geçirmesi için destek oldunuz?

Türkiye’deki girişimciliği geliştirmek için çe- şitli faaliyetler yürütüyoruz. Bunlardan birincisi en başından beri desteklediğimiz ‘birFİKRİNmiVAR?

Girişimcilik Serüveni’. Bugüne kadar birFİKRİN- miVAR? ile iki genç girişimcinin hayallerini ger- çekleştirdik ve toplam 500 bin lira şirket finans- manı bulmalarını sağladık. İkinci olarak ise KOS- GEB ile birlikte Girişimcilik Eğitimleri düzenliyo- ruz. Girişimcilik eğitimleri sonunda, girişimciler iş fikirlerini paylaşarak jüri tarafından değerlendi- riliyor ve KOSGEB fonlarından yararlanmak için projelerini sunuyorlar.

Şimdiye kadar size ulaşan fi- kir ve projelere baktığınızda genç- lerimizin yaratıcılık potansiyeliyle ilgili neler söylemek istersiniz?

Yenilikçi iş fikirleri ve girişimci ruh açısın- dan çok zengin ve yaratıcı olan ülkemizde herkesin hayata geçirmek istediği bir hayali veya fikri var.

Ancak sistemimiz girişimciliğe elverişli olmadığı ve gençler bir yerden sonra hayallerini kenara bı- rakmak zorunda kaldığı için Türkiye’de ‘girişim- cilik kültürü’ istenilen düzeyde gelişmemiş. Tür- kiye’de genç girişimci olmak demek, becerikli ve her işin altından kalkabilir olmak demek. Genç- lerimiz pratik zekâları sayesinde çok az bir kay- nak ile hayal etmesi zor başarılar elde ediyorlar.

Ancak, başarılı girişimcilerin yanı sıra başarıya ulaş-

mış bir iş fikrini, sadece kâr odaklı bir iş modeli ve hızlıca oluşturulan bir sermaye yapısı ile hayata geçirmiş (örnek olarak simit sarayları ve kahve zin- cirleri) gözü kara girişimciler de var.

Gerçek girişimcileri yani doğru bir iş modeli ve doğru bir sermaye yapısı ile yeni bir iş fikrini hayata geçiren girişimciler ile gözü kara girişim- cileri ayırt etmek gerekir. Türkiye’deki girişimci pro- fili daha çok ‘gözü kara’ girişimcilerden oluşuyor.

GYİAD olarak yürüttüğümüz girişimciliği geliştir- me ve bilinçlendirme etkinlikleriyle gerçek giri- şimleri ve girişimcileri artırmayı hedefliyoruz.

2010 ile ilgili beklentilerinizi öğrenebilir miyiz? Başka özel pro- jeleriniz olacak mı? Örneğin; kadın girişimcileri teşvik etmek için dü- şünülen projeler var mı?

2010'un daha iyi bir yıl olacağını düşünü- yoruz. Öncelikli olarak ele aldığımız konu istihdam.

İşini kaybedenler kadar üniversitelerden yeni me- zun gençlerimizi de düşünmemiz ve krizden et- kilenen sektörlerin yerini alabilecek yeni iş alan- ları yaratmamız gerekiyor. Biz de dernek olarak

‘Genç istihdamı’nı birinci önceliğimiz yapacağız.

Kadın derneği olmamakla beraber kadın istihdamı konusunda da hassasiyetimizi koruyoruz. Çalış- mayan kadınlarımızı üretken hale getirmeyi çok önemsiyoruz. Anadolu’daki kadınlarımıza neler üre- tebileceklerini ve bunları nasıl pazarlayabilecek- lerini öğretmek gerekiyor. Bu alanda yapabile- ceğimiz şeyler var, bu konuya öncelik verecek der- neklerle de işbirliğine hazırız.

Z İR V E D E K İL E R

Kafasını seyahat ve yoga ile boşaltıyor

Üç yıldır GYİAD Başkanı ola- rak görev yapan ve derneğin ilk ka- dın başkanı olan Pınar Eczacıbaşı, en çok zevk aldığı hobisinin seyahat et- mek olduğunu söylüyor. “Yeni yer- ler, kültürler ve insanlar keşfetmek bana inanılmaz zevk veriyor” diyen Pınar Eczacıbaşı, her geziden ken- disini yenilemiş, kafasını boşalt- mış, ruhunu tazelemiş olarak dön- düğünü belirtiyor. Sinemaya git- meyi ve klasik müzik dinlemeyi de çok seven Eczacıbaşı, ayrıca dü- zenli olarak yoga yapıyor ve fırsat buldukça kayak sporuyla ilgileniyor.

Meslek odalarının iyi çalışması önemli

Pınar Eczacıbaşı, İSMMMO’nun çalışmalarını nasıl bulduğuna ilişkin soruyu yanıtlarken hangi meslek alanı olursa olsun öncü kurumların iyi çalışmasının söz konusu mesleği geliştirdiğine değinerek şöyle devam ediyor: “İşin doğrusu İSMMMO çok yakından tanıdığım bir kurum değil. Ancak bildiğim kadarıyla Türkiye’nin en büyük muhasebe meslek odası. Dolayısıyla böyle kurumların üyesine ihtiyaçlara uygun eğitimler ve yayınlarla faaliyetlerini zenginleştirmesi çok önemli. Çünkü meslek odaları aynı zamanda kendi alanlarındaki kalitenin de arttırılmasından sorumlular. Sivil toplum örgütlerinin önemli bir ayağıdırlar. Uzun soluklu projeler üretmelerini önemsiyorum.”

(6)

K A P A K

Uyku, bedenin ve beynin dinlendiği, kendini yenilediği bir fizyolojik süreç. Günlerin daha kısa olduğu kış aylarında önemi daha da artıyor.

Zorlaşan hayat şartları, büyükşehir, stres ve hızlı yaşam ise uykuyu kaçırıyor. Türkiye’de insanların yüzde 20’si uykusuzluk sorunu yaşıyor. Yetersiz uykuysa, düşünme ve odaklanma sorunlu yaratıyor, iş verimini düşürüyor. Uykusuz insanlar daha unutkan, sinirli ve alıngan oluyor.

Uykunuzu

kaçırmayın!

(7)

K A P A K

A Y Ş E G Ü L E M İ R

Uykumu alamıyorum, sekiz saat uyuduğum halde kendimi yorgun ve uy- kusuz hissediyorum, uyku sırasında aniden uyanıyorum, horlamamdan ken- dim bile uyanıyorum, kış aylarında keşke altı ay kış uykusuna yatabil- sem… Bu yakınmalar pek çok kişiye ta- nıdık gelebilir. Zaten istatistiklere göre, Türkiye’de insanların yüzde 20’si uykuyla ilgili bir sorun yaşıyor. İnsan sağlığı için çok önemli olan uyku, özellikle kış ay- larında daha önem kazanıyor. Günlerin çok kısa olduğu bu mevsimde insanlar daha da fazla uyku ihtiyacı hissediyor.

Yaşamımızın üçte birini uykuda harca- dığımız düşünüldüğünde uykunun öne- mi daha da ortaya çıkıyor. Kendimizi iyi hissetmemiz için gerekli ve hayati bir ih- tiyaç olan uyku hakkında halen bilin- meyen pek çok şey olması da ilginç.

HER BEŞ KİŞİDEN BİRİ UYKUSUZ

İş hayatının daha zorlu hale gel- mesi, uzayan çalışma saatleri, şehrin gü- rültüsü, ışığı derken, düzensiz uyku şe- hir yaşamında çok yaygın hale gelmiş durumda. Eğlence imkanlarının da art- ması uykusuzluğu tetikleyen gelişmeler arasında. Televizyon ve internet de uy- kusuzluktaki en büyük etkenler olarak görülüyor. Türkiye’de nüfusun yüzde 17- 20’sinin de, uykusuzluk sorunu yaşadığı tahmin ediliyor.

Peki, bilimsel olarak bir insanın kaç saat uyuması gerekiyor? Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hasta- lıkları Anabilim Dalı Başkanı ve Uyku Mer- kezi sorumlusu Prof. Dr. Çağlar Çuha- daroğlu, gerekli olan ortalama uyku sü- resinin kişiden kişiye değiştiğini ancak yetişkinler için bu sürenin 6-8 saat ara- sında olduğunu söylüyor. Sabah 07.00-

(8)

K A P A K

Uykuya dalmak için yapılması gerekenler

 Yatağa gitmeden iki saat önce bilgisayar ve televizyonun başından kalkın.

 Televizyon izleyerek uyumaya çalışmayın.

Yatak odanıza televizyon ve bilgisayar koymayın.

 Akşam hafif yemek yiyin.

 Uykunuz gelince yatağa gidin. Süreyi geçirince uykuya dalmak zorlaşır.

 Uykunuz gelmiyorsa yatacağım diye kendinizi zorlamayın.

 Uykuya dalamıyorsanız kalkıp germe hareketleri yapın, odadan çıkın.

 Nikotin, çay, kahve, alkol uykuyu kaçırdığından akşamları tüketilmemeli.

 Çok sıcak odada uyumak zor olur.

 Ilık duş gevşemeye ve uyumaya yardımcı olur.

Sağlıklı uyuyan sabah zımba gibi kalkar

Uykuyla ilgili en önemli sorun ‘insomnia’ olarak bilinen uyku- suzluk. Bu sorun Türkiye’de her üç kişiden birini etkiliyor.

 Uykusuz yaşam söz konusu olamaz. Kişi gece uyuyamıyor- sa da mutlaka gündüz yarım saat beynin yaşaması gereken uyku ya- pısını elde ediyor.

