BEYİN GELİŞİMİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
DOÇ. DR. ENDER DURUALP
ANKARA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ
ÇOCUK GELİŞİMİ BÖLÜMÜ
Bebeklerin/çocukların sağlığını, gelişimi ve güvenliğini riske sokan, onların risk altında olmasına neden olan durumlar
“Bireysel ve Çevresel faktörler” olarak
ele alınabilir.
Bireysel faktörler;
bebek ve çocukları riske sokan anne ve babaya ait genetik özellikler,
genetik bozukluklar,
prematürelik,
postmatürelik,
düşük doğum ağırlığı,
müdahaleli doğumlar,
anne ve babaya ait bireysel özelliklerdir.
Genetik özellikler
Anne-babanın ve onların atalarının karakteristik özellikleri sperm ve ovum hücresinde bulunan genlerle taşınır.
Birçok özelliğin taşınması karışıktır, genlerin
kombinasyonuna ve çevreye bağlıdır. Anne ve babadan çocuğa kalıtımla geçen genotiptir. Fenotip ise bireyin dışardan gözlenebilen özellikleridir. Fenotiplerin
oluşmasında doğum öncesi, sırası ve sonrasında çevresel
faktörler etkilidir.
Örneğin, zekânın sınırı genotiple belirlenirken düzeyi çevresel faktörlere bağlı olarak değişebilir.
Anne ve babadan düşük ve orta zekâ potansiyeli alan bir çocuk olumlu çevresel koşullardan dolayı orta düzeyde başarı gösterebilir. Orta ve yüksek zekâ potansiyeliyle
doğan bir çocuk sınırlı çevreye bağlı orta düzeyde başarıya sahip olabilir.
Sonuçta, bireyin sağlığı ve gelişimi anne ve babasından
gelen genlerden ve çevresel faktörlerden etkilenmekte,
genetik yapı ve çevre birlikte etkileşime girerek bireylerin
sahip olacağı özellikleri şekillendirmektedir.
Genetik bozukluklar
Genetik bozukluklar doğumda ya da daha sonraki yaşlarda görülebilir. Doğumda ortaya çıkan, genetik ve çevresel
faktörler veya bu faktörlerin etkileşimine bağlı oluşan bozukluklara konjenital bozukluk adı verilir.
Genetik bozukluk ise tek bir hatalı gen, kromozomların sayı ve yapısındaki bir sapma ya da genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimiyle gelişen bozukluklardır.
Genetik bozukluklar kromozom anomalileri, tek gen ve
multifaktöriyel bozukluk olmak üzere üç temel gruba
ayrılmaktadır.
Kromozom anomalileri: Kromozom sayı ya da yapısındaki değişiklikleri içerir. Düşüklere ve ölü doğumlara neden olan kromozom anomalileri hem otozomal hem de cinsiyet
kromozomlarında görülmekte, genetik bozuklukların ve mental retardasyonun temel nedenini oluşturmaktadır. Otozomal kromozom anomalilerine trizomi 13 (Patau sendromu), trizomi 18 (Edward sendromu), trizomi 21 (Down sendromu) örnek olarak verilebilir. Genellikle spontan abortusla sonuçlanan Patau sendromunda çok sayıda malformasyon vardır. En belirgin anomali beyin ve yüze aittir. Edward sendromunda 18. kromozomda üç çift bulunur. Çoğunlukla fetus intrauterin demende kaybedilir. Mental retardasyon, büyüme gelişme geriliği ve çok sayıda anomali eşlik eder. Zekâ ve gelişme geriliğine neden olan Down sendromunda ise 21.
kromozom üç adettir. Basık burun, çekik gözler, düşük kulaklar ve büyük dil gibi tipik yüz görünümü mevcuttur. Kalp anomalileri bu çocuklarda sık görülür.
Cinsiyet kromozom anomalileri içinde en yaygın olarak Klinifelter (47, XXY) ve Turner (45, X0) sendromu görülür. Klinifelter sendromunda düşük doğum ağırlığı, konuşmada gecikme, motor gelişim geriliği, ergenlikte cinse özgü karakterlerin yetersiz gelişimi ve mental retardasyon görülür. Turner sendromunda ise boy kısalığı ve cinsel gelişim bozuklukları çocuğun ve ailenin özellikle ergenlik dönemine uyumunu zorlaştırır, tiroid ve kalp bozuklukları, infertilite
(kısırlık) ve zarar görmüş görsel/uzamsal zekâ görülen diğer belirtiler arasında yer
almaktadır.
