• Sonuç bulunamadı

Kyoto Protokolü, Türkiye’nin Yükümlülükleri ve Beklentiler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kyoto Protokolü, Türkiye’nin Yükümlülükleri ve Beklentiler"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

183

Kyoto Protokolü, Türkiye’nin Yükümlülükleri ve Beklentiler

Gülcan ERAKTAN1 Berna YELEN1 Hasan ARISOY1

Özet

Günümüzde küresel ısınmanın önlenmesine yönelik olarak uluslararası platformda çözüm arayışları devam etmekte ve devletleri bağlayıcı anlaşmalar imzalanarak soruna kalıcı çözümler aranmaktadır. Bu bağlamda iklim değişikliği ile mücadele konusunda en kapsamlı anlaşma olan Kyoto Protokolü düzenlenmiştir. Kyoto protokolü ile hükümetler 2012 yılına kadar sera gazı salınımlarının %5 oranında indirilmesini kabul etmiştir. Bu çalışmanın temel amacı, Kyoto Protokolü karşısında Türkiye’nin durumunu değerlendirmek ve Kurumsal Kapasite Gelişimi çerçevesinde, Türkiye’nin üzerine düşen görevlerin neler olduğu ve neler yapması gerektiği konularını incelemektir.

Türkiye’nin 2012 yılına kadar herhangi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ancak Türkiye’nin, Aralık 2010’da Meksika’da gerçekleşecek Onaltıncı Taraflar Konferansı toplantısında müzakere pozisyonunu çok iyi belirlemesi ve tutarlı politikalar benimseyerek uygulamaya aktarması gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler : Kyoto Protokolü, Küresel Đklim Değişikliği, Sera Gazı Salınımı, Türkiye

Kyoto Protocol, Expectatıons And Oblıgatıons Of Turkey

Abstract

Solution alternatives are being sought on the international stage to deal with the problem of global warming presently. Some binding agreements have already been signed in order to close the deal permanently. Kyoto Protokol, which is the most comprehensive agreement ever signed for preventing climate change has been held in this context. Governments which signed the Protokol have adopted to decrease the greenhouse gas emission at a rate of 5% till 2012. The main purpose of this study is to assess the situation in Turkey in view of Kyoto Protocol and to examine the duties and commitments of Turkey in the framework of the Institutional Capacity Development.

Turkey has not assumed responsibility in this context until 2012. However, Turkey is required to determine its negotiation position properly and to adopt and implement coherent policies in the Sixteenth Parties Conference which is going to meet in Mexico in December 2010.

Keywords: Kyoto Protocol, Global Climate Change, Greenhouse Gas Emissions, Turkey

1.GĐRĐŞ

1750’li yıllardan bu yana özellikle sanayi devrimi ile birlikte insanlık tarihinin en büyük dönüşümlerinden biri yaşanmıştır. Emek verimliliğinin olağanüstü artması ve kitlesel üretime geçilmesiyle birlikte insanoğlunun giderek artan hırsı doğanın taşıma kapasitesini zorlamaya başlamış ve tüm dünyayı tehdit eden küresel ısınma ve sonucunda küresel iklim değişikliği ortaya çıkmıştır.

Günümüzde teknolojinin sürekli ilerleme göstermesi, bir yandan insan yaşamını kolaylaştırırken, diğer yandan atmosferde ciddi hasarlara neden olmaktadır. Bu nedenle sanayinin sürekli gelişmesi ile birlikte, uluslararası rekabetin giderek artması ve sera gazı emisyonlarının atmosfer üzerinde yaratacağı tehlikelerin bireysel önlemler alınarak önlenemeyeceği gerçeğinden yola çıkarak birçok ülke ciddi bir sorun ile karşı karşıya kalındığını kabul etmiştir. Bu durum dünya ülkelerini kurumsal bir çerçevede ortak hareket etmeye zorlamıştır. Bu bağlamda, bazı devletler, uluslararası ve uluslarüstü örgütler çeşitli çözüm arayışlarına başlamışlardır. Uluslararası toplantılar aracılığıyla, sorun küresel olarak ifade edilmeye çalışılmıştır. Yapılan bu çalışmalar kamuoyunun da ilgisini çekmeye başlamıştır.

