• Sonuç bulunamadı

Sevgili Dostlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sevgili Dostlar"

Copied!
51
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

Sevgili Dostlar

Halkýmýzýn belli bir görüþü doðru bulan kesiminin, kanuni yollarla, belli kurallara uyarak, olan bitene, devam edip gidene karþý tepkisini ve isteklerini ortaya koyabilmesi, dile getirebilmesi, sevinilecek bir durumdur. Birbirimizi tanýmanýn ve anlamanýn etkin yollarýndan biridir bu. Ancak özgürlükler, yine ayný kurallar çerçevesinde karþýdakinin de o özgürlükten faydalanabilmesiyle anlam kazanabilir. Öyleyse karþý denilen görüþün de benzer tepki verebileceðini, isteklerini belirtebile- ceðini teslim edebiliyorsak özgürlüðü tam benimseyebilmiþiz demektir. Yoksa onlarý düþman gibi görüp göstermeye çalýþ- mak, kötülemek, tarafgirlik yapmak bize hayýr getirmez.

Birlikte varýlacak doðruyu, beraber yaþanabilecek orta yolu bulmaktýr hedef olan; bir þeyi baþkasýna dayatmak ve gözdaðý vermek deðil elbette. Olumsuz gibi görünen tüm gidiþata rað- men, eðer toplumsal saðduyuyu koruyorsak ve bunu devam ettirebilirsek iþte o zaman ülkemizle, milletimizle gerçekten övünebiliriz. Ýþte o zaman içi dolu ve somut bu övünç, var olan güzellik ve üstünlüklerimizin daha çok meydana çýkmasý- na sebep olurken, baþka olumsuz yanlarýmýzý fark edince, cesurca onlarýn üzerine de gidip onlarý da deðiþtirme ve geliþtirme þevki, azmi verecektir bize. Bizler o günlerin gelmesini hasretle bekleyenlerdeniz.

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Dr. Refet Kayserilioðlu

ÖBÜR DÜNYA BAÞKA GEZEGENLERDE MÝ?

Spatyumun maddesi o

kadar seyyal ve incedir ki,

duman onun yanýnda milyon kere kaba kalýr.

Öyle hassas bir maddedir ki,

düþüncelerle

þekilden þekle

girer.

(5)

Erdem- Spatyum'un (öbür dünya) gezegen- lerde (seyyarelerde) olduðuna dair bir yazý gördüm. Hatýrýmda kaldýðýna göre cehennem bir yýldýzda imiþ; cenneti de, birinci kat cennet Merih'te (Mars), ikinci kat cennet Müþteri’de Jüpiter), üçüncü kat cen- net Zuhal’de (Satürn) v.s.

diye sýralamýþ, bunlarýn hakikatle alâkasý nedir?

Özden- Bunlar yanlýþ kanaatlerdir. Dar bilgisi olanlarýn kendi kendile- rine yaptýklarý yakýþtýr- malardýr. Spatyom'un dünyaya benzer bir þekli olmadýðýný, bizim

anladýðýmýz manâda kaba maddelerin orada bulun- madýðýný söylemiþtim.

Spatyom'un maddesi o kadar seyyal ve incedir ki duman onun yanýnda milyon kere kaba kalýr.

Öyle hassas bir maddedir ki düþüncelerle þekilden þekle girer. Böyle bir madde ise ne dünyamýz- da, ne güneþ sisteminde, ne de gözle veya telesko- pla gördüðümüz yýldý- zlarda vardýr. Çünkü spatyom maddesi görün- mez. Halbuki

gördüðümüz ve spek-

troskopik (renk skalasýn- daki, yani prizmadan geçince 7 renge ayrýlan beyaz ýþýðýn spekturu- mundaki siyah çizgilerin yerine bakmak) metodla hangi elemanlardan oluþ- tuðunu belirleye-

bildiðimiz yýldýzlar ve gezegenler birer kaba maddedir. Evet yoðunluk dereceleri dünyadan çok hafif olanlar vardýr. Ama spatyom maddesiyle asla kýyas edilemez.

Erdem- Spatyom gezegenlerde deðildir diyorsunuz.

Peki þu 7 kat cennet ve 7 kat cehennem ne demektir. Siz öbür dünyayý anlatýrken bundan hiç bah- setmediniz. Halbuki din kitaplarýnda da bunun bahsi

edilmiþtir.

Özden- Bunlar temsili benzetmelerdir. Size spatyomda bir takým mertebelerin bulun- duðunu söyledim. Fakat bunlar 7 tane deðil, son- suzdur. Çünkü

tekâmülün sonu yoktur.

Kâinatta sonsuz tekâmül

kademeleri vardýr. Bu 7 kat cennet, 7 kat gök inançlarý ta bundan 70 bin sene önce yaþayan Mu Kavminden gelen bir inançtýr. Bütün dinlerde de etkisini göstermiþtir.

