• Sonuç bulunamadı

Y I L : 1995 N O : 95

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Y I L : 1995 N O : 95"

Copied!
90
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

4. En M u h . Büyük Ü ı t a d Mesajı C a n A R P A Ç 8. Message of the M . W . G r a n d M a ı i o r C a n A R P A Ç

11. O r h a n Alsac ( 1 9 1 4 - 1991) Ahnıot A K K A N

14. Suha Tuğrul Ak » o y (1923 • ) . . . A h m e t A K K A N 17. A y d ı n l a n m a Ç a ğ ı n d a Masonluk ve Ü n

Derecelerin Doğusu Celil LAYIKTEZ

27. Balının Giderek B ü y ü y e n Kültürel K r İ ı l A . D o ğ a n Y A L İ M 35. " A u d i - V i d e - T a < « " Faruk ERENGÜL 44. Gılgamıs. Destanı'nın Masonik Y o r u m u Tamer A Y A N

53. M a ı o n İ k Derlemeler Rasid TEMEL

57. Tolerans Fahri A N A F A R T A

61. Eski Mısırda T e k r İ * O k t a y G Ö K

67. İnisiosyon v e Gîılilik ,. K o p a r a l ÇERMAN

73. Lotalardan Haberler M i m a r S İ N A N

82. A r a m ı z d a n A y r ı l a n l a r M i m a r S İ N A N 83. Mimar Sinan Dergisi 91-94 Fihristi R o ı a d U M U R

(2)

MİMAR SİNAN

Gevşemeyin, endişe etmeyin.

İnancınız sağlamsa, mutlaka başarırsınız.

Şanı Yüce Kur'an, S.lll. 139

(3)

K a p a k K o m p o z i s y o n u : SİNASİ BARUTÇU

Y E N İ L İ K B A S I M E V İ

(4)

MİMAR SİNAN

H ü r v e K a b u l Edilmiş M a s o n l a r B ü y ü k Locasının tarihî, çağdaş v e gerçekçi açıdan

araştırma v e y a y ı n o r g a n ı d ı r . Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası adına

İmtiyaz sahibi : Cavit YENİCİOĞLU Yazı işlerini fiilen idare eden : Reşad UMUR

DERGİDE ÇIKAN YAZILARIN SORUMLULUĞU YAZARLARINA AİTTİR.

ÜÇ AYDA BİR ÇIKARILIR, ÜYELERE MAHSUSTUR. PARA İLE SATILMAZ

SAYI : 95 Nuruziya Sokağı 25, 80050 - Beyoğlu Tel: 249 24 51 MART 1995

4. En M u h . B ü y ü k Üstad Mesajı Can ARPAÇ

8. Message of the M.W. G r a n d Master C a n ARPAÇ 11. O r h a n Alsaç ( 1 9 1 4 - 1991) Ahmet A K K A N 14. Suha T u ğ r u l A k s o y (1923 - ) Ahmet A K K A N 17. A y d ı n l a n m a Ç a ğ ı n d a Masonluk v e Üst

Derecelerin Doğuşu Celil LAYIKTEZ

27. Batının G i d e r e k B ü y ü y e n Kültürel Krizi A . D o ğ a n Y A L I M 35. " A u d i - V i d e - Tace" Faruk ERENGÜL 44. Gılgamış Destanı'nın Masonik Y o r u m u Tamer A Y A N

53. Masonik Derlemeler Raşid TEMEL

57. Tolerans Fahri A N A F A R T A

61. Eski Mısırda Tekris O k t a y G Ö K

67. İnisiasyon v e Gizlilik K o p a r a l Ç E R M A N

73. Localardan Haberler M i m a r S İ N A N

82. A r a m ı z d a n A y r ı l a n l a r M i m a r S İ N A N

(5)

E N M U H . - . B Ü Y Ü K Ü S T A D M E S A J I

Sevgili Kardeşlerim,

Bilgi Muh.*. Locasında, 02.04.1952 tarihinde n u r a k a v u ş a n , birçok masonik görevlerin y a n ı sıra Üçgül v e Denge Muhterem Localarımızın k u r u ­ cu üyesi olan v e başarıyla s ü r d ü r d ü ğ ü B ü y ü k Üstatlığının 3'cü y ı l ı n d a , 25 Şubat 1991 tari­

hinde, Ebedi aleme göçen O r h a n ALSAÇ Büyük Üstadımızın kabri etrafında, her yıl olduğu gibi bu y ı l d a kardeşlik zincirimizi k u r d u k .

Eski v e güçlü localarımızdan biri olan A H E N K , 22 Şu­

bat 1995 de akılcı bir y a k l a ş ı m l a , sağlıklı bir d o ğ u m y a p t ı . V e kardeşlerimiz k u r d u k l a r ı lo­

caya ÖRS adını verdiler. Bu adın seçiminde Ö r ­ sün sembolik anlamından çok, H a y r u l l a h ÖRS Büyük Üstadımız için kalbimizde y a ş a y a n sev­

gi d u y g u m u z rol o y n a d ı .

A y n ı hislerle Hisar Muhterem Locamızın Kardeşleri Şekûr O K T E N B ü y ü k Üstadımızın kabrini her ölüm y ı l d ö n ü m ü n d e z i y a r e t e d i y o r l a r .

Bu davranışlarımızın hepsindeki itici güç, her normal insanda olması g e r e k e n V E F A d u y g u s u n d a n başka bir şey değil. Kaldı ki masonlukta v e f a duygusunun a y r ı bir y e r i v a r . Çünkü V e f a ; sev-

(6)

g i , sadakat v e samimiyetten oluşan bir erdem­

d i r . V e biz b ü t ü n m a s o n i k çalışmalarımıza

" s e v g i , s a d a k a t v e samimiyetle b i r b i r i m i z e b a ğ l a n m a k t a n b a ş k a işimiz k a l m ı y o r " d i y e a r a verdiğimize g ö r e , masonluğa gönül veren­

ler için vefalı olmaktan d a h a d o ğ a l bir şey d ü ­ şünülemez. Netekim, B ü y ü k Hatip Kardeşimi­

zin yıllık raporunda d a 1995 yılı çalışmalarımı­

z a v e f a konusuna ağırlık verilmesi hususu bu nedenle dile getirilmiştir.

Hiç şüphe y o k ki kardeşlerim, bu dileğimiz v e f a ko­

nusuna 1995 yılında ağırlık verelim sonra ken­

di haline bırakalım a n l a m ı n a d e ğ i l d i r . A m a 1995 yılında öyle adımlar atalım k i , masonlu­

ğ u y a ş a m biçimi o l a r a k seçenlerin bir çok er­

demleri y a n ı n d a vefalı insanlar olduklarını d a somut v e kalıcı o l a r a k gösterelim.

Değerli kardeşlerim, y e r i gelmişken bu k o n u d a bi­

r e y olarak, loca olarak, Büyük Loca olarak ne­

ler y a p t ı ğ ı m ı z a v e neler yapabileceğimize de değinmek istiyorum.

Birey olarak, her toplantımızı kapatırken sonsuz Do- ğu'daki kardeşlerimizin adlarını a n ı y o r u z . Bi­

ze emanet ettikleri dul hemşirelerimiz v e ço­

cuklarıyla olanaklarımız ölçüsünde ilgilenme­

y e çalışıyoruz. Mazeretleri nedeniyle geleme­

y e n kardeşlerimizi a r ı y o r u z . Ailemize v e dost­

larımıza karşı d a h a vefalı o l m a y a çalışıyoruz v e hepsinden önemlisi, vefalı bir vatandaş ola­

r a k Laik Cumhuriyetimizin y a s a l a r ı n a u y m a ­ y a , B ü y ü k A t a t ü r k ' ü n izinden a y r ı l m a m a y a ö z e n g ö s t e r i y o r u z . Bu kişisel davranışlarımızı aksatmadan sürdürmek bizi masonluğa teklif eden kardeşlerimize karşı v e f a b o r c u m u z d u r . Bu k o n u y u localar v e Büyük Loca açısından ele aldığımızda; vefa d u y g u s u kişisel bir nitelik ol­

d u ğ u n d a n , yapılabilecek şeyler gene kardeş­

lerimizin v e f a d u y g u l a r ı y l a d o ğ r u orantılı ola­

caktır. A n c a k y a p ı l a c a k işlerin localar v e Bü­

y ü k Loca adına yürütülmesi hem masonluğun en g ü z e l y a n l a r ı n d a n biri olan ortak çalışma anlayışını güçlendirir, hem de girişimlere bir

(7)

resmiyet v e yarınlara d o ğ r u bir devamlılık ka­

zandırır. T ı p k ı , geçtiğimiz y ı l içinde son y o l c u ­ luklarına çıkan kardeşlerimizi a n m a k için Lo­

calarımızın Büyük Loca adına matem celseleri­

ni düzenlemesi gibi v e y a v a r l ı ğ ı m ı z ı n nedeni olan ülkemize karşı bir v e f a borcu o l a r a k , Bü­

y ü k Locamızın Türk Masonları adına karşılık­

sız üniversite bursu vermesi g i b i .

