4. En M u h . Büyük Ü ı t a d Mesajı C a n A R P A Ç 8. Message of the M . W . G r a n d M a ı i o r C a n A R P A Ç
11. O r h a n Alsac ( 1 9 1 4 - 1991) Ahnıot A K K A N
14. Suha Tuğrul Ak » o y (1923 • ) . . . A h m e t A K K A N 17. A y d ı n l a n m a Ç a ğ ı n d a Masonluk ve Ü n
Derecelerin Doğusu Celil LAYIKTEZ
27. Balının Giderek B ü y ü y e n Kültürel K r İ ı l A . D o ğ a n Y A L İ M 35. " A u d i - V i d e - T a < « " Faruk ERENGÜL 44. Gılgamıs. Destanı'nın Masonik Y o r u m u Tamer A Y A N
53. M a ı o n İ k Derlemeler Rasid TEMEL
57. Tolerans Fahri A N A F A R T A
61. Eski Mısırda T e k r İ * O k t a y G Ö K
67. İnisiosyon v e Gîılilik ,. K o p a r a l ÇERMAN
73. Lotalardan Haberler M i m a r S İ N A N
82. A r a m ı z d a n A y r ı l a n l a r M i m a r S İ N A N 83. Mimar Sinan Dergisi 91-94 Fihristi R o ı a d U M U R
MİMAR SİNAN
Gevşemeyin, endişe etmeyin.
İnancınız sağlamsa, mutlaka başarırsınız.
Şanı Yüce Kur'an, S.lll. 139
K a p a k K o m p o z i s y o n u : SİNASİ BARUTÇU
Y E N İ L İ K B A S I M E V İ
MİMAR SİNAN
H ü r v e K a b u l Edilmiş M a s o n l a r B ü y ü k Locasının tarihî, çağdaş v e gerçekçi açıdan
araştırma v e y a y ı n o r g a n ı d ı r . Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası adına
İmtiyaz sahibi : Cavit YENİCİOĞLU Yazı işlerini fiilen idare eden : Reşad UMUR
DERGİDE ÇIKAN YAZILARIN SORUMLULUĞU YAZARLARINA AİTTİR.
ÜÇ AYDA BİR ÇIKARILIR, ÜYELERE MAHSUSTUR. PARA İLE SATILMAZ
SAYI : 95 Nuruziya Sokağı 25, 80050 - Beyoğlu Tel: 249 24 51 MART 1995
4. En M u h . B ü y ü k Üstad Mesajı Can ARPAÇ
8. Message of the M.W. G r a n d Master C a n ARPAÇ 11. O r h a n Alsaç ( 1 9 1 4 - 1991) Ahmet A K K A N 14. Suha T u ğ r u l A k s o y (1923 - ) Ahmet A K K A N 17. A y d ı n l a n m a Ç a ğ ı n d a Masonluk v e Üst
Derecelerin Doğuşu Celil LAYIKTEZ
27. Batının G i d e r e k B ü y ü y e n Kültürel Krizi A . D o ğ a n Y A L I M 35. " A u d i - V i d e - Tace" Faruk ERENGÜL 44. Gılgamış Destanı'nın Masonik Y o r u m u Tamer A Y A N
53. Masonik Derlemeler Raşid TEMEL
57. Tolerans Fahri A N A F A R T A
61. Eski Mısırda Tekris O k t a y G Ö K
67. İnisiasyon v e Gizlilik K o p a r a l Ç E R M A N
73. Localardan Haberler M i m a r S İ N A N
82. A r a m ı z d a n A y r ı l a n l a r • M i m a r S İ N A N
E N M U H . - . B Ü Y Ü K Ü S T A D M E S A J I
Sevgili Kardeşlerim,
Bilgi Muh.*. Locasında, 02.04.1952 tarihinde n u r a k a v u ş a n , birçok masonik görevlerin y a n ı sıra Üçgül v e Denge Muhterem Localarımızın k u r u cu üyesi olan v e başarıyla s ü r d ü r d ü ğ ü B ü y ü k Üstatlığının 3'cü y ı l ı n d a , 25 Şubat 1991 tari
hinde, Ebedi aleme göçen O r h a n ALSAÇ Büyük Üstadımızın kabri etrafında, her yıl olduğu gibi bu y ı l d a kardeşlik zincirimizi k u r d u k .
Eski v e güçlü localarımızdan biri olan A H E N K , 22 Şu
bat 1995 de akılcı bir y a k l a ş ı m l a , sağlıklı bir d o ğ u m y a p t ı . V e kardeşlerimiz k u r d u k l a r ı lo
caya ÖRS adını verdiler. Bu adın seçiminde Ö r sün sembolik anlamından çok, H a y r u l l a h ÖRS Büyük Üstadımız için kalbimizde y a ş a y a n sev
gi d u y g u m u z rol o y n a d ı .
A y n ı hislerle Hisar Muhterem Locamızın Kardeşleri Şekûr O K T E N B ü y ü k Üstadımızın kabrini her ölüm y ı l d ö n ü m ü n d e z i y a r e t e d i y o r l a r .
Bu davranışlarımızın hepsindeki itici güç, her normal insanda olması g e r e k e n V E F A d u y g u s u n d a n başka bir şey değil. Kaldı ki masonlukta v e f a duygusunun a y r ı bir y e r i v a r . Çünkü V e f a ; sev-
g i , sadakat v e samimiyetten oluşan bir erdem
d i r . V e biz b ü t ü n m a s o n i k çalışmalarımıza
" s e v g i , s a d a k a t v e samimiyetle b i r b i r i m i z e b a ğ l a n m a k t a n b a ş k a işimiz k a l m ı y o r " d i y e a r a verdiğimize g ö r e , masonluğa gönül veren
ler için vefalı olmaktan d a h a d o ğ a l bir şey d ü şünülemez. Netekim, B ü y ü k Hatip Kardeşimi
zin yıllık raporunda d a 1995 yılı çalışmalarımı
z a v e f a konusuna ağırlık verilmesi hususu bu nedenle dile getirilmiştir.
Hiç şüphe y o k ki kardeşlerim, bu dileğimiz v e f a ko
nusuna 1995 yılında ağırlık verelim sonra ken
di haline bırakalım a n l a m ı n a d e ğ i l d i r . A m a 1995 yılında öyle adımlar atalım k i , masonlu
ğ u y a ş a m biçimi o l a r a k seçenlerin bir çok er
demleri y a n ı n d a vefalı insanlar olduklarını d a somut v e kalıcı o l a r a k gösterelim.
Değerli kardeşlerim, y e r i gelmişken bu k o n u d a bi
r e y olarak, loca olarak, Büyük Loca olarak ne
ler y a p t ı ğ ı m ı z a v e neler yapabileceğimize de değinmek istiyorum.
Birey olarak, her toplantımızı kapatırken sonsuz Do- ğu'daki kardeşlerimizin adlarını a n ı y o r u z . Bi
ze emanet ettikleri dul hemşirelerimiz v e ço
cuklarıyla olanaklarımız ölçüsünde ilgilenme
y e çalışıyoruz. Mazeretleri nedeniyle geleme
y e n kardeşlerimizi a r ı y o r u z . Ailemize v e dost
larımıza karşı d a h a vefalı o l m a y a çalışıyoruz v e hepsinden önemlisi, vefalı bir vatandaş ola
r a k Laik Cumhuriyetimizin y a s a l a r ı n a u y m a y a , B ü y ü k A t a t ü r k ' ü n izinden a y r ı l m a m a y a ö z e n g ö s t e r i y o r u z . Bu kişisel davranışlarımızı aksatmadan sürdürmek bizi masonluğa teklif eden kardeşlerimize karşı v e f a b o r c u m u z d u r . Bu k o n u y u localar v e Büyük Loca açısından ele aldığımızda; vefa d u y g u s u kişisel bir nitelik ol
d u ğ u n d a n , yapılabilecek şeyler gene kardeş
lerimizin v e f a d u y g u l a r ı y l a d o ğ r u orantılı ola
caktır. A n c a k y a p ı l a c a k işlerin localar v e Bü
y ü k Loca adına yürütülmesi hem masonluğun en g ü z e l y a n l a r ı n d a n biri olan ortak çalışma anlayışını güçlendirir, hem de girişimlere bir
resmiyet v e yarınlara d o ğ r u bir devamlılık ka
zandırır. T ı p k ı , geçtiğimiz y ı l içinde son y o l c u luklarına çıkan kardeşlerimizi a n m a k için Lo
calarımızın Büyük Loca adına matem celseleri
ni düzenlemesi gibi v e y a v a r l ı ğ ı m ı z ı n nedeni olan ülkemize karşı bir v e f a borcu o l a r a k , Bü
y ü k Locamızın Türk Masonları adına karşılık
sız üniversite bursu vermesi g i b i .
Değerli K a r d e ş l e r i m , masonlukta v e f a k o n u s u n u d a h a somut şekilde v u r g u l a m a k için B ü y ü k Görevli kardeşlerimle gerçekleştirmeye çalıştı
ğımız bir düşünceyi de sizlerle paylaşmak isti
y o r u m .
Hepinizin bildiği gibi localarımızda en b ü y ü k otorite kardeşlerimizin hür iradeleri ile seçtikleri Üsta
dı Muhterem kardeşlerimizdir. O n l a r ı n bizim adımıza v e masonluk adına yüklendikleri b ü y ü k sorumluluk her türlü vefa duygusunun kat kat üzerindedir. Masonluğun gelenekleri u y a rınca, bütün Üstadı Muhteremlerin otoritesinin v e sorumluluğunun sembolü ise çok b ü y ü k bir ç o ğ u n l u ğ u Üstadı Muhteremliğe isat edilmiş kardeşlerimizin o y l a r ı ile seçilen B ü y ü k Üstat
lardır.
Diğer bir deyişle B ü y ü k Üstat, bütün kardeşlerini temsil eden bir görevli olduğu için; O'na göste
rilen s a y g ı v e sevgi, O'na karşı v e f a d u y g u s u , aslında bütün kardeşlerimize aittir. Bu nedenle masonluğa b ü y ü k hizmetler etmiş bütün kar
deşlerimizi, bütün B ü y ü k Üstatlarımızla özleş- tirerek m a s o n i k çalışmalarımızı y a p t ı ğ ı m ı z yerlere (ki bu yerlere, ayrım gözetmeksizin b ü tün insanların mutluluğu için çalışmak, mason
lukta ibadet sayıldığından biz mabed diyoruz) A,B,C,D, mabedi yerine y i n e önceki B ü y ü k Üs
tatlarımızın adlarını vereceğiz.
A y r ı c a ÖRS Muhterem Locamızdan heykeltraş Rah
mi A K S U N G U R kardeşimiz de yeni binamız için hiçbir karşılık beklemeden önceki B ü y ü k Ü s tatlarımızın büstlerini y a p a c a k . Bu a r a d a , Bü
y ü k Locamızın araştırma v e y a y ı n organı olan
M i m a r Sinan Locamız d a Önceki B ü y ü k Üstat
larımızın y a ş a m öykülerini v e fikri çalışmaları
nı derleyip y a y ı n l a m a y a d e v a m edecek.
Son olarak sizlere Can Kardeşiniz o l a r a k ; v e f a d u y g u m u z u n , masonik hasenatımızla birleşerek toplumumuzda kalıcı v e ses getirici bir u y g u l a m a y a dönüşebileceğini hatırlatmak istiyorum.
Ö n e r i m , ilk bakışta z o r gibi görünen ama kar
deşlerimizin g ö n ü l gönüle verirlerse altından kolayca kalkabileceklerine inandığım bir giri
şimdir. Şöyle k i ; D O Ğ A Locasının y a p t ı ğ ı g i b i dileyen localarımız B ü y ü k Locamızın aracılığı ile SEV Vakfından bir ünitenin kullanma hakkı
nı satın alabilirler, y a ş l ı l a r a , toplumdan k o p m a d a n , sağlık kontrolü altında, günlük y a ş a n tılarını çağdaş d ü z e y d e sürdürebilecekleri ola
nakları s a ğ l a y a n b u ünitelerde ihtiyacı o l a n yaşlı bir kardeşimiz v e hemşiremiz kalabilece
ği gibi; ülkemize hizmet etmiş ama yaşlılığında y a l n ı z kalmış, mesela emekli bir öğretmen v e y a benzeri kişiler de o locamızın hayır hasena
tı o l a r a k kalabilirler. Bu ünitenin kapısına d a B ü y ü k Üstadımızın v e locasının adı y a z ı l ı bir plaket konabilir.
Diğer taraftan, böylesine y a r a r l ı v e kalıcı bir h a y ı r işine girmek için; bir locanın bir B ü y ü k Üstat yetiştirmiş olması d a gerekmez. Bu ünitelerin kullanma hakları insanlığa v e masonluğa ışık tutmuş, görevli olarak değil ama saygınlığı ile sevgisiyle hepimizin gönlünde B ü y ü k Üstat o l muş kardeşlerimiz adına d a alınabilir. V e ben
ce bu y o l çok d a h a anlamlı v e masoniktir.
Bu konuda son söz, siz kardeşlerimizin vereceği ka
r a r a kalmaktadır.
Can ARPAÇ
Büyük Üstad
MESSAGE OF THE M.W. GRAND MASTER
Dear Brethren,
This year, like in the previous years, we aaain for
med our chain of brotherhood around the grave of our Grand Master Orhan Alsac, who passed to the Eternal Universe on February 25, 1991, on the 3rd year of his grandmastership which he performed with great success. He had attained the UGHT in the Bilgi Lodae on 2.1.1952 and, be- sides various Masonic duties he performeçj, he was one of the founding members of the Uçgül and Denge Lodges.
One of our old and strong lodges Ahenk, with a wise decision, gave birth to a healthy lodge on Febru
ary 22, 1995. Our brethren named the new lod
ge Ors. The factor which played a role in selec
ting this name was the feeling of love towards our Grand Master Hayrullah Ors more than the symbolic meaning of the word örs (anvil).
With the same feelings, the brethren of the lodge Hisar are regularly visiting the grave of our Grand Master Şekür Ökten.
The driving force behind all these attitudes was not
hing but the feeling of faithfulness which should be in all human beings. Besides, faitfulness has its separate place in Masonry, because faithful
ness is a virtue made by the mixture of love, fide
lity and sincerity. Because we end our masonic labours by^ saying that nothina now remains not to unite with one another with love, fidelity and sincerity, one cannot think of anything more ob
vious than to be faithful towards those who set their hearts in Masonry . It was because of this that our brother Grand Orator in his annual re
port mentioned that we should şive a special ca
re to be faithful in our labours in 1995.
Undoubtedly my brethren, this wish of ours is not only to give a special care to faithfulness and then leave the matter to take its naturel course;
we must take such steps in 1995 that, those who choose Masonry as a way of life, should also be permanently and clearly distiguished as faithful people besides their other virtues.
My brethren, while the time is appropiate, I want to mention what we have done and what we can still do as individuals, as lodges and as a Grand Lodge*
As individuals, we mention the names of those who
E
assed to the Eternal East before ending our la- ours. We are trying to extend our interest, best to our abilities, to their widows and children entrusted to us. We are looking for our brethren who were not with us during our meetings due to their apologies. We are trying to be more faithful to our families and friends and, more important than all, we show special care to be a citizen abidina with the laws of our secular Republic and follow the footsteps of the great Ataturk. To continue these individual endevours without fail is our debt of faithfulness towards those who proposed us to become masons.When we take this matter up on the level of the lod
ges and the Grand Lodge, what can be done will again be in direct proportion with the feelings of faithfulness of our brethren, since faithfulness is a personal qualification. If these deeds are done in the name of the lodges and the Grand Lodge, they strengthen the understanding of team
work, which is one of the best aspects of Ma
sonry, and it also makes our endevours to be se
rious and continuous for the future.
Brethren, let me share with you an idea which we are trying to materialize together with the Grand Officers.
As you all know the highest authority in our lodges is the Worshipful Master, elected by the free votes of our brethren. The great responsibility they ta
ke over themselves is above all the types of faith
fulness. According to the traditions of Masonry the symbol of the authority and responsibility of all the W. Masters is the M. W. Grand Master, elected by the votes of our brethren, majority of which have been installed as W. Masters.
In other words, the Grand Master, is an officer repre
senting all his brethren and respect, love and fa
ithfulness shown towards him are actually shown towards all our brethren. Therefore we shall name the places of our labour (which we call a "Temple", since we believe that working
for the happiness of all men without any distinc
tion is a type of worship) after our Past Grand Masters, thus immortalising their names, instead of calling these places "Temples A,B,C or D".
Our brother Rahmi AKSUNGUR, a sculptor by pro
fession, of our Lodge Ors will make the busts of our Past Grand Masters without any gratuity.
Meanwhile, our lodge of research Mimar Sinan will continue to collect and publisth the biograp
hies of our Past Grand Masters and the talks and papers prepared by them.
Last but not least, I wish to remind you as your brot
her Can, that these feelings of faithfulness of ours can be turned into a sound application in our society if they are joined with our Masonic charity. I propose this attempt, which may seem different at first sight but can be very much simp
lified if our brethren join with their hearts.
Any of our lodges, like it is done by our Doga Lodge, can buy the right of using one of the units of our SEV Foundation with the help of our Grand Lod
ge. While these units provide possibility for our elderly brethren and sisters to live in a modern level, without being isolated from the commu
nity and under constant health control, anybody who served our country, like a teacher for example, but is alone in his or her old age can li
ve in these units through the help of our lodges.
On the door of this unit a plate bearing the name of our Grand Master and his lodge can be placed.
On the other hand, in order to participate in such a useful and continuous charity, it is not necessary for a lodge to have a Grand Master among its members. The rights of the usage of these units can be bought for the names of our brethren who not actually served as Grand Masters, but beca
me Grand Masters in our hearts by extending the light of humanity and Masonry; and I believe this system will have more meaning and will be mo
re masonic.
Last word in this matter rests in the decision you will make my brethren.
Can ARPA$
Grand Master
T A R İ H
ORHAN ALSAÇ (1914 - 1991)
23. Büyük Üstadımız (1988 -1991)
A h m e t A K K A N Albay Faik B e y ile Kebire Hanımın oğlu Orhan (ALSAÇ), 4 E k i m 1914 tarihinde Îstanbul-Beykoz'da doğmuştur.
İlk, orta v e lise tahsilini asker çocuğu olarak Sinop, Elazığ, Diyarba
kır, A n k a r a v e İstanbul'da t a m a m l a m ı ş , 1933'de D.G.S.A. M i m a r l ı k B ö l ü m ü n e girmiştir. Y ü k s e k öğrenimini, 1936fda A l m a n y a ' d a M ü n i h Y ü k s e k T e k n i k Okulu'nda sürdürmüş; 1940'da M i m a r M ü h e n d i s ola
r a k tahsilini tamamlamıştır. 1941'de Bayındırlık B a k a n l ı ğ ı Y a p ı v e İmar İşleri Proje Bürosuna m i m a r olarak atınmış, 1942-1945 yılların
d a askerlik görevini ifa etmiştir.
1946'da Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve İmar İşleri Şehircilik Fen Heye
tine girmiş, 1949'da b u hey'etin m ü d ü r ü olmuştur. 1952'de Y a p ı v e İ m a r İşleri Reis muavini, 1955'de reis oldu.
1956'da İ.T.U. Şehircilik K ü r s ü s ü Doçenti oldu;
1958'de İmar İskân Bakanlığı M e s k e n Genel M ü d ü r ü oldu;
1961fde İmar İskân Bakanlığı Müsteşarı oldu.
1961 yılı sonunda O.D.T.Ü. inşaat işleri sorumlusu rektör yardımcısı oldu. 1973 yılına kadar O.D.T.Ü. kampusu teknik sorumlu yöneticiliği yaptı.
1976'da A n k a r a Devlet Mühendislik ve M i m a r l ı k A k a d e m i s i Şehirci
lik Kürsüsü Öğretim Üyesi atanarak A n k a r a Mühendislik ve Mimar
lık Y ü k s e k O k u l u M ü d ü r ü oldu. 1977fde profesör oldu.
1983'de Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi ve Gazi Üniversi
tesi profesörü olarak emekli oldu.
1951-1983 yılları arasında, memleketin en önemli sorunlarından biri
si olan "Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Y ü k s e k Kurulu Başkan
lığı" görevini b ü y ü k bir dirayetle yürütmüştür.
B ü t ü n b u n l a r d a n b a ş k a , H a s a n o ğ l a n K ö y E n s t i t ü s ü Y ü k s e k B ö l ü m ü n d e (1945-1949), A n k a r a Kalfa O k u l u ' n d a (1948-1951), A n k a r a Yapı T e k n i k Okulu'nda (1951-1953) öğretmenlik; ilkokul öğretmenle
ri Y a p ı Sandığında Müşavirlik (1945-1949), A n k a r a İmar İdare Heye- ti'nde u z m a n üyelik (1947-1956), O.D.T.Ü. Mütevelli Heyetinde Ü y e lik (1960-1962) yaptı.
T. Y ü k s e k Mimarlar Birliği, T. Y ü k s e k Mühendisler Birliği v e T. M i m a r l a r Odası gibi mesleki teşekküllerde idare heyeti üyeliği v e baş
kanlık yaptı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Şehircilik Enstitüsü üyesi idi ve b u enstitünün y ö n e t i m i n d e görev almıştı.
Ankara Eğitim Vakfının, Türkiye Körler Vakfının, Türkiye Anıt Çevre T u r i z m Değerlerini K o r u m a Vakfının kurucu üyesi idi.
B e y n e l m i l e l d o k ü m a n t a s y o n ( F r a n s a 1947), B e y n e l m i l e l M i m a r l a r Birliği (Hollanda 1954), Beynelmilel Mahalli İdareler Kongreleri (İs- rael 1960) ile A v r u p a İktisadi İşbirliği M e s k e n K o m i t e s i n d e (İsviçre 1959), A k d e n i z M e m l e k e t l e r i M e s k e n Toplantısında (İspanya 1961) resmi T ü r k Telegesi olarak Türkiye'yi temsil etti.
İyi A l m a n c a v e orta derecede İngilizce bilirdi.
1938 yılında evlenmiş ve dört e r k e k çocuğu vardı.
"İmar Mevzuatımız ve B a ş k a Memleketlerle Mukayesesi" adlı bir ki
tabı, birçok mesleki makale, konferans ve bildirileri vardır. İmar Ka
n u n u n u hazırlamış, mecliste B a k a n l ı k Temsilcisi olarak s a v u n m u ş ; İ m a r Y ö n e t m e l i ğ i n i hazırlamış, D a n ı ş t a y d a n geçirmiştir. İ m a r
i s k â n Bakanlığı kuruluş ve görevleri hakkında kanunu hazırlayan komisyonda çalışmıştır. T.M.M.O.B. Kanunu ve yönetmeliği, şehir
cilikle ilgili yönetmelik, onun olumlu ve temelli çalışmalarının ürünü
dür.
M A S O N L U Ğ U : 2.4.1952 tarihinde Bilgi Muh.-. Locasında tekris ol
m u ş t u r (Matr. N o . 22). 26.11.1952'de kalfa, 1.7.1953'de Üstat olmuş
tur.
1963'de Ü ç g ü l (Matr. No.2), 1984'de D e n g e Localarının kurucu üyesi (Matr. N o . l ) olmuştur.
1965fde M i m a r Sinan Locası kurucularındandır. Bilgi locasında M u hakkik, Hatip, Tören Üstadı, Üs.-.Muh.-.'lik (1958-62); Üçgül Locasın
da Sancaktarlık, Hatiplik görevlerini yapmıştır.
1956'da B ü y ü k Kurula seçilmiş, B ü y ü k Üstat Kaymakamlığı dahil bü
tün görevlerde bulunmuş, 1988 ve 1990 seçimlerinde B ü y ü k Üstatlığa seçilmiştir.
E K S R ' n e 6.11.1958'de girmiş, 1973 yılında 3 1 . dereceye terfi etmiş;
14.6.1974'de 32, 26.6.1977'de agreje 33, 3.10.1980fde aktif 33 dereceyi almıştır.
"Ak saçlı, güler yüzlü, dik başlı v e dik yürüyüşü, mağrur olmayan bir vakar havası içinde duruşu v e olaylar karşısında daima ağır v e soğuk
kanlı davranış v e tutumu" ile tanınırdı.
"Prensiplerinde kendisine bile m ü s a m a h a tanımayan mizacı, eleştiri, y ö n e t i m v e y o l göstericilik düzeyine ulaşınca, nezaket, incelik v e ala
bildiğine gönül alıcı bir atmosfere bürünürdü. O'nu v e kişiliğini onur
lu, sevimlidost ve üstün ahlaklı bir kardeş olarak hafızalarımızda can
lı tutacağız" diyor Emin G Ü R O Y K.-., Salih T U G A Y kardeşin ifadesiy
le...
"Bütün canlılar için kaçınılmaz bir sonu insanca noktalayıp ünsüz, sonsuz evrene O R H A N ' c a doğmak ne güzel şey" diyor, Can A R P A Ç K.\
SUHA TUĞRUL AKSOY (1923 - )
24. Büyük Üstadımız (1991)
N a z i m e F a t m a H a n ı m ile E m i n B e y ' i n o ğ l u S u h a T u ğ r u l ( A K S O Y ) , 6 H a z i r a n 1923 tarihinde İstanbul R u m e l i h i s a r ı ' n d a doğ
m u ş t u r . B e b e k İlkokulu, K a b a taş Lisesi ve İstanbul Üniversite
si iktisat Fakültesi'ni bitirmiştir.
İki yıl d o k t o r a y a d e v a m etmiş;
1944-1945 yılları Üniversite Ta
lebe Birliği Başkanlığını yapmış
tır.
1 9 4 6 - 1 9 5 9 yılları a r a s ı n d a Eti- b a n k M ü f e t t i ş y a r d ı m c ı s ı v e
A h m e t A K K A N M ü f e t t i ş o l a r a k ç a l ı ş m ı ş ; 1960 i h t i l â l i n d e n s o n r a M i l l i B i r l i k K o m i t e s i s o r u ş t u r m a K u r u l u n da, Adalet Bakanlığına bağlı ola
rak görev y a p m ı ş ; bilâhare, Eti- b a n k İstanbul Ş u b e M ü d ü r ü ol
muştur. 1961 senesinde Etibank adına A . B . D . ' d e "Teknik İşbirli
ği" ç a l ı ş m a l a r ı n a k a t ı l m ı ş , b i r çok A m e r i k a n Şehirlerinde, ince
leme, kurs v e seminerlere katıl
mıştır. A m e r i k a n A n a y a s a s ı v e Devlet Y ö n e t i m i h a k k ı n d a geniş
bilgi sahibi olmuştur. İyi derece
de ingilizce v e Fransızca bilir.
E t i b a n k Ş u b e M ü d ü r l ü ğ ü göre
v i n d e 1968 y ı l ı n a k a d a r bulun
muştur. 1967'de T e k n i k Üniver
site M a d e n Fakültesinde İşletme v e M u h a s e b e dersleri vermiştir.
M a d e n Kredi Bankası, Çanakka
le Seramik Şirketi yönetim kuru
lu üyeliği, A n k a r a Sigorta Şirketi b a ş k a n v e k i l l i ğ i n d e b u l u n m u ş tur.
1968'de e m e k l i o l d u k t a n sonra, İstanbul M a k i n a D ö k ü m A Ş . ' n i n k u r u c u s u o l a r a k s a n a y i c i l i ğ e başlamıştır. A l m a n y a M ü n i h ' t e bir şirket kurmuştur.
19701i yıllarda İstanbul Sanayi Odası m e c l i s v e y ö n e t i m kurulu üyeliğinde bulunmuştur. İktisat F a k ü l t e s i M e z u n l a r ı C e m i y e t i n i n b a ş k a n l ı ğ ı n ı y a p m ı ş , h a l e n b u cemiyetin Onur Kurulu üyesi
dir.
1946 y ı l ı n d a N ü k h e t T E K Ü N H a n ı m e f e n d i ile e v l e n m i ş , b i r o ğ u l l a r ı o l m u ş t u r . E ş i N ü k h e t A K S O Y g ü n ü m ü z d e ğ e r l i res- samlarındandır, bir çok sergilere arzedilmiş eserleri mevcuttur.
M A S O N L U Ğ U :
2 . 1 2 . 1 9 5 6 ' d a İ s t a n b u l ' d a 3 nu
m a r a l ı m u h t e r e m Ü L K Ü Loca
sında tekris o l m u ş ; 23.5.1957'de kalfa, 17.4.1958'de Üstat olmuş
tur, ülkü Locası sekreter yardım
cılığı, T ö r e n üstatlığı, Hatiplik görevlerinde b u l u n m u ş , 1966 yılında Üs.-. Muh.-.'lik y a p m ı ş tır.
1965 - 1966 olayları sırasında, Bü. Ü s . Hayrullah ÖRS'ün bilgisi t a h t ı n d a Ü s t a d ı m u h t e r e m l e r arasında birlik k u r m a y a g a y r e t etmiş, B ü y ü k L o c a d a n ayrılma
ları asgariye indirmeye çalışmış;
Ü s t a d ı M u h t e r e m l e r t e m s i l c i s i olarak olayların m ü s e b b i b i o za
m a n k i Y ü k s e k Ş u r a v e b a ş k a n ı Prof. H a z ı m A t ı f K U Y U C A K ile görüşmeler yapmış ve ara bulma
y a çalışmıştır. (Bak. Arşivlerimiz içinde 1965 olayları-Nafiz E k e - m e n ) .
1971-1972 seneleri Ü l k ü L o c a s ı K o n v a n Delegesi,
1971-1973 Bü.-. Ha.-. Muhafız, 1973-1975 Bü.-. İkinci Tü.-. Üs.-., 1975-1977 Bü... Haz.-. Em.-., 1977-1979 Bü.-. Haz.-. Em.-., 1979-1981 Bü.-. Hatip, 1984 Bü.-. Haz.-. Em.-., 1986-1991 Bü.-. Üs.-.
K a y m a k a m ı , 1991 Bü.-. Üstat
Seçilmiştir.
1962'de D E V R İ M , 1975'de G Ü N L o c a l a r ı n ı n k u r u l u ş u n d a aktif rol oynamıştır. G a y r ı m u n t a z a m bir m a s o n i k teşekküle b i l m e y e rek girmiş bir çok kardeşin mun
t a z a m m a s o n l u ğ a a v d e t i n e i m k â n sağlamıştır.
İ s t a n b u l ' d a k i m a b e t s a y ı s ı n ı 3'den 6'ya ç ı k a r m ı ş , y e m e k v e toplantı salonlarının tefriş v e dü
z e n l e n m e s i n d e b ü y ü k g a y r e t v e
m e s a i s i o l m u ş t u r . N u r u z i y a so
kağındaki m e v c u t binanı n etra
fındaki g a y r i m e n k u l l e r i n satın a l ı n m a s ı n d a b ü y ü k rol o y n a m ı ş v e ç o k uğraşmıştır. M a s o n Balo
su g e l e n e ğ i n i c a n l a n d ı r m ı ş , 29 E k i m v e 10 K a s ı m a r a s ı n ı n
" A T A T Ü R K ' Ü A N M A V E C U M H U R İ Y E T İ K U T L A M A " haftası olarak kabulünde öncülük etmiş
tir.
T e s v i y e dergisinin y a y ı n a başla
m a s ı n ı sağlamıştır. Y a k a c ı k bi
n a s ı n ı n t a m i r a t ı n ı y a p t ı r m ı ş ; Adana, B o d r u m ve Antalya Loca
larının açılmalarını teşvik etmiş
tir.
E.K.S.R. n e 1968'de D E F N E L o c a s ı n d a dahil o l m u ş , b u locanın H a t i p , N a z ı r l ı k v e B a ş k a n l ı ğ ı n ı y a p m ı ş t ı r . D i r l i k H â k i m Şapit- rinde 15 ve 18 dereceleri aldıktan sonra,
06.01.1972'de İstiklal
Areopajında 22, 06.11.1975'de İstiklal
Areopajında 30,
09.06.1978'deY.H.D. 31, 14.03.1986'daY.D.D. 32, 16.06.1991'deY.Ş. 33 aktif dereceleri kendisine tevcih edil
miştir.
B i r ç o k l o c a v e a t ö l y e d e 1 9 6 5 - 1966 olaylarının canlı şahidi ola
rak konferanslar vermiş, o günle
rin sıkıntılarını k a r d e ş l e r e ak
tarmış v e diğer bir ç o k m a s o n i k , felsefi k o n u l a r d a fikri ç a l ı ş m a konferansları vermiştir.
T ü r k i y e ' d e k i m a s o n i k ç a l ı ş m a larda bir çok bâdireli devirler ge
çirmiş v e B ü y ü k Locanın e n yük
sek m a k a m ı n a lâyık olarak eriş
miş b u değerli insan kardeşimi
zin, d a h a u z u n yıllar, sağlık v e afiyet içinde, eskisi gibi, faal ola
rak, "bizim için olduğu kadar bü
tün insanlar v e insanlık için de"
yararlı çalışmalarda bulunmaya;
k ı r ı l m a d a n , k ü s m e d e n , k e n d i sindeki mevcut sonsuz insan sev
gisi v e toleransı ile d e v a m etme
sine E.-.U.-.M.-./nın yardımlarını niyaz ederim.
AYDINIANMA ÇAĞINDA MASONLUK VE ÜST
DERECELERİN DOĞUŞU
Celil L A Y I K T E Z
Fransız Ansiklopedisinde "Aydınlanma Çağında kullanıldığı şekli ile
"Raison" (Akıl, m u h a k e m e ) kelimesinin tarifi şöyledir:
"Dindar için inanç ne ise, feylesof için de m u h a k e m e o dur. Feylesofa göre dindarı e y l e m e sevk e d e n inançtır. İnsanlar genelde hırslarının etkisinde hareket ederler v e eylemlerinin k ö k ü n d e düşünce y a t m a z ; b u insanlar karanlıkta yürürler. Oysa, feylesof hırslandığı zamanlar
da dahi, düşündükten sonra harekete geçer; o da karanlıkta yürümek
te, a n c a k elinde bir meşale tutmaktadır." Franklin L e V a n B a u m e r ,
"Main Currents of W e s t e r n Thought" adlı eserinde 18 ci y.y, muhake
m e anlayışını çarpıcı bir tarzda açıklar:
"Özellikle Fransız düşünürlerinde Muhakeme kısmen Kartezyen ve kısmen Locke ve Newtonian idi. Voltaire Descartes 'ı hem yücel- tiyor hem de eleştiriyordu. Descartes'ı "esprit de systeme" i (sistem ruhu) ve metafizik yanlışlıkları nedeniyle eleştiriyordu. Gene de, Descartes "çağının insanlarına düşünme yöntemini vermişti".
Voltaire, Descartes'in metodik şüphe anlayışını hedef alarak, bu düşünce tarzının salt mezafizik konularının dışında, sosyal örf ve
17
adetleri ve müesseseleri de kapsıyabileceğini söylüyordu. Böyle ka
bul edildiğinde, muhakeme, öncelikle hiçbirşeye itimat ve tevekkü
le inanmayarak, otorite, gelenek, vahiy, v.s. ye şüphe ile bakan eleş
tirici muhakemeyi ifade ediyordu. Ayrıca, bu muhakeme tarzı, Kartezyenlerin kurdukları da dahil olmak üzere, tüm entelektüel sistemlere karşı inançsızlığı ile Lockean oluyordu. "
M u h a k e m e n i n yüceltilmesiyle bilime karşı yeni bir güven u y a n m ı ş , Isaac N e w t o n ' u n (1642-1727) çalışmaları çırayı tutuşturan kıvılcım olmuştu. D o ğ a gözlemciliğine verdiği ö n e m l e N e w t o n gerçeğin Tan- r ı ' n m yarattıklarında bulunabileceğini ifade ediyordu. B u Tanrısal yaklaşımın yanında, yer çekimi yasası gibi Newton'un yasaları, önce
leri Tanrısal Güçle izah edilebilen birçok şeyin doğal yanıtını verebil
mişti. Y e r çekimi yasasının g ö k kubbesindeki cisimlere uygulanma
sıyla da eski batıl kozmoloji iflas etmişti.
N e w t o n v e çağdaşı g e n ç bilim adamlarının çalışmaları s o n u c u n d a Kâinatın t ü m planının bilim tarafından keşfedilmek üzere beklediği kanısı yaygınlaşmıştı. Artık düşünceye bilim hâkimdi v e bilimsel dü
şüncenin ruhu toplumu, yasaları, politikayı, hatta şiiri dahi etki altına almıştı.
Bilime karşı gelişen b u yeni inanca Karl Popper "iyimser epistemoloji"
(*) adını takmıştı. Buna göre, gerçek saklı olsa da ergeç ortaya çıkarıla
bilecektir. Sonuç olarak bir tek gerçek ve bir tek realite vardır. Kâinat içinde çelişkiler, gizler ve mucizeler olamaz.
İyimser epistemolojinin yanında insan varlığının da iyimser anlayışı gelişti. Voltaire, dinsel "fıtri günah" (originai sin) teorisine karşı "İn
san kötü doğamaz, sonradan hastalanabileceği gibi sonradan kötü ola
bilir" diyordu. Böylece Aydınlık Çağının ana güdüm gücüne varıyoruz:
Fıtri G ü n a h yoktur. Fransız Devriminin b ü y ü k ismi, Condorcet (**\
1794 de "eğitim v e doğru hükümetle, insanlık sağlık, refah v e akl-ı hikmet kazanacaktır" diyordu. Artık Aydınlık çağının bir kilit kelime
si vardı, o da "terakki" idi.
A y d ı n l a n m a n ı n mücadele ettiği güçler cehalet, zulüm, batıl inançlar, önyargılar ve otorite ile geleneğe karşı kör itaat idi. B u nedenle Aydın-
(*) Epistemoloji: bilgi kuramı, bilginin esas ve hudutlardan bahseden ilim.
(Redhouse)
(**) Condorcet: Bilim adamı, yazar, politikacı, devrimci, "Les Neuf Soeurs Locasının Us. Muh.i, insanlığın sonsuz bir terakkiye sahip olabileceğine inanıyordu. Giyo
tinle idam edilmemek üzere zehir içerek intihar etmişti. (1743-1794)
l a n m a hareketi kahramanları karşılarında sık sık Kiliseyi görüyor
lardı. A y d ı n l a n m a taraftarları çoğunlukla ate değildiler. V a h i y l e ge
len dine karşı kendilerine uygun bir deizm geliştirmişlerdi. B u deizm sulandırılmış bir teizm hüviyetindeydi ve modern bilime u y a n bir din m e v h u m u n u geliştirmeyi amaçlıyordu. M u h a k e m e v e gözlemle çeliş
kiye düşen her çeşit sözlü veya yazılı vehiye karşıydılar. Kutsal metin
lerin, dinsel geleneklerin v e mistiklerin inançlarının bir dayanağı, kıymeti yoktu. Dolayısıyla, doğal dine doğru yönelerek dünya anlayış
ları tanrısal yerine insana d ö n ü k oluyordu. B u eğilimler doğal olarak b a ş k a m e z h e p v e dinlere karşı toleransı getirmişti. M a d e m ki doğal din evrenseldi, tüm dinler aynı temel gerçekleri ve etik değerleri getir
m e y i amaçlıyordu. L e s s i n g "Nathan der Weise"i yazmıştı. Christian Wolf, Konfiçyus ve Çin ahlâkını övebilmişti, ancak b u tolerans gösteri
şi karşılığında Halle Üniversitesindeki k ü r s ü s ü n d e n kovulmuştu.
A y d ı n l a n m a çağının getirdiği b a ş k a önemli bir u n s u r tarihin tefsir edilme şeklinde kendini gösterdi. A y d ı n l a n m a taraftarları özgürlük düşmanlarına karşı tarih içinde mücadele veren mücahitler gibi ken
dilerini görüyorlardı. Peter Gay'e göre:
"Aydınlanma görüşünde dünya daima beden düşmanı, batıl, riya- zetçi, sofla insanlarla yaşamı, vücudu, bilgiyi ve cömertliği yücel
ten insanlar arasında bölünmüştü; bunlar efsane yapımcıları ve realistler, rahiplerle feylesoflardı. Heinrich Heine bunlara İbrani- lerle Hellenler diyecekti".
Gay'e göre A y d ı n l a n m a n ı n tarih görüşü düalist idi. Geçmiş dört ana d ö n e m d e mütalaa edilebilir: Birinci dönem, Tevraf'ın, Orta Doğu'nun b ü y ü k medeniyetleri, Mısır, İran v e M e z o p o t a m y a ' n ı n d ö n e m i y d i . Sonra Y u n a n ve R o m a n y a dönemi geldi. Üçüncü d ö n e m Hristiyan dö
nemiydi. Son olarak dördüncü d ö n e m m o d e r n zamanlar, aydınlık dö
nemiydi.
Bunların ilki ve üçüncüsü kör inanç, mit ve batılın egemen olduğu dö
nemlerdi. İkinci ve dördüncü dönemler ise akıl, bilim ve özgürlük ışığı tarafından aydınlanmıştı: 24 Eylül 1994 tarihli Cumhuriyet gaze
tesinde Server Tanilli, Voltaire v e A y d m l a n m a b a ş l ı k l ı yazısında, Voltaire'in daha 18.y.y. da Osmanlı - Türk toplumuna fevkalâde ilginç olan bakışaçısmı yansıtıyor (Kandid'den):
"Voltaire, İstanbul'a sınırlı da olsa Osmanlı toplumu üzerine önemli saptamalarda bulunmaktadır bize göre.
Once, düşünce dünyasındaki donukluğu görüyoruz. Dervişle Pang- loss'un konuşmasındaki Pangloss önemli sorular yöneltmiştir karşı
sındakine; insanın anlamı, kötülüğün kaynağı, giderek Tanrı'nınyeri konusundaki bir tartışmayı başlatabilecek nitelikte sorulardır bun
lar.
Ne var ki derviş, tartışma şöyle dursun, konuya bile girmez; iğrenç anlamıyla bir yazgıcılığa başvurup, kapı dışarı eder karşısındakileri.
Dervişe, Osmanlı "intelligentsia"sının temsilcilerinden biri olarak ba- kabilirmiyiz? Eğer öyle ise, XVIII. yüzyıl gibi bir yüzyılda, yani her şe
yin aklın rehberliğinde tartışmaya açıldığı bir aydınlanma Çağı'nda konuların dışında kalan ve daha da kalmak isteyen bir intelligentsia bu.
Voltaire, pek güzel gösteriyor bunu. Ne var ki, hep böyle sürmeyecektir işler; değişmelerin başlayacağı dönem yakındır. İkinci olarak, sıra
dan insanın, giderek halkın, siyasal sürecin nasıl dışında kaldığını görüyoruz. Devlet katında önemli bir değişiklik olmuştur; Voltaire1 in deyişiyle, İstanbul'da önde gelen iki vezirin ve bir müftünün boğdurul- duğu ve bunların dostlarından çoğunun da kazığa oturuldukları" ha
beri yayılmıştır çevreye. Ne var ki aynı kentte, "kapısının önünde, por
takal ağaçlarının gölgesinde oturmuş hava alan yaşlı adam", haber
sizdir olan bitenden. Hatırlatıldığında da, bu tür konulara aslında hiç ilgi duymadığını söyler; daha korkunç olan bir şey söyler: "Devlet işlerine karışan kimselerin bazen çok acı biçimde öldüklerini ve bunu hakettiklerini sanıyorum" der.
Siyasal düzene "yabancılaşmış" insanın ilginç bir örneğidir bu. An
cak, bu insan, öyle aylak, asalak bir tip de değildir; toprağını çocukla
rıyla ekip biçen ve çalışmaktan da hoşlanan güzel bir insandır. Nite
kim, o insan, "Çalışma bizden üç büyük eksikliği, can sıkıntısını, kötü alışkanlıkları ve yoksulluğu uzaklaştırır" diyerek, çalışmanın, eme
ğin erdemlerini -olanca güzelliğiyle- dile getirir. Yaşlı Türk 'ün bu de
ğerlendirmesine büyük önem verir Kandid ve öyle olduğu için de, Pangloss'un metafizikle dolu bir söylev girişimini, şu pek ünlü, ama gerçekçi yanıtıyla keser: "Bunlar güzel sözler, ama bahçemizi de yetiş
tirmek gerek!".
"Bahçemizi yetiştirmek"güzel bir eylem; ancak, sadece onunla düzeli
yor mu dünya? Yeryüzündeki kötülüğe son vermek için, yapılacak baş
ka eylemler de yok mu ona ek olarak!
Voltaire'in yaşamı, bunun da örnekleriyle dolu!
A y d ı n l a n m a Çağını y a ş a y a m a m a k T ü r k toplumuna ç o k pahalıya m a l olmuştur. 29 E k i m 1994 Cumhuriyet Bayramı kutlamaları esnasında A n k a r a V â d i Evinde tertiplenen panelde, b u n u n nedenlerini inceliyen Prof. Dr. Seçil A k g ü n H'nin T E S V İ Y E ' n i n 14.cı sayısında yayınlanan panelle ilgili röportajda y e r alan aşağıdaki özeti okuyoruz:
Prof. Dr. Seçil Akgün H. olaya sosyal açıdan bakarak, Batı dünyasın- da İncil'in Latinceden, konuşulan dillere çevrilmesinin Luther ve Cal
vin zamanında gerçekleştiğini, Kutsal Kitaplarını anlayarak okuyan kişilerin ruhban sınıfına tutsak olmadıklarını, oysa, sözde Allah'ın dili Arapça'nın din eğitiminde egemen olması nedeniyle Osmanlı İm
paratorluğunun Arap kültür emperyalizmine tutsak olduğunu söyle
di. San'attan felsefeye kadar türk toplumunda gelişme engellenmiş, resim, matbaa, hatta diş dolgusu, harita çizimi ve sofrada çatal kul
lanma yasaklanabilmiş.
Konuşmacı sözlerini bitirirken meslek lisesi niteliğinde olan imam ha
tip okulları mezunlarının amaç dışında iş aradıklarını, bununla da yetinmeyerek, askeri okullara öğrenci sokabilmek için bu defa İmam Hatip müfredatını aynen uygulayan özel kolejlerin kurulduğunu ve bunların da ilk mezunlarını 2 - 3 yıl içinde vereceklerine dikkatimizi çekti.
M a s o n l u ğ u n teşkilatlanması A y d ı n l a n m a çağında başlamıştır. 1717 yılında Londra'da kurulan ilk B ü y ü k Loca iki dereceli bir sistem üzeri
n e bina edilmişti. 1696 tarihli bir İskoç ritüelinde rastlanan "Kalfa ve
y a Üstat" ibaresinde, ilk defa Üstat kelimesi kullanılmıştır. Loca için
de Kalfa v e Üstat eşit kişilerdi, ikisi de tam eğitimliydi. Loca dışında Kalfa işçi, Ü s t a t ise harcını yatırabilerek, vatandaşlık hakkını kaza
nabilmiş v e böylece de işveren olabilmiş kişiydi. Er y a d a geç Üstatla
rın Kalfalardan a y r ı l m a arzusu oluşacaktı v e 1725 yılında, İngilte
re'de 3 c ü derece uygulamasının başladığını ve 1730'larda d a yaygın
laştığını biliyoruz. İşin b u safhasında artık herbir derece için ayrı m e rasimler yerleşmişti. Şimdi, mantıki olarak, bir dereceye daha ihtiyaç vardı. Üstadı Muhteremler diğer 3 dereceli masonlara göre bir ayrıca
lık, onlardan ayrı çalışabilmek istiyorlardı. Beklenen 1740 yıllarında gerçekleşerek, Üstadı M u h t e r e m l e r derecesi şeklinde b i r u y g u l a m a başladı v e b u u y g u l a m a kısa sürede Royal A r c h sistemine dönüştü.
1730'lu yıllarda Paris'de de bir B ü y ü k Loca kuruldu. (Bu B ü y ü k Loca 1773 de Fransa G r a n d Orient'ı ismini alacaktı). M a s o n l u k Fransa'da yerleşir yerleşmez şövalyelik temaları ile mistik yönelmeler, eşitlik v e kardeşlik esası üzerine kurulu Mesleki Masonlukla (İlk 3 dereceli ma-
vi localar) çelişkiye düşmeye başladı. B u olay, başından beri masonlu
ğun içinde var olan ve mason tarihini de etkileyen çelişkiyi gün ışığına çıkardı. Bir yandan Masonluk tüm insanlarınkardeş ve eşit oldukları
nı, dinsel dogmatizmin ve mezhepçiliğin dışında Evrenin Ulu Mimarı
na inandıklarını, diğer taraftan da gizli ritler ve sembollerle ifade edi
lebilen eski ve gizli bir bilgeliğin , bir gnozun var olduğunu ve yalnızca belirli bir dereceye erişebilenlerin b u n a v a k ı f olabileceklerini iddia ediyordu. Böylece, Masonluk Aydınlanma düşüncesi ile ona karşı olan düşünceleri sinesinde birleştirebiliyordu. B u çelişkili ifadelerin han
gisinin ağır bastığı ise, Masonluğu tolerans, laiklik ve demokrasi ara
yışına, v e y a yalnızca haricinin hiçbir z a m a n erişemiyeceği bir tasav
vufun içinde şekillenmiş bilgelik v e irfan arayışına yönlendirecekti.
Masonlukta var olan b u ikileme, hem bir güç kaynağı hem de bir zaaftı.
Masonluğun çok geniş bir düşünce yelpazesine hitab edebileceğinden, bir güçtü; her iki yaklaşımın er y a da geç çatışmaya girmelerinin kaçı
nılmaz olması da bir zaaftı.
B u çatışmanın tarihi biraz da aydınlanmacılarla onlara karşı çıkanla
rın tarihini oluşturmuştur.
A n d r e w M i c h a e l R a m s a y isimli bir Iskoçyalı m ü l t e c i n i n etkisinde Fransa'da şövalye tarikatlarının gölgesi M a s o n l u ğ u n üzerine yayıl
mıştır. R a m s a y , 1737'de yaptığı bir k o n u ş m a d a M a s o n l u ğ u n kökeni
nin Haçlı seferlerinde olduğunu iddia etmiş ve böylece, Masonluğa za
ten soylu bir k ö k arayanlara, Tampliye Şövalyelerini işaret etmiştir.
A y r ı c a , R a m s a y , M a s o n l u ğ u n gerçek geleneklerinin y a l n ı z c a İskoç- y a ' d a s a k l a n m ı ş olduklarını s ö y l e m e k l e "İskoç M a s o n l u ğ u " v e y a
"Ecossisme" tabirlerinin d o ğ m a s ı n a da n e d e n olmuştur. F r a n s a ' d a böylece, "İskoç Masonluğu" terimi Mesleki derecelerin üzerindeki tüm şövalyeliğe v e y a t a s a w u f f a y ö n e l i k M a s o n l u ğ u ifade e t m e y e başla
mıştır.
Mesleki derecelere M a v i M a s o n l u k denilirken, b u diğer derecelere de Kırmızı M a s o n l u k tabiri yakıştırılmıştır. Kırmızı derecelere "Öç A l ma" dereceleri de denmiştir. M a s o n Kelimesini savunurken katledilen Hiram A b i f in öcü alınmalıydı. Şövalye derecelerinin efsanelerinde ge
nellikle H z . Süleyman'ın Seçkin Üstatlarını Hiram A b i f in katillerini a r a m a y a yollaması b u derecelerin efsanelerinin temelini teşkil eder.
Katiller y a cezalandırılmak üzere yakalanacaklar, v e y a öldürülecek
lerdir.
Kırmızı Masonluk da kendi içinde y ö n ve şekil değiştirmelere sahne ol
m u ş t u r . 1760-1770 yıllarında M a r t i n e s de Pasqually "Elus C o e n s "
(Seçkin Kohenler) derecesini geliştirmişti. Müridi, "isimsiz F i l o z o f
diye adlandırılan Saint Martin (1743-1803), 16 - 1 7 . y.y.'da yaşamış Al
m a n m i s t ik d ü ş ü n ü r ü J a c o b B o e h m e ' n i n etkisinde ideal t o p l u m u n Tanrı tarafından seçilen kişilerce yönetilecek bir teokrasi o l d u ğ u n u savunuyordu. Saint Martin gnostik felsefeye y a k l a ş a r a k iyi ile kötü
nün sürekli çarpıştıklarını ve sonunda beşerin sürekli ıstırap çektiğini vurguluyor, materialistleri insanları hayvan seviyesinin altına düşür
mekle suçluyordu. Saint Martin kendi başına hiçbir zaman bir tarikat kurmamış olmakla beraber, müritleri "Martinizm" tabir edilen akımı geliştirdiler.
Pasqualy'nin diğer bir müridi, J e a n Baptiste Villermoz (1730 - 1772) Rektifiye E d i l m i ş i s k o ç Riti'ni k u r u y o r d u . E m a n u e l S w e d e n b o r g (1688 - 1772) M a s o n l u ğ a bağladığı okült bir Hristiyan tarikatını kur
du. Halen Swedenborg Riti, dar bir çerçeve içinde, İskandinav ülkele
rinde uygulanmaktadır. Alexandre Dumas'ın meşhur ettiği Kont Cag- liostro v e y a Joseph B a l s a m o (1743 -1795), hipnoz, mistisizm v e Mısır misterlerine dayalı M a s o n i k ritlerin kurucusudur. Kendisinde okült güçlerin b u l u n d u ğ u n u iddia eden Cagliostro, asiller ve zengin burju
v a l a r arasında mucizeler yaratıyordu. Filadelfler M a s o n i k Ritinin üyesi Franz A n t o n M e s m e r de (1734 - 1815) mıknatıs gücü ve magne- tizmaya dayalı "Mesmerizm" tarikatını kurmuştu.
Fransa'daki b u gelişmelere paralel olarak, Almanya'da da benzer etki
leşmeleri görüyoruz. 1738'de Hanover'de B ü y ü k Frederik tekris edil
mişti ve genelde Masonluk ve özellikle Mavi Locaların dışındaki dere
celer Kralın himayesinde hızla gelişmişlerdi. Kari Gothelf, H u n d Ba
ronu (1722-1776) Tampliye geleneklerine dayanan "Stricte Observan
ce" Ritini kurmuştu. J o h a n n August Starck (1741-1816) ise Tampliye Şövalyelerinin aslında cahil kimseler olduklarını ve gerçekte sırlarını saklıyanlarm sekreterleri olduklarını, b u nedenle de gerçek Tampli- ye'lerin mirasçılarının b u sekreterlerin olduğunu iddia ederek "Clerks Templar" (Tampliye Sekreterleri) tarikatını kurdu.
G ö r d ü ğ ü n ü z gibi y u k a r ı derecelerin d u r u m u bir hayli karışıktı.
Yukarıda sözünü ettiğimiz iki ayrı Masonluk, yani, eşitlikçi ve demok
ratik Masonlukla, teozofik ve mistik Masonluk hiç bir zaman birbirle
rini red etmediler. Çoğu kez, aynı Kardeşler, çelişkilere rağmen, her ikisine de üyeydi.
Geleneksel Mesleki M a s o n l u ğ u n üniversalist ve eşitlikçi düşünceleri ni kabul eden Masonlar, aynı z a m a n d a teozofik M a s o n l u ğ u n mistik havasını arıyor, ve ancak tekris ve iykaf yoluyla erişilebilecek, dikkat-
le k o r u n m u ş gizli bilgilere, gnoz'a sahip o l m a k istiyorlardı. Aydınlan
m a Çağının, A n s i k l o p e d i n i n e n p a r l a k d ö n e m i n d e A y d m l a n m a c ı M a s o n l u ğ u n refakatinde Ş ö v a l y e l i k imajını sürekli g ö r e b i l i y o r u z . B u imaj k u r u b i r rasyonalizmi dengeliyordu.
Gold u n d Rosenkreuz tarikatının kurucusu H e r m a n Fictuld, A u r u m V e l l u s (Leipzig, 1749) adlı eserinin özsözünde, eski gelenek, kural v e merasimlerin kendi g ü n ü n d e gelişenlerden ç o k d a h a ince v e doğal ol
duklarını, zira onlar "Tanrıya tapınma ile Tanrı korkusu, sevgi v e ada
let yasası, ö z g ü r l ü k v e halkların k o r u n m a s ı n a dayanırlardı" d i y e r e k şöyle d e v a m ediyor: "Summa'da (*> eski y a s a v e m e r a s i m l e r T a n r ı y a ibadeti v e b e ş e r i n iyiliğini ararlar. A n c a k , t ü m b u yasalar, g ü n ü m ü zün dünyasında eskimiş, unutulmuş bir m o d a gibi gözükmektedir. B u unutulan yasalara artık itibar eden yok, onların yerini gösteriş v e küs
tahlık almıştır. Tanrı korkusu y o k oldu, dünya artık midyenin, cevizin ö z ü y e r i n e k a b u ğ u n u tercih ediyor".
Almanya'da 1757'den itibaren Rose-Croix uyanışı sahneleni
yor. 1782'de B a r o n V o n Gugomos'un misafiri olarak toplanan B r a u n s c h w e i g "Strict Observance" kongresinde, B a r o n kendisini Cemiyetin gizli şeflerinin gerçek temsilcisi olarak niteliyordu. B u gizli şeflerin karargâhı Kıbrısta idi, v e istenilirse B a r o n Kıbrıs'a g i t m e y e hazırdı. B u iddia b ü y ü k heyecan yarattı. A n c a k , daha sonra, W i e s b a d e n K o n g r e s i n d e G u g o m o s ' u n şarlatanlığı açığa çıkınca, T a m p l i y e kaynaklı y ü k s e k dereceli sistem inandırıcılığını kaybetti v e rakipleri olan Hristiyan v e mistik Rose - Croix tarikatı ile Aydmlanmacı Illumi- n a t i l e r i n ö n ü açıldı. B u arada gizli şeflerin efsanesi hiç bitmedi. B ü y ü k Frederik, Voltaire v e tanınmış Rozikrüsyenlerin isimleri telafuz ediliyordu; M a s o n aleyhtarlığı hareketler "Dünyayı M a s o n l a r yöneti
yor" düşüncesini b u k a y n a k t a buluyorlardı.
Ragon, 1861 baskısı "le Tuileur Général" kitabında, 75 değişik mason
luk, 5 2 rit, 34 sözde m a s o n i k tarikat, 26 androjen tarikat, 6 m a s o n i k a k a d e m i v e t o p l a m d a 1400 d e n fazla derecenin alfabetik sırayla no- m a n k l a t ü r ü n ü , bazılarının da ritüellerinin ana hatlarını verir. Coil's M a s o n i c Encyclopedia'ya göre, 18ci y.y. sonlarında, m e v c u t 1100 d e n fazla derecenin çok küçük bir kısmı iskoç Ritine bağlıydı. B u derece
lerin bazıları kısa ö m ü r l ü o l m u ş , bazıları, İsveç Rit'i gibi, lokal kal
mış, bazıları d a aralarında birleşmiş, ç o k azı genelde kabul g ö r m ü ş tür.
(*) Summa: Eski Misterlerin toplamı, özü.
Y ü k s e k Derecelerin en önemlilerinden bazıları İskoç Ritinde toplan
mıştır. İskoç Riti'nin kuruluşunda etken olan başlıca Ritler, Clermont Şapitr'i, D o ğ u Şövalyeleri, Doğu v e Batı İmparatorları v e Olgunlaşma Riti'dir. 1761'de Fransa B ü . L.sında y ü k s e k derecelerin kabulü tezin
d e anlaşamıyan hizipler nedeniyle, bir yıl kadar süren bir b ö l ü n m e ol
muştu. Barışmayı temin gayesiyle, Bordeaux'da Doğu v e Batı İmpara
torlarının iştirakiyle bir konsey toplanmış ve ilk defa asgari müşterek
lerde b u l u ş a b i l e n b u farklı obedianslar 25 dereceli O l g u n l a ş m a Ri
ti'nin temelini atmışlardı,
B o r d e a u x K o n s e y i , A m e r i k a ' d a k i Fransız kolonilerinde m a s o n l u ğ u y a y m a k üzere, Bordeaux'da tekris edilmiş, kimine göre melez, kimine göre Y a h u d i Etienne Morin'e Y e n i Dünya'da "La Parfaite Harmonie"
isimli bir Locayı k u r m a v e görevlilerini tayin etme selâhiyeti ile ayrı
ca, Y ü k s e k Dereceler için kendisine B ü y ü k Müfettiş unvanını verdi.
B u bilgiler kendisine teslim edilen beratta tescil edilmişti. Beratın tü
m ü i m z a sahiplerinin isimleriyle, Coil's M a s . Encyclopedia'da, Etien
ne M o r i n başlığı altında verilmiştir. St. Domingo'dan Jamaika'ya, ora
d a n N e w Y o r k ' a k a d a r giden E. Morin, yolda birçok loca kurmuş, bir
k a ç kişiye de, b u arada Kont de Grasse-Tilly'ye B ü y ü k Müfettiş unva
nını vermiştir.
1791 yılında J a m a i k a ' d a ilk b ü y ü k zenci ayaklanması olunca çiftlik sahibi D e Grasse-Tilly ile Delahogue Kardeşler A B D ' n i n Güney Caro
lina Eyaletinin Charleston şehrine yerleştiler v e E. Morin'den aldıkla
rı beratlarla 9 Kardeşi 25. dereceye yükselterek Charleston'da Olgun
l a ş m a Riti'ni (Rite de Perfection) kurdular.
31 M a y ı s 1801'de, Charleston'lu 9 centilmen, J o h n Mitchel'in başkan
lığında, Olgunlaşma Riti'nin 25 derecesine 8 derece ekliyerek, Frede- rik H'nin 1786 anayasım da esas alarak, EKSR'nin ilk Y ü k s e k Şurası
nı kurdular.
G ü n ü m ü z e geldiğimizde. Batı Avrupa'da bir taraftan direk olarak Bü
y ü k L o c a l a r a b a ğ l ı v e Ü s t a t derecesinin t a m a m l a y ı c ı s ı olan R o y a l A r c h sistemini, diğer taraftan da, gene üyelerini yalnızca Mesleki M a sonluğun ilk üç derecesinden alan Eski ve Kabul edilmiş İskoç Riti'nin 33, Rose-Croix Cemiyetinin 9 dereceli sistemleri ile Constantin'in Kı
zıl Hacı, M a l t a Şövalyeleri, Tampliye Şövalyeleri gibi derece ve tari
katlar görüyoruz. Amerika'da ise başlıca Eski v e Kabul Edilmiş İskoç
riti ile Royal A r c h v e Şövalye derecelerini kapsıyan Y o r k Riti'ni görü
y o r u z .
Kardeşlere, L a n d m a r k l a r ı m ı z a bağlılık çerçevesi içinde s u n u l a n b u alternatifler, felsefeleri açısından b a z e n çelişki içindeymişler gib g ö zükseler de, M a s o n l u ğ u zenginleştirmekte v e ufkunu genişletmekte
dirler. B u değişik eğilimler aslında birbirlerini tamamlıyarak beşerin yaradılışının içindeki çelişkilerin paralelinde, güzel bir sentez oluştu
rurlar.
KAYNAKÇA:
L The Rose Cross and the Age Of Reason, Christopher Mcintosh,
2. Krali Ark Derecesi (Royal Arch), Celil Layıktez, TESVÎYE No. 14, s. 9.
3. Le Tuileur General, Ragon (1861)
4. E.K.E.S.R. nin tarihçesi, Celil Layıktez, 4/11/89 konferans metni.
5. Cumhuriyet Paneli, Prof. Dr. Seçil Akgün, TESVÎYE No. 14, s. 5.
6. Voltaire ve Aydınlanma, Server Tanilli, Cumhuriyet Gazetesi 24/9/94
A R A Ş T I R M A
BATININ GİDEREK
BÜYÜYEN KÜLTÜREL KRİZİ
Batı medeniyetinin şaşırtıcı özel
liklerinden biri, hastalıklar y ü zünden ileri gelen ölümleri azalt
m a y o l u n d a k i b ü y ü k başarısına r a ğ m e n , ü m i t s i z l i k l e r d e n ileri gelen ölümleri azaltmayı başara- m a m a s ı d ı r . D ü n y a S a ğ l ı k Teşkilâtına göre, kalkınmış ülke
lerde, kadın v e e r k e k yetişkinler a r a s ı n d a intihar olayları, 1950 l e r d e n b e r i d e v a m l ı o l a r a k art
mıştır.
B u t e m a y ü l ü trajik kılan husus, intihar artışının genellikle o n ü ç ilâ ondokuz y a ş arasındaki, özel
likle erkek, g e n ç l e r d e g ö r ü l ü y o r olmasıdır. A m e r i k a Birleşik Dev-
Derleyen: A . D o ğ a n Y A L I M <*)
letleri, Avusturalya v e Yeni- z e l a n d a dahil bir ç o k ü l k e d e , g e n ç e r k e k l e r a r a s ı n d a i n t i h a r oranı, 1950 d e n b e r i ü ç k a t ı n a çıkmıştır.
B u d ö n e m d e gençlerin psikolojik sağlıkları ile ilgili göstergelerde de d r a m a t i k bir g e r i l e m e görül
mektedir. Şöyle k i :
— O t o r i t e l e r v e u z m a n l a r , ka
nunları uygulama v e eğitim prog
ramlarına milyarlarca dolar har
c a n m ı ş olmasına r a ğ m e n , kanu
na aykırı ilâçlarla savaşın, d ü n y çapında kaybedildiğini itiraf et
mektedirler. A l k o l ü n aşırı kulla-
(*) Bir sosyal analist ve politika danışmanı olan ve Avustralyada Gençliğin Geleceği Komisyonu gibi önemli kuruluşlar için araştırmalar yapan Rischard Eckersley tarafından yazılıp The Futurist dergisinin Kasım-Aralık 1993 sayısınd yayınla
nan "The West's Deepining Crises" başlıklı makaleden derlenmiştir.