Göstermesi de lâzýmdý, çünkü yeni bir tekâmül merhalesine geçerken bütün eski bilgiler yýkýl- maz. Yalnýz þunu kat'i olarak ifade edebilirim ki, öbür dünyada bir takým merhaleler vardýr ve bunlarý sayý ile sýnýr- landýrmak hiç doðru deðildir. Eskiden böyle sayý ile göstermeleri spatyomun çeþitli kademelerinin bulun- duðunu o zamanki insana düþündürmek içindir.

Erdem- Yani din ki- taplarý yanlýþ mý söylemiþtir?

Özden- Hayýr sözümü yanlýþ anlamayýn. Bir hakikati, idraki kýt olan bir insana anlatmak için bir takým benzetmeler yapmaz mýyýz? Meselâ bir çocuða radyonun iþleyiþ tarzýný veya doðum hadisesini nasýl anlatýrsýnýz. Bir takým benzetmelerle deðil mi?

Bu benzetmelerle siz ona hakikati koklatmaya

(6)

çalýþýrsýnýz. Baþka tür- lüsünü ve daha fazlasýný onun kafasý zaten almaz.

Bundan dolayý din kita- plarýnda da zaruri olarak o devrin insanýnýn anlayabileceði bir takým benzetmeler yapýlmýþtýr.

Unutmayýnýz ki o günkü bilgi ile bugünkü bilgi arasýnda koskoca sýra daðlar vardýr.

Erdem- Peki ruhlar dünyaya tekrar tekrar ge- lip gittiklerine göre, spat- yoma geçince bütün eski hayatlarýný hatýrlarlar mý?

Özden- Kâinatta

hiçbir þey maksatsýz olmaz. Baþka türlü söyle- mek gerekirse, kâinatta olan her hadisede varlýk- larýn tekâmülleri gayesi mevcuttur. Buna göre geçmiþ hayatlarýný hatýr- lamasýnda tekâmülü yönünden fayda bulunan- lar bu hayatlarýný hatýr- layacaklar, zarar bulu- nanlar hatýrlayamayacak- lardýr. Veya bir varlýk eski enkarnasyonlarýndan (dünya hayatý, bedenli hayat) beþ tanesini hatýr- layacak, diðeri iki tanesi- ni hatýrlayacak, bir diðeri

de hiçbirini hatýrlamaya- caktýr.

Erdem- Bu hatýrlama þahsýn kendi ruhunun kudretine baðlý bir olay deðil mi? O halde nasýl oluyor da böyle seçilmiþ hatýrlamalar olabiliyor?

Özden- Evet böyle seçilmiþ hatýrlamalarýn olduðuna dair çeþitli bil- giler vardýr. Bunun man- týki bir takým zaruretleri vardýr. Olabilir ki geçmiþ hayatlarýndan birinde geçirdiði bir büyük hadisenin hatýrlanmasý onu bütün sükûnetini ve dengesini altüst edebilir ve tekâmülünü yavaþlata- bilir. Daha bunun gibi birçok sebepler vardýr.

Böyle seçilmiþ hatýrla- ma nasýl olmaktadýr sorusuna gelince: Burada o þahsýn tekâmülü ile yakýndan alâkalý olan hâmi varlýklarýn (koruyu- cu rehber varlýklar) tesiri ilk planda gelmektedir.

Nasýl bir hipnotist uyut- tuðu süjesine ekminezi metodu ile hayatýnýn belirli safhalarýný yaþata- biliyorsa, hâmi varlýklar da o þahsýn ruhuna tesir- ler göstererek muayyen enkarnasyonlarýný yaþata- bilirler. Bunu da hiç

4

(7)

þüphesiz onun kazasýz, belâsýz tekâmülü için yaparlar.

Erdem- Bu koruyucu rehber varlýklar çok müthiþ þeyler öyleyse, bir ruhun kaderine tesir edebiliyorlar demektir.

Özden- Hayýr, kaderi- ni ona empoze ediyorlar, zorla kabul ettiriyorlar deðil. Kendi keyiflerine göre takdirler de yapýyor deðiller. Ortada ilâhi kanunlar, tekâmül kanun- larý var. Ýlliyet (kozalite) prensibi var. Yani her varlýk hareketlerinin neti- celerini göre göre onlar- dan iyi ve üstün olan- larýný seçmeyi

öðrenecektir. Birisinin canýný yakmýþ bir þahsýn, can yakmanýn iyi mi, kötü mü olduðunu anla- masý lâzým. Bunu anla- mak için de bizzat böyle bir harekete maruz kalmasý lâzýmdýr. Bu illiyet kanununun, yani sebep netice zincirinin iþleyiþ tarzýdýr. Hiçbir varlýk bu kanunun dýþýna çýkamaz. Biz her

davranýþýmýzla, hattâ her düþüncemizle bir hadise- ler zincirini harekete geçirmiþ olmaktayýz.

