• Sonuç bulunamadı

KERBELÂ DA ON GÜNLÜK MUHARREM

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KERBELÂ DA ON GÜNLÜK MUHARREM"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KERBELÂ’DA

ON GÜNLÜK MUHARREM

S. M. TEVF$K**

Kürre-i arz n her hangi noktas nda bulunurlarsa bulunsunlar, $ranîler, bil- hassa Caferiler mutlaka Muharrem’in ilk on günlerinde matem ve taziye merasi- mini ifa ederler. Muharrem ay bütün $ranîlerle &îiyyülmezhep (&ii mezhebinden) olanlar için bir matem ay d r. Hazreti Hüseyin ile evlad ve taallukat n n bu ay içinde envâ- eza ve cefalarla –dâiye-i istiklal ve saltanat için- mazûran, mazlûmen #ehit edilmeleri keyfiyeti, tarih-i #ehâdetlerinden beri âlem-i $slam nezdinde büyük ve müdhi#, hûnerizâne (kanl ) bir vak’a-y cân-sûz (can yak c ) te#kil etmi# ve vefât- âlîlerinden beri mezâr- #erîflerini metâf- sulehâ ve ebriyâ k lm #t r.

Hazreti Seyyidü##ühedâ’n n Kerbelâ’da #ehit edilip #imdiki buk’a-y

#erîfede defnolunduklar n tarih-i $slam yâd etti2i gibi bilcümle müerrihînin – Arap müerrihleri- de taht- tasdikindedir.

Mü#arünileyh hazretlerinin kabr-i #erîfi $ranî ve Hindîler taraf ndan teberruan ve teberrüken bugünkü hâle konulup fevkalade bir surette tezyin edil- mi#tir. On günlük Muharrem merasim-i fevkaladesini görmek ve #ehîd-i muhte- rem mü#arünileyhi bu esnada ziyaret etmek için aktâr- baîde-i $slâmiye’den #edd-

Sebîlürre#âd, 29 Safer 1331 (24 Kanun- Sani 1328)’de Mekâtib (Mektuplar) ba#l 2 yla yay mlanan Hindistan Yolunda serisinin 21. Mektubu olarak yaz lan gözlem-haberden al nm #t r. (Sebîlürre#âd, cilt II–IX, say 48–230, s. 384–386 29 Safer 1331 / 7 &ubat 1913) Marife için yay na haz rlayan Dr.

Do2an KAPLAN, Selçuk Üniversitesi $lahiyat Fakültesi $slam Mezhepleri Tarihi A.B.D. Ar#.Gör., dkaplan@selcuk.edu.tr

** Mehmet Tevfik Efendi, dönemin büyük kazaskerlerinden olup Ankara’da do2mu#tur. Dedesi Halvetiye tarikat n n &abaniye'ye ba2l Çerke#iye kolunu kuran Çerke#î Mustafa Efendi’dir. Babas Osman Vehbi Efendi ise, II. Mahmut’un iste2iyle çal #t 2 medreselerin ders-i âml 2 n yapan âlim bir ki#idir. Tahsilini $stanbul’da tamamlayan M. Tevfik nâib olarak seyahatlerde bulunmu#, 1880’de ise Meclis-i Tetkikat- &er’iyye azal 2 ile beraber Meclis-i Me#ay h naz rl 2 na tayin olunmu#tur.

Bkz. Meryem Ülke, “Emperyalizm Kar# t Bir $sim: Halil Hâlid Bey”

http://www.bisav.org.tr/admin/uploads/yayinlar/1halilhalid.doc [16.02.2009].

(2)

460 i rihal ve tayy- menâzil eden (evlerini terk edip uzak $slam ülkelerinden buraya gelen) binlerce mümin, müslim sûret-i mahsûsada Kerbelâ’ya vurûd ederler.

Bu on gün içinde Kerbelâ ba#tan a#a2 bir mâtemserâ gibidir. Her yerde ta- ziye, mersiye, nevhâ (a2 t) okunur. Erkek, kad n, çoluk çocuk a2lar, s zlar.

