• Sonuç bulunamadı

ESKİ MISIRDA TEKRİS

Belgede Y I L : 1995 N O : 95 (sayfa 62-73)

O k t a y G Ö K

Antropoloji âlimleri yalnız geçmişi araştırmakla iktifa etmiyerek bu­

gün Afrika ve Güney Amerikada yaşayan iptidaî kabilelerin ayinlerini t e t k i k e d e r e k , e s k i Ç i n , H i n d i s t a n , eski Y u n a n , R o m a , B u r m a Mabetlerini ve k a d i m A v r u p a Kiliselerini de incelemişlerdi. Onların d a M a s o n l a r arasındaki bazı işaretleri kullandıklarını görmüşlerdi.

Bu, M a s o n l u k sırlarına b e n z e r sırların e n kuvvetli yeminlerle telkin edildiği anlaşılmıştı. Ayrıca Suriye v e Lübnan'daki H A F İ tarikatları hakkında değerli bir eser yazan H. Spingeti de b u benzerlikleri belirt­

mişti.

Eski Mısır tarihine dair bizi aydınlatan eserleri olan Churchvard Bira­

derin "Signs and Symbols o f Primordial Man" adlı eseri ile "The Arva-na O f Freemasonry" adlı eseri: J o h n Y a r k e r Biraderin "The A r c a n e

Schools" v e J.S.M. V a r d Biraderin "Freemasonry and A n c i e n t Gods"

adlı eserlerinde belirtilen v e Eski Mısırlıların mezarlarında b u l u n a n Ö L Ü L E R KİTABI'nın ele geçebilen parçalarını tetkik ederek bize bir­

çok bilgi vermişlerdi.

B u kaynaklara göre, Eski Mısır Mabedi (çifte m u r a b b a ) şeklindeydi.

Mabedin ortasında birbiri üstünde duran üç küp taş bulunur ve bunla­

rın üzerine mukaddes bilgileri havi kitaplar konulurdu. Mabedin giri­

şinde iki sütün vardı: sütunların herbirinin tepesine birer küp taş ko­

nulmuştu. K ü p taşların birinin üzerinde yeryüzünü, diğerinde gökyü­

zünü temsil eden semboller vardı. İki sütün üzerine yazılan kelimeler, M a s o n M a b e t l e r i n i n iki s ü t u n u ü z e r i n d e k i harflerle r e m z o l u n a n manâların t a m a m i y l e aynı idi.

M a b e d i n girişinde iki silâhlı koruyucu bulundurulması âdetti. Bunla­

rın birine muhafız, diğerine Tellâl denirdi.

Mabedin kapısı kendi merkezi üzerinde dönen bir üçgendi. Mabede alınacak bir hariciye ne istediği sorulur; o da N u r derdi.

Ölüler K i t a b ı n d a anlatıldığına göre, Mabede kabul o l u n d u ğ u halde orada verdiği yeminlere karşı gelen her kişi öldürülür ve kalbi parçala­

nırdı. Mabedin içinde herkes bir önlük takardı. Deriden yapılan b u ön­

lükler, Ü Ç G E N şeklindeydi. B e y a z renkliydi. Yanlı z ü s t a d l a r m ön­

lükleri renkliydi v e değerli taşlarla donatılmıştı. M a b e d i n çatısında sekiz köşeli bir yıldız görünürdü. M A S O N L A R I N K Ü P TAŞLARI, eski Mısırlılarca da bilinirdi. B u n u bir çok Mabetlerde ve B ü y ü k Pramitte görüyoruz. K ü p taşın üzerine çıkmak, çalışmak v e daima inşa e t m e k demekti. Osiris, ölülerini m u h a k e m e ederken onun bir küp taş üzerin­

de durduğu görünür. B u itibarla küp taş, ezeli kanunun temelini rem-zeder. Eski Mısırlıların Ölüler Kitabı elimizde tam olarak m e v c u t ol­

saydı, Mısır'ın Mabetlerine ait bütün bilgileri öğrenmiş olurduk. Hal­

buki elde bulunan kısımlar, Papirüs üzerine yazılan ve bazı mezarlar­

da bulunan parçalardan ibarettir. B u kitabın diğer bir adıda GİZLİ E V Ü S T A D I N I N KİTABI'dır.

B u kitap, sırların en b ü y ü ğ ü d ü r . H i ç k i m s e n i n b u n u g ö r m e m e s i lâzımdır. Firavunun başlıca vazifesi, N U R ' u aramaktır. Gizli Nur'u, d a h a canlı ve d a h a kuvvetli bir surette yüceltmektir. Tanrı olan b u Nur, her insanın kalbinde mevcuttur. Nur, heryerde gizlidir. Herşey fânidir; fakat Nur, bakîdir. İnsan için Nur, herşeyden yücedir. N U R ,

semadadır, fakat aynı zamanda her insanın kalbindedir. Firavuna ve­

rilen emir: N U R ' u A R A dır.