Burada hâmi varlýklarýn

yaptýklarý, bizim baþlat- týðýmýz hareketleri koor- dine ederek, yani düzene koyarak bizim

tekâmülümüz için en elveriþli durumlarý oluþ- turmaktýr. Ama olabilir ki bu elveriþli durum

ýstýraplarla ve iþkenceler- le doludur, yahut da neþe ve mutlulukla dolup taþ- maktadýr. Gaye bizim genel ruhi tekâmülümüz olduðuna göre, bu yönde sýkýntý da olacak, sevinç de olacaktýr.

Erdem- Bu izahýnýzla içimdeki çok önemli bir düðümü çözdünüz.

Bunun üzerinde daha

düþüneceðim. Acaba ruh- lar orada akraba ve tanýdýklarý ile buluþur mu?Özden- Akraba ve tanýdýk demek, birbirine yakýnlýk ve sempati du- yan iki varlýk demektir.

Birbiriyle uyuþan, sem- patizan tesirler kâinatýn öbür ucunda bile olsalar birbirini çekerler. Ruhi tesirlerin kâinatý kateden korkunç süratleri vardýr.

Bizim zaman ölçüleri- mize sýðmayan çok kýsa anlarda varlýklar birbir- leriyle buluþurlar, anlaþýrlar, seviþirler, bir- birlerine destek ve yardýmcý olurlar.

Yalnýz akraba olup da birbirinden nefret eden- lerin buluþmalarý zor olduðu gibi, aralarýnda büyük tekâmül

mesafeleri açýlmýþ olan- larýn bir arada durmalarý da zor olacaktýr. Sonra o derece kendi alemine dalmýþ olan varlýklar vardýr ki etraflarýna hiçbir tesir davetiyesi göndermemekte, gelen davet veya varlýklarý da yanýna yaklaþtýrmamak- tadýr. Onlarýn yalnýzlýða ihtiyacý vardýr.

(8)

NE MUTLU BARIÞ

YAPICILARINA

Psikolog Ahmet Kayserilioðlu

(9)

HER YER KARANLIK MI?

Barýþ sözcüðünü duyunca dudaðýnýzý büküp, yüzünüzü buruþturduðunuzu görür gibi oluyorum. Haklýsýnýz. Her þey bir yana, yanýbaþýmýzdaki dört yýlda, çoluk çocuk, kadýn erkek deme- den 600 - 700 bin kiþinin can verdiði Iraklýlar’ýn ve biraz ötemizdeki Ýsrail - Filistin çatýþmalarýnýn ateþi sürüp giderken barýþýn, barýþ yapýcýlýðýnýn sözü mü olur? Baþýmýzý kuma göm- meyelim. Bu gidiþle bugünlerimizi bile arayacaðýmýz daha ne felâketlere, savaþlara gebe dünyamýz. Ýnsanoðlu varoluþ maksadýný bulmadan, ona ilk insandan itibaren Yaratan Katýndan gönderilmiþ doðru yaþam prensiplerini, deðiþmeyen ahlâk kurallarýný benim- seyip uygulamadan da ne yazýk ki sürüp duracak bu kavga, bu katliam!..

Bizim Celselerimiz'de huzur yanýba- þýmýzda dururken elimizin tersiyle onu itip kavgaya, vurup kýrmaya yöneli- þimiz ne acý dile getirilir:

"Bu yol vuruculuk daha ne zamana dek sürecek?

Bu kuþku, bu korku, bu kin, bu nefret,

bu düþmanlýk, bu gaflet!..

Bu mu kalsýn elinizde?..

Huzur, apaçýk bir nur gibi dururken yanýnýzda!.."

Bütün bu olanlara, olacaklara rað- men ümidimizi taze tutan, er geç he- pimizin huzura kavuþacaðýna bizleri inandýran Tanrý sözlerini, üç Semavî dinin Kutsal Metinlerinde, Tevrat'ta,

Ýncil'de, Kur'an'da okuyup durmak- tayýz. Dünyanýn her tarafýndaki Reh- ber Varlýklarýn ilettiði bilgilerde de, insanoðlunun türlü yollardan geçerek, bu mutlu geleceðe adým atacaðý, Ves- vese Veren Ýblis ve ordusunun geri dön- memek üzere yeryüzünden mutlaka kovulacaðý, tüm gönüllerde Yaratan'ýn kurallarýnýn hüküm süreceði bizlere sürekli tekrarlanýp, hatýrlatýlmaktadýr.

