• Sonuç bulunamadı

İkincisi, finans kapitaldir. Banka ve sanayi sermayesinin iç içe girmesidir.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "İkincisi, finans kapitaldir. Banka ve sanayi sermayesinin iç içe girmesidir."

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Teorik olarak önemli saptamalar yapabilmek için önemli olaylardan hareket etmek gerekir. Ben de öyle yapacağım. Öncelikle Leninist emperyalizm teorisinin başlıca bileşenleri nelerdir, bunları belirtmek gerekir.

Birincisi, tekelci kapitalizmdir. Ekonomide tekellerin egemenliğidir. 

İkincisi, finans kapitaldir. Banka ve sanayi sermayesinin iç içe girmesidir.

Lenin, tekelci kapitalizmin bu özelliklerini Hilferding’den alır. Hilferding’in Das Finanzkapital adlı yapıtı bu görüşü o dönemin ekonomik verileriyle destekler. Gerçi Hilferding’in esas olarak Almanya finans kapitalini dikkate aldığı, diğer emperyalist ülkelerde durumun daha değişik olduğu da savunulur ama konumuz açısından bu nokta önem taşımaz. Ekonomide tekelleşme ve banka sermayesinin önemi genel olarak kabul edilen özelliklerdir.

Bu özellikler Leninist emperyalizm teorisinde bulunmakla birlikte, bu teoriye özgü özellikler değildir.

Leninist emperyalizm teorisinin kendine özgü iki özelliği vardır: sıçramalı gelişme yasası ve emperyalist ülkeler arasındaki sert rekabetin zorunlu olarak yeniden paylaşım savaşına yol açacağı saptaması…

Sıçramalı gelişme yasası, kapitalist ekonominin dengesiz gelişmesinden kaynaklanan bir özelliktir. Diğerlerine göre görece geri durumda olan emperyalist bir ülke (mesela Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Almanya) sıçramalı bir gelişimle en ileri ülkeye (İngiltere) yetişir. Dünyanın emperyalist ülkeler tarafından paylaşılması (ya da sömürgelerin paylaşılması) tamamlanmış olduğu için, sıçramalı bir gelişimle öndekine yetişen ülke, paylaşımı tamamlanmış olan dünyadaki payının artırılmasını ister. Bunun da savaştan başka yolu yoktur. Lenin’in Birinci Dünya Savaşı’nı “emperyalist yeniden paylaşım savaşı” olarak adlandırması bu nedenledir.

Afrika’da birkaç küçük sömürgeye sahip olan Almanya, sömürge imparatorluklarına sahip olan İngiltere ve Fransa’dan sömürge payının artırılmasını istemektedir ve bunun da yeniden

(2)

Leninist emperyalizm teorisi, emperyalist ülkeler arasındaki sert rekabetin kaçınılmaz olarak yeniden paylaşım savaşına yol açacağını öngörür.

1945 yılına kadar Leninist emperyalizm teorisi için söylenebilecek bir şey yoktu. Eşitsiz ve sıçramalı gelişimle nispeten geri durumdaki emperyalist ülkelerin ileride olanlara yetişmesi ve yeniden paylaşım savaşının başlaması pratikte iki kere doğrulanmıştı.

1945 sonrasında ise Leninist emperyalizm teorisi teklemeye başladı.

1945 sonrasında kapitalizmin dünya çapındaki gelişme özelliklerinin ilk sonucu, Rosa Luxemburg’un emperyalizm teorisinin yanlışlığının ortaya çıkması oldu. Luxemburg, emperyalizmin nedenini, sermayenin zorunlu olarak feodal ve yarı feodal ülkelere yatırım yapması olarak görüyordu. Bunun nedeni, bu ülkelerde sermayenin organik bileşiminin düşük olması nedeniyle kar oranının yüksek olmasıydı.

1945 sonrasında ise (günümüzde de bu özellik sürmektedir) emperyalist ülkelerin dış

yatırımlarının büyük bölümü birbirlerinde yoğunlaştı. Bu ülkeler asıl yatırımlarını sermayenin organik bileşiminin yüksek olduğu kendilerine benzeyen ülkelere yapıyorlardı.

Eskiden az olan çokuluslu şirketlerin sayısı hızla arttı. Emperyalist ülkelerin bu şirketler

aracılığıyla birbirlerine yaptıkları doğrudan yatırımlar sonrasında yeniden paylaşım savaşı bir de bu yönden imkansız duruma geldi.

Yeniden paylaşım savaşını engelleyen üç faktör vardı:

Birincisi, nükleer silahlardı. Bunların kullanılmasının sonunda kazanan taraf olmayacak, sonuç herkes için felaket olacaktı.

(3)

İkincisi, ulusal kurtuluş savaşlarının ve sosyalist sistemin gücüydü. Emperyalistler arasında yeni bir savaş bu ülkelerin sonu anlamına gelirdi.

Üçüncüsü, emperyalist ülkelerin karşılıklı olarak yaptıkları ve üretim birimleri kurulmasına

dayanan doğrudan yatırımlardı. Emperyalist ülkeler arasındaki yeni bir savaş, bu ülkelerin kendi benzerleri başka ülkelerde kurdukları üretim birimlerinin de imhası anlamına gelecekti. Bu birimlerin sayısı sürekli olarak arttı.

Gelelim günümüze…

1960 ve 1970’li yıllardaki ulusal kurtuluş savaşları sona erdi. Sosyalist sistem ortadan kalktı. Ve buna rağmen yeni bir emperyalistler arası savaş ufukta bile görünmüyor.

Emperyalist ülkeler arasında çelişkiler mevcut, geri durumda olan bir ülkenin sıçramalı bir gelişimle diğerlerine yetişebilmesi de söz konusu; ancak bütün bunlar yeniden paylaşım savaşına yol açmıyor.

Emperyalist ülkelerin karşılıklı yatırımlarının yanı sıra; Lenin döneminin aksine, ekonomik güçle askeri güç arasında doğrudan bağlantı eskisine göre zayıflamış durumda.

ABD ekonomisi eskisine göre gerilemiş olmakla birlikte, bu ülke askeri olarak halen rakipsiz durumdadır ve yakın gelecekte askeri üstünlüğünü tehdit edebilecek bir ülke de

bulunmamaktadır.

Almanya dünya ihracat şampiyonudur, ne ki, ekonomik olarak güçlü olduğu Fransa ve İngiltere’ye göre askeri olarak zayıftır.

Lafı uzatmadan son gelişmeye geleyim:

(4)

Avrupa Birliği (AB) ile ABD arasında Atlantik Ötesi Serbest Ticaret Bölgesi (TAFTA) konusunda bir süreden beri olabildiğince gizli yürütülen görüşmeler yapılıyordu. Sızan bilgilere göre

görüşmeler son aşamaya ulaşmış durumda…

Bu anlaşma hayata geçirilirse; ABD ile AB arasındaki gümrük duvarları ve kotalar kalkacak, her alanda standartlaşmaya gidilecek…

Bu anlaşmanın iki blok emekçileri için getirmesi kuvvetle muhtemel felaketli sonuçları yazının doğrudan konusu olmadığı için geçiyorum.

ABD ve AB birbirine rakip olması gereken iki emperyalist blok değil midir?

AB denilince bunun nüfusu fazla ve ekonomisi güçlü ülkelerini kastediyorum ya da Almanya, Fransa ve İngiltere… Bu ülkelerin AB içinde yandaşları da vardır. 

Bu bloklar pazarlarını birbirlerine açıyorlar. Bu konudaki engelleri ortadan kaldırmak üzere anlaşıyorlar.

Leninist emperyalizm teorisiyle bu gelişmeyi açıklayamazsınız.

Çelişkiler tabii ki var, aksini iddia eden bulunmuyor ama bütünleşme daha ağır basıyor.

Lenin, Kautsky’yi eleştirirken, O’nun “süper emperyalizm” teorisi üzerinde de durur.

Bu teoriye göre dünya tek tekele doğru gitmektedir ve bu gerçekleşince de emperyalizmin savaşlara ihtiyaç duyması ortadan kalkacaktır.

(5)

Lenin, gelişmenin tek tekel yönünde olduğunu kabul eder ama bunun zaman alacağını ve o zamana kadar da kapitalizmin yıkılacağını savunur.

Tekeller yüzyılın başına göre çok büyüdüler ama buna rağmen tek tekele doğru gidiş söz konusu değil… Ne ki, rekabet içinde de olsa dünyayı sömürmek için savaş gerekli değil…

Savaşlar bitmedi, dünya savaşlarla dolu, ama emperyalist ülkeler arasında değil…

Farklı saflardaki ülkeler doğrudan savaşmıyorlar.

Reel sosyalizm döneminde SSCB ile ABD de doğrudan savaşmaz, onların destekledikleri birbiriyle savaşırdı (Angola örneğinde olduğu gibi).

Burada “temsilciler savaşı” konusuna girmeyeceğim, yazı çok uzayacak…

Temsilciler savaşında da Lenin’in emperyalizm teorisinde olduğu gibi emperyalist ülkeler arasındaki sert çelişkilerden kaynaklanan kaçınılmaz savaş söz konusu değildir.

Lenin’in tanımı bile sorunludur: Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması; kitabın adı budur.

Yüz yıl önce yazılmış olan bu kitabın kapitalist emperyalizmin ilk aşamasını anlattığı bugün daha doğrusu bir süreden beri açık olarak ortadadır. 20. yüzyılın başında anlatılan kapitalist emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması olmamış, bunun ardından başka aşamalar da gelmiştir.

(6)

uygun olarak- ekonomik gelişmenin yansıması olarak ele almıştır.

Gerçekte ise devlet, ekonominin içindedir. Devletin rolü, üstyapının altyapıyı etkilemesi

anlayışının ötesindedir. Devlet olmadan ekonomi ne ulusal ölçekte yürür, ne de emperyalist bir ülke dünya çapında faaliyet gösterebilir.

ABD eski dışişleri bakanlarından Albright’ın bir yardımcısının sözleri yorum gerektirmeyecek kadar aydınlatıcıdır:

“Ekonominin görünmez eli ancak görünen bir yumruğun varlığında işlevini yerine getirebilir. Bu yumruk ABD ordusudur.”

Buradan alt emperyalizm konusuna geçilebilir ama konuyu uzatmak istemiyorum.

Temmuz ayında pek yazı yazmayacağım. Bazı konular üzerinde çalışmam gerekiyor, yazı üretimim durmayacak ama azalacak…

Referanslar

Benzer Belgeler

Örnek olarak Balıkesir Sebzecilik Üretme istasyonu, Yalova, Eskişehir, Ege, Antalya Araştırma Enstitüleri Tarım Bakanlığı bünyesindeki Tarım İşletmelerinde tohum

– Daha sonra endotelial hücre proteinleri, sitokin resptörleri, diğer hücre içi proteinler dahil oldu – Hücre içi molekülleri dahil etme şartı ; Farklılaşmada rol

Genelleme yapacak olursak elbette kadın izleyicinin ya da erkek izleyicinin en çok izlediği tür hangisidir, tartışalım.... Aksiyon kadınlarıyla ilgili bir makale

Karşılaştırmalı vaka analizleri neticesinde elde edilen bulgularla FETÖ’nün, hem hiyerarşik hem de ağ özelliklerini gösteren karma bir organizasyon modeline sahip

Dünya Harbi’ndeki çabaların hem de Osmanlı İmparatorluğu üzerinde iktisâdî, siyâsî ve kültürel arzu ve taleplerin en önemli göstergelerinden bir tanesidir.

A) Besin olarak tükettiğimiz sebze ve meyvelerde bol miktarda vitamin bulunur. B) Vücudumuzda düzenleyici olarak görev yapan vitaminler bizi hastalıklara karşı korur. C) Büyüme

OPUS © Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi  1843 modeli kullanarak elde edilen kendine özgü risklerin hisse senetleri fi- yatlanmasında önemli bir rol

Karar noktasında verilen “Evet” cevabı sağlık kurumu düzeyinde bir başka karar noktasına, “Hayır” cevabı ise hastanın ev veya bakanlıkça belir- lenen izole alana