• Sonuç bulunamadı

This article was checked by ithenticate. ARAPÇADAN TÜRKİYE TÜRKÇESİNE GEÇMİŞ SÖZCÜKLERDE GÖRÜLEN ÜNSÜZLERLE İLGİLİ SES OLAYLARI. İbrahim TOSUN ÖZET

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "This article was checked by ithenticate. ARAPÇADAN TÜRKİYE TÜRKÇESİNE GEÇMİŞ SÖZCÜKLERDE GÖRÜLEN ÜNSÜZLERLE İLGİLİ SES OLAYLARI. İbrahim TOSUN ÖZET"

Copied!
21
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 12/30, p. 441-461

DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.12749 ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY

Article Info/Makale Bilgisi

Referees/Hakemler: Yrd. Doç. Dr. Süleyman Kaan YALÇIN – Yrd. Doç. Dr. Ramazan BÖLÜK

This article was checked by iThenticate.

ARAPÇADAN TÜRKİYE TÜRKÇESİNE GEÇMİŞ SÖZCÜKLERDE GÖRÜLEN ÜNSÜZLERLE İLGİLİ SES OLAYLARI

İbrahim TOSUN

ÖZET

İnsanın bir yetisi sonucunda birer iletişim aracı olarak ortaya çıkmış diller gelişim tarihleri boyunca sürekli etkileşim içinde olmuşlardır. Boyutları dilden dile farklılıklar gösteren bu etkilenmeler kültürel etkileşimin de bir sonucu olarak genellikle sözcük alış verişi düzeyinde meydana gelmiştir. Kültürel etkileşim yoluyla birçok dilde olduğu gibi Türkiye Türkçesine de, çeşitli dönemlerde, farklı dillerden sözcükler yerleşmiş ve bu ödünç sözcükler zamanla dilimizin söz varlığının bir parçası olarak günümüze kadar varlığını devam ettirmiştir.

Türkçenin ilk yazılı örneklerinden bugüne, çeşitli dönemlerde farklı dillerden Türkçeye dâhil olmuş alıntı sözcükler, o dönemde geçerli olan Türkçe kurallar doğrultusunda değişmelere uğramıştır. Bu değişmeler genellikle ünlüler ya da ünsüzler düzeyinde meydana gelen fonetik değişmelerdir. Alıntı sözcüklerde görülen fonetik değişmeler aslında her dilin kendi ses dizimsel dinamiklerinin ve kurallarının bir sonucu olarak, çoğunlukla en az çaba yasasının etkisi ile ortaya çıkmaktadır. Daha kolay söyleme yönünde gelişen bu fonetik değişmeler hem o dilin asıl sözcüklerinde hem de başka dillerden o dile yerleşmiş alıntı sözcüklerde meydana gelmektedir. Dil kurallarının alıntı sözcükleri de kapsayacak şekilde genelleşmesi dillerin alıntı sözcükleri de kendi söz varlığı içine alabilme çabasından kaynaklanmaktadır. Kültürel gelişme ve değişmeler sonucunda dile giren yeni kavramlara her an yeni karşılıklar türetmenin zorluğu, başka dillerden sözcük almayı gerektirmiş ve sözcük alımı daha çok etkilenilen kültürü taşıyan dillerde olmuştur. Bu nedenle de Türkiye Türkçesi, çoğunlukla İslamî değerlerin taşıyıcısı konumunda olan Arapçadan sözcük ödünçlemiştir. X. yüzyılda Arapçadan Türkçeye girmeye başlayan ve XIII. yüzyıldan itibaren de sayısı artarak daha geniş bir kullanım alanı bulan alıntı sözcükler günümüze kadar varlığını devam ettirmiştir. Bu uzun süreçte ana dilin kuralları çerçevesinde değişmelere ve bir ölçüde Türkçeleşme yolunda fonetik farklılaşmalara uğramışlardır.

(2)

Oğuzcaya dayalı olarak Anadolu’da, XIII. yüzyıldan itibaren gelişen edebî yazı dili bugün yaygın bir biçimde Eski Anadolu Türkçesi olarak adlandırılmaktadır. XV. yüzyılın sonlarından itibaren yerini Osmanlı Türkçesine bırakan bu edebî Türkçe günümüzde Türkiye Türkçesi olarak Türkiye Cumhuriyetinin resmî dilidir. Türkiye Türkçesi gelişim süreci boyunca bazı dillere sözcük verirken bazı dillerden de çeşitli oranlarda sözcük almıştır. Şu anda dilimizin söz varlığı içinde değerlendirilen ödünç sözcüklerin büyük bir kısmı Arapçadan ödünçlenmiş olanlardır. Bu sözcüklerin çoğunun Türkiye Türkçesinin doğal dil kurallarına ve imlasına uyumlu olarak kullanıldıkları, temel dilin etkisi altında, seslik düzeyde, çeşitli değişmelere uğradıkları görülmektedir. Arapçadan ödünçlenmiş sözcüklerde ünsüzlerle ilgili olarak meydana gelen ses olaylarının büyük bir kısmı Türkiye Türkçesinin kendi iç ve dış dinamiklerine göre açıklanabilmektedir.

Türkiye Türkçesinin ünsüz diziminde diğer dillerde olmayan bazı kurallar söz konusudur. Bunlardan en önemlileri ikiz ünsüz kullanılmaması, ötümlü-süreksiz ünsüzlerin sözcük sonunda bulunmaması, sözcüklerin bazı ünsüz çiftleriyle bitmemesi ve bazı ünsüzlerle sözcüklerin başlamamasıdır. Türkçeye özgü bu özelliklerin alıntı sözcüklerde de etkili olduklarını ve bazı fonetik değişmeleri tetiklerini görmek mümkündür. Bu çalışmada dilimize Arapçadan girmiş ödünç sözcüklerin, ünsüz düzeyinde ne tür değişimler geçirdikleri ele alınmış, ünsüzlerle ilgili bu değişmelerin hangi eğilimlerden kaynaklandığı ve genelleşme düzeyleri Türkçe Sözlükten elde edilmiş verilerle ispatlanmaya çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Ödünç sözcükler, ünsüz, ses olayları, ünsüz değişmesi, benzeşme.

PHONETICAL CHANGES REGARDING CONSONANTS IN THE MODERN TURKISH WORDS BORROWED FROM ARABIC

ABSTRACT

Languages, which emerged as result of a human ability and has functioned as tool of communication, have always been in a state of interactions throughout their history. These interactions varied according to languages and generally occurred in the form of word exchanges as a result of cultural interactions. This was also the case for the Modern Turkish, which adopted words from various languages in various periods. These loanwords have survived to the present day as part of Turkish vocabulary.

From the earliest written examples to the present, loanwords have undergone changes according to the grammatical rules of the Turkish language in the corresponding period. These changes are usually phonetical changes that are related to vowels or consonants. Phonetical changes in the loanwords occur as a result of phonological dynamics of a certain language and with the influence of the least effort rule. These phonetical changes that take place due to the easier enunciation principle occur both in the words of a particular language and in the

(3)

words borrowed from other languages. Generalization of linguistic rules to include loanwords originate from the effort to adopt them into its own vocabulary. The difficulty of creating equivalents to the newly-acquired concepts that happen as a result of cultural changes led to the necessity to borrow words from other languages and borrowing words happen in the languages that transmit the culture which influences other cultures.

Hence, Modern Turkish has borrowed words mostly from Arabic which transmits Islamic values. The loanwords that generally began to enter into Turkish from Arabic in the tenth century and be used extensively from the thirteenth century onwards have survived to the present day. In this long period, they have changed in accordance with the rules of Turkish and undergone phonetical changes, which eventually made them part of the Turkish vocabulary.

A new literary language based on the Oghuz language began to emerge in Anatolia from the thirteenth century onwards. This literary Turkish that is generally called Old Anatolian Turkish and began to be replaced by Ottoman Turkish from the late fifteenth century onwards is called Modern Turkish today. Modern Turkish, the official language of the Turkish Republic, have lent words to some languages and have borrowed words from them in varying degrees throughout its developmental process. Some of the loanwords that are considered a part of Turkish language today are from Arabic. Most of these loanwords are used in accordance with the natural linguistic rules and spelling of Modern Turkish with only various phonetical changes under the influence of the recipient language. Most of the the phonetical changes in the consonants of Arabic loanwords can be explained by the internal and external dynamics of Modern Turkish.

Modern Turkish have some rules of consonantal phonology which other languages do not. The most important of these are that Modern Turkish does not use double consonants, words do not end in vocalized tenuis and some consonant pairs, and words do not begin with certain consonants. These features specific to Modern Turkish have an impact on loanwords as well and lead to some phonetical changes. In this study, the kind of consonantal changes Arabic loanwords in Turkish have undergone, what tendencies cause these changes and the levels of generalization have been proved by using the data obtained from the Turkish Dictionary.

STRUCTURED ABSTRACT

Languages, which emerged as result of a human ability and has functioned as tool of communication, have always been in a state of interactions throughout their history. These interactions varied according to languages and generally occurred in the form of word exchanges as a result of cultural interactions. This was also the case for the Modern Turkish, which adopted words from various languages in various periods. These loanwords have survived to the present day as part of Turkish vocabulary.

From the earliest written examples to the present, loanwords have undergone changes according to the grammatical rules of the Turkish

(4)

language in the corresponding period. These changes are usually phonetical changes that are related to vowels or consonants. Phonetical changes in the loanwords occur as a result of phonological dynamics of a certain language and with the influence of the least effort rule. These phonetical changes that take place due to the easier enunciation principle occur both in the words of a particular language and in the words borrowed from other languages. Generalization of linguistic rules to include loanwords originate from the effort to adopt them into its own vocabulary. The difficulty of creating equivalents to the newly-acquired concepts that happen as a result of cultural changes led to the necessity to borrow words from other languages and borrowing words happen in the languages that transmit the culture which influences other cultures.