Ne var ki biz insanlar, gelecek zaman vaatlerinden ziyade, daha somut, daha elle tutup, gözle gördüðümüz güncel gerçeklere bel baðlama alýþkanlýðýndan kurtulmuþ deðiliz. Temel fýkrasý bunu ne güzel vurgular: Uçuruma yuvarlan- maktan son hamleyle tutunduðu bir aðaç köküne sarýlarak, asýlý kalýp kur- tulan Temel can havliyle baðýrýr: "Can kurtaran yok mu?" Gökyüzünden Tanrý'nýn gür sesi Temel'in imdadýna yetiþir: "Kulum Temel, korkma dayan, seni kurtaracaðým!.." Temel sevince mi garkolur? Ne münasebet!.. Baðýrmaya devam eder: "Baþka kimse yok mu?..

Baþka kimse yok mu?.."

Dünya'nýn her tarafýndaki "gönül erleri"nin, "Iþýk Savaþçýlarýnýn" Reh- ber Varlýk bilgileriyle kendilerine çeki düzen verip olgunlaþtýklarýný; internet baþta, tüm medya imkânlarýyla artan bir tempoda bilgilerini paylaþýp sayýlarýný artýrdýklarýný görmemiz elbette umudumuzu, sevincimizi taze tutuyor. Ama bundan da önemlisi dün- yamýzý, bizlerden çok farklý yepyeni bir neslin, artan bir tempoyla adým adým doldurmakta olduðunu bizzat gör- menin mutluluðu. Ýþte bu yavaþ yavaþ herkesin farkedeceði somut bir gerçek.

Psikolog olarak Suadiye'deki "Bebe- ðim Kreþ"de ve Taksim'deki bir Güzel

(10)

8

Sanatlar Lisesi'nde danýþmanlýk yap- týðýmdan bu yeni nesille her gün içiçe yaþýyorum. Bir de onlarý gereði gibi eðitebilsek -ki bu içimdeki dinmeyen bir sýzý- kýsa zamanda bu nesil ne olma- zlarý baþaracak, ömrü olan görecek.

Þimdi sizlere "Bebeðim Kreþ"in internet sitesi için birkaç yýl önce hazýr- ladýðým, "Yeni Çað Çocuklarý" "Milen- yum Çocuklarý" ya da "ÝNDÝGO"lar denilen bu çocuklarla ilgili deneyimlere dayanan bir yazýmý sunuyorum: Daha geniþ bilgilenmek isteyen anne, babalar Akaþa Yayýnlarýnýn "Ýndigo Çocuklar"

çeviri kitabýný ve ayrýca "Bebeðim Kreþ"in sahibi Ayla Özaygen'in kendi deneyimlerine dayanarak hazýrladýðý Kozmik Yayýnlar’ýnca basýlan "Ýndigo Çocuklar" kitabýný okuyabilirler.

ÝNDÝGO ÇOCUKLAR

(MÝLENYUM ÇOCUKLARI) Bir Ýlkokul Öðretmeni: "Her zaman sýnýfýmda özgün davranýþlarý, kiþiliði ve zekâsýyla diðerlerinden hemen ayýrt edilen bir iki öðrencim bulunurdu. Ne var ki son yýllarda bunlarýn sayýsýnda patlama tarzýnda artýþ oldu. Onlarla baþedebilmek için yeni eðitim yöntem- leri geliþtirmede bayaðý zorlanýyo- rum."

Bir Kreþ Yöneticisi: "Yýllardýr baþa- rýyla uyguladýðýmýz eski yöntemler iþe yaramaz oldu. Bu kadar çok sayýdaki

"büyümüþ de küçülmüþ" çocuklarý doðru dürüst eðitebilmemiz için kuþkusuz yeni bir þeyler yapmalýyýz, ama ne?"

Bir Anne: "Aðabeylerini, ablalarýný bazen el yordamýyla, bazen bilenlere danýþarak iyi kötü yetiþtirip bir yerlere getirdim. Ama bu sonuncusu. Bu

yumurcak hiçbirine benzemiyor. Üste- lik de deneyimli sayýlýrým artýk. Ama yine de yetiþemiyorum bu ateþ par- çasýnýn hýzýna. Kýzsam da boþuna, okþasam da... Benden pes!.."

Belki böyle konuþanlardan birisiniz, belki de bunlarýn tanýðýsýnýz. Bilin ki yalnýz ve azýnlýkta deðilsiniz. Hem sadece ülkemizde deðil, Dünya çapýnda yaþanan bir fenomen bu! Özellikle son 15 yýldýr sanki bir "Baþka Tür Çocuk"

akýný var dünyamýzda. Her þeyden önce

"Birey olduðunun", "ayrýcalýklý oldu- ðunun", "haklarýnýn", farkýnda olan kiþilikli çocuklar bunlar. Kendimizin yapamayýp da ondan yapmasýný isteyip azarladýðýmýzda hesap pusulasýný hemen önümüze serip, "ama sen de geçen gün babama yalan söylemiþtin"

diyecek kadar bilinçli yumurcaklar bunlar. Belki de "hiperaktif" mi,

"dislektik" mi diye epeyce doktor, psikolog peþinde koþtunuz. Hiçbiri deðil tabii. Baþkalarýna benzemeyene, sürüden ayrýlana hemen "anormal"

etiketi yapýþtýrma alýþkanlýðýnda oldu- ðumuzdan doðallýkla bunlarý yaptýnýz.