Değerli K a r d e ş l e r i m , masonlukta v e f a k o n u s u n u d a h a somut şekilde v u r g u l a m a k için B ü y ü k Görevli kardeşlerimle gerçekleştirmeye çalıştı­

ğımız bir düşünceyi de sizlerle paylaşmak isti­

y o r u m .

Hepinizin bildiği gibi localarımızda en b ü y ü k otorite kardeşlerimizin hür iradeleri ile seçtikleri Üsta­

dı Muhterem kardeşlerimizdir. O n l a r ı n bizim adımıza v e masonluk adına yüklendikleri b ü ­ y ü k sorumluluk her türlü vefa duygusunun kat kat üzerindedir. Masonluğun gelenekleri u y a ­ rınca, bütün Üstadı Muhteremlerin otoritesinin v e sorumluluğunun sembolü ise çok b ü y ü k bir ç o ğ u n l u ğ u Üstadı Muhteremliğe isat edilmiş kardeşlerimizin o y l a r ı ile seçilen B ü y ü k Üstat­

lardır.

Diğer bir deyişle B ü y ü k Üstat, bütün kardeşlerini temsil eden bir görevli olduğu için; O'na göste­

rilen s a y g ı v e sevgi, O'na karşı v e f a d u y g u s u , aslında bütün kardeşlerimize aittir. Bu nedenle masonluğa b ü y ü k hizmetler etmiş bütün kar­

deşlerimizi, bütün B ü y ü k Üstatlarımızla özleş- tirerek m a s o n i k çalışmalarımızı y a p t ı ğ ı m ı z yerlere (ki bu yerlere, ayrım gözetmeksizin b ü ­ tün insanların mutluluğu için çalışmak, mason­

lukta ibadet sayıldığından biz mabed diyoruz) A,B,C,D, mabedi yerine y i n e önceki B ü y ü k Üs­

tatlarımızın adlarını vereceğiz.

A y r ı c a ÖRS Muhterem Locamızdan heykeltraş Rah­

mi A K S U N G U R kardeşimiz de yeni binamız için hiçbir karşılık beklemeden önceki B ü y ü k Ü s ­ tatlarımızın büstlerini y a p a c a k . Bu a r a d a , Bü­

y ü k Locamızın araştırma v e y a y ı n organı olan

(8)

M i m a r Sinan Locamız d a Önceki B ü y ü k Üstat­

larımızın y a ş a m öykülerini v e fikri çalışmaları­

nı derleyip y a y ı n l a m a y a d e v a m edecek.

Son olarak sizlere Can Kardeşiniz o l a r a k ; v e f a d u y ­ g u m u z u n , masonik hasenatımızla birleşerek toplumumuzda kalıcı v e ses getirici bir u y g u l a ­ m a y a dönüşebileceğini hatırlatmak istiyorum.

Ö n e r i m , ilk bakışta z o r gibi görünen ama kar­

deşlerimizin g ö n ü l gönüle verirlerse altından kolayca kalkabileceklerine inandığım bir giri­

şimdir. Şöyle k i ; D O Ğ A Locasının y a p t ı ğ ı g i b i dileyen localarımız B ü y ü k Locamızın aracılığı ile SEV Vakfından bir ünitenin kullanma hakkı­

nı satın alabilirler, y a ş l ı l a r a , toplumdan k o p ­ m a d a n , sağlık kontrolü altında, günlük y a ş a n ­ tılarını çağdaş d ü z e y d e sürdürebilecekleri ola­

nakları s a ğ l a y a n b u ünitelerde ihtiyacı o l a n yaşlı bir kardeşimiz v e hemşiremiz kalabilece­

ği gibi; ülkemize hizmet etmiş ama yaşlılığında y a l n ı z kalmış, mesela emekli bir öğretmen v e ­ y a benzeri kişiler de o locamızın hayır hasena­

tı o l a r a k kalabilirler. Bu ünitenin kapısına d a B ü y ü k Üstadımızın v e locasının adı y a z ı l ı bir plaket konabilir.

Diğer taraftan, böylesine y a r a r l ı v e kalıcı bir h a y ı r işine girmek için; bir locanın bir B ü y ü k Üstat yetiştirmiş olması d a gerekmez. Bu ünitelerin kullanma hakları insanlığa v e masonluğa ışık tutmuş, görevli olarak değil ama saygınlığı ile sevgisiyle hepimizin gönlünde B ü y ü k Üstat o l ­ muş kardeşlerimiz adına d a alınabilir. V e ben­

ce bu y o l çok d a h a anlamlı v e masoniktir.

Bu konuda son söz, siz kardeşlerimizin vereceği ka­

r a r a kalmaktadır.

Can ARPAÇ

Büyük Üstad

(9)

MESSAGE OF THE M.W. GRAND MASTER

Dear Brethren,

This year, like in the previous years, we aaain for­

med our chain of brotherhood around the grave of our Grand Master Orhan Alsac, who passed to the Eternal Universe on February 25, 1991, on the 3rd year of his grandmastership which he performed with great success. He had attained the UGHT in the Bilgi Lodae on 2.1.1952 and, be- sides various Masonic duties he performeçj, he was one of the founding members of the Uçgül and Denge Lodges.

One of our old and strong lodges Ahenk, with a wise decision, gave birth to a healthy lodge on Febru­

ary 22, 1995. Our brethren named the new lod­

ge Ors. The factor which played a role in selec­

ting this name was the feeling of love towards our Grand Master Hayrullah Ors more than the symbolic meaning of the word örs (anvil).

With the same feelings, the brethren of the lodge Hisar are regularly visiting the grave of our Grand Master Şekür Ökten.

The driving force behind all these attitudes was not­

hing but the feeling of faithfulness which should be in all human beings. Besides, faitfulness has its separate place in Masonry, because faithful­

ness is a virtue made by the mixture of love, fide­

lity and sincerity. Because we end our masonic labours by^ saying that nothina now remains not to unite with one another with love, fidelity and sincerity, one cannot think of anything more ob­

vious than to be faithful towards those who set their hearts in Masonry . It was because of this that our brother Grand Orator in his annual re­

port mentioned that we should şive a special ca­

re to be faithful in our labours in 1995.

Undoubtedly my brethren, this wish of ours is not only to give a special care to faithfulness and then leave the matter to take its naturel course;

we must take such steps in 1995 that, those who choose Masonry as a way of life, should also be permanently and clearly distiguished as faithful people besides their other virtues.

(10)

My brethren, while the time is appropiate, I want to mention what we have done and what we can still do as individuals, as lodges and as a Grand Lodge*

As individuals, we mention the names of those who

E

assed to the Eternal East before ending our la- ours. We are trying to extend our interest, best to our abilities, to their widows and children entrusted to us. We are looking for our brethren who were not with us during our meetings due to their apologies. We are trying to be more faithful to our families and friends and, more important than all, we show special care to be a citizen abidina with the laws of our secular Republic and follow the footsteps of the great Ataturk. To continue these individual endevours without fail is our debt of faithfulness towards those who proposed us to become masons.

When we take this matter up on the level of the lod­

ges and the Grand Lodge, what can be done will again be in direct proportion with the feelings of faithfulness of our brethren, since faithfulness is a personal qualification. If these deeds are done in the name of the lodges and the Grand Lodge, they strengthen the understanding of team­

work, which is one of the best aspects of Ma­

sonry, and it also makes our endevours to be se­

rious and continuous for the future.

Brethren, let me share with you an idea which we are trying to materialize together with the Grand Officers.

As you all know the highest authority in our lodges is the Worshipful Master, elected by the free votes of our brethren. The great responsibility they ta­

ke over themselves is above all the types of faith­

fulness. According to the traditions of Masonry the symbol of the authority and responsibility of all the W. Masters is the M. W. Grand Master, elected by the votes of our brethren, majority of which have been installed as W. Masters.

In other words, the Grand Master, is an officer repre­

senting all his brethren and respect, love and fa­

ithfulness shown towards him are actually shown towards all our brethren. Therefore we shall name the places of our labour (which we call a "Temple", since we believe that working

(11)

for the happiness of all men without any distinc­

tion is a type of worship) after our Past Grand Masters, thus immortalising their names, instead of calling these places "Temples A,B,C or D".

Our brother Rahmi AKSUNGUR, a sculptor by pro­

fession, of our Lodge Ors will make the busts of our Past Grand Masters without any gratuity.

Meanwhile, our lodge of research Mimar Sinan will continue to collect and publisth the biograp­

hies of our Past Grand Masters and the talks and papers prepared by them.