 İnsanların üçte biri uykusuzluk çekiyor.

 Uyku beynin dinlendiği, sakin geçen bir dönem değil. Aksi- ne tüm vücut sistemlerinin aktif çalıştığı, 90 dakikalık halkalar şeklinde sabaha kadar giden bir süreç.

 Sağlıklı uyuyan sabah zımba gibi kalkar.

 30 dakikaya kadar olan uykuya dalma süresi normal kabul edilir. Bunun üzeri insomnia başlangıcıdır.

 Bir ay süreyle uyku sorunu devam ediyorsa doktora başvu-

rulmalı. Yoksa kronik hale gelir.

 Stresli, uzun çalışma hayatı, uyku ritmini bozabiliyor.

 Uykusuzluk çoğunlukla politikacıların, yoğun büro işi ya- panların, gazetecilerin ve televizyoncuların meslek hastalığı diyebili- riz.  Nöbeti olan polislerde, doktorlarda, yeni bebeği olan anne- lerde de görülür. Sık seyahat etmek, menopoza girmek diğer uykusuzluk nedenleridir.

 Kronik birçok hastalık da uykusuzluk yapabilir. Astımın ilk belirtisidir. Alerji uyku yapısını bozar. Ağrılar, ağrılı hastalıklar, kan- ser, böbrek yetersizliği de uykusuzluğa neden olabilir.

 Depresyon gibi bazı hastalıklar da uykuyu çok ciddi etkiler.

Depresyonda uyku yapısında derin uyku azalıp parçalanır.

(9)

K A P A K

08.00 arasında uyanıldığı düşünüldüğünde, uykuya gidiş saatinin gece 12.00’ı geçmemesi gerekiyor Çuhadaroğlu, “Ancak internet ve televizyon bunu geciktiriyor. Diğer bir hata da uykuyu depolamak isteği. Gerçekte uyku depolanmaz. Yani hafta içinde sürekli az uyu- yup hafta sonu tüm gün uyuyarak açığı ka- patamazsınız. Bu düzeni daha da bozar. İn- sanların birbirinden farklı uyku süreleri var. Bunu kabullenip yaşamı ona göre kur- mak gerekir. Uyku süresini kısaltmak çok ola- naklı değil. Uyku düzeni kolay bozulan bi- rinin vardiyalı ya da nöbetli iş yapması sı- kıntı yaratır” diyor.

ODAKLANMA SORUNU

Uykusunu iyi alamayanları ise önem- li sorunlar bekliyor. Gün içinde uykulu do- laşmanın yanı sıra, düşünme, odaklanma so- runları ortaya çıkıyor. Yeni şeyler öğrenile- miyor, hafızayla ilgili karar verme süreçle- rinde sorunlar yaşanabiliyor. Yetersiz uyku, gün boyunca konsantrasyonu da etkiliyor. Uy- kusuz insanlar daha unutkan, daha sinirli, daha alıngan oluyor. Bir şeye odaklanmak, yoğunlaşmak, uzun süreli toplantıları izle- mek, yeni şeyleri anlamak ve öğrenmekte güçlük çekiyorlar. Öğrenciler derse, çalışanlar işe kendini veremiyor.

Uyku kalitesi düşük olanların trafik ka- zası yapma olasılıkları da yüksek. Prof. Dr.

Çağlar Çuhadaroğlu, Türkiye’de en çok gö- rülen uyku hastalığının “uyku düzeni bo- zukluğu” olduğunu anlatıyor. Çuhadaroğlu, uyku hastalıklarıyla ilgili şu bilgileri veriyor:

“Uykuya dalma ve sürdürme sorun- ları oluyor. Horlama ve uykuda nefes dur- ması sorunu sık görülüyor. Horlama yetişkin erkeklerin 5’te birinde, kadınların 10’da bi- rinde görülüyor. Apne yani nefes durması ise 100 kişiden 3’ünde görülüyor. Kilolu olma, çene, burun ve boğaz sorunları apnenin önde gelen nedenlerinden.”

Çuhadaroğlu, Türkiye’de uyku soru-

nu çeken insan sayısının tahminen nüfusun yüzde 17-20’sine denk geldiğini kaydediyor.

Bunların doktora başvurma oranları da dü- şük. Kulaktan dolma bilgilerle kontrolsüz ilaç kullananların uyku sorunları daha da de- rinleşiyor.

Peki, uyku sorunu olan bunu nasıl teş- his edebilir? Çuhadaroğlu, bu soruya şu ya- nıtı veriyor: “Öncelikle doktor tarafından sor- gulama yapılır. Uykusuzluk için bu yeterli ola- bilir. Ancak horlama için uyku çalışması po- lisomnografi, tek tanı yöntemi. Bu, uzman ellerde yapılması gereken bir yöntem. Bir gece laboratuvarda yatarak yapılan 20’ye yakın verinin değerlendirilmesi ile gerçek- leştirilen izleme yöntemi.”

GÜRÜLTÜ VE IŞIK ENGEL

Büyükşehirlerde, uykusuzluğun en bü- yük tetikleyicisi gürültü ve şehir ışıkları. Çu- hadaroğlu’na göre uyumak için ortamda gü- rültü 30-40 desibelin altında, ışık sıfıra ya- kın olmalı. Ancak şehirlerde buna uyulamıyor.

Çuhadaroğlu, “İyi bir uyku için sorunlar ya- tak odası dışında bırakılmalı. Aksi halde uy- kuya dalmak zorlaşıyor. Şehrin kalabalıklığı, hızlanan yaşam ve artan iletişim sorunları;

şehir insanının yaşamını zorlaştırdığı gibi uy- kusunu da kaçırıyor” bilgisini de veriyor.

Kişi sağlıklı uyuduğunu, sabah kal- kışından anlayabiliyor. Sağlıklı uyuyan sa- bah zımba gibi kalkıyor. Sabah sersem kalkılıyor, gün içinde yorgunluk, uyku hali oluyorsa ve toplantılarda uyumaya başlı- yorsanız, uykunuz sağlıklı değil demektir.

ÇOCUKLAR İÇİN UYKU

Yetişkinler için olduğu kadar eğitim çağındaki çocuklar için de uyku önemli. Özel- likle anaokulu ve ilköğretim yaşındaki ço- cukların beyni henüz hızlı bir gelişim süre- ci içinde olduğundan yeterli uyku, fiziksel ve bilişsel gelişme için olmazsa olmaz. Çok kar- maşık bir bilgisayara benzetilebilecek olan

Az uyuyanlar kilo alıyor

Pek çok açıdan hala bir bilinme- yen olan uyku, araştırmaların da konu- su oluyor. ABD’de Chicago Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, zenginler fakirlerden, beyazlar siyahlar- dan, kadınlar erkeklerden daha fazla uyuyor. Araştırmanın başındaki Dr. Dia- ne Lauderdale, yüksek maaş ve statülü ancak büyük çaba ve dikkat gerektiren işlere sahip insanların daha az uyuduğu söylüyor. Düşük gelirli insanların iyi uyumamaları endişeli olmalarına bağla- nıyor.

Dr. Lauderdale, daha az uyuyan düşük gelirlilerin belki daha gürültülü daha düşük konforlu mekanlarda yaşa- dığını ve belki daha fazla sağlık sorunla- rı bulunduğunu da dile getiriyor. Başka bir araştırmaya göre de, az uyku 40-65 yaş arasındaki kadınlarda açık bir şekil- de kilo almaya neden oluyor. Uyku ile kilo alma arasındaki bağlantı konusun- da şimdiye dek yapılan en kapsamlı araştırmada geceleri beş saat veya daha az uyuyan kadınlarda, yedi saat uyu- yanlara oranla en az 15 kilo alma riski- nin yüzde 35 olduğu belirlendi. Araştır- maya göre, geceleri 5 saat veya daha az uyuyan kadınların, 7 saat uyuyanlara oranla yüzde 15 daha fazla obez olma riski bulunuyor.

(10)

K A P A K

İyi bir uykunun püf noktaları

Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Uyku Bozuklukları Merkezinin Sorumlusu Dr. Bülent Çiftçi, iyi bir uykunun püf noktalarını şöyle sıralıyor:

 Her gün aynı saatte uyanın.

 Gündüz vakti olabildiğince aydınlık ortamlarda bulu- nun.

 Sabah çalışmaya başlamadan önce biraz yürüyüş ya- pın. Günlük yürüyüş süresi 45 dakikadan az olmasın.

 Aldığınız kafeini kısıtlayın. Günde iki fincandan fazla kahve içmeyin. Uykuya dalmakta veya sürdürmekte sorununuz varsa kafeini tamamen hayatınızdan çıkarın.

 Mümkünse sigarayı azaltın, uyku ile ilgili sorununuz varsa sigarayı tamamen bırakmaya çalışın.

 Alkol alımını kısıtlayın. Uyku ile ilgili sorununuz var- sa alkollü içeceklerden tamamen uzaklaşın.

 Uykunuz gelirse gündüz vakti kısa süreli uyuyabilirsiniz ama gece uykusuzluk çekiyorsanız gündüz uyumamalısınız.

 Yatak odanızı uyuma dışında kullanmayın, yatak oda- nızı çalışma odası olarak kullanmamalısınız.

 Yatak odanız ısı, ışık ve gürültü açısından sizi rahat et- tirecek şartlarda olmalı.

 Uykuya uyanmayı arzu ettiğiniz zamandan 9 saat önce başlayın.

