• Sonuç bulunamadı

İsahag Uygar Eskiciyan. Patates Jazzı. Öykü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "İsahag Uygar Eskiciyan. Patates Jazzı. Öykü"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İsahag Uygar Eskiciyan

Patates Jazzı

Öykü

(2)

Patata ve Papatya

Bana “patatam” diyen annemi çok sonra anladım. Ben geç anladım ama bazıları hiç... Annemin bu sevgi sözcüğünü bi- len arkadaşlarım, zayıf ve çelimsiz bir çocuk olmama rağmen arkamdan, “Şişko patata, yarım kilo salata,” diyerek beni saymaca sövmece kovalardı. Benim neden kaçtığımı, onların neden kovaladığını hiçbirimiz bilmiyorduk. Gün boyunca beraberdik oysa. Aynı sırada oturmuşluğumuz da vakiydi.

Ama ne zaman paydos zili çalsa ve sınıfın kapısına doğru atılsak ağızlarından beni inciten o sözler dökülürdü. Klasik koşullanmış bir Pavlov köpeği gibi “patata”yı duyunca koş- maya başlardım. Onlar kovalamaya başlamış olurdu zaten.

Ağzımdan salya akmazdı fakat dilim bir karış dışarıda, eve güç bela atardım kendimi. Dilimi ve terimi gören babam her defasında kızardı bana. Cevabını bilmediğim sorular sorardı.

Neden kaçtığımı mesela. Neden karşılarına erkek gibi dikil- mediğimi ya da. Benden cevap almayınca kızar, bir iki tokat yapıştırırdı. Babamın kocaman elleri vardı, rahatlıkla altı kilo gelirdi. Tokatlarından dolayı yüzüm çilek kırmızısına dön- se de haddim değil, özüm hep patataydı. Annem gelip, “Ah yavrum, vah küçük patatam!” diye sarmalayana kadar ağla- mazdım. Nasıl ki beni sıcak göğsüne basar, işte o zaman göz- lerimden sıcak ve tuzlu yaşlar fışkırırdı. Çizgi filmlerdeki o abartılı gözyaşı fışkırma sahnesi için sinema tekniğine gerek kalmazdı. Annem gidip beni kovalayan çocukları annelerine şikâyet ederdi. Ama onların, “Çocuktur bunlar, birbirlerini kovalayacaklar da dövecekler de,” cevabı hep hazırdı.

(3)

Annem bu kovalamacalara beni “patatam” diye çağırmasının sebep olduğunu hiç öğrenmedi. Bugün az kalsın söyleyecektim, sonra vazgeçtim. Cebimdeki küçük patatesi mezarına bastım.

Mezarının toprağı onun göğsü gibi yumuşacıktı. Kafam onun göğüslerinde nasıl kayboluyorsa patates de öyle hemencecik kayboldu. Üzerini iyice kapattım. Dua ettim. Kökleri ben diye göğsüne değsin. Duam bu kadar. Bir çocuk yanımıza yaklaş- tı. Elinde açık yeşil çizgili beyaz bir ibrik. Amca su vereyim, dedi. Annemin mezar taşına baktım. Olur anlamında başımı salladım. Önce yüzü niyetine mezar taşına su döktüm, sonra da patatesi bastığım göğsüne. Suyun geriye kalanını ise serin- lesin diye tüm mezarın üzerinde gezdirdim. Boş ibriği çocuğa verdim. Cebimden bozukluk çıkardım. Uzattım. Almadı. “Yok, amca, istemez, ben su satmıyorum,” dedi. “Dedem için getir- miştim ama geç kaldım. Kuzenlerim benden önce gelip sula- mışlar. Hatta çok sulamışlar. Dedem çok seviyor diye diktiğim süsenleri su içinde bırakmışlar. O kadar da dedim, çok su dök- meyin, süsenler kurtlanıyor.” Teşekkür niyetine elimi göğsüme koydum. “Allah rahmet eylesin, amca,” dedi. Boş ibriği perva- ne gibi çevirerek gitti.

Annemle yine baş başa kalmıştık. Ben onun küçük patata- sıydım. Ortaokulu bitiremedim. Neyse ki annem bunu gör- medi. Üzüntüsünden ölürdü, bu kanserden ölmesinden daha kötü olurdu. Aslında emin değilim. Babam ondan biraz uzun yaşayınca bize analık, kendine yataklık bir kadın buldu. Üvey evlatlarını dövenlerden değildi. O kadar güzel yokmuşum gibi davranırdı ki beni var olduğuma sonrasında hiçbir güç inandı- ramadı. Ablalarım ilk taliplerine kurdeleli pakette verildi. Er- kek kardeşim ince hastalığa hediye edildi. Bir ben kaldım. Ama başlarına değil, bir başıma. Ben de sanayiye verildim. Sonra evimizin aslında dar olduğu keşfedildi üvey annem tarafın- dan. Babam da bunu yıllardan sonra öğrenmiş oldu. Evimiz

(4)

dar. Sanayide kaldım. Yazın neyse de kışın çok zordu. Şimdi annemin yanında bunları neden hatırladığımı bilmiyorum.

Ama aklımdan geçenleri hissedecek diye de korkuyorum içten içe.