Last but not least, I wish to remind you as your brot­

her Can, that these feelings of faithfulness of ours can be turned into a sound application in our society if they are joined with our Masonic charity. I propose this attempt, which may seem different at first sight but can be very much simp­

lified if our brethren join with their hearts.

Any of our lodges, like it is done by our Doga Lodge, can buy the right of using one of the units of our SEV Foundation with the help of our Grand Lod­

ge. While these units provide possibility for our elderly brethren and sisters to live in a modern level, without being isolated from the commu­

nity and under constant health control, anybody who served our country, like a teacher for example, but is alone in his or her old age can li­

ve in these units through the help of our lodges.

On the door of this unit a plate bearing the name of our Grand Master and his lodge can be placed.

On the other hand, in order to participate in such a useful and continuous charity, it is not necessary for a lodge to have a Grand Master among its members. The rights of the usage of these units can be bought for the names of our brethren who not actually served as Grand Masters, but beca­

me Grand Masters in our hearts by extending the light of humanity and Masonry; and I believe this system will have more meaning and will be mo­

re masonic.

Last word in this matter rests in the decision you will make my brethren.

Can ARPA$

Grand Master

(12)

T A R İ H

ORHAN ALSAÇ (1914 - 1991)

23. Büyük Üstadımız (1988 -1991)

A h m e t A K K A N Albay Faik B e y ile Kebire Hanımın oğlu Orhan (ALSAÇ), 4 E k i m 1914 tarihinde Îstanbul-Beykoz'da doğmuştur.

İlk, orta v e lise tahsilini asker çocuğu olarak Sinop, Elazığ, Diyarba­

kır, A n k a r a v e İstanbul'da t a m a m l a m ı ş , 1933'de D.G.S.A. M i m a r l ı k B ö l ü m ü n e girmiştir. Y ü k s e k öğrenimini, 1936fda A l m a n y a ' d a M ü n i h Y ü k s e k T e k n i k Okulu'nda sürdürmüş; 1940'da M i m a r M ü h e n d i s ola­

r a k tahsilini tamamlamıştır. 1941'de Bayındırlık B a k a n l ı ğ ı Y a p ı v e İmar İşleri Proje Bürosuna m i m a r olarak atınmış, 1942-1945 yılların­

d a askerlik görevini ifa etmiştir.

1946'da Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve İmar İşleri Şehircilik Fen Heye­

tine girmiş, 1949'da b u hey'etin m ü d ü r ü olmuştur. 1952'de Y a p ı v e İ m a r İşleri Reis muavini, 1955'de reis oldu.

(13)

1956'da İ.T.U. Şehircilik K ü r s ü s ü Doçenti oldu;

1958'de İmar İskân Bakanlığı M e s k e n Genel M ü d ü r ü oldu;

1961fde İmar İskân Bakanlığı Müsteşarı oldu.

1961 yılı sonunda O.D.T.Ü. inşaat işleri sorumlusu rektör yardımcısı oldu. 1973 yılına kadar O.D.T.Ü. kampusu teknik sorumlu yöneticiliği yaptı.

1976'da A n k a r a Devlet Mühendislik ve M i m a r l ı k A k a d e m i s i Şehirci­

lik Kürsüsü Öğretim Üyesi atanarak A n k a r a Mühendislik ve Mimar­

lık Y ü k s e k O k u l u M ü d ü r ü oldu. 1977fde profesör oldu.

1983'de Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi ve Gazi Üniversi­

tesi profesörü olarak emekli oldu.

1951-1983 yılları arasında, memleketin en önemli sorunlarından biri­

si olan "Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Y ü k s e k Kurulu Başkan­

lığı" görevini b ü y ü k bir dirayetle yürütmüştür.

B ü t ü n b u n l a r d a n b a ş k a , H a s a n o ğ l a n K ö y E n s t i t ü s ü Y ü k s e k B ö l ü ­ m ü n d e (1945-1949), A n k a r a Kalfa O k u l u ' n d a (1948-1951), A n k a r a Yapı T e k n i k Okulu'nda (1951-1953) öğretmenlik; ilkokul öğretmenle­

ri Y a p ı Sandığında Müşavirlik (1945-1949), A n k a r a İmar İdare Heye- ti'nde u z m a n üyelik (1947-1956), O.D.T.Ü. Mütevelli Heyetinde Ü y e ­ lik (1960-1962) yaptı.

T. Y ü k s e k Mimarlar Birliği, T. Y ü k s e k Mühendisler Birliği v e T. M i ­ m a r l a r Odası gibi mesleki teşekküllerde idare heyeti üyeliği v e baş­

kanlık yaptı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Şehircilik Enstitüsü üyesi idi ve b u enstitünün y ö n e t i m i n d e görev almıştı.

Ankara Eğitim Vakfının, Türkiye Körler Vakfının, Türkiye Anıt Çevre T u r i z m Değerlerini K o r u m a Vakfının kurucu üyesi idi.

B e y n e l m i l e l d o k ü m a n t a s y o n ( F r a n s a 1947), B e y n e l m i l e l M i m a r l a r Birliği (Hollanda 1954), Beynelmilel Mahalli İdareler Kongreleri (İs- rael 1960) ile A v r u p a İktisadi İşbirliği M e s k e n K o m i t e s i n d e (İsviçre 1959), A k d e n i z M e m l e k e t l e r i M e s k e n Toplantısında (İspanya 1961) resmi T ü r k Telegesi olarak Türkiye'yi temsil etti.

İyi A l m a n c a v e orta derecede İngilizce bilirdi.

1938 yılında evlenmiş ve dört e r k e k çocuğu vardı.

"İmar Mevzuatımız ve B a ş k a Memleketlerle Mukayesesi" adlı bir ki­

tabı, birçok mesleki makale, konferans ve bildirileri vardır. İmar Ka­

n u n u n u hazırlamış, mecliste B a k a n l ı k Temsilcisi olarak s a v u n m u ş ; İ m a r Y ö n e t m e l i ğ i n i hazırlamış, D a n ı ş t a y d a n geçirmiştir. İ m a r

(14)

i s k â n Bakanlığı kuruluş ve görevleri hakkında kanunu hazırlayan komisyonda çalışmıştır. T.M.M.O.B. Kanunu ve yönetmeliği, şehir­

cilikle ilgili yönetmelik, onun olumlu ve temelli çalışmalarının ürünü­

dür.

M A S O N L U Ğ U : 2.4.1952 tarihinde Bilgi Muh.-. Locasında tekris ol­

m u ş t u r (Matr. N o . 22). 26.11.1952'de kalfa, 1.7.1953'de Üstat olmuş­

tur.

1963'de Ü ç g ü l (Matr. No.2), 1984'de D e n g e Localarının kurucu üyesi (Matr. N o . l ) olmuştur.

1965fde M i m a r Sinan Locası kurucularındandır. Bilgi locasında M u ­ hakkik, Hatip, Tören Üstadı, Üs.-.Muh.-.'lik (1958-62); Üçgül Locasın­

da Sancaktarlık, Hatiplik görevlerini yapmıştır.

1956'da B ü y ü k Kurula seçilmiş, B ü y ü k Üstat Kaymakamlığı dahil bü­

tün görevlerde bulunmuş, 1988 ve 1990 seçimlerinde B ü y ü k Üstatlığa seçilmiştir.

E K S R ' n e 6.11.1958'de girmiş, 1973 yılında 3 1 . dereceye terfi etmiş;

14.6.1974'de 32, 26.6.1977'de agreje 33, 3.10.1980fde aktif 33 dereceyi almıştır.

"Ak saçlı, güler yüzlü, dik başlı v e dik yürüyüşü, mağrur olmayan bir vakar havası içinde duruşu v e olaylar karşısında daima ağır v e soğuk­

kanlı davranış v e tutumu" ile tanınırdı.

"Prensiplerinde kendisine bile m ü s a m a h a tanımayan mizacı, eleştiri, y ö n e t i m v e y o l göstericilik düzeyine ulaşınca, nezaket, incelik v e ala­

bildiğine gönül alıcı bir atmosfere bürünürdü. O'nu v e kişiliğini onur­

lu, sevimlidost ve üstün ahlaklı bir kardeş olarak hafızalarımızda can­

lı tutacağız" diyor Emin G Ü R O Y K.-., Salih T U G A Y kardeşin ifadesiy­

le...

"Bütün canlılar için kaçınılmaz bir sonu insanca noktalayıp ünsüz, sonsuz evrene O R H A N ' c a doğmak ne güzel şey" diyor, Can A R P A Ç K.\

(15)

SUHA TUĞRUL AKSOY (1923 - )

24. Büyük Üstadımız (1991)

N a z i m e F a t m a H a n ı m ile E m i n B e y ' i n o ğ l u S u h a T u ğ r u l ( A K ­ S O Y ) , 6 H a z i r a n 1923 tarihinde İstanbul R u m e l i h i s a r ı ' n d a doğ­

m u ş t u r . B e b e k İlkokulu, K a b a ­ taş Lisesi ve İstanbul Üniversite­

si iktisat Fakültesi'ni bitirmiştir.