Biz Masonlar, nasıl Süleyman Mabedini inşaya çalışıyorsak, eski M ı ­ sırlılar da E H R A M I , yani N U R E V İ N İ inşaya çalışırlardı. Eski Mısır Mabetlerinde yapılan ayinler, bazı derecelere ayrılmıştı. B u dereceler iki kısımdı. K ü ç ü k v e b ü y ü k dereceler. Küçük dereceler, bir-iki-üç diye ayrılmıştı; b u n d a n sonra B ü y ü k dereceler başlardı.

B u izahlardan sonra şimdide Eski Mısırda Tekrisi inceleyelim. Tek-ris'in sözcük anlamı, başlangıç yada giriştir. Bilgi edinmenin başlangı­

cıdır. Fakat insan ne kadar öğrenirse öğrensin, bilgilerin çokluğu ve gerçeklerin yüceliği karşısında hep b u başlangıç evresinde kalacak­

tır.

Eski Mısırda M a b e d e kabulü inceleyen Albert G. Mackey Birader, bu­

n u şu şekilde hülâsa etmektedir:

Eski Mısırda Mabede kabulünü isteyen namzet, evvelâ temiz ve şaibe­

siz bir hayat yaşadığını ispat e t m e k mecburiyetindeydi; b u n u ispat eden her namzet, Tekristen bir kaç gün evvel dünya nimetlerinden eli­

ni eteğini çekip sakin bir hayat y a ş a m a k mecburiyetindeydi. Hafif ye­

mekler yer, hayvan eti yemezdi; b u şekilde hazırlanan namzet, tekris zamanı geldiği vakit gece yarısı piramitin civarında bir yeraltı odası­

na götürülürdü. Giriş yeri pek dar olduğundan namzet elleri ve diz­

leri üzerinde sürüne sürüne ilerler ve bir kuyuya varırdı. B u kuyu, geniş ve görünüşe göre çok derindi, her namzetin bir rehberi vardı.

Rehber kuyuyu işaret ederek namzetin kuyuya inmesini emrederdi.

(Resim : 1).

Namzet, şayet tereddüt eder ve tehlikeyi aşmaktan korkarsa, reh­

ber onu haricî âleme çıkarır ve bu namzet, bir daha kabul olunmaz­

dı.

Fakat namzet, cesaretle hareket eder ve h e m e n kuyuya inmek için ça­

re a r a m a y a başlarsa rehber o n a d e m i r d e n bir m e r d i v e n gösterir v e n a m z e t bir tehlikeye mâruz k a l m a d a n k u y u y a inerdi. (Resim : 2 ) . Namzet, onaltı b a s a m a k indikten sonra bir kapı önünde dururdu. B u kapı sessizce açılır ve namzet kendini dolambaçlı bir dehliz karşısında bulurdu. (Resim : 3 ) .

N a m z e t , b u r a d a n ilerler; daha sonra bir kapıdan geçer v e kapı arka­

sından kapanırdı. Kapının karşısında d e m i r d e n fırına b e n z e y e n bir y e r vardı. Z e m i n , kızgın demirlerle döşeliydi. D a h a ilerde m u h t e ş e m sütunlarla süslenmiş v e ışıklarla parıldıyan bir saha bulunurdu. Bu­

rada Rahip ve rahibeler ilâhiler okurdu. Namzet, b u namelerin tesiri altındayken Rehber ona: "azminde sebat ediyor v e karşılaşacağın teh­

likelerle m ü c a d e l e y e hazır b u l u n u y o r musun?" diye sorardı. N a m z e t m ü s p e t c e v a p v e r e r e k ilerlemek h u s u s u n d a İsrar ederse, rehber v e n a m z e t bir dehlize girerlerdi.

