• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA EKONOMİK POLİTİKA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA EKONOMİK POLİTİKA"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA EKONOMİK POLİTİKA

SALİM KOCA*

Türk devlet anlayışı ile Türk hüküm darlarının izledikleri ekonom ik politikalar arasında sıkı bir bağ bulunm aktadır. Türk devlet anlayışına göre, halkı din, dil, soy ve kültür farkı gözetm eksizin bütünüyle refaha ulaştırm ak ve refah içinde yaşatm ak, Türk devletlerinin başında bulunan hüküm darların başlıca gayesi olm uştur. Orhun Y azıtlarında Bilge Kağan, "ölmek iizere olan m illeti dirilttim; aç m illeti doyurdum; çıplak m illeti elbiseli, fa k ir m illeti zengin, az. m illeti çok kıldım " derken, bu gayeyi gerçekleştirm iş ilk Türk hüküm darı olarak karşım ıza çıkm aktadır. Fakat, B ilge Kağanın bu gayeyi gerçekleştirm esi pek kolay olm am ıştır; kendi ifadesiyle onun, "gündüz otur­

madan gece uyum adan, ölesiye bitesiye çalışm ası" gerekm iştir (Köl-tiğin Yazıtı, güney cephesi: 10; Bilge Kağan Yazıtı, doğu cephesi: 24, 22). Öte yandan, "boylarım bolluk içinde yaşıyor, bu bana yeter" şeklinde Çin Y ıllıklarında kaydedilm iş sözleriyle başka bir G öktürk kağanı da, am acına ulaşm ış bir hüküm darın m utluluğunu açığa vurm aktadır (Roux, 1991:103).

Halkı bütünüyle refaha ulaştırm ak ve refah içinde yaşatm ak şeklinde olan Türk devlet anlayışı, İslâm î dönem de de değişm em iş, aynen korun­

muştur: Karahanlı devrinin ünlü siyaset kitabı Kutadgu Bilig'de, Türk devlet anlayışının bir gereği olarak hüküm dara "vur, al ve d a ğ ıt”, yani düşm an ile

* Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Feıı-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.

(2)

466

savaş, onun birikm iş servetini elinden al ve halkına dağıt tavsiyesinde bulu­

nulm aktadır (b. 2025, 2053). Fakat, bu yeterli bulunm am akta, "sağ elin kılıç sallar ve vururken, sol elin ile m al dağıt" denilerek, bu faaliyetin devam lı olm ası istenilm ektedir (b. 2069). Aynı eserin başka bir yerinde de ,

"hükümdar, kuldan fa k irlik adını kaldıramazsa, o nasıl bir bey olur"

şeklinde bir ifadeyle, görevini yapam ayan bir hüküm darın yerini koruyam a­

yacağına işaret edilm ektedir (b. 2983). O halde Kutadgu Bilig'e göre hüküm dar, tıpkı Bilge Kağan gibi, "çıplak olanı giydirmeli, aç olanı do yur­

ulalı, fa k iri zenginleştirm elidir" (b. 2982, 5513). Bunun için o, sadece savaş gücü ile elde ettiklerini değil, aynı zam anda hâzinesini de kendisine birşey kalm ayıncaya kadar dağıtm alıdır. Hatta, Kutadgu Bilig'in ifadesiyle, onun,

"altın vere vere eli nasır tutm alıdır" (b. 3042). Çünkü, "halkın zenginliği beyin zenginliği dem ektir" (b. 5545). Bundan dolayı, hüküm dar kendi çıkarını değil, halkın çıkarını ön plana alm alıdır. Zira, "hükümdarın çıkarı, halkın çıkarının içindedir" (b. 5353; krş. Genç, 1981 : 100 vd).

Biz bu yazım ızda, yukarıda belirtiğim iz "halkı bütünüyle refaha ulaştırm ak ve refah içinde yaşatmak" şeklinde olan Türk devlet anlayışını, Türkiye Selçuklu hüküm darlarının fethederek, kendilerine vatan yaptıkları A nadolu'da ne dereceye kadar gerçekleştirm iş olduklarını ortaya koym aya çalışacağız.

A. EK O N O M İK FAALİYETLER 1. Ticaret

A nadolu, doğuyu batıya, kuzeyi güneye bağlayan m illetlerarası transit ticaret yolları için âdeta bir köprü durum undadır. Türkiye Selçuklu hüküm darları, A nadolu'nun konum unun sunduğu bu im kânın değerini kavra­

m akta gecikm ediler. Fakat onlar, daha I. Haçlı seferi sonucunda (1097) sahilleri tam am en B izans'a kaptırm ışlar ve Anadolu yaylasına çekilm ek zorunda kalm ışlardır. Türkiye Selçuklu Devleti de bir kara devleti haline gelm işti. Ü stelik, devlet dört taraftan da sarılm ıştı. Kom şu devletlerle ilişkiler bozulduğu zaman ticaret kervanları ya A nadolu'nun içinde yığılıp kalıyor, ya da yollarda soyuluyordu. Tüccarlar da büyük zararlara

(3)

uğruyorlardı (İbnü'l Esîr, 1982: XII, 242). Ticaretin engelsiz yürüyebilm esi için sahillerin Türk hâkim iyetine geçm esi, daha da önem lisi, Selçuklu hâkim iyeti altında A nadolu'nun siyasî bütünlüğünün sağlanm ası gerekiyor­

du. bunun için Selçuklu hüküm darları, bütün güç ve enerjilerini denizlere ulaşm a, sahilleri ele geçirm e ve siyasî bütünlüğün önündeki engelleri kaldırım a gayesi üzerinde topladılar. Seferlerini de, bu gayeyi gerçekleştirm ek için birer vasıta yaptılar. Sinop (1214) ve A ntalya (1207/

1216) gibi Anadolu'nun dış dünyaya açılan iki önem li ihracat ve ithalat şehrini ele geçirdiler; hâkim iyetlerini sahiller boyunca yaydılar. Onlar, bununla da yetinm ediler; ticareti geliştirecek daha başka tedbirler de aldılar:

I. Gıyâseddin K eyhüsrev, I. İzzeddin Keykâvus ve I. Alâeddin Keykubâd gibi Selçuklu sultanları, V enedikliler ve Kıbrıs Frankları ile ticareti karşılıklı düzenlenen antlaşm alar yaparak, Selçuklu ticaretini dış dünyaya açtılar ve onunla bütünleştirdiler (Turan, 1988: 109-146; Savvides, 1981: 140-145;

M artin, 1980: 321 - 330; Heyd, 1975: 334).

A nadolu'nun ekonom ik bütünlüğü ve transit ticarî faaliyetlerin kesintiye uğram adan devam ı, büyük ölçüde Selçuklu idaresi altında A nadolu'da siyasî birliğinin sağlanm asına bağlıydı. Bunun için Selçuklu hüküm darları, önce A nadolu'nun siyasî birliği önünde en büyük engel olan D anişm endliler D evletini (1175, 1178), sonra da Erzurum Saltuklularım (1202), Erzincan M engüceklilerini (1228) ve Doğu ile Güney-D oğu A nadolu A rtuklularının bazı şubelerini (Ha'rput) birer birer ortadan kaldırarak, topraklarını Selçuklu D evletine kattılar. Ayrıca, Ç ukurova Erm eni Kontluğu (1147) ile Trabzon Rum Krallığını da (1214), Selçuklu Devletine bağlayarak, Anadolu'nun siyasî birliğini tam am ladılar. Böylece, İran, Irak ve Suriye'den gelen, Erzurum , M alatya ve M araş üzerinden Trabzon, Sam sun, Kayseri, Sinop ve K onya şehirlerini ulaşan ticaret yolları Selçuklu Devletinin eline geçerek, A nadolu'nun ekonom ik bütünlüğü de büyük ölçüde sağlanm ış oldu.