Hence, Modern Turkish has borrowed words mostly from Arabic which transmits Islamic values. The loanwords that generally began to enter into Turkish from Arabic in the tenth century and be used extensively from the thirteenth century onwards have survived to the present day. In this long period, they have changed in accordance with the rules of Turkish and undergone phonetical changes, which eventually made them part of the Turkish vocabulary.

A new literary language based on the Oghuz language began to emerge in Anatolia from the thirteenth century onwards. This literary Turkish that is generally called Old Anatolian Turkish and began to be replaced by Ottoman Turkish from the late fifteenth century onwards is called Modern Turkish today. Modern Turkish, the official language of the Turkish Republic, have lent words to some languages and have borrowed words from them in varying degrees throughout its developmental process. Some of the loanwords that are considered a part of Turkish language today are from Arabic. Most of these loanwords are used in accordance with the natural linguistic rules and spelling of Modern Turkish with only various phonetical changes under the influence of the recipient language. Most of the the phonetical changes in the consonants of Arabic loanwords can be explained by the internal and external dynamics of Modern Turkish.

Modern Turkish have some rules of consonantal phonology which other languages do not. The most important of these are that Modern Turkish does not use double consonants, words do not end in vocalized tenuis and some consonant pairs, and words do not begin with certain consonants. These features specific to Modern Turkish have an impact on loanwords as well and lead to some phonetical changes. In this study, the kind of consonantal changes Arabic loanwords in Turkish have undergone, what tendencies cause these changes and the levels of generalization have been proved by using the data obtained from the Turkish Dictionary.

Since modern Turkish and Arabic are two languages that are distant both in terms of structure and origin, have a very wide range of usage in the world, and are unlikely to be related, completely different rules regarding phonemic order in these languages are at work.

Therefore, when these languages borrow words from each other, they try to make these loanwords undergo common phonetical changes and accommodate them according to its linguistic rules. Hence, it is not unusual to witness certain phonetical changes in Arabic loanwords at the

(5)

level of consonants according to the rules of consonantal syntagm in Modern Turkish.

The most common phonetical change in Arabic loanwords in Modern Turkish is the singularizing of twin consonants and devoicing.

Since it is contrary to Modern Turkish system of phonetic syntagm to use double consonants, one of the twin consonants in Arabic loanwords is dropped and thus, less effort is spent in uttering them. eziyyet>eziyet, ferrāş>faraş, hammal>hamal, hammām>hamam, ḳaṣṣāb>kasap, ḳaffāf>kavaf (ucuz ayakkabı yapıp satan), rezze>reze(menteşe), ṣaḥḥāf>sahaf, selle>sele(sepet), debbāğ>tabak, zumurrud>zümrüt, şellāle>şelale, faḫḫ>fak, havāss>heves, hurr>hür, reff>raf, şabb>şap, takass>takas, zamm>zam. Singularizing of twin consonants is mostly seen in the middle and end of words. Devoicing is not common in Modern Turkish words in that it requires extra effort. On the contrary, general trend is vocalisation. Despite this, devoicing is a generally seen phonetical change at the beginning, middle and the end of Arabic loanwords. This arises from consonantal harmony in Turkish and the fact that certain consonants do not come at the beginning and end of words.

bahā>paha, dellāl>tellal, cūl>çul, ġırbāl>kalbur, ġavġā>kavga, ġayb>kayıp, baydaḳ>paytak, zuḳāḳ>sokak, debbāğ>tabak, zikınefes>tıknefes, zaʿferan>safran (bir bitki), abdal>aptal, behcet>behçet, echel>eçhel, ibtāl>iptal, ḳaḥbe>kahpe, lehce>lehçe, mahcub>mahcup, matbah>mutfak, masdar>mastar, mudhiş>müthiş, nisbet>nispet, şubhe>şüphe, ıztırab>ızdırap, felc>felç, cesed>ceset, burç>burç, cevāb>cevap, cild>cilt, evlād>evlat, ḫāric>hariç, icad>icat, sedd>set, debbāğ>tabak.

There are also phonetical changes in Arabic loanwords at the level of consonants that are encountered less often. While most of them occur in accordance with the least effort rule, some of them occur due to other rules in Modern Turkish such as consonant harmony and consonants.

Other phonetical changes regarding Turkishification or assimilation of Arabic loanwords into Turkish are as follows:

Dropping of consonants: afv>af, biyʿat>biat, ceyb>cep, fişeng>fişek, ins>in (insan), hafakan>afakan, hıyanet>ihanet, feylesof>filozof, nevbet>nöbet, miṭhare>matara, misk>mis, saḥleb>salep (bir bitki), seyl>sel, istiftāḥ>siftah, temyiz>temiz, terāvīh>teravi, ustād>usta, veliyy- i-ʿahd>veliaht, zemherīr>zemheri, hurr>hür, reff>raf, şabb>şap, ṭibb>tıp, zamm>zam, zann>zan, zemm>zem.

Vocalisation, Continuity and Discontinuity: bornus>bornoz, ıztırab>ızdırap, feylesof>filozof, katīfe>kadife, akīde>ağda, ḳaffāf>kavaf (ucuz ayakkabı yapıp satan), manḳal>mangal, meles>melez, ṣaḥīfe>sayfa, ṣamġ>zamk; matbaḫ>mutfak, cebr>cevr, ittiba>intiba; faḫḫ>fak, ḫalīfe>kalfa, ḫinnā>kına, masḫara>maskara (eğlenceli, rezil), mis̱ḳab>matkap, nusḫa>muska, matbaḫ>mutfak.

Consonant generation: acaʿīb>acayip, fīʿat>fiyat, katāʿif>kadayıf, kehrubā>kehribar, ḳīṭān>kaytan, māʿī>mavi, babbağa>papağan, saʿterī>soytarı, şaḳāʿiḳ>şakayık, ṭāliʿ>talih, ṭamaʿ>tamah, zaʿīf>zayıf, zīnet>ziynet, unnab> hünnab, cibillet>cibilliyet, ʿaybe>heybe.

(6)

Simulation and Differentiation of Consonants: ʿanber>amber, ḫıżr- ilyās>hıdırellez, inbik>imbik, ḳanber>kamber, menbaʿ>memba, safvet>saffet(temizlik), ṭunbūr>tambur, tekye>tekke, tenbīh>tembih, zinbīl>zembil(torba), mevhum>mefhum, sünbül>sümbül, şubhe>şüphe, menba’>memba; attar>aktar, kemmūn>kimyon, mihekk>mihenk(denek taşı), muşammaʿ>muşamba, tennūr>tandır, ittiba’>intiba, matbah>mutfak, ḳaffāf>kavaf (ucuz ayakkabı yapıp satan).

Duplication, Metathesis, Nasalisation and Other Consonant Changes: huzām>hüzzam; ṣahrīc>sarnıç, ġırbāl>kalbur;

bekkāre>makara, ittiba>intiba; ḫıżr-ilyās>hıdırellez, kelpetān>kerpeten, nebbūt>labut (kalın, kısa sopa), mā-fīhi>mafiş (bitti, yok), ṣahrīc>sarnıç, cihaz>çeyiz, halecan>heyecan, sahife>sayfa.

As the examples above suggest, various consonantal changes, some of which are common and others less frequent, occur in Arabic loanwords in Modern Turkish. Although various reasons for these changes can be cited, the most prevailing and the most significant of these, in our opinion, is the effort to Turkishify these words and the need to render them easy to utter.

Keywords: Loanwords, consonants, phonetical changes, consonant mutation, assimilation.

1. Giriş

Bir dilbilimi terimi olarak dil, insan zihninin en karmaşık, en sistemli ürünüdür (UZUN:

2000, 3) ve insanlar arasında iletişim kurmaya yarayan en etkili araçlardan biri, aynı zamanda sesli göstergeler dizgesidir (VARDAR: 2002, 71). Dil, insanlığın birikimlerinin bir toplamı olan kültürün kuşaktan kuşağa taşınarak bugüne ulaşmasında çok önemli bir rol üstlenmiştir. İnsanoğlu önceleri duygu ve düşüncelerini ifade etmek için çığlık ve mırıldanmayı andıran düzensiz sesler çıkarmış, içinde bulunduğu grubun diğer bireyleriyle bu şekilde iletişim kurmaya çalışmıştır. İnsan yaklaşık bir milyon yıl önce doğada varlık göstermeye başlamıştır (BAŞKAN: 1968, 143). Zamanla hem bedensel hem de zihinsel olarak büyük bir değişim ve gelişim gösteren insan türü, dil yetisi (KIRAN:

2002, 38) sayesinde genellikle duygusal etki ve tepkiler biçiminde çıkardığı çığlık ve mırıldanmaları bir düzene sokmayı, doğayı bu ses öbekleriyle adlandırmayı ve anlamlandırmayı başararak bugün dil dediğimiz en etkili iletişim aracını oluşturmuştur. Dil olarak adlandırılan bu iletişim sistemi insanoğlunun top yekûn çabasıyla ortaya çıkmıştır. Önceleri küçük gruplar arasında bir anlaşma aracı olarak kullanılmış, basit duyguları ve insanın yakın çevresinde sıklıkla günlük ilişkiler kurduğu somut nesneleri adlandırmak için kullanılmış olan anlam yüklenmiş, dil evrimini sağlayan (BOZKURT: 1995, 159) cılız sözler, zamanla grupların bir araya gelerek büyük topluluklara dönüşmesiyle birleşip çoğalarak söz varlıkları daha genişlemiş dillere dönüşmüşlerdir. Diller toplumsal yaşamın ürünü olduklarından çeşitli gereksinmelerin baskısı ve başka toplumların etkisiyle değişime uğrarlar (MARTİNET: 1984, 3). Bu durumda, dillerin ilk dönemlerden beri sürekli etkileşim içinde olduklarını, birbirlerinden etkilendiklerini ve ödünçlemeler yaptıklarını söylemek yanlış olmaz. Aynı zamanda, bu etkileşim sürecinde bazı diller başkaları tarafından istila edilmiş, bazı diller gelişim süreci boyunca köklü değişmelere maruz kalıp çeşitlenerek, bölünerek farklı dillere dönüşmüş ya da ölerek işlevsiz kalmıştır (BURAN: 2015, 99).