 Uyumadan bir saat önce günlük aktiviteyi bitirin, 15 dakika boyunca o gün yaşadığınız sıkıntıları, başarıları ve mut- lulukları bir kağıda yazın sonra 45 dakika boyunca gevşemeye çalışın, uyarıcı olmayan şeyler yapın.

 Sonra yatağa girin, gözlerinizi kapatıp uykuya dalmanın keyfini çıkarın.

 Eğer yaklaşık 15 dakika süreyle uykuya dalamadıysanız kalkın ve başka bir odaya gidin ve uykunuz gelinceye kadar gev- şemeye çalışın, uykunuz gelince tekrar yatağa gidin. Bu durum tekrar edebilir ama mutlaka her gün aynı saatte uyanmaya özen gösterin.

(11)

K A P A K

beyin, verileri işlemek, belleğe kaydetmek, bilgileri birbirleriyle ilintilendirmek, sınıflandırmak, ge- rektiğinde kolay ve doğru hatırlamak, doğru çıkarsama yapmak için gerekli işlemlerin çoğunu uyku sırasında gerçekleştiriyor.

Uyku ile ilgili genel bir kanı vardır. Beyinin uyku sırasında dinlendiği sanılır. Oysa uzman- lar “Beyin uyku sırasında dinlenmez! Aksine uyanık olduğu zamanki kadar çok çalışır” bilgisini ve- riyor. Bu yüzden uyku sadece vücudumuzun değil, beynimizin çalı- şabilmesi için “dinlenmesi” şart. Aslında beyin uyku sırasın- da dinlenmez, dışarıdan değil, vücuttan ve kendi içinden kaynaklanan verileri işleyerek uyanıkken olduğu ka- dar çok çalışır, bünyenin en verimli şekilde iş gör- mesine hazırlar. Erişkinlerin tam dinlenebilmesi için gerekli olan uyku süresi genetik farklılıklar ve alışkanlıklara bağlı farklılıklar göstere- bilirse de uzmanlar, ilkokul öncesi küçük ço- cukların 11–13 saat, ilk ve orta öğrenim- deki çocukların 10–11 saat uyumaları gerektiğini saptamışlar. Bilimsel araştır- malar, uyku süreleri 1 hafta süreyle bir saat bile azalan çocuklarda dikkat, konsant- rasyon, öğrenme ve hafıza becerilerinde öl- çülebilir belirgin azalmalar olduğunu orta- ya çıkarıyor. Uykuları yetersiz olan çocukla- rın okuma, yazma ve matematik problemleri çözme becerilerinin bozulduğunu açıkça gösteren araştırmalar bulunuyor.

Michigan Üniversitesi araştırmacılarından Dr. Ronald Chervin ve meslektaşları da, uy- kuları horlama nedeniyle bozuk olan 866 çocukta yaptıkları araştırmada özellikle küçük çocuklarda, normal uyuyanlara oranla 3 kez daha sık davranış bozuklukları ve dikkat dağınıklığı, hiperaktivite gibi so- runlar rastlandığını saptamışlar. 2.5 ile 6 yaş arası 1500 çocukta yapı- lan bir başka geniş araştırma da, 10 saatten az uyuyan çocukların ke- lime haznelerinde ve bilişsel bece- rilerinde, 10 saatten çok uyuyanlara oranla çok belirgin azalma olduğu saptanmış.

Siz ya da çocuğunuz uyku sorunu ya- şayanlardan mısınız? Yanıtınız ‘evet’ ise bir uz- mana başvurmanın tam zamanı…

(12)

‘Ekonomi gazetecileri ateş hattında

görev yapıyor’

Perihan Çakıroğlu, gazetecilik mesleğinde 36 yılı geride bıraktı.

Çakıroğlu, ekonomi gazeteciliği yapmanın gittikçe zorlaştığını belirtiyor.

GÜ ND EM İN SE Sİ

D E F N E D O Ğ A N

1974’de daha henüz gencecik bir yaşta başladığı gazetecilik mes- leğini -birkaç kısa aranın haricinde- hiç bırakmamış. Daha da önemli- si meslek heyecanını ilk günkü gibi koruyabilen bir gazeteci, Perihan Çakıroğlu. Yıllardır ‘Güncelin İzi’ köşesiyle okurlarına ekonomi dün- yasındaki güncel olayların perde arkasını aktardı. İş dünyasının birçok ünlü ismiyle röportajlar yaptı, yazı dizileri ve araştırmalara imza attı.

Kendisinin ifadesiyle Türkiye’nin gündemindeki en az 200 maddeye is- mini yazdırdı. Sorularımızı yanıtlarken, meslek aşkıyla geçen yılları ha- tırlattığımızda “Nasıl geçti anlamadım, rüzgar gibiydi adeta” diyor…

Bugün Gazetesi’nde okurlarıyla buluşmaya devam eden Çakıroğlu, lisede edebiyat okumuş, bu avantajını meslek hayatına da taşımış. Ba- sın Yayın’a giderken Varlık dergisinde hocası Cahit Orhan Tütengil ile birlikte çalışmış; hatta imzalı yazıları yayınlanmış. Pek çok ünlü yazar ile orada tanışma ve sohbet etme olanağı bulmuş. Ama bir gün Necati Cumalı ona demiş ki “Senin yaşın çok genç, burada ne yapacaksın, Mil- liyet’e girsene…” İçine bir yangın düşmüş, kafasında da adres netleş- miş. Hatta o kadar netleşmiş ki o gençlik heyecanıyla Erol Simavi’nin Hürriyet’e ilişkin teklifini bile reddetmiş. Gelin hikayeyi ondan dinleyelim:

Erol Simavi’nin Hürriyet’e ilişkin teklifini ne- den reddettiniz?

(13)

Çalışan gazeteci arkadaşlarımı sık sık ziyarete gidiyordum.

En çok da Hürriyet’e uğruyordum. Zaman zaman Erol Sima- vi geliyor, çalışanlarına hediye dağıtırken bana da veriyordu.

Benim de orada çalıştığımı düşünüyordu. Sonradan kendisi- ne söylediklerinde şaşırdı ve dedi ki bana “Madem arkadaş- ların burada, sen de gel.” Teşekkür ettim, “Tarzım değil Hür- riyet” dedim. Gençlik cesareti işte, şimdi düşündüğümde böy- le bir şeyi nasıl yapmışım aklım almıyor. Necati Cumalı’nın söy- lediğini uyguladım. Abdi İpekçi ile Doğan Heper benim üni- versitede hocalarım. Abdi Bey’in asistana ihtiyacı var. Yabancı dilim olmadığı için bu işin olamayacağını biliyorum, ama yine de gittim. Abdi Bey “Okulunu bitir, burada staj yap” dedi. Bir zamanlar Milliyet’te stajyer olmak bile zordu. Şöyle derlerdi;

“Milliyet’e girmesi de çok zordur, çıkması da.” Bir şeyi çok is- tersen olur, bir de fırsatların üzerine gidersen tabii... Aşağıda form doldururken Yekta Okur benim yayınevinde çalıştığımı görünce “Aradığım kişi sensin” dedi. Haşet Kitabevi’nde ça- lışmamı teklif etti. “Milliyet’te ne yapacaksın, muhabirleri 2 yıl parasız çalıştırıyorlar” diye sözlerini sürdürdü. O arada ko- nuşurken gazetenin haber merkezi şefi de geldi, redaktörlük teklif etti. Güzelliğe bak, ama benim aradığım iş değil. İkisi de ertesi güne randevu verdi. Kitabevini reddettim, redaktör- lüğü ise ilk günden kadroya almaları şartıyla kabul ettim. 12 Temmuz 1974, Milliyet’e o yaşta kadroyla başladım ki bu bü- yük bir olaydı. Diğer arkadaşlar hakikaten kadroya girmek için en az 3 yıl bedava çalışmışlar. Zeynep Oral, Miliyet Sanat dergisini yapıyor. Bir Çek Türkologla röportaj yaptım, sanat der- gisine sattım. Bir ay bile olmadan işe avansla başlamış oldum.

Gazeteciliği nasıl seçtiniz? Daha 18 ya- şındayken yaptığınız bu seçimle bugünlere kadar gelmeniz, yaptığınız seçimin ne kadar isabetli olduğunu gösteriyor. Ailenizde ga- zeteci var mıydı?

Hayır, ailemde gazeteci yok, ama hem aldığım eğitim hem de karşıma çıkan doğru insanların yönlendirmesiyle ger- çekleştiğini söyleyebilirim. 1965’te bugünkü Anadolu liselerinin temelini hazırlayan deneme liselerinden Beşiktaş Atatürk Ana- dolu Lisesi’nde okudum. Lise ikinci sınıfa kadar daha çok fen ağırlıklı dersler aldım ama bütün ders notlarım en az 6-7 ol- masına rağmen geometri faciaydı. “Seneye kesinlikle fen bö- lümüne girmeyeceğim” dedim, okul yönetimini ikna ettim, ama ailemi ancak müdürümüz ikna etti ve ben edebiyat bölümü- ne geçtim. Bu sayede yazma yeteneğim arttı. Hocalarımız bana gazeteci olmamı ya da edebiyatı seçmemi önerdiler. Lise son

G Ü N D EM İN SE Sİ

İSMMMO’nun

araştırmaları yararlı

Gazeteci haber yaparken her kaynaktan bil- gi alıyor. Bu çerçevede İSMMMO’nun yayınlarını na- sıl buluyorsunuz, yararlanabiliyor musunuz?