Seyyidü##ühedâ aleyhi selamullah hazretlerinin menk be-i cân-güdâz yla (can eritici, ac kl ) evsâf- celîleleri mersiye-hanlar taraf ndan manzum ve mensur ola- rak gayet hüzün-âgin (hüzünlü) ve dil-sûz (yürek yak c ) bir eda ve ahenk ile bir âverde-i lisan teessür edilir. Her tarafta ve her mahalde as lan siyah bez parçalar , eyyâm- mezkûrenin, keder, yeis, hüzün ve teessür günleri olduklar n lisan- hâl ile ilan eyler.

Bu hâlleri, fevkalade ihzârât (haz rl klar ) görenlerin kalplerinden bir ink bâz- tabîî, deh#etnemûn bir küdûret (kayg ) hâs l olur ki, hâlet-i mezkûrenin ref’ ve izâlesi hiçbir suretle kâbil olmuyor.

Hazreti Hüseyin (r.a.) hazretlerinin kubbe-i #erîfeleri üzerinde de murabba’

ve gayet büyük bir siyah bayrak bu ay içinde çekilir ve görenlerin âh ve tahassür- lerini tezyîde yard m eder.

Kerbelâ’n n her mahallesinde muvakkat bir tekke kurulup, envâ’ u e#yâ-y nefîse ile donat l p ma2rip ezân ndan sonra emkine-i mezkûrede bulundurulan rengârenk, nev’ nev’ lambalar, #amdanlar vesâir âlât ve edevât- tenvîriye yak l r ve ortal k gündüz gibi ayd nlan r.

Tekâyâ ve zevâyâda, mersiye mahallerinde bulunan huddâr (haz r bulu- nanlar) ve müstemiîne bidderacât (konumlar na göre) kahve, çay, #urup, nargile, sigara ikram olundu2u misüllü bazan da yemek verilir.

Kerbelâ’da bulunan ulema, sâdât, tullâb- ulûm- dîniyye, esnâf u kesebe, e#râf- mahalliye hep bilâistisnâ siyah elbise giyip Safer ay n n sonuna kadar bu hâllerini muhafaza ederler.

Gündüz vakti Hazreti Hüseyin’in medfûn bulunduklar mahallin sahn nda vakit vakit mersiye ve mev’iza tertîl ve tilâvet olundu2u gibi, gece vakti ayn mahalde kurulan tekâyâ-y müteaddide tenvîr ve i#’al olunur ve deste deste gö2üs vuranlar, zencîr çalanlar gelip eda ve ifâ-y taziye ve matem edip giderler.

Bu merasime Kerbelâ’da i#tirak etmeyen hemen yok gibidir. Herkes kendi kadrince maddi olsun, manevi olsun behmemal az-çok bu esasa yard m eder.

Bunu kendileri için büyük bir saadet ve sevap telakki ederler. Maddeten yard m edenler, destelere laz m olan lamba, me#’al, #amdan, sair âlât ve edevât , yakmak için mum, gaz, neft ve ona mümasil mevâdd- tenvîriyeyi vermekle i#tirak ediyor.

Manevi yard ma gelince, desteyi te#kil edenlerde kal r ki, bunlar bütün gecelerini, on günlük Muharrem esnas nda, gö2üslerine vurmak, nevha ve nedbe okumak için öteye-beriye Abbas ve Hüseyin hazerât n n sah nlar na, ulema evlerine, e#râf- mahalliyeyi te#kil eden ve zevinnüfûzun ikametgâhlar na gitmekle hâs l olur.

Desteler, bir-iki, dört-be# desteden ibaret olmay p yirmiyi herhâlde tecâvüz eder. Kerbelâ’da kaç mahalle varsa, her birinden bir deste te#kil edilip, kendi

(3)

kârîleriyle, me#’alcileriyle, deste ba# lar yla, bayrakdarlar yla birle#ip gö2üs vurur- lar. Yerliler alelekser Arap olduklar cihetle na2me ve nevhalar Arabiyyülibâre (Arapça) ve müteaddit nevâ ve ahenklerle icra olunur.