Bugün dünyada konuşulmakta olan bütün dillerin köken bakımından dil ailesi denilen büyük gruplar içinde toplandığı ve aynı dil ailesine mensup olan dillerin tek bir ana dilden bölünerek oluştukları kanıtlanmıştır. Bu durum dillerde, süreç içinde hem ses hem biçim hem de söz varlığı

(7)

bakımından büyük ve köklü değişmelerin meydana geldiğini, bu değişmelerin kendiliğinden, kuşaktan kuşağa aktarılırken belirsiz bir şekilde ortaya çıktığını göstermektedir. Dillerin bazı iç ve dış dinamiklerle ses, biçim, söz dizimi ve anlam yapılarında görülebilen bu değişmelerden her birinin ayrı bir nedeni olduğu gibi (KARAAĞAÇ: 2013, 663) bazı değişmeleri aynı nedenlere bağlamak da mümkündür. Dillerdeki değişmelerin nedenleri üzerine çalışmış olan bazı bilim adamları bu değişmeleri; 1. Irkın etkisi, 2. Coğrafyanın etkisi, 3. En az çaba ve en çok çaba etkisi, 4. Çocuklara verilen ana dili eğitiminin etkisi, 5. Sosyal ve siyasal etkenler, 6. Alt katman etkisi, 7. Üst katman etkisi, 8. Örneksemelerin etkisi, 9. Yazım kurallarının etkisi (KARAAĞAÇ: 2013, 663-667) gibi nedenlere bağlamaktadırlar.

Diller kendi tarihi gelişim süreçleri içinde ilerlerken hem kendi asıl sözvarlıkları düzeyinde çeşitli değişmeler geçirmekte hem de diğer dillerden ödünçledikleri sözcükleri kendi kurallarına uydurma çabasıyla değişime uğratmaktadırlar. Ödünç sözcükler yerleştikleri dilin iç dinamiklerine uygun olarak farklılaşırken her dil ödünç aldığı sözcükleri kendi ses sistemine, ses ve söz dizimi kurallarına, ses uyumlarına, telaffuz ve imlasına uydurmaya çalışarak kullanmaktadır. Bazen bir dile girmiş ödünç sözcüklerde öyle önemli değişmeler meydana gelmektedir ki ödünç sözcüğün o dile ait olmadığı derin etimolojik araştırmalarla anlaşılabilmektedir. Tabii ki bu değişmelerin boyutları dilden dile ve sözcükten sözcüğe farklılıklar arz etmektedir ve değişmeler aslında bilinçli bir zorlama olmadan, dilin doğal sınırları içinde, söyleyiş kolaylığı ve emek tasarrufu (GÜLENSOY: 1995, 128) sağlamak için kendiliğinden meydana gelmektedir.

Aslında her dilin ses düzeninde o dilin sesbilimsel dizgesini oluşturan belli kurallar geçerlidir (BOZKURT: 1995, 34). Türkçede de sözcük yapım ve çekimlerinde biçimsesbilim kuralları çeşitli ses uyumlarının uygulanmasını düzenlemektedir ve bu kurallar ödünç sözcükleri de kapsayan bir tür yeniden yazma kurallarıdır (UZUN: 2000, 41).

Günümüzde dünyanın büyük bir bölümünde hem yazı dili hem de konuşma dili olarak varlığını sürdüren Türkçenin önemli kollarından biri olan Türkiye Türkçesi tarihi gelişim süreci boyunca çeşitli dillerle etkileşim içinde olmuş ve sözcük alış verişinde bulunmuştur. İlişki içinde olduğu dillere sözcük verirken bu dillerden ödünçlemeler yoluyla sözcük de almıştır. Bugün Türkiye Türkçesi standart dilinde Arapça, Farsça, Fransızca, İngilizce, İtalyanca ve Yunancadan ödünçlenmiş çok sayıda sözcük bulunmaktadır. Farklı dillerden alınmış sözcüklerin büyük bir bölümünde Türkiye Türkçesinin kurallarına uygun olarak çeşitli değişmeler meydana gelmiştir. Özellikle Türkiye Türkçesinin ses diziminde genel kural niteliği taşıyan ünlü ve ünsüz uyumlarının etkisiyle Arapçadan ödünçlenmiş sözcükler de ses bilgisi düzeyinde yaygın değişmelere uğramışlardır. Bu sözcüklerde imla, telaffuz ve en az çaba yasasının Türkiye Türkçesindeki işleyişi gibi nedenlerden kaynaklanan ses değişmelerine sıkça rastlanmaktadır.

Bu çalışmada TDK’nın Türkçe Sözlük’ünden ve Ferit Develioğlu’nun “Osmanlıca Türkçe Küçük Lûgat” adlı eserinden alınmış, Türkiye Türkçesine Arapçadan geçmiş sözcüklerdeki ses olayları ünsüzler düzeyinde ele alınacak, yaygın olarak görülen ses olaylarının hangi nedenlerle meydana geldiği belirlenip değerlendirilecektir.

2. Türkiye Türkçesi ve Arapça

Günümüzde dünyada konuşulmakta olan dillerin yapı ve köken bakımından sınıflandırılmasına göre Türkçe ile Arapçanın hem yapı hem de köken bakımından farklı gruplar içinde yer alan diller oldukları, işleyiş bakımından birbirine hiç benzemedikleri ortaya konmuştur.

Arapça köken bakımından Hami-Sami dilleri Türkçe ise Altay dilleri kolunda yer almaktadır. Yapı bakımından da Türkçe eklemeli (sondan eklemeli), Arapça bükümlü diller grubuna girdiğinden işleyiş olarak da tamamen farklı özellikler sergilemektedirler. Hem köken hem de yapı bakımından hiçbir benzerliği olmayan bu iki dilden her birinin kendi işleyişlerini belirleyen başlıca farklı kuralları

(8)

söz konusudur. Türkçe ilk gelişim dönemlerinde ünsüzler bakımından fakirleşmiş, daha sonra yabancı dillerin etkisiyle başta fısıltılı ve sızıcı ünsüzler bakımından zenginleşmiş, aynı zamanda ötümsüz-patlayıcı ünsüzlerin de ötümlü biçimleri ortaya çıkmıştır (BAZİN: 1988, 20).

Köken bakımından Hami-Sami dil ailesi içinde yer alan Arapça, yapı bakımından kök bükümlü bir dildir. Sözcük türetme sırasında kök ünsüzlerinin sürekli sabit kaldığı (CİVELEK: 2003, 6; TİMURTAŞ: 1997, 83) bu kök ünsüzleri arasındaki ünlülerin her seferinde değiştiği ya da bunlara ilave olarak bazı ünsüzlerin eklemlendiği görülür. Üç ünsüzlü aslî köklerden çeşitli vezinlerde sözcükler türetilir (KURT: 2012, 189).

Arap dilinin gelişimi ile ilgili bazı kaynaklardaki anlatılara göre Hz. Âdem’in Cennette iken Arapça konuştuğuna, oradan kovulduktan sonra ise Süryanca konuşmaya başladığına inanılmaktadır.

Yine bu anlatılarda Hz. Nuh’un gemisindekilerden Curhum’un Arapça konuşan tek kişi olduğu (CİVELEK: 2003, 67) ifade edilmektedir. Tufandan sonra Sam’ın oğlu İrem’in Curhum’un kızlarından biriyle evlendiği ve bunlardan doğan Ad, Abil, Casir, Şemûd ve Cesîd adlı çocukların Arapça konuştukları, Curhumluların daha sonra kabile olarak gelip Mekke yakınlarına yerleştikleri (CİVELEK: 2003, 67) rivayet edilmektedir.

Edebî yazı dili olarak kuzey ve güneyden iki kol halinde gelişen Arapçanın, Güney Arapçasına ait ilk yazılı belgeleri MÖ VII. – MS VI. yüzyıllar arasında yazılmış kitabeler ve Kuzey Arapçasına ait yaklaşık 300 yılında yazılmış yazılar, Sina yarımadasında bulunan Ram’ın üç kitabesi, 513 tarihli Zebed, 560 tarihli Hire’deki Hint Kilisesi Kitabesi ve 568 tarihli Harran Kitabeleridir (GOLDZİHER: 1993, 12-13)1.

Arap alfabesi Nabat dili yazısı örnek alınarak MS IV. yüzyıldan itibaren oluşturulmuştur.

Arapça İslâmiyetin de etkisiyle VII. yüzyıldan itibaren konuşma alanını sürekli genişleterek X.

yüzyılda Türk ve Hint bölgelerine, güneyde Afrika’ya, batıda Endülüs’e ve Mısıra yayılmıştır. Bu süreçte Fars, Türk ve Hint dillerinden etkilenerek (CİVELEK: 2003, 68-70) bu dillerden sözcük almıştır. Arapça, Kurʿan dili olarak sürekli önemini korumuş ve Müslümanlığı benimseyen toplulukların sürekli öğrenmeye ve kullanmaya çalıştıkları bir dil haline gelmiştir (CİVELEK: 2003, 68-70). Bu durum özellikle Arap dünyasıyla komşu olan ve başka diller konuşan toplumların dillerine Arapçadan çok sayıda sözcük geçmesine neden olmuştur. Aynı nedenle Türkçe de yüzyıllar boyunca Arapçadan çok fazla sözcük almıştır. Edebi Türkçede X. yüzyıldan itibaren sayısı giderek artan bir şekilde Arapça sözcüklere rastlamak mümkündür. Arapçanın Türkçe üzerindeki en yoğun etkisi Anadolu’da uzun yıllar yazı dili olarak kullanılmış Osmanlı Türkçesi üzerinde görülmektedir.