İki yıl d o k t o r a y a d e v a m etmiş;

1944-1945 yılları Üniversite Ta­

lebe Birliği Başkanlığını yapmış­

tır.

1 9 4 6 - 1 9 5 9 yılları a r a s ı n d a Eti- b a n k M ü f e t t i ş y a r d ı m c ı s ı v e

A h m e t A K K A N M ü f e t t i ş o l a r a k ç a l ı ş m ı ş ; 1960 i h t i l â l i n d e n s o n r a M i l l i B i r l i k K o m i t e s i s o r u ş t u r m a K u r u l u n ­ da, Adalet Bakanlığına bağlı ola­

rak görev y a p m ı ş ; bilâhare, Eti- b a n k İstanbul Ş u b e M ü d ü r ü ol­

muştur. 1961 senesinde Etibank adına A . B . D . ' d e "Teknik İşbirli­

ği" ç a l ı ş m a l a r ı n a k a t ı l m ı ş , b i r çok A m e r i k a n Şehirlerinde, ince­

leme, kurs v e seminerlere katıl­

mıştır. A m e r i k a n A n a y a s a s ı v e Devlet Y ö n e t i m i h a k k ı n d a geniş

(16)

bilgi sahibi olmuştur. İyi derece­

de ingilizce v e Fransızca bilir.

E t i b a n k Ş u b e M ü d ü r l ü ğ ü göre­

v i n d e 1968 y ı l ı n a k a d a r bulun­

muştur. 1967'de T e k n i k Üniver­

site M a d e n Fakültesinde İşletme v e M u h a s e b e dersleri vermiştir.

M a d e n Kredi Bankası, Çanakka­

le Seramik Şirketi yönetim kuru­

lu üyeliği, A n k a r a Sigorta Şirketi b a ş k a n v e k i l l i ğ i n d e b u l u n m u ş ­ tur.

1968'de e m e k l i o l d u k t a n sonra, İstanbul M a k i n a D ö k ü m A Ş . ' n i n k u r u c u s u o l a r a k s a n a y i c i l i ğ e başlamıştır. A l m a n y a M ü n i h ' t e bir şirket kurmuştur.

19701i yıllarda İstanbul Sanayi Odası m e c l i s v e y ö n e t i m kurulu üyeliğinde bulunmuştur. İktisat F a k ü l t e s i M e z u n l a r ı C e m i y e t i ­ n i n b a ş k a n l ı ğ ı n ı y a p m ı ş , h a l e n b u cemiyetin Onur Kurulu üyesi­

dir.

1946 y ı l ı n d a N ü k h e t T E K Ü N H a n ı m e f e n d i ile e v l e n m i ş , b i r o ğ u l l a r ı o l m u ş t u r . E ş i N ü k h e t A K S O Y g ü n ü m ü z d e ğ e r l i res- samlarındandır, bir çok sergilere arzedilmiş eserleri mevcuttur.

M A S O N L U Ğ U :

2 . 1 2 . 1 9 5 6 ' d a İ s t a n b u l ' d a 3 nu­

m a r a l ı m u h t e r e m Ü L K Ü Loca­

sında tekris o l m u ş ; 23.5.1957'de kalfa, 17.4.1958'de Üstat olmuş­

tur, ülkü Locası sekreter yardım­

cılığı, T ö r e n üstatlığı, Hatiplik görevlerinde b u l u n m u ş , 1966 yılında Üs.-. Muh.-.'lik y a p m ı ş ­ tır.

1965 - 1966 olayları sırasında, Bü. Ü s . Hayrullah ÖRS'ün bilgisi t a h t ı n d a Ü s t a d ı m u h t e r e m l e r arasında birlik k u r m a y a g a y r e t etmiş, B ü y ü k L o c a d a n ayrılma­

ları asgariye indirmeye çalışmış;

Ü s t a d ı M u h t e r e m l e r t e m s i l c i s i olarak olayların m ü s e b b i b i o za­

m a n k i Y ü k s e k Ş u r a v e b a ş k a n ı Prof. H a z ı m A t ı f K U Y U C A K ile görüşmeler yapmış ve ara bulma­

y a çalışmıştır. (Bak. Arşivlerimiz içinde 1965 olayları-Nafiz E k e - m e n ) .

1971-1972 seneleri Ü l k ü L o c a s ı K o n v a n Delegesi,

1971-1973 Bü.-. Ha.-. Muhafız, 1973-1975 Bü.-. İkinci Tü.-. Üs.-., 1975-1977 Bü... Haz.-. Em.-., 1977-1979 Bü.-. Haz.-. Em.-., 1979-1981 Bü.-. Hatip, 1984 Bü.-. Haz.-. Em.-., 1986-1991 Bü.-. Üs.-.

K a y m a k a m ı , 1991 Bü.-. Üstat

Seçilmiştir.

1962'de D E V R İ M , 1975'de G Ü N L o c a l a r ı n ı n k u r u l u ş u n d a aktif rol oynamıştır. G a y r ı m u n t a z a m bir m a s o n i k teşekküle b i l m e y e ­ rek girmiş bir çok kardeşin mun­

t a z a m m a s o n l u ğ a a v d e t i n e i m k â n sağlamıştır.

İ s t a n b u l ' d a k i m a b e t s a y ı s ı n ı 3'den 6'ya ç ı k a r m ı ş , y e m e k v e toplantı salonlarının tefriş v e dü­

z e n l e n m e s i n d e b ü y ü k g a y r e t v e

(17)

m e s a i s i o l m u ş t u r . N u r u z i y a so­

kağındaki m e v c u t binanı n etra­

fındaki g a y r i m e n k u l l e r i n satın a l ı n m a s ı n d a b ü y ü k rol o y n a m ı ş v e ç o k uğraşmıştır. M a s o n Balo­

su g e l e n e ğ i n i c a n l a n d ı r m ı ş , 29 E k i m v e 10 K a s ı m a r a s ı n ı n

" A T A T Ü R K ' Ü A N M A V E C U M ­ H U R İ Y E T İ K U T L A M A " haftası olarak kabulünde öncülük etmiş­

tir.

T e s v i y e dergisinin y a y ı n a başla­

m a s ı n ı sağlamıştır. Y a k a c ı k bi­

n a s ı n ı n t a m i r a t ı n ı y a p t ı r m ı ş ; Adana, B o d r u m ve Antalya Loca­

larının açılmalarını teşvik etmiş­

tir.

E.K.S.R. n e 1968'de D E F N E L o ­ c a s ı n d a dahil o l m u ş , b u locanın H a t i p , N a z ı r l ı k v e B a ş k a n l ı ğ ı n ı y a p m ı ş t ı r . D i r l i k H â k i m Şapit- rinde 15 ve 18 dereceleri aldıktan sonra,

06.01.1972'de İstiklal

Areopajında 22, 06.11.1975'de İstiklal

Areopajında 30,

09.06.1978'deY.H.D. 31, 14.03.1986'daY.D.D. 32, 16.06.1991'deY.Ş. 33 aktif dereceleri kendisine tevcih edil­

miştir.

B i r ç o k l o c a v e a t ö l y e d e 1 9 6 5 - 1966 olaylarının canlı şahidi ola­

rak konferanslar vermiş, o günle­

rin sıkıntılarını k a r d e ş l e r e ak­

tarmış v e diğer bir ç o k m a s o n i k , felsefi k o n u l a r d a fikri ç a l ı ş m a konferansları vermiştir.

T ü r k i y e ' d e k i m a s o n i k ç a l ı ş m a ­ larda bir çok bâdireli devirler ge­

çirmiş v e B ü y ü k Locanın e n yük­

sek m a k a m ı n a lâyık olarak eriş­

miş b u değerli insan kardeşimi­

zin, d a h a u z u n yıllar, sağlık v e afiyet içinde, eskisi gibi, faal ola­

rak, "bizim için olduğu kadar bü­

tün insanlar v e insanlık için de"

yararlı çalışmalarda bulunmaya;

k ı r ı l m a d a n , k ü s m e d e n , k e n d i ­ sindeki mevcut sonsuz insan sev­

gisi v e toleransı ile d e v a m etme­

sine E.-.U.-.M.-./nın yardımlarını niyaz ederim.