Konuyla ilgili ilk önemli adım, 1972 yılında Stockholm Konferansı’nda atılmıştır. Konu, Birleşmiş Milletler (BM) öncülüğünde uluslararası düzeyde ele alınmaya başlanmıştır. Bu konferanstan sonra birbirini takip eden çeşitli toplantılar sonucunda 1992 yılında BM tarafından, atmosferdeki sera gazı salınımlarını azaltmak ve belli bir seviyede

1 Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Dışkapı/Ankara

(2)

184

tutmak amacıyla Birleşmiş Milletler Đklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMĐDÇS) imzalanmış ve 21 Mart 1994 yılında yürürlüğe girmiştir. Ancak sözleşmenin bazı hükümlerinin sadece iyi niyet düzeyinde kalması ve yaptırım gücünün zayıf olması nedeniyle sözleşmenin güçlendirilerek yasal yaptırımların artırılması gereği doğmuştur.

Bu amaçla, Japonya’nın Kyoto kentinde 11 Aralık 1997 tarihinde BM tarafından bir toplantı düzenlenmiştir. Toplantıda, katılımcı hükümetler tarafından 2012 yılına kadar sera gazı salınımlarının % 5 oranında indirilmesini öngören 28 madde ve EK-A ve EK-B olmak üzere iki adet ekten oluşan Kyoto Protokolü kabul edilmiş ve Protokol 16 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Kyoto Protokolü’nü 05 Şubat 2009 tarihinde imzalayan Türkiye için bu protokol hem politik hem de ekonomik bir önem taşımaktadır. Gelişme yolunda bir ülke olan Türkiye, protokolün yükümlülüklerini yerine getirebilmek için ciddi anlamda politika çizgisinde değişikliğe gitmek zorundadır.

Bu çalışmanın amacı Kyoto Protokolü’nün oluşumu ve uygulanması konusunda alınan önlemler, yükümlülükler ve yararlanılan mekanizmaları açıklayarak, Đklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü karşısında Türkiye’nin durumunu değerlendirmek ve Kurumsal Kapasite Gelişimi çerçevesinde, Türkiye’nin üzerine düşen görevlerin neler olduğu ve neler yapması gerektiği konularını incelemektir.

2.BĐRLEŞMĐŞ MĐLLETLER ĐKLĐM DEĞĐŞĐKLĐĞĐ ÇERÇEVE SÖZLEŞMESĐ VE TÜRKĐYE

Küresel bir sorun olarak dünyayı tehdit eden küresel ısınma ve iklim değişikliği ile ilgili bilgi ve bilinç düzeyi arttıkça "küresel iklimin, insanlığın bugünkü ve gelecekteki kuşakları adına korunması" çabası da hız kazanmıştır. Bu konuda, özellikle BM öncülüğünde çeşitli etkinlikler ve çalışmalar yürütülmüştür. BMĐDÇS ve Kyoto Protokolü, yürütülen bu küresel faaliyetlerin bir sonucu olarak uluslararası düzeyde çözüm arayışlarının temeli olmuştur (Yamanoğlu, 2006).

BMĐDÇS, Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda (Dünya Zirvesi) imzaya açılarak 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin amacı, atmosferdeki sera gazı birikimini, iklim sistemi üzerinde tehlikeli insan kaynaklı etkiyi önleyecek bir seviyede durdurmayı başarmaktır (UNFCCC, 2004).

Sözleşmeye 192 ülke ile Avrupa Birliği taraftır. Sözleşme çevre ile ilgili uluslararası anlaşmalar içerisinde en fazla ülkenin taraf olduğu anlaşma niteliği taşımaktadır. Sözleşme hükümleri aynı zamanda ülke gruplarına göre sözleşmenin ekleri itibariyle belirlenmiştir. Ülkeler iki genel sınıfa ayrılmıştır: gelişmiş ülkeler, bu ülkeler EK I ülkeleri olarak anılacaktır; ve gelişmekte olan ülkeler, bu ülkeler EK I’de yer almayan ülkeler olarak anılacaklardır. EK I ülkeleri sera gazı salınımlarını azaltmayı kabul etmişlerdir. EK II ise EK I’in alt kümesidir. EK II ülkeler EK I’de yer almayan (gelişmekte olan) ülkelerin masraflarını ödemekle yükümlüdürler. EK II’de yer almayan EK I ülkeleri 1992’de geçiş ülkesi olarak tanımlanan ülkelerdir. EK I’de yer almayan ülkelerin ise sera gazı sorumlulukları yoktur ve her yıl sera gazı envanteri raporu vermelidirler (Çakmak, 2010).