Arapça sözcüklerin Türk diline yerleşmeye başlaması XI. yüzyıl metinlerinde (Kutadgu Bilig’de) tespit edilmekle birlikte, XV. yüzyıldan itibaren Arap imlasının Türkçe yazımda etkili olduğu ve 1900’lü yılların başlarına kadar Türkçe-Arapça-Farsça sözcüklerin, çoğunlukla Arap imlasıyla şekillendirdiği Osmanlıca olarak adlandırılan yapay bir edebî yazı dili kullanıldığı söylenebilir.

Cumhuriyetle birlikte Türkiye Türkçesinde uygulanan sadeleşme çabalarına rağmen bugün dilde hâlâ çok sayıda Arapça sözcük bulunmaktadır. Fakat Türkiye Türkçesi standart dili, Arap imlasından tamamen arınmıştır. Türkiye Türkçesine yerleşmiş Arapça sözcüklerin çoğu dilin seslik özelliklerine göre çeşitli ses değişmelerine uğramış ve Türkçenin söyleyişine, imlasına uydurularak dilin söz varlığına dâhil edilmiştir.

Bugün dünya dillerinde karşılaşılan ünsüzler boğumlanma yerlerine, tarzına ve ses tellerinin durumuna göre sınıflandırılırlar. Ünsüzler, boğumlanma noktasına göre dudak, diş, öndamak, orta damak, art damak ve gırtlak; boğumlanma tarzına göre patlayıcı, sızıcı, kayan ya da sürekli süreksiz;

ses tellerinin durumuna göre ise ötümlü, ötümsüz (KARAAĞAÇ: 2013, 837; GENCAN: 2001, 70-

1Bu bilgiler İgnaz Goldziher’in Azmi Yüksel ve Rahmi Er tarafından Klasik Arap Literatürü adıyla Türkçeye çevrilmiş ve 1993’te Ankara’da basılmış eserinin 12.-13. sayfalarından alınmıştır.

(9)

75; ERGİN: 1985, 37-39) olarak gruplara ayrılmaktadırlar. Şunu da söylemek gerekir ki ünsüzlerin çoğu dillerde ortakken dilden dile farklılık gösteren ya da sadece bazı dillerde bulunan ünsüzler de mevcuttur. Örneğin Türkçedeki ç ve p ünsüzleri Arapçada, Arapçadaki ( ﻉ), (ﺬ), (ﻅ ), (ﺾ), (ﺙ), )ﺥ(

gibi ünsüzler Türkçede bulunmamakla (TİMURTAŞ: 2003, 105-106) birlikte bu ünsüzlerle birebir örtüşmeyen benzer ünsüzlerin var olduğunu söylemek mümkündür. Türkçede tam karşılıkları bulunmayan ünsüzler barındıran Arapça kökenli sözcüklerde bu ünsüzler Türkçedeki benzerlerine dönüşerek telaffuz edilmektedirler.

Bu çalışma Türk Dil Kurumunun hazırlamış olduğu Türkçe Sözlük’te2 yer alan Arapça kökenli sözcüklerdeki ünsüz olaylarını kapsamaktadır. Çalışmada sözlüğün taranması ile elde edilen sözcük düzeyindeki veriler değerlendirilerek ünsüz düzeyinde meydana gelen seslik olaylar, bu olayların ortaya çıkma nedenleri, Türkiye Türkçesinin hangi fonetik eğilimlerinden kaynaklandıkları, olayların oluşumunu sağlayan temayüllerin ne ölçüde genelleştikleri ele alınmıştır.

3. Arapça Kökenli Sözcüklerde Görülen Ünsüzlerle İlgili Ses Olayları

Türkiye Türkçesi ve Arapça hem yapı hem de köken bakımından birbirlerinden çok uzak, bugün dünyada kullanım alanları oldukça geniş, akrabalıkları muhtemel olmayan iki farklı dil olarak görülmektedir. Bu iki dilde ses dizimi, sözcük yapımı ve tümce kuruluşu bakımından tamamen farklı kurallar işletilmektedir. Durum böyle olunca da bu diller birbirlerinden sözcük ödünçlediklerinde sözcükleri yaygın ses olaylarına uğratarak, bir ölçüde, kendi dil kurallarına uydurmaya çalışmaktadırlar. Bu doğrultuda, genellikle Türkiye Türkçesinin ünsüz dizimi kuralları çerçevesinde ya da daha kolay ve daha az emek sarf ederek söyleme çabasıyla, Arapça kökenli alınma sözcüklerde ünsüzler düzeyinde aşağıdaki ses olayları meydana gelmektedir (DURSUNOĞLU: 2014, 145-155).

3.1. Ünsüz Tekleşmesi

Türkçenin ilk yazılı belgelerinde geçen biçim birimlerinde ikiz ünsüz bulunmamaktadır.

Daha sonraki dönemlerde bazı Türkçe sözcüklerdeki patlayıcı ünsüzlerin zaman zaman ikizleştiğine rastlansa da bu durumun geçici olduğunu söylemek gerekir. Bugün Türkiye Türkçesi ölçünlü dilinde elli (< elig) ve anne (< ana) sözcüklerinde sonradan ortaya çıkmış ikiz ünsüzler olduğu görülmekle birlikte aslında Türkçe, ikiz ünsüz barındıran yabancı sözcüklerde olduğu gibi tekleşmeden yana gelişim gösteren bir dildir (KARAAĞAÇ: 2013, 796-797). Azerbaycan ve Anadolu sahasındaki bazı ağızlarda yaygın görülen karakteristik ünsüz ikizleşmeleri yazı dilimizde görülmez. Türkiye Türkçesi kendisine tamamen yabancı olan ikiz ünsüz durumuna Arapçadan aldığı sözcüklerde de müdahale ederek bu sözcüklerdeki ikiz ünsüzlerden birini düşürme yoluna gitmiştir. Arapça kökenli sözcüklerde hem sözcük içinde hem de sözcük sonunda görülen ikiz ünsüzler Türkçede tekleşmeye uğrayarak kullanılmaktadırlar. Aslen Arapça olup içinde ikiz ünsüz bulunan aşağıdaki örnekler Türkiye Türkçesinde tekleşmeye uğramışlardır.

amma>ama cemʿiyyet>cemiyet

ciddiyyet>ciddiyet cildiyye>cildiye cinsiyyet>cinsiyet darabuḳḳa>darbuka devriyye> devriye edebiyyat>edebiyat ehliyyet>ehliyet emniyyet>emniyet eziyyet>eziyet ferrāş>faraş

2 İncelemede kullanılan Arapça alınma sözcükler Türk Dil Kurumunun 1988’de bastırdığı Türkçe Sözlük I A-J ve Türkçe Sözlük II K-Z adlı iki ciltlik sözlükten çıkarılmıştır.

(10)

fısḳiyye>fıskiye hafiyye>hafiye

hammal>hamal hammām>hamam

harfiyyen>harfiyen ḫariciyye>hariciye hediyye>hediye hecviyye>hicviye

hummus>humus ḳāḳulle>kakule (bir bitki) ḳannāre>kanara (kesim evi) ḳārra> kara (toprak)

ḳaṣṣāb>kasap ḳaffāf>kavaf (ucuz ayakkabı yapıp satan)

kerre>kere ḳavvād>kavat

keffāret> kefaret keffe>kefe kemmiyyet>kemiyet (nicelik) kettān>keten

ḫinnā>kına ḳulle>kule

nebbūt>labut(kalın,kısa sopa) bekkāre>makara

māliyye>maliye mevvāl>maval(kaval eşliğinde söylenen türkü) muzevvir> müzevir niyyet>niyet

meşakkat>meşakkat naḳliyye> nakliye babbağa>papağan rabtiyye>raptiye rezze>reze(menteşe) ṣaḥḥāf>sahaf sammūr>samur serrāc>saraç(eyerci) selle>sele(sepet) seviyye>seviye

seyyid>seyit senāmekkī>sinameki(bir bitki)

ṣuffe>sofa summāḳ>sumak

şehriyye>şehriye şemsiyye>şemsiye debbāğ>tabak vāsiyyet>vasiyet zihniyyet>zihniyet zumurrud>zümrüt

şellāle>şelale zürriyyet>zürriyet (TÜRKÇE SÖZLÜK I-II, 1988)

Türkiye Türkçesine ikiz ünsüzleri tekleşerek geçen bazı Arapça sözcüklerde de ikiz ünsüzün sözcük sonunda yer aldığı görülmektedir. Dilimize ikiz ünsüzü tekleşerek geçen bu Arapça sözcüklerin bir kısmı ünlü ile başlayan bir biçim birim aldıklarında tekleşen ünsüzler tekrar geri gelirler. cet > ceddimiz, his > hisset-, zam > zammı, zan > zannet- gibi.

cedd> cet cinn>cin

faḫḫ>fak fenn>fen

gamm>gam ḥacc>hac

havāss>heves ḫaṣṣ>has

hiss>his mühimm>mühim

(11)

hurr>hür reff>raf

şabb>şap takass>takas

tezādd>tezat sedd>set

tamm>tam ṭibb>tıp

zamm>zam zann>zan

zemm>zem (TÜRKÇE SÖZLÜK I-II, 1988) 3.2. Ötümsüzleşme

Dilimize Arapçadan geçmiş sözcüklerde yaygın olarak görülen ses olaylarından biri de ses telleri titreşiminde gecikme olarak tanımlanabilen (DEMİRCAN, 2001-76) ötümsüzleşmedir.