(18)

AYDINIANMA ÇAĞINDA MASONLUK VE ÜST

DERECELERİN DOĞUŞU

Celil L A Y I K T E Z

Fransız Ansiklopedisinde "Aydınlanma Çağında kullanıldığı şekli ile

"Raison" (Akıl, m u h a k e m e ) kelimesinin tarifi şöyledir:

"Dindar için inanç ne ise, feylesof için de m u h a k e m e o dur. Feylesofa göre dindarı e y l e m e sevk e d e n inançtır. İnsanlar genelde hırslarının etkisinde hareket ederler v e eylemlerinin k ö k ü n d e düşünce y a t m a z ; b u insanlar karanlıkta yürürler. Oysa, feylesof hırslandığı zamanlar­

da dahi, düşündükten sonra harekete geçer; o da karanlıkta yürümek­

te, a n c a k elinde bir meşale tutmaktadır." Franklin L e V a n B a u m e r ,

"Main Currents of W e s t e r n Thought" adlı eserinde 18 ci y.y, muhake­

m e anlayışını çarpıcı bir tarzda açıklar:

"Özellikle Fransız düşünürlerinde Muhakeme kısmen Kartezyen ve kısmen Locke ve Newtonian idi. Voltaire Descartes 'ı hem yücel- tiyor hem de eleştiriyordu. Descartes'ı "esprit de systeme" i (sistem ruhu) ve metafizik yanlışlıkları nedeniyle eleştiriyordu. Gene de, Descartes "çağının insanlarına düşünme yöntemini vermişti".

Voltaire, Descartes'in metodik şüphe anlayışını hedef alarak, bu düşünce tarzının salt mezafizik konularının dışında, sosyal örf ve

17

(19)

adetleri ve müesseseleri de kapsıyabileceğini söylüyordu. Böyle ka­

bul edildiğinde, muhakeme, öncelikle hiçbirşeye itimat ve tevekkü­

le inanmayarak, otorite, gelenek, vahiy, v.s. ye şüphe ile bakan eleş­

tirici muhakemeyi ifade ediyordu. Ayrıca, bu muhakeme tarzı, Kartezyenlerin kurdukları da dahil olmak üzere, tüm entelektüel sistemlere karşı inançsızlığı ile Lockean oluyordu. "

M u h a k e m e n i n yüceltilmesiyle bilime karşı yeni bir güven u y a n m ı ş , Isaac N e w t o n ' u n (1642-1727) çalışmaları çırayı tutuşturan kıvılcım olmuştu. D o ğ a gözlemciliğine verdiği ö n e m l e N e w t o n gerçeğin Tan- r ı ' n m yarattıklarında bulunabileceğini ifade ediyordu. B u Tanrısal yaklaşımın yanında, yer çekimi yasası gibi Newton'un yasaları, önce­

leri Tanrısal Güçle izah edilebilen birçok şeyin doğal yanıtını verebil­

mişti. Y e r çekimi yasasının g ö k kubbesindeki cisimlere uygulanma­

sıyla da eski batıl kozmoloji iflas etmişti.

N e w t o n v e çağdaşı g e n ç bilim adamlarının çalışmaları s o n u c u n d a Kâinatın t ü m planının bilim tarafından keşfedilmek üzere beklediği kanısı yaygınlaşmıştı. Artık düşünceye bilim hâkimdi v e bilimsel dü­

şüncenin ruhu toplumu, yasaları, politikayı, hatta şiiri dahi etki altına almıştı.

Bilime karşı gelişen b u yeni inanca Karl Popper "iyimser epistemoloji"

(*) adını takmıştı. Buna göre, gerçek saklı olsa da ergeç ortaya çıkarıla­

bilecektir. Sonuç olarak bir tek gerçek ve bir tek realite vardır. Kâinat içinde çelişkiler, gizler ve mucizeler olamaz.

İyimser epistemolojinin yanında insan varlığının da iyimser anlayışı gelişti. Voltaire, dinsel "fıtri günah" (originai sin) teorisine karşı "İn­

san kötü doğamaz, sonradan hastalanabileceği gibi sonradan kötü ola­

bilir" diyordu. Böylece Aydınlık Çağının ana güdüm gücüne varıyoruz:

Fıtri G ü n a h yoktur. Fransız Devriminin b ü y ü k ismi, Condorcet (**\

1794 de "eğitim v e doğru hükümetle, insanlık sağlık, refah v e akl-ı hikmet kazanacaktır" diyordu. Artık Aydınlık çağının bir kilit kelime­

si vardı, o da "terakki" idi.

A y d ı n l a n m a n ı n mücadele ettiği güçler cehalet, zulüm, batıl inançlar, önyargılar ve otorite ile geleneğe karşı kör itaat idi. B u nedenle Aydın-

(*) Epistemoloji: bilgi kuramı, bilginin esas ve hudutlardan bahseden ilim.

(Redhouse)

(**) Condorcet: Bilim adamı, yazar, politikacı, devrimci, "Les Neuf Soeurs Locasının Us. Muh.i, insanlığın sonsuz bir terakkiye sahip olabileceğine inanıyordu. Giyo­

tinle idam edilmemek üzere zehir içerek intihar etmişti. (1743-1794)

(20)

l a n m a hareketi kahramanları karşılarında sık sık Kiliseyi görüyor­

lardı. A y d ı n l a n m a taraftarları çoğunlukla ate değildiler. V a h i y l e ge­

len dine karşı kendilerine uygun bir deizm geliştirmişlerdi. B u deizm sulandırılmış bir teizm hüviyetindeydi ve modern bilime u y a n bir din m e v h u m u n u geliştirmeyi amaçlıyordu. M u h a k e m e v e gözlemle çeliş­

kiye düşen her çeşit sözlü veya yazılı vehiye karşıydılar. Kutsal metin­

lerin, dinsel geleneklerin v e mistiklerin inançlarının bir dayanağı, kıymeti yoktu. Dolayısıyla, doğal dine doğru yönelerek dünya anlayış­

ları tanrısal yerine insana d ö n ü k oluyordu. B u eğilimler doğal olarak b a ş k a m e z h e p v e dinlere karşı toleransı getirmişti. M a d e m ki doğal din evrenseldi, tüm dinler aynı temel gerçekleri ve etik değerleri getir­

m e y i amaçlıyordu. L e s s i n g "Nathan der Weise"i yazmıştı. Christian Wolf, Konfiçyus ve Çin ahlâkını övebilmişti, ancak b u tolerans gösteri­

şi karşılığında Halle Üniversitesindeki k ü r s ü s ü n d e n kovulmuştu.

A y d ı n l a n m a çağının getirdiği b a ş k a önemli bir u n s u r tarihin tefsir edilme şeklinde kendini gösterdi. A y d ı n l a n m a taraftarları özgürlük düşmanlarına karşı tarih içinde mücadele veren mücahitler gibi ken­

dilerini görüyorlardı. Peter Gay'e göre:

"Aydınlanma görüşünde dünya daima beden düşmanı, batıl, riya- zetçi, sofla insanlarla yaşamı, vücudu, bilgiyi ve cömertliği yücel­

ten insanlar arasında bölünmüştü; bunlar efsane yapımcıları ve realistler, rahiplerle feylesoflardı. Heinrich Heine bunlara İbrani- lerle Hellenler diyecekti".

Gay'e göre A y d ı n l a n m a n ı n tarih görüşü düalist idi. Geçmiş dört ana d ö n e m d e mütalaa edilebilir: Birinci dönem, Tevraf'ın, Orta Doğu'nun b ü y ü k medeniyetleri, Mısır, İran v e M e z o p o t a m y a ' n ı n d ö n e m i y d i . Sonra Y u n a n ve R o m a n y a dönemi geldi. Üçüncü d ö n e m Hristiyan dö­

nemiydi. Son olarak dördüncü d ö n e m m o d e r n zamanlar, aydınlık dö­

nemiydi.

Bunların ilki ve üçüncüsü kör inanç, mit ve batılın egemen olduğu dö­

nemlerdi. İkinci ve dördüncü dönemler ise akıl, bilim ve özgürlük ışığı tarafından aydınlanmıştı: 24 Eylül 1994 tarihli Cumhuriyet gaze­

tesinde Server Tanilli, Voltaire v e A y d m l a n m a b a ş l ı k l ı yazısında, Voltaire'in daha 18.y.y. da Osmanlı - Türk toplumuna fevkalâde ilginç olan bakışaçısmı yansıtıyor (Kandid'den):

"Voltaire, İstanbul'a sınırlı da olsa Osmanlı toplumu üzerine önemli saptamalarda bulunmaktadır bize göre.

(21)

Once, düşünce dünyasındaki donukluğu görüyoruz. Dervişle Pang- loss'un konuşmasındaki Pangloss önemli sorular yöneltmiştir karşı­

sındakine; insanın anlamı, kötülüğün kaynağı, giderek Tanrı'nınyeri konusundaki bir tartışmayı başlatabilecek nitelikte sorulardır bun­

lar.

Ne var ki derviş, tartışma şöyle dursun, konuya bile girmez; iğrenç anlamıyla bir yazgıcılığa başvurup, kapı dışarı eder karşısındakileri.