Tek gen bozuklukları: Yalnızca bir kromozom çiftinde bulunan ve fertilize ovum aracılığıyla alınan genetik bilgideki bir hata
sonucu gelişen bozukluktur. Bir genin temel yapısının değişikliğe uğraması “mutasyon” olarak tanımlanmaktadır. Bozukluğa anne veya babanın ya da hem anne hem babanın kromozomundaki değişikliğe uğramış genler neden olmakta, tek gen bozuklukları otozomal ve X’e bağlı dominant (baskın) veya resesif (çekinik) olarak sınıflandırılmaktadır. Y kromozomu bir ya da iki özellik taşıdığı için hiçbir tek gen bozukluğu Y kromozomuyla ilgili değildir. Akondroplazi, polisindaktili, fenilketonüri,
galaktozemi, Rett sendromu, kistik fibroz, D vitaminine dirençli
raşitizm, Tay-Sachs hastalığı, Duchenne kas distrofisi, hemofili A
ve B tek gen bozukluğa örnek olarak verilebilir.
Multifaktöriyel bozukluklar: Meydana gelen bozukluklarda birden fazla genin ve çevresel faktörlerin etkisi bulunmakta, ancak tek gen bozuklukları gibi belirli bir genetik özellik
göstermedikleri görülmektedir. Toplumda sık görülen bazı bozuklukların bazı ailelerde görülme sıklığının yüksek olduğu bilinmektedir. Anne-babadan biri hasta ise görülme riski
hesaplanabilmekte, etkilenen çocuk sayısı artıkça bozukluğun gelecek kuşaklara aktarılma riski de artmaktadır. Nöral tüp defektleri, hidrosefali, anensefali, yarık damak, yarık dudak, konjenital kalp anomalileri, mental retardasyon, epilepsi,
diyabetes mellitus multifaktöriyel bozukluklara örnek
gösterilebilir.
Prematürelik
Prematüre/Preterm bebek: Doğum ağırlığına bakılmaksızın 37.
gestasyonel haftadan önce doğanlar bu sınıfta yer alır. Canlı doğumların yaklaşık olarak %7-10’unu kapsar.
Risk faktörleri; daha önce prematüre doğum ve düşük öyküsü, erken
membran rüptürü, infeksiyonlar, preeklempsi, plasenta anomalileri,
amniyon sıvısının artması, anne yaşının 18 yaşın altında ve 35 yaşın
üstünde olması, düşük beden kitle indeksi, doğum aralıklarının iki
yıldan az olması, kronik hastalıklar, yetersiz beslenme, sigara ve
madde kullanımı, çoğul gebelikler, düşük sosyoekonomik düzey,
anksiyete, stres, depresyon, psikolojik ve fiziksel travma, şiddet,
yetersiz prenatal bakım ve sosyal destek olarak sıralanabilir.
Prematüre bebeklerin yaşadığı problemler; akciğer ve
solunum problemleri, kalp anomalileri, kafa içi kanamalar, hidrosefali, hiperbilirubinemi (sarılık), görme ve işitme
bozukluğu, anemi, nörolojik problemler, serebral palsi olup uzun süreli oksijen tedavisi gereksinimine bağlı, gözde retinayı besleyen kılcal damarlarda kanamaya neden olan prematüre retinopatisi (ROP) de yaygındır.
Uzun dönemde prematüreler; hafif veya ciddi kronik
akciğer hastalığı, konuşma bozukluğu, öğrenme güçlüğü,
dikkat eksikliği ve davranış bozukluğu, serabral palsi ve
mental retardasyon gibi motor ve bilişsel gerilikler, işitme
ve görme yetersizliği, büyüme geriliği ve çocuk ihmal ve
istismarında artış gibi problemler yaşayabilir.
Postmatürelik
Doğum ağırlığına bakılmaksızın 42. gestasyonel haftadan sonra doğan bebekler bu gruptadır. Canlı doğumların yaklaşık %7’sini oluşturur.
Risk faktörleri; anensefali, plasenta anomalileri ve hipoksi sayılabilir.
Postmatür gebeliklerde sezaryen, forsep ya da vakum kullanımı, doğum indüksiyonu gibi doğuma yardımcı müdahaleler uygulanabilir.
Gebeliğin uzamasına bağlı olarak plasenta yaşlanır, fetal beslenme ve
oksijenasyon azalır. Amniyon sıvısının azalması nedeniyle fetal hipoksi
gelişebilir. Bazı postmatüre yenidoğanlarda hipoglisemi, mekonyum
aspirasyonu, hipoksi, konvülziyonlar görülebilir.