Çok beğeniyorum, yararlı ve gerekli buluyorum. Artık onun yap- tığı türden araştırmaları yapmaya bizim vaktimiz olmuyor. Eskiden araş- tırmacı gazetecilik vardı, bir iki ay ortadan kaybolup verileri araştırır bulurduk. Görüyorum ki şimdi İSMMMO, ülkenin dikkat çeken konula- rı hakkında bu tarz araştırmalar yapıyor. Geçenlerde kriz döneminde kimlerin reyting tahtından indiğini gösteren çarpıcı bir araştırmaları var- dı mesela. Ben diyorum ki o bu işi daha da kurumsallaştırsın. Niye bi- zim de bir Ernst & Young’ımız olmasın? Bunu sayın Yahya Arıkan’a biz- zat söylemek istiyordum; bu vesile ile iletmiş olayım…

Kasım ayında Güney Afrika’ya yaptığı bir iş seyahatinin kareleri- ni İSMMMO Yaşam’la paylaşan Çakıroğlu, kendi ifadesiyle “Dün- yanın en güneyindeki Cape Town'ın en güney ucu”nda... Çakıroğlu, se- yahat sırasında fotoğraf makinesi- ni kaybettiği için fotoğrafları da te- sadüfen orada rastladığı İstinye Park'ın yapımcısı ve büyük ortağı Orijin Grup'un tepe yöneticilerinden Lemi Tolunay çekmiş.

(14)

G Ü N D E M İN S E S İ

sınıfta yoğun bir şekilde meslek konferansları aldım. Yani liseyi bitirirken gazeteci olmaya ka- rar vermiştim.

Gözüpek, tuttuğunu kopa- ran ve heyecanlı bir insansınız.

Bunlar elbette başarıda etkili ol- muştur ama sizin meslek sırrınız ne? Meraklıyım. Günceli iyi izlerim, her sabah erken kalkar internetten gazeteleri okurum, daha sonra işe giderim. İnternet yokken işe erken gi- der bütün yayınları okurdum. Sadece okumak da yetmiyor, olaylara farklı bakmak da insanı farklı noktalara taşıyabiliyor. Yine kendimde sev- diğim özelliklerimden biri; çok rahat iletişim ku- rabilmem. Bu bizim işimizde çok önemli. Kü- çüklüğümden beri merak ettiğim her konuda kar- şımdakini bayıltacak kadar soru sorar öğre- nirdim. Öğrenme isteğimi tatmin etmek için soru sormaktan çekinmem. Ayrıca soruyu direkt so- rarım; kulağımı ters göstermem!

Mesleğe yeni başlayan genç- lerde bu özellikleri görebiliyor musunuz?

Bazılarında var ama gençliğin temel sı- kıntısı bunun da ötesinde onları izleyecek bir yö- neticilerinin olmaması…

Bir çeşit supervisor eksikli- ğinden dolayı mı yeni yetişen gençler mesleğe adaptasyon so- runu yaşıyor?

Supervisor değil de gazeteci koçu diyelim istersen. Gazeteci koçları olmalı, gazetecileri in- celemeli, onun uygun niteliklerini saptamalı, onu yönlendirebilmeli. Ben bu açıdan Necati Doğ- ru’ya, Ülkü Arman’a çok şey borçluyum; beni keşfederek yolumu çizdiler. Tabii sorun bununla sınırlı değil. Gazetecilerin aralarındaki dayanışma yok oldu. Biz gençken cemiyete gidince bütün ünlü kalemler oraya gelirdi. Şimdi Ertuğrul Öz- kök’ü, Mehmet Yılmaz’ı, Can Ataklı’yı orada gö- rebiliyor musunuz? Sendikaların yok olması da meslekte kaliteyi bozdu. Medya artık baronla- rın elinde. Gazetecilik ‘bireysel meslektir’ ama

bir yandan da aidiyet duygusu gerektirir. Genç- lerde işyerine, yöneticilerine çalıştıkları gazeteye karşı aidiyet duygusu pek oluşmuyor artık.

Ekonomi gazeteciliği daha fazla güven gerektiren ve daha fazla zorlayan bir alan diye dü- şünmüşümdür. Sadece haber kay- nağının değil okurlarının da ile- tişimde bulunduğun diğer insan- ların da güvenini kazanmak zo- rundasınız. Yıllardır ekonominin içindesiniz. Sizi zorlayan, yaka silktiren olaylar yaşadınız mı?

Ekonomiye geçiş yapmama Necati Doğ- ru vesile olmuştur. “Bunu bir dene” dedi, adım attım. Çok isabetli bir karardı. Yıl 1982 senesi.

Hiç pişman değilim ama bu iş gittikçe daha zor yapılır bir hale geldi. Yaptığın işten dolayı hü- kümet, firmalar ve gazetenin yöneticileri ara- sında kalabiliyorsun. Çünkü haber kaynakların reklam verenlerdir aynı zamanda. Sen bir hol- ding patronu hakkında yazdığında müdürün

“Yapma onu kızdırma” diyebiliyor. Bir de soru sorulmasından hoşlanmayan bir haber kayna- ğı kitlesi ortaya çıktı. Bir firmaya gidip de “Siz ilaçta iyiydiniz. Niye ilacı satıp da başka bir sek- töre ağırlık verdiniz?” diye sormanız karşı ta- rafın hoşuna gitmiyor mesela. İşadamlarının eko- nomi politikaları hakkındaki görüşlerini akta- rıyorsun, bu defa da hükümet “Niye onu böy- le konuşturdun” diye sitem edebiliyor. Eskiden kimse böyle bir etkiyi üzerinde bu kadar his- setmezdi.

Yani ekonomi gazetecileri iki ateş arasında mı kaldı diyor- sunuz?

Daha da ileriye götürelim, ekonomi ga- zeteciliği artık cephede ateş hattında görev yap- mak gibi…

Peki cephede savaşırken çok gurur duyduğunuz işlere imza at- tınız mı? Hemen hatırlayabildik- leriniz neler?

Türkiye’de en az 200 gündem maddesi

Bankalar 2010’da reel sektöre destek veremeyecek

Perihan Çakıroğlu, iş dünyasının içinde. Patronlarla sık sık görüşen bir gazeteci. Kendisine ‘Ekonomi nasıl gidiyor, küresel kriz şartları için ne diyorsunuz?” diye soruyoruz. Yanıtı çok net:

“2009'un ardından 2010 bir bakım, onarım yılı olacak. Dünya fitilini ABD'nin ateşlediği bir krizle boğuşuyor ve ABD hala karmaşa içinde. En son Obama ile bankalar arasındaki tartışma da bunun göstergesi. ABD hala balonlar üretiyor.

Kendisine çeki düzen vermeden bu iş kalıcı şekilde çözümlenecek gibi görünmüyor. Türkiye G20 içinde daha fazla söz sahibi olmaya başladı, bu krizin Türkiye'ye artısı oldu. Türkiye'de bankalar artık eskisi gibi

kazanmayacaklar; bu da bize onların reel sektöre çok da fazla destek vermeyeceklerini gösteriyor. Büyük şirketlerle küçükler arasındaki uçurum gittikçe açılıyor. Bizler

her ne kadar gazetelerimizde toplumsal morali yüksek tutmak için küçük işletmelerin başarı hikayelerini yazsak da işin doğrusu küçük işletmeler için daha zor bir dönemin içindeyiz. Ama en zoru; yapısal işsizlik sorununun çözümü. Beceri kursları, eğitim sonunda iş vaat eden kurslar gibi iyi ama kalıcı çözümler üretemiyorlar…”

(15)

G Ü N D E M İN S E S İ

TEKSTİLCİLER ŞOFÖR OLUYOR

Perihan Çakıroğlu, makro ekonomiyi olduğu kadar mikro ekonomiyi ve reel sektörü de yakından takip ediyor. Çakıroğlu, 2010’da Türkiye’de lokomo- tif sektörlerle ilgili de şu değerlendirmeleri yapıyor:

“2010’da otomotiv sektöründe Türkiye lehine sürprizler bekliyorum. Sar- kozy'i kızdıran Renault'un kararı bence bu işin başlangıcı. Başka uluslararası şirketlerin de Türkiye'yi tercih edeceğine inanıyorum. Bu iyi haber ama kötü olan şu. Otomotivciler satacaklarını geçen sene sattılar; bu yıl nasıl satış yapacaklar merak ediyorum. Zor bir yıl olacak bu açıdan. Tekstildeyse Çin rekabeti ve kriz birçok firmanın kapısına kilit vurulmasına neden oldu. Ben bizzat biliyorum, teks- til işletmesini kapatıp taksi şoförü olan insanlar var. Bir yandan da Çin aslında ironik bir şekilde tekstilin ümidi de olabilir çünkü; gelişen ekonomi, kalabalık nüfusu var. İyi bir pazar ve partner olabilir.