Dervişe, Osmanlı "intelligentsia"sının temsilcilerinden biri olarak ba- kabilirmiyiz? Eğer öyle ise, XVIII. yüzyıl gibi bir yüzyılda, yani her şe­

yin aklın rehberliğinde tartışmaya açıldığı bir aydınlanma Çağı'nda konuların dışında kalan ve daha da kalmak isteyen bir intelligentsia bu.

Voltaire, pek güzel gösteriyor bunu. Ne var ki, hep böyle sürmeyecektir işler; değişmelerin başlayacağı dönem yakındır. İkinci olarak, sıra­

dan insanın, giderek halkın, siyasal sürecin nasıl dışında kaldığını görüyoruz. Devlet katında önemli bir değişiklik olmuştur; Voltaire1 in deyişiyle, İstanbul'da önde gelen iki vezirin ve bir müftünün boğdurul- duğu ve bunların dostlarından çoğunun da kazığa oturuldukları" ha­

beri yayılmıştır çevreye. Ne var ki aynı kentte, "kapısının önünde, por­

takal ağaçlarının gölgesinde oturmuş hava alan yaşlı adam", haber­

sizdir olan bitenden. Hatırlatıldığında da, bu tür konulara aslında hiç ilgi duymadığını söyler; daha korkunç olan bir şey söyler: "Devlet işlerine karışan kimselerin bazen çok acı biçimde öldüklerini ve bunu hakettiklerini sanıyorum" der.

Siyasal düzene "yabancılaşmış" insanın ilginç bir örneğidir bu. An­

cak, bu insan, öyle aylak, asalak bir tip de değildir; toprağını çocukla­

rıyla ekip biçen ve çalışmaktan da hoşlanan güzel bir insandır. Nite­

kim, o insan, "Çalışma bizden üç büyük eksikliği, can sıkıntısını, kötü alışkanlıkları ve yoksulluğu uzaklaştırır" diyerek, çalışmanın, eme­

ğin erdemlerini -olanca güzelliğiyle- dile getirir. Yaşlı Türk 'ün bu de­

ğerlendirmesine büyük önem verir Kandid ve öyle olduğu için de, Pangloss'un metafizikle dolu bir söylev girişimini, şu pek ünlü, ama gerçekçi yanıtıyla keser: "Bunlar güzel sözler, ama bahçemizi de yetiş­

tirmek gerek!".

"Bahçemizi yetiştirmek"güzel bir eylem; ancak, sadece onunla düzeli­

yor mu dünya? Yeryüzündeki kötülüğe son vermek için, yapılacak baş­

ka eylemler de yok mu ona ek olarak!

Voltaire'in yaşamı, bunun da örnekleriyle dolu!

(22)

A y d ı n l a n m a Çağını y a ş a y a m a m a k T ü r k toplumuna ç o k pahalıya m a l olmuştur. 29 E k i m 1994 Cumhuriyet Bayramı kutlamaları esnasında A n k a r a V â d i Evinde tertiplenen panelde, b u n u n nedenlerini inceliyen Prof. Dr. Seçil A k g ü n H'nin T E S V İ Y E ' n i n 14.cı sayısında yayınlanan panelle ilgili röportajda y e r alan aşağıdaki özeti okuyoruz:

Prof. Dr. Seçil Akgün H. olaya sosyal açıdan bakarak, Batı dünyasın- da İncil'in Latinceden, konuşulan dillere çevrilmesinin Luther ve Cal­

vin zamanında gerçekleştiğini, Kutsal Kitaplarını anlayarak okuyan kişilerin ruhban sınıfına tutsak olmadıklarını, oysa, sözde Allah'ın dili Arapça'nın din eğitiminde egemen olması nedeniyle Osmanlı İm­

paratorluğunun Arap kültür emperyalizmine tutsak olduğunu söyle­

di. San'attan felsefeye kadar türk toplumunda gelişme engellenmiş, resim, matbaa, hatta diş dolgusu, harita çizimi ve sofrada çatal kul­

lanma yasaklanabilmiş.

Konuşmacı sözlerini bitirirken meslek lisesi niteliğinde olan imam ha­

tip okulları mezunlarının amaç dışında iş aradıklarını, bununla da yetinmeyerek, askeri okullara öğrenci sokabilmek için bu defa İmam Hatip müfredatını aynen uygulayan özel kolejlerin kurulduğunu ve bunların da ilk mezunlarını 2 - 3 yıl içinde vereceklerine dikkatimizi çekti.

M a s o n l u ğ u n teşkilatlanması A y d ı n l a n m a çağında başlamıştır. 1717 yılında Londra'da kurulan ilk B ü y ü k Loca iki dereceli bir sistem üzeri­

n e bina edilmişti. 1696 tarihli bir İskoç ritüelinde rastlanan "Kalfa ve­

y a Üstat" ibaresinde, ilk defa Üstat kelimesi kullanılmıştır. Loca için­

de Kalfa v e Üstat eşit kişilerdi, ikisi de tam eğitimliydi. Loca dışında Kalfa işçi, Ü s t a t ise harcını yatırabilerek, vatandaşlık hakkını kaza­

nabilmiş v e böylece de işveren olabilmiş kişiydi. Er y a d a geç Üstatla­

rın Kalfalardan a y r ı l m a arzusu oluşacaktı v e 1725 yılında, İngilte­

re'de 3 c ü derece uygulamasının başladığını ve 1730'larda d a yaygın­

laştığını biliyoruz. İşin b u safhasında artık herbir derece için ayrı m e ­ rasimler yerleşmişti. Şimdi, mantıki olarak, bir dereceye daha ihtiyaç vardı. Üstadı Muhteremler diğer 3 dereceli masonlara göre bir ayrıca­

lık, onlardan ayrı çalışabilmek istiyorlardı. Beklenen 1740 yıllarında gerçekleşerek, Üstadı M u h t e r e m l e r derecesi şeklinde b i r u y g u l a m a başladı v e b u u y g u l a m a kısa sürede Royal A r c h sistemine dönüştü.

1730'lu yıllarda Paris'de de bir B ü y ü k Loca kuruldu. (Bu B ü y ü k Loca 1773 de Fransa G r a n d Orient'ı ismini alacaktı). M a s o n l u k Fransa'da yerleşir yerleşmez şövalyelik temaları ile mistik yönelmeler, eşitlik v e kardeşlik esası üzerine kurulu Mesleki Masonlukla (İlk 3 dereceli ma-

(23)

vi localar) çelişkiye düşmeye başladı. B u olay, başından beri masonlu­

ğun içinde var olan ve mason tarihini de etkileyen çelişkiyi gün ışığına çıkardı. Bir yandan Masonluk tüm insanlarınkardeş ve eşit oldukları­

nı, dinsel dogmatizmin ve mezhepçiliğin dışında Evrenin Ulu Mimarı­

na inandıklarını, diğer taraftan da gizli ritler ve sembollerle ifade edi­

lebilen eski ve gizli bir bilgeliğin , bir gnozun var olduğunu ve yalnızca belirli bir dereceye erişebilenlerin b u n a v a k ı f olabileceklerini iddia ediyordu. Böylece, Masonluk Aydınlanma düşüncesi ile ona karşı olan düşünceleri sinesinde birleştirebiliyordu. B u çelişkili ifadelerin han­

gisinin ağır bastığı ise, Masonluğu tolerans, laiklik ve demokrasi ara­

yışına, v e y a yalnızca haricinin hiçbir z a m a n erişemiyeceği bir tasav­

vufun içinde şekillenmiş bilgelik v e irfan arayışına yönlendirecekti.

Masonlukta var olan b u ikileme, hem bir güç kaynağı hem de bir zaaftı.

Masonluğun çok geniş bir düşünce yelpazesine hitab edebileceğinden, bir güçtü; her iki yaklaşımın er y a da geç çatışmaya girmelerinin kaçı­

nılmaz olması da bir zaaftı.

B u çatışmanın tarihi biraz da aydınlanmacılarla onlara karşı çıkanla­

rın tarihini oluşturmuştur.

A n d r e w M i c h a e l R a m s a y isimli bir Iskoçyalı m ü l t e c i n i n etkisinde Fransa'da şövalye tarikatlarının gölgesi M a s o n l u ğ u n üzerine yayıl­

mıştır. R a m s a y , 1737'de yaptığı bir k o n u ş m a d a M a s o n l u ğ u n kökeni­

nin Haçlı seferlerinde olduğunu iddia etmiş ve böylece, Masonluğa za­

ten soylu bir k ö k arayanlara, Tampliye Şövalyelerini işaret etmiştir.

A y r ı c a , R a m s a y , M a s o n l u ğ u n gerçek geleneklerinin y a l n ı z c a İskoç- y a ' d a s a k l a n m ı ş olduklarını s ö y l e m e k l e "İskoç M a s o n l u ğ u " v e y a

"Ecossisme" tabirlerinin d o ğ m a s ı n a da n e d e n olmuştur. F r a n s a ' d a böylece, "İskoç Masonluğu" terimi Mesleki derecelerin üzerindeki tüm şövalyeliğe v e y a t a s a w u f f a y ö n e l i k M a s o n l u ğ u ifade e t m e y e başla­

mıştır.

Mesleki derecelere M a v i M a s o n l u k denilirken, b u diğer derecelere de Kırmızı M a s o n l u k tabiri yakıştırılmıştır. Kırmızı derecelere "Öç A l ­ ma" dereceleri de denmiştir. M a s o n Kelimesini savunurken katledilen Hiram A b i f in öcü alınmalıydı. Şövalye derecelerinin efsanelerinde ge­

nellikle H z . Süleyman'ın Seçkin Üstatlarını Hiram A b i f in katillerini a r a m a y a yollaması b u derecelerin efsanelerinin temelini teşkil eder.

Katiller y a cezalandırılmak üzere yakalanacaklar, v e y a öldürülecek­

lerdir.

Kırmızı Masonluk da kendi içinde y ö n ve şekil değiştirmelere sahne ol­

m u ş t u r . 1760-1770 yıllarında M a r t i n e s de Pasqually "Elus C o e n s "

(Seçkin Kohenler) derecesini geliştirmişti. Müridi, "isimsiz F i l o z o f

(24)

diye adlandırılan Saint Martin (1743-1803), 16 - 1 7 . y.y.'da yaşamış Al­

m a n m i s t ik d ü ş ü n ü r ü J a c o b B o e h m e ' n i n etkisinde ideal t o p l u m u n Tanrı tarafından seçilen kişilerce yönetilecek bir teokrasi o l d u ğ u n u savunuyordu. Saint Martin gnostik felsefeye y a k l a ş a r a k iyi ile kötü­

nün sürekli çarpıştıklarını ve sonunda beşerin sürekli ıstırap çektiğini vurguluyor, materialistleri insanları hayvan seviyesinin altına düşür­

mekle suçluyordu. Saint Martin kendi başına hiçbir zaman bir tarikat kurmamış olmakla beraber, müritleri "Martinizm" tabir edilen akımı geliştirdiler.

Pasqualy'nin diğer bir müridi, J e a n Baptiste Villermoz (1730 - 1772) Rektifiye E d i l m i ş i s k o ç Riti'ni k u r u y o r d u . E m a n u e l S w e d e n b o r g (1688 - 1772) M a s o n l u ğ a bağladığı okült bir Hristiyan tarikatını kur­

du. Halen Swedenborg Riti, dar bir çerçeve içinde, İskandinav ülkele­

rinde uygulanmaktadır. Alexandre Dumas'ın meşhur ettiği Kont Cag- liostro v e y a Joseph B a l s a m o (1743 -1795), hipnoz, mistisizm v e Mısır misterlerine dayalı M a s o n i k ritlerin kurucusudur. Kendisinde okült güçlerin b u l u n d u ğ u n u iddia eden Cagliostro, asiller ve zengin burju­

v a l a r arasında mucizeler yaratıyordu. Filadelfler M a s o n i k Ritinin üyesi Franz A n t o n M e s m e r de (1734 - 1815) mıknatıs gücü ve magne- tizmaya dayalı "Mesmerizm" tarikatını kurmuştu.

Fransa'daki b u gelişmelere paralel olarak, Almanya'da da benzer etki­

leşmeleri görüyoruz. 1738'de Hanover'de B ü y ü k Frederik tekris edil­

mişti ve genelde Masonluk ve özellikle Mavi Locaların dışındaki dere­

celer Kralın himayesinde hızla gelişmişlerdi. Kari Gothelf, H u n d Ba­

ronu (1722-1776) Tampliye geleneklerine dayanan "Stricte Observan­

ce" Ritini kurmuştu. J o h a n n August Starck (1741-1816) ise Tampliye Şövalyelerinin aslında cahil kimseler olduklarını ve gerçekte sırlarını saklıyanlarm sekreterleri olduklarını, b u nedenle de gerçek Tampli- ye'lerin mirasçılarının b u sekreterlerin olduğunu iddia ederek "Clerks Templar" (Tampliye Sekreterleri) tarikatını kurdu.

G ö r d ü ğ ü n ü z gibi y u k a r ı derecelerin d u r u m u bir hayli karışıktı.

Yukarıda sözünü ettiğimiz iki ayrı Masonluk, yani, eşitlikçi ve demok­

ratik Masonlukla, teozofik ve mistik Masonluk hiç bir zaman birbirle­

rini red etmediler. Çoğu kez, aynı Kardeşler, çelişkilere rağmen, her ikisine de üyeydi.

Geleneksel Mesleki M a s o n l u ğ u n üniversalist ve eşitlikçi düşünceleri ni kabul eden Masonlar, aynı z a m a n d a teozofik M a s o n l u ğ u n mistik havasını arıyor, ve ancak tekris ve iykaf yoluyla erişilebilecek, dikkat-

(25)

le k o r u n m u ş gizli bilgilere, gnoz'a sahip o l m a k istiyorlardı. Aydınlan­

m a Çağının, A n s i k l o p e d i n i n e n p a r l a k d ö n e m i n d e A y d m l a n m a c ı M a s o n l u ğ u n refakatinde Ş ö v a l y e l i k imajını sürekli g ö r e b i l i y o r u z . B u imaj k u r u b i r rasyonalizmi dengeliyordu.

Gold u n d Rosenkreuz tarikatının kurucusu H e r m a n Fictuld, A u r u m V e l l u s (Leipzig, 1749) adlı eserinin özsözünde, eski gelenek, kural v e merasimlerin kendi g ü n ü n d e gelişenlerden ç o k d a h a ince v e doğal ol­

duklarını, zira onlar "Tanrıya tapınma ile Tanrı korkusu, sevgi v e ada­

let yasası, ö z g ü r l ü k v e halkların k o r u n m a s ı n a dayanırlardı" d i y e r e k şöyle d e v a m ediyor: "Summa'da (*> eski y a s a v e m e r a s i m l e r T a n r ı y a ibadeti v e b e ş e r i n iyiliğini ararlar. A n c a k , t ü m b u yasalar, g ü n ü m ü ­ zün dünyasında eskimiş, unutulmuş bir m o d a gibi gözükmektedir. B u unutulan yasalara artık itibar eden yok, onların yerini gösteriş v e küs­

tahlık almıştır. Tanrı korkusu y o k oldu, dünya artık midyenin, cevizin ö z ü y e r i n e k a b u ğ u n u tercih ediyor".

Almanya'da 1757'den itibaren Rose-Croix uyanışı sahneleni­

yor. 1782'de B a r o n V o n Gugomos'un misafiri olarak toplanan B r a u n s c h w e i g "Strict Observance" kongresinde, B a r o n kendisini Cemiyetin gizli şeflerinin gerçek temsilcisi olarak niteliyordu. B u gizli şeflerin karargâhı Kıbrısta idi, v e istenilirse B a r o n Kıbrıs'a g i t m e y e hazırdı. B u iddia b ü y ü k heyecan yarattı. A n c a k , daha sonra, W i e s b a ­ d e n K o n g r e s i n d e G u g o m o s ' u n şarlatanlığı açığa çıkınca, T a m p l i y e kaynaklı y ü k s e k dereceli sistem inandırıcılığını kaybetti v e rakipleri olan Hristiyan v e mistik Rose - Croix tarikatı ile Aydmlanmacı Illumi- n a t i l e r i n ö n ü açıldı. B u arada gizli şeflerin efsanesi hiç bitmedi. B ü ­ y ü k Frederik, Voltaire v e tanınmış Rozikrüsyenlerin isimleri telafuz ediliyordu; M a s o n aleyhtarlığı hareketler "Dünyayı M a s o n l a r yöneti­

yor" düşüncesini b u k a y n a k t a buluyorlardı.

Ragon, 1861 baskısı "le Tuileur Général" kitabında, 75 değişik mason­

luk, 5 2 rit, 34 sözde m a s o n i k tarikat, 26 androjen tarikat, 6 m a s o n i k a k a d e m i v e t o p l a m d a 1400 d e n fazla derecenin alfabetik sırayla no- m a n k l a t ü r ü n ü , bazılarının da ritüellerinin ana hatlarını verir. Coil's M a s o n i c Encyclopedia'ya göre, 18ci y.y. sonlarında, m e v c u t 1100 d e n fazla derecenin çok küçük bir kısmı iskoç Ritine bağlıydı. B u derece­

lerin bazıları kısa ö m ü r l ü o l m u ş , bazıları, İsveç Rit'i gibi, lokal kal­

mış, bazıları d a aralarında birleşmiş, ç o k azı genelde kabul g ö r m ü ş ­ tür.

(*) Summa: Eski Misterlerin toplamı, özü.

(26)

Y ü k s e k Derecelerin en önemlilerinden bazıları İskoç Ritinde toplan­

mıştır. İskoç Riti'nin kuruluşunda etken olan başlıca Ritler, Clermont Şapitr'i, D o ğ u Şövalyeleri, Doğu v e Batı İmparatorları v e Olgunlaşma Riti'dir. 1761'de Fransa B ü . L.sında y ü k s e k derecelerin kabulü tezin­

d e anlaşamıyan hizipler nedeniyle, bir yıl kadar süren bir b ö l ü n m e ol­

muştu. Barışmayı temin gayesiyle, Bordeaux'da Doğu v e Batı İmpara­

torlarının iştirakiyle bir konsey toplanmış ve ilk defa asgari müşterek­

lerde b u l u ş a b i l e n b u farklı obedianslar 25 dereceli O l g u n l a ş m a Ri­

ti'nin temelini atmışlardı,

B o r d e a u x K o n s e y i , A m e r i k a ' d a k i Fransız kolonilerinde m a s o n l u ğ u y a y m a k üzere, Bordeaux'da tekris edilmiş, kimine göre melez, kimine göre Y a h u d i Etienne Morin'e Y e n i Dünya'da "La Parfaite Harmonie"

isimli bir Locayı k u r m a v e görevlilerini tayin etme selâhiyeti ile ayrı­

ca, Y ü k s e k Dereceler için kendisine B ü y ü k Müfettiş unvanını verdi.

B u bilgiler kendisine teslim edilen beratta tescil edilmişti. Beratın tü­

m ü i m z a sahiplerinin isimleriyle, Coil's M a s . Encyclopedia'da, Etien­

ne M o r i n başlığı altında verilmiştir. St. Domingo'dan Jamaika'ya, ora­

d a n N e w Y o r k ' a k a d a r giden E. Morin, yolda birçok loca kurmuş, bir­

k a ç kişiye de, b u arada Kont de Grasse-Tilly'ye B ü y ü k Müfettiş unva­

nını vermiştir.

1791 yılında J a m a i k a ' d a ilk b ü y ü k zenci ayaklanması olunca çiftlik sahibi D e Grasse-Tilly ile Delahogue Kardeşler A B D ' n i n Güney Caro­

lina Eyaletinin Charleston şehrine yerleştiler v e E. Morin'den aldıkla­

rı beratlarla 9 Kardeşi 25. dereceye yükselterek Charleston'da Olgun­

l a ş m a Riti'ni (Rite de Perfection) kurdular.

31 M a y ı s 1801'de, Charleston'lu 9 centilmen, J o h n Mitchel'in başkan­

lığında, Olgunlaşma Riti'nin 25 derecesine 8 derece ekliyerek, Frede- rik H'nin 1786 anayasım da esas alarak, EKSR'nin ilk Y ü k s e k Şurası­

nı kurdular.

G ü n ü m ü z e geldiğimizde. Batı Avrupa'da bir taraftan direk olarak Bü­

y ü k L o c a l a r a b a ğ l ı v e Ü s t a t derecesinin t a m a m l a y ı c ı s ı olan R o y a l A r c h sistemini, diğer taraftan da, gene üyelerini yalnızca Mesleki M a ­ sonluğun ilk üç derecesinden alan Eski ve Kabul edilmiş İskoç Riti'nin 33, Rose-Croix Cemiyetinin 9 dereceli sistemleri ile Constantin'in Kı­

zıl Hacı, M a l t a Şövalyeleri, Tampliye Şövalyeleri gibi derece ve tari­

katlar görüyoruz. Amerika'da ise başlıca Eski v e Kabul Edilmiş İskoç

(27)

riti ile Royal A r c h v e Şövalye derecelerini kapsıyan Y o r k Riti'ni görü­

y o r u z .

Kardeşlere, L a n d m a r k l a r ı m ı z a bağlılık çerçevesi içinde s u n u l a n b u alternatifler, felsefeleri açısından b a z e n çelişki içindeymişler gib g ö ­ zükseler de, M a s o n l u ğ u zenginleştirmekte v e ufkunu genişletmekte­

dirler. B u değişik eğilimler aslında birbirlerini tamamlıyarak beşerin yaradılışının içindeki çelişkilerin paralelinde, güzel bir sentez oluştu­

rurlar.

KAYNAKÇA:

L The Rose Cross and the Age Of Reason, Christopher Mcintosh,

2. Krali Ark Derecesi (Royal Arch), Celil Layıktez, TESVÎYE No. 14, s. 9.

3. Le Tuileur General, Ragon (1861)

4. E.K.E.S.R. nin tarihçesi, Celil Layıktez, 4/11/89 konferans metni.

5. Cumhuriyet Paneli, Prof. Dr. Seçil Akgün, TESVÎYE No. 14, s. 5.

6. Voltaire ve Aydınlanma, Server Tanilli, Cumhuriyet Gazetesi 24/9/94

(28)

A R A Ş T I R M A

BATININ GİDEREK

BÜYÜYEN KÜLTÜREL KRİZİ

Batı medeniyetinin şaşırtıcı özel­

liklerinden biri, hastalıklar y ü ­ zünden ileri gelen ölümleri azalt­

m a y o l u n d a k i b ü y ü k başarısına r a ğ m e n , ü m i t s i z l i k l e r d e n ileri gelen ölümleri azaltmayı başara- m a m a s ı d ı r . D ü n y a S a ğ l ı k Teşkilâtına göre, kalkınmış ülke­

lerde, kadın v e e r k e k yetişkinler a r a s ı n d a intihar olayları, 1950 l e r d e n b e r i d e v a m l ı o l a r a k art­

mıştır.

B u t e m a y ü l ü trajik kılan husus, intihar artışının genellikle o n ü ç ilâ ondokuz y a ş arasındaki, özel­

likle erkek, g e n ç l e r d e g ö r ü l ü y o r olmasıdır. A m e r i k a Birleşik Dev-

Derleyen: A . D o ğ a n Y A L I M <*)

letleri, Avusturalya v e Yeni- z e l a n d a dahil bir ç o k ü l k e d e , g e n ç e r k e k l e r a r a s ı n d a i n t i h a r oranı, 1950 d e n b e r i ü ç k a t ı n a çıkmıştır.

B u d ö n e m d e gençlerin psikolojik sağlıkları ile ilgili göstergelerde de d r a m a t i k bir g e r i l e m e görül­

mektedir. Şöyle k i :

— O t o r i t e l e r v e u z m a n l a r , ka­

nunları uygulama v e eğitim prog­

ramlarına milyarlarca dolar har­

c a n m ı ş olmasına r a ğ m e n , kanu­

na aykırı ilâçlarla savaşın, d ü n y çapında kaybedildiğini itiraf et­

mektedirler. A l k o l ü n aşırı kulla-

(*) Bir sosyal analist ve politika danışmanı olan ve Avustralyada Gençliğin Geleceği Komisyonu gibi önemli kuruluşlar için araştırmalar yapan Rischard Eckersley tarafından yazılıp The Futurist dergisinin Kasım-Aralık 1993 sayısınd yayınla­

nan "The West's Deepining Crises" başlıklı makaleden derlenmiştir.

Referanslar

Benzer Belgeler

● Antenatal Hidronefroz evrelemesinde kullanılan APD ve/veya SFU sınıflaması, prognoz açısında; moderate olgularda (6-15mm ve grade 2-3), Kombine edilirse, daha

Postmortem clinical examination by experienced clinical geneticists as an alternative to conventional autopsy for assessment of fetal and perinatal deaths in countries with

● Antenatal Hidronefroz evrelemesinde kullanılan APD ve/veya SFU sınıflaması, prognoz açısında; moderate olgularda (6-15mm ve grade 2-3), Kombine edilirse, daha

• Klattsky 2009 Popülasyon-base bir çalışmasında, Myom olan olgularda preterm doğum oranının %16 olarak bildirmiştir.. • Chen ve Ark, 5627 olguluk bir çalışmada,

 Makat vajinal doğum fetus ve anne açısında güvenli..  Preterm fetusta fetal baş/Abdomen oranı Terme göre daha büyüktür. Bu nedenlede komplikasyon oranları

Sezaryen doğumlarında, Probiyotik kullanımı ile fetal barsak konilizasyonu erken olarak sağlanabilir !... eylem ve kronik plasentaamnion inflamasyonu ilişkisi

We certify that this thesis is satisfactory for the award of a degree of Master of Arts in International Relations.. Examining Committee

He graduated from Brighton University,UK in Business Studies and worked at blue chip companies like IBM Havant UK, Barclays Bank Plc London as Projects Director and as Managing