O k t a y G Ö K
Antropoloji âlimleri yalnız geçmişi araştırmakla iktifa etmiyerek bu
gün Afrika ve Güney Amerikada yaşayan iptidaî kabilelerin ayinlerini t e t k i k e d e r e k , e s k i Ç i n , H i n d i s t a n , eski Y u n a n , R o m a , B u r m a Mabetlerini ve k a d i m A v r u p a Kiliselerini de incelemişlerdi. Onların d a M a s o n l a r arasındaki bazı işaretleri kullandıklarını görmüşlerdi.
Bu, M a s o n l u k sırlarına b e n z e r sırların e n kuvvetli yeminlerle telkin edildiği anlaşılmıştı. Ayrıca Suriye v e Lübnan'daki H A F İ tarikatları hakkında değerli bir eser yazan H. Spingeti de b u benzerlikleri belirt
mişti.
Eski Mısır tarihine dair bizi aydınlatan eserleri olan Churchvard Bira
derin "Signs and Symbols o f Primordial Man" adlı eseri ile "The Arva-na O f Freemasonry" adlı eseri: J o h n Y a r k e r Biraderin "The A r c a n e
Schools" v e J.S.M. V a r d Biraderin "Freemasonry and A n c i e n t Gods"
adlı eserlerinde belirtilen v e Eski Mısırlıların mezarlarında b u l u n a n Ö L Ü L E R KİTABI'nın ele geçebilen parçalarını tetkik ederek bize bir
çok bilgi vermişlerdi.
B u kaynaklara göre, Eski Mısır Mabedi (çifte m u r a b b a ) şeklindeydi.
Mabedin ortasında birbiri üstünde duran üç küp taş bulunur ve bunla
rın üzerine mukaddes bilgileri havi kitaplar konulurdu. Mabedin giri
şinde iki sütün vardı: sütunların herbirinin tepesine birer küp taş ko
nulmuştu. K ü p taşların birinin üzerinde yeryüzünü, diğerinde gökyü
zünü temsil eden semboller vardı. İki sütün üzerine yazılan kelimeler, M a s o n M a b e t l e r i n i n iki s ü t u n u ü z e r i n d e k i harflerle r e m z o l u n a n manâların t a m a m i y l e aynı idi.
M a b e d i n girişinde iki silâhlı koruyucu bulundurulması âdetti. Bunla
rın birine muhafız, diğerine Tellâl denirdi.
Mabedin kapısı kendi merkezi üzerinde dönen bir üçgendi. Mabede alınacak bir hariciye ne istediği sorulur; o da N u r derdi.
Ölüler K i t a b ı n d a anlatıldığına göre, Mabede kabul o l u n d u ğ u halde orada verdiği yeminlere karşı gelen her kişi öldürülür ve kalbi parçala
nırdı. Mabedin içinde herkes bir önlük takardı. Deriden yapılan b u ön
lükler, Ü Ç G E N şeklindeydi. B e y a z renkliydi. Yanlı z ü s t a d l a r m ön
lükleri renkliydi v e değerli taşlarla donatılmıştı. M a b e d i n çatısında sekiz köşeli bir yıldız görünürdü. M A S O N L A R I N K Ü P TAŞLARI, eski Mısırlılarca da bilinirdi. B u n u bir çok Mabetlerde ve B ü y ü k Pramitte görüyoruz. K ü p taşın üzerine çıkmak, çalışmak v e daima inşa e t m e k demekti. Osiris, ölülerini m u h a k e m e ederken onun bir küp taş üzerin
de durduğu görünür. B u itibarla küp taş, ezeli kanunun temelini rem-zeder. Eski Mısırlıların Ölüler Kitabı elimizde tam olarak m e v c u t ol
saydı, Mısır'ın Mabetlerine ait bütün bilgileri öğrenmiş olurduk. Hal
buki elde bulunan kısımlar, Papirüs üzerine yazılan ve bazı mezarlar
da bulunan parçalardan ibarettir. B u kitabın diğer bir adıda GİZLİ E V Ü S T A D I N I N KİTABI'dır.
B u kitap, sırların en b ü y ü ğ ü d ü r . H i ç k i m s e n i n b u n u g ö r m e m e s i lâzımdır. Firavunun başlıca vazifesi, N U R ' u aramaktır. Gizli Nur'u, d a h a canlı ve d a h a kuvvetli bir surette yüceltmektir. Tanrı olan b u Nur, her insanın kalbinde mevcuttur. Nur, heryerde gizlidir. Herşey fânidir; fakat Nur, bakîdir. İnsan için Nur, herşeyden yücedir. N U R ,
semadadır, fakat aynı zamanda her insanın kalbindedir. Firavuna ve
rilen emir: N U R ' u A R A dır.