İhracat alanında AB artık eski tadı vermiyor, bu nedenle ihracatçılarımız da Uzakdoğu ve Körfez ülkelerini keşfetti. Holdinglerin kendi içindeki şirketler arasında evlilikler gündeme gelebilir. Bazı rantabıl olmayan sektörlerden çekilip başka sektörlere ağırlık verebilirler. Örneğin Anadolu Grubu, biraya gelen ver- gilerden rahatsız, sağlık sektöründe yoğunlaşacaktır. Türk-Çin İş Konseyi Başkanı da olan Fiba Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü Özyeğin; Çin'de bir ban- ka satın almayı düşünebilir. Ben ondan böyle bir sürpriz bekliyorum doğrusu...”

yarattım sanırım. Mesela Sultanahmet’te Soğukçeşme So- kağı vardır. Başkanlığı zamanında Bedrettin Dalan ile Çe- lik Gülersoy arasında kavgaya neden olmuştur. O zaman- lar rahmetli Çetin Emeç ile çalışıyorum. Benden ikisini bu- luşturmamı istedi, ikisi de söz verdiği halde Gülersoy geldi ama Dalan randevuya gelmedi. Ben de Gülersoy ile görüş- tüm gazeteye döndüm. Tabii Emeç bu durumdan memnun olmadı. Ertesi gün Cumhuriyet’te barıştılar diye bir haber çıkınca yine fırça yedim. Ama ertesi gün Dalan beni aradı

“Onunla yan yana getirme de röportaj yaparsan yapalım”

dedi. Ben de ikisiyle ayrı ayrı röportaj yaptım montajda bir- leştirdim. Sonunda o sokak yıkılmaktan kurtuldu…

Milliyet’te bir araştırmam yayınlandı. Ünlü yazar Gün- ter Grass’tan esinlenerek “Aşağıdakiler Yukardakiler”i yaz- mıştım. Sabahleyin lüks sitelerin önüne gittim fotoğrafladım, onlarca emekçi kadın girip çıkıyordu. Kimi bakıcı, kimi te- mizlikçiydi. Bu yazı 6-7 köşe yazarı tarafından işlendi. Ta- rikatler, cemaatler dönemiydi, Nakşibendi şeyhi Mahmut Usta Osmanoğlu çok konuşuluyordu. Bir gün Fatih Çarşamba’ya gittim, kadınların vaazını izledim. Şöyle diyordu “Saçınızın telini gösterirseniz en az 150 yıl yanacaksınız.” Kadınlar so- ruyordu; “Dünya yılı mı, ahret yılı mı?” O da yanıtlıyordu

“Orasını karıştırmayın siz!”…

Anadolu Kaplanlarını anlatan bir yazı dizisi hazırla- dım. Çorum, Gaziantep, Adana, Denizli demedik tek tek şe- hirleri gezdik, ilk kez yapılmıştı bu alanda, ödüllü bir dizi- dir. Yine Türkiye’de ilk kez cami sayısının okulları geçtiği- ni belirleyen ben olmuştum...

Siz Babıali’nin iyi zamanını da gör- dünüz. Gelecekten umutlu musunuz?

İyimserim. Kendini dünyadan soyutlayamazsın. Dün- yada gazetecilik farklı boyutlara gidiyor. Ben hayırlı bir işe de vesile oldum bugünlerde. Türkiye’den 35 gazetecinin yurt- dışında staj yapması konusunda ön araştırmaları yapan ki- şiyim. Şunu söylemek istiyorum; Türkiye genç bir ülke, asla gazetecilik çakılmayacak, ama kimi zaman internet kimi za- man televizyon öne çıkacak. Yine de gazetecilik yapıyorsan

‘5 N 1 K’yı unutmayacaksın.

Adettendir, son mesajınız neler ola- cak?Haber yapmak maliyetli bir iştir. Madem bu İSMM- MO’nun dergisi, mutlaka patronlar da okuyacaktır mesajım onlara. Patronlar, yöneticiler; habere gerçek değerini ver- meliler.

Perihan Çakıroğlu, Lemi Tolunay ile.

(16)

D O S Y A

Anti kimyasal yaşam!

Hormonsuz ve GDO’suz ürünleri yemek, sağlıklı yaşam için yeterli değil.

Kullandığımız deterjanlar ve kozmetik ürünler bizi gizliden gizliye zehirliyor.

Bilinçlenen tüketici; yalnızca gıdanın değil,

sabundan deterjana, şampuandan kreme

kadar her ürünün doğal ve organik olanını

arıyor. Henüz yaygın satış noktalarında çok

fazla bu ürünlere ulaşılamasa da internet

bu ürünlere ulaştırmayı kolaylaştırıyor.

(17)

Organik yaşam için bazı adresler

www.naturey.com www.dogalevim.com www.dogaldukkan.com www.ekoorganik.com www.nebolife.com

www.organikarkabahce.com www.dogalurun.com www.lushturkey.com

D O S Y A

G Ü L Ş E N K A N D E M İ R Meryem Hanım, hormonlu gıdaları bi- liyordu ama bu GDO’lu ürünler de neyin ne- siydi? Son günlerde hangi televizyon kana- lını açsa haberlerde GDO’lu ürünlerden bahsediliyordu. Mesele sağlık olunca Meryem Hanım ilgiyle dinlerdi haberleri… Ne de olsa 3 ve 9 yaşında iki kızı vardı. Özellikle onların sağlıklı beslenmesine önem veriyordu. Mar- kete gittiğinde biraz pahalı olsa da organik ürünleri almaya gayret ediyordu.

Ancak son günlerde bu GDO’lu ürün- ler, kafasını iyice karıştırmıştı. Şimdi hangi ürününGDO’luolduğununasılayırtedecekti?

Söylendiğine göre sağlıklı diye kullandığı mı- sırözü yağının yapıldığı mısır da, küçükken kızlarına yaptığı mamada kullanılan mısır nişastası da genetiğiyle oynanmış mısırlar- dan yapılmıştı. Şimdi ise hükümet bu ürün- lerin Türkiye’ye daha rahat girmesine izin verecek bir yasa çıkarmaya hazırlanıyordu.

MERYEM HANIM’IN ARAYIŞI

Evet,MeryemHanım,yediklerininsağ- lıklı olup olmadığına kafa yoruyor. Güzelli- ğine ve temizliğine de düşkün bir ev hanı- mı… Özellikle de kızları olduktan sonra daha bir titiz oldu. Çamaşır suyu, evinin artık ol- mazsa olmazı… Markete gidince deterjan bö- lümünde vakit geçirmeye bayılıyor. Havlu- larını en iyi yumuşatacak yumuşatıcıyı, be- yazlarını daha beyazlatacak çamaşır deter- janını, bardaklarını daha da parlatacak parlatıcıyı arıyor.

Meryem Hanım, yeni çıkan kozmetik ürünleri denemeye de bayılıyor. Eşi biraz kız- sa da, bakım kremlerine verdiği paraya acı- mıyor. Her türlü yeni saç bakım ürünü de de- niyor. Özellikle kızlarının saçlarını daha da dolgun gösterecek bir şampuan arayışını ha- len sürdürüyor.

Ah Meryem Hanım ah!.. Hormonlu ve GDO’lu ürünlerin, sağlığınızı bozduğunu

biliyorsunuz; ama kimyasal ürünlerin ha- yatınızı gizliden gizliye zehirlediğini bilmi- yorsunuz. Oysa uzmanlar, yüksek kimyasal madde içeren temizlik maddelerinin ve koz- metik ürünlerinin kanserojen etki yaptığı ko- nusunda tüketicileri uyarıyor. Kimyasal maddeler, cilt hastalıklarından sinir sistemi hastalıklarına kadar birçok rahatsızlığa ne- den olabiliyor. Ve günümüz insanı için asıl zorolanı,sağlığınısinsicetehditedenbuürün- leri hayatından çıkarmak…

Söze titiz ev kadınlarının vazgeçil- mezleri arasında olan çamaşır suyundan baş- layalım… Çamaşır sularının kullanımıyla kar- bon tetraklorür ve kloroform gibi maddeler açığa çıkıyor. Uzmanlar, bunların kanser ris- kini artırdığını söylüyor. Tabii bu ürünlerle temas eden ev kadınları ve temizlik işinde çalışanlar çok büyük bir risk altında… Ya- pılan araştırmalara göre, Türkiye’deki evlerin yüzde85’indeçamaşırsuyukullanılıyor.Hane başına yıllık üretim ise 3 kilograma ulaşıyor.

Evet, çamaşır sularının yerine hemen koyabileceğiniz bir ürün yoksa da, daha az etkilenmek için yapabilecekleriniz var. Uz- manlar,bununiçinamonyaklıdeğil,oksijenli, yani 'renkliler için kullanılır' ibaresi bulunan çamaşır sularının kullanılmasını öneriyor. Ça- maşır deterjanlarında insan vücuduna zararlı amonyak ve petrol türevi birçok kimyasal bu- lunuyor. Bu maddeler suda çözülmüyor.

Dolayısıyla fosfat ve formaldehit içeren de- terjanlar çok zararlı. Çamaşır deterjanından vazgeçemeyenlerin hiç değilse bu maddeleri ihtiva eden ürünlerden uzak durmaları ge- rekiyor. Astım hastaları ve egzama gibi cilt rahatsızlıkları bulunanların da çamaşır suyu kullanmamaları gerekiyor. Bunların yerine sabun tozu ve çamaşır sodası kullanılabile- ceğini söylüyorlar.

Elbettesadeceeveçamaşırsuyunusok- mamakla iş bitmiyor. Piyasada hakim olan deterjanların çoğunda yüksek düzeyde fos- fat ve klor bulunuyor. Deterjan, yanlışlıkla

(18)

D O S Y A

yutulursa çok önemli sağlık problemlerine neden ola- bilir. Bulaşıklar için kullanılan deterjanların ana mad- deleri de petrol kaynaklı. Böyle olunca da insan sağ- lığını direkt olarak olumsuz etkilemekle kalmıyor; bak- terilerce ayrıştırılıp doğaya tekrar kazandırılamıyor.

