• Sonuç bulunamadı

Edebiyat Kuramları Okur Merkezli Kuramlar Fenomenolojik ve Dogmatik Kuram Metinlerarası İlişki Kuramı İstatistik Metot Eleştiri Kuramı Hermenötik

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Edebiyat Kuramları Okur Merkezli Kuramlar Fenomenolojik ve Dogmatik Kuram Metinlerarası İlişki Kuramı İstatistik Metot Eleştiri Kuramı Hermenötik"

Copied!
94
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Edebiyat Kuramları

• Okur Merkezli Kuramlar

• Fenomenolojik ve Dogmatik Kuram

• Metinlerarası İlişki Kuramı

• İstatistik Metot Eleştiri Kuramı

• Hermenötik Eleştiri Kuramı

• Yeniden Eleştiricilik Kuramı

• Yapısalcılık Kuramı

• İzlenimci Eleştiri Kuramı

• Psikanaliz Eleştiri Kuramı

• Marksist Eleştiri Kuramı

• Sosyolojik Eleştiri Kuramı

• Tarihi Eleştiri Kuramı

• Yansıtma Teorileri

(3)

Bunlardan Birine Yöneliktir

TTT Okur

Sanatçı

Eser

T O P L U M

(4)

• YAZAR MERKEZLİ KURAMLAR ……… Psikanalitik Eleştiri ……

• ESER MERKEZLİ KURAMLAR ……… Yapısalcılık … Rus Biçimciliği … Yeni Eleştiri

… (1_Arketipçilik, 2_Yapısökümcülük)

• OKUR MERKEZLİ KURAMLAR ……… Alımlama Estetiği ……… Duygusal Etki

……. Hermeneutik ……… İzlenimci Eleştiri

• TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR … Yansıtmacı Eleştiri … Tarihsel Eleştiri

… Sosyolojik Eleştiri … Marksist Eleştiri … Anlatımcılık

(5)

Yansıtmacılık … (mimesis, idea, katharsis, eidola)

• «Sanat nedir?» sorusuna verilen ilk cevap sanatın bir yansıtma, benzetme, veya taklit olduğu

• Yansıtma kuramına göre, sanat eserinde gördüğümüz doğadır, insandır, hayattır…

• Sanatçı eserinde, sanki dünyaya bir ayna tutar ve bize yansıtır…

• Sanatı bir yansıtma olarak görmek yüzyıllardan günümüze gelen bir görüştür. Bu görüşü savunanların sık sık başvurduğu ‘ayna’ benzetmesi de düşüncelerine ışık tutan açıklayıcı bir benzetmedir.

• Yansıtmacılıkta “ayna” metaforu, Sokrat’tan bu yana önemli bir yer tutar…

(6)

• Yansıtmacılık, sadece resim sanatı için geçerli değildir…

• “ Resim, sessiz bir şiir; şiir, konuşan bir resimdir…” diyen, Yunan şairi Simonides, yansıtmacılığın edebiyat için de geçerli olduğunu vurgulamıştır…

Edebiyatın Yansıtma işlevine ilişkin;

Shakespeare in,

“Okura, hayatı doğrulukla yansıtan bir ayna tuttuğu” söylenir…

Yansıtma kuramına göre, Sanat ile gerçeklik arasında daima bir ilişki bulmakta, çünkü sanatla insan, doğa ve hayat arasında sıkı bağlar vardır.

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(7)

• Aristo Mimesis (Sanat doğanın/hayatın/toplumun yansımasıdır)

1- Aristocu Yaklaşım – Sanat görüntü dünyasını yansıtır Sanat özü yansıtır

Sanat ideal olanı yansıtır

2- Aristo’dan bağımsız yansıtmacılık (Marksist Estetik)

(8)

Gerçekçilik - İdealizm - Özcülük

- Tarihselcilik

- Toplumsalcılık -- Altyapı (üretim-paylaşım)

Üstyapı (ahlak, hukuk, din, sanat) Fransız Gerçekçiliği

Rus Gerçekçiliği

Toplumcu Gerçekçilik _ György Lukacs, Louis Althusser

(9)

• Gerçeklik nedir?

• Yansıtılan gerçeklik kavramı yazar, düşünür veya estetikçiler için farklı anlamlar taşır.

• Bundan dolayı bu öğretiyi açıklamak gerçeklik kavramına verilen anlamları belirtmektir.

• Genellikle ‘gerçekliği yansıtma’ deyince belli başlı üç görüşle karşılaşılır. Birincisi sanatın görüneni olduğu gibi (yüzey gerçekliği) yansıttığı düşüncesidir.

• İkincisi genel’i (tümeli) veya özü yansıttığını söyler. Klasizm

• Sanatın ideal olanı yansıttığına inanır.

(10)

«gerçeklik» nedir ve

sanat nasıl bir gerçekliği yansıtır?

• Bu soruya farklı cevaplar verilmiştir.

• 1. Plâton’un gerçekliği; Değişmeyen, insandan bağımsız, mükemmel «idea»lar dünyası olarak ifade etmiştir… Bu idealar duyularla değil akıl ile kavranabilen gerçeklerdir…

• 2. Kopya gerçekler; Bizim gördüğümüz, beş duyumuzla algıladığımız maddî varlıklar -ağaçlar, denizler, insanlar, hayvanlar, vb.- kopyadan ibarettir…

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(11)

Gerçeği yansıtma konusunda üç görüş vardır:

• 1. Sanat eseri, nesneleri olduğu gibi yansıtır, diyen görüş… (taklit)

Realizmin doğduğu anlayış [Gerçekçilik (Realizm), Psikolojik gerçekçilik, Toplumcu gerçekçilik]

• 2. Sanat eseri, geneli veya özü yansıtır, diyen görüş… (stilize etme) Klasizmin doğduğu anlayış

• 3. Sanat eseri, ideal olanı yansıtır, diyen görüş… (soyutlama) Romantizmin doğduğu anlayış

Bütün bu görüş sahipleri, savundukları tezin doğruluğunu ortaya koyacak bir felsefeyi de geliştirmişlerdir…

(12)

Kopyalar iki şekildedir;

• a. Tanrı tarafından yapılanlar, ( hayvan, insan, bitki vb.)

• b. İnsanlar tarafından yapılanlar, ( binalar, eşyalar, aletler vb.)

• c. Tanrı eserlerinin yansımaları, (Parlak yüzeylerden –su’dan- yansıyanlar… Gerçeklik derecesi en az olanlar… Plâton bunlara

«imaj» görüngü diyor…

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(13)

Yansıma = MİMESİS

• Duyular dünyasının kendisi ideaların bir kopyası olduğu için gerçeklikten bir derece daha uzaklaşmıştır…

• Bunlar ise duyular dünyasındaki nesnelerin kopyaları olduğu için ideaların kopyasının kopyasıdır…

• Sanat eserleri de böyledir… Yansıtma –mimesis – tir. Aristo’nun (M.Ö.