Ama artýk bu yýllarda sayý doðrusunun eksi yönüne deðil de, artý yönüne bak- mak zorundayýz. Bunlar anormal deðil, Sürnormal (normal üstü) çocuklar!

Evet, 1970'lerden beri yavaþ yavaþ ve kendini belli etmeden "Bu baþka çocuk" sayýsýnda bir artýþ gözleniyor- du. Ama son 15 yýldaki patlama, bütün istatistikleri altüst etti. Hani Temel atom bombasý ile ilgili konferansý din- leyip þöyle özetleyivermiþti ya: "Ufa- lanýyý, ufalanýyý ve fena patlayý!" Ýþte þimdiki ufaklýklar da eðer iyi anlaþýl- maz, onlara doðru dürüst davranýl- mazsa "fena patlayý". Ama bir de adam hesabýna konulup, uygun þekilde eði-

(11)

tilirlerse, patlamak ne kelime, bunalým- lý dünyamýzýn tüm sorunlarýný çözecek en büyük enerjinin kaynaðý onlar ola- caklar.

Bu bir gerçek: Kiþilikli çocuklar çoðaldý, çoðalýyor, çoðalacak. Onlar insan olduklarýnýn, boþuna bir yaþam sürmeyeceklerinin, önemli þeyler yapacaklarýnýn içten içe farkýndalar.

Bizlerden de insan muamelesi bekliyor- lar. Sadece emir ve yasaklarla baþ edilmez onlarla. Her ne istiyorsak,

akýllýca gerekçelerimizi, nedenlerimizi anlatýp ikna edersek ancak yaptýrabili- riz onlara. Öyle pýþpýþlarla, elma þek- eriyle kesin sonuç alamayýz. Biraz avu- turuz, o kadar. Becerileri kapsamýna giren iþlerde karar sahibi olmayý isti- yorlar. Emir eri gibi davranýlmasýný deðil, seçenekler sunulmasýný, kendiler- ine seçim hakký tanýnmasýný istiyorlar.

Bilinçaltlarýna ilerde büyük iþlerin kurucusu ve yöneticisi olacaklarý kazýnmýþ olduðundan, zaman kay- betmeden, þimdiden yetiþmek, olgun- laþmak istiyorlar herhalde. Onlara

yanlýþ davranýldýðý zaman ise seyreyle gümbürtüyü: Asi, inatçý, söz dinlemez, hýrçýn...

Artýk ne derseniz, bütün sýfatlarý hak eden bir canavarla karþý karþýyasýnýz.

Ya da tam tersine, bütün bütüne içine kapanmýþ bir canlý cenazeyle. Sonra da gelsin doktorlar, psikologlar "ne var bu çocukta?" diye araþtýrýp dursunlar boþuna.

Ýþimiz zor. Geleneksel eðitim yöntem- leri yetmiyor artýk. Yöntemleri geliþ- tireceðiz ve daha önemlisi kendi- mizi de geliþtire- ceðiz, onlarý doð- ru düzgün büyü- tebilmek için.

Çünkü sözlerden ziyade davranýþla- rýmýz etkili onlar üzerinde. Bizler- den tutarlý, karar- lý, olgun, kiþilikli davranýþlar bek- liyorlar. Her þey- den önce, onlarýn doðum anýndaki karakterlerinin, dünyaya adým atarken neler getirmiþ olduklarýnýn farkýnda olmamýzý, idra- kimizi geliþtirmemizi bekliyorlar biz- den. Bunlarý yapmazsak, güvenleri sarsýlacak ve içten içe bizleri sýð, derin- liksiz, basit görme eðilimine üzülerek girecekler. Erich Fromm çocukluk döneminin önemi üzerinde konu- þurken, özellikle çocuklarýn doðum anýndaki karakterlerini tanýmak için çok gayret sarf etmemiz gerektiði üzerinde çok durur. Buna hiç önem verilmediðinden yakýnýr. Psikolog ve psikanalistlerin öncelikle çocuðun

(12)

10

hangi karakter ve birikimlerle yeryüzüne gelmiþ olduðunu saptamak için çok çalýþma yapmalarý gerektiðini vurgular. Çok haklý. Eðitim ve terbiye bu temel üzerine oturacaktýr çünkü.

Temeli tanýmadan, üst yapýyý planla- mak akýllý bir mühendisin iþi olur mu hiç?

