KARAHANLI,
GAZNELİ VE BÜYÜK
SELÇUKLU DÖNEMİ
KARAHANLILAR VE ESERLERİ
Karahanlı Devleti, 840 yılında Uygurlar’ın yıkılmasından sonra, Bilge Kül Kadir Han tarafından Batı Türkistan’da kurulmuştur. İlk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar Satuk Buğra Han zamanında İslamiyet’i kabul etmişlerdir. 920 yıllarında Müslüman olan Satuk Buğra Han, İslam’ı kabulden sonra Abdülkerim adını almıştır. 999 yılında Buhara’yı ele geçirerek Samanoğulları Devleti’ne son veren Karahanlılar’ın en parlak dönemi Yusuf Kadir Han zamanıdır. Yusuf Kadir Han’dan sonra zayıflayan Karahanlılar, 1058 yılında Doğu ve Batı olmak üzere ikiye bölünmüşlerdir. Doğu Karahanlılar’ın merkezi Kaşgar;
Batı Karahanlılar’ın merkezi ise Semerkant’tır. Doğu Karahanlı
Devleti, 1130 yılında Moğol Karahıtaylar; Batı Karahanlı Devleti
ise Harzemşahlar tarafından ortadan kaldırılmıştır. Kutadgu Bilig
yazarı Yusuf Has Hacib, Divan-ı Lügati’t-Türk sahibi Kaşgarlı
Mahmut, ünlü İslam filozofu Farabi ile Türk büyüğü Hoca Ahmet
Yesevî bu dönemde yaşamışlardır.
Karahanlılar devri, kültür ve bilim alanında olduğu gibi, imar faaliyetleri bakımından da parlak bir geçmişi ifade etmektedir.
İslami dönem Türk mimarisinin ilk örnekleri bu dönemde ortaya
konmuştur. Karahanlılar zamanında o günkü Orta Asya’nın
önemli şehirleri Balasagun, Semerkant, Buhara, Özkent, Tirmiz
ve Talas’ta, X. ve XI. yüzyıllara tarihlenen çok sayıda mimarî eser
inşa edilmiştir. Malzeme olarak yapılarda önceleri kerpiç
kullanılırken, sonradan giderek tuğla kullanımı ağırlık
kazanmıştır. Karahanlı döneminden günümüze pek çok eser ve
eser kalıntısı ulaşmıştır. Bu dönemin yapılarında görülen başlıca
özellik, cephe mimarisinin son derece gelişmiş olmasıdır. Bu
özelliğin Büyük Selçuklular eliyle Anadolu’ya yani Anadolu
Selçuklu yapılarına taşındığı bilinmektedir. Karahanlı yapılarında
ön cephe, çeşitli biçimlerde kompoze edilmiş tuğla, pişmiş
toprak ve alçı süslemeyle kaplıdır. En çok kullanılan süs unsurları
tuğla ile dekore edilmiş köşe kuleleri, yazı şeridi, örgü ve geçme
motifleri, kıvrık dal, rumi, kabartma halinde yıldız-haç motifleri
ile geometrik bordürlerdir.
Anadolu Türk cami mimarisinde olgun şekline kavuşacak olan enine gelişmiş, mihrap önü kubbeli plan şemasıyla merkezi planlı cami formunun ilk örnekleri Karahanlı devrinde
görülmektedir. XI. yüzyıl başlarından kalma merkezi planlı Hazara Camii ile XI. yüzyıl sonu ya da XII. yüzyıl başlarına
tarihlenen enine gelişmiş bir düzenlemeye sahip Talhatan Baba Camii büyük boyutlu kubbeleri ile son derece olgun bir mimari sergilerler. Bir diğer önemli Karahanlı eseri olan Muğak Attari Camii (XII. yüzyıl) ise portal cephesindeki pişmiş topraktan
mamul zengin süslemeleri ve bunlar arasındaki çini tezyinatı ile dikkat çekici bir örnektir.
Karahanlı camilerinin pek çoğu yıkılmış olup, bugün onlardan bazılarının sadece minareleri ayakta kalabilmiştir. Bu minareler arasında Tokmak yakınlarındaki Burana Minaresi (XI. yüzyıl),
Özkent Minaresi (XI. yüzyıl), Buhara Kalan Minare (1127), Tirmiz yakınlarındaki Çar Kurgan Minaresi (1108-1109) ve Vab-kent
Minaresi (1196-1197) en meşhurlarıdır.
ÖZKENT MİNARESİ
Türk mimarisinde eyvanlı medreselerin ilk
örneklerine Karahanlılar döneminde rastlanılmaktadır.
Semerkant’ta Şah Zinde yolu üzerinde 1066 yılında Tamgaç Buğra Han tarafından yaptırılan medrese, küçük eyvanların açıldığı dikdörtgen plânlı avlusuyla eyvanlı medreselerin öncülerindendir.
Karahanlı mimarisinde önemli bir yere sahip olan bir diğer yapı grubu ise türbelerdir. Kubbe ile örtülü ve
çoğu kare planlı olan bu türbeler, tuğla işçiliği, cephe mimarileri ve büyük ölçülerdeki portalleriyle dikkat
çekmektedirler. Tim Arap Ata Türbesi (978), Talas’ta XII.
yüzyıl başlarında kurulmuş Ayşe Bibi ile Balaci Hatun türbeleri, Özkent Nasr b. Ali (1021), Özkent Celaleddin Hüseyin (1152) Özkent Muhammed b. Nasr (1186) ve Kaşan yakınlarındaki Sefid Bulan’da XII. yüzyıl
ortalarında yapıldığı sanılan Şeyh Fazıl Türbesi en
önemli örnekler olarak zikredilebilir.
Türk mimarisinde en eski kervansaraylar, Karahanlılar dönemine ait olup ribat ismiyle bilinmektedir. Tarihî “ipek yolu” üzerinde bulunan Karahanlı topraklarında çok sayıda kervansaray kurulmuş olması şaşırtıcı değildir.