Sözleşmeye göre hükümetlerin yerine getirmeleri gereken genel yükümlülükler şu şekildedir (Yamanoğlu, 2006):

• Sera gazı salınımları, ulusal politikalar ve en iyi uygulamalar ile ilgili bilgi toplamak ve bunu paylaşmak,

• Gelişmekte olan ülkelere finansal ve teknolojik desteği de içeren, sera gazı salınımlarına ve olası etkilerine ilişkin ulusal stratejiler geliştirmek,

• Đklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için işbirliğine hazır olmak.

Sözleşmenin amacının gerçekleşmesi için ülkeler, "ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklara" sahiptir. Bunun anlamı, Sözleşmeye taraf olan ülkelerin, ulusal ve

(3)

185

bölgesel kalkınma önceliklerinin, amaçlarının ve özel koşullarının farklı olması nedeniyle bu özelliklere sahip ülkeler için yükümlülüklerin de değişmesi gereğidir. Sözleşmenin EK II listesinde yer alan gelişmiş ülkelerin, az gelişmiş ülkelere finansal destek ve teknoloji transferi sağlamakla yükümlü olmaları durumu, “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar”’ ilkesinin bir sonucudur (Yamanoğlu, 2006).

BMĐDÇS’de Türkiye’nin durumu incelendiğinde, Türkiye, OECD üyesi bir ülke olarak hem sera gazı salınımlarını azaltmada birinci derecede sorumlu olacak EK I ülkeleri grubuna, hem de azgelişmiş ülkelerin salınımlarının azaltılması için finansal destek sağlayacak EK II ülkeleri grubuna dahil edilmiştir. Bunun üzerine Türkiye, ilke olarak sıcak baktığı halde, bu koşullar altında yükümlülüklerini yerine getiremeyeceği gerekçesiyle 1992 yılında Rio de Janeiro’da imzaya açılan Đklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesini ilk başta imzalamamıştır (Karakaya ve Özdağ, 2003). Türkiye’nin başlangıçta sözleşmeyi imzalamamasının temel nedeni, temel göstergeler açısından gelişmekte olan ülke statüsünde olduğunu, her iki listede de yer alması nedeniyle yükümlülüklerin kendisine ağır geleceğini ve kalkınma çabalarının olumsuz yönde etkileneceğini düşünmesidir. Bu gerekçelerle Türkiye, 2000 yılında Lahey’de düzenlenen Altıncı Taraflar Konferansında “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluk” ilkesi gereği ve bölgesel koşulları göz önünde bulundurularak EK II listesinden çıkmayı ve geçiş ekonomisi olarak adlandırılan gelişmekte olan ülkelere tanınan haklardan yararlanma koşulu ile sözleşmeye EK I tarafı olarak katılmayı teklif etmiştir (Dolu, 2005).

Türkiye’nin bu teklifi, 2001 yılında Marakeş’de gerçekleştirilen Yedinci Taraflar Konferansında kabul edilmiştir. Bu karardan sonra Türkiye, 24 Mayıs 2004 tarihinde BMĐDÇS’ne taraf olmuştur (Anonim, 2009).

BMĐDÇS hükümlerine göre, sözleşmenin yürürlüğe girmesinden bir yıl sonra başlamak üzere her yıl sözleşmeye taraf olan ve/veya taraf olma niyeti gösteren ülkeler tarafından Taraflar Konferansı oluşturulmaktadır. Böylece sözleşmenin uygulanmasını hızlandırmak, izlemek, ayrıca iklim değişikliği sorununun en iyi nasıl ele alınabileceği konusunda karşılıklı görüşmelerde bulunmak mümkün olmaktadır (Babuş, 2005).

Sözleşmenin yürürlüğe girmesinin ardından ilki 28 Mart - 7 Nisan 1995 tarihinde olmak üzere, 2009 yılına kadar 15 Taraflar Konferansı düzenlenmiştir. 1-11 Aralık 1997 tarihinde Japonya’nın Kyoto kentinde düzenlenen Üçüncü Taraflar Konferansı’nda BMĐDÇS’nin uygulayıcı hükümlerini içeren belge niteliği taşıyan Kyoto Protokolü kabul edilmiştir.

3.KYOTO PROTOKOLÜ

BMĐDÇS’nin bazı hükümlerinin sadece iyi niyet düzeyinde kalması ve yaptırım gücünün zayıf olması nedeniyle sözleşmeyi güçlendirici ve yasal yaptırımları artırmaya yönelik yeni bir protokole ihtiyaç duyulmuştur. Japonya’nın Kyoto kentinde 11 Aralık 1997’de BM tarafından düzenlenen toplantıda, katılımcı hükümetler 2012 yılına kadar ülkelerin sera gazı salınımlarının % 5 oranında indirilmesini öngören Kyoto Protokolünü kabul etmişlerdir. 16 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe giren Protokol 28 madde, EK-A ve EK-B olmak üzere iki adet ekten oluşmaktadır.

Kyoto Protokolü’ne taraf olabilmek için BMĐDÇS’ne de taraf olunması gerekmektedir. Zaten Protokol, Sözleşme ile aynı temelleri ve aynı amacı paylaşmaktadır.

Protokolde ülkeler sözleşmedeki gibi EK I, EK II ve EK I Dışı Taraflar olarak gruplara ayrılmaktadır. Protokolün özünü EK I tarafları için bağlayıcılık taşıyan emisyon hedefleri oluşturmaktadır (Anonim, 2003). Sözleşmenin EK I listesinde yer alan ülkeler, Protokolün EK-A listesinde belirtilen 6 çeşit temel sera gazı salınımı ile ilgili bir takım yükümlülükler altına girmişlerdir. Ülkeler bu gazlardan CO2, CH4, N2O gazlarının toplam emisyonunu birinci yükümlülük dönemi olan 2008-2012 için 1990 yılı seviyesinin; HFCs, PFCs, SF6 gazlarının toplam emisyonunu ise 1995 yılındaki seviyesinin %5 altına çekmekle yükümlüdürler.

(4)

186

Kyoto protokolü, sera gazı salınımlarını azaltma hedefine yönelik olarak üç yeni mekanizmayı devreye sokmuştur. Bu mekanizmalar;

• Ortak Uygulama (Joint Implementation)

• Temiz Kalkınma Mekanizması (Clean Development Mechanism)

• Emisyon Ticareti (Emission Trading ) olarak adlandırılmaktadır.

Ortak Uygulama: Protokolün altıncı maddesi ile düzenlenen bu mekanizma EK I tarafları arasında gerekli şartların sağlanması koşuluyla, insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının azaltılmasını veya sera gazlarının yutaklar yoluyla uzaklaştırılmasını amaçlayan projeler odaklıdır (Güven, 2006).

Emisyon Ticareti: Katılımcı şirketlerin hedeflerine ulaşmak için salınım izinlerini alıp-satarak Kyoto Protokolü yükümlülüklerini en az maliyetle yerine getirmelerini amaçlayan bir sistemdir (Yamanoğlu, 2006).

Temiz Kalkınma Mekanizması: Kyoto Protokolü’nün insan temelli sera gazı salınımlarını azaltmaya yönelik olarak tarafların kullanımına sunduğu proje temelli Esneklik Mekanizmaları’ndan biridir. Bu mekanizmaya göre, Kyoto Protokolü’nün EK-B listesinde yer alan, yani sera gazı salınımı azaltma hedefi belirlemiş herhangi bir EK I ülkesi, emisyon azaltım hedefi belirlememiş EK I dışı azgelişmiş herhangi bir ülke ile işbirliğine giderek, projeler yapabilecek ve bu sayede ilgili EK I dışı ülkede sera gazı salınımı azaltılmasını sağlama yoluna gidebileceklerdir (Dolu, 2005).

Bu mekanizmaların temel amacı, iklim değişikliğine yol açan sera gazı salınımlarını azaltıcı uygulamaların daha düşük maliyet ile etkin hale getirilmesini sağlamaktır. Protokol, bu mekanizmalar sayesinde taraflara kendi ülkelerinin dışında sera gazı salınımını azaltıcı etkinlikler yürütmenin yolunu açmıştır (Karakaya, 2008).

4. KYOTO PROTOKOLÜ VE TÜRKĐYE

Türkiye fiziki ve coğrafi özellikleri itibariyle kuraklık ve çölleşme tehlikesi, doğal afetler, hassas ekosistemler, ekonomide ve enerji üretiminde fosil yakıtlara olan bağımlılığın artması gibi sorunlarla karşı karşıyadır. Ayrıca su sorunu, su kaynaklarının azalması sonucu yaşanan enerji sıkıntısı, su kaynaklarının kirlenmesi, tarım ve orman ürünlerinde önemli ölçüde azalma, bölgesel göçler, insan sağlığını tehdit eden unsurların artması gibi küresel ısınmanın insanlığı tehdit eden sorunları da Kyoto Protokolü’nü Türkiye açısından önemli hale getirmektedir (Kayabaşı ve ark., 2008). Türkiye, Kyoto Protokolü’nü 05.02.2009 tarihinde 5836 No.lu kanun ile kabul etmiştir. Kanun 17.02.2009 tarihinde 27144 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

Türkiye’nin Kyoto Protokolü’ne (KP) taraf olma gerekçeleri kanunda özetlenmiştir. Bu gerekçeler (Türkeş, 2009):

• Türkiye’nin KP’ne taraf olması halinde, KP ve BMĐDÇS’ne taraf ülkeler nezdinde saygınlığının ve 2012 sonrasına ilişkin görüşmelerde ağırlığının artacağı ve 2012 sonrasının şekillenmesinde, Türkiye’nin kendi özgün koşullarını daha iyi görüşme konusu yapabileceği,

• Türkiye KP kapsamında uluslararası rejime katılacağı için, özel sektörde sera gazı salımlarının azaltılması için yapılabilecek projelerin daha kolay desteklenebileceği ve özellikle uzun vadede başta enerji güvenliği olmak üzere ülke ekonomisine katkı sağlanabileceği,

• KP’nin AB çevre yasa ve düzenlemelerinin bir parçası olması;

• Türkiye’nin KP’ne taraf olması durumunda, AB ile iklim değişikliği ile savaşım ve uyum konularında ve AB yasalarına uyum bağlamında işbirliği olanaklarının geliştirileceği yönündedir.

(5)

187

5. KYOTO PROTOKOLÜ’NÜN TÜRKĐYE ÜZERĐNDEKĐ POLĐTĐK VE EKONOMĐK ÖNEMĐ VE SON GELĐŞMELER

Kyoto Protokolü getirdiği yükümlülükler nedeniyle ülkelerin politikalarını derinden etkilemektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin de iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik olarak uzak görüşlülüğünü göstermesi gerekmektedir (Kayabaşı ve ark., 2008).

Türkiye’de iklim değişikliği ve bu değişikliğin önlenmesine yönelik olarak her ne kadar çalışmalar yapılsa da uzun vadeli kalıcı bir plan bulunmamaktadır.

Türkiye’nin Kyoto Protokolü çerçevesinde belirlemiş olduğu bazı politik araçlar bulunmaktadır (Kayabaşı ve ark., 2008). Politika araçları aşağıdaki unsurları içermektedir:

• Sera gazı salınımlarını arttıran desteklerin azaltılması ya da kaldırılması (örneğin, ulaştırma destekleri, vb.),

• Enerji fiyatlandırma stratejileri (örneğin, enerji desteklerinin azaltılmasını karbon vergilerini, vb.),

• Ulusal ve uluslararası ticareti yapılabilir salım izinleri ve ortak yürütme projeleri,

• Sanayi (tarım, ulaştırma, vb.) ile ortak gönüllü programlar ve görüşmelerle sağlanan anlaşmalar,

• Enerjinin yeterli ve verimli kullanım standartlarını içeren düzenleyici programlar,

• Đleri teknolojilerin geliştirilmesini ve uygulanmasını önemli düzeyde destekleyen ya da sağlayan pazar araçları ve tanıtım programlarıdır

Türkiye’nin karbondioksit salınımlarını azaltması için Kyoto Protokolü çerçevesinde devreye sokacağı önlemler pahalı yatırımlar gerektirmektedir. Daha az enerji ile ısınma, daha az enerji tüketen araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen teknoloji sistemlerini endüstriye yerleştirmeyi amaçlayan Kyoto Protokolü, henüz gelişme yolundaki ülkeler arasında bulunan Türkiye’nin politikalarını yeniden düzenlemesi anlamına gelmektedir.

Türkiye’nin, 2012 yılına kadar sera gazı salınımlarında herhangi bir sayısal hedefi ve ağır bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Türkiye’nin CO2 salınımlarının Dünya ve OECD ortalamasının altında olması bir parça rahatlık sağlasa da, anlaşmaya taraf olmasıyla birlikte sera gazı salınımlarını düşürmek için niyet beyanı vermiş durumdadır.