Biz Masonlar, nasıl Süleyman Mabedini inşaya çalışıyorsak, eski M ı sırlılar da E H R A M I , yani N U R E V İ N İ inşaya çalışırlardı. Eski Mısır Mabetlerinde yapılan ayinler, bazı derecelere ayrılmıştı. B u dereceler iki kısımdı. K ü ç ü k v e b ü y ü k dereceler. Küçük dereceler, bir-iki-üç diye ayrılmıştı; b u n d a n sonra B ü y ü k dereceler başlardı.
B u izahlardan sonra şimdide Eski Mısırda Tekrisi inceleyelim. Tek-ris'in sözcük anlamı, başlangıç yada giriştir. Bilgi edinmenin başlangı
cıdır. Fakat insan ne kadar öğrenirse öğrensin, bilgilerin çokluğu ve gerçeklerin yüceliği karşısında hep b u başlangıç evresinde kalacak
tır.
Eski Mısırda M a b e d e kabulü inceleyen Albert G. Mackey Birader, bu
n u şu şekilde hülâsa etmektedir:
Eski Mısırda Mabede kabulünü isteyen namzet, evvelâ temiz ve şaibe
siz bir hayat yaşadığını ispat e t m e k mecburiyetindeydi; b u n u ispat eden her namzet, Tekristen bir kaç gün evvel dünya nimetlerinden eli
ni eteğini çekip sakin bir hayat y a ş a m a k mecburiyetindeydi. Hafif ye
mekler yer, hayvan eti yemezdi; b u şekilde hazırlanan namzet, tekris zamanı geldiği vakit gece yarısı piramitin civarında bir yeraltı odası
na götürülürdü. Giriş yeri pek dar olduğundan namzet elleri ve diz
leri üzerinde sürüne sürüne ilerler ve bir kuyuya varırdı. B u kuyu, geniş ve görünüşe göre çok derindi, her namzetin bir rehberi vardı.
Rehber kuyuyu işaret ederek namzetin kuyuya inmesini emrederdi.
(Resim : 1).
Namzet, şayet tereddüt eder ve tehlikeyi aşmaktan korkarsa, reh
ber onu haricî âleme çıkarır ve bu namzet, bir daha kabul olunmaz
dı.
Fakat namzet, cesaretle hareket eder ve h e m e n kuyuya inmek için ça
re a r a m a y a başlarsa rehber o n a d e m i r d e n bir m e r d i v e n gösterir v e n a m z e t bir tehlikeye mâruz k a l m a d a n k u y u y a inerdi. (Resim : 2 ) . Namzet, onaltı b a s a m a k indikten sonra bir kapı önünde dururdu. B u kapı sessizce açılır ve namzet kendini dolambaçlı bir dehliz karşısında bulurdu. (Resim : 3 ) .
N a m z e t , b u r a d a n ilerler; daha sonra bir kapıdan geçer v e kapı arka
sından kapanırdı. Kapının karşısında d e m i r d e n fırına b e n z e y e n bir y e r vardı. Z e m i n , kızgın demirlerle döşeliydi. D a h a ilerde m u h t e ş e m sütunlarla süslenmiş v e ışıklarla parıldıyan bir saha bulunurdu. Bu
rada Rahip ve rahibeler ilâhiler okurdu. Namzet, b u namelerin tesiri altındayken Rehber ona: "azminde sebat ediyor v e karşılaşacağın teh
likelerle m ü c a d e l e y e hazır b u l u n u y o r musun?" diye sorardı. N a m z e t m ü s p e t c e v a p v e r e r e k ilerlemek h u s u s u n d a İsrar ederse, rehber v e n a m z e t bir dehlize girerlerdi.