384-322) dediği gibi…

(14)

Platon’a göre durum;

M.Ö. 427-347

• Platon, görececiliğe (relativism) inanmış Sofistlerin aksine, kesin bilgiyi aramaktadır. Değişmeyen, insandan bağımsız, mükemmel bir gerçekliğin varlığını ispata çalıştı. Ona göre beş duyumuzla algıladığımız maddi evren kopya (mimesis) dir.

• Gerçeklik derecesi bir kopyanınkinden aşağı alan şeyler vardır. Bunlara Platon eidola (görüntü, imge) diyor.

• Eidola’-ların gerçeklik derecesi büsbütün azdır. Eidola’lar duyular dünyasındaki nesnelerin kopyaları olduğu için ideaların kopyasının kopyasıdır.

• Platon’un gerek «Devlet» ve gerekse «İon» da açıkladığı fikirlerine göre; Edebiyat öğretici olamaz, bize gerçekleri bildiremez; şairler de gerçek bilgiye sahip olmayan «benzetmeci» kişilerdir…

• Platon’a göre Güzellik = Orantı, ölçü, denge

ilişkisinde varlık bulur

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(15)

Platon’un «edebiyata» itirazları:

• 1. Bilgi yönünden:

• Şair, bizi, asıl gerçekliği teşkil eden idealardan uzaklaştırır,

• Şairin yetkiyle konuşacağı hiçbir konu yoktur…

2. Ahlâk Yönünden:

Eserlerde gençlere kötü örnek olacak parçalar var…

Kötü kişiler de taklit edildiği için kötü etkiler bırakacaktır…

Edebiyat, dizginlememiz gereken duygusal yanımızı coşturur…

(16)

İki Yansıtma Kuramı vardır

1. Aristo’nun yorumları ile şekillenen ve 18.yy’a kadar devam eden yansıtmacılık,

1. 19.yy ’ dan itibaren ileri sürülen Aristo ’ dan bağımsız Yansıtmacılık anlayışı…

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(17)

ilkelerini Aristoteles, "Poetika" (şiir sanatı) ve "Retorik"(ifade sanatı) adlı kitaplarında sistemli bir şekilde açıklanmıştır.

• Platon; sanat ve şiir hakkında, iyi ve güzelin ne olduğu konusunda oldukça önemli estetik kuramlar geliştirdi.

• “Platon ve Aristo’ya göre sanat, bir yapma, bir yaratma işidir;

yoktan var eden bir yaratma değildir bu, var olanı taklide yahut yansıtmaya dayanan bir yaratmadır.

Sanatçı, ressam, şair, yazar, eserlerinde tabiatı, hayatı , toplumu yansıtır. Eserleriyle hayata ayna tutarlar.

(18)

I_ ARİSTO’NUN YORUMLARI İLE ŞEKİLLENEN (18.yy’a kadar devam eden) YANSITMACILIK a. Sanat Görüngü Dünyasını Yansıtır

b. Sanat Geneli ya da Özü yansıtır c. Sanat İdeal Olanı Yansıtır

II_ ARİSTO’DAN BAĞIMSIZ YANSITMACILIK (19.yy’dan itibaren ileri sürülen)

Sanatı açıklamak için Marksist estetik esas alınmıştır.

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(19)

Buna göre:

a. Sanat Görüngü Dünyasını Yansıtır: Gerçek bilgi, değişmeyen ideaların bilgisidir… Diğer bilgilerin tamamı taklit’tir…

Görüngü: Duyularla algılanabilen her şey… (Fenomen)

I_ ARİSTO ’ NUN YORUMLARI İLE ŞEKİLLENEN ve

18.yüzyıla Kadar Devam Eden YANSITMACILIK

(20)

b. Sanat Geneli ya da Özü yansıtır

•Bu aslında Aristo’nun, hocası Platon’dan devraldığı bir yaklaşımdır…

Aristo, Poetika’da şöyle der:

“Şairin ödevi, gerçekten olan şeyi değil, tersine olabilir olan şeyi, yani ihtimâl veya zorunluluk kanunlarına göre mümkün olan şeyi ifade etmektir…"

Yazar, bir adamın hayatını günü gününe en küçük ayrıntısına kadar anlatsa, sanat yapmış olmaz…

Bir adamı olduğu gibi anlatmak tarihin işidir, sanatın değil…

Sanatçı bir adamın hayatından hareketle bütün insanoğlunun hayatını anlatır…

Tarihçi olmuş olanla yetinir, Sanatçı ise yeniden kurgular, değiştirir… Fakat bilimsel genellikten kopmaz…

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR I_ ARİSTO’NUN YORUMLARI İLE ŞEKİLLENEN (18.yy’a kadar devam eden) YANSITMACILIK

(21)

Sanatın İşlevi konusu…

• Aristoteles bu konuda da Platon’dan farklı düşünmektedir…

• «Tragedya»nın tanımını yaparken; ‘Acıma ve korku’ duygularını uyandırmak suretiyle bu duyguların arınmasını sağlar.’ der. Yani eser, okuru psikolojik olarak rahatlatır ve ona bilgi kazandırır, görüşündedir… Ahlâk bakımından da eser yararlıdır…

(22)

Rönesans sonrası Neo-Klâsikler

• Yansıtmacılık fikri Rönesans’tan sonra Batıda tekrar canlandı.

Aristoteles’in ‘şairin görevi gerçek olanı değil, olabilir olanı yansıtmaktır’ görüşü bu dönemde hakim görüştü…

• 1. Sanat genel - tabiatın yansıtılmasıdır.

• 2. Sanat özün yansımasıdır,

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(23)

c. Sanat İdeal Olanı Yansıtır ….

•Aristoteles’e göre şairin görevi gerçekten olan şeyi değil, olabilir olanı ifade etmektir.

•Ya da; “Şair nesneleri nasıl olmaları gerekiyorsa o şekilde tasvir etmelidir…“ görüşünü ileri sürer.

•Sanat eseri estetik bir zevk vermelidir… Onun için sanatçı çirkinlikleri gizlemelidir.

Bunun için şairlerin yazarların bahsettikleri manzaralar dünyada rastlayamayacağımız kadar GÜZELDİR…

İnsan ilişkileri de bu şekilde idealleştirilmiştir… Bahsedilen insanlar gerçek değil ideal hale getirilmiş mükemmel örneklerdir.

(24)

• Tamamıyla uydurma, hayal ürünü olan bir eser neyi yansıtır?