Telefonum çaldı. Üç gündür aralıksız çalıyor. Bu sefer aç- tım. Arayan Papatya’ydı. Nerede olduğumu sordu. Babaan- nenleyim, dedim. Hemen geliyorum, dedi, sakın oradan ay- rılma. Ayrılmak mı? Ben bir kez ayrıldım annemden, tam elli yedi yıl önce. Ebem kafamdan tutup koparmaya çalıştığında hâlâ bağlıydım içten ona. Ve dünya denen tekerleğin kaç bu- cak olduğunu o zaman öğrendim. Hoş, kopmak sayılmazdı bu da. Ben hiç ayrılmadım annemden. Hep onunlaydım, hep ondaydım. Tam sökülmedim. Kimsenin buna gücü yetmedi.

Cebimde kalan son patatesi de çıkardım. Bu ufak patates- leri ne ara cebime attığımı hatırlamaya çalıştım, olmadı. Üç parmağımla tuttum patatesi. Göz hizasına kaldırdım. Baktım.

Belki bakışıyoruzdur. Merhaba patata, dedim. Uzun süre ko- nuşmadığım için sesim çatallanmıştı. Tekrar ettim. “Merha- ba patata, ben de patatayım. Aynı topraktan var olmuşuz.”

Annemi gösterdim. “Şimdi pörsüdüğüme bakma, ben onun küçük patatasıyım.” Patatesin cevabını bekledim. Belki yan- lış çeviriyorum ama kesinlikle doğru anladım. Kızgın yağda kızararak parmak patatese dönüşen annesini anlattı. Aynı ka- deri yaşıyoruz, dedim. “Benim annem de babamın korunda yandı, kül oldu. Kardeşlerim mahvoldu, ben yok oldum.”

Birbirimizi nasıl teselli edeceğimizi bilemedik. Tutup yara- larımızı konuşmaktan başka teselli bilmiyorduk. Üzgündük ve yere bakıyorduk. Annemin ayakucuna bastım patatesi.

Kolaylıkla gömüldü toprağa, kayboldu. Üzerini iyice kapat- tım. Ayağa kalktım. Pantolonum, gömleğim toz toprak içinde kalmıştı. Papatya beni bu halde görmemeliydi. Üzerimi silke- ledim. Etrafımda küçük bir toz bulutu oluştu. Ağacın dalları

(5)

arasından sızan ışık huzmesi içinde toz tanecikleri havalandı.

Bir süre seyrettim. Onlar uzun süre dönüp duracak, sonra yu- valarına geri gideceklerdi. Bunun için mi böyle mutlu görü- nüyorlardı? Onlara eşlik ettim. Kollarımı açtım. Onlarla bir- likte döndüm. Döndüm. Işık huzmeleri göğsümden sırtıma, sırtımdan göğsüme yer değiştiriyordu.

Ben onun küçük patatasıyım diye bir şarkı tutturdum. “Ben onun küçük patatasıyım / o benim yumuşak toprağım / ben onun mi- nik patatasıyım / ona milyon kökle bağlıyım / ben onun, ben onun…”

Şarkının nakaratına gelmiştim ki, “Baba,” dedi arkamdan sa- rılan kızım. Gözlerinde yaşlar vardı. Ben de sarıldım. Meza- rın kenarına, annemin ayakucuna oturduk. “Üç gündür seni arıyoruz,” dedi. “Defalarca telefon ettik, açmadın. Polise de haber verdik.” Parmaklarımla hafifçe dudaklarına dokun- dum. “Annemin yanında bunları anlatma, sonra merak eder beni.” Sustu. Papatya’yı göğsüme bastırdım. Öylece annemin üzerine uzandık. Ben hâlâ onun küçük patatasıyım.

Referanslar

Benzer Belgeler

Elektron nötrinosu, müon nötrinosu ve tau nötrinosu olarak tanınan üç ayrı tü- rü olan bu parçacıklar, elektrik yükü de taşımadıklarından öteki madde türle- riyle

Birkaç yıl önce, biri borsa­ cı, biri avukat, adları Cengiz olan iki arkadaş Kallavi So­ kak 20 numarada adını adre­ sinden alan meyhaneyi açtı­ lar ve

İlk olarak Göre Belediye Başkanı Mustafa Topçu'yu makamında ziyaret eden İl Milli Eğitim Müdürü Murat Demir, kendisine eğitime sağladığı katkılardan dolayı

1450 rpm motor pompa birimleri ve düşük ses düzeyi Sadece 4 butondan oluşan basit kontrol paneli Ekstra kullanıcı dostu özellikleri olan Ergo 3000 aksesuarları Eksi 20°C’ye

Çizelge 1’den de görüldüğü gibi; bitki başına meyve ağırlığı bakımından genotipler arasındaki farklılıklar istatistiksel olarak önemli bulunmuştur.. Bitki başına

A) Bugün hava çok sıcak. B) Bir tas sıcak çorbaya hayır demem. C) Çorba çok sıcak olmuş. D) Komşumuz bize çok sıcak davrandı. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde mecaz anlamlı

42 De grad izas y on Önceden soğutma Egzersiz süresi Performans risk eşiği Sağlık risk eşiği.. Aklimatizasyon + Önceden

Sıcak yakma havalı kupol fırınlarında, yakma havasının sıcak baca gazları (duman ) ile ısıtılması; ekonomik olması bakımından, en çok benimsenen metottur.. Baca