MADALYONUN DÝÐER YÜZÜ

Milenyum çocuklarýnýn üstün özellik- lerini fark edip onlarý tutarlý davra- nýþlarla terbiye ederken, kantarýn top- uzunu kaçýrma tehlikesini de göz ardý etmemeliyiz. "Küçük kalplerin sevinci, büyük kötülüklerin bekçisi" olduðun- dan onlarý mutlu etmek için elden geleni yapacaðýz. Ama gelecekte ne ola- cak olurlarsa olsunlar onlar þu anda nihayet "küçük kalpler", henüz tecrübesi, görgüsü kýt, iþlenmemiþ mücevherler. Þu anda bizim yönetim- imize muhtaçlar. Onlara seçenekler sunar, güçleri oranýnda özgürlükler verebiliriz ama asla tamamen serbest, baþýboþ býrakamayýz. Son söz daima bizim olacak.

Yetiþkinlerin gençlere özenip garip kiþiliklere bürünmeleri þeklinde sergi- lediðimiz yanlýþlarý, þimdi de "Milen- yum Çocuklarýna" özenip "çocuklaþ- ma" þeklinde yaþamamalýyýz. Eðer biz onlarý yönetmek yerine dizginleri on- lara býrakýrsak, hiç kuþkunuz olmasýn, onlar hemen dizginleri ele almada bir an tereddüt etmeyecekler. Zaten do- ðalarý buna çok müsait. Çocuklarýn yönettiði bir aile ancak karikatür bir aile olabilir. Ve bundan en zararlý çýka- cak olan da yine bizim çocuklarýmýz olacaktýr.

KENDÝMÝZÝ GELÝÞTÝRMEK ZORUNDAYIZ

"Kýrk yýllýk Yani, olur mu Kani!",

"Yedisinde neyse, yetmiþinde de O"

gibi benzeri sözleri çok duyduk ve inandýk. Kendimizde ve çevremizde gördüklerimiz de bunu doðrulayýp duruyor. Deðiþeni, kendini yenileyeni az görüyoruz etrafýmýzda. Model alý- nacak kiþiler pek yok. Ama acaba tamamen kökü kurudu mu? Alýcý gözle bakarsak, hayata yenilmeyen, kendini yenileyip, gerçekleþtirme yolunda olan insanlarý da görmekte gecikmeyiz etrafýmýzda. Kendisi de Nazi kamp- larýnýn binbir çilesini yaþadýðý halde sað salim bu cehennemden kurtulma baþarýsý gösteren ünlü Psikiyatri Profesörü Viktor Frankl, o cehennem hayatýnda bile insanca davranýþlar sergileyen insanlarý nasýl da hayranlýk- la anlatýr: "Ölüm kamplarýnda yaþa- mýþ olan bizler, kendileri de ayný duru- mda olduklarý halde diðerlerini teselli eden, ellerindeki son ekmek dilimini bir baþkasýna verenleri de anýmsýyoruz.

Belki böylelerinin sayýsý azdý ama onlar, ellerinden her þeyleri alýnsa da, insan özgürlüðünün en sonuncusu olan, herhangi bir durum karþýsýnda kendi tutumunu belirleme, kendi yolunu seçme kararýnýn o insanýn elinden alý- namayacaðýnýn yaþayan kanýtlarýydý."

Sadece çocuklukta deðil, insan her yaþta eðitilebilir. Ünlü Psikanalist Eric Erikson'un öðrencisi olma ayrýcalýðýný yaþamýþ olan eski ABD Baþkan Yardýmcýsý Al Gore, "Küresel Denge"

kitabýnda hocasýnýn yöntemlerinin çok baþarýlý olduðunu, kendi deneyim- lerinden örnekler vererek heyecanla anlatýr.

(13)

Milenyum çocuklarýnýn anne-baba- larý olarak, yarýþtan kopmadan, geliþme yolunda duraksamadan iler- lemek zorundayýz. Örnek insanlar, örnek davranýþlar ve uygun yöntemleri çevremizde bulamýyorsak, tarihin derinliklerinden nice üstün davra- nýþlarý ve yöntemleri devþirebile- ceðimizi de gözardý etmemeliyiz.

Yunus'lardan, Mevlana'lardan günü- müz için de geçerli olacak örnekler bulabiliriz. Eh bunlar da kâr etmiyor- sa, çaresiz kendi milenyum çocuðu- muzun büyümesini bekleyeceðiz de- mektir. Onlar, bizleri eðitmesini becere- cekler.

ÝNDÝGOLARLA ÝLGÝLÝ BÝR ÝKÝ EK

Ýnternetteki yazým bu kadar. Sýrf anne babalar için hazýrlandýðýndan fazla detaya girilmediðini, bazý sorular üzerinde durulmadýðýný sanýrým farket- tiniz. Ýlk soru þu olabilir: Nereden geliyor bu Ýndigo sözcüðü ve ilk ön nasýl farkediliyor?