Bundan sonra s ra Kerbelâ esnâf u kesebelerine gelir ki, bunlar da s n f s n f birer deste tanzim ederek, sah nda ve sokak ve çar# larda kendi gö2üslerine vurur- lar. Hele bakkallar, attarlar desteleri her gece geç vakit ve tenha zamanlarda ç kar ve gayet hazin ve müessir sadâlarla menk beler okuyup pek h zl sînelerine çalar- lar. Gecenin sükûneti içinde yüzlerce el #ak rt s ndan mütehassil olan aks-i sadâ deh#etli bir surette taraka-endâz olup, sâmiîn ile nâz rîni mütedehhi# eyler.

Destelerine bu kadarla kalmaz, $sfahan’dan, Kirmân#ah’tan, Kâ#ân’dan,

$ran’ n hemen her taraf ndan berây- ziyâret (ziyaret için), Kerbelâ’ya, atebâtâ (ziyaretgâha) gelen zuvvâr- $rânîye taraf ndan da ayr ca büyük, tantanal , deb- debeli, gösteri#li, parlak çûhalar te#kil olunur. Bu destelerin kendi kudretlerine göre de âlât ve edevâta mâlikiyetleri vard r. Pençeli bayraklar, gümü#ten mamul birçok cici biciler, me#aleler, #amdanlar, envâ- edevât- tenvîriye, hatta mütehar- rik lüksler, #allar, ipekli kuma#lar, keldanlar, saks lar, daha neler neler, hâs l ta’dâd nâ-kâbil olan birçok destenin mâbihilimtiyâz n (ayr cal 2 n ) te#kil eden

#eylerdir. Herhangi bir destenin bu gibi #eylere temellükü daha ziyade olursa, o deste mazhar- takdîr ve tahsîn olur.

Kirmân#ah destesi pek tedârikli bir deste olmakla beraber, gö2üslerine pek h zl vururlar. Öylece $sfahânîler destesi de seyrden hâli de2ildir. Ancak berikiler ötekiler kadar muntazam ve müzeyyen olmad 2 gibi, birincisi gö2se vurmak için sûret-i mahsûsada Kirmân#ah’tan Kerbelâ’ya gelirler.

Bu kadarla kalsa yine iyidir, fakat kalmaz. Muharrem’in yedinci gecesinden sonra bu feryad ve eninlere bir de ulema ve tullâb desteleri i#tirak eder. Ancak bu destelerin âlât ve edevât pek sade ve basit ise de, sâir desteler kadar muntazam de2ildir. Â#ûrâ gecesi huddâm destesi de di2er destelerle ç kmaya ba#lar. Hazreti Hüseyin ile Hazreti Abbas’ n sahn ve harem-i #erîflerinin hizmetiyle muvazzaf olan kilitdârlarla -ki iki kilitdârd r- hademeler, cümlesi de seyyid ve ye#il sar kl olduklar halde büyük bir deste yaparlar. Bu destenin bütün destelere tefevvuk ve rüchâniyeti (üstünlü2ü) vard r. Halk üzerinde de daha ziyade icrâ-y te’sîr edip, herkesi a2lat r. Seyyidler irili ufakl küçük büyük, celîl ve vazî’ hâs l yüzlerce zevat kilitdârlardan tutup tâ harem-i #erîfin süpürücüsüne var ncaya kadar kendi küçük evlat ve taallukâtlar yla ellerinde birer mum tutarak ortalar ndaki nevhahânlar yla beraber yekzebân ve hem-âhenk olarak bir a2 zdan okur ve elbir- li2iyle gö2üslerine vururlar. Merasimin hitam nda da ileri gelenlerden biri minbere ç k p, $slamiyet’e, padi#aha, millete, zuvvâra hay r dualar ettikten sonra a#a2 iner.