Ötümlü ünsüzlerin ötümsüz karşılıklarına dönüşmesi (HENGİRMAN: 1999, 300) biçiminde tanımlanan ve Türkiye Türkçesinde ötümlüleşmeye göre daha seyrek karşılaşılan bu ses olayının ödünçlediğimiz Arapça kökenli sözcüklerde çok sık görülmesinin nedeni ses dizimi bakımından Türkiye Türkçesi ve Arapçanın farklı kurallara tabii olmasıdır. Türkçe, sözcük yapımı sırasında işletilen ünsüz uyumları kurallarını kendi söz varlığına dâhil ettiği yabancı kökenli sözcüklerde de uygulayarak onlarda çeşitli fonetik değişmeler meydana getirmiştir. Bu çerçevede Arapçadan alınmış sözcüklerde ortaya çıkan ötümsüzlük olayı sözcük başında, içinde ve sonunda görülebilmektedir.

Sözcük içindeki ötümsüzleşme olayı genellikle yan yana bulunan biri ötümlü diğeri ötümsüz iki ünsüzden ötümlü olanın ötümsüz karşılığına dönüşmesi biçiminde gerçekleşmektedir. Sözcük sonunda ise genel olarak b, c, d, g ünsüzlerinin p, ç, t, k’ya dönüşmesi ile oluşan ve fazladan çaba harcamaya yönelik (DEMİRCAN, 2001-77) bir ötümsüzleşme söz konusudur. Türkçenin tarihi gelişimi dikkate alındığında Türkçe sözcüklerde de düzensiz olarak örneklerine rastlanan ötümsüzleşme ses yolunun daralması biçiminde (KARAAĞAÇ, 2013-627) ortaya çıkar: büre > pire, barmak > parmak vb. Sözcük başında daha seyrek görülen ötümsüzleşme olayı c > ç, g > k, b > p, z

> s ve d > t dönüşmesi şeklindedir.

3.2.1. Sözcük Başında

Arapçada ötümlü ünsüzle başlayan bazı sözcüklerin ilk seslerinin ötümsüzleştiği görülmektedir. Bu durumun en önemli nedeni c, ġ, z gibi ötümlü ünsüzlerin Türkçede sözcük başında ya hiç bulunmaması (BİLGEGİL: 1984, 298) ya da çok seyrek bulunuyor olmasıdır. d ünsüzü ilk hece ünlüsünün kısalması sonucunda t’den dönüşüm yoluyla ortaya çıkmış ve bugün Türkiye Türkçesinde sözcük başında kullanılmaktadır. b ünsüzünün de Türkçede p’ye dönüşme eğiliminde olduğu çeşitli örneklerde görülmektedir: büre > pire, barmak > parmak.

bahāʿ>paha dellāl>tellal

cihāz>çeyiz cūl>çul

ġalebe>kalaba ġırbāl>kalbur

ġavġā>kavga ġāib>kayıp

ġilāf>kılıf babbağa>papağan

baydaḳ>paytak zuḳāḳ>sokak

debbāğ>tabak dellāk>tellak

zikınefes>tıknefes zaʿferan>safran(bir bitki) (TÜRKÇE SÖZLÜK I-II, 1988)

(12)

3.2.2. Sözcük İçinde

Arapçadan ödünçlenmiş sözcüklerde, sözcük içinde ortaya çıkan ötümsüzleşme olayına sıkça rastlanmaktadır. Sözcük içinde yan yana bulunan iki ötümlü ünsüzün ötümsüzleşmesi veya biri ötümlü biri ötümsüz (ötümlü-ötümsüz, ötümsüz-ötümlü) iki ünsüzden ötümlü olanın ilerleyici ya da gerileyici benzeşme yoluyla ötümsüzleşmesi biçiminde gerçekleşmektedir.

abdal>aptal behcet>behçet

cedvel>cetvel cubbe>cüppe

echel>eçhel gıbta>gıpta

hudhud>hüthüt idhāl>ithal ictimāʿ>içtima ibtāl>iptal

is̱bāt>ispat ḳaḥbe>kahpe

kalb-zen>kalpazan lehce>lehçe

mabūs>mahpus mahcub>mahcup

mahzun>mahsun matbah>mutfak

masdar>mastar mazhar>mashar

mevhūm>mefhum mechūl>meçhul

mikdār>miktar mudhiş>müthiş

babbağa>papağan baydaḳ>paytak

tesbīh>tespih nisbet>nispet şubhe>şüphe (TÜRKÇE SÖZLÜK I-II, 1988)

3.2.3. Sözcük Sonunda

Arapça kökenli olup da sonunda b, c, d, g, ğ ünsüzleri bulunan sözcüklerin son ünsüzleri ötümsüzleşerek p, ç, t, k seslerine dönüşürler. Türkçede od, ad gibi birkaç sözcük dışında ötümlü- süreksiz ünsüzler sonda bulunmazlar. Bu kural alınma sözcükleri de etkileyecek kadar genelleştiğinden Arapça sözcüklerde de yaygın bir –b >-p, -c > -ç, -d > t, -g, -ğ > -k ötümsüzleşmesi meydana gelmektedir.

aded>adet ahbab>ahbap

Arāb>Arap ayb>ayıp

burç>burç bülend>Bülent

cāzib>cazip cesed>ceset

cevāb>cevap cild>cilt

derd>dert ecdād>ecdat

edeb>edep edīb>edip

evlād>evlat felc>felç

gāib>kayıp gazab>gazap

(13)

ferd>fert1 harab>harap

haraç>haraç ḫāric>hariç

harb>harp ḥased>haset

ıztırab>ızdırap icād>icat

ilāc>ilaç ʿinād>inat

ḳālib>kalıp ḳaṣṣāb>kasap

ḳavvād>kavat mahcub>mahçup

necib>necip rasad>rasat

savab >sevap sedd>set

sened>senet serrāc>saraç(eyerci)

sebeb>sebep seyyid>seyit

şāhid>şahit taklid>taklit

debbāğ>tabak vācīb>vacip

veled>velet veliyy-i-ʿahd>veliaht

vucūd>vücut ṣamġ>zamk

zumurrud>zümrüt bārūd>barut

cenāb>cenap cenūb>cenup

cedd> cet (TÜRKÇE SÖZLÜK I-II, 1988) 3.3. Ünsüz Düşmesi

Arapçadan Türkiye Türkçesine geçmiş sözcüklerde çeşitli nedenlerle meydana gelen ünsüz düşmelerine rastlanmaktadır. Genellikle hafif boğumlanmalı v, y, h, r, n ünsüzlerinin düşmeye uğradıkları görülür., Bazen sözcük içinde bazen de sözcük sonunda yan yana bulunan iki ünsüzden biri düşmektedir. Bu durumda düşen ünsüzler s, k ve d’dir. Ünsüz düşmeleri sözcük başında, içinde ve sonunda görülebilmektedir.

3.3.1. Sözcük Başında

hafakan>afakan ḥulḳum>lokum

hıyanet>ihanet

3.3.2. Sözcük İçinde

afv>af biyʿat>biat

ceyb>cep fişeng>fişek

feylesof>filozof nevbet>nöbet

miṭhare>matara saḥleb>salep(bir bitki)

seyl>sel istiftāḥ>siftah

temyiz>temiz veliyy-i-ʿahd>veliaht

(14)

3.3.3. Sözcük Sonunna

ins>in (insan) misk>mis

ṣaḥīḥ>sahi terāvīh>teravi

ustād>usta zemherīr>zemheri (TÜRKÇE SÖZLÜK I-II, 1988)

Arapçadan dilimize girmiş ikiz ünsüzle biten ya da içinde ikiz ünsüz barındıran sözcüklerde iki ünsüzden birinin düşmesi genelleşmiş bir kural niteliği taşımaktadır. Ünsüz tekleşmesi kısmında da değerlendirilen aşağıdaki örneklerde aynı zamanda ünsüz düşmesi de söz konusudur.

amma>ama cemʿiyyet>cemiyet

ciddiyyet>ciddiyet cildiyye>cildiye cinsiyyet>cinsiyet darabuḳḳa>darbuka eziyyet>eziyet ferrāş>faraş

fısḳiyye>fıskiye hafiyye>hafiye

hammal>hamal hammām>hamam

hummus>humus ḳāḳulle>kakule (bir bitki) ḳannāre>kanara (kesim evi) ḳārra> kara (toprak)

ḳaṣṣāb>kasap ḳaffāf>kavaf (ucuz ayakkabı yapıp satan)

kerre>kere ḳavvād>kavat

keffāret> kefaret keffe>kefe kemmiyyet>kemiyet (nicelik) kettān>keten

ḫinnā>kına ḳulle>kule

nebbūt>labut(kalın,kısa sopa) bekkāre>makara babbağa>papağan rabtiyye>raptiye rezze>reze(menteşe) ṣaḥḥāf>sahaf sammūr>samur serrāc>saraç(eyerci) selle>sele(sepet) seviyye>seviye

seyyid>seyit senāmekkī>sinameki(bir bitki)

ṣuffe>sofa summāḳ>sumak

debbāğ>tabak vāsiyyet>vasiyet zihniyyet>zihniyet zumurrud>zümrüt

cedd> cet cinn>cin

faḫḫ>fak fenn>fen

gamm>gam ḥacc>hac

ḫaṣṣ>has hiss>his

hurr>hür reff>raf

(15)