Dehlizin duvarlarında şu cümleler yazılıydı: "Tereddüt etmeden v e ge
riye b a k m a d a n seyahat eden fani; ateş, toprak, su ve hava ile temizle
n e r e k ö l ü m k o r k u s u n u y e n e b i l i r s e n arzın i ç i n d e n ç ı k a r a k t e k r a r N U R ' a kavuşacak ve B ü y ü k İlahe İziz'in sırlarını öğrenmek için ruhu
n u hazırlamak hakkını kazanacaksın. Rehber burada namzedi yanlız başına bırakmadan önce ona kendisini bekleyen tehlikelerden bahse
der v e muvaffak o l m a k istiyorsa sarsılmaz bir azim ile yoluna d e v a m etmesini tavsiye ederdi. Yanlız başına kalan namzet, dehlizde ilerle
m e y e başlardı; m e r a s i m başlarken namzetin eline verilen kandil sö
n ü k pırıltıları ile karanlığı tam olarak aydınlatamazdı. Namzet, adım attıkça adımlarına mani olan maniaların uzadığı fakat bunların birer birer y o k olduğunu görür, böylece demir kapıya varılırdı. Kapıda kılıç
lar taşıyan üç muhafız ona hitap ederdi.
"Biz seni y o l u n d a n alıkoymayacağız; ilâhlar sana k u v v e t v e kudret vermişse seyyahatine d e v a m et; fakat bilki b u kapının eşiğinden geç
tikten sonra d u r m a k veya d ö n m e k yoktur. Dönersen karşına dikiliriz v e sana y o l v e r m e y i z . Namzet, b u kapıdan geçer v e ilerler, fakat elli adım attıktan sonra parıl parıl y a n a n ışıklar onun gözlerini kamaştı-rırdı. İlerledikçe b u parıltılar artardı. Namzet gitgide y a n a n parlayan, alevler saçan madenlerle dolu bir o d a y a girerdi. (Resim : 4 ) . Y a n m a m a k için buradan sür'atle geçerdi. Fakat b u tehlikeyi atlattıktan son
ra ikinci bir tehlike ile karşılaşırdı. Namzet, zemini kızgın demirlerle örülmüş topraklar arasından ilerlerdi. Daha sonra önüne bir havuz çı
kardı; b u n u geçmesi için yüzmesi lâzımdı. Namzet soyunur, elbiseleri
ni başına bağlar, bir eliyle kandili tutar ve suya dalardı. Havuzun kar
şı tarafına çıkabilmesi için y e g â n e y e r daracık bir basamaktı, b u n u n iki tarafı tunçtandı v e nihayet fildişi bir kapı görünürdü. (Resim : 5 ) . N a m z e t , b u kapıyı a ç m a y a çalışır fakat bir türlü açamazdı. Nihayet kapının iki tokmağının oynadığını görürdü. Bunları çevirince kulağı sağır edecek bir gürültü duyar, ayaklarının dibindeki basamaklar
oy-nar ve çökerdi. (Resim : 6). Henüz tekris merasimi hitam bulmamıştır.
Namzet bütün b u imtihanları geçtikten ve nura kavuştuktan sonra do
kuz gün oruç tutmaya mecburdu. Bütün bunlardan sonra namzede şu y e m i n ettirilirdi: "Bu mabette göreceğim ve öğreneceğim hiç bir şeyi haricilere ifşa e t m e y e c e ğ i m e y e m i n e d e r i m . G ö k y ü z ü v e y e r y ü z ü ilâhları b u n a şahit olsun v e y e m i n d e n d ö n e r s e m b e n d e n intikam al-s m .
Namzet, İziz rahipleri tarafından tebrik edilir v e M a b e d i n en mukad
des yerine götürülürdü. Orada kendisine (esrarlı kelime) verilirdi; bu
nu müteakip namzet, K A R D E Ş olarak ilân edilir ve birinci dereceli sa
yılırdı. B ü t ü n b u olay v e seyahatlerin benzerlerinin, g ü n ü m ü z M a sonluğunda s e m b o l i k olarak yapılmakta olduğunu hepimiz biliyo
ruz.
D E R L E M E
İNİSİASYON VE GİZLİLİK
P e k ç o k kişi inisiasyon merasimi s o n r a s ı , m â b e d ' t e g ö r d ü ğ ü v e d u y d u ğ u şeyleri ilgi çekici bul
m a k l a beraber, biraz da tuhaf ve g a r i p ş e y l e r l e karşılaştığı hissi içerisinde evine döner. Ç ü n k ü b u gördükleri hayatındaki diğer tec
rübelerden o denli farklıdır ki bü
tün b u n l a r ona; sanki g e r ç e k de
ğilmiş, sanki farklı bir formali-t e y m i ş gibi görünürler. Bazıları da inisiasyon merasimini; aday'a tesirli v e s ü s l ü şekilde sunabil
m e k için özel olarak hazırlanmış, d e ğ i ş i k b i r t a k d i m şekli o l a r a k d ü ş ü n ü r l e r . A s l ı n d a , m e r a s i m s o n r a s ı e v e g ö t ü r ü l ü p ü z e r i n d e düşünülmesi gerekli olan şey; te-yatral kısmın gerisinde y a t a n v e
K o p a r a l Ç E R M A N tıpkı rüzgârın esmesi, karın yağ
m a s ı k a d a r doğal v e k a ç ı n ı l m a z olan değişmez hayati gerçeklerin değeri v e b u değerleri benliğimi
ze geçirebilmek için takip edilme
si gerekli y o l v e y ö n t e m i n neler olabileceği? s o r u s u o l m a k g e r e kirdi. İnisiasyon, o l m a d ı k b i r ş e y değildir; d ü n y a kurulalıberi, in
san yaşamının bir parçası olagel
miştir v e g ü n l ü k faaliyetlerimiz k a d a r sıradan o l m a s a bile o n u n bir parçası olarak görülebilir.