Ayrıca deterjanlar; zararlı katkı maddelerinin yanı sıra, sentetik esanslar, kokular ve renklendiriciler de içe- riyor. Karar verdiniz ve evinizden zararlı kimyasalları atacaksınız. Peki, yerine neleri koyacaksınız? Hemen yanıt verelim. Organik ve doğal temizlik ürünlerini kullanabilirsiniz. Aslında sorun da bu noktada baş- lıyor. Bugün yaygın olarak ulaşabildiğiniz bakkal veya marketlerde klasik deterjanlar satılıyor. Market raf- larında doğal ve organik deterjanlara ulaşmak müm- kün değil. Bu noktada da tüketicilerin imdadına sa- nal alemin sunduğu olanaklar yetişiyor.

İnternet, doğal ve sağlıklı yaşam konusunda bilginin yayılmasında ne kadar faydalıysa, bu doğal ürünlere ulaşmak konusunda da o kadar faydalı… Tür- kiye’de doğal ve sertifikalı ürünlerin satıldığı birçok sitebulunuyor.Bunlardanbiridenaturey.com.Gıdadan bakım ürünlerine, tekstilden temizlik ürünlerine ka- dar her alanda doğa dostu ürünler satan Natu- rey.com 3 yıldır faaliyet gösteriyor. Sitenin kurucusu Aslı Dede, internette en çok bakım ürünleri ve bitki- sel sabunlara ilginin olduğunu söylüyor. Dede, “Si- temizdeki organik sertifikalı doğal bakım kozmetik ürünleri yoğun talep görüyor. Ayrıca bitkisel gıda tak- viyeleri, bitki çayları da beğenilen ve sık talep edilen

ürün gruplarından..." diyor.

DOĞAL EVE GİREN MARKA

DogalEvim.com sitesi de doğal temizlik ve ba- kım ürünlerini tüketiciye ulaştırıyor. Sitenin sürük- leyicileri SAB Soaplife markalı ürünler… SAB Soaplife- SabunMatik, aktarda satılan tek deterjan markası ola- rak da biliniyor. Markanın yaratıcısı İsmail Erbay, Ga- ziantep Nizip’te üç kuşaktır sabun üreten sanayici bir aileye mensup. Kimya mühendisi olan Erbay’ın, 2005 yılında aldığı bir maille hayata bakışı değişmiş.

Bir ailenin tüm üyelerinin kanser tedavisi gördüğü- nü öğrenen Erbay, temizlik maddelerinin insan sağ- lığına zararlarını araştırmaya başlamış. Ancak temizlik yapmanın da kaçınılmaz olduğunu görüp, doğal sa- bundan matik deterjan yapma yoluna gitmiş. Erbay’ın geliştirdiği ürünleri iki genç girişimci; avukat İsmail Doruk ve uzun yıllar P&G’de çalışan Süleyman Yılmaz, pazarlamaya karar vermiş. DogalEvim.com adıyla bir site kuran bu girişimciler; ürünü aktarlara kadar sok- muşlar.

SAB Soaplife SabunMatik’in üreticisi İsmail Er- bay, Türkiye’de de sağlıklı ürünlere ilginin artmasının kendilerine cesaret verdiğini anlatıyor: Geliştirdiğimiz deterjanlar sabun bazlı olduğu için kireç engelleyici kullanmaya da gerek kalmadı. Sabun olduğu için yu- muşatıcıya hiç gerek yok… Beyaz çamaşırlarda ağar- tıcıya da gerek yok. Bir SAB Soaplife- SabunMatik alır ve yanına da koyu kıvamlı bir çamaşır suyu koyarsanız

Zararlı

maddelerden kurtulma yolları

Kullandığımız deterjanlar ve kozmetik ürünleri, yediğimiz bazı besinler nedeniyle cildimizde zamanla ağır metaller birikiyor.

Özellikle de civa ve alüminyum.

Uzmanlar bu maddeleri vücudumuzdan detoks banyoları, egzersiz ve sauna ile atmanın mümkün olduğunu belirtiyor.

Bunların yanı sıra vücudunuzu bazı bitkileri kullanarak da temizleyebilirsiniz. İşte şifalı bitkiler ve kullanıldıkları yerler:

 Deve dikeni tohumu güçlü bir antioksidandır, karaciğer koruyucudur, hücre yenileyicidir.

 Zerdeçal kanserojen

maddelerin atılmasına yardımcıdır.

 Yeşil çay, kanser oluşumunu engeller. Tarım ilaçlarının kalıntılarının atılmasını sağlar.

 Ayı üzümü de böbreklerin temizlenmesinde etkilidir.

 Karnıyarık otu çekirdeği ise kalın bağırsağın florasını koruyup toksinlerin karaciğerden uzaklaştırılmasına yardımcıdır.

 Tarım ilaçları kalıntılarına karşı da keten tohumu etkilidir.

(19)

evinizin bütün temizliğini yapabilirsiniz. Burada önemli olan sağlıklı bir şekilde hayatınızı sürdürmek.”

KOZMETİKLER DE ZARARLI

Temizlik maddeleri kadar, kullanılan kozmetik ve bakım ürünlerinin de doğal ve or- ganik olması, sağlıklı yaşam için önemli… Genellikle bu kozmetiklerin içerdiği kimyasal mad- deler, yapay koku maddeleri ve birçok katkı maddesi, sürekli kullanıldıklarında yararlı ol- maktan çok zarar veriyor. Özellikle kimyasal maddelerle ve yapay koku maddeleriyle sürekli birlikteliğin duyarlı kişilerde alerji dahil birçok cilt hastalıklarına neden olduğu da bir ger- çek. Amerika'nın önde gelen sağlık örgütlerinin de destek verdiği 'Güvenli Kozmetikler Kam- panyası'nın sonuçlarına göre, kozmetik ürünlerde kullanılan 10 bin 500 kimyasalın yüzde 89'u sağlık açısından güvenilirlik taşımıyor. Kozmetik ürünlerin neden olduğu kanser türleri arasında ise ilk sıralarda; rahim, yumurtalık ve cilt kanseri geliyor. Yine araştırmaya göre;

kozmetik ürünlerin denetimsizliğindeki en büyük nedenini ise bu ürünlerin ilaçtan sayılmaması oluşturuyor.

ORGANİK KOZMETİK ZAMANI

Bütün bu gerçekler, bilinçli tüketicileri bitkisel ve organik kozmetik ürünlerine yön- lendiriyor. Son yıllarda Türkiye’de dünyaca ünlü el yapımı ve organik kozmetik markaları yerini almaya başladı. Bu alanda en önemli bilinen markalardan biri de Lush. Ayrıca Yuna- nistan merkezli Fresh Line da Türkiye’ye girdi.

İngiltere Kraliçesi, Clinton ailesi, Julia Roberts, Angelina Jolie, Kylie Minogue gibi pek çok ünlü ismin kullandığı bitkisel kozmetik markası Lush, 1995 yılından beri sektöre girmiş durumda. Halen dünyada 45 ülkede 750 mağazasında ürünlerini satıyor. Nisan 2007’den beri Türkiye’de tüketicilere ürünlerini sunuyor. Halen biri Ankara, biri İzmir, dördü de İstanbul’da olmak üzere 6 mağazası var. Lush mağazalarında; sabundan kreme ve şampuana kadar 280'i aşkın ürün bulunuyor. Lush'ın en önemli özelliği ise bitkisel olması. Ürün gelişiminde hay- vansal deneyler yapılmıyor.

Lush ürünlerini taze, organik meyve ve sebzelerden, bitkisel yağlar ve güvenli sentetiklerden üretiyor, hayvan- sal hammaddeleri ürünlerinde kullanmıyor, içindekileri kullanım oranına göre sırayla ve Latin dilindeki özgün isim- leriylebirlikteambalajınüstüneyazıyor.AyrıcatümLushürün- lerinin de el yapımı olduğunu belirtelim. Lush Beyoğlu Ma- ğazası Şefi Beykan Kanpalta, insanların artık bilinçlenme- ye başladığını belirtiyor. Haftasonu Beyoğlu Lush mağaza- sına 2 bine yakın ziyaretçi geldiğini vurgulayan Kanpalta, sözlerini şöyle tamamlıyor:

“Biz ürünlerimizi yurtdışından gelen hammaddelerle kendimiz hazırlıyoruz. Yüzde 100 organik olan ürünlerimiz de var. Mağazada satılan ürünlerimizin yüzde 20’si tamamen or- ganiktir. Örneğin vücut nemlendirici kremlerimiz yüzde 100 organik. Tüketiciler, Lush gibi mağazaların çok pahalı olduğunu düşünüyorlar. Bir tüketici; şampuanı, sabunu dahil genel bakımı için ortalama 120 TL bütçe ayırarak ürünlerimizi alabilir. Bunları da 6-7 ay kullanır.”

Evet, kendimizi biraz da organik olarak şımartmanın zamanı gelmedi mi artık?

D O S Y A

Kendi bulaşık

deterjanınızı yapın

Kendi bulaşık makinesi deterjanınızı kendiniz üretebilirsiniz. Bunun için çamaşır sodası, karbonat, uçu- cu bitkisel yağlar, sirke ve boraks gibi maddeler satın almanız gerekiyor. Suda kolayca eriyen, görünüşüyle naftalini andıran boraks, aslında doğal kaynaklı bir bor bileşiğidir. Genelde sabun ve deterjanların temizleme gücünü artırmak için kullanılıyor. Bir bardak boraks (ak- tarlarda, eczanelerde bulunabilir), bir bardak yemek sodası, bir bardağın dörtte biri kadar tuz ve limon tuzu hazırlayın. Limon tuzunu iri kristalli değil rondoda toz haline getirerek kullanın. Bulaşıklarınızın portakal, li- mon kokmasını istiyorsanız, bir miktar bu ürünlerin yağ- larından da alabilirsiniz.

Gelelim deterjanın yapılışına… Önce bir plastik kapta tuz ve 30 damla yağı karıştırın. Ardından diğer malzemeleri ekleyin. Bunların hepsini harmanladıktan sonra kapalı bir yerde muhafaza edin. Her yıkama için bu karışımdan 1-1.5 çorba kaşığı kullanabilirsiniz. Bu- laşıklarınızın ışıl ışıl olması için de makinenizin parlatıcı bölümünü elma sirkesiyle doldurmanız gerekiyor.

Kullanılan suyun kireç oranına göre karışıma eklenen yemek sodası ve limon tuzu oranları artırılabilirsiniz.

(20)

R E N K Lİ Y A Ş A M

Müziğe adanmış bir ömür

İSMMMO Üyesi Osman Aksu’nun ilk gençlik yıllarında yüreğine düşen musiki ateşi, emekli olduktan sonra yeniden alevlendi.

Bestekar, kanuni, koro şefi Osman Aksu, 55 yıldır biriktirdiklerini şimdi öğrencileriyle ve dinleyicileriyle

paylaşıyor.

G Ü L Ş E N K A N D E M İ R

Serbest muhasebeci Osman Aksu için emekli- lik, gerçek anlamda ‘ikinci bahar’ oldu. 1980 yılında emekli olan Aksu kendini, hayatının yeni döneminde, ilk gençlik çağlarında tanıştığı ‘musikiye’ verdi. Öğ- renci olduğu korolarda zaman içinde hocalık yapmaya başlayan Osman Aksu, şimdi koro şefi, kanun sanat- çısı ve bestekar olarak müzik bilgisini öğrencilerine aktarıyor.

Osman Aksu, 1938 Trabzon doğumlu… İlk mü- zik eğitimini 1955 yılında Trabzon Türk Musikisi Ce- miyeti’nin çalışmalarına katılarak aldı. 1956 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne girdi. Eğitim için İstanbul’a geldi. İstanbul’da onu Cihangir Camii İmamı olan dayısı Hacı Hafız Mustafa Tüzün karşıla-

dı. Aynı zamanda neyzen olan dayısının evindeki mu- siki toplantılarına katılarak Zeki Arif Bey, Haydar Tat- lıyay, Niyazi Sayın, Aka Gündüz, Rıdvan Lale gibi bes- tekar ve saz üstadlarından Türk musikisi bilgisini ge- liştirdi. 1957 yılında‘üniversite korosu’na da katıldı.

Mezun olana kadar, Dr. Abidin Gerçeker’in yönettiği koroda ‘korist’ olarak görev aldı. Üniversiteden 1962 yılında mezun olan Aksu, Tuzla Yedek Subay Okulu’nda başladığı askerlik görevini Trabzon’da tamamladı. Kıta hizmeti paralelinde Kalepark Orduevi’nde kurduğu or- kestra ile 1.5 yıl boyunca müziğin unutulmaz nağ- melerini dinleyenlerine duyurdu.

1964’de memleketinde hem eş, hem de iş bu- lan Osman Aksu, Trabzon Liman İşletmesi’nde tam 15 yıl sürecek iş hayatına ‘işletme kontrolörü’ olarak atıl-

(21)

dı. O yılları musiki çalışmaları açısından ‘kayıp yıllar’ olarak anan Aksu,

“Trabzon’da o zamanlar dinlenebilen tek radyo olarak, Ankara Radyosu’nu dinliyorduk. Akşam üzeri saat 17.00’de başlayan fasılları kaçırmıyordum.

Bahar ve yaz akşamları “Kanita” diye adlandırılan sahildeki gazinoda o fasıllar bir başka oluyordu” diyor. Aksu, erken yaşlarda sigortalı oldu- ğu için emeklilik zamanı da erken geldi. 1980 yılında emekli olunca ikin- ci kez İstanbul’un yolunu tuttu.

ÖNCE ÖĞRENCİ, SONRA HOCA OLDU

İstanbul demek, Osman Aksu için musikiye yeniden kavuşmak an- lamına geliyordu. 1981 yılında Anadolu Yakası Müzisyenler Derneği’nin çalışmalarına katılan Aksu, bir zamanlar radyoda hayranlıkla dinlediği Nuri Şenneyli Hoca’nın öğrencilerinden biriydi, artık. Devamını Osman Ak- su’dan dinleyelim: “Derneğe ilk gittiğim günü hatırlıyorum. Ben kanun öğrenmek heveslisiydim. Karşımda da İsmail Şençalar ve Nuri Şenneyli gibi iki usta vardı. Çekinerek yaklaştım. Onlarsa beni korkularımı unut- turacak şekilde karşıladılar. Tam 24 yıl -Nuri Hoca’nın vefatına kadar- bir- likte olduk. Son 15 yılda benim de ikinci hocalığım tescil edildiğinden der- neğin birçok konserini ben de yönettim. Feyiz aldığım hocalarımdan iki- si de Rebabi Sabahaddin Volkan ve Udi Cahit Gözkan’dır. Sabahaddin Vol- kan Bey’le 1984-1989 arası her cuma klasik Türk musikisi fasılları icra eder- ken, Cahit Hoca’nın 45 yıldır aralıksız süren Çiftehavuzlar “Ev Musiki Top- lantılarına” da son 15 yılda katılmaya çalıştım. Bu toplantılara Safiye Ayla, Semahat Özdenses, Alaeddin Yavaşca gibi isimlerini sayamayacağım on- larca musiki duayeni katılırdı.”

AMERİKALILARA MÜZİĞİMİZİ ÖĞRETTİ

Osman Aksu bu çalışmalarını sürdürürken, 1990’da, Galata Mevl- evileri Mistik Müzik ve Sema Grubu’na katıldı. 1991-2001 yılları arasın- da kanun sanatçısı olarak Türkiye’de ve Avrupa’da yüzlerce sema göste- risinde bulundu. 1998’den itibaren ABD’deki birçok üniversitede, Türk mu- sikisini tanıtıcı konferans ve konserler verdi. Amerikalı dinleyicilerin mu- sikimize çok meraklı olduklarını belirten Osman Hoca, “Türk musikisi ve mevlevilik konularında bildiklerimizi dinleyicilere (öğrencilere) sundum.

Halen de ABD’de konser ve konferans çalışmalarımız devam ediyor” diye konuşuyor.

Emekli olduktan sonra Trabzon’dan İstanbul’a gelen Osman Aksu’nun iş hayatında da 1980’den itibaren yeni bir sayfa açıldı. İSMMMO Üyesi Os- man Aksu, 1990 yılında Beşiktaş’ta bir büro açarak, serbest muhasebe- cilik yapmaya başladı. Tam 10 yıl bilfiil çalıştı. Sonrasında da müzik aşkı ağır basınca mesleğe nokta koydu.

Osman Aksu, şimdi tüm zamanlarını müzikle dolduruyor. Cumartesi günleri Beyoğlu Tünel’de bulunan İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti Ko- rusu’nu çalıştıran Osman Hoca, perşembe günleri de Erenköy’deki Kazım

Karabekir Kültür Merkezi’nde hem tasavvuf, hem de Türk sanat müziği dersleri veriyor. Pazar günlerini ise Şefik Can Uluslararası Mevlana Der- neği’nin tasavvuf müziği çalışmalarına ayırıyor. 2003 yılından beri İkti- sat Fakültesi Mezunları Cemiyeti Korosu’nu çalıştıran Osman Aksu, bütün bu çalışmalarıyla ilgili olarak şu değerlendirmelerde bulunuyor:

“Koromuzda birçok bankacı ve meslek mensubumuz var. Bütün mes- lek mensuplarımıza musikiyle uğraşmalarını öneririm. Hocam bana, ‘Mu- siki öyle bir şeydir ki, hangi partiden, hangi etnik gruptan olursanız olun, musiki için buluştuğunuzda aynı şeyi düşünür, aynı şeyi çalar söylersiniz’

derdi. Bence de musiki ayrılıkları kaldırır.”

ON PARMAĞINDA ON MARİFET

Osman Aksu, çok yönlü bir sanatçı. Müziği icra etmekle ye- tinmeyen Aksu, güfte yazıp, beste de yapıyor. Osman Aksu’nun, güf- tesi de kendisine ait 30’a yakın bestesi var. Bunların bazıları TRT re- pertuarına dahil edildi. Bestelerinden biriyse, 2007 yılında Amasya Altın Elma Yarışması’nda 2’incilik ödülünü aldı. Bir Mevlevi ayini de besteleyen Aksu, 1991’de Çanakkale Savaşları ile ilgili yaptığı bir ora- toryoyla da Genelkurmay Başkanlığı’nın takdirini kazandı.

Osman Aksu, resim sanatında da varlık gösterdi. Bunda, Trab- zon Lisesi’nde okurken öğretmeni olan ressam Kayıhan Keskinok’un da etkisi var. Onun yönlendirmesiyle resim yapmaya başlayan Aksu, 1980’den sonra da resim çalışmalarına ağırlık verdi. Süleyman Saim Tekcan, Yusuf Katiboğlu gibi ressamlarla çalıştı. Osman Aksu, resim çalışmalarını şöyle anlatıyor: “Mevlevi Grubu’nun içinde olmam, bana Mevlevi resmi yapma olanağı sağladı. Dünyanın her yerindeki ko- leksiyonlarda resimlerim var. Zaman, zaman peyzaj ve natürmort çalışmalarına da yer veriyorum.”

Osman Aksu’nun çalışmalarıyla ilgili ayrıntılı bilgileri;

www.osmanaksu.com internet sitesinde bulabilirsiniz.

RE N KL İ YA ŞA M

(22)

Sevgili İSMMMO Ailesi,

Kış aylarındayız. Doğa hâlâ derin uykuda... Yaz mevsimine göre günlerin daha kısa olduğu bugünlerde uykusuzluktan şikayet edenlerin sayısı artıyor. Bu durum, bazen normal görülebilir ama; her beş kişiden birinin Türkiye’de uykusuzluk çektiğini söylersek sa- nırım siz de sorunun ağırlığı konusunda bize hak vereceksiniz. Yaşamımızın üçte birini uykuda harcadığımız düşünüldüğünde uyku- nun önemi daha da ortaya çıkıyor. Bu yüzden İSMMMO Yaşam’ın yeni sayısında kapak konumuzu “uyku” konusuna ayırdığımızı be- lirtmek isterim.

Elbette sağlıklı yaşam için iyi uyku tek başına yeterli değil. Öncelikle doğal ve organik besinlerle beslenmek de gerekiyor. An- cak bu da yeterli olmayabiliyor. Uzmanlara göre, zararlı kimyasallar içeren temizlik maddelerini, kozmetik ve bakım ürünlerini de hayatımızdan çıkarmamız da şart. Bu yüzden ‘anti kimyasal yaşam’ın ipuçlarını ‘dosya’ sayfalarımızda okuyabilirsiniz.

Bu sayımızda kendi alanında başarılı birçok kadını sayfalarımızda konuk ediyoruz. Zirvedekiler sayfalarımızı bu kez Genç Yönetici ve İşadamları Derneği (GYİAD) Başkanı Pınar Eczacıbaşı’na açtık. GYİAD Başkanı Eczacıbaşı, “Sosyal patlamaya sebep ola- bilecek kadar ciddi olan işsizlik sorununun biran önce çözülmesi gerekiyor” uyarısını yapıyor.

Medyadan ise konuğumuz, deneyimli ekonomi gazetecisi Perihan Çakıroğlu. Rüzgar gibi geçen meslek hayatını anlatan Çakıroğlu, 2010 yılının ekonomide onarım yılı olacağını söylüyor. Çakıroğlu, bu yıl bankaların reel sektöre yeterince destek ver- meyeceğini de vurguluyor.

Resmini bile gördüğünüzde çoğunuzun yüzünde sıcak bir tebessüm belirecek, bir ses sanatçısını da sayfalarımıza konuk ettik. Onun gülen yüzünü ve güzel sesini çok iyi biliyorsunuz. Turna avazlı türkücü Sabahat Akkiraz’ın hayatının bilinmeyenle- rini de İSMMMO Yaşam sayfalarında okuyabilirsiniz.

Tanrıların ülkesi Mısır’a gitmeye ne dersiniz? Burası biraz uzak gelirse, Karadeniz’in oksijen deposu Ordu’ya da gitme- nizi öneririz. Evet gezi sayfalarımızda Mısır ve Ordu’nun güzelliklerini anlatan yazıları bulabilirsiniz.

Lezzet sayfalarımız; İstanbul Bostancı’daki lezzet duraklarından biri olan Cunda Restaurant’ın lezzetlerini anlatıyor. Moda sayfalarımız, ‘modası geçmeyen moda’nın ipuçlarını veriyor. Kültür sanat sayfalarımız, İstanbul’un entelektüel dünyasının nabzını tutuyor. Kitap, sinema, kariyer ve daha fazlası… Hepsini dergimizde okuyabilirsiniz.

Yazımıza ‘uyku’ konusuyla başladık. Uykumuzu ihmal etmeyelim ama uyurken bile memleketimiz adına uyanık ol- mamızın önemini de bilelim.

Sevgiyle kalın dostlar…

Yahya Arıkan

başkandan

YAYINA HAZIRLAYANLAR Hasan S. Keseroğlu, Ayşegül Emir, Defne Doğan, Gülşen Kandemir yasamdergi@gmail.com

 DANIŞMA KURULU Yahya Arıkan, Yücel Akdemir, Lerzan Aslan, I. Hakkı Baliç, Metin Başer, Hüseyin Bekiroğlu, Kenan Buğa, Vedat Çiftçi, Volkan Demir, Erol Demirel, Mehmet Eren, Hüseyin Fırat, M. Aziz Gökdeniz, Tayyar Güler, İlhan Güven, Ayşin Hangül, Hasan Ildır, Necati Kalkan, Turgay Kanarya, Şenol Kokal, Coşkun Kolso, Habip Kullukçu, Kazım Mermer, Arif Mert, Muhammet Öncül, Erol Öngen, Leyla Özbay, Mustafa Özden, Gülgün Öztürk,

YAS M A

İSMMMO

Ocak-Şubat 2010 SAHİBİ

İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Adına Yahya Arıkan

Kurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

 BASILDIĞI YER:

Tor Ofset Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi İmam Çeşme Caddesi No 26/2 Ayazağa- Şişli/İSTANBUL Telefon: (0212) 332 08 38 (pbx), Faks: (0212) 332 08 39 tor@torofset.com.tr

 Yayın Türü: İSMMMO Yaşam; yaşam, kültür ve güncel haber dergisidir. Yerel süreli ya- yındır. İki ayda bir yayımlanır, 6.000 adet basılır ve İSMMMO üyelerine ücretsiz gönderilir.

Dergimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.

 Yönetim Yeri ve Yazışma

(23)

YA ŞA M ’I N PO RT RE Sİ

Turna avazlı türkücü

Türküleri dünyaya taşıyan Sabahat Akkiraz, Alevi Bektaşi deyişlerini de en güzel yorumlayan

sanatçılardan biri…

Yüzü hep gülen Akkiraz, “Acı çeker gibi türkü söylemeyi, türküye ayıp

sayıyorum” diyor.

YAĞMUR DEMİR

Turna avazlı türkücü dendiğinde aklını- za kim geliyor?.. Elbette Sabahat Akkiraz… Tür- kü ile doğup, türkü ile büyüyen Sabahat Akkiraz, Anadolu’nun sesini ve müziğini, dünya mü- zikleriyle buluşturuyor. 16 ülkede albümleri ya- yınlanan Akkiraz, her yıl yurtiçinde ve yurtdı- şında 100’ün üzerinde konser veriyor.

İlk plağını 13 yaşında yapan Sabahat Ak- kiraz, Alevi Bektaşi deyişlerini de bizzat kay- nağından öğrenmiş. Derleme çalışmalarını halen sürdüren Akkiraz, 55 yıla 20 albüm sığ- dırdı. İlkbaharda yeni bir albümle sevenlerinin

karşısına çıkmaya hazırlanan Akkiraz ile Alevi açılımından Kürt açılımına, sanat çalışmalarından para ile ilişkisine kadar birçok konuyu konuş- tuk. Sizi küçük yaşta türkülere yönelten şey ne oldu?

Her Alevi evinde olduğu gibi benim bü- yüdüğüm evde de saz başköşede asılıydı. De- deler, ozanlar, kaynak kişiler, ağıtçı kadınlar yani türküye dair ne varsa hayatımdaydı. Ya- şananı aktarmak daha kolay, bildiğini yapmak da çok keyifli...

13 yaşında Arif Sağ ve Orhan Gencebay’ın sazları eşliğinde ilk

plağınızı çıkardınız. Bu kadar büyük isimlerle aynı çatı altında olmak büyük bir şans olsa ge- rek?Ben bu işe başladığım ilk günden bugüne kadar hep önemli müzisyenlerle çalıştım. Bu şans mı, kader mi bilmem. Belki bir araya gelmemiz iyi müziği yaratma isteğimizin şansı belki de.

İlk albümde ustalara rastlayınca çocuk dünya tabii ki daha fazla ciddiyet ve sorumlulukla dol- du. Ailenizle birlikte Alman- ya’ya yerleştiniz ve orada bü- yüdünüz. Bir Türk olarak Al-

Referanslar

Benzer Belgeler

Hastaya sedasyon amaçlı ilaç verildiğinde, verilen ilaca, doza, hastanın özelliklerine ve işlem süresine bağlı olarak en hafif etki (anksiyolitik

Huzursuz bacaklar sendromunda spinal nöronların işlevinde de bozukluk olduğu öne sürülmüştür, spinal kordun uyarılabilirliğinin arttığı ve bunun göstergesi

Diğer uyku bozuklukları, medikal ya da nörolojik hastalıklar veya ilaç kullanımı ile açıklanamamalı Tıbbi Duruma Bağlı Uyku ile İlişkili Hareket BozukluğuE. Tanı için

2-Bu Kanun, çay tar ım alanlarının tespitini, yaş çay müstahsillerinin ve çay üreticilerinin hak ve yükümlülüklerini, kuru çayın ürün ihtisas borsası

Kar yağışının azlığı ve ılıman geçen k ışın ardından ağaçlara zarar veren böceklerde ciddi oranlarda artışlar gözleniyor.. İlkbaharla birlikte her zamankinden erken

Gülten Kaptan, “Çalışma sonuçları gençlerin mutlu olma ya da mutsuz olma durumunu etkileyen faktörlerin büyük oranda gençlerin hayata bakış açılarından

1-) Yaşlılarla iletişim kurmayı önemseyin. 2-) Yaşlılara geçmiş deneyimleriyle ilgili soru sorun… Bir ömür biriktirdiklerini öğrenmeye çalışın. 3-)

18 Haziran 2020 -12 Temmuz 2020 arasında işle ilgili konularda gerginlikler yaşayabilirsiniz.. Özellikle teknolojik aletlerde sorunlar