Dehlizin duvarlarında şu cümleler yazılıydı: "Tereddüt etmeden v e ge­

riye b a k m a d a n seyahat eden fani; ateş, toprak, su ve hava ile temizle­

n e r e k ö l ü m k o r k u s u n u y e n e b i l i r s e n arzın i ç i n d e n ç ı k a r a k t e k r a r N U R ' a kavuşacak ve B ü y ü k İlahe İziz'in sırlarını öğrenmek için ruhu­

n u hazırlamak hakkını kazanacaksın. Rehber burada namzedi yanlız başına bırakmadan önce ona kendisini bekleyen tehlikelerden bahse­

der v e muvaffak o l m a k istiyorsa sarsılmaz bir azim ile yoluna d e v a m etmesini tavsiye ederdi. Yanlız başına kalan namzet, dehlizde ilerle­

m e y e başlardı; m e r a s i m başlarken namzetin eline verilen kandil sö­

n ü k pırıltıları ile karanlığı tam olarak aydınlatamazdı. Namzet, adım attıkça adımlarına mani olan maniaların uzadığı fakat bunların birer birer y o k olduğunu görür, böylece demir kapıya varılırdı. Kapıda kılıç­

lar taşıyan üç muhafız ona hitap ederdi.

"Biz seni y o l u n d a n alıkoymayacağız; ilâhlar sana k u v v e t v e kudret vermişse seyyahatine d e v a m et; fakat bilki b u kapının eşiğinden geç­

tikten sonra d u r m a k veya d ö n m e k yoktur. Dönersen karşına dikiliriz v e sana y o l v e r m e y i z . Namzet, b u kapıdan geçer v e ilerler, fakat elli adım attıktan sonra parıl parıl y a n a n ışıklar onun gözlerini kamaştı-rırdı. İlerledikçe b u parıltılar artardı. Namzet gitgide y a n a n parlayan, alevler saçan madenlerle dolu bir o d a y a girerdi. (Resim : 4 ) . Y a n m a ­ m a k için buradan sür'atle geçerdi. Fakat b u tehlikeyi atlattıktan son­

ra ikinci bir tehlike ile karşılaşırdı. Namzet, zemini kızgın demirlerle örülmüş topraklar arasından ilerlerdi. Daha sonra önüne bir havuz çı­

kardı; b u n u geçmesi için yüzmesi lâzımdı. Namzet soyunur, elbiseleri­

ni başına bağlar, bir eliyle kandili tutar ve suya dalardı. Havuzun kar­

şı tarafına çıkabilmesi için y e g â n e y e r daracık bir basamaktı, b u n u n iki tarafı tunçtandı v e nihayet fildişi bir kapı görünürdü. (Resim : 5 ) . N a m z e t , b u kapıyı a ç m a y a çalışır fakat bir türlü açamazdı. Nihayet kapının iki tokmağının oynadığını görürdü. Bunları çevirince kulağı sağır edecek bir gürültü duyar, ayaklarının dibindeki basamaklar

oy-nar ve çökerdi. (Resim : 6). Henüz tekris merasimi hitam bulmamıştır.

Namzet bütün b u imtihanları geçtikten ve nura kavuştuktan sonra do­

kuz gün oruç tutmaya mecburdu. Bütün bunlardan sonra namzede şu y e m i n ettirilirdi: "Bu mabette göreceğim ve öğreneceğim hiç bir şeyi haricilere ifşa e t m e y e c e ğ i m e y e m i n e d e r i m . G ö k y ü z ü v e y e r y ü z ü ilâhları b u n a şahit olsun v e y e m i n d e n d ö n e r s e m b e n d e n intikam al-s m .

Namzet, İziz rahipleri tarafından tebrik edilir v e M a b e d i n en mukad­

des yerine götürülürdü. Orada kendisine (esrarlı kelime) verilirdi; bu­

nu müteakip namzet, K A R D E Ş olarak ilân edilir ve birinci dereceli sa­

yılırdı. B ü t ü n b u olay v e seyahatlerin benzerlerinin, g ü n ü m ü z M a ­ sonluğunda s e m b o l i k olarak yapılmakta olduğunu hepimiz biliyo­

ruz.

D E R L E M E

İNİSİASYON VE GİZLİLİK

P e k ç o k kişi inisiasyon merasimi s o n r a s ı , m â b e d ' t e g ö r d ü ğ ü v e d u y d u ğ u şeyleri ilgi çekici bul­

m a k l a beraber, biraz da tuhaf ve g a r i p ş e y l e r l e karşılaştığı hissi içerisinde evine döner. Ç ü n k ü b u gördükleri hayatındaki diğer tec­

rübelerden o denli farklıdır ki bü­

tün b u n l a r ona; sanki g e r ç e k de­

ğilmiş, sanki farklı bir formali-t e y m i ş gibi görünürler. Bazıları da inisiasyon merasimini; aday'a tesirli v e s ü s l ü şekilde sunabil­

m e k için özel olarak hazırlanmış, d e ğ i ş i k b i r t a k d i m şekli o l a r a k d ü ş ü n ü r l e r . A s l ı n d a , m e r a s i m s o n r a s ı e v e g ö t ü r ü l ü p ü z e r i n d e düşünülmesi gerekli olan şey; te-yatral kısmın gerisinde y a t a n v e