Karahanlı kervansarayları Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu kervansaraylarına öncülük etmişlerdir. Önemli Karahanlı kervansarayları olarak Buhara-Semerkant yolunda Ribat-ı Melik (1078-1079), Merv-Amul yolunda Akçakale (XI. yüzyıl sonu), Amul-Harezm yolunda Day Hatun (XI.yüzyıl sonu), Dehistan (XI.yüzyıl) ve Başane (XI. yüzyıl sonu veya XII. yüzyıl başı) kervansarayları sayılabilir.
Son yıllarda gerçekleştirilen kazılarda çeşitli
dönemlerde değişikliklere uğradığı anlaşılan, Tirmiz
yakınlarında Karahanlılara ait bir saray kalıntısı tespit
edilmiştir. Saray süslemelerinde hayvan üslubunun
devamı olan figürlü tezyinat yanında bitkisel ve
geometrik unsurlara da rastlanılmıştır.
Hazara Camii XI. yüzyıl başları Buhara’ya yaklaşık 40 km.
uzaklıkta Talhatan Baba Camii XI. yüzyıl sonu veya
XII.yüzyıl başı Merv’e yaklaşık 30 km.
uzaklıkta
Muğak Attari Camii XII.yüzyıl Buhara
Burana Minaresi XI. yüzyıl Tokmak şehri yakınında
Çar Kurgan Minaresi 1108-1109 Çar Kurgan-Tirmiz
Kalan Minare 1127 Buhara
Arap Ata Türbesi 978 Tim
Ayşe Bibi Türbesi XII.yüzyıl başları Cambul-Talas Balaci Hatun Türbesi XII. yüzyıl başları Cambul-Talas
Ribat-ı Melik 1078-1079 Buhara-Semerkant yolunda
Karahanlılar Döneminin Önemli Mimarî Eserleri
Hazara Camii
XI. yüzyıl başlarına tarihlenen eser, Buhara’ya 40 km. uzaklıkta bulunmaktadır.
Cami, kare şeklinde olup ortada dört yuvarlak ayağın taşıdığı sivri kemerlere oturan 5.50 m.
çapında kubbesi, yanlarda tonozları ve
köşelerde daha küçük dört adet diğer kubbeleri
ile küçük ölçüde merkezi plan şeması
göstermektedir. Camide duvarlar kerpiçten,
ayaklar ve merkezi kubbeyi taşıyan kemerler
ise tuğladan inşa edilmiştir. Tuğla örgüler
sadeliği ile dikkat çekmektedir .
HAZARA CAMİİ
Hazara Cami genel görünüşü (Büyük Selçuklu
Mirası Kitabından)
Talhatan Baba Cami
Eski Merv’e 30 km. uzaklıkta bulunan eser, 8x10 m. ölçülerinde enlemesine dikdörtgen formundadır. Yapının üzeri, ortada tromplu bir kubbe, yanlarda ise küçük çapraz tonozlarla örtülüdür. XI. yüzyıl sonu veya XII. yüzyıl başına tarihlenen eser, tamamen tuğladan inşa edilmiş olup tuğlaların değişik şekillerde dizilişi yapıya oldukça zengin dekoratif özellikler kazandırmıştır.
Talhatan Baba Camii de Hazara Camii gibi
ortadaki kubbesi ve yanlara doğru gelişme
gösteren mekanları ile önem arz eder.
Talhatan Baba Cami planı (Sayan)
Talhatan Baba Cami genel görünüşü (Sayan)
Muğak Attari Camii
Buhara’da eski bir caminin yerine inşa edilen eser, kareye yakın dikdörtgen formunda olup, altı sütunla üç sahna ayrılmış olan harimi on iki küçük kubbeyle örtülüdür.
Muğak Attari Camii’nin en ilgi çekici yeri, abidevî
güney portalidir. Bu portal XII. yüzyıl Karahanlı
tezyinatının özelliklerini taşımaktadır. Esasını tuğla
malzemelerin oluşturduğu süslemelerde, tuğlanın
çok çeşitli şekillerde dizilebilme özelliği büyük bir
ustalıkla ele alınmış ve nebati, geometrik ve
yazıdan oluşan kompozisyonlarda ahenkli bir
bütünlük sağlanmıştır.
Çar Kurgan Minaresi
Tirmiz şehri yakınlarında büyük bir Karahanlı Camii’nden arta kalan minare, 1108/1109 yıllarına tarihlenmektedir. Minarenin üstte sivri kemerlerle birbirine bağlanmış 16 dilimli gövdesi, her yüzeyi dikdörtgen kitabe panoları ve sivri kemerli nişlerle teşkilatlandırılmış olan sekizgen bir kaide üzerine oturmaktadır.
Tuğlaların yatay ve dikey dizilmeleri suretiyle hareketlilik kazanan gövdenin üst kısmında iri harflerle işlenmiş kitabe kuşağı yer almaktadır. Minarenin şerefe kısmı yıkılmıştır.
Kalan Minare
Buhara kentinin sembolü haline gelen minare, Arslan Han
tarafından 1127 yılında yaptırılmıştır. Karahanlı tuğla işçiliğinin çeşitli uygulamalarını sergileyen minarenin aşağıdan yukarıya doğru daralan gövdesi, yukarıda sivri kemerlerle çevrili
mukarnas konsollu şerefe ile nihayetlenmektedir. 47 m.
yüksekliğindeki minare, farklı geometrik motiflerden oluşan 13
kuşakla bölümlenmiştir. Minarenin gövdesinde Arslan Han’ın
adını ve 1127 tarihini içeren çini bir kitabe bulunmaktadır.
Arap Ata Türbesi
Semerkant yakınlarındaki Tim şehrinde bulunan türbe, Karahanlılar’dan kalan en eski mimarî eser olma özelliğine sahiptir. 978 tarihli türbe, üzeri kubbe ile örtülü 6x6 m. ölçülerinde kare bir mekandan ibarettir.
Yapının en dikkat çeken yönü, kubbeye geçişi sağlayan yonca şeklindeki trompları ve arka sındaki kare mekanı örten kubbeyi görünmez kılacak şekilde yüksek tutulmuş abidevî portalidir.
Tamamen tuğla malzemeden yapılmış olan eserde
tezyinat, büyük oranda portalde yoğunlaşmıştır. Büyük
sivri kemerin üst tarafında yan yana sıralanan üç nişle
teşkilatlandırılmış olan portal cephesinde tezyinatın
esasını tuğlaların değişik şekilde dizilmesi ile elde edilen
geometrik kompozisyonlar ve kufî kitabe kuşağı
oluşturmaktadır.
Tim Arap Ata Cami ön cephe (Könneman)
Ayşe Bibi Türbesi
Türbenin Karahanlı hükümdarlarından Nasır b.
İbrahim’in hanımı ve Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın kızı Ayşe Bibi’ye ait olduğu tahmin edilmektedir. 7x7 m.
ölçülerindeki türbenin kubbesi yıkıktır. Eserin en dikkat çekici yönü sahip olduğu süslemeler ile ön cephede köşelerde yer alan altı ve üstü geniş, ortası dar minarelerdir. Türbenin cephesi ve minareler birbirinden farklı 64 örnek halinde derin rölyef olarak işlenmiş, kare, yıldız ve haçvari süslemeleri içeren terrakota plakalarla kaplanmıştır.
XII. yüzyıl başlarına tarihlenen Ayşe Bibi Türbesi,
hem süslemeleri itibariyle hem de minareye sahip
olması bakımından Karahanlı Türbeleri içerisinde tektir.
Ribat-ı Melik
Buhara-Semerkant arasında bulunan kervansaray, Karahanlı hükümdarı Nasır b. İbrahim tarafından 1078-1079 yıllarında yaptırılmıştır. 86x86 m. ölçülerinde, ortadaki bir avlunun etrafına iki katlı olarak sıralanmış tonozlu odalardan ibaret olan eserden günümüze sadece portal ve cephe duvarı gelebilmiştir. Kalıntılardan ikinci bir kuşatma duvarı ile daha çevrelendiği anlaşılan kervansarayda esas malzeme olarak kerpiçin kullanıldığı duvarlar, dıştan tuğla örgülerle kaplanmıştır. Kervansarayın ön cephe duvarındaki yarı silindirik formlar ve bunları birbirine bağlar durumdaki iç içe sivri kemerler dekoratif açıdan oldukça dikkat çekicidir.
Ribat-ı Melik’in dikkat çeken bir diğer yönü de hiç şüphesiz süslemelerin yoğun olarak görüldüğü sivri kemerli abidevî portaldir.
Cepheden dışarıya doğru taşan ve üstten duvarların 3 m. daha yukarısına doğru çıkan portalin yüksekliği 15 m. yi bulmaktadır.
Cephenin sol köşesinde, şerefesi altında geniş bir kitabe kuşağı dolanan silindirik kulenin minare olduğu ileri sürülmektedir.
Karahanlı dönemine ait bu slaytların hazırlanmasında kaynak: Yılmaz Can-Recep Gün, Ana Hatlarıyla Türk İslam Sanatları ve Estetiği, Kayıhan, İstanbul 2012, s. 132-138.
Karahanlı Devri (960–1212) Mimarisine Genel Bakış
Satuk Buğra Han’ın 960’da Müslümanlığı kabul etmesinden sonra resmen Müslüman bir devlet olan Karahanlılar, eserlerini X. asra tarihlenen Mezar-ı Şîr Kebir örneğinde olduğu üzere, önce kerpiçten yapmışlardı. XI. yüzyıla tarihlenen Hazara Câmii’nde tuğla ve kerpiç birlikte kullanılmıştır.
Bu caminin en önemli özelliği ortadaki dört sütun üzerine istinat eden 5.5 m. çapındaki
merkezi kubbe ile bunun dört kenarlarında tonozlardan ve köşelerde ise dört küçük kubbe ile örtülen kare planlı harimdir. Böylece, XVI. yüzyılda Osmanlı mimarisinde gördüğümüz
merkezî plânlı câmiler daha ilk Müslüman Türk devletinde denenmiştir.
XI. asır sonları veya XII. asır başlarından kaldığı tahmin edilen tamamen tuğladan yapılan Talhatan Baba Câmii de merkezî plânlı bir câmidir. Ancak burada ortadaki tromplu kubbe, iki yanda yer alan tonozlarla genişletilmiştir. Bütün bunlar, Türklerin daha ilk devirden beri
değişik ve merkezî plânlı câmiler yapmaya olan istidadını gösterir. Karahanlı mimârisinde karşılaştığımız diğer bir özellik, Kalan ve Özkent örneklerinde olduğu üzere minarelerin
silindirik gövdeli olması ve bu gövdelerin geometrik süslemeli kuşaklarla zenginleştirilmesidir.
Karahanlıların dini yapıları ile birlikte İslam mimarisinde taçkapı anlayışı da gelişmiş; Abbasi süsleme elemanlarında soyutlaşmaya doğru gördüğümüz gelişme, burada geometrik
tezyinatın artık tamamen hâkim olmasıyla yeni bir safhaya ulaşmıştır.
Ayrıca kûfi ve sülüs yazılar, muhteşem taçkapılarda süsleme elemanı olarak yerini almıştır.
Bunun en güzel örneği Tim Arap Ata ve Özkent türbeleridir. Bilinen en eski medrese olan Semerkant’taki Tamgaç Han Medresesi de yine dört eyvanlı bir Karahanlı eseridir(Kaynak:
Nusret Çam; «İslam Sanatında Türkler», İslam Tarihi ve Medeniyeti, İlitam, Ankuzem, Ankara 2005, s. 283).
GAZNELİLER VE ESERLERİ
Gazneli Devleti, Samanoğulları komutanlarından Alptekin tarafından bugünkü Afganistan topraklarında kurulmuştur. Gazneliler’de hükümdar sülalesi, yönetici kadro ve komutanlar Türk olmakla birlikte, halk ve ordu içinde İranlı, Hintli ve Afganlılar da bulunmaktaydı.
Gazneliler, kurulduktan kısa bir süre sonra Doğu İran,
Horasan, Afganistan ve Kuzey Hindistan’a hakim
olmuşlardır. Gazneli Mahmut döneminde İslamiyet,
Hindistan topraklarında yayılmaya başlamıştır. Sultan
Mahmut’un oğlu Mesut, 1040 yılında Dandanakan
Savaşı’nda Selçuklular’a yenilince, Gazneliler topraklarının
önemli bir bölümünü kaybetmiş ve bir daha
toparlanamayarak 1187 yılında Afganistan yerlileri
Gurlular tarafından ortadan kaldırılmıştır. Ünlü bilgin el-
Biruni, tarihçi Beyhaki ve Şehname müellifi Firdevsi bu
dönemde yaşamışlardır.
Gazneli devri sanatı ve mimarisi, Karahanlı birikimiyle birlikte gerek inşaî gerekse tezyinî açıdan Büyük Selçuklu sanatının
oluşumuna önemli katkılarda bulunmuştur. Abidevî ölçü,
terrakotalı(ince dokulu pişmiş toprak) taş konstrüksiyon, epigrafik tezyinat ve dört eyvanlı plan şeması, Gazneli mimarisinin başlıca özellikleri olarak belirginleşmektedir.
Karahanlılarla başlayan Türk Cami mimarisinin gelişiminin
Gazneliler’de devam ettiği görülmektedir. Gazneli cami mimarisi, Gazne’de kurulmuş ağaç direkli, ahşap düz çatılı ve zengin
süslemeli Arusü’l-Felek Camii (998-1030) ile başlar. Günümüze kendisinden hiçbir iz kalmayan bu cami, Anadolu’da Selçuklu cami mimarisinde önemli bir yere sahip ağaç direkli camilere
öncülük etmiştir. En önemli Gazneli eseri olan Leşker-i Bazar Ulu
Camii (XI. yüzyılın ilk yarısı) enine dikdörtgen planı ve mihrap
önü kubbesiyle Türk cami mimarisinin Anadolu’da gerçekleşecek
gelişme seyrinde önemli bir aşamaya işaret etmektedir.
Leşker-i Bazar Sarayı’nın Planı (Könnemann).
Leşker-i Bazar Sarayı’nın kalıntıları
(Könnemann)
Karahanlı mimarisinde olduğu gibi Gazneli mimarisinde de, camisiz minarelerin varlığı dikkat çekmektedir. Yakın zamana kadar zafer kulesi olarak değerlendirilen bu
minarelerin ait oldukları camiler bugün mevcut değildir.
Gazne’de Sultan III. Mesut’un (1115) ve Sultan
Behramşah’ın (1117-1157) inşa ettirdiği minareler, taştan bir kaide üzerine oturtulmuş yıldız biçimindeki alt gövde ile silindirik üst gövdeden oluşmaktadır.
Selçuklular’dan önce ilk medreselerin Karahanlılar ve Gazneliler zamanında yapıldığı bilinirse de, bunlardan hiçbir iz kalmamıştır. Kaynaklar, Sultan Mahmut
zamanında (998-1030) inşa edilmiş dört medresenin adını vermektedir. Ayrıca yapılan kazı ve araştırmalarda
Gazne’de, Pir Falizvan Mezarlığı’nda bulunmuş
kitabelerde, medrese sözcüğünün geçtiği tespit edilmiştir.
Gazneliler zamanında yapılan türbelerin çoğu yok olmuştur. Mevcut örneklerden hareketle Gazneli türbe mimarisinin Karahanlı türbe mimarisine nazaran daha sönük kaldığı söylenebilir. Sangbest’te bulunan Aslan Cazip’e (öl. 1028) ait türbe, Gazneliler’den kalmış en önemli mezar yapısıdır. Gazne’nin 2 km.
doğusundaki Ravza’da bulunan Sultan Mahmut’a
(öl. 1030) ait türbenin sandal ağacından yapılmış
zengin süslemeli kapı kanatları bugün Delhi
Müzesi’nde bulunmaktadır. Belh’te XI. yüzyılın ilk
yarısına tarihlenen Baba Hatun Türbesi ise
Karahanlılar’a ait Tim Arap Ata Türbesi’ne
gösterdiği benzerlikle dikkat çekmektedir.
Tarihî kaynakların verdiği malumata ilave olarak, 1948’den itibaren sürdürülen kazı çalışmaları, Gazneli sarayları hakkında oldukça aydınlatıcı yeni bilgiler ortaya koymuştur. Bust şehrinde, güney bölümü Sultan Mahmut dönemine (998-1030) tarihlenen, geniş bir araziye yayılmış çeşitli yapılardan müteşekkil Leşker-i Bazar Sarayı ile Gazne’de 1112 yılında kurulmuş III. Mesut’a ait saray, Türk saray mimarisinin erken döneme ait önemli örneklerindendir.
Tirmiz’deki Karahanlı sarayında gördüğümüz, dört eyvanlı avlu şeması, Gazneliler’de daha gelişmiş olarak ortaya çıkmaktadır.
Kervansaray mimarisi Gazneliler döneminde de devam
etmiştir. Mevcut bilgi ve tespitlere göre, türbe konusunda
olduğu gibi, kervansaray konusunda da Gazneliler dönemi,
Karahanlılar dönemine göre daha fakir kalmaktadır. Tus-
Serahs yolunda kurulmuş Ribat-ı Mahi (1019-1020)
Gazneliler dönemine ait en önemli kervansaraydır.
Leşker-i Bazar Ulu Camii XI. yüzyılın ilk
yarısı Leşkergâh-Bust
Sultan Mesut III Minaresi 1115 Gazne Arslan Cazip Türbesi Arslan Cazip (öl.
1028) Sangbest
Leşker-i Bazar Sarayı XI. yüzyılın ilk yarısı
Leşkergâh-Bust Sultan Mesut III Sarayı 1112 Gazne
Ribat-ı Mahi 1019-1020 Tus-Serahs yolunda
Gazneliler Döneminin Önemli Mimarî Eserleri
Leşker-i Bazar Ulu Camii
Leşker-i Bazar Ulu Camii, Gazneli Mah-mud’un Afganistan’ın Bust şehrinde Hilmed nehri kenarında yüksek bir falez üzerinde yaptırdığı saray kompleksi içerisinde yer almaktadır.
Sarayın güney cephesinin ön tarafında etrafı duvarlarla çevrili avlunun nehre bakan kenarında bulunan cami, 86x10.50 m ölçülerinde olup,
kıble duvarına paralel uzun iki sahından müteşekkildir. Tuğla malzeme ile inşa edilen camiinin mihrabının önü, iki sahın boyunca dört adet dikdörtgen tuğla ayak üzerine oturan yüksek bir kubbe ile örtülüdür.Güney ve kuzey yönündeki yan kanatlarda hangi örtü sisteminin uygulandığı bilinmemektedir.
Sonradan sarayla birlikte tamamen tahrip edilen caminin inşaasında görülen titizlik ve sütunlar üzerindeki süslemelerin kalitesi, eserin XI. yüzyılın ilk yarısında Sultan Mahmut veya I. Mesut zamanında yapılmış olduğu izlenimini vermektedir.
Sonradan sarayla birlikte tamamen tahrip edilen caminin inşaasında
görülen titizlik ve sütunlar üzerindeki süslemelerin kalitesi, eserin XI. yüzyılın
ilk yarısında Sultan Mahmut veya I. Mesut zamanında yapılmış olduğu
izlenimini vermektedir.
Sultan III. Mesut Minaresi
Gazneliler zamanından günümüze sağlam olarak
ulaşabilen cami bulunmamakla birlikte, bunlara ait bazı
minareler ayakta kalabilmiştir. Bunlardan biri de
etrafındaki harabelerden yola çıkarak bir camiye ait
olması gereken, Sultan III. Mesut zamanından kalma
1115 tarihli minaredir. Minare, alçak bir taş kaide
üzerinde altta tuğladan sekiz köşeli bir yıldız biçiminde
yivli ve üstte yukarıya doğru incelerek yükselen
silindirik gövdeden ibarettir. 48 m. yüksekliğindeki
minarenin silindirik üst kısmı yıkılmıştır. İçinde spiral bir
merdiveni bulunan minarenin tuğla gövdesi, çok zengin
kufî kitabeler, çeşitli bitki motifleri ve geometrik
şekillerden meydana gelen süslemelerle tezyin
edilmiştir.
III. Mesut Minaresi
(www.ircicaarchdata.org)
Arslan Cazip Türbesi
Sangbest’te bulunan türbe, 1028’de ölen Gazneliler’in Tus valisi Arslan Cazip’e aittir. Her kenarı 12.50 m. ölçüsünde olup üzeri tromplu kubbe ile örtülü olan eser, tuğladan inşa edilmiştir. İç kısımda duvarlar üstten yarım metre genişliğinde, zemini ince kıvrık dallarla bezenmiş kufî kitabe kuşağı ile sınırlandırılmıştır. Türbede daha dar ikinci bir kitabe kuşağı da tromp ve pencere kemerlerinin üstünde, kubbe eteğinde yer almaktadır.
Oldukça büyük ölçülere sahip olan türbede duvarlar ve kubbe, tuğlaların değişik şekillerde dizilişleri ve renkli kalem işleri ile tezyin edilmiştir. Türbenin yanında aşağıdan yukarıya doğru incelerek yükselen 22 m.
boyunda, silindirik bir minare bulunmaktadır. Minarenin
üst kısmı bugün yıkık haldedir.
Leşker-i Bazar Sarayı
Afganistan’ın Bust şehrinde, Hilmed nehri kıyısında yer alan saray, kuzeyde küçük, güneyde büyük saraylar ve sarayın güneyinde sur
duvarına dayalı Ulu Camii ile ortada askeri amaçlı bir yapı, bahçeler, av parkı, avlular ve çeşitli binalardan müteşekkil bir kompleks olarak inşa edilmiştir. Saray kompleksinin XI. yüzyılın ilk yarısında yapıldığı
anlaşılmaktadır.164x92 m. ölçülerindeki sarayın büyük bölümü
kerpiçten, taht salonu gibi bazı önemli kısımları ise tuğladan yapılmıştır.
Daha ziyade süslemeleri dikkat çeken taht salonunda duvarların üst bölümleri, alçıdan rumi süslemelerle tezyin edilmişken, duvarların alt bölümlerinde tempera tekniği(suyun yumurta akı ve tutkalla
karıştırılmasıyla elde edilen bir boya çeşidi ve bu boya kullanılarak yapılan resim) ile yapılmış, Sultan Mahmut’un hassa ordusuna ait kaftanlar giymiş 44 askerin temsil edildiği renkli duvar resimleri bulunmaktadır.
Taht salonunda fresklerin bulunduğu yerin güney tarafındaki duvarın köşesinde kufî harflerle işlenmiş ayetler yer almaktadır.
Buranın batısında yer alan mekan daha sonradan mescit haline
getirilmiş olup, mescidin mihrabı ve duvarları alçı süslemelerle
bezenmiştir.
Ribat-ı Mahi
Ribat-ı Çahe olarak da anılan kervansaray, 1019-1020 tarihlerinde Sultan Mahmut tarafından Şehname’nin yazarı Firdevsi’nin anısına yaptırılmıştır. Tus-Serahs yolu üzerinde 71x72 m. ebadında kareye yakın bir planda ve dört eyvanlı olarak inşa edilen yapıda odalar, ortadaki avlu etrafında sıralanmıştır.
Eserde süslemeler yoğun olarak eyvanlarda görülmektedir. Tuğladan kesilmiş büyük harflerle oluşturulmuş çiçekli kufî kitabe kuşağı, eyvanların duvarlarını dolanmaktadır. Tuğladan inşa edilen eserde örtü olarak tonoz ve kubbe birlikte kullanılmıştır. Ribat-ı Mahi kubbe eyvan birleşmesinin uygulandığı erken döneme ait bir yapı olması açısından da önem arzetmektedir.
Gazneli dönemine ait bu slaytların hazırlanmasında kaynak: Yılmaz Can-Recep Gün, Ana Hatlarıyla Türk İslam Sanatları ve Estetiği, Kayıhan, İstanbul 2012, s.
138-144.
Gazneli Devri (962-1186) Mimârisinin Genel Özellikleri
Şimdiki Afganistan ve Pakistan’da hüküm süren, Hindistan’ın kuzeyini de nüfuzu altında bulunduran Gaznelilerin en önemli eserlerinden olan Afganistan’daki Leşker-i Bazar Ulu Câmii, 96x10.50 m. ebadındaki yatık dikdörtgen plânı ve mihrap önünde iki sahın
genişliğinde yer alan kubbesi ile dikkati çekmektedir. Mihrap önünün böyle çift sahın boyunca büyük bir kubbe ile örtülmesi geleneği Artuklular vasıtasıyla Anadolu’da
Mardin, Siirt ve Silvan’daki câmilere kadar ulaşmıştır. Türklerin mimaride yeni ve değişik üslup elde etme çabalarının en güzel bir delili olarak Gazne’deki III. Mesud’un ve Behram Şah’ın sekiz kollu yıldız şeklinde yükselen tuğla süslemeli minarelerini gösterebiliriz.
Gazneli sanatı hakkında etraflıca bilgileri Leşker-i Bazar Câmiinden çok, aynı yerdeki saraydan elde ediyoruz. Kazılar neticesinde meydana çıkarılan sarayın plânı, bizzat Sultan I. Mesud tarafından çizilmiş ve inşaat 1036 yılında bitirilmiştir. Bu saray ortadaki düzgün dikdörtgen avlunun dört yanında bulunan dört eyvanı ve taht salonundaki duvar resimleriyle önemlidir.
Kaftanlarda, yumuşak çizmelerden ve pantolonlardan ibaret giyimleri ve “ay yüz badem göz” diye tarif edilen simaları ile bu resimlerde doğrudan doğruya Uygur resimlerinin tesiri görülür.
Taht salonu duvarlarını süsleyen insan figürleri tarihçilerin etraflıca tasvir ettikleri sultanın muhafız teşkilatının kıyafet ve silahlarını aynen temsil etmektedir. Taht salonunda bu fresklerden başka alçı süslemeler de bulunuyordu. Dört eyvanlı plân
şemasının bu Leşker-i Bazar sarayından başka Gazne’deki III. Mesud Sarayında (1112) da tatbik edilmesi, bu plân şemasının Gazneliler tarafından da sevilerek kullanıldığını
göstermektedir.(Kaynak: Nusret Çam; «İslam Sanatında Türkler», İslam Tarihi ve Medeniyeti, İlitam, Ankuzem, Ankara 2005, s. 284.)
Büyük Selçuklular(1040-1307) ve Eserleri
Büyük Selçuklu Devleti, Oğuz Türkleri tarafından kurulmuştur. Selçuklu Devleti’ne adını veren Selçuk Bey, önceleri Oğuz Devleti’nde ordu komutanı/subaşı olarak görev yapmaktaydı. Oğuz yabgusu ile arası açılan Selçuk Bey, Cent şehrine yerleşip müslüman olmuş ve daha sonra kendisine katılanlarla birlikte büyük bir güç olmuştur.
Gazneli hükümdarı Sultan Mesut, Selçukluları
Horasan’dan çıkarmak üzere harekete geçmiş ancak
Dandanakan’da yapılan savaşı (1040) Selçuklular
kazanınca. Gazneli topraklarının büyük bir kısmı
Selçuklular’ın eline geçmiş, Tuğrul Bey Selçuklu sultanı ilan
edilmiş ve böylece Selçuklu Devleti kurulmuştur. Devletin
merkezi önce Nişabur, sonra Rey kenti yapılmıştır.
Tuğrul Bey’den sonra yerine Çağrı Bey’in oğlu Alparslan geçmiştir. Alparslan döneminde Selçuklular, Bizans ordusu karşısında Malazgirt ovasında büyük bir zafer kazanmıştır (1071). Bu zaferle birlikte Anadolu’nun kapıları Türklere açılmıştır. Alparslan ölünce Selçuklu tahtına oğlu Melikşah oturmuş ve bu dönemde devletin sınırları çok genişletilmiştir. Ancak bu parlak dönem uzun sürmemiş, Melikşah’ın ölümünden sonra çıkan taht kavgalarıyla devlet zayıflamaya başlamıştır.
Sultan Sencer döneminde biraz toparlanan ve gücünü
koruyan Selçuklu Devleti, onun ölümünden (1157) sonra
parçalanarak Irak, Kirman, Suriye ve Anadolu
Selçukluları olmak üzere kollara ayrılmıştır. Bunlardan
Anadolu Selçukluları Selçuklu varlığını bir süre daha
temsil eden en önemli güç olmuştur.
XI. ve XII. yüzyıllarda İslam dünyasının büyük bir bölümüne hakim olan Selçuklular, hakimiyetleri altındaki bölgelerde, özellikle de İran'da, abidevî ölçülerde eserler inşa etmişlerdir. Ancak Moğol akınlarıyla bu eserlerin çoğu yıkılmış ve günümüze ancak pek azı gelebilmiştir. Büyük Selçuklu mimarisinde eyvanlar ve abidevî portaller, belirleyici mimarî unsurlar haline gelmiş olup, bu iki yapısal unsur, hem dinî hem de dinî olmayan binalarda değerlendirilmişlerdir.
Malzeme olarak genellikle tuğlanın kullanıldığı bu
dönem eserlerinin tezyinatında dekoratif tuğla işçiliği ve
stuk süslemeler yaygın unsurlardır. Nebati ve hendesi
unsurlar ile yazı Selçuklu tezyinatında yaygın olarak
görülen süsleme elemanlarıdır. Az da olsa, ö-zellikle çini
tabaklarda insan ve hayvan figürlerine de
rastlanılmaktadır.
Büyük Selçuklular, Türk mimarisinde daha önce başlayan gelişmeleri değerlendirerek, abidevî bir cami mimarisi ortaya
koymuşlardır. Dört eyvanlı, avlulu ve mihrap önü kubbeli planları ile ilk denemelerini Karahanlı ve Gazneli kervansaraylarında
gördüğümüz kubbe+eyvan+avlu birlikteliğini büyük bir ustalıkla uygulamışlardır. Bu plan tipi, bütün İran ve Orta Asya’da inşa
edilen diğer camilere örneklik etmiştir. Büyük Selçuklu camileri dıştan her türlü süslemeden uzak, sık tuğla örgüsüyle
belirginleşen masif bir kütle görünümüne sahiptir.
İlk Büyük Selçuklu camii, önemli kısımları Melikşah zamanında (1072-1092) yapılmış olan Isfahan’daki Mescid-i Cuma’dır.
Gülpayegan Camii (1108-1118), Kazvin Mescid-i Cuma (1113-
1119), Kazvin Mescid-i Haydariyye (1113-1119), Barsiyan Mescid-i
Cuma (1134), Zevvare Mescid-i Cuma (1135) ve Ardistan Mescid-i
Cuma (1158) İran topraklarında kurulmuş diğer önemli Selçuklu
camileridir. Anadolu’da mevcut, inşa tarihleri oldukça eskilere
giden üç cami de Büyük Selçuklular’a bağlanmaktadır. Bunlar
Diyarbakır Ulu (1091-1092), Siirt Ulu (XII. yüzyıl başları) ve Bitlis
Ulu (XII. yüzyılın ilk yarısı) camileridir.
Isfahan Cuma Camii planı
(Büyük Selçuklu Mirası Kitabı’ndan)
Isfahan Cuma Camii genel görünüşü
(Büyük Selçuklu Mirası Kitabı’ndan)
Karahanlılar ve Gazneliler’de olduğu gibi, Büyük Selçuklular dönemine ait bazı camilerin de sadece minareleri bize ulaşabilmiştir. 1058 tarihli Damgan Mescid- i Cuma’ya ait minare bu bağlamda zikredilmesi gereken önemli bir örnektir. Save Mescid-i Meydan Minaresi (1061), Zevvare Mescid-i Pamenar Minaresi (1068-1069), Isfahan Çar Menar (1122) ve Sin Minaresi (1129) diğer önemli örneklerdir.
Karahanlılar ve Gazneliler dönemlerinden beri var olan medreseler, Büyük Selçuklular döneminde yaygınlık kazanmıştır. Bu dönemde hızla yayılmaya başlayan Şiiliğe karşı Sünni inanışı güçlendirmek için bizzat devlet eliyle önemli merkezlerde çok sayıda medrese kurulmuştur.
Nişabur, Bağdat, Tus, Isfahan, Herat ve Belh gibi şehirlerde
kurulan bu medreselerden günümüze her ikisi de Melikşah
zamanına ait Rey (1072-1092) ve Hargird (1087)
medreselerinin harabeleri ulaşmıştır.
Selçuklular devrinde çok sayıda türbe inşa edilmiştir. Bunlardan önemli bir kısmı günümüze kadar gelebilmiştir. Bu dönem türbelerinin çoğu, genel form ve örtü sistemi bakımından birbirine büyük bir benzerlik arzetmekte olup, kümbet ismiyle anılmaktadır.
Bu dönemin türbelerini genel bir tasnifle dört köşeli, çok köşeli ve
yuvarlak olmak üzere üç ana gruba ayırmak mümkündür. Selçuklu
türbelerinde malzeme olarak genellikle tuğla kullanılmıştır. Ancak
Tuğrul Bey zamanından kalma Abarkuh’taki Kümbed-i Âli (1056)
taştan yapılmıştır. Damgan Cihil Duhteran (1056),
Karagan/Harrekan I, II (1067-1068,1093), Serahs Yartı (1098),
Serahs Ebul Fazl (XI. yüzyıl sonu), Mihne Ebu Said (XI. yüzyıl sonu),
Afganistan Sar-i Pul İmam Hurd (XI. yüzyıl sonu), Tus İmam Gazali
(1111), Damgan Masumzade (XII. yüzyıl), Meraga Kırmız/Surh
(1147) kümbetleri ile Merv Sultan Sencer Türbesi (1157) ve
Nahcivan Yusuf b. Kuseyr (1162), Urmiye Se (1184), Nahcivan
Mümine Hatun (1186), Curcan Kabus (1196), Hemedan Aleviyan
(XII. yüzyıl sonu), Doğu İran’da Radkan (XIII. yüzyıl başı), Nahcivan
Cuga Köyü (XIII. yüzyıl) kümbetleri Selçuklular dönemine ait önemli
mezar yapılarıdır.
Karahanlı ve Gazneli dönemlerinde
görülen kervansaray mimarisi, Büyük
Selçuklular tarafından geliştirilerek
devam ettirilmiştir. Simnan-Damgan
yolunda Ribat-ı Anuşirvan (1029-
1049), Nişabur-Sebzevar yolunda
Ribat-ı Zaferani, (XI. yüzyıl sonları)
ve Nişabur-Merv yolunda Ribat-ı Şerif
(1114-1115) Büyük Selçuklu dönemi
kervansaray mimarisinin önemli
örnekleridir.
Isfahan Mescid-i Cuma 1072-1092 Isfahan Diyarbakır Ulu Camii 1091-1092 Diyarbakır Gülpayegan Mescid-i Cuma 1108-1118 Gülpayegan Kazvin Mescid-i Cuma 1113-1119 Kazvin
Zevvare Mescid-i Cuma 1135 Zevvare Ardistan Mescid-i Cuma 1158 Ardistan
Damgan Minaresi 1058 Damgan
Rey Medresesi 1072-1092 Rey
Hargird Medresesi 1087 Hargird
Karagan/Harrekan Kümbetleri I, II
1067-1068 (I), 1093 (II)
Tahran’ın batısında,
Hemedan-Kazvin arasında
Kümbed-i Kırmız/Surh 1147 Meraga
Sultan Sencer Türbesi 1157 Merv
Mümine Hatun Kümbedi 1186 Nahçivan
Kümbed-i Kabus 1196 Curcan
Ribat-ı Şerif 1114-1115 Meşhed-Serahs yolunda
Büyük Selçuklular Döneminin Önemli Mimarî Eserleri
Büyük Selçuklu dönemine ait bu slaytların hazırlanmasında kaynak: Yılmaz Can-Recep Gün, Ana Hatlarıyla Türk İslam Sanatları ve Estetiği, Kayıhan, İstanbul 2012, s. 144-153
Büyük Selçuklu Devri (1040–1157) Mimârisine Toplu Bakış
Büyük Selçuklu devleti Karahanlı ve o zamana kadarki İslâm mimâri geleneğinden istifade etmekle beraber mimâriye önemli yenilikler getirdiler. Birinci olarak, kaynağı genellikle Orta Asya evlerine dayandırılan dört eyvanlı, avlulu câmi ve medrese
mimarisi Selçuklularda daha da yaygınlaşmıştır. Tamamen tuğladan yapılan, alçı ve tuğla malzemelerle tezyin edilen bu câmilerde mihrap önü büyükçe bir kubbe ile örtülmüştür. Nişabur, Bağdat, Rey, Hargird, Tûs, İsfahan, Herat, Belh medreseleri bilhassa meşhur olmuştu. Fakat bu medreselerden günümüze sadece Hargird ve Rey medreselerinden bazı kısımlar ayakta kalabilmiştir.
Büyük Selçuklu mimarisinde gördüğümüz ikinci olarak câmilerde mihrap önü kubbesini kare bir şema üzerine yerleştirilerek sekiz ayak üzerine oturtmuşlardır.
İsfahan Mescid-i Cuması’nın Melikşah (1080) ve Terken (1088) kubbeleri ile
Gülpâyegân (1108-1116) Câmiin kubbesi ve Barsiyan Mescidi (1134) aynı esaslarda yapılmıştır. Kare mekândan kubbeye geçiş için köşelerde üç dilimli tromp kullanılmıştır.
Aslında Sâsânilerden beri bilinen tromp, Türklere gelinceye kadar düzgün daire şeklindeydi. Ancak Selçuklularda bu tromp üç dilimli hale getirilmek suretiyle hem estetik hem inşâî bakımdan bir gelişme göstermiş, diğer taraftan da mukarnasların doğmasına ilhâm kaynağı olmuştur.
Üçüncü olarak, medreselerde başlayan dört eyvanlı plan, camilerde de tatbik edilmiş; eldeki mevcut bilgilere göre ilk olarak Zevvare Mescid-i Cuma’sı (1135) bu anlayışla yapılmıştır.
Bunu ise 1158 tarihli Ardistan Mescid-i Cuma takip etmiştir. Saf nizamına ve toplu mekân elde etmeye uygun olmayan bir plân Selçuklularda iyice benimsenmiş ve
Malatya Ulu Câmi de kısmen aynı anlayışta yapılmıştır. Büyük Selçuklu minareleri de Karahanlı minareleri gibi yuvarlak gövdeli olup yatay kuşaklarla süslenmişti.
Dördüncü olarak, Doğu ile Batı arasındaki çok önemli ticaret yollarının bu imparatorluğun sınırları içinden geçmesi, ribat adıyla anılan kervansarayların
gelişmesine sebep olmuştur. Daha sonra Anadolu Selçuklularında en güzel şeklini bulan, Büyük Selçuklu Kervansarayları da medreseler gibi, ortadaki bir avlu
etrafına dört eyvanlı ve revaklı olarak yapılıyordu.
Beşinci olarak, Büyük Selçuklular türbe mimarisinde de başarılı eserler meydana getirmişlerdir.
Gövdelerinin şekillerine göre yuvarlak kare ve çokgen planlı ve abidevi olmak üzere dört grupta incelenen bu türbeleri genellikle iki katlı olup yer seviyesinden altta kalan kısmı mumyalık, üst kısma ise mescit adı verilmektedir.
İçinde cenazenin defnedildiği yer olan mumyalığa dışarıdaki başka bir kapıdan girilmekteydi ve genellikle kare mekânlıydı. Ortadaki mescit ise sembolik bir mihrap ihtiva etmek ve ölen kimsenin hatırasını canlı tutmak için yapılmıştı.
Çokgen gövdeli türbeler grubuna giren türbeler genellikle sekiz, on ve onikigen şeklinde yapılmış olup üstleri daha ziyade dıştan sivri külahlı veya ehrâmî örtü;
içten ise yuvarlak kubbe ile örtülmüştür. Kare plânlı türbelerin en güzel örneğine Merağa’daki Künbed-i Surh’da (1147) rastlıyoruz. Bir Atabekli eseri olan ve zarif mimarisi kadar çini süslemeleri ile de dikkati çeken Nahcıvan Mü’mine Hatun Kümbeti’ni (1186) çokgen gövdelilere, 1184 tarihli Urmiye’deki Se Künbedi ise yuvarlak gövdeli türbelere örnek olarak gösterebiliriz. Ancak bina içten kare plânlı olup kubbeyle örtülmüştür. Aslında kare gövdeli türbeler grubuna giren, fakat
yuvarlak gövdeli kasnak kısmının çok yüksek yapılmasıyla onlardan ayrılan Merv Sultan Sancar Türbesi, 17 m. Çapındaki kubbesiyle anıtsal bir görünüş sergiler.
(Kaynak: Nusret Çam; «İslam Sanatında Türkler», İslam Tarihi ve Medeniyeti, İlitam, Ankuzem, Ankara 2005, s. 284-286)