Ýlk farkediliþ 1970'li yýllarýn baþlarýn- da olmuþ. Ýnsan bedeninin etrafýndaki, ayýn hâlesi gibi vücudu çevreleyen enerji bedenimizi, aura'mýzý gören sezgisi kuvvetli kiþiler mevcut. Bu ener- ji bedenimiz o kadar gerçek ki Kirlian fotoðrafçýlýðý tekniðiyle Ruslar fotoð- rafýný bile çektiler. Bundaki deðiþiklik- leri gözlemleyerek hastalýk teþhis- lerinde bile bulunulabiliyor. Ýþte aura'yý görme yeteneðine sahip ABD'li bir haným öðretmen 1970'li yýllarýn baþlarýnda yeni doðan çocuklarda önceki kiþilerde bulunmayan bir yeni renkle karþýlaþýyor. Çivit mavisi tonun- da bir renk bu. Öðretmenlik güdüsüyle

bu çocuklarý takibe alýyor: Acaba yeni karakterler mi geliyor dünyamýza? Bu çocuklarýn sayýsý adým adým arttýðýn- dan yazýmda belirttiðim ortak özellik- lerini tespit ediyor. Yayýnladýðý kitabýn- da da sonuçlarý açýklýyor. Sonra ker- vana baþkalarýnýn da katýlmasýyla bu çocuklar iyice mercek altýna alýnýyor- lar. Nasýl eðitilmeleri gerektiði üzerine teoriler üretiliyor. Türkiyemiz’de ise çocuk terbiyesiyle ilgilenenler bir garipliði farkediyorlar ama, orada durup beklemekten baþka bir þey gelmiyor ellerinden. Aslýnda bu çocuk- lara:

Ýngilizce çivit mavisi anlamýna gelen Ýndigo adýný veren ve daha da önemlisi bunlarýn özel bir görevle, dünyada hayýrlý büyük deðiþiklikler yapmak üzere özellikle bu dönemde, Ýlâhî düzenin planýyla

üstün yeteneklerle, zaman zaman "karma"

yüklerinden bile arýndýrýlarak

gönderildiðini ilk ortaya koyan KRYON (Krayan) isimli Rehber Varlýk oluyor.

Bizler onun tebliðlerinden ve medyu- mu ile karýsýnýn yazdýðý kitaptan öðrendik Ýndigo çocuklarýný. Ve sonra kendi deneyimlerimizle birleþtirip bir sonuca vardýk.

KRYON Varlýk, dünya insanýnýn ulaþtýðý olgunluk düzeyinin dünyanýn manevî yöneticileri tarafýndan, her 25 yýlda bir ölçüldüðünü, 1987 yýlý

(14)

12

ölçümünde insanlarýn olaðanüstü bir sýçrama yaparak üstün bir düzeye týr- mandýklarýnýn anlaþýldýðýný; 25 yýl son- raki, yani 2012 yýlý ölçümünün çok önemli olduðunu tebliðlerinde anlatýr.

Bu baþarýdan dolayý dünyanýn hýzlý yükselme statüsüne geçtiðini, indigo çocuklarýn bu dönemde önemli roller üstleneceðini sýk sýk tekrarlar.

Þimdi sizlere Kryon'ýn Ýndigo çocuk- larla ilgili bir pasajýný aktardýktan sonra, "Bak þu yumurcaða" diye sizleri takdirle gülümsetecek, "Bebeðim Kreþ"teki bir indigo çocukla yaþadýðým iki serüveni anlatarak, bu konuyu ileride daha geniþ deðinme ümidiyle, yazýmý noktalýyorum:

"Gezegen üzerinde yeni yaratýlmýþ olan, 1987'de baþladýðýnýz ve 2012'de bitireceðiniz bir enerji vardýr. Bu içinde çalýþtýðýnýz 25 yýllýk enerji penceresidir.

Siz daha eski bir enerjide doðmuþ- tunuz. Ýþte bu yüzden sizin özsaygýnýz yarýya inmiþ bir bayrak gibidir. Ama þu anda doðan insanlar için, bu hiç de böyle deðildir. Ben yeni çocuklardan söz ediyorum. Biz onlara Ýndigolar di- yoruz. Bazýlarý onlara kristaller diyor.

Bazýlarý onlara yeni dünyanýn çocuk- larý, yeni bin yýlýn çocuklarý, yeni çocuklar diyorlar. Onlara istediðiniz ismi verebilirsiniz.

"Herkes onlarý fark ediyor, öyle deðil mi? Bu çocuklar farklýdýr. Onlar bu dünyaya kendi deðerlerini bilerek gelirler. Onlarýn özsaygýsý, bayraklarý yüksekte gururla dalgalanýr. Siz yüksek dengeli, özsaygýsýna sahip bu çocuklarý alýp, düþük bir özsaygýsýyla doðmuþ yetiþkinlerin arasýna koyduðunuzda ne olur? Bu çocuklar inatçý, dikbaþlý, bildiðini okur gibi görünürler. Belki de bu onlarýn kim olduklarýný bilme-

lerinden kaynaklanmaktadýr...