Türkiye’nin sayısal bir taahhüt üstlenmesi durumunda bunun bir de ekonomik yükü olacağı düşünülmektedir. Türkiye Đstatistik Kurumu’nun tahminlerine göre mevcut politikalar ışığında 2006 yılındaki toplam 239,74 milyon tonluk karbondioksit salınımı,

%175 artarak 2020 yılında 600 milyon ton seviyelerine ulaşacaktır. Bu salınım miktarında %10’luk bir azaltmanın maliyetinin ise gayri safi yurt içi hasılanın %10’u civarında bir kayba neden olması öngörülmektedir. Ancak bu miktardaki kaybın yıllara göre dağılımının nasıl olacağı, alternatif enerji kaynaklarının devreye girmesinin yarattığı dönüşümün etkisinin ölçümlenebilir hesapları henüz yapılmamıştır (Türkeş, 2001).

Türkiye bir taraftan sera gazı salınımlarının azaltılmasını hedeflerken, diğer taraftan sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde ekonomik kalkınmasını devam ettirme kararlılığındadır (Anonim, 2009).

Türkiye uluslararası müzakere sürecinde yaptığı bildirimlerde kendini;

• Halen sanayileşmeye devam eden,

• Sera gazı sınırlaması (yani artıştan azaltım) yapabilecek,

• Ulusal uygun azaltım eylemlerini (Nationally Appropriate Mitigation Actions- NAMAs) uygulamaya koymayı hedefleyen,

• Düşük Karbonlu Kalkınma Stratejisi ile kalkınmayı hedefleyen, bir ülke olarak tanımlamıştır (Anonim, 2009).

Diğer yandan, Kyoto Protokolü’nün geçerliliğinin sona ereceği 2012 yılı sonrasında, BM Đklim Sözleşmesi’ne taraf olan tüm ülkelerin sorumluluklarını kapsayacak yeni bir hukuki düzenleme üzerinde mutabakat sağlanması hedefiyle toplanan Onbeşinci Taraflar Konferansında, beklenen sonuç elde edilememiştir. 120 ülkenin devlet ya da

(6)

188

hükümet başkanının katıldığı zirvede, yasal bağlayıcılığı olmayan bir “Kopenhag Mutabakatı”nın ortaya çıkması hayal kırıklığı yaratmıştır.

Kopenhag Mutabakatı aşağıdaki hükümleri içermektedir (TÜSĐAD, 2009).

• Sıcaklık artışının 2050 yılına kadar 2 derece ile sınırlandırılması gerektiğinin altını çizen Mutabakat, BM Đklim Değişikliği Sözleşmesinde EK I'de yer alan gelişmiş ülkelerin 2020 yılı için ekonomileri genelindeki emisyon azaltım hedeflerini uygulamayı taahhüt ederler. Kyoto Protokolüne Taraf olan EK I Tarafları, bu sayede, Kyoto Protokolü ile başlamış olan emisyon azaltımlarını daha da güçlendireceklerdir.

• Mutabakatta EK I dışında yer alan gelişmekte olan ülkelere, mali yardım sağlanarak emisyon artışlarında azaltma yapmaları beklenmektedir. Bu amaçla, gelişmiş ülkelerin, gelişme yolunda olan ülkelerin adaptasyon çalışmaları için yeterli, öngörülebilir ve sürdürülebilir finansal kaynak, teknoloji ve kapasite geliştirme desteği sağlaması hedeflenmektedir.

• 2010-2012 yılları arasında gelişmekte olan ülkelere 30 milyar dolar fon sağlanması hedeflenmektedir. Bu çerçevede, kısa vadede Avrupa Birliği 10,6 milyar dolar, Japonya 11 milyar dolar ve ABD 3,6 milyar dolar yardım vaat etmektedir.

• Gelişmekte olan ülkelerin şeffaf denetleme mekanizmalarını kabul etmesi şartı ile 2020 yılına kadar yıllık 100 milyar dolar tutarında fon desteği almaları hedeflenmektedir.

• 2012 sonrasındaki yeni iklim rejimi diğer ülkeler gibi Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. Türkiye BM Đklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin EK I ülkeler listesinde yer almaktadır.

Bağlayıcılığı bulunmayan "Kopenhag Mutabakatı" daha ziyade bir uzlaşı metnidir.

Kopenhag’da düzenlenen konferansın ardından Aralık 2010’da Meksika’nın Cancun kentinde gerçekleştirilecek olan Onaltıncı Taraflar Konferansında resmi bağlayıcılığı olan bir anlaşmaya imza atılması beklenmektedir. Bu Konferansa zemin oluşturmak, ülkelerarası güven ortamının yeniden sağlanması ve bir eylem takvimi oluşturulması için 45 ülkenin Çevre Bakanları ve iklim uzmanları 31 Mayıs-11 Haziran 2010 tarihinde Bonn’da bir araya gelmişlerdir. Görüşmelerin öncelikli hedefi, karbondioksit salınımını azaltmak ve yerküre sıcaklığının artmasına karşı ortak önlemler almaktır. Türkiye, bu toplantılardan çıkan sonuçları temel alarak gerekli envanter, veri, bilgi, strateji ve eylem planı çalışmalarını tamamlamalıdır. Türkiye’nin, yeni oluşacak iklim rejiminde gelişmekte olan ülkelere sağlanması öngörülen teknoloji ve finansman fonlarından faydalanması rekabet gücünü koruması ve düşük karbonlu ekonomiye geçişi açısından hayati önem taşımaktadır.

6. SONUÇ VE ÖNERĐLER

Küreselleşen dünyada artan nüfus ile birlikte giderek artan enerji ihtiyacı ve teknolojik gelişmeler sera gazı salınımını artırarak atmosferdeki doğal dengenin bozulmasına neden olmaktadır. Atmosferdeki sıcaklığın artması sonucunda ise küresel ısınma yaşanmaktadır. Küresel ısınmanın önlenmesine yönelik olarak uluslararası platformda çözüm arayışları devam etmekte ve devletleri bağlayıcı anlaşmalar imzalanarak soruna kalıcı çözümler aranmaktadır. Bu bağlamda iklim değişikliği ile mücadele konusunda hazırlanan en kapsamlı anlaşma olan Kyoto Protokolü düzenlenmiştir. Protokolün 2012 yılına kadar geçerliliği bulunmaktadır.

Türkiye’nin sözleşmede EK I ülkesi olarak yer alması nedeniyle 2012 yılına kadar herhangi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ancak Türkiye’nin, Aralık 2010’da Meksika’da gerçekleşecek Onaltıncı Taraflar Konferansı toplantısında müzakere pozisyonunu çok iyi belirlemesi ve tutarlı politikalar benimseyerek uygulamaya aktarması gerekmektedir. Türkiye’de iklim değişikliğini önlemeye yönelik olarak bir takım tedbirler alınmıştır. Bu tedbirler:

• 2005 yılında “Yenilenebilir Enerji Kanunu” çıkarılmıştır,

(7)

189

• 2007 yılında “Enerji Verimliliği Kanunu” çıkarılmıştır,

• Katı atıkların düzenli depolanması ve bertarafına yönelik olarak “Katı Atık Eylem Planı” hazırlanmıştır,

• Motorlu taşıtların kullanımına yönelik olarak yapılan düzenlemede, eski araçların trafikten çekilmesine ve yeni teknoloji ürünü olan taşıtların kullanımına yönelik politikalar oluşturulmuştur,

• Çevre ve Orman Bakanlığı işbirliğinde, Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı koordinasyonunda Sivil Toplum Kuruluşları, kamu ve özel sektörden 20 kuruluşun katkılarıyla “Tarımsal Kuraklıkla Mücadele ve Eylem Planı”

hazırlanmıştır,

• “Havza Koruma Eylem Planları” hazırlanmıştır.

Türkiye Đklim Değişikliği ile mücadelede aldığı tedbirlere ek olarak aşağıdaki unsurları da dikkate alarak politikalarına yön vermelidir.

• Türkiye’nin karbondioksit salınımında önemli yer tutan fosil yakıtların kullanımını azaltması ve yenilenebilir enerji kaynakları kullanımının teşvik edilmesi gerekmektedir.

• Kullanılan eski teknolojilerin yerine yüksek verimli, gelişmiş teknolojiler uygulanmalı ve bu alanlarda gerekli yatırımlar yapılmalıdır.

• Yıllık olarak sera gazı envanterinin hazırlanabilmesi için gerekli alt yapı ve kurumsal kapasite geliştirilmelidir.

• Gelişme yolunda ve sanayileşme süreci devam eden bir ülke olarak Türkiye’nin uluslararası müzakere sürecinde, salınım indirim miktarlarını belirleyecek kurumsal yapıyı acilen organize etmesi ve kurumlar arasında işbirliğini sağlayacak gerekli görev ve yetki tanımlamalarını yapması gerekmektedir.

KAYNAKLAR

Anonim, 2003. Đklime Özen Göstermek: Đklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü Đçin Kılavuz, s. 3.

Anonim, 2009. Kopenhag’a Giden Yolda Đklim Değişikliği, Küresel Tehditler ve Düşük Karbon Refahı Toplantısı. Prof.Dr.Veysel Eroğlu’nun Hitapları, 12 Kasım 2009, Đstanbul.

Babuş, D., 2005. Küresel Isınma Sorununun Uluslararası Çevre Politikası Đçerisinde Đrdelenmesi ve Türkiye’nin Yeri. Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Adana, s.86.

Çakmak, Haydar 2010. “Kyoto Protokolü”

http://www.yanki.com.tr/yazigoster2.asp?yazarid=15&id=295 ( 02.07.2010).

Dolu, Ö., 2005. Kyoto Protokolü Esneklik Mekanizmaları ve Kurumsal Kapasite Gelişimi. Yüksek Lisans Tezi, Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın, s.36-66 Güven, G.A., 2006. 1997 Kyoto Protokolü'nün Oluşumu ve Uluslararası Çevre

Politikalarına Etkileri. Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale, s.57

Karakaya, E. ve Özçağ, M., 2003. Türkiye Açısından Kyoto Protokolü'nün Değerlendirilmesi ve Ayrıştırma (Decomposition) Yöntemi ile CO2 Emisyon Belirleyicilerinin Analizi. VII. ODTÜ Ekonomi Konferansı, 06-09 Eylül 2003, Ankara

Karakaya, E., 2008. Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü, “Alınmıştır: Proje Temelli Esneklik Mekanizmaları:Temiz Kalkınma Mekanizması ve Ortak Yürütme”

Bağlam Yayınları, Đstanbul. s.169”

Kayabaşı, G., ve ark., 2008. “Kyoto Protokolü Küresel Isınmayı mı Durdurur Ekonomik Kalkınmayı mı Durdurur”, Ege Üniv.XI.Öğrenci Đktisat Kongresi, 08-09 Mayıs, Đzmir.

(8)

190

Türkeş, M., 2001. "Bonn Anlaşması ve Küresel Isınmanın Önlenmesindeki Rolü"

TMMOB Türkiye III. Enerji Sempozyumu, 5-7 Aralık 2001, Ankara.

Türkeş, M., 2009. Türkiye Cumhuriyeti'nin Birleşmiş Milletler Đklim Değişikliği ile Savaşım Antlaşmalarıyla Đlişkileri ve Sonuçları Üzerine Bir Değerlendirme. ODTU Bilim Teknik Topluluğu, Enerji Oturumları, 2009, Ankara.

TÜSĐAD, 2009. “ Kopenhag Đklim Zirvesi Değerlendirmeleri” TUSĐAD Basın Bülteni, TS/BAS-BÜL/96, 21 Aralık 2009.

UNFCCC 2004. United Nations Framework Convention on Climate Change The First Ten Years. Climate Change Secretariat, Bonn, Germany.

Yamanoğlu, G., 2006. Türkiye'de Küresel Isınmaya Yol Açan Sera Gazı Emisyonlarındaki Artış ile Mücadelede Đktisadi Araçların Rolü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara. s.26-39.

Referanslar

Benzer Belgeler

Perakende Ticaret Kauçuk ve Plastik Ürünler İmalatı Metalik Olmayan Ürünler İmalatı Elektrikli Techizat İmalatı Mobilya İmalatı Bina İnşaatı Telekominikasyon Seyahat

Activity 2.2 - Implementation of the on-the job training programme Activity 2.3 - Flexible support mechanism to the NIR 2015 inventory work Activity 2.4 - Evaluation and import

Bu açıdan değerlendirildiğinde, Fed’in faiz artırımlarına başlamasıyla birlikte kamu üzerindeki faiz yükünün yeniden artabileceği, faiz dışı

26 Mart tarihinde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye’nin üye olduğu (Macaristan ise gözlemci üye statüsüne

Sonuç olarak önümüzdeki yıllarda batarya ve elektrikli araç üretim fabrikalarınız olsa dahi bunların üretim yapmasını sağlayacak hammaddelere erişim ve arz güvenliği

Bilim Türkiye Eğitim Programları kapsamında Teknoloji, Astronomi ve Havacılık, Matematik, Doğa Bilimleri ve Tasarım Atölyeleri bünyesinde farklı temalarda 6-14 yaş

# Yaz sıcaklık ortalamasının en yüksek, bulutluluk oranının en az olduğu bölge Güney Doğu Anadolu Bölgesi’dir. # Tek jeotermal santralimizin olduğu bölge Ege

Talep yönlü etki: Tarımsal ürünlerin “dünya” fiyatlarındaki hızlı artışların etkisiyle tarımsal dönüşüm sekteye uğradı, tarımsal istihdam arttı