Hemen her deste taziye ve matem merasimini icradan sonra bu gibi ed’iye- yi hayriyede bulunmaktan geri kalm yorlar. Husûsiyle hâl-i harbde bulundu2u- muz bir s rada bütün a2 z dolusuyla asâkir-i nusret-müessir-i Osmâniye-yi

(4)

462

$slâmiye’nin muzaffer ve mansur olmalar içün dualar edilmiyor. Âsâyi#i, ortal 2 muhafaza için her deste ile ba#l ca jandarma ve polis gezer. Fakat jandarmalarla polisler muntazam bir vaziyette gezmiyorlar. Bu kusur ise tabur a2as yla, polis komiserinde olmay p, polislerle jandarmalara aittir. Çünkü Muharrem ay na mahsus olmak üzere Musul’dan, Ba2dad’tan celp edildiklerinden ahvâl-i mahalliyeye adem-i vukûflar ndan ileri gelir.

Benim gibi, herkesin nazar- dikkat ve taaccübünü celbeden bir #ey var ise kad nlar n oturduklar yerlerde s k s k ve biti#ik bir surette erkeklerin gezmeleri keyfiyetidir ki, bu hâli ne polis, ne de jandarma men etmiyor. Bilakis jandarmalar- la polis efendinin bizzat kad nlara, sahn- #erîf gibi muhterem ve mukaddes bir yerde harf-endâzl kda bulunmalar (laf atmalar ) fevkalade çirkin bir #ey te#kil etmektedir. Hele Muharrem’in onuncu gününde, velveleli bir zamanda hükûmet devâirine mensup küçük memurlar -baz mübeyyad ve mukayyedlerin- (gençle- rin) kad nlara gözleriyle, burunlar yla baz i#ârâtda bulunmalar o kadar müstek- reh ve i2renç bir #ey te#kil ediyor ki, insan n nefretini de2il, adeta lanetini celp eder. Husûsiyle herkesin kan beynine f rlam # oldu2u bir günde ki insan n ihtiyâr elinde de2ildir. Maazallah ufak bir gürültü kopsa derhal büyük bir ihtilâle müncer olaca2 na #üphe yoktur. Hâs l böyle sulu, terbiyesiz ve efendi k yafetinde bulunanlar n ahvâl- rezîleleri, Arap ve Acem, yerli ve zuvvâr nazar nda pek çirkin bir surette telakki edilece2i tabîîdir.

Desteler içinde en ziyâde câlib-i nazar- dikkat olan Türk destesidir. Bunlar önünde bâlâbân boru (trampet) çal n p, ellerinde birer uzun de2nek bulundu2u bir vaziyetle hâriçten sahna girerler. Evvelce ellerinde ç plak kama bulundurulu- yordu. Fakat on sene evvel bu deste ile di2er bir deste aras nda çar# da münâzaa kopmu# ve her iki taraftan telefât ve mecrûhîn vukû’ bulmas yla hükûmetin müdâhalesini mucip olarak, en sonunda kamas z ve yaln z kama yerine ellerine birer de2nek tutmaya kendilerine müsâade verilmi#tir. Muharrem’in onuncu günü sabahleyin saat dört raddelerinde Haymegâh’a -Hazreti Hüseyin ile etbâ n n vaktiyle çad r rekz ve nasp eyledikleri mahaldir ki, merkad-i #erîfe pek yak nd r- gidip orada kafalar n kan ile yar p, silahlar n ellerinden ald ktan sonra sahna gelir ve bir iki kere tavaf ettikten sonra sah n kap lar n n birisinden ç k p giderler.

Bunlar n da #âyân- tenkîd fena bir hâlleri vard r ki, gerek hükûmet-i ma- halliye, gerekse mezhep reisleri bulunan ruesâ-y rûhâniye taraf ndan mumana'at edilmiyor. Bana kal rsa kusurun büyük k sm kendi ruesâ-y rûhâniyelerindedir.