"Sonuç olarak bu çocuklar aslýnda zor olmayý amaçlamamaktalar. Ama dengeli özsaygýsý niteliklerine asla sahip olmamýþ sizlere onlar genelde otoriter, hattâ zorba tavýrlý görünür- ler." (Kryon)

ERÝS'LE ÝKÝ ANI

Eris'in kreþte son yýlý. Okuma yaz- mayý halletmiþ durumda. Sayýlarla da arasý iyi. Bir fiþ çalýþmasý esnasýnda yazdýðý kelimeleri öðretmenine gös- teriyor:

- Nasýl iyi olmuþ mu?

- Evet. Þimdi 10 sýra daha yaz.

- Öðretmenim, bu yazý güzel olmamýþ mý?- Evet, çok güzel olmuþ.

- Peki doðru yazmamýþ mýyým?

- Hayýr çok doðru yazmýþsýn.

- Madem doðru ve güzel yazdým, neden doðru ve güzel yazdýðým bir þeyi 10 kere daha yazmamý istiyorsunuz?

Ben bunu yazamam artýk!!!!

Ben yanlarýnda deðildim. Hemen dýþarýda olayý anlatarak beni yardýma çaðýrdýlar. Eris haklýydý ama öðret- menin otoritesini ve homojeniteyi saðlamak da gerekliydi. Fikir düze- yinde sonuç alamayacaðýmý anladýðým- dan olayý duygusal boyuta çektim:

- Eris benim hatýrým için 10 defa yazar mýsýn?

Ancak böyle ikna edebilmiþtim.

Bu da ikinci aným:

Ayla'dan benim okul çocuklarýna matematik derslerinde yardýmcý olduðumu öðrenince, hiç zaman kay- betmeden Ilgaz ile Eris yakama yapýþtýlar.

(15)

- Ahmet abi, bize matematik öðret.

(Kreþte abi ve abladan öteye gitmek yok. Amca, teyze, dedeyi evlerinde kul- lanýyorlar.)

- Önümüzdeki yýl okula gideceksiniz, orada öðrenirsiniz diye baþýmdan sav- maya çalýþtým ama ne mümkün. Çar nacar razý oldum. Kalem kâðýt kullan- maya gerek olmayacak sayýlarla topla- ma öðretmeye baþladým.

- 35 üç daha kaç eder? 35 cepte, 3 burada (3 parmaðýmý göstererek ve parmaklarýmý tek tek kapatarak 36, 37, 38).Çok hoþlarýna gitti. Tüm benzer soru- larýmý doðru cevapladýlar. Keyiflen- miþlerdi ama olan yine bana olmuþtu.

Bu defa çýkartma öðret diye tutturdu- lar.- Çýkartma zor.

- Olsun, öðreniriz.

Yine ayný yöntemle; 35 cepte, 3 bura- da; 34, 33, 32. Biraz neþeleri kaçtý.

Geriye saymak zordu.

- Zor geldi, deðil mi?

- Evet.

Ben de ayaða kalkýp, toplama yapar- ken böyle öne doðru yürüyordum;

kolaydý. Þimdi ise geri geri yürüyorum;

zorluk bundan dedim.

Eris bir saniye düþündükten sonra:

- Çýkartma yaparken niye geri yürü- yorsun Ahmet abi diye itiraz etti.

- Baþka ne yapabilirdim ki? Der demez yanýma geldi. Beni geriye doðru döndürerek, "Þimdi yürüsen daha ko- lay olmaz mý?" demesin mi? Þaþýrma- nýn ötesinde çok büyük bir sevinç ve coþku yaþamýþtým. Problemlerin altýn- da ezilmeyip, hemen deðiþik çözüm üretivermesinin coþkusuydu bu.

Gerçekten de bazý çýkartma iþlemini böyle yapardýk. Örneðin 9'dan 6'yý çýkartmak için 6'dan 9'a varmaya 7,8,9 der ve 3 cevabýný verirdik. Doðaldýr ki Eris'i 2. sýnýftan baþlattýlar.

Gelecek Sayýda:

Kutsal metinlerin ýþýðýnda: Yaþa- yacaðýmýz önemli günler. Ve bu gün- lerde "Barýþ Yapýcýlarýna" düþecek görevler.

(16)

14

Kafalarý

Sömürgeleþtirme Giriþimi

Psikolog Güngör Özyiðit

(17)

Bir toplumun geleceðini belirleyen en önemli etken eðitimdir. Bir ulusu dene- tim altýna alýp, sömürmek isteyen ege- men güçler, eðitim kurumlarýný araç olarak kullana gelmiþlerdir. O nedenle azýnlýk ve yabancý okullarý bu baðlamda ele alýp deðerlendirmek gerekir.

Osmanlý'dan günümüze bu süