Ankara Çayı'nda 2005 yılından bu yana temizleme ve arıtma çalışmaları yapılmasına karşın var olan kirlilik bir türlü giderilemiyor. Özellikle yaz aylarında Ankara Çayı'ndan yayılan kötü kokudan en fazla civarda yaşayan yurttaşlar rahatsız olurken, Çayın hâlâ dolaylı yollardan tarımsal sulamada kullanılması ise birçok ölümcül hastalığa davetiye çıkarıyor.
Daha önce birçok defa Çayın kirliliğine ve insan sağlığı açısından yarattığı tehlikelere ilişkin haberlerin basında yer almasına karşın sonuç hiç değişmiyor. Ankara Çayı zehir saçmaya devam ediyor. Başkenti ortadan ikiye bölen ve birçok alışveriş merkezinin ve yerleşim biriminin yakınından geçen Çayın üzerinde bulunan çöpler ise hoş olmayan bir görüntü sergiliyor.
Çayın civarında yaşayan yurttaşlar en çok yaz aylarının gelmesiyle birlikte çaydan yayılan kötü kokudan şikayet ediyor. Uzmanlar da Ankara Çayı ve kollarının, en önemli inorganik kimyasal kirlilik parametreleri olan bakır, mangan, nikel ve krom gibi kimyasal maddeleri içinde bulundurması nedeniyle insan sağlığı açısından yarattığı tehlikelere dikkat çekiyor. Bununla birlikte özellikle yaz aylarında Çayın kirliliği nedeniyle sayıları artan sivrisinekler ise salgın hastalıkların yurttaşlara taşınmasında etkin bir rol oynuyor. Atatürk Orman Çiftliği'nin (AOÇ) de
yakınından geçen Çay, yarattığı kötü koku ve görüntü ile özellikle şehrin gürültüsünden kaçmak için çiftliğe gelen yurttaşları da rahatsız ediyor. Bunun yanı sıra çayın yüzeyinde bulunan köpükler de evsel ve kimyasal atıkların hâlâ Çaya ulaştığına dair ipuçları veriyor. Ayrıca çayın etrafında bulunan çöp yığınları da başkente yakışmayan görüntüler sunuyor. Öte yandan su seviyesi gittikçe azalan Çayın içinde yüzen hayvan leşleri de halk sağlığı açısından ciddi tehlike oluşturuyor.
Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Çevre Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Atilla Hışır , Ankara Çayı'nın başkentin "yüz karası" olduğunu söyledi. Daha önce birçok defa Çevre Mühendisleri Odası olarak Ankara Çayı'nın yarattığı tehlikelere dikkat çektiklerini anımsatan Hışır, yapılan tüm uyarılara karşın yetkililer tarafından Çayın temizlenmesine yönelik ciddi bir adım atılmadığının altını çizdi. Hışır, Ankara Çayı'nın Hatip Çayı ve Çubuk Çayı'ndan oluştuğunu ve bu çayların da başkentte tarımsal sulamada kullanıldığını anlatarak, "Çayın
yarattığı kirlilik hafife alınacak düzeyde değil, tüm başkentte yaşayan yurttaşların sağlığını olumsuz etkileyecek kadar kötü. Anakent Belediyesi soruna tamamen duyarsız kaldı demek yanlış olur ancak aldığı önlemlerin de yeterli olduğu kanaatinde değilim. Özellikle de bu çay tarımsal sulamada kullanılan çubuk çayı ve Hatip çayı'ndan oluştuğu ve dolaylı olarak da tarımsal sulamada kullanıldığı için sorun daha da büyüktür" dedi.
Hatip çayı'nın Hasanoğlan'dan başlayarak, Mamak üzerinden Ankara'ya ulaştığını belirten Hışır, bu güzergahtaki yerleşim alanlarının kanalizasyonlarının Hatip Çayı'na bağlandığını kaydetti. Hışır aynı zamanda Ankara çayı'nın
civarında yaşayan yurttaşların çocuklarının yaz aylarında serinlemek için çaya girdiklerini ve bunun sonucu olarak da çocukların bir sürü kimyasal atık içeren çaydan doğrudan etkilendiklerinin altını çizdi. Bununla birlikte Hasanoğlan ve Lalahan çevresindeki sanayi tesislerinin atıkların da Hatip çayı'na akıtıldığını belirten Hışır, şunları şöyledi:
"Biz insanoğlu her zaman var olan bir güzelliği bozmaya yönelik adımlar atıyoruz. Bir ülkede sanayi tesislerinin olması elbette çok sevindirici bir gelişme ancak bu sanayi tesislerinin bütün atıklarının bütün canlıların hayat kaynağı olan suya boşaltılması ne derece etik bir davranış? çayda sadece temizleme ve arıtma işlemlerinin yapılması yeterli değildir. Sorunun kaynağına inilmelidir. Öncelikle Hasanoğlan ve Lalahan çevresinde bulunan sanayi tesislerinin atıklarının çaya akıtılmasına engel olmak gerekiyor. Bu arada çayın kirlenmesi sadece insan sağlığını tehdit etmiyor. İnsan sağlığı ile beraber o sudan yararlanmaya çalışan canlıların hayatını da etkiliyor. çayda daha önce kirliliğe ilişkin tespitlerde bulunmaya gittiğimizde çeşitli hayvanlara ait leş sürüsü gördük. Sadece kendimizi düşünerek attığımız bir adım bütün canlıların hayatını etkileyebiliyor. Buna hakkımız var mı?"