Türkiye Selçuklu hüküm darları, ticaretin alt yapısını da ihm al etm edi­

ler: O nlar ticaret yolları üzerinde kervansaraylar ve köprüler yaptırdılar.

Tarihî kayıtlara göre, A nadolu'da kervansaray inşasına ilk defa Sultan II.

Kılıç Arslan zam anında başlandı (A nonim Selçuk-nâm e, 1952: 38/25;

Turan, 1971a : 99). Kılıç A rslan'dan sonra gelen sultanlar ve devlet adam ları TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA EKONOMİK POLİTİKA 467

(4)

SALİM KOCA

servetlerinin önemli bir kısmını bu işe ayırarak, kervansaray inşasına büyük gayretle devam ettiler. B ir asır içinde de Anadolu ticaret yollarını kervansa­

ray ağı ile ördüler, m eselâ, XIII. yüzyılın ikinci yarısında, Kayseri ve Sivas şehirleri arasında 24 kadar kervansaray bulunm aktaydı (Turan, 1971a: 114;

Cahen, 1968: 168; G ordlevski, 1988: 216). Zam anım ızda yapılan bir araştırm ada da, A nadolu'da Selçuklu devrine ait 97 adet kervansaray tespit edilm iştir (Erdmann, 1961, 1967, I, II, III). Fakat, bunların pek azı günüm üze ulaşabilm iştir; ihmaller, savaşlar ve zamanın yıpratıcı etkisi sonu­

cunda çoğu yerle bir olmuştur.

Kervansaraylar, sağlam duvarları ve dem irden tek kapısıyla âdeta kale özelliğinde inşa edilm iş yapılardı. İçleri de, bir askerî m üdahaleye bile aylar­

ca dayanabilecek şekilde donatılmıştır. A ksaray-K onya yolu üzerinde Sultan I. Alâeddin Keykubâd tarafından inşa edilm iş Sultan Hanın a sığınan İlyas adında bir Selçuklu kom utanı, burada M oğol orduları kom utanı İrençin'e karşı kendisini iki ay süre ile savunm uştur. Sonunda, kervansarayı düşürem eyeceğini anlayan İrençin, kuşatmayı kaldırm ak zorunda kalm ıştır ( Aksarayî, 1944: 304; Turan, 1977a : 99).

Ticaret yollan üzerinde birer günlük m esafelerde (35-40 km) inşa edil­

miş olan K ervansaraylar, yaz-kış devamlı olarak kervanlara ve yolculara hizm et veriyordu. Y olcular, zengin-fakir, hür-köle dem eden, soy ve din farkı gözetilm eksizin üç gün burada m isafir ediliyordu. H astalananların tedavisi yapılıyor, ilaçları veriliyor ve hayvanlarına bakılıyordu (Turan, 1971a: 93- 116). Bu, benzeri hiçbir devlette ve m illette görülm eyen sosyal bir hizm etti.

Bu hizm etin temeli, İslâmın hayır ibadeti ile toplum un refahını hedef alan Türk devlet anlayışına dayanıyordu. Bu hizm ette, âdeta İslâm iyetin yüce değerleri ile Türk devlet anlayışının temel ilkeleri bir senteze ulaşm ış durum daydı.

Türkiye Selçuklu sultanları, ticaretin gelişm esi için daha başka tedbirler de alıyorlardı. Onlar, komşu devletler ve topluluklar tarafından zaman zaman kesilen ve kapanan ticaret yollarını açmak için seferler düzenliyor­

lardı. Trabzon Rumları ve Erm eniler üzerine düzenlenen seferler, hep bu gaye için yapılm ıştı. Gerçekten de, seferlerden sonra yollar açılm ış ve güvenlik altına alınmıştı. Böylece, ticaret hızlanm ış ve büyük bir gelişm e

(5)

TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA EKONOMİK POLİTİKA 469 fırsatı bulm uştu (İbnü'l Esîr, 1982: XII, 242; İbn Bibi, 1957: 238; Turan,

1971b: 286).

Öte yandan devlet, m alları soyulan tüccarların zararlarını hâzineden ödüyordu. Bu, zam anına göre bir çeşit devlet sigortası dem ekti. Bundan başka, Selçuklu hüküm darları baç, geçiş ve güm rük vergilerini tam am en kaldırarak veya çok düşük oranlara indirerek (% 10'dan % 2'ye), ticareti destekliyorlar ve teşvik ediyorlardı (İbn Bibi, 1957: 143. 144; 1956: 302, 303; Turan, 1971b: 285, 343; Turan, 1988: 124-128).

Selçuklu hüküm darlarının aldıkları bu tedbirlerle A nadolu'da ticaret son derece gelişti. Karadenizin kuzeyindeki ülkelerin balı, kürkü ve kölesi, Çin'in ipeklileri, Hindistan'ın kum aşları ve baharatları, Kıbrıs'ın sofra takım ları için Anadolu şehirleri birer pazar yeri haline geldi (Koca, 1991a:

116). V akıf kayıtlarına göre, Türkiye Selçukluları Devletinin en önem li şehirlerinden Sivas'da 16, K ırşehir'de 19 çarşı ve pazar bulunuyordu (Köym en, 1976: 161).

Ticarî faaliyetler sadece şehirlerde toplanm ıyordu. Şehirlerin dışında, belirli yerlerde m illetlerarası pazarlar (fuar) kuruluyordu. Bu pazarlar, iç ticaret için olduğu kadar dış ticaret için de büyük önem taşıyordu. Elbistan yakınlarında, H alep-K ayseri ticaret yolu üzerinde kurulan "Yabanlu Pazarı", bunların en ünlüsüydü. Yabanlu Pazarına alış-veriş yapm ak için m em leke­

tin her tarafından ve kom şu ülkelerden tüccarlar geliyordu. B uradaki alış­

veriş üç-dört ay sürüyordu (Süm er, 1985; İbn Bibi, 1957, 127 vd.; Turan, 1980:367 vd).

Başta Türkiye Selçukluları Devleti olm ak üzere A nadolu'da kurulan Türk devletlerinin ekonom ilerinde ihracat önem li bir yer tutuyordu. İhraç m alları arasında Türkm enlerin büyük sürüleriyle (koyun, at) bu sürülerden elde ettikleri ürünler baş sırayı alıyordu. Çağdaş kaynaklarda verilen bilgile­

re göre, A nadolu'dan İran, Irak ve Suriye gibi İslâm ülkelerine sürüler halin­

de canlı mal ihraç ediliyordu. Sürat, çeviklik ve dayanıklık bakım ından çok ünlü olan K astam onu, K ütahya ve Karam an atları, yabancılar tarafından yüksek fiyatlar ödenerek satın alınıyordu. A nadolu'nun deri ve deri m am ülleri de yabancı tüccarlar tarafından aranan m allar arasındaydı. A nkara keçilerinden elde edilen tiftikler ise, batılı tüccarlar tarafından Fransa ve

(6)

İngiltere gibi Avrupa ülkelerine götürülerek pazarlanıyordu. İhraç m alları arasında, A nadolu'da üretilen ipekler (seta Turchia) ile hem en hem en her şehirde dokunan çeşitli renk ve desende pam uklu kum aşlar önemli bir yer tutuyordu. Türkm en halıları ve börkleri de, Paris ve L ondra sosyeteleri tarafından aranan m oda m allar arasında yer alıyordu. Batı ülkeleri, boya endüstrisinin ham m addesi olan şap m adenini de Türkiye'den sağlıyorlardı.

Ayrıca, Toros dağlarından elde edilen keresteler de, A ntalya ve M akri lim anları vasıtasiyle M ısır'a ihraç ediliyordu (Turan, 1980: 363-368; Cahen, 1968: 155-168; G ordlevski, 1988: 207-225; Köym en, 1992: 16-27).

G örüldüğü gibi, dışarıya satılan işlenm iş veya işlenm em iş m alların çokluğuna karşılık, dışarıdan alm an m allar pek azdı. Türkiye Selçukluları Devletinin ihraç ürünleri kapasitesinin böyle geniş ve büyük olm ası, hiç şüphesiz, Selçuklu sultanlarının izledikleri ticareti teşvik edici ekonom ik politikalarının tabiî bir sonucudur. Bu başarılı politikalarının etkileri de, Selçuklu toplum hayatına refah, m utluluk, bolluk ve zenginlik şeklinde yansıyordu. B öylece Anadolu, daha önce tarihinin hiçbir devrine görülm em iş bir şekilde İktisadî şehirlerarası yollarda rastlanan yüzlerce Selçuklu eseri, bu gelişm eye tanıklık etm ektedir.

2. Tarım

Türkiye Selçuklularında arazinin büyük bir kısm ı devlete aitti. Ayrıca, istenildiği gibi kullanılabilen, yani alınıp satılabilen, hibe verilip alınabilen, vakıf yapılabilen özel m ülkler de vardı. Fakat, B izans'da olduğu gibi halkı karın tokluğuna çalıştıran büyük toprak sahipleri yoktu. Halka, "büyük dîvân" ve "ıkta" arazisinden işleyebileceği kadar toprak veriliyordu. Çiftçi de ürettiği m ahsulun üçte birine yakın bir kısm ını devletin tem silcisi olan ıkta sahibine verm ekle yüküm lüydü. Bunun dışında çiftçi araziyi istediği gibi kullanabilir ve oğluna miras bırakabilirdi. V akıf arazileri de, yine çiftçilere icara verilerek işletiliyordu. İcar süresi 2 veya 3 yılı geçm iyordu (Turan, 1948: 127).

Türkiye Selçuklu hüküm darları ticareti olduğu gibi tarım ı da teşvik ediyorlar ve destekliyorlardı. Özellikle, savaş sebebiyle boşaltılm ış olan bölgelere çiftçilikle uğraşan kitleler sevkediyorlardı. Böylece, hem boşaltılm ış bölgeler şenlendiriliyor ve hem de atıl kalm ış topraklar tekrar

(7)

TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA EKONOM İK POLİTİKA 471 değerlendiriliyordu. D aha da önem lisi, tekrar üretici olabilm eleri için de bu çiftçilere toprak, tohum luk buğday, ziraat aletleri ve çift hayvanlan dağıtılıyordu. H atta, bu yeni çiftçilerden birkaç yıl vergi alınm ayarak, kendi­

lerini toparlam aları sağlanıyordu. Bu siyasetin tabiî sonucu olarak, ülkede ziraî üretim son derece artıyor ve halk zenginleşiyordu (İbn Bibi, 1956: 428;

krş. Turan, 1971b: 168, 240, 377).

Yabancı gezginler, A nadolu'da XIII. yüzyılda ekili ve dikili sahaların çokluğundan uzun uzun söz ederler, bu gezginlerin kayıtlarına göre, Kayseri, Sivas, Aksaray ve Konya şehirlerini birbirine bağlayan yolların kenarlarında sulam a kanalları ile tarlalar, otlaklar ve kayısı, şeftali, badem , erik, arm ut bahçeleri uzanıyordu (Cahen, 1968: 157 vd). Hem en hem en her şehrin etrafında da üzüm, sebze ve m eyve bahçeleri bulunuyordu (İbn Batuta, 1971: 6, 10, 11, 14, 23, 24, 27; İbn Bibi, 1957: 45). Şehir halkı da gelirinin bir kısm ını bu bahçelerden sağlıyordu. Savaş durum unda, şehri kuşatanlar bu bahçelerin şehir halkı için ekonom ik değerini çok iyi bildikle­

rinden, şehrin teslimini kolaylaştırm ak gayesiyle önce bu ekili - dikili sahayı tahrip ediyorlardı. Bu ekonom ik tahrip de çoğu kere şehrin veya kalenin savaşılm adan teslim edilm esini sağlıyordu (İbn Bibi, 1957: 187 vd).

A nadolu'da tan m ürünleri arasında ençok buğday, m eyvelerden de kayısı üretiliyordu. Bu ürünlerin fazlası İslâm ve Batı ülkelerine satılıyordu.

Öte yandan, vakıf senetlerine göre, bu kurum da çalışan görevlilerin m aaşlannın hem en hem en yarısı buğday olarak ödeniyordu. Bu görevlilerden her birine yılda enaz 24 mudd, yani 250-300kg. buğday verili­

yordu ki, bu m iktar, bir ailenin bir yıllık ekm ek ihtiyacını karşılıyordu (Turan, 1948: 55-58, 113 vd., 127).

Türkiye Selçukluları Devletinde ihtiyaç fazlası buğday sadece ihraç ürünü olarak değerlendirilm iyordu; Selçuklu hüküm darları, bu üründen büyük m iktarda bağışlarda bulunarak, bazı siyasî m eselelerini çözüm kavuşturuyorlardı. M eselâ, Sultan I. İzeddin Keykâvus, kardeşi M elik Alâeddin K eykubâd ile Erm eni Kontu II. Leon tarafından K ayseri'de kuşatıldığında (1211), bunlardan Ermeni K ontuna 12 bin, m udd, yani 1200000 kg buğday vermeyi vaad ederek, onun ittifaktan ayrılm asını ve savaş m eydanını terketm esini sağlam ıştı (Koca, 1991b: 937).

(8)

K ösedağ bozgunu ile Anadolu üzerinde başlayan M oğol hakim iyeti, Selçuklu tarım ı için büyük bir darbe oldu: M oğollar, gittikçe ağırlaştırdıkları vergilerin Selçuklu devlet adam ları tarafından ödenem em esi üzerine, devle­

tin geliri yüksek ıktalarına ve büyük dîvâna ait arazilerine el koydular;

bunlara m erkezden gönderdikleri tem silcilerine iltizam a verdiler.

M ültezim ler, daha fazla gelir elde edebilm ek için çiftçilerin üzerindeki vergileri gittiçe ağırlaştırdılar; hatta onları, karın tokluğuna çalışan köle durum una soktular. A ğır vergiler altında ezilen çiftçiler, bu durum a daha fazla dayanam ayarak, kitleler halinde yurtlarını terkedip kaçtılar. Ziraî üretim birden düştü; Selçuklu tarım ı tam am en çöktü. Bir zam anlar buğday ihraç eden Selçuklular, temel gıda ihtiçlarını karşılayam az oldular. Bu yüzden buğday fiyatları çok yükseldi. 1300 yıllarında, ülkede darlık ve kıtlık baş gösterdi. Bu durum , M oğol İlhanlı Devletinin çökm esine ve Türkm en beyliklerinin A nadolu'da hâkim iyetlerini kurm alarına kadar devam etti (A ksarayî, 1944: 220, 243, 244, 269).

3. H ayvancılık

Türkiye Selçuklu ekonom isinde tarım ın yanında hayvancılığın da önemli bir yeri vardı. K onar-göçer Türkm enlerin geçim i sadece hayvan ve hayvan ürünlerine dayanıyordu. Hayvanlardan koyun ve keçi birinci sırayı alıyordu. Sürüler halinde beslenen bu hayvanların yününden, kılından, deri­

sinden, sütünde ve etinden yararlanılıyordu. Elde edilen yünden ve kıldan çadır çulu, halı, kilim , keçe, çuval, ip, heybe ile çeşitli kum aşlar imal ediliy­

ordu. Deri ise, sergi eşyası olarak değerlendirildiği gibi, ayakkabı, çizm e, çarık, tulum ve yayık gibi eşyaların im alinde de kullanılıyordu. Süt de yoğurt, yağ, peynir, kurut (kurutulm uş yoğurt bir çeşit peynir), çökelek, lor ve ayran gibi çeşitli yiyecek m addelerine dönüştürülerek değerlendirili­

yordu. Et ise, Selçuklu devri Türk toplum unda ençok tüketilen yiyecek m addesi idi. Tarihî kayıtlara göre, Sultan I. Alâeddin K eykubâd'ın sarayında günde 30 koyun, Beylerbeyi (em îrü'l-üm erâ) Seyfeddin A y-aba'nın konağında da 80 koyun kesilm ekteydi (İbn Bibi, 1956: 265). Bu koyunların büyük bir kısm ı, vergisini aynî olarak ödeyen konar-göçer Türkm enlerden sağlanm aktaydı.

A nadolu'da koyun ve keçiden başka sığır, at, katır ve deve de beslen­

m ekteydi. Bu hayvanların da çok üretildiği m uhakkaktı. Ç ünkü, Selçuklu

(9)

TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA EKONOMİK POLİTİKA 473

hüküm darlarının çeşitli vesilelerle devlet adam larına verdikleri hediyelerin önem li bir kısm ını bu hayvanlar oluşturuyordu (İbn Bibi, 1957: 250; 1956:

349). D iğer taraftan, M oğollara ödenen vergiler arasında at, katır ve koyun gibi hayvanlar büyük yekûn tutuyordu (Aksarayî, 1944: 62; Turan, 1971b:

445, 446). Ayrıca, at ve koyunun ihraç m alları arasında yer aldığı biraz yukarıda belirtilmişti.

4. Sanayi ve İm alât

Selçuklu devri Türkiyesinde şehirlerde ham m addelerin işlendiği birçok im âlâthane bulunuyordu. Ö zellikle, ihraç m alları arasında büyük yer tutan tekstil ürünleri ve halılar A nadolu'daki tezgâhlarda dokunm aktaydı. M eselâ, Selçuklular dönem inde M alatya'da 12 bin tezgâh gece gündüz çalışm aktaydı. Konya, Sivas ve Kırşehir gibi devletin büyük şehirlerinde, kum aşlara renk ve desen kazandıran boya (boyahane), tem izlik m alzem esi (sabunhane) ve aydınlatm ada kullanılan çeşitli yağların (bezirhane) üretim i için birçok im âlâthane vardı. Ayrıca Selçuklular, m îm ârî yapılarda kaplam a olarak kullandıkları çinileri de kendi im âlâthanelerinde yapıyorlardı (Turan, 1980: 364). Z am anına göre lüks sayılabilecek şeker ise, Sultan I. Alâeddin Keykubâd'ın A lanya (Alâiye) kalesinin yanıbaşm daki düzlükte kurduğu im âlâthanede üretiliyordu (İbn Bibi, 1956: 272).

Türkiye Selçukluları, her türlü savaş araç ve gereçlerini kendi im âlâthanelerinde imal ediyorlardı. Sivas şehri silâh sanâyinin m erkezi duru­

m undaydı. Türklerin "kara buğra" veya "kara buğa" adını verdikleri büyük m ancınıklar burada yapılıyordu. Bazı şehirlerde bulunan "okçular çarşısı"nda da, Selçuklu ordusunun başlıca hafif silâhı olan ok ve yaylar yapılıp satılıyordu. Ayrıca, A lanya (Alâiye), ve Sinop'da kurulan tersaneler­

de de, Selçuklu donanm ası için gem iler inşa ediliyordu (Turan, 1980: 365 vd). Aynı A lanya kuyum culuk işleri ile de ün kazanm ıştı (G ordlevski, 1988:

190). K onya'da da çeşitli süs eşyalarının yapıldığı kuyum cular çarşısı bulu­

nuyordu. Devrin en büyük m utasavvıfı olan M evlânâ, bir gün bu çarşının önünden geçerken, altın işleyen ustaların çekiç seslerinin cazibesine kendisi­

ni kaptırm ış ve sem aya başlam ıştı. Bu durum u gören M evlânâ'nın m üridlerinden kuyum cu Selâhaddin, sem anın devam etm esi için çıraklarına durm adan altın döğm elerini em retm iş ve böylece bütün altınlar ziyan olm uştu (Eflâkî, 1973: II, 145).

(10)

Selçuklu sanâyiinin ihtiyacı olan m adenlerin çoğu A nadolu'daki ocak­

lardan çıkarılarak işletiliyordu: Bayburt, Güm üşhacı-köy, B akır-küresi, K ütahya çevresindeki m aden ocaklarında bol m iktarda güm üş bulunuyordu.

B akır m adeni de Kastamonu ve D iyarbakır yakınlarındaki Ergani ocak­

larından çıkarılarak üretiliyordu. D em ir ise, U lukışla (Luluve) ocaklarından sağlanıyordu. İhraç ham m addelerinin başında gelen şap m adeni de Şebinkarahisar ve K ütahya ocaklarından çıkarılarak değerlendiriliyordu.

Zaten, "Karahisar" ism inin önündeki "Şebin" sözü de halk arasında "şap"

kelim esinin bir telâffuzu olarak yerleşm işti. Ayrıca, Aksaray ve Sivas şehirlerinin yakın çevrelerinde de şap, tuz, dem ir ve güm üş m adenleri çıkarılm aktaydı. Aynı bölgede tuz üretilen 8 büyük tuzla bulunuyordu (Süm er, 1989: 159-164); Turan, 1980: 363; Cahen, 1968: 160 vd). Öte yandan, süs eşyaları ve paranın en değerli m adeni olan altın cevheri A nadolu'da yoktu. Bu m aden dışarıdan ithal ediliyordu. Bu yüzden, kıym etli m adenlerin dışarıya satılması yasaktı. Buna karşılık, değerli m adenler, taşlar ve incilerden güm rük vergisi alınm ayarak, bunların.A nadolu'ya getirilm esi teşvik ediliyordu (Heyd, 1975: 333; Kienitz, tarihsiz: 125).

Bakır, güm üş ve altın gibi m adenler, çeşitli süs ve ev eşyalarından başka para darbında da kullanılm aktaydı. Türkiye Selçuklularında ilk para darbı Sultan I. M esud tarafından yapılm ıştır. Bu, bakır para (m angır) idi.

G üm üş (dirhem) ve altın (dinar) paralar ise, Sultan II. Kılıç A rslan tarafından kestirilm iştir. Ele geçen paraların üzerindeki bilgilerden anlaşı­

lacağı üzere, Selçuklular paralarını kendi darphanelerinde bastırıyorlardı.

Öyle anlaşılıyor ki, onların başta Konya, Kayseri, Sivas, M alatya, Ankara, Erzurum , Aksaray, Erzincan olm ak üzere daha birçok şehirde darphaneleri bulunm aktaydı.

M aaşların "dirhem" olarak ödenmiş olm asına ve ençok ele geçen paranın türüne bakılacak olursa, Türkiye Selçuklu hüküm darları en fazla güm üş para bastırm ışlardır. D iğer taraftan, aynı Selçuklu hüküm darları ekonom ik gelişm eler uygun olarak ayarı yükek dinarlar, yani altın paralar da kestirm işlerdir. M eselâ, Türkiye Selçukluları D evletinin en parlak devrinin hüküm darı olan Sultan I. Alâeddin K eykubâd, "sikke-i alâî" veya "sikke-i K eykubâdî" adları ile anılan ayarı yüksek altın paralar bastırm ıştır. Bu para­

(11)

TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA EKONOMİK POLİTİKA 475

lar, Alâeddin K eykubâd'ın ölüm ünden sonra da gerek Anadolu'da, gerekse Anadolu dışında uzun süre aranan değerli paralar arasında yer alm ıştır (Artuk, 1971: 350-384; Turan, 1971b: 399).

B. EK O N O M İD E RO L OYNA YAN UNSURLAR 1. Şehirler ve Şehirliler

Türklerin A nadolu'ya yerleşm esi ve şehir hayatı, bu ülkenin fethi ile başladı. Anadolu fatihlerinin ele geçirdikleri şehirlerde yaptıkları ilk iş, bura­

larda önce kendi idarelerini ve dinî teşkilâtlarını kurm ak oldu. B unun için onlar, sahip oldukları her şehre subaşı, vali, kadı, imam, hatip, m üezzin ve m u a rrif gibi İdarî ve dinî görevliler tayin ettiler. Yıkılan surları onarttılar ve yenilerini yaptırdılar. Fetih hakkı olarak el koydukları kiliselerden bazılarını yıkm ak yerine, onlara kendi kültürlerinin dam galarını vurarak, yani m inber ve m ihraplar koydurup, cam iye çevirerek, kendilerine m al ettiler. D aha da önem lisi, bu şehirlerde süratle kendi camilerini, m escitlerini, m edreselerini, zâviye (tekke, hangâh, dergâh) ve hanlarını yaptırdılar. A yrıca bu şehirlerin ekonom ik bakım dan gelişm elerini sağlam ak için, başka yerlerden bu şehirlere varlıklı tüccarlar getirttiler. Hatta, bunlardan, önce oturdukları şehirlerdeki gayrı m enkûllerini satm akta güçlük çekenlere devlet desteği sağlayarak, bu tehciri kolaylaştırdılar (İbn Bibi, 1957, 217).

Bu bilinçli iskân politikasının tabiî sonucu olarak, Türklerin eline geçen her şehirde cam iler, m escitler, m edreseler ve zâviyelerin etrafında M üslüm an m ahalleleri oluştu. M üslüm an m ahalleleri, Türkistan ve Horasan'dan zam an zaman A nadolu'ya gelen Türk nüfusu ile gittikçe büyüyerek, sonunda şehrin tam am ına hakim durum a geldiler. B una karşılık, aynı şehirlerin yerli halkı zam anla azınlık durum a düştü. B öylece, bu şehirler kısa bir zaman içinde islam î hayatın ve Türk kültürünün hakim olduğu birer Türk beldesi haline geldiler.

Şehirlerde M üslüm an ve Hristiyan halk, genellikle ayrı ayrı m ahalleler­

de oturuyorlardı. Tarihi kayıtlara göre, A ntalya Selçuklu devrinde Türklerin, R um ların ve Y ahudilerin kendi m ahallelerinde oturduğu örnek bir şehir idi (Cahen, 1968: 190). Bu m ahalleler kalın duvarlarla birbirinden ayrılm aktay­

(12)

dı. B irinden diğerine geçiş de, sabah açılan ve akşam kapanan kapılarla sağlanıyordu. Ayrı ayrı m ahallelerde oturm alarına ve aralarında din, dil, soy ve kültür farkı olm asına rağmen, her iki toplum arasındaki ilişkiler barış ve dostluk içinde geçiyordu. Daha doğrusu, M üslüm an ve H ristiyan halk arasında dinî sebeplerden kaynaklanan herhangi bir düşm anlık ve m ücadele sözkonusu değildi (Köprülü, 1972: 110). M üslüm anlar kadar H ristiyanlar da kendi dinî hayatlarını ve geleneklerini serbestçe yaşıyordu (Cahen, 1968:

192, 205). Aynı şekilde, her iki toplum da ekonom ik faaliyetlerini tam bir hürriyet içinde sürdürüyorlardı. Fakat, Selçuklu devri A nadolu ekonom isin­

de hâkim iyet tam am en Türklerde idi.

XII. yüzyılın ikinci yarısından sonra A nadolu'da hâkim durum a gelen Selçuklular, aldıkları tedbirlerle ülkede huzur ve asayişi sağladılar; ticaret yollarını açarak, güvenlik altına aldılar. Bu güvenlik ve huzur ortam ı şehir hayatında büyük gelişm elere yol açtı. Ticaret, sanat, ilim ve kültür m erkezle­

ri olan büyük şehirler ortaya çıktı. Saint-Quentinli Simon XIII. yüzyılın ikin­

ci yarısında Türkiye Selçuklularının 100, Arap coğrafyacısı İbn Said de

"valisi, kadısı, cam isi ve hamamı ile birlikte 24 şehrinin bulunduğunu" belir­

tir (Cahen, 1968: 189). B unlar yol ağlarıyla birbirine bağlıydılar (Özergin:

basılm am ış doktora tezi 1959). Şehirlerden bazılarının nüfusu da 100 binin üzerinde idi.

Selçuklular ve A nadolu'nun çeşitli bölgelerinde, çeşitli zam anlarda hüküm süren Türk hanedanları, tam am en harap vaziyette ve büyük ölçüde terkedilm iş olan eski A nadolu şehirlerine âdeta yeniden inşa ve im ar ettiler.

H atta onlar, Aksaray, Akşehir, Kırşehir, Beyşehir, Ilgın (Ab-ı Germ ), Gülşehir, Gümüş gibi yeni şehirler de kurdular. Bunlardan Aksaray, süratle gelişerek, başkent (darü'l-m ülk) K onya ile rekabet edecek durum a geldi.

A yrıca, M alatya, Eskişehir, Sam sun, Denizli, Aydın ve Selçuk gibi daha birçok şehir de, Türkler tarafından eski yerleşim yerlerinin yam başlarında m eydana getirilm iş şehirler olarak ortaya çıktı.

B irbirine benzer özellikte olan Anadolu Türk şehirlerinin konum ları da şöyleydi: B üyük şehirlerin hem en hem en hepsi kalın surlarla çevriliydi.

Surların dışarıya açılan büyük kapılarının yam başlarında genellikle hayvan pazarlan kurulm aktaydı (Baykara, 1985: 55). Surların etrafında ise, bağlar,

(13)

TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA EKONOMİK PO LlTlK A A l i

bostanlar, m eyve bahçeleri ve tarlalar uzanıyordu. Şehrin içinde de hüküm darın sarayları, devlet adam larının konak ve köşkleri ile şehir halkına ait evler yer alıyordu. Çağdaş bir kaynakta Konya şehrindeki m eskenlerin durum u birbiriyle karşılaştırılırken, .tüccarların ve iğdişlerin evleri zana­

at erbabının evlerinden, kom utanların köşkleri tüccarların, sultanın ve m eliklerin saray ve kubbeleri bunların hepsinden yüzlerce derece yüksek ve büyüktür" şeklinde tasvir edilm iştir (Eflâkî, 1973: I, 267). Bu kısa tasvirden de anlaşılacağı üzere, Selçuklu devrinde m eskenlerin özelliği, her devirde olduğu gibi ev sahiplerinin ekonom ik ve sosyal durum ları ile orantılı bir şekildeydi.

Şehirlerin belirli yerlerinde de, ekonom ik hayatta başlıca rol oynayan, tüccar, esnaf, zanaatkâr gibi züm relere ait dükkan, atelye ve im âlâthanelerin bulunduğu çarşılar sıralanıyordu. Buradaki ticarî faaliyetler, "muhtesip" adı verilen görevliler tarafından kontrol edilm ekteydi. D iğer taraftan, şehrin birçok yerinde, tıpkı kervansaraylar gibi tüccarların ve yolcuların konaklam a ve ihtiyaçlarını giderm ek için inşa edilm iş hanlar bulunm aktaydı. Ticarî m erkezler olan bu hanlarda, tüccar m allarının korunduğu depolar yer alıyordu.

H em en hem en her şehrin yüksekçe bir yerinde, yani bir tepenin üzerinde inşa edilm iş kale vardı. Burada, şehrin güvenliğinden ve korun­

m asından sorum lu kale kom utanı (kütüval, dizdar) ve m uhafızlar görev yapm aktaydı. Ayrıca, her şehrin m erkezî bir yerinde de ulu cam i ve bunun etrafında da m edrese, kütüphane, im arethane gibi dinî, İlmî ve sosyal hizm et veren yapıların m eydana getirdiği bir külliye bulunm aktaydı.

Şehirlerde idareciler, askerler, din ve ilim adam larından başka tüccar, esnaf ve zanaatkârlardan oluşan kalabalık bir züm re yaşıyordu. Bu züm re sadece sadece şehir halkı için değil bütün, m em leket, hatta ihracat için mal üretiyor ve satıyordu. Bundan dolayı, devlet bu züm relerin kurduğu teşkilâtların (ahîlik) hukukî varlığını tanıyor, onlara bazı haklar, im tiyazlar veriyor ve faaliyetlerine yardım cı oluyordu (Köprülü, 1972: 117).

Şehir ekonom isinde rol oynayan sosyal züm re olarak bir de ah î birlikle­

ri vardı. B unlar sadece şehirlerde yaşam ıyorlardı; köylere ve uçlara varıncaya kadar her yere dağılm ışlardı (Köprülü, 1972: 118). B aşlarında

(14)

"ahî baha" veya "şeyh" unvanıyla anılan birer reis bulunuyordu. H er tabaka­

dan ve m eslekten insan bu ahî birliklerinin içinde yer alabiliyordu. B unlar çoğunluğunu esnaf ve zanaat m ensupları oluşturm aktaydı. B aşta "ahî baba­

ları" veya "şeyhler" olm ak üzere bütün ahîler geçim lerini el em ekleriyle sağlam ak için kendilerine birer m eslek seçiyorlardı. M eselâ, ünlü ahî şeyhi A h î Evren bir "debbağ" (deri işleyicisi) idi. Zanaatkarlar, kapalı bir züm re olup, bunlar tecrübelerini babadan oğula, soydan soya aktararak, ata m eslek­

lerini devam ettiriyorlardı (Goldlevski, 1988: 185 vd). işte m eslekleri ve m eslek kültürlerini yaşatan bu anlayış, Türk toplum unun her devirde canlı ve dinam ik kalm asını sağlıyordu.

A hî birlikleri içinde en etkin olanı genç a h î çırakları idi. B unlar silâhlı idiler ve resm î bir görevleri olm am asına rağm en halkın güvenliğini sağlayarak, şehirlerine sahip çıkıyorlardı.

H er ahî birliğinin birer toplantı yeri veya zâviyesi bulunm aktaydı; belir­

li törenleri ve gelenekleri vardı; aralarındaki dayanışm a son derece güçlüydü; Türk geleneklerinden olan m isafirperverliğe çok önem veriyor­

lardı (İbn Batuta, 1971: 8 vd., 15, 26). Bunlar, zam anla birer m eslek loncası haline geldiler. U sta-çırak ilişkisi içinde işleyen bu m eslek loncaları, ticaret­

te ve zanaatta dürüstlüğü ve standart mal üretm eyi kendilerine ilke edindiler.

Bu teşkilâtın tarihte oynadığı role gelince, ahîler, göçebelik hayatı terke- dip şehirlere yerleşm ek isteyenlere m eslek sahibi olm ada ve kendi işlerini kurm ada rehberlik ederek, Türk toplum hayatının gelişm esine büyük katkıda bulundular (Bayram , 1991: 133). Bundan başka onlar, m erkezî idarenin zayıfladığı ve çöktüğü her yerde yönetim i ele alarak düzenin ve Türk-İslâm kültürünün en büyük koruyucusu oldular. Böylece, T ürk toplum unda bölünm eleri ve kopm aları önlediler (İbn Batuta, 1971: 25; krş. Köprülü, 1972: 118). XIV. yüzyılın ilk yarısı içinde A nadolu'dan geçen Arap seyyahı İbn Batuta, siyasî birliğini kaybetm iş A nadolu'da güvenlik içinde seyahat edilm esini, daha da önemlisi bu ülkenin "refah ve şefkat ülkesi" olm asını, tam am en onların bu rolüne bağlar.

2. K öyler ve K öylüler

Türkler A nadolu'ya geldiklerinde köyler hem en hem en boşaltılm ış ve ülkenin yerli nüfusu çok azalm ış durum daydı. Çünkü, Türk akınlarından ve

(15)

TÜRK İYE SELÇUKLULARINDA EKONOMİK POLİTİKA 479 fetihlerinden dolayı kendilerini güvenlikte hissetm eyen köylülerin bir kısm ı surlarla çevrili büyük şehirlere ve kalelere çekilm işlerdi. Bir kısm ı da Bizans topraklarına göç etm işlerdi (Köprülü, 1972: 98; Cahen, 1968: 143; Cahen, 1988: 101). Türkler, boş buldukları köyleri yerleşerek değerlendirdiler. Zira, A nadolu'ya sadece konar-göçer Türkm enler değil, aynı zam anda T ürkistan'da yerleşik hayat yaşayan, tarım ve sanatla uğraşan Türklerden de kalabalık kitleler gelmişti. Bunların yerli halktan alacağı ve öğreneceği birşey yoktu. Çünkü, bunlar, daha önceki hayatlarındaki tarım ve sanat kültürünü bütünüyle A nadolu'ya taşım ışlardı (Süm er, 1960: 567-594).

A nadolu’da, sadece daha önceki yurtlarında yerleşik hayat geçirm iş olan Türkler değil, aynı zam anda konar-göçer Türkm enlerden de yerleşenlerin sayısı hiç de az değildi. XVI. yüzyıl Osmanlı tahrir defterlerine dayanılarak yapılm ış bir toponom i araştırm asında, A nadolu'da Oğuzların (Türkm enler) boy adlarını taşıyan 890 köy adı tespit edilm iştir (Süm er, 1972: 211-215, 461). Hiç şüphesiz, bu köylerin büyük bir kısm ının kuruluşu Selçuklu devri­

ne dayanıyordu. Zira, Türkiye Selçuklu hüküm darları, konar-geçer kitleleri yerleşm eye teşvik ediyorlar ve bunları destekliyorlardı. K onar-geçer kitlele­

rin A nadolu'da yerleşm elerinde devlet politikasından başka ahilerin ve kolo- nizatör Türk dervişlerinin de önemli payı vardı (Barkan, tarihsiz). B irçok köy ahîler ve dervişler tarafından kurulm uştur. B ugün A nkara vilâyeti sınırları içinde, bu faaliyetin bir hatırası olarak "Ahi" adını taşıyan 4 köy bulunm aktadır.

Selçuklu devrinde, köylerdeki tarım arazisinin m ülkiyeti devlete ait olabildiği gibi, m alikâne, yani özel m ülk olarak bir devlet adam ına da ait olabilirdi. Nitekim , vakıf kayıtlarında, birçok köyün tarım arazisi, bağı, bahçesi ve m erasının vakıf kurum una bağışlanm ış olduğu görülm ektedir.

(Temir, 1959: 105-119). Bundan da anlaşılıyor ki, bu araziler, sahibinin vakıf yapm adan önce özel m ülkiyeti idi. Köylerdeki tarım arazileri, gerek devlete, gerekse vakfa ait olsun, köylüler tarafından kullanılıyor ve işleniyordu.

Y erleşik hayatın en küçük birim inde yaşayan köylüler, genellikle tarım la uğraşıyorlardı. Onlar, eğer varsa kendi topraklarını, yoksa ıkta veya vakıf arazisini ekip biçiyorlardı. Ayrıca, devlet adam larına ait arazilerde

(16)

"yarıcılık" yapanlar da vardı. (Köprülü, 1972: 100 vd). Öte yandan, onlar ihtiyaçlarını karşılayacak kadar hayvan da besliyorlardı. H atta bazı köylüler, eski alışkanlıklarından vazgeçem iyorlar, yarı göçebe bir hayat yaşıyorlardı.

Bunun için onlar, kışı köylerinde geçirirken, yazın hayvanlarıyla birlikte köylerinin yanı başındaki yaylalara çıkıyorlardı. O nlar için tarım kadar hayvancılık da önem liydi. Ayrıca, bazı köylerde dem ircilik, m arangozluk gibi zanaatlarla m eşgul olanlar da bulunm aktaydı.

3. Türkm enler

Selçuklu devri A nadolu Türk toplum unun en kalabalık ve en dinam ik unsurunu konar-göçer Türkm enler oluşturuyordu. Türkm enler, M alazgirt zaferinden sonra birbirini izleyen dalgalar halinde akın akın A nadolu'ya gelm işlerdi. M oğol istilâsının önünden kaçarak gelenlerle sayıları oldukça artm ıştır. Nitekim , Arap coğrafyacısı İbn Saîd, XIV. yüzyılın başlarında Denizli civarında 200 bin, K astam onu civarında 100 bin ve A nkara civarında 30 bin çadırdan oluşan kalabalık Türkm en kitlelerinin yaşadığını belirtm iştir (Cahen, 1974 442, 4, 48; Turan, 1971b: 507). Bu m iktar sayı olarak enaz 2-3 m ilyonluk bir nüfus dem ektir.

Türkm enlerin bir kısm ı, devlet hizm etinde yer alarak, daha A nadolu'nun fethi esnasında tam yerleşik hayata geçmiş bulunuyordu. B ir kısm ı ise, yarı yerleşik bir hayat yaşıyordu; yani bu kısım kışı köylerde, yazı da yaylalarda geçiriyordu; hem çiftçilik hem de hayvancılık yapıyordu. Türkm enlerin önemli bir kısmı da, O rta A sya'daki eski konar-geçer hayat tazlarım A nadolu'da aynen devam ettiriyordu (Süm er, 1977: 11).

A nadolu'da, kendileri ve sürüleri için uygun buldukları kışlak ve yaylakları tutan konar-göçer Türkm enler, genellikle eski boy düzenlerini koruyorlardı. B aşlarında birer boy beyi bulunm aktaydı. A ileler çadırlarda yaşıyorlardı. Ç adırlar, konar-göçerin canlı ve hareketli hayat tarzına göre düzenlenm işti. Sürüler halinde koyun besliyorlardı. B aşlıca geçim kaynak­

ları, bu sürülerden elde ettikleri ürünlerdi. Halı, kilim ve kereste de üretiyorlar ve satıyorlardı. İhtiyaçlarını karşılayacak kadar tarım da yapıyorlardı. İhtiyaçları olan eşyaları ve m addeleri de, şehir pazarlarından kendi ürünleriyle değiş-tokuş yaparak sağlıyorlardı. A yrıca, onlar, sürülerinin fazlalıklarını sattıkları gibi belirli bir kısm ını da vergi olarak

(17)

TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA EKONOM İK POLİTİKA 481 devlete veriyorlardı, m eselâ, Denizli Türkm enlerinin başında bulunan M ehm ed Bey, her yıl Selçuklu sarayını ziyaret ederek, bağlılığını bildiriyor ve bu arada vergilerini düzenli olarak ödüyordu (Eflâkî, 1973: 442p Köprülü, 1972: 93 vd. ; Turan, 1971b: 514).

K onar-göçer Türkm enlerin büyük bir kısmı, kendi ruh yapılarına en uygun hareket serbestliği sağlayan uçlarda toplanm ışlardı. B aşka bir ifade ile onlar, uçların hür havasını tercih etm işlerdi. U çlardaki Türkm enlerin kadınlarından çocuklarına varıncaya kadar hepsi, âdeta kışla hayatı yaşıyordu. Hem en hemen hepsi silâhlıydı. B askınlara ve beklenm edik saldırılara karşı her an hazırlıklıydılar. B aşlarında "uc beyi" veya "il beyi"

unvanıyla anılan bir başkan bulunuyordu. Uzun süre belirli sınırlar içinde kalm azlardı. Çünkü, üretim i artırabilm ek için sürülerine her m evsim de taze ot ve su bulm ak zorundaydılar. Ayrıca, savaş ganim eti de hayatlarında önem li bir yer tutuyordu. Bunun için, onlar, sık sık sınırları aşıyorlar ve sürülerine yeni otlaklar arıyorlardı. Bu arada yağm alı akınlar yapıyorlardı.

B azen de kendi devletlerine ait tüccarların kervanlarını vuruyorlardı. Böyle bir faaliyet karşısında kendini sorumlu kabul eden uc beyi, soyulan kervanın sahibine zararını ödeyerek, yapılan hatayı düzeltiyordu (Eflâkî, 1973: 442 vd.).

Türkiye Selçuklu hüküm darlarının 1211 yılından sonra gaza faaliyetle­

rinden çekilm eleri, batı uçlarındaki Türkm enlerin etkinliğini son derece artırdı; onlar büyük bir gayretle Batı A nadolu'yu ele geçirerek, Anadolu'nun fethini ve Türkleşm esini tam am ladılar. D aha da önem lisi, aynı uc Türkm enleri, Selçuklu beyleri gibi M oğollara tam am en boyun eğm ediler;

hürriyetlerini ve istiklâllerini büyük bir gayretle korudular.

BİBLİYO G RAFYA

Aksarayî, K erîm üddin M ahm ûd

: M üsânıereîü'l-Ahbâr, nşr. O. Turan, Ank., 1944.

Artuk, İ. - Artuk, C. : İstanbul A rkeoloji M üzeleri Teşhirindeki İslâm î Sikkeler Kataloğu, I, îst., 1971.

Barkan, Ö. L. : K olonizatör Türk Dervişleri, (tarihsiz).

(18)

B aykara, T.

Bayram , M.

C ahen, Cl.

Eflâkî, Ahm ed

Erdm ann, K.

Genç, R.

G ordlevski, V.

Heyd, U.

Türkiye Selçukluları D evrinde Konya, Ank., 1985.

A h î Evran ve A h î Teşkilâtının Kuruluşu, Konya, 1991.

Pre-O ttom an Turkey, London, 1968;

O sm anlılardan Önce Anadolu'da Türkler, trc. Y.

M organ, İst., 1979; La Turquie Pre-O ttom ane, İst., Paris, 1988.

Turco-Byzantina et Oriens C hristianus, "ibn Sa'îd L'A sie M ineure Seldjuqide", London, 1974, s. 41-50.

Le C om m erce A natolien au debut du X IIIe Siecle, Journal Asiatique, 239, (1951), s. 335- 354.

Ariflerin M enkıbeleri (M anâkib al-Â rifîn), nşr.

ve trc. T. Yazıcı, Ank., 1959; İst., 1973.

Das anatolische K aravansaray des 13.

Jahrhunderts, I, II, III, Berlin, 1961, 1967.

Karahaıılı D evlet Teşkilâtı, İst., 1981.

Anadolu Selçuklu D evleti, trc. A. Yaran, Ank., 1988.

Karal, : Yakın-Doğu Ticaret Tarihi, trc. E. Z.

Ank., 1975.

İbn B atuta : İbn Batuta Seyahatnâm esinden Seçmeler, Haz. İ.

Parm aksızoğlu, İst., 1971.

İbn Bibi, Hüseyin b. M uham m ed Ali el-Caferî, el-Evâm irü'l-Alâ'iyye f î 'l Umûri'l-Alâ'iyye, tıpkı basım , Ank., 1956; nşr. N. Lugal - A.S. Erzi, I, Ank., 1957.

İbnü'l-Esîr : el-K âm il fî't-T ârîh, nşr. C. J. T om berg, XII, Beyrut, 1982; trc. A. A ğırakça - A. Ö zaydın, (İslâm Tarihi, XII), İst., 1987.

(19)

TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA EKONOMİK POLİTİKA Kienitz, K. - F.

483

Koca, S.

Köprülü M.F.

Köym en, M.A.

M artin, M.E.

Orhıın Abideleri Roux, J. - P.

Savvides, A.G.C.

Sümer, F.

Büyiik Sancağın Gölgesinde, Tercüm an 1001 Tem el Eser, (tarihsiz).

"Türkiye Selçuklu D evletinin Ö zellikleri", Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 7/2, (1991a), s. 101-

102.

"Sultan I. İzzeddin Keykâvus İle M elik Alâeddin K eykubâd A rasında Geçen Otorite M ücadelesi", Belleten, LIV /211, (1991b), s. 935-943.

Osmanlı İm paratorluğu'nun Kuruluşu, Ank., 1972.

"Türkiye Selçuklu D evletinde Ekonom ik Hayat", Türk Dünyası Tarih D ergisi, 65, (1992), s. 16- 27.

"Selçuklu Devri Kaynakları O larak V akfiyeler,"

Studi Preottom ani e Ottomarı, (1976), s. 153- 163.

"Türkiye Selçukluları Devletinin Ekonom ik Politikası", Belleten, L /l 98, (1986), s. 613-620.

"The V enetian-Seljuk treaty o f 1220", English H istorical Review, (1980), s. 321-330.

haz. M. Ergili, İst., 1973.

H istoire des Turcs, Paris, 1985; Türklerin Tarihi, trc. G. Üstün, İst., 1991.

Byzantium in t he N ear East, Selanik, 1981.

Yabanlı Pazarı, İst., 1985.

"A nadolu'ya Yalnız G öçebe Türkler mi Geldi?", Belleten, 24, (1960), s. 567-594.

"Selçuklular D evrinde Türkiye'de M adenler", Türklük Araştırm aları D ergisi, 4, (1988), s. 159- 164.

(20)

SALİM KOCA

--- : "Türkiye Kültür Tarihine U m um î Bir Bakış", D TCFD, XX/3-4, (1962), s. 213-244.

--- : XIV. Y üzyılda Türkiye, Yüzyıllar Boyunca Türk Sanatı (14. Yüzyıl), Haz. O. A slanapa, 1977, s.

5-16.

--- : Oğuzlar (Türkm enler), Ank, 1972.

Taneri, A. : Türkiye Selçukluları K ültür H ayatı, Konya, 1977.

Târîh-i Âl-i Selçuk veya Anonim Selçuk-ııâme

: nşr. ve trc. F. N. Uzluk, (A nadolu Selçuklu Tarihi, III), Ank, 1952.

: K ırşehir Em iri Caca Oğlu N ur el-Dirı'in 1272 Tarihli Arapça-M oğolca Vakfiyesi, Ank., 1989.

: Türkiye Selçukluları Hakkında R esm î Vesikalar, Ank., 1988.

: Selçuklular ve İslâmiyet, İst., 1971 a

: Selçuklular Zam anında Türkiye, İst., 1971b : Selçuklu D evri Vakfiyeler, III, Belleten, X II/45,

(1948), s. 17-171.

: "Selçuk Türkiyesi ve Dünya Ticareti", Türk Yurdu, 50/10, s. 4-6.

: K utadgu Bilig, yay. ve trc. R.R. Arat, İst., 1947;

Ank., 1974.

Tem ir, A.

Turan, O.

Y usuf Has Hacib

Referanslar

Benzer Belgeler

Daha kapsamlı araç teşhisi adına ESI[tronic] 2.0 Online, korumalı teşhis işlevlerinin şifre çözümünü sağlamak için Ekim 2020'den bu yana Renault ve Dacia'ya özel

1071'deki Malazgirt Savaşı'ndan sonra Türkler'in yerleşmeye başladığı Anadolu toprakları, 1308'e kadar varlığını sürdüren Anadolu Selçuklu Devleti'nin

faaliyet konusu dışındaki işlemleri dolayısı ile (ödünç verme ve benzer nedenlerle ortaya çıkan) bağlı. ortaklıklardan olan

Ticari mallar satın alınma maliyetleriyle muhasebeleştirilir ve hesabın her iki tarafına yapılan kayıtlarda malların alış maliyetleri kullanılır. Satın alma

Öncelikle denilebilir ki; organ adlarının adlandırma öğesi olarak kullanılma durumu ve sıklığı Türkçenin “çokanlamlılık” özelliğine sahip bir

“Peki, sunucu boş odayı açtıktan sonra, seçkiyi değiştirirsen kazanma olasılığı nedir, kaybetme olasılığı nedir?” diye asıl meseleye geliyor kestirmeden.. Ben,

Bir yandan, elbette, ESI[tronic] 2.0 Çevrimiçi aracılığıyla korumalı diyagnoz verilerine erişmek için bir diğer yandan da çeşitli diğer Bosch uygulamaları için – hem

Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOST) tarafından yapılan açıklamada, gölün do ğu kısmının zeytinyağı fabrikaları, batı bölümünün ise yavru balık