Düşük doğum ağırlığı
Doğum ağırlığı 2500 gr’dan daha az olan bebeklerdir.
Orta derecede düşük doğum ağırlıklı bebek: Doğum ağırlığı 1501-2500 gr arasında olan bebeklerdir.
Çok düşük doğum ağırlıklı bebek: Doğum ağırlığı 1500 gr’ın altında olan bebekler bu sınıfa dâhildir.
Aşırı derecede düşük doğum ağırlıklı bebek: Doğum ağırlığı 1000 gr’ın altında olan bebekler ise bu
gruptadır.
Düşük doğum ağırlığının en önemli risk faktörleri; sigara, alkol, madde veya ilaç bağımlılığı, çoğul gebelikler,
gebelik döneminde beslenme bozukluğu, annede var olan kronik hastalıklar ve infeksiyon, plasentayla ilgili
bozukluklar ve fetal konjenital anomalilerdir.
Düşük doğum ağırlığının intrauterin gelişme geriliği ve prematür doğum olmak üzere iki önemli nedeni
bulunmaktadır.
Zor ve müdahaleli doğumlar
Uterus kontraksiyonlarına bağlı zor doğumlar fetal kan akımını bozarak fetusta
oksijen yetersizliğine (hipoksi) neden olur. Sık ve yoğun kontraksiyonlar nedeniyle fetusta hipoksi ve asfiksi gelişebilir, müdahale edilmezse merkezi sinir sistemi
hasarına hatta ölüme neden olabilir.
Uzun ve zor doğumlar, fetusta asfiksiye, forseps kullanımına, sezaryen doğuma, boyun ve baş zedelenmelerine, şekil bozukluğuna, kafatası kırıklarına, kanama ve nörolojik problemlere yol açabilir.
Hızlı gelişen doğumda ise fetusta kafa içi kanamalar, sinir harabiyeti ve hipoksi görülebilir.
Fetusun doğum ağırlığının 4000 gr ve üzerinde olduğu (makrozomi) durumlarda
müdahaleli doğum, doğum eyleminin uzaması, hipoksi, kafa travması, nörolojik
hasarlar, sinir zedelenmeleri, kafatası kırıkları nedeniyle riskler artabilir.
Anneye ait faktörler
Annenin yaşı: Sağlıklı bebek doğurma yaşı olarak 20-35 yaşlar arası olduğu kabul
edilmekte, bu yaşlardan ne kadar uzaklaşılırsa gebe, fetus ve yenidoğan morbidite ve mortalite hızları yükselmektedir. Dolayısıyla ergenlerde ve ileri yaşlardaki
gebeliklerde hem anne hem de fetus/yenidoğan sağlığı açısından riskler artmaktadır.
Otuz beş yaşın üstündeki gebeliklerde; düşük ve ölü doğum, hipertansiyon,
preeklempsi, sezaryen gerekliliği, gestasyonel diyabet, intrauterin gelişme geriliği, Down sendromu gibi genetik anomalili çocuk doğurma, kalp anomalileri, yarık damak ve yarık dudak görülme riskinde artış söz konusudur.
Adolesan annelerin bebeklerinde sıklıkla beslenme bozukluğu, büyüme ve gelişme geriliği, bilişsel gelişim ve fonksiyonlarının geriliği, öğrenme güçlüğü ve yetersizliği, davranış problemleri görülmekte, bu bebeklerin ihmal ve istismar açısından risk
altında olduğu kabul edilmektedir.
Sosyoekonomik faktörler: Yaşanılan çevre, toplumsal ilişkiler, sosyal faktörler, yoksulluk, işsizlik ve evsizlik gibi ekonomik
faktörler temiz su, yiyecek, barınak ve sağlık hizmetlerine ulaşımı sınırlayarak ailenin dolayısıyla çocukların yaşam kalitesini,
güvenliğini ve sağlığını bozabilir.
Düşük sosyoekonomik düzey, anne-babanın mesleği ve olumsuz çalışma koşulları, evlilik dışı ve/veya istenmeyen gebelikler, akraba evliliği, azınlık/göçmen olma gibi anneye ait faktörlerin fetus üzerinde olumsuz etkileri bulunmaktadır.
Bunlar; intrauterin gelişme geriliği, düşük doğum ağırlığı, fetal anomali riski, prematür doğumdur. Yüksek riskli toplumlarda çocukları riske atan adolesan gebelikler, alkol ve madde
bağımlılığı, psikolojik problemler, aile içi şiddet, parçalanmış aile,
suç, şiddet, ihmal-istismar riski de artış göstermektedir.