K o p a r a l Ç E R M A N tıpkı rüzgârın esmesi, karın yağ­

m a s ı k a d a r doğal v e k a ç ı n ı l m a z olan değişmez hayati gerçeklerin değeri v e b u değerleri benliğimi­

ze geçirebilmek için takip edilme­

si gerekli y o l v e y ö n t e m i n neler olabileceği? s o r u s u o l m a k g e r e ­ kirdi. İnisiasyon, o l m a d ı k b i r ş e y değildir; d ü n y a kurulalıberi, in­

san yaşamının bir parçası olagel­

miştir v e g ü n l ü k faaliyetlerimiz k a d a r sıradan o l m a s a bile o n u n bir parçası olarak görülebilir.

Şimdi konuyu açabilmek için ona soyut fikirlerle y a k l a ş m a k yeri­

ne, somut bir örnek vererek; tek-ris m e r a s i m i e s n a s ı n d a a d a y ı n d u r u m u n a ş ö y l e b i r b a k a l ı m :

A d a y , her şeyden önce; belli şey­

leri kabul ettiğine dair bir kağıt imzalıyor. Bazı şeyleri yapıp, ba­

zı şeyleri y a p m a y a c a ğ ı n a dair kutsal bir mecburiyet v e taahhüt içerisine giriyor. Y a ş a d ı ğ ı sere­ ni ilişkilere girmek üzere onların arasına katılıyor. B ü t ü n bunlar, nelik diğer sosyal oluşumlar ne­

lerdir? B u k o n u l a r d a kendi çar­

p ı n d a etraflı bir araştırma y a p ­ m ı ş olmalıdır; çünkü, a n c a k b u şekilde hazırlık o l a r a k gireceği bir inisiasyon merasiminde yapı­

lanların ne anlama geldiğini du­

rup düşünmeye z a m a n v e i m k â n ritüe-lin gerekleri, değirmen kolu çevi­

rir gibi, mekanik bir işlem yapar­

şey-ler h a t ı r l a t m a d a n , ç a l ı ş m a l a r

ganı veriyor, diyebiliriz. Gerçek inisiasyon çok fevkalâde, çok ola­ yüzünde yeni bir ifade belirginle­

şir, kasları gelişir, ilgi sahası de­

ğişir, karşı sekse meyli artar v e bir zaman sonra artık o bir çocuk değildir. Genç, erkekliğe inisiye olmuştur. Veyahut, dindar, içten inanmış bir insanın, hacca gittik­

yeri v e karakteristik bir özelliği

p e r d e arkasındaki "gizlilik!" dir ki; bunları ancak b u bilim dalla­

rında inisiye olanlar bilebilirler.

B ü t ü n b u konulara hiçbir otorite

ca yazılarla, gizli sanılan şeylerin b ü y ü k kısmı açıklanmışken dahi b u değerli bilgiler m a s o n l u ğ u n kendi inisiyeleri tarafından bile t a m olarak anlaşılabilmiş değil­ diğer bazı kardeşlik kuruluşları da gizliliği gerekli b u l u p b u n u

n ü saklanarak, gizlilik içerisinde geçirdi. Ortaçağda p e k ç o k kuru­

teni tenkid ediyor, olabiliriz. İşte b u gibi d u r u m l a r d a da, h a s s a s d u y g u l a r ı m ı z ı n z e d e l e n m e m e s i için gizlilik gereklidir. Gizlilik, aynı z a m a n d a keşfetme ve araş­

t ı r m a isteğini h a r e k e t e geçirir.

B i l m e v e ö ğ r e n m e a r z u s u n u kamçılar, dolayısıyle gizemli su­

nuşlar; bu konularda insanı araş­

tırmaya yöneltir, dikkatli bir göz gizliliğin, l o c a k a r d e ş l e r i n i iki y ö n d e n e t k i l e d i ğ i n i g ö r e b i l i r . Kardeşlerin bir kısmı, fikirlere, ideallere v e ö z l e m l e r e k e n d i n c e kutsal izahlar bulabildikleri için burada bulunmaktan huzurlu ve

mutludurlar. Bir kısmı da gizlili­ en asil yanı, kardeşlerin birbirle­

rine karşı sevecen ve müşfik dav­

ranışlarını yarattığı atmosferde ortaya çıkıyor. B u atmosfer için­

de, felâkete uğrayan bir kardeşin haberi bile olmadan, gizlice onun elinden tutmaya çalışır. O n a yar­

Belgede Y I L : 1995 N O : 95 (sayfa 62-73)

Benzer Belgeler