Şimdi konuyu açabilmek için ona soyut fikirlerle y a k l a ş m a k yeri
ne, somut bir örnek vererek; tek-ris m e r a s i m i e s n a s ı n d a a d a y ı n d u r u m u n a ş ö y l e b i r b a k a l ı m :
A d a y , her şeyden önce; belli şey
leri kabul ettiğine dair bir kağıt imzalıyor. Bazı şeyleri yapıp, ba
zı şeyleri y a p m a y a c a ğ ı n a dair kutsal bir mecburiyet v e taahhüt içerisine giriyor. Y a ş a d ı ğ ı sere ni ilişkilere girmek üzere onların arasına katılıyor. B ü t ü n bunlar, nelik diğer sosyal oluşumlar ne
lerdir? B u k o n u l a r d a kendi çar
p ı n d a etraflı bir araştırma y a p m ı ş olmalıdır; çünkü, a n c a k b u şekilde hazırlık o l a r a k gireceği bir inisiasyon merasiminde yapı
lanların ne anlama geldiğini du
rup düşünmeye z a m a n v e i m k â n ritüe-lin gerekleri, değirmen kolu çevi
rir gibi, mekanik bir işlem yapar
şey-ler h a t ı r l a t m a d a n , ç a l ı ş m a l a r
ganı veriyor, diyebiliriz. Gerçek inisiasyon çok fevkalâde, çok ola yüzünde yeni bir ifade belirginle
şir, kasları gelişir, ilgi sahası de
ğişir, karşı sekse meyli artar v e bir zaman sonra artık o bir çocuk değildir. Genç, erkekliğe inisiye olmuştur. Veyahut, dindar, içten inanmış bir insanın, hacca gittik
yeri v e karakteristik bir özelliği
p e r d e arkasındaki "gizlilik!" dir ki; bunları ancak b u bilim dalla
rında inisiye olanlar bilebilirler.
B ü t ü n b u konulara hiçbir otorite
ca yazılarla, gizli sanılan şeylerin b ü y ü k kısmı açıklanmışken dahi b u değerli bilgiler m a s o n l u ğ u n kendi inisiyeleri tarafından bile t a m olarak anlaşılabilmiş değil diğer bazı kardeşlik kuruluşları da gizliliği gerekli b u l u p b u n u
n ü saklanarak, gizlilik içerisinde geçirdi. Ortaçağda p e k ç o k kuru
teni tenkid ediyor, olabiliriz. İşte b u gibi d u r u m l a r d a da, h a s s a s d u y g u l a r ı m ı z ı n z e d e l e n m e m e s i için gizlilik gereklidir. Gizlilik, aynı z a m a n d a keşfetme ve araş
t ı r m a isteğini h a r e k e t e geçirir.
B i l m e v e ö ğ r e n m e a r z u s u n u kamçılar, dolayısıyle gizemli su
nuşlar; bu konularda insanı araş
tırmaya yöneltir, dikkatli bir göz gizliliğin, l o c a k a r d e ş l e r i n i iki y ö n d e n e t k i l e d i ğ i n i g ö r e b i l i r . Kardeşlerin bir kısmı, fikirlere, ideallere v e ö z l e m l e r e k e n d i n c e kutsal izahlar bulabildikleri için burada bulunmaktan huzurlu ve
mutludurlar. Bir kısmı da gizlili en asil yanı, kardeşlerin birbirle
rine karşı sevecen ve müşfik dav
ranışlarını yarattığı atmosferde ortaya çıkıyor. B u atmosfer için
de, felâkete uğrayan bir kardeşin haberi bile olmadan, gizlice onun elinden tutmaya çalışır. O n a yar