şabb>şap ṭibb>tıp

zamm>zam zann>zan

zemm>zem (TÜRKÇE SÖZLÜK I-II, 1988) 3.4. Ötümlüleşme

Dillerde ötümlüleşme genellikle en az çaba yasasıyla ilgili bir ses olayı olarak ortaya çıkmaktadır. Ötümsüz ünsüzlerin ötümlü karşılıklarına dönüşmesi Türkiye Türkçesinde genel bir eğilimdir. Sözcük başında, ilk hecedeki asli uzun ünlülerin kısalması sonucunda, k > g ve t > d değişmeleri yaygın olarak görülmektedir: kel- > gel-, kit- > git-, köz > göz, köl > göl, kiçe > gece, tag > dağ, ti- > de-, diş > diş, dört > dört (GÜLSEVİN: 2004, 97). İki ünlü arasında kalan ötümsüz p, ç, t, k ünsüzlerinin b, c, d, ğ”ye dönüşerek (GENCAN: 2001, 75) ötümlüleşmesi de Türkiye Türkçesinde genel kural niteliği taşımaktadır: ağaç > ağacı, kalıp >kalıbı, tarak > tarağa vb. Bu durum en az çaba yasasının neden olduğu bir ünlü-ünsüz benzeşmesi ile meydana gelmektedir. Ünlüler birer ötümlü ses olduklarından kuşattıkları ötümsüz ünsüzleri kendilerine benzeterek ötümlüleştirip sözcüklerin daha kolay bir söyleyişe kavuşmasını sağlarlar. Türkçe sözcüklerde sıkça görülen bu ses olaylarının Arapçadan alınma sözcüklere de uygulandığını gösteren ve daha kolay söyleme eğiliminden kaynaklanan örnekler aşağıda verilmiştir. Örneklere bakıldığında ötümlüleşmenin genellikle k > g, ğ, f > v, s > z, h > y ve t > d ünsüz çiftleri arasında meydana geldiği görülmektedir.

bornus>bornoz ıztırab>ızdırap feylesof>filozof katīfe>kadife

akīde>ağda ḳaffāf>kavaf (ucuz ayakkabı yapıp satan)

manḳal>mangal kâfir>gâvur

meles>melez ṣaḥīfe>sayfa

ṣamġ>zamk ṣınāʿat>zanaat

katāʿif>kadayıf (TÜRKÇE SÖZLÜK I-II, 1988) 3.5. Süreksizleşme

Sürekli ünsüzlerin süreksiz p, ç, t, k, b, c, d, g ünsüzlerine dönüşmesi olarak tanımlanabilen ötümsüzleşme Türkçe sözcüklerde yaygın görülen bir ses olayı değildir. Aslında eğilim, genel olmasa da süreklileşme yönündedir: bar- > var-, bir- > ver-, bar > var, kudug > kuyu, adıg > ayı, adak

> ayak, kanı > hani, kangı > hangi, katun > hatun gibi. Fakat Arapçadan alınma sözcüklerde özellikle h > k yönünde süreksizleşmeye uğramış sözcüklere rastlanmaktadır.

faḫḫ>fak ḫalīfe>kalfa

ḫinnā>kına masḫara>maskara(eğlenceli, rezil)

mis̱ḳab>matkap nusḫa>muska

matbaḫ>mutfak debbāğ>tabak

zikınefes>tıknefes (TÜRKÇE SÖZLÜK I-II, 1988) 3.6. Ünsüz Türemesi

Bugün Türkiye Türkçesinde kullanılan Arapça kökenli bazı sözcüklerde ünsüz türemelerine rastlanmaktadır. İlk bakışta ünsüz türemesi gibi görülen bu ses olayında, aşağıdaki örnekler dikkatle incelendiğinde aslında, bazılarında türemeden ziyade, bir değişmenin söz konusu olduğu

(16)

görülmektedir. Örneklerin çoğunda iki ünlü arasında bulunan ayın (ﺢ) ünsüzü y ve h’ye dönüşmüştür.

Bugünkü Türkiye Türkçesinde ayın ünsüzü sıfırlanarak tamamen kaybolduğundan Arapçadan alınma bazı sözcüklerde iki ünlü yan yana gelmekte ve Türkçenin ses dizimi yapısına aykırı olan bu durumu ortadan kaldırmak için de iki ünlü arasında ayın yerine bir y ya da h ünsüzü türetilmektedir.

Ayrıca ayın ünsüzü ile biten ya da başlayan sözcüklerde de ayın yerine h ünsüzü geçmektedir.

Aşağıdaki bazı örneklerde de uzun i’nin iy, ıy, ay biçiminde bir y ünsüzü ile birlikte kullanılarak uzunluğunu üzerinden atması söz konusudur. kehrubā>kehribar, babbağa>papağan sözcüklerinde ise sözcük sonunda r ve n ünsüzlerinin türediği görülmektedir.

acaʿīb>acayip fīʿat>fiyat

katāʿif>kadayıf kehrubā>kehribar ḳīmet>kıymet ḳīṭān>kaytan

māʿī>mavi babbağa>papağan

saʿterī>soytarı şaḳāʿiḳ>şakayık

ṭāliʿ>talih ṭamaʿ>tamah

tīnet>tıynet(huy) zaʿīf>zayıf

zīnet>ziynet unnab> hünnab

cibillet>cibilliyet ittiba’>intibak ʿaybe>heybe (TÜRKÇE SÖZLÜK I-II, 1988)

3.7. Ünsüz Benzeşmesi

Arapçadan alınma sözcüklerde görülen ses olaylarından biri de benzeşmedir. Seslerin birbirini çekmesi sonucunda ortaya çıkan benzeşmeler (COŞKUN: 2014, 57) hem ilerleyici ve gerileyici benzeşme biçiminde ortaya çıkmakta hem de yarım ve tam benzeşme şeklinde olabilmektedir. Benzeşme iki sesten birinin diğerini kendisine benzetmesi (BİLGEGİL: 1984, 302) olarak tanımlanabilir. Arapçadan alınmış sözcüklerde genellikle –nb- > -mb yakın, gerileyici, yarım ünsüz benzeşmeleri yaygındır. Daha seyrek olarak –ky- > -kk- -fv- > -ff- ve -ly- > -ll- yakın, ilerleyici, tam ünsüz benzeşmeleri görülmektedir.

ʿanber>amber ḫıżr-ilyās>hıdırellez

inbik>imbik ḳanber>kamber

menbaʿ>memba safvet>saffet(temizlik) tāḳiye>takke ṭunbūr>tambur

tekye>tekke tenbīh>tembih

zinbīl>zembil(torba) mevhum>mefhum

sünbül>sümbül şubhe>şüphe

teşvik> teşfik zikınefes>tıknefes

menba’>memba ıztırab>ızdırap (TÜRKÇE SÖZLÜK I-II, 1988) 3.8. Ünsüz Aykırılaşması

Benzeşmezlik olarak da adlandırılan ve diğer ses olaylarının aksine daha az çaba harcamaya değil, daha çok çaba harcamaya yönelme olarak yorumlanan (AKSAN: 2003, 50) aykırılaşma söz

(17)

içinde aynı iki ünsüzden birinin boğumlanma yeri ve biçimi bakımından diğerinden uzaklaşmasıdır.

Arapça kökenli sözcüklerde daha seyrek olarak, ünsüz aykırılaşmalarına da rastlanmaktadır.

Örneklere bakıldığında genellikle –tt- > -tk-, -mm- > -my-, -kk > -nk, -mm- > -mb- ve –nn- > -nd-, - tb->-tf-, -tt->-nt şeklindeki aykırılaşmaların meydana geldiği görülmektedir. Seslerin birbirini itmesi ile oluşan (COŞKUN: 2014, 57) aykırılaşmaların nedeni, sözcük köklerindeki ikiz ünsüz durumunun Türkçenin ünsüz sistemine uygun olmamasıdır. Türkiye Türkçesine Arapçadan geçmiş, ikiz ünsüz barındıran sözcüklerde genellikle tekleştirme yoluna gidilmiş olsa da bazen aykırılaşma ile de bu tür sözcükler Türkçe ünsüz dizilişine uygun hale getirilmektedir.

attar>aktar kemmūn>kimyon

mihekk>mihenk(denek taşı) muşammaʿ>muşamba tennūr>tandır ittiba’>intiba

matbah>mutfak

ḳaffāf>kavaf (ucuz ayakkabı yapıp satan) (TÜRKÇE SÖZLÜK I-II, 1988) 3.9. Ünsüz İkizleşmesi

Türkiye Türkçesinde pek görülmeyen ünsüz ikizleşmesi Azerbaycan Türkçesinde ve ağızlarda biraz daha yaygınlaşmıştır (KARAAĞAÇ: 2013, 488). Tekin bu durumu asli uzun ünlülerin kısalmasına bağlamaktadır (TEKİN: 1995, 148-153). Standart dilin alınma sözcüklerinde de ikizleşme örnekleri çok az görülmektedir. Arapçadan alınma sözcüklerde tekleşme yönünde yaygın bir değişme söz konusu iken ünsüz ikizleşmesinin sadece bir örneğine rastlanmaktadır.

huzām>hüzzam (TÜRKÇE SÖZLÜK I-II, 1988) 3.10. Ünsüz Göçüşmesi

Sözcük içinde yan yana ya da birbirinden uzak iki ünsüzün yer değiştirmesi olarak tanımlanan göçüşme (GÖKÇUR: 2015, 445), Türkiye Türkçesi standart dilinde görülmemektedir.

Alınma sözcüklerde en az çaba yasasının etkisiyle ve asıl dilin genel ses kod sisteminin öngördüğü ses dizilişleri nedeniyle (COŞKUN: 2014, 67) seyrek olarak ortaya çıkmaktadır. Arapçadan alınma sözcüklerde de iki örneği mevcuttur. Arapça “sahric” sözcüğü Türkiye Türkçesinde sahric>sanric>sarnıç biçiminde bir değişime uğrayarak daha önde boğumlanan r ünsüzü öne çekilmiş, böylece sözcüğün daha kolay telaffuz edilmesi sağlanmıştır. “gırbal” sözcüğü ise gırbal>kalbur şeklinde değişim geçirmiş ve daha kolay telaffuz edilme özelliği kazanmıştır.

ṣahrīc>sarnıç

ġırbāl>kalbur (TÜRKÇE SÖZLÜK I-II, 1988) 3.11. Süreklileşme

Süreklileşme, süreksiz ünsüzlerin sürekli ünsüzlere dönüşmesidir (KARACA: 2012, 2080).

Türkçenin Tarihi gelişimine bakıldığında Eski Türkçeden günümüz Türkiye Türkçesine gelinen süreçte süreklileşmenin bazı ses dönüşümlerinde kurallaşmış derecede yaygın olduğu söylenebilir.

Sözcük başında, içinde ve sonunda b>v, söz içinde ve sonunda d>y ve g>ğ, v; söz başında ise k>h değişmeleri bu ünsüz olayını çok iyi örneklendirmektedirler: bar>var, bar->var-, bir->ver- (BOZKURT: 2002,248), tabışkan>tavşan, seb->sev-, eb>ev, ab>av; adak>ayak, adıg>ayı, kudug>kuyu, adır->ayır-; igit, yigit>yiğit, tegül>değil, tög->döv-, tag>dağ, sag>sağ, tügün>düğün;

kanı>hani, kangı>hangi, takı>dahi (ERCİLASUN: 2004, 177-181; BİLGİN: 2002, 101). Türkçenin çeşitli tarihi dönemlerinde ortaya çıkan ve zamanla Türkiye Türkçesinde genelleşen yukarıdaki süreklileşme örneklerine rağmen Arapçadan alınmış sözcüklerde bu ses olayının çok yaygın

(18)

olmadığını görmek mümkündür. Türkçe Sözlükteki Arapça kökenli sözcükler tarandığında ünsüz süreklileşmesinin sadece üç örneğine rastlanmıştır.

matbaḫ>mutfak cebr>cevr

ittiba>intiba (TÜRKÇE SÖZLÜK I-II, 1988) 3.12. Genizlileşme

Bir sesin genizlilik özelliği kazanması (HENGİRMEN: 1999, 187) genizlileşme olarak adlandırılır. Türkiye Türkçesine geçmiş Arapça kökenli sözcükler incelendiğinde b>m, h>n ve t>n değişmesi sonucunda meydana gelen, genizlileşmeye örnek olabilecek üç sözcüğe rastlanmaktadır.

bekkāre>makara ṣahrīc>sarnıç

ittiba>intiba (TÜRKÇE SÖZLÜK I-II, 1988) 3.13. Diğer Ünsüz Değişmeleri

Türkiye Türkçesine Arapçadan geçmiş alınma sözcüklerin bir kısmında aynı özelliklere sahip ünsüzlerin de bazen birbirine dönüştüğü görülmektedir. Ünsüz değişmesi olarak adlandırılabilecek bu değişmelerde ötümlülük-ötümsüzlük ve süreklilik-süreksizlik bakımından aynı grupta yer alan bir ünsüzün yine aynı grupta bulunan başka bir ünsüze dönüşmesi söz konusudur. Bu değişimler genellikle söyleyişte en az çabaya yönelik olarak ortaya çıkmaktadır. En az çaba kanunu zordan kolaya doğru ses değişikliklerine (DAŞDEMİR: 2014, 72) de neden olmaktadır. Birkaç örnekte ise ses değeri olmayan kapanmalı ayın ünsüzünün h’ye dönüşmesi söz konusudur.

ʿaybe>heybe ḫıżr-ilyās>hıdırellez

ḥidmet>hizmet ʿunnab>hünnap

kelpetān>kerpeten nebbūt>labut(kalın,kısa sopa) mā-fīhi>mafiş(bitti, yok) ṣahrīc>sarnıç

cebr>cevr cihaz>çeyiz

halecan>heyecan sahife>sayfa (TÜRKÇE SÖZLÜK I-II, 1988) 4. Sonuç

Diller gelişim tarihleri boyunca boyutları dilden dile farklılıklar gösteren sözcük alış verişinde bulunmuşlardır. Kültürel etkileşim yoluyla Türkiye Türkçesine de, çeşitli dönemlerde, Arapçadan oldukça çok sayıda sözcük geçmiştir. Bugün bu sözcüklerin çoğunun Türkiye Türkçesinin doğal dil kurallarına ve imlasına uyumlu olarak kullanıldıkları, temel dilin etkisi altında, seslik düzeyde, çeşitli değişmelere uğradıkları görülmektedir. Türkçede ikiz ünsüz kullanılmaması, sözcük sonunda ötümlü-süreksiz ünsüzlerin bulunmaması, sözcüklerin bazı ünsüz çiftleriyle bitmemesi ve bazı ünsüzlerle sözcüklerin başlamaması değişmeleri tetikleyen başlıca nedenlerdir.

Arapçadaki bazı ünsüzlerin telaffuz biçimlerinin Türkiye Türkçesi konuşanlarının hançerelerine uygun olmaması ve en az çaba yasası da Arapça kökenli sözcüklerde ünsüz değişmelerinin meydana gelmesine zemin hazırlamaktadır. Türkçede tam karşılıkları bulunmayan ünsüzler barındıran Arapça kökenli sözcüklerde bu ünsüzler Türkçedeki benzerlerine dönüşerek telaffuz edilmektedirler.

(19)

Türkiye Türkçesi ve Arapça hem yapı hem de köken bakımından birbirlerinden çok uzak, bugün dünyada kullanım alanları oldukça geniş, akrabalıkları muhtemel olmayan iki farklı dil olduklarından bu dillerde fonem düzeni bakımından tamamen farklı kurallar işletilmektedir. Durum böyle olunca da bu diller birbirlerinden sözcük ödünçlediklerinde yaygın ses olaylarına uğratarak, bir ölçüde, kendi dil kurallarına uydurmaya çalışmaktadırlar. Bu doğrultuda, genellikle Türkiye Türkçesinin ünsüz dizimi kuralları çerçevesinde Arapça kökenli alınma sözcüklerde ünsüzler düzeyinde çeşitli ses olaylarına rastlamak mümkündür.

Türkiye Türkçesinde kullanılmakta olan Arapça kökenli sözcüklerde görülen en yaygın ses olayları ünsüz tekleşmesi ve ötümsüzleşmedir. Sözcüklerde ikiz ünsüz kullanımı Türkiye Türkçesinin ses dizimi sistemine aykırı olduğu için Arapçadan alınmış ikiz ünsüzlü sözcüklerde tekleşme yoluna gidilerek söylemede daha az emek harcamaya yönelik bir tutum sergilenmektedir.

eziyyet>eziyet, ferrāş>faraş, hammal>hamal, hammām>hamam, ḳaṣṣāb>kasap, ḳaffāf>kavaf (ucuz ayakkabı yapıp satan), rezze>reze(menteşe), ṣaḥḥāf>sahaf, selle>sele(sepet), debbāğ>tabak, zumurrud>zümrüt, şellāle>şelale, faḫḫ>fak, havāss>heves, hurr>hür, reff>raf, şabb>şap, takass>takas, zamm>zam. Ünsüz tekleşmesi yaygın olarak sözcük içinde ve sonunda görülmektedir.

Ötümsüzleşme, aslında daha fazla çaba harcamaya yönelik ortaya çıkan bir ses olayı olduğundan Türkiye Türkçesinin kendi sözcüklerinde çok yaygın değildir. Aksine genel eğilim ötümlüleşme yönündedir. Buna rağmen dilimize Arapçadan geçmiş sözcüklerde sözcük başında, içinde ve özellikle de sonunda ötümsüzleşmenin genel bir ses değişmesi olduğu görülmektedir. Bu durum Türkçedeki ünsüz uyumlarından, söz başında ve sonunda bazı ünsüzlerin bulunmamasından kaynaklanmaktadır. bahā>paha, dellāl>tellal, cūl>çul, ġırbāl>kalbur, ġavġā>kavga, ġayb>kayıp, baydaḳ>paytak , zuḳāḳ>sokak, debbāğ>tabak, zikınefes>tıknefes, zaʿferan>safran (bir bitki), abdal>aptal, behcet>behçet, echel>eçhel, ibtāl>iptal, ḳaḥbe>kahpe, lehce>lehçe, mahcub>mahcup, matbah>mutfak, masdar>mastar, mudhiş>müthiş, nisbet>nispet, şubhe>şüphe , ıztırab>ızdırap, felc>felç, cesed>ceset, burç>burç, cevāb>cevap, cild>cilt, evlād>evlat, ḫāric>hariç, icad>icat, sedd>set, debbāğ>tabak .

Arapçadan dilimize girmiş sözcüklerde ünsüzler düzeyinde daha seyrek karşılaşılan ses olayları da vardır. Bunların büyük çoğunluğu en az çaba ile söyleme kuralı doğrultusunda oluşurken bazıları Türkiye Türkçesindeki ünsüz uyumları ve ünsüzlerle ilgili diğer kuralların etkisi ile ortaya çıkmaktadır. Türkçeleştirme ya da Türkçeye benzetme yolunda Arapça kökenli sözcüklerde rastlanan diğer ses olayları ve örnekleri şunlardır:

Ünsüz Düşmesi: afv>af , biyʿat>biat, ceyb>cep, fişeng>fişek, ins>in (insan), hafakan>afakan, hıyanet>ihanet, feylesof>filozof, nevbet>nöbet, miṭhare>matara, misk>mis, saḥleb>salep (bir bitki), seyl>sel, istiftāḥ>siftah, temyiz>temiz, terāvīh>teravi, ustād>usta, veliyy-i- ʿahd>veliaht, zemherīr>zemheri, hurr>hür, reff>raf, şabb>şap, ṭibb>tıp, zamm>zam, zann>zan, zemm>zem.

Ötümlüleşme, Süreklileşme ve Süreksizleşme: bornus>bornoz , ıztırab>ızdırap, feylesof>filozof, katīfe>kadife, akīde>ağda, ḳaffāf>kavaf (ucuz ayakkabı yapıp satan), manḳal>mangal, meles>melez, ṣaḥīfe>sayfa, ṣamġ>zamk; matbaḫ>mutfak, cebr>cevr, ittiba>intiba;

faḫḫ>fak, ḫalīfe>kalfa, ḫinnā>kına, masḫara>maskara (eğlenceli, rezil), mis̱ḳab>matkap , nusḫa>muska, matbaḫ>mutfak .

Ünsüz Türemesi: acaʿīb>acayip, fīʿat>fiyat, katāʿif>kadayıf, kehrubā>kehribar, ḳīṭān>kaytan, māʿī>mavi, babbağa>papağan, saʿterī>soytarı, şaḳāʿiḳ>şakayık, ṭāliʿ>talih, ṭamaʿ>tamah, zaʿīf>zayıf, zīnet>ziynet, unnab> hünnab, cibillet>cibilliyet, ʿaybe>heybe.

(20)

Ünsüz Benzeşmesi ve Aykırılaşması: ʿanber>amber, ḫıżr-ilyās>hıdırellez, inbik>imbik, ḳanber>kamber, menbaʿ>memba, safvet>saffet(temizlik), ṭunbūr>tambur, tekye>tekke, tenbīh>tembih, zinbīl>zembil(torba), mevhum>mefhum, sünbül>sümbül, şubhe>şüphe, menba’>memba; attar>aktar, kemmūn>kimyon, mihekk>mihenk(denek taşı), muşammaʿ>muşamba, tennūr>tandır, ittiba’>intiba, matbah>mutfak, ḳaffāf>kavaf (ucuz ayakkabı yapıp satan).

İkizleşme, Göçüşme, Genizlileşme ve Diğer Ünsüz Değişmeleri: huzām>hüzzam;

ṣahrīc>sarnıç, ġırbāl>kalbur; bekkāre>makara, ittiba>intiba; ḫıżr-ilyās>hıdırellez, kelpetān>kerpeten, nebbūt>labut (kalın, kısa sopa), mā-fīhi>mafiş (bitti, yok), ṣahrīc>sarnıç, cihaz>çeyiz, halecan>heyecan, sahife>sayfa.

Türkiye Türkçesinde kullanılmakta olan Arapça kökenli sözcüklerde, yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi bazıları yaygınlaşmış bazıları ise daha seyrek bir şekilde ortaya çıkan çeşitli ünsüz olayları gerçekleşmektedir. Bu ses olaylarının yukarıda da belirtildiği gibi çeşitli nedenleri olsa da bizce bütün değişmeler için geçerli olan en önemli neden bu sözcüklerin yaygın kullanımından kaynaklanan Türkçeleştirme çabası ve sözcüklere kolay söyleme özelliği kazandırmaktır.

5. KAYNAKÇA

Aksan, Doğan (2003), Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, TDK Yay., Ankara.

Başkan, Özcan (1968), “İnsan Dilinin Doğuşu”, TDAY-Belleten, TDK Yay., Ankara, s. 143-156.

Bazin, Louis, (çev: Mehmet Akalın) (1998), “Türk Dillerinin Müşterek Tarafları ve Temayülleri”, Tarihî Türk Şiveleri, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yay., Ankara, s. 15-28.

Bilgegil, M. Kaya (1984), Türkçe Dilbilgisi, Dergâh Yay., İstanbul.

Bilgin, Muhittin (2002), Anlamdan Anlatıma Türkçemiz, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara.

Bozkurt, Fuat (1995), Türkiye Türkçesi, Cem Yay., İstanbul.

Bozkurt, Fuat (2002), Türklerin Dili, Kültür Bakanlığı yay., Ankara.

Buran, Ahmet (2015), Türklük Bilimi Terimleri Sözlüğü, Akçağ Yay., Ankara.

Civelek, Yakup (2003), Arap Dilbilimine Giriş, Van.

Coşkun, Mustafa Volkan (2014), “Açıklamalı ve Karşılaştırmalı Ses Olayları Süreci”, Türk Dil Bilgisi Toplantıları-Türkiye Türkçesi Ses ve Şekil Bilgisi, Bildiriler, TDK Yay., Ankara, s. 57-69.

Daşdemir, Muharrem (2014), “Türkçede Ekonomi Yasasına Aykırı Fonetik Değişiklikler”, Türk Dil Bilgisi Toplantıları-Türkiye Türkçesi Ses ve Şekil Bilgisi, Bildiriler, TDK Yay., Ankara, s. 71-74.

Demircan, Ömer (2001), Türkçenin Ses Dizimi, Der Yay., İstanbul.

Develioğlu, Ferit (1949), Osmanlıca Türkçe Küçük Lûgat, Hilmi Kitabevi, İstanbul.

Dursunoğlu, Halit (2014), “Türkiye Türkçesindeki Arapça Sözcükler Ve Bu Sözcüklerdeki Ses Olayları” Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/9, p. 145-155.

Ercilasun, Ahmet Bican (2004), Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Akçağ Yay., Ankara.

(21)

Ergin, Muharrem (1985), Türk Dil Bilgisi, Boğaziçi Yay., İstanbul.

Gencan, Tahir Nejat (2001), Dilbilgisi, Ayraç Yay., Ankara.

Goldziher, İgnaz (Çev. YÜKSEL, Azmi – ER, Rahmi) (1993), Klasik Arap Literatürü, Ankara.

Gökçür, Engin (2015), “Türkmen Türkçesinde Arapça Ve Farsçadan Alınan Sözcüklerin Ünsüzlerindeki Ses Olayları” Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 10/12, p. 429-448.

Gülensoy, Tuncer (1995), Türkçe El Kitabı, Bizim Gençlik Yay., Kayseri.

Gülsevin, Gürer (2004), Eski Anadolu Türkçesi, Gazi Kitabevi, Ankara.

Hengirman, Mehmet (1999), Dilbilgisi ve Dilbilim Terimleri Sözlüğü, Engin Yay., Ankara.

Karaağaç, Günay (2013), Dil Bilimi Terimleri Sözlüğü, TDK Yay., Ankara.

Karaca, Veysel İbrahim (2012), “Türkiye Türkçesindeki Alıntı Sözcüklerde Görülen Ses Olayları Üzerine Bir İnceleme”, Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 7/4, p. 2059-2090.

Kıran, Zeynel-Kıran E., Ayşe (2002), Dilbilime Giriş, Seçkin Yay., Ankara.

Kurt, Yılmaz (2012), Osmanlıca Dersleri I, Akçağ Yay., Ankara.

Martinet, Andre, (Çev. Berke Vardar) (1985), İşlevsel Genel Dilbilim, Birey ve Toplum Yay., Ankara.

Tekin, Talat (1995), Türk Dillerinde Birincil Uzun Ünlüler, Simurg Yay., Ankara.

Timurtaş, Faruk Kadri (1997), Osmanlı Türkçesi Grameri III, İstanbul Üniv. Edebiyat Fak. Yay., İstanbul.

Timurtaş, Faruk Kadri (2003), Osmanlı Türkçesine Giriş I, İstanbul Üniv. Edebiyat Fak. Yay., İstanbul.

Türk Dil Kurumu (1988), Türkçe Sözlük I A-J, Türkçe Sözlük II K-Z, Ankara.

Uzun, N. Engin (2000), Anaçizgileriyle Evrensel Dilbilgisi ve Türkçe, Multilingual Yay., İstanbul.

Vardar, Berke (2002), Açıklamalı Dilbilimi Terimleri Sözlüğü, Multilingual Yay., İstanbul.

Referanslar

Benzer Belgeler

“İç kafiyeli olmasına rağmen bentler halinde yazılamayan şiirlere musammat gazel denir” tanımı yapılmıştır (2011: 94). 6 Bu tanımlamaya göre musammat gazel

Ayetteki ( الله ء شا ام ) mâşâallah terkibi, başına illâ ( ّلإ) istisnâ edatı gelmesiyle “Allah’ın dilediği hariç” mânâsı almıştır. Ayetin mânâ akışına

Tıbbî müdahale ve ondan doğan hukukî sorumlulukları inceleyen yazar bu çalışmada Türk pozitif hukuku ve İslâm hu- kuku açısından konuyu mukayeseli olarak ele

Son noktada toplumsal cinsiyet ve biyolojik farklılıklarının kadına biçtiği rol kapsamında, Türk tarihi içerisinde kadın haklarının ve kadının sosyo-politik

Çalışmada yine padişah övgüsünde geçen “gevher-i derc-i cihân-bânî” (s.187) şeklinde kaydedilmiş, ancak bu durumda “cihan koru- yuculuğunun toplama incisi” gibi

Eğitim ve öğretim süreçlerinde öğrenme stillerinin, öğrencilerin bireysel farklılıklarına göre şekillenen, onların kişisel öğrenim tercihlerinden kaynaklanan,

Fakat yapılan bu araştırmalarda Türk kültür unsurları (Kutadgu Bilig ve Siyasetname) gibi hak ettiği şekilde değerlendirilememiştir. Bu bağlamda liderlik alanında yapılacak

Haftalık 10-14 saatler arası internete zaman ayıranların ortalamasının ( X =44,16),haftalık internete 0-4 saatler arası zaman ayıranların ortalamasından ( X =48,05),