• Bunun gerçeklikle ne ilgisi vardır?

Bu sorunun cevabını Neo-Platoncular şöyle verirler:

Sanatçı Plâton ’ un sandığı gibi formların (ideaların) kopyalarını değil doğrudan doğruya kendilerini yansıtır ve bundan dolayı bizi asıl gerçeklikle karşı karşıya getirir…

Tabiatın eksikliklerini giderir…Bunlara göre idealleştirmek, mutlak gerçekliğe yaklaşmak demektir…

Bundan dolayı ressam, yazar ve şair maddenin sebep olduğu kusurları gizleyerek, tabiatı gördüğü gibi değil olması gerektiği gibi anlatır…

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(25)

II_ 19.YY’DAN İTİBAREN İLERİ SÜRÜLEN ARİSTOTELES’TEN BAĞIMSIZ YANSITMACILIK ANLAYIŞI…

• Bu anlamda Yansıtmacılık, sanatı açıklamak için Marksist estetiği esas alır. Çünkü Marksist estetik gerçekçilik ile bağlantılıdır.

(26)

Edebiyat eleştirisine dair kavramlar, felsefeye dair estetik yaklaşımları Kantçı ve ya Hegelci bakış açılarına göre yorumlanır.

Kant, estetik bilginin kavramsal bilgiden çıkarılamayacağını ve estetik hüküm, insanın zekasının güzellikten kavramsız bir zevk alacağı görüşündedir.

Hegel ise, bu güzellik anlayışını ve sözlü sanattaki ifade düzlemi özerkliğini açıkça reddetmiştir.

Kant (1724-1804), Hegel (1770-1831) ve Edebiyat Teorisi

Kant, fikri olarak güzel nesnenin neyi ifade ettiğini değil, bu kavramın neyle ilişkili olduğunu sorgulamıştır.

Hegel ise, sanatı ve güzelliği okur bakış açısından değil, tarihsel bakış açısından ele almıştır.

Sanat eserini nesnelerin, kavramsal hakimiyet dışında, bir arada görünümü olarak değil, tarihsel bilincin bir görünümü olarak düşünmüştür.

(27)

Marks ve Engels

• Marksizm, ekonomik teori üzerine oturtulmuş bir tarih felsefesidir… Ona göre tarih, bir takım kanunlara göre gelişir.

• Tarihi maddecilik… Toplum eninde sonunda Sosyalizm ve Komünizme varacaktır…

• Dünyadaki ve evrendeki bütün varlıkların temeli maddedir.

• Dolayısı ile sanat da ekonomik yapıya bağlıdır…

(28)

Alt yapı – Üst yapı

• Tarihi maddeciliğe göre üretim güçleri o toplumun ekonomik yapısını meydana getirir…

• Bu ekonomik yapıya “altyapı”denir. Altyapı ise o toplumun

“üstyapısı” denilen ahlâkî, hukukî, dinî görüşlerini ve sanatını belirler.

• Yani “sanat” üstyapıya aittir…

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(29)

Edebî eser ve sınıf çıkarları…

• Dolayısı ile sanat (edebiyat), ekonomik yönden güçlü altyapıyı kimler oluşturuyorsa yani egemen güç (sınıf) kimlerse onların çıkarlarını koruyacaktır…

• İşçi sınıfı işçilerin,

• Kapitalistler para babalarının,

• Feodaller derebeylerinin,

çıkarlarını dile getirecektir…

(30)

Gerçekten böyle midir?

• Sanat ile ekonomik yapı arasında böyle bir çıkar ilişkisi gerçekte var mıdır?

• Bazı Marksistlere göre böyledir…

• K.Marks’a göre durum şüphelidir…

• Çünkü ona göre, toplumun gelişmişliği ile ya da maddî temeli ile sanat arasında doğrudan doğruya bir ilişki yoktur…

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(31)

Fransız Gerçekçiliği Romantizme tepki…

• Özellikle Fransa’da uzun süren romantizme karşı Stendhal, Balzac, Zola ve Flaubert gibi romancıların elinde gerçekçilik akımı gelişmiştir…

• Bunlar Yansıtmacılık üzerinden kendi gerçekçilik anlayışlarını geliştirmişlerdir.

(32)

Fransız Gerçekçileri Gerçekliği nasıl işlemiştir?

• 1. Romantikler ve sembolistlerden farklı olarak, gerçekçiler; çağdaş toplumun alelâde yaşayışını konu edindi.

• 2. Gerçeklik, hiç saklanmadan bütün yönleri ile yansıtıldı… Çirkin, ayıp, kötü ayırmaksızın…

• 3. Gerçeği ele alırken bilim dünyasındaki gelişmelerden faydalanıldı… (Determinizm…)

• 4. Yazar gerçeği bir bilim adamı gibi deney, gözlem vb. yöntemlerle açıkça ortaya koyması, tarafsız olması fikrini benimsediler.

• Bu Batıda gelişen gerçekçiliktir.

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(33)

Rus Gerçekçiliği …

Aynı dönemde gerçekçilik Rusya’da bir başka yönden gelişmiştir…

• Rus gerçekçiliğini Tolstoy, Çehov ve Gorki gibi yazarlar eserlerinde uyguladı…

• Çernişevski ’ ye göre Rus gerçekçiliği Platon, Aristoteles ve özellikle Demokritos’un tanımlarına yakındır…

(34)

Rus Gerçekçiliğinin Eski Yunandan farkı…

• Sanat eserinde yansıtılan gerçeklik insan için önemli olandır ve gerçek hayattan alınmıştır.

• Bundan başka yazar sosyal gerçekliği yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda bunu açıklar ve yargılar da…

• Görüldüğü gibi Rus gerçekçiliğinde yazarın tarafsızlığından söz edilemez…

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(35)

Tarihi maddeciliğe göre toplumun aşamaları:

• 1. İlkel toplumlar,

• 2. Kölelik üzerine kurulmuş topluluklar, (Üretim gücü olarak sadece kölelerin kullanıldığı rejim…)

• 3. Feodal toplumlar, (Derebeylik = Köylü-leri tek bir kimsenin malı sayar.)

• 4. Kapitalizm, (Sermayeyi = anaparayı elinde bulunduranların istedikleri doğrultuda bu varlığı kullanması)

• 5. Sosyalizm, (Toplumculuk)

• 6. Komünizm, (Özel mülkiyetin olmadığı, bütün malların ortak kullanıldığı toplum düzeni…

(36)

Toplumcu Gerçekçilik

• Marksist estetiğin ikinci dönemidir.

• Devrimden (Ekim 1917) sonra Komünist Parti önceleri sanat alanında tek bir görüşün kabul edilmesini şart koşmaz…

• Fakat, özellikle Stalin döneminde, 1930 larda, Parti sanat anlayışını kendi denetimine alır…

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(37)

Jdanov’un Görüşleri:

• 1934’te toplanan Sovyet Yazarlar Birliği’ nin 1. Kongresi açılış konuşmasını yapan Jdanov, toplumcu gerçekçiliği (sanatı yansıtma olarak kabul ederek);

• Sanat toplumsal gerçekliği yansıtır. Ancak bu gerçeklik kademeli (devrimci gelişme) içinde görülür ve doğru olarak tarihî deliller üzerinden ve işçi sınıfını eğitme amaçlı yansıtılır…

(38)

‘Sanatçının doğruları’ bakış açısı;

• Sanatçının doğru bir perspektifi olmalı,

• Toplumcu gerçekçilere göre, doğru perspektif demek; tarihî determinizm içinde toplumun kölelikten feodalizme, oradan da kapitalizme ve kapitalizmden de sosyalizme doğru geliştiğini kavramaktır…

• Görünüşe aldanmamaları gerekir…

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(39)

Toplumcu Gerçekçilik;

• Toplumcu gerçekçilik, şu andaki gerçekliği bilmek değil, bunun nereye doğru gittiğini bilmek ve görebilmektir.

• Toplumcu gerçekçi eser; yazarın hayatta gördüğü ve eserinde yansıttığı çelişkilerin nereye varacağını belirten eserdir…

(40)

Radek’e göre gerçeklik!

• Radek’e göre sanatçılar; “Çöken kapitalizmin ve onun çürüyen kültürünü yansıtmamalı, sadece yeni bir toplumu ve yeni bir kültürü ortaya çıkaracak sınıfın “işçi sınıfının” doğuşunu yansıtmalıdır…

• Toplumcu gerçekçilik, şu anki gerçekliği bilmek değil, bunun nereye doğru gittiğini bilmektir… [ Sosyalizme…]

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(41)

György Lukacs’a göre Marksist Estetik

• Macar düşünür György Lukacs’a göre sanat bir yansıtmadır.

Fakat Lukacs Yansıtma’yı ikiye ayırır:

1. Gerçekçilik (Ancak bu Sosyal gerçekliği yansıtabilir.)

2. Doğalcılık (Bu sosyal gerçekliği yansıtamaz.)

(42)

1. Gerçekçilik (Lukacs’a göre)

• Bu anlayışa göre, yazar, eserdeki kişileri, olayları ve durumları

“tipik” yani “temsil edici” bir şekilde anlatmalı ki “Sosyal Gerçekliği” yansıtabilsin…

• Lukacs’ın tip dediği şey gerçi tümeli yansıtan “somut” bir örnektir. Yani, kişinin en derin yanının toplumda mevcut nesnel güçler tarafından belirlenmiş olması demektir.

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(43)

2. Doğalcılık (Lukacs’a göre)

• Oysa doğalcılıkta tipik kişinin yerini, toplumun günlük hayatında rastladığımız sıradan adam alır… Yüzey gerçekliği…

• Önemli ile önemsizi yani gerçekliği belirleyen ile belirleyemeyeni birbirinden ayıramadığı için “gerçekçilik” ten ayrılır.

(44)

György Lukacs, Gerçekçiliği de İkiye ayırır:

• 1. Eleştirel gerçekçilik; sosyalist olmayan ve sosyalist toplumun başlangıç dönemlerinde uyugulanabilir bir gerçekliktir…

• 2. Toplumcu gerçekçilik ise; ancak «sosyalist» bir toplumda uygulanabilir… Olumlu kahraman teması işlenir… «Devrimci romantizm…»

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(45)

Louis Althusser

• Louis Althusser 1960’larda Toplumcu Gerçekçiliğe değişik bir yorum getirmiştir:

• Edebiyat bir yansıtma değil üretimdir.

• Yansıtma değil dönüşmüş, dönüştürülmüş, üretilmiş, görünür hale gelmiş ideoloji’dir…

(46)

DIŞ DÜNYAYA VE

TOPLUMA DÖNÜK ELEŞTİRİ

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(47)

TTT Eser Okur Sanatçı

T O P L U M

(48)

• İdeoloji doğru yansıtmayı engellemektedir.

• İdeolojiye koşullanmış olan sanatçının zihni bağımsız yargıda bulunamaz.

• Topluluğu oluşturan bütün pratiklerin dil içinde var olduğunu düşündüğümüzde, dil bireyin inşa alanıdır.

• Anlam, dilde ifade edilen veya yansıtılan bir şey değil, tam tersine dil tarafından üretilir. Bir dili düşünmek bütün bir toplumsal yaşam

biçiminin düşünülmesidir.” (Eagleton, 1990: 85)

(49)

Neden, Nasıl, Niçin?

“gerçekliği çarpıtan ya da kıran ideolojik bir araçtır”,

“bir üretimdir ve üretim ilişkilerinin belirleyiciliğinden kurtulamaz”,

“edebiyat çağının tanığıdır onu yansıtır”,

“yazar ve okuyucunun ortaklaşa çabasının ürünüdür”,

“bireysel değil bir topluluğun eseridir yani kolektif bir öznenin ürünüdür”

• Bu sorular ve aranan cevaplar, edebiyat kuramlarının temelini oluşturur…

• Bu bakımdan edebiyat kuramları,

• YAZARA,

• ESERE,

• OKUYUCUYA ve

• TOPLUMA merkezli yaklaşımlar ile gelişmiştir

(50)

• Bir metnin gerçek öznesinin yazarın kendisinden ziyade, yazarın ait olduğu

toplumsal grup olarak görülmesi, yani dil ve kültürün metnin şekillenmesindeki payının vurgulanması, metne bir röntgen filmi gibi bakılarak ait olduğu toplumsal yapı ile ilgili ipuçları vereceği anlayışını doğurmuştur.

• Her metnin arkasında kültür içerisinde şekillenen bir dil sistemi mevcuttur (Bahtin, 2001: 337).

• Edebi metin ile medyadaki herhangi bir mimari yapıt, öznenin zihninde dilsel örüntüler ile temsil edildiğidir.

• “Dünyada hiç kimse, düşüncelerini içinde yaşadığı zamanın dil denen giysiyi sırtına geçirme biçiminden tümüyle bağımsız kılamaz” (Musil, 1993: 71)

• Özneleri şekillendiren, bütünsel bir dünya algılama pratiğinin dilden ve kültürden bağımsız olamayacağı savındadır.

(51)

Eser=Ortam=Yansıtılan Gerçeklik

• Yansıtma kuramı ile ilgisi olsa da olmasa da eseri anlamaya çalışırken;

«eserin meydana geldiği ortam» ile «yansıttığı gerçeklik» arasındaki ilişkiden hareket eden eleştiri yöntemleri de vardır.

Stendal’ın Kırmızı ve Siyah’ı için;

“Yol boyunca gezdirilen bir aynadır roman..”der.

Goldman’ın varsayımına göre “roman, piyasa için yapılan üretimin doğurduğu bireyci toplumun günlük yaşamının edebiyat alanındaki yansımasıdır” (Goldman, 2005: 25).

(52)

Bu yöntemler nelerdir?

• 1. Tarihselci Eleştiri

• 2. Sosyolojik Eleştiri

• 3. Marksist Eleştiri

• «Dış dünya ile eser arasındaki bağlara önem veren yaklaşımlar…»

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(53)

Gerçeği yansıtma konusunda üç görüş vardır:

• 1. Sanat eseri, nesneleri olduğu gibi yansıtır, diyen görüş… (taklit) realizmin doğduğu anlayış [Gerçekçilik (Realizm), Psikolojik

gerçekçilik, Toplumcu gerçekçilik]

• 2. Sanat eseri, geneli veya özü yansıtır, diyen görüş… (stilize etme) klasizmin doğduğu anlayış

• 3. Sanat eseri, ideal olanı yansıtır, diyen görüş… (soyutlama) romantizmin doğduğu anlayış

Bütün bu görüş sahipleri, savundukları tezin doğruluğunu ortaya koyacak bir felsefeyi de geliştirmişlerdir…

(54)

Bu yöntemler:

• 1. Yazara, tarihi güçler ve toplum güçleri nasıl etki etmiştir,

• 2. Eseri meydana getiren şartlar nelerdir,

• 3. Eseri anlamak için bu ilişkileri nasıl kurabiliriz, gibi sorularına cevap arar…

• Ya da bu yöntemlere;

• «Eseri, çağını aydınlatan bir belge gibi ele alan yaklaşımlardır»

diyebiliriz…

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(55)

1. Tarihi Eleştiri’ye Göre:

• Eseri Anlamak için;

• 1. Yazıldığı çağdaki şartları, inançları, dünya görüşünü,

• 2. Sanat anlayışlarını ve gelenekleri bilmek gereklidir…

(56)

• Okurun, eserin yazıldığı çağa dönebilmesi,

• O çağın okurunun gözü ile esere bakabilmesi,

• Yazarın amaçlarını anlayabilmesi, GEREKİR…

• Tam bu noktada;

• Edebiyat Tarihçilerine ve

• Araştırmacılara,

büyük görev düşmektedir…

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(57)

Esere Ait Doğru Bilgiler Önemli;

1. Eserin doğru, eksiksiz ve hatasız olarak tespit edilmesi şarttır, 2. Eserin o zamanki dilinin korunması gerekir,

(Kelimeler o zamanki anlamları ile bilinmeli…) 3. Biyografiler eseri anlamak için önemlidir…

4. Bu eleştirinin en önemli yanı, eseri belli bir sanat geleneğindeki yerine oturtmak ve o tür eserlerin özelliklerini ortaya koymaktır …

(58)

Tarihi Eleştirinin Sorunları:

• Tarihi eleştiri yapanlar, eseri değerlendirirken bazen;

• «Eser çağındaki amacına ulaşabilmiş ve o çağın okurunun eserden beklediklerini yerine getirmişse başarılı bir eserdir…» derler…

• Hatta;

• «Biz bugünün açısından yargılamamalıyız eseri. O çağın açısından, o çağın zevkine göre yargılamalıyız…» derler…

• Tarihi eleştiri, «edebiyatın özünden» de uzak düşer. Sadece tarihi bilgiler verir… Eserin sanat değerinden pek bahsetmez…

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(59)

SOSYOLOJİK ELEŞTİRİ

• Sosyolojik eleştiri, edebiyatın kendi başına var olmadığı, toplum içinde doğduğu ve toplumun bir ifadesi olduğu ilkesinden hareket eder…

• Yazar, eser ve okur sosyal şartların eseridir…

• Bunu için yapılacak iş «Bilim adamı» gibi davranmaktır…

(60)

• Bu anlayışa göre;

• «Eserler gelişigüzel üretilmez. Yazarlar; ülkelerinin iklimsel, fizikî, politik ve sosyal şartlarından etkilenmiştir.

• Eserlerinde bu etkilerden yansıma/izler bulunur…

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(61)

Çünkü;

• «Belli sebepler, belli sonuçları doğurur.»

• Determinizm…

• Bir şeyi açıklamak demek, onun nedenlerini ve etkilerini göstermek demektir…

• Sosyal olaylar da böyledir.

(62)

H.Taine;

• Edebiyat tarihini incelerken göz önüne alınması gereken sebepleri üç grupta toplar:

• 1. Irk

• 2. Ortam

• 3. Dönem

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(63)

Taine göre

1 «Irk» : Biyolojik değil kültürel bir varlıktan bahseder. Milletin

özelliklerini kastetmiştir. Yani, bir toplumun insanlarında doğuştan var olan ayırt edici özelliklerdir.

2 «Dönem»: Belli bir dönem, tarih kesiti anlamına gelmektedir…

3 «Ortam»: İklim, toprak, coğrafya ve toplumsal şartlar, insanların

mizacını ve karakterlerini oluşturduğundan büyük öneme sahiptir…

(64)

Sosyolojik Eleştirinin Amacı:

• Sosyolojik Eleştirinin amacı; sanat eserlerini anlamak ve değerlendirmek değil, onları kullanarak başka alanlarda bilgi edinmektir.

• Ancak edebiyat eserleri, «itibârî» yani «kurmaca» olduğu her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(65)

MARKSİST ELEŞTİRİ

Marksizm, özgün bir siyasal felsefe akımı, tarihin diyalektik materyalist bir yorumuna dayanan ekonomik ve toplumsal bir dünya görüşü, kapitalizmin Marksist açıdan

çözümlenmesi, bir toplumsal değişim teorisi, KARL MARX ‘ın ve FRİEDRİCH ENGELS’in çalışmalarından çıkarılan insanın özgürleşmesiyle ilgili bir düşünce sistemidir.

Marksizm bir öğreti olarak siyasal, ekonomik ve felsefi bir bütünlük içerir. Marksizm, ideolojik alanda esas olarak sınıflar savaşımı teorisini ortaya atan ve bu savaşımın zorunlu sonucu olarak proleterya diktatörlüğüne ve oradan da toplumsal eşitlik ve özgürlük dünyası komünizme varılacağını öngören bir öğreti olarak tanımlanır.

(66)

FRANKFURT OKULU

Frankfurt okulu, modern toplumun her alanını eleştirmişlerdir.Kendilerinden önce gelen felsefe okullarını , hatta bağlı oldukları hegeli de çok eleştirmişlerdir.

Frankfurt okulu Hegeli benimsemişler, aynı zamanda Hegeli eleştirerek aşmaya çalışmışlardır.

Frankfurt okulu, Almanya’da 1923 yılında kurulan ve sosyoloji, siyaset bilimi, psikanaliz,

tarih, estetik, felsefe, müzikoloji gibi farklı disiplinlerden insanları bir araya

getiren Toplumsal Araştırma Enstitüsü`nün bir düşünce akımı olarak ifade edilmesidir.

Okulun genel yaklaşım biçimi eleştirel teori dir.

(67)

düşünürleri ve üyeleri

Theodor W. Adorno

Max Horkheimer

Walter Benjamin

Herbert Marcuse

Jürgen Habermas

Alfred Sohn-Rethel

Leo Löwenthal

Franz Neumann

Franz Oppenheimer

temelde bazı benzerlikler vardır . Çünkü eleştirel teorinin yazarları ; Kapitalizm , maddileşme,

yabancılaşma , değişen değerler ve hükmetme gibi marksizmin bazı anahtar kavramlarını sıkça

kullanmışlardır.

Fakat Eleştirel teori ve marksizm

arasında benzerlikler yanında dikkat çekici farklılıklar da vardır ve bu

farklar çoğu kez gözden kaçmıştır.

Friedrich Pollock Erich Fromm Alfred Schmidt Oskar Negt

Karl A. Wittfogel Susan Buck-Morss Axel Honneth

Wilhelm Reich

(68)

ADORNO’nun Düşüncesi

• 1. Adorno, tarihin sınıf hakimiyetinden kurtulma süreçlerinde bugüne kadar felaketlere doğru ölümcül ilerleme gösterdiği görüşündedir.

• 2. Adorno’nun geliştirdiği eleştirel toplum teorisi ,sınıf çatışmasının devamlılığını içermez, buna karşılık belirli ilgilerden uzak kalma ve

kapitalizmin küresel olumsuzluklarını ifade etmede devamlılık gösterir.

• 3.Bilinçten vazgeçmeyen fakat entelektüeli tecrit(izole) eden bir gerçek üzerinde

boğumlanan Adorno düşüncesi devrimci sınıfa dayanan bir fikir değildir .

• Adorno ya göre , Marksizmi bugüne kadar ayakta tutan şey kapitalizmdir.

• Adorno ilk dönem yazılarında hep birlikte yok oluş düşüncesine karşı sanatı tercih etti; sosyalist gerçekçilik üslubunu tartıştı.Fakat bu üslubu

kabul etmedi.

(69)

• Buna rağmen Hegel karşıtı daimi bir polemik olarak okunabilir.

• Bu polemik , Hegelin tarihi seyir içinde sanatkarane üretimin yerine geçecek olan felsefenin kavramsal hakikatler altına sokulamayacağı fikrine karşı üretilmiştir.

• Adorno, sanatın; çarpık iletişimle sınırları çizilen medya

toplumlarında , gerçeğin tam bir mahzeni olduğunu tartışırken, yukarıda belirtilen Hegelci doktrini alt üst etmiştir.

• Burada medya vurgusu önemlidir.Çünkü medyanın iletişim problemi var.

(70)

Mikhail M. Bakhtin

• Marksist – Leninizm bağlamda Hegelci estetik eleştirmenidir.

• 19. yy ın ikinci yarısında Hegel sistemi otoritesine meydan okuyan Vischer i

Feuerbach, Stirner gibi Yeni Hegelcilerin bir takipçisidir.

• Geliştirdiği estetik, Yeni Hegelci anlayışın

sosyalist gerçekçiliğine karşı isyan hareketidir.

• Bakhtin Hegelciliği benzerliklerden dolayı ortaya çıkmış bir Hegelcilik değildir.

• Rus araştırmacı Vischerin GROTESK (zıtlıkların birlikteliği) teorisine , David FriEDRİCH

Strauss’un teknolojik çalışmalarına, dine, resmi felsefeye ve Rus devletine az ya da çok eleştiri yönelten yeni Hegelci yazılar kaleme aldı.

(71)

• Yeni Hegelcilik, Hegel'in diyalektik düşüncesini 20. yüzyılda yeniden ele alan ve bu yönde gelişme gösteren felsefi yönelim. Almanya dışında Fransa, İngiltere, İtalya, Rusya, Amerika gibi pek çok ülkede etkili olmuş ve yaygınlık kazanmıştır.

• Walter Benjaminin toplum ve sanatkarane üretim teorisiyle yakından ilişkilidir.

• Benjaminin üzerinde yoğunlaştığı Baudelaireci ve avangard sanat; bütünlüğe , senteze, uyuma , kavramsal birliğe ve diğer Hegelci kavrayışlara tamamen zıt bir anlayışı yansıtır;uyumsuzluk , çarpıtma, parçalama ve sarsıntı/şok deneyimlerine doğru ilerler.

(72)

MARKS, LUKACS VE GOLDMANN:

HEGELCİ ESTETİK

• Hegelci Estetik, genel olarak sanat felsefesi ile ilgili.

• Bilimsel bir disiplin anlamında estetik ayrımı henüz

yapılmamıştı o dönemde. Hegel'in sanat felsefesi onun varlık evinin bir odasını oluşturmaktadır; dolayısı ile de sisteminin bütünlüğü içinde değerlendirilmesi gerekmektedir.

• Hegelin fikirleri sanat eserlerinin kavramsallaştırılabileceği varsayımına dayanır.

(73)

Hem de mimarlığın tarihi görünür kıldığı fark-edilir.

Tarihin, sanatın ve kültürün gelişimini görünür kılması için felsefi bir görme/anlamlandırma formasyonu gerekir.

Bu bağlamda, Hegel’in Kavramsallaştırma ve Sanat tarihi felsefesi işlevseldir.

Hegel, Sanatı, Gerçeklik ile ilişkilendirmiştir.

Sanatın; dünyaya ilişkin gerçekleri, bu gerçeklere ilişkin oluşturulan görünümlerle dışavurumu olduğu görüşündedir.

Yani Sanat, (Dünya gerçeklerinin yorumudur)

Hegel’e göre; Var-olmanın, birey olmanın gerçekliği Sanattır ve bu nedenle Sanatın en üstün uğraşıda sanat olmalıdır.

«Birey» olmak demek, kendini koşullamamak, kendisi ile barışık, bütünlüklü ve mutlak olmaktır.

Birey, sanat ile kendi içindekini kendine açar, kendisini görünür kılar.

Kendi tarihsel oluşumunu sanat ile ortaya çıkarır.

Kültürler, sanatları aracılığıyla kendileri hakkında bilgi edinebilirler.

Hegel, sistematik bir felsefecidir. Tüm kültürlerin, sanatsal çağların bir mantık/kavram bağlamında birbiri ile ilişkilendirilebileceği düşüncesinde olmuştur.

(74)

Hegel’e göre, Sanat,

Tarihsel süreçte; maddi ve malzemeye dayalı, görünür ve kütlesel bir varlık iken, zamanla malzemenin daha incelikli

kullanımına ve hatta malzemeden arınmaya başladığı,

kurgusal bir niteliğe büründüğü, kavramsal ve ruhsallaştığı bir dönüşüm yaşamaktadır.

Hegel’e göre; Sanat sadece duyumsama ve hissetme değil aynı zamanda hakikattir.

Mimarlık da Zamansal ve Mekansaldır Hegel, Mimarlığın Estetik bir olgu olması yanında Tarihsel bir olgu olduğunu Mimarlığın insan varoluşunun merkezinde, ‘RUH’ olarak tanımladığı toplumsallıkda,

bütünlüklü katılımda olduğunu öğreniriz.

(75)

Üç temel yaklaşım geliştirilmiştir

• 1. Tarihsel perspektif

• 2. Sanatkarane üretim

• 3. Sanat eserinin bir fikrin, dünya görüşü ve algısının

göstergesi olması

(76)

• Marks’a göre SANAT, yorumun ve yeniden yorumlamanın çok anlamlı bir kaynağı değil; sosyal değişimin bir barometresidir.

• Marks’ın estetik düşüncelerinin Hegel’in düşünceleriyle benzerlik gösterdiği, hatta Hegel’in fikirlerinin sanat ve

edebiyattaki yorumunun bir uygulaması olduğu ileri sürülebilir!

(77)

• Hegel gibi Lukacs ‘da, dünya ile özne arasındaki boşluğun nasıl doldurulacağı sorusuyla işe başlar.

• Bazı açılardan Hegel’e benzeyen Lukacs, özne ile nesne

arasındaki gerçeği savunarak bir uzlaşmaya varılacağı görüşünü kabul etmez. Lukacs’a göre böyle bir anlayışla ancak ütopik

gelecek yansıtılabilir.

• Hegel’in pek çok yerde yaptığı gibi, Lukacs da çok anlamlı edebi metni, tek yanlı tarihsel süreçlerle dengelemeye çalışmıştır.

(78)

LUKACS ve GOLDMANN ARASINDAKİ İLİŞKİ

• Lukacs’ın disiplini Lucien Goldmann’a benzemez.

• Çünkü Goldmann ‘karşılıklı’ olarak açıkladığı parça ve bütün arasında bir diyalektik olduğuna inanır.

• Genç Lukacs ise parçaların bütünün emri altına girdiğini ve birincisinin ancak ikincisiyle anlaşılabileceğini ifade eden Hegel fikrine sadık kalmıştır.

• Lukacs’ın Hegel hakkında yazdığı en önemli eser 1948 de yayımlanan ‘’Der junge Hegel ‘’ başlıklı araştırmadır. Kantçılıktaki ahlaki özerklik kavramını eleştirmiştir.

(79)

• LUKACS Hegelci bir Marksisttir.

• Bu yüzden o ahlakiliğin sınıfsal çatışmaların ve siyasal bölünmelerin sosyo-tarihsel bütünlüğüyle karşılıklı etkileşimde olduğuna inanmıştır.

• Bu görüşe Estetik bir bağlamda bakılırsa, LUKACS sanatın kavramsızlıkla zevk aldığımız özerk bir bütünlük gibi anlaşılmayacağını, buna karşılık sosyal bir bütünlüğe işaret eden tarihsel bir olgu olarak algılanacağını düşünmektedir.

• Estetik başlıklı eserinde, Kant’ın fikrinin kavramsızlığa dayandığını, bu yüzden akli unsurların tamamını estetikten elediğini ileri sürerek,

Kant’ın felsefesini eleştirmiştir.

• Lukacs’ a göre Kant akıldışılığın kapısını aralamış, böylece ‘estetik neden’i engellemiştir.

• Kant ile Lukacs arasındaki ihtilaf (uyuşmazlık) büyük ölçüde akıldışılığın nasıl tanımlandığı konusundadır.

(80)

LUKACS ve HEGEL ARASINDAKİ İLİŞKİ

• Lukacs’ da Hegel gibi, sanatı ve edebiyatı felsefeden kesin sınırlarla ayırmıştır.Bu ayrım sanatın duygusal yönü üzerinde durularak veya sanatın ve edebiyatın karakterii belirtilerek yapılmıştır.

• Lukacs’ın anlatmak istediği fikir , sanatın duygulara hitap ettiği , bu bakımdan kavramsal dile dönüştürülemeyeceği düşüncesidir.

(81)

• Bu amacı gerçekleştirmek için, hem Descartes’ın rasyonalizminden ve hem de Hume’un empirizminden önemli gördüğü öğeleri alarak, transsendental (aşkın) epistemolojik (bilgibilimsel), İdealizm diye bilinen kendi bilgi kuramını geliştirmiş, yükselen bilimin felsefi temellerini gösterdikten sonra, özgürlük ve ödev

düşüncesine dayanarak Hristiyan ahlakını savunma çabası vermiştir.

• Kant, fenomenal gerçeklikle, yani bizim duyular aracılığıyla tecrübe ettiğimiz dünya ile numenal gerçeklik, yani duyusal olmayan ve hakkında bilgi sahibi olunamayacak dünya arasında bir ayrım yapmıştır.

(82)

POSTMODERN DÜNYADAKİ MARKSİST ESTETİK

• Postmodernizm, modernizmin sonrası ve ötesi anlamında bir tanımlama olarak

kullanılmaktadır ve modern düşünceye ve kültüre ait temel kavram ve perspektiflerin sorunsallaştırılmasıyla ve hatta bunların yadsınmasıyla birlikte yürütülmektedir.

• Bu kavram 1960 lı yıllardan itibaren kullanılmaktadır.

• 1979 yılında Jean François Lyotard'ın "Postmodern Durum" adlı kitabıyla bir tartışma

başlatmıştır. Teori alanında modernist sanat biçimleri ve uygulamalarından koptuğu iddia edilen bir dizi kültürel yapıntıyı tanımlayan mimarlık, felsefe, edebiyat, güzel sanatlar gibi alanlarda yeni kültür biçimlerin işaretleri olarak başlamıştır. Bu tartışmalar zamanla diğer birçok alanlara ve disiplinlere de yansımıştır ve sonuçta bir bütün

olarakmodernitenin sorgulanmasına ve aşılması arayışına dönüşmüştür. Bununla birlikte postmodernizmi yeni bir tarihsel evre olarak anlamaktansa modernizmin kendi içinde bir aşama ya da özgül bir dönem olarak anlama çabaları da söz konusudur. Postmodernizm, bu anlamda kendine yönelik itiraz ve eleştirileri de içine alacak şekilde süregiden bir

modernizm/modernite/modernlik soruşturması ve tartışması olarak görülmektedir.

Post-modernizm

(83)

arzular olarak kabul etmesi ölçüsünde sosyalist ütopyanın bir parodisidir.

• (Parodi, belli sanat tarzını, bir şahsı veya belli bir grubu taklit ederek, onun gülünç veya abartılı yanlarını ön plana çıkartmak ve abartmak yoluyla

eleştirmeyi ya da sadece güldürmeyi amaçlayan bir eser ortaya koymayı hedefleyen sanat dalıdır. )

(84)
(85)

• ESER MERKEZLİ KURAMLAR ……… Yapısalcılık … Rus Biçimciliği … Yeni Eleştiri

… (1_Arketipçilik, 2_Yapısökümcülük)

• OKUR MERKEZLİ KURAMLAR ……… Alımlama Estetiği ……… Duygusal Etki

……. Hermeneutik ……… İzlenimci Eleştiri

• TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR … Yansıtmacı Eleştiri … Tarihsel Eleştiri

… Sosyolojik Eleştiri … Marksist Eleştiri … Anlatımcılık

(86)

• Platon Yansıtma (Mağara Metaforu)

• Aristo Mimesis (Sanat doğanın/hayatın/toplumun yansımasıdır)

1- Aristocu Yaklaşım – Sanat görüntü dünyasını yansıtır Sanat özü yansıtır

Sanat ideal olanı yansıtır

2- Aristo’dan bağımsız yansıtmacılık (Marksist Estetik)

(87)

- Özcülük

- Tarihselcilik

- Toplumsalcılık -- Altyapı (üretim-paylaşım)

Üstyapı (ahlak, hukuk, din, sanat) Fransız Gerçekçiliği

Rus Gerçekçiliği

Toplumcu Gerçekçilik _ György Lukacs, Louis Althusser

(88)

Gerçeği yansıtma konusunda üç görüş vardır:

• 1. Sanat eseri, nesneleri olduğu gibi yansıtır, diyen görüş… (taklit)

Realizmin doğduğu anlayış [Gerçekçilik (Realizm), Psikolojik gerçekçilik, Toplumcu gerçekçilik]

• 2. Sanat eseri, geneli veya özü yansıtır, diyen görüş… (stilize etme) Klasizmin doğduğu anlayış

• 3. Sanat eseri, ideal olanı yansıtır, diyen görüş… (soyutlama) Romantizmin doğduğu anlayış

Bütün bu görüş sahipleri, savundukları tezin doğruluğunu ortaya koyacak bir felsefeyi de geliştirmişlerdir…

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(89)

I_ ARİSTO’NUN YORUMLARI İLE ŞEKİLLENEN (18.yy’a kadar devam eden) YANSITMACILIK a. Sanat Görüngü Dünyasını Yansıtır

b. Sanat Geneli ya da Özü yansıtır c. Sanat İdeal Olanı Yansıtır

II_ ARİSTO’DAN BAĞIMSIZ YANSITMACILIK (19.yy’dan itibaren ileri sürülen)

Sanatı açıklamak için Marksist estetik esas alınmıştır.

(90)

Bu yöntemler nelerdir?

• 1. Tarihselci Eleştiri

• 2. Sosyolojik Eleştiri

• 3. Marksist Eleştiri

• «Dış dünya ile eser arasındaki bağlara önem veren yaklaşımlar…»

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(91)

1. Tarihi Eleştiri’ye Göre:

• Eseri Anlamak için;

• 1. Yazıldığı çağdaki şartları, inançları, dünya görüşünü,

• 2. Sanat anlayışlarını ve gelenekleri bilmek gereklidir…

(92)

Esere Ait Doğru Bilgiler Önemli;

1. Eserin doğru, eksiksiz ve hatasız olarak tespit edilmesi şarttır, 2. Eserin o zamanki dilinin korunması gerekir,

(Kelimeler o zamanki anlamları ile bilinmeli…) 3. Biyografiler eseri anlamak için önemlidir…

4. Bu eleştirinin en önemli yanı, eseri belli bir sanat geleneğindeki yerine oturtmak ve o tür eserlerin özelliklerini ortaya koymaktır …

TOPLUM MERKEZLİ KURAMLAR

(93)

H.Taine;

• Edebiyat tarihini incelerken göz önüne alınması gereken sebepleri üç grupta toplar:

• 1. Irk

• 2. Ortam

• 3. Dönem

(94)

Hegel, Aesthetics başlıklı eserinde Üç temel yaklaşım geliştirilmiştir

• 1. Tarihsel perspektif

• 2. Sanatkarane üretim

• 3. Sanat eserinin bir fikrin, dünya görüşü ve algısının

göstergesi olması

Referanslar

Benzer Belgeler

Tang, Abuhmaid, Olaimat, Oudat, Aldhaeebi ve Bamanger (2020) de uzaktan eğitimin tek başına kullanımı hakkında derse katılımlar, ölçme değerlendirme ve

Yanı sıra herhangi bir hikâye de asıl hikâyenin içinde, sözde bağımsız görünen “hikâye içinde hikâye”lerden biri olarak ortaya çıkar.. Bu hikâyeler bağımsız

Pediyatrik Hastalarda Operasyon Öncesi Anksiyete Değerlendirmesi Ve Modifiye Yale Preoperatif Anksiyete Skalası‘nın (M-Ypas) Türkçe Versiyonunun

Uniform dispersion of the hybrid reinforcing particles as observed in the microstructure and strong adhesion of particles – polyester resin interphase must have also contributed

Bir yandan Chicago Okulu bünyesinde geliştirilen kentsel ekolojik kuram içerisinde kent- ler doğa bilimlerinden alınan bir takım terimlerle açıklanmaya çalışılırken;

isatidea’nın besinsel (kuru madde, ham kül, ham yağ, ham protein, karbonhidrat, organik madde, vitamin ve element) içeriğinin belirlenmesinin yanı sıra, serbest

• Film kuramlarının gelişim döneminde sinemanın yeni bir sanat dalı olduğunu kanıtlamak için çeşitli görüşler ortaya atılmış; bu amaç doğrultusunda sinema ve

Bölge ülkelerinin siyasi, sosyal ve ekonomik geçmişi, ülkeleri bu geçmiş temelinde Arap Baharı’na götüren süreç ve Arap Baharı sonrası bölgede yaşanan kaos