Annenin yaşam biçimi: Annenin sigara, alkol, uyuşturucu madde kullanması, teratojenik maddelere maruz kalması, kötü beslenme alışkanlıkları ve stresli bir yaşam sürmesi başta fetus ve yenidoğan olmak üzere tüm çocukları
olumsuz biçimde etkileyerek riske sokabilmektedir.
Sigara kullanımı/Pasif içicilik: Gebelikte sigara
kullanımı, sigara içilen ortamda bulunma/pasif içicilik
dâhil, hem gebe hem de fetusun oksijenlenmesini bozarak fetal hipoksiye yol açmaktadır. Nikotinin plasenta
damarlarında oluşturduğu vazokonstrüksiyon etkisiyle fetusa geçen besin maddeleri azaldığı için intrauterin gelişme geriliği görülmektedir. Aynı zamanda sigara kullanımı B1, B6, B12, C ve A vitaminlerinin ve
kalsiyumunun emilimine engel olmaktadır.
Alkol kullanımı: Alkol kullanımı hücre çoğalmasını bozarak fetal gelişimi engellemekte, konjenital anomalilere neden olmaktadır. Gebeliğin ilk trimesterinde günde iki kadehten fazla alkol tüketen annelerin bebeklerinde düşük doğum
ağırlığı, büyüme ve gelişme geriliği, mikrosefali, yarık damak, yarık dudak, kalp anomalileri, mental retardasyon, davranış bozuklukları görülmüştür.
Gebelikte alkol kullanımının neden olduğu bu tabloya “fetal alkol sendromu” adı verilmekte, alkol tüketimi gebeliğin
birinci trimesterinde embriyonik gelişimi, beyin gelişiminin en hızlı olduğu üçüncü trimesterde ise santral sinir sistemi
gelişimini ve büyümeyi olumsuz etkilemektedir.
Uyuşturucu madde kullanımı: Uyuşturucu madde kullanan gebelerde preeklempsi, eklempsi, fetal distres, prematüre doğum ve düşük doğum ağırlığı görülme riski yüksektir. Marihuana kullanan annelerin bebeklerinde mental retardasyon, nörolojik hasar, konuşma becerileri ve bilişsel
gelişiminde yetersizlikler görülür. Annenin eroin kullanımı ölü doğum,
prematüre doğum, yenidoğanda bağımlılık, irritabilite, anormal yüksek sesle ağlama, titreme, kusma, konvülziyon, uyku bozukluğu ve zayıf motor
gelişimle sonuçlanmaktadır. Kokain kullanan annelerin çocukları zayıf
refleksler, motor gelişim geriliği, büyüme hızında azalma, dil gelişiminde bozukluk, dikkat eksikliği gibi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır.
Gebelikte kokain kullanımı prematür doğuma, fetal distrese, intrauterin gelişme geriliğine, düşük doğum ağırlığına, merkezi sinir sistemi
anomalilerine ve mikrosefaliye neden olmaktadır. Sinir sistemini hızlandıran bir uyaran olan metamfetamin kullanan annelerin çocukları ölüm, düşük
doğum ağırlığı, bellek yetersizliği, gelişimsel ve davranışsal sorunlar
bakımından risk altındadır.
İlaç kullanımı: Gebelikte ilaç kullanımının en etkili olduğu dönem özellikle birinci trimester olduğu için bu dönemde ilaç kullanmaktan kaçınmak gerekmektedir. İlaçlar fetuste ölüme, konjenital
anomalilere, prematüre doğuma ve düşük doğum ağırlığına yol açabilmektedir. Kemoterapide kullanılan ilaçlar, özellikle birinci trimesterde, intaruterin gelişme geriliği, yarık damak, kalp ve göz anomalileri, hidrosefali, nöral tüp defektlerine neden olmaktadır.
Antiepileptik ilaçların alımına bağlı düşük kulak, yüksek damak, kalp anomalileri ve nöral tüp defektleri oluşmaktadır. Antipsikotik ve
antidepresanlar, kalp anomalileri ve nöral tüp defektleri görülme riskini arttırmakta, yüksek dozda aspirin kullanımı kanamaları
tetikleyebilmektedir.
Maternal hastalıklar: Annede var olan diyabetes mellitus, kalp hastalıkları, kronik böbrek yetmezliği, hipertansiyon, epilepsi, tiroid hastalıkları, astım gibi problemler hem gebeliği hem de fetusu olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Gebelikte en sık problem yaratan metabolik hastalık diyabetes mellitustur. Diyabetin gebeliğe preeklempsi ve eklempsi,
prematür doğum, zor doğum, sezaryen, makrozomi ve doğum travmaları gibi olumsuz etkileri bulunmakta, diyabet fetusta ise intrauterin ölüm, kalp ve karaciğerde büyüme, makrozomi,
prematürelik, omuz takılması, felçler, fetal asfiksi, serebral iskemi, konjenital anomaliler, hipoglisemi, intrauterin gelişim geriliğine neden olmakta, ileriki yıllarda çocukluk çağı
obezitesine eğilimi artırmaktadır.
Gebelikteki kalp hastalıkları maternal ve fetal sağlığı olumsuz etkilemekle birlikte tıp alanındaki gelişmeler gebelik sürecini komplikasyonsuz tamamlamaya olanak vermektedir. Kan
dolaşımının ve oksijenasyonun azalması sonucunda fetüs;
intrauterin gelişme geriliği, hipoksi, prematürelik, konjenital kalp defektleri, düşük doğum ağırlığı, solunum sıkıntıları, kafa içi kanamalar ve ölüm gibi riskler altındadır. Gebeler hekim kontrolünde ilaç tedavilerine devam edebilir. Gebelikte daha çok demir ve folik asit eksikliğine bağlı olarak gelişen
anemilere rastlanır.
Kronik böbrek yetmezliği gebelik böbrek yetmezliğini
hızlandırmakta, preeklempsi, kronik hipertansiyon, intrauterin
gelişme geriliği ve prematür doğum riskini artırmaktadır.
Epileptik gebelerde kullanılan ilaçlara bağlı olarak konjenital anomaliler, intrauterin gelişme geriliği,
nörolojik bozukluklar, davranış problemleri ve çocuğun ilerde epilepsi hasta olma riski görülebilir.
Gebelik öncesi kadının bilgilendirilmesi, ilaç seçimi ve folik asit kullanılması önemlidir. Tiroid bezi fonksiyonları gebelikte değişikliğe uğrayarak ve tiroid hastalıklarının seyrini değiştirmektedir. Gebelikte iyot eksikliği fetusta nörolojik gelişim bozukluğuna, iyot fazlalığı ise fetal
hipotiroidiye neden olabilmektedir.
Hipertiroidizmde olası riskler, prematür doğum, düşük
doğum ağırlığı, ölü doğum ve düşük, konjenital anomaliler,
preeklempsidir.
Paraziter bir infeksiyon olan toksoplazma kedi dışkısının temas ettiği yerlere dokunulduğunda, eller yoluyla ya da az pişmiş et yenmesi sonucu bulaşmaktadır. Gebelikte toksoplazma
infeksiyonuna maruz kalınırsa düşük doğum ağırlığı, intrauterin gelişme geriliği, prematür doğum, karaciğer ve dalak büyümesi,
sarılık, nörolojik hasarlar ve anemi ortaya çıkabilir. Fetusun santral sinir sistemi etkilendiyse, konvülziyon, hidrosefali, mikrosefali ve nörolojik bulgular ile anemi ve sarılık belirtileri görülür.
Sitomegalovirus infeksiyonu plasenta yoluyla fetusa geçerek düşük, ölü doğum, düşük doğum ağırlığı, intaruterin gelişme geriliği,
mikrosefali, sağırlık, körlük, mental retardasyon, sarılık, kalp
anomalileri, karaciğer ve dalak büyümesine neden olabilmektedir.
Eğer infeksiyon gebeliğin 20. haftasından önce saptanırsa gebeliğin
sonlandırılması (terapötik abortus) düşünülebilir.
Gebelikte geçirilen kızamıkçık fetusta konjenital kalp anomalilerine, mikrosefali, görme ve işitme problemleri, karaciğer ve dalak
büyümesine, intaruterin gelişme geriliği ve prematür doğuma yol
açabilmektedir. Etkilenen bebekte işitme kaybı, görme bozuklukları, motor gelişim geriliği ve mental retardasyon gelişir.
Kızamıkçık aşısı canlı bir aşı olduğundan gebelere yapılmaz. Aşı
yapıldıktan sonra kadınlara iki-dört ay içinde gebelik önerilmez. Tüm kadınların kızamıkçığa karşı aşılanmış olması gereklidir.
Herpes simpleks virus doğum öncesi, sırası ve sonrasında fetus ve
yenidoğana bulaşabilir. İnfeksiyon aktif lezyonla doğrudan temasla
bulaşır. Gebeliğin ilk trimesterinde düşüklere, sonraki dönemlerde
intrauterin gelişme geriliğine, mikrosefaliye, kalıcı santral sistemi
zedelenmesine ve görme bozukluklarına yol açar.
Varisella zoster infeksiyonu (suçiçeği) geçiren çocuklarla yakın temasta bulunan gebeler risk altında olup doğum sırasında
doğum kanalından veya lezyonla direkt temas yoluyla yenidoğana geçerek infeksiyona neden olabilmektedir.
İnfeksiyon düşük doğum ağırlığı, prematür doğum, düşükler, mikrosefali, görme bozuklukları, nörolojik hasarlar, mental retardasyon ve konjenital anomalilerle ilişkilidir.
Gebelik sırasında Hepatit B infeksiyonu ölü ve prematür doğuma, düşük doğum ağırlığına neden olur.
Sifiliz (frengi) cinsel yolla bulaşan ve fetusa geçen bir infeksiyon hastalığıdır. Fetusta prematür doğum, intrauterin gelişme
geriliği riskini arttırmakta, yenidoğanda konjenital sifiliz, düşük
doğum ağırlığı, sarılık, işitme kaybı, mental retardasyona neden
olmaktadır.
Rh uyuşmazlığı: Anne Rh pozitif ya da anne ve baba Rh negatif ise anne ve bebekte herhangi bir uyuşmazlık
sorunu görülmez. Ancak Rh negatif bir anne, Rh pozitif bir babadan Rh pozitif bir bebek sahibi olabilir. Rh
uyuşmazlığı düşük ve ölü doğumlara, yenidoğanda ciddi anemiye, hiperbilirubinemiye ve beyin hasarlarına neden olabilmektedir.
Yenidoğanda ağır derecede mental retardasyon ve
serebral palsi hiperbilirubinemiye bağlı olarak gelişebilir.
Tedavi edilmeyen bebeklerde hidrops fetalis ve
kernikterusa bağlı ölüm ve beyin hasarları gelişmektedir.
Gebelikte beslenme ve kilo alımı: Gebelikle birlikte tüm besin
gruplarına olan gereksin fazlalaşmakta, özellikle demir ve folik asit gereksinimi fetus ve plasentanın büyümesine bağlı olarak artış
göstermektedir.
Folik asit, hücre çoğalmasını ve fetusun merkezi sinir sisteminin gelişmesini sağladığından fetusta nöral tüp defektlerinin önlenmesi için alınması gereklidir. Demir ve folik asit eksikliğinde nöral tüp defektleri, prematüre doğum, düşük doğum ağırlığı gibi
komplikasyonlar gelişebilir.
Yüksek düzeyde civa içeren balıkların tüketilmesi ise fetusta nörolojik hasarlara sebebiyet verir.
Gebelikte yetersiz ve dengesiz beslenmenin fetusta nörolojik
hasarlara yol açabileceğine ilişkin görüşler bulunmaktadır. Gebelikte fazla kilo alımı makrozomik bebek doğurma ve zor doğum riskini
arttırır.
Çevrede bulunan özellikle ağır metallerden kurşun, civa, kadmiyum ve nikel en tehlikeli ağır metaller arasında yer almaktadır. Kurşun plasentayı geçerek fetusa ulaşır, fetusta santral sinir sistemi anomalilerine, böbrek ve iskelet
deformitelerine, yarık damak gelişimine, düşük ve prematür doğuma neden olabilmektedir.
Toksik bir madde olan civa plasentadan geçerek serebral palsi, mikrosefali ve motor gecikmelere, düşük ve prematür doğuma, mental retardasyona yol açabilmektedir.
Plasenta için toksik olan kadmiyum intaruterin gelişme geriliği neden olmakta, nikel ve lityumun farelerde anensefali,
hidrosefali, yarık damak, yarık dudak, iskelet anomalileri ve
nöral tüp defektlerine neden olduğu vurgulanmaktadır.
Metilbenzen düşüklere, santral sinir sistemi hasarlarına,
mikrosefaliye, organik çözücülerin ise düşük doğum ağırlığına, baş ve beyin gelişimi geriliğine ve düşüğe neden olduğu ifade edilmektedir.
Zararlı etkileri doza, veriliş hızına ve gebeliğin dönemine bağlı olan X ışınlarının yaydığı radyasyon embriyonik ve fetal ölüme, intrauterin gelişme geriliğine ve konjenital anomalilere neden olabilmektedir.
Gebenin yoğun kaygı, korku içinde olması veya olumsuz
duygular yaşaması, fetusta oksijen ve besin yetersizliğine yol açmakta, gebelik döneminde stresle bağlantılı hormonların
düzeyindeki değişiklikler annenin dolaşımını etkileyerek fetusu strese sokabilir. Yüksek duygusal stres; düşük, prematüre
doğum ve düşük doğum ağırlığına neden olabilmektedir.
Anne, fetus/bebek ve ailenin sağlığının korunması ve geliştirilmesinde prenatal bakım önemlidir. Anne ve
bebek/çocuk sağlığı hizmetlerinin önemli bir parçasını ve birincil korumayı oluşturur. Genetik hastalık riski taşıyan çiftlerin bilinçli kararlar almasına ve istenmeyen
gebeliklerin önlenmesine yardımcı olur.
Ayrıca istenen gebeliklerin, sağlıklı olarak başlamasını ve sonlanmasını sağlar. Anne ve fetusa ait herhangi bir risk ve sorun yoksa gebelik başladıktan sonra yedinci aya kadar
ayda bir, sekiz-dokuzuncu aylar arasında iki haftada bir ve 37. haftadan doğuma kadar haftada bir olmak üzere
gebelik izlemleri yapılır.
Çevresel faktörler;
çocukların sağlık, gelişim ve güvenliğini riske sokan,
doğum öncesi, sırası ve sonrasında sıklıkla günlük yaşamda karşılaşılan ve olumsuzluklara neden olan faktörlerdir.
aile ve kültürün etkisi,
beslenme,
sosyoekonomik durum,
ihmal ve istismar,
sosyal etkenlerdir.
Aile ve kültür
Geleneksel geniş ailelerde annenin daha pasif olduğu, devamlı işle uğraştığı, kişiliğini gösteremediği bu ailelerde annenin çocukla
iletişimi azdır.
Çekirdek ailede çocuklar anne babasıyla birliktedir. Çocuğun bakımını anne veya babadan biri üstlenir ya da çocuk okul öncesi kuruma veya bakıcıya verilebilir. Yoğun iş yaşamı, çocuğun bakımının yarattığı
stres ve destek eksikliği hem anne babayı hem de çocuğu olumsuz etkileyebilir.
Anne ya da babanın ölümü ya da ayrı yaşamaları sonucunda tek
ebeveynli aileler meydana gelir. Bu durumda da sosyal ve duygusal
destek eksikliği, çocuk bakımı konusunda yardım gereksinimi ve
ekonomik zorluklar nedeniyle çocuklar olumsuz etkilenebilir.
Beslenme
Çocuğun beslenmesi intrauterin yaşamda başlar. Gebelik süresince annenin yeterli ve dengeli beslenmesi bebeğin sağlığı açısından en temel
koşullardan biridir. Bebek doğduktan sonra yeterli ve dengeli beslenme
büyüme ve gelişme için şarttır. Çocukların enerji ve besin gereksinimlerinin karşılanmaması du
Enerji ve besin öğelerinin yetersizliği sonucu ortaya çıkan ve önemli sağlık sorunları arasında yer alan malnütrisyon; düşük doğum ağırlığı, hastalıklara ve infeksiyona eğilim, büyüme ve gelişme geriliği, bilişsel yetersizlikler, düşük akademik başarı, öğrenme güçlüğüyle ilişkilidir.
Çocuklarda yetersiz ve dengesiz beslenme sonucunda A, B, C, D, E ve folik asit gibi vitamin eksikliği, kalsiyum, sodyum, demir, iyot, potasyum, fosfor, magnezyum, selenyum, çinko gibi mineral yetersizliği ve bunlara bağlı
hastalıkların görülme riski fazladır.
Sosyoekonomik durum
Ailelerin sosyoekonomik durumunun çocukların sağlık,
güvenlik ve gelişimlerinde önemli rol oynadığı, yoksulluğun en derin etkilerinin gelişmekte olan çocuklar üzerinde
olacağı bir gerçektir. Yoksulluk ne kadar erken başlarsa ve ne kadar uzun sürerse etkileri de o kadar derin ve yıkıcı
olmaktadır. Ailelerin yaşadığı işsizlik, az gelir ve yoğun stres ortamındaki çocukların beslenme, bakım ve güvenli ortamda yaşama gibi fizyolojik gereksinimlerini karşılamak
zorlaşmakta, çocuklar malnütrisyon, hastalık, kaza, büyüme
ve gelişme geriliği gibi pek çok riske açık hale gelmektedir.
Yoksulluğun ilişkili olduğu etkilerinden biri de beslenme bozukluğu olup besin öğelerinin yeterli miktarda
alınamaması, bağışıklık sistemini zayıflatmakta, hastalığa yakalanma riskini arttırmakta, hastalıklara zemin
hazırlamakta, büyüme-gelişmeyi yavaşlatmaktadır. Yoksul aileden gelen çocuklar infeksiyonlara daha sık maruz
kalma, nörolojik defektler, büyüme-gelişme geriliği, kronik hastalıklar, mental retardasyon, zayıf immün
sistem, demir eksikliği anemisi, pika gibi sağlık sorunları
açısından risk altındadır.
İhmal ve istismar
İhmal ve istismara maruz kalan çocuklarda genellikle uyumsuzluk, öğrenme güçlüğü, intihar, suça yönelme, madde bağımlılığı, sokakta yaşama, uygunsuz işlerde çalışma, duygusal ve davranışsal sorunlar görülür.
İhmal sağlık bakımı, eğitim, gözetim, çevredeki tehlikelerden korunma, yetersiz anne-baba-çocuk etkileşimi, uyaran eksikliği, beslenme, giyim gibi fiziksel
gereksinimler ve/veya duygusal destekten mahrumiyet biçiminde ortaya çıkabilir. İhmale uğrayan çocuklar büyüme ve gelişme geriliği, hastalıklar, beslenme yetersizliği, bireysel hijyen eksikliği, apati, güvensiz bağlanma, içe kapanıklık, yalnız oyun, düşük özgüven, uyumsuzluk gibi pek çok sorunla karşı karşıyadır.
Fiziksel istismara maruz kalan çocuklar iletişim sorunları, agresif
davranışlar, bilişsel gelişimde gerilik, düşük akademik başarı yönünden risk altındadır. Çocuk istismarının en kötü sonucu beyin hasarı ve
travmaya bağlı ölümdür.
Hastalık ve kazalar
Kronik hastalığı olan çocukların; anne-baba-bebek bağlanma ve iletişiminde yetersizlikler, konuşma
bozuklukları, pasif, çekingen, asosyal kişilik özellikleri, yalnızlık, sosyal izolasyon, yetersiz akran etkileşimi gibi sosyal beceri eksiklikleri, düşük benlik saygısı ve
depresyon görülme riski sağlıklı çocuklardan daha fazladır.
Çocukluk dönemlerinde düşme, boğulma, zehirlenme,
yanma ve trafik kazaları sık görülmektedir. Kazalar mental retardasyon, organ kayıpları ve işlev bozukluklarına yol
açabilmektedir.
Sosyal faktörler
Çocuklar için yaşamı öğrenme aracı olan oyun, çocuğun fiziksel, motor, sosyal-duygusal, bilişsel ve dil gelişimlerinde çok büyük öneme sahiptir. Oyun oynamayan çocuğun bedensel, zihinsel ve ruhsal yönden sağlıklı olduğunu söylemek mümkün değildir.
Okul öncesi eğitim çocuğun, gelişim ve eğitiminde rol oynamaktadır.
Günümüzde yaygın olarak kullanılan televizyon, bilgisayar,
internet gibi kitle iletişim araçlarının çocukların üzerindeki
etkisi ve önemi büyüktür.
Beyin gelişimi için gerekenler
Sağlıklı gebelik ve doğum Oksijen
Yeterli protein ve enerji Mineraller(demir, çinko vb) İyot
Tiroid hormonu Folik asit
Esansiyel yağ asitleri Duyusal uyarı
Aktivite
Sosyal ilişki
Beyin gelişimi için zararlı olanlar
Doğum öncesi enfeksiyonlar Alkol
Sigara Kurşun
Kimyasal maddeler Radyasyon
Kokain vb.
Metabolik hastalıklar (PKU, KT vb) Alüminyum
Civa
Kronik stres
Kaynaklar
Durualp, E. (2020). Gelişim Açısından Risk Faktörleri (Bölüm 8). Çocuk Hakları. Ed.: Münevver Can Yaşar ve Neriman Aral, s: 151-187. Ankara:
Vize Yayıncılık.
Durualp, E. (2017). Doğum Öncesi Gelişim ve Doğum (Bölüm 5). Erken
Çocukluk Döneminde Gelişim 1. Ed.: Aysel Köksal Akyol, s: 113-150. Ankara:
Anı Yayıncılık.
Aral N. (2015) Beyin gelişimi. Duyuların Gelişimi ve Desteklenmesi Ed: M.
Yıldız-Bıçakçı. Ankara: Eğiten Kitap.
Doğan, H. (2018). Beyin gelişimi. Çocuk gelişimi. Ed: N. Aral ve Z.F. Temel.
Ankara: Hedef.