&öyle ki kama vuranlar n ba#lar ndan kan akt 2 esnada bunlar sahna girip, halk ortas ndan geçer, elleriyle #ap r #ap r ba#lar na vurup, kanlar ahâli üzerine s çra- t rlar. Bu destenin bu hâlinden müteezzî olmayan kimse kalmaz. Her #eyden evvel kama çalmak dînen ve mezheben &îîler indinde mezmûm oldu2u halde ulema bunu men’a kalk #m yorlar. Bu babda müdâhane ve mürâîlik ettikleri â#ikârd r. Sâniyen mademki bunu men etmek istemiyorlar, hiç olmazsa, dola#t k-

(5)

lar nda kafalar na vurmamay ihtâr eylemelidirler ki bu kadarc k olsun insanlar n müteneffir ve ikrâh n men etmi# olurlar.

Â#ûrâ günü sabahtan ta ma2rip ezan na kadar Hüseyin ve Abbas hazerât n n sahn- #erîfleri ahâli ve zuvvâr ile doludur. Desteler birer birer gelip icrâ-y matem ederler. Her destenin nevha –mersiye- okuyanlar na e#râf- mahal- liye ve desteler taraf ndan hil’atler verilir. Fakat maatteessüf hükûmet taraf ndan bu müzaheretlere, matemlere hiçbir suretle i#tirak olunmuyor. Kendilerine ne muâvenet-i nakdî, ne bir hil’at, mum paras nam yla bir iâne ve tahsîsât verilmi- yor.

Be# milyon bir kütleyi te#kil eden Osmanl &iilerine –unsuruna- hükûmet-i Osmâniye hiçbir #ey yapmam # ve yapmak istemiyor. Bunlara daima yabanc bir nazarla bak yor. Adeta bunlar anâs r- Osmâniye’den saym yor. Bunlara kar#u daima bîgâne ve bir nazar- bîkaydî ile bak yor. Böylelikle kendisini sevdirmiyor.

Onlar da kendisinden so2utuyor. Bu unsurdan ne âyan, ne mebusan meclislerin- de bir aza var, ne de memur tayin olunmu#tur. Rumlardan, Ermenilerden, Bulgar- lardan âyan meclisinde müteaddî (zulmeden, azg n) azalar bulundu2u halde numûne içun &iilerden bir aza yoktur. Hâs l bu noktaya hükûmetimizin pek çok dikkat etmesi icap eder. Buras pek ince ve mühim bir mevkidir. Âtiyen $ngiltere ve Almanya siyaseti içun h tta-i Irâkiye (Irak bölgesi) en birinci bir cevelangâht r.

Bütün emeller, ümitler buralara matuftur. &imdiden buraya atf- ehemmiyet laz md r. Sonra ço2a mal olur. Hem de i# i#ten geçer. &ehzâdelerimiz, vükelâm z Avrupa’da de2il, bana kal rsa Irak’a seyahat için gelip, ahâli ve a#âyir ile ihtilât ve temas etmelidirler. Avrupa seyahati her zaman eldedir, bir yere gitmez, kaçmaz.

Fakat buralar n ahvâli #âyân- tedkîktir. Bâb- Âli koltuklar nda kurulup h tta-i Irakiye ahvâlinden bahsetmek do2ru de2ildir. Dâhiliye, evkâf, defter-i hakâni, posta ve telgraf nâz rlar m z s rayla birer defa Irak’a ihtiyâr- sefer edip bura ahvâlini pek yak ndan tedkîk etseler olmaz m ? $ngiltere nâz rlar , husûsiyle müstemlekât nâz r (sömürgeler bakan ) gibi bizim nuzzâr da seyahatlar yapsalar fena m olur? Posta ve telgraf idareleri buralarda o kadar fenad r ki tenkit için bir iki sayfa karalamak #öyle dursun, ba#l ca bir kitap yazmak laz md r. Nafia Nâz r bir defa Irak’a var p ahvâli görse bilmem ki k yamet mi kopar. Mebuslar m z bu- nu nuzzâr m zdan istemeli, hem de resmen teklif etmelidirler. Yoksa nazaret sandalyesine geçip kurulmay herkes anlar!

Evet, Kerbelâ’da on günlük Muharrem böyle tumturakl , gürültülü, avazl , edal geçer, bir yabanc ve ecnebinin gözüne bu manzaralar pek tuhaf ve dînî telakki edilir. Hâlbuki dine hiçbir taalluku yoktur. Hep (demonstration) nam alt nda icra edilen #eylerdir. Zaten $slamiyet içine o kadar hurâfât sokulmu#tur ki, esas diyânet bo2ulmu# gitmi#tir. Ulema, vu'âz, zühhâd, ubbâd, tullâb bu hâllerin slah na himmet ve ehemmiyet göstermezler. Onlar yaln z kendi dükkânlar n n revâc n dü#ünüp zavall Müslümanlar vâdi-yi dalâletde pûyân olmaktan (ko#- maktan) men etmiyorlar. Vicdan ma, Allah ma kasem ederim ki &ii, Sünni ne

(6)

464 kadar ulema varsa hep vazâif-i dînîyyelerinde kusûr etmi#ler ve elân etmektedir- ler. Yoksa Müslümanlar n hâli bugüne varmazd . Cenâb- Hak nezdinde k yamet gününde bunlar n cümlesi mes’uldür. Cenâb- Hak aldanmaz, a’delu’l-âdilîndir (mutlak âdildir).

Yaln z benim nazar- dikkatimi celbeden daha bir #ey var ise Kerbelâ’daki Hintlilerin destesidir. Bu deste hakk nda ne yazsam azd r. Mektepleri hakk nda evvelce ne yazd msa, desteleri hakk nda da nokta-i nazar m ayn müsâvidir.

Hulâsa hükûmet elân gâfildir. Ne yapaca2 n bilmiyor. H tta-i Irâkiye, slâhât- hakîkîye, te#kîlât, tensîkât, büyük himmet ister, böylelikle kal rsa netice vahim olur. Sonradan pi#manl 2 n bir fâidesi yoktur.

Kerbelâ: Muhâbir-i mahsûsunuz S. M. Tevfik

Referanslar

Benzer Belgeler

Pato- lojik kaburga kırıkları genelde, ileri yaş, böbrek hastalığı, metastatik tümörler ve osteoporoz nede- niyle meydana gelirken, strese bağlı kaburga kırık-

imiþ tabiî, | Beyleri, milleti ahenksiz olduðu için, Çin milleti hilekar ve sahtekar olduðu için, aldatýcý olduðu için, küçük kardeþ ve büyük kardeþi birbirine

Tek bir cümleyle ifade etmek gerekirse Helvacızâde Muharrem Hasbî Osmanlı şiir mirasını Balıkesir’de yaşatmış, şiirleri beğenilmiş, manzum tarih

İstanbul Sözleşmesi, tüm insan hakları evrensel veya bölgesel Sözleşme ve Bildirgeleri gibi seküler zihnin ürettiği liberal ideolojik anlayışın ürünüdür..

Halkın temel gıdası olan ekmeği üreten Konestaşın Konya’da ki hikayesi, şirketin kuruluş safhaları, ekmek fabri- kası tesislerinin satın alınması, montajı,

Daha sonra Genç Hukukçular Hukuk Okumaları Grubu’nu kurduk, Türkiye'de bir örneği yok.. Bütün der- nekler, örgütler ve vakıflar konferans verirler, sohbet yaparlar, biz ders

Bilinenin aksine Şiiler 12 İmam Orucu tutmuyorlar onlar Yas-ı Matem diye 10 gün oruç tutuyorlar ve bu sürecin sonunda ise aşure etkinliği ve kendi kendini cezalandırma

Miyomu olan gebelerde erken gebelik kay›plar›, prema- tür do¤um, servikal yetersizlik, prezentasyon anomalile- ri gibi komplikasyonlar görülür (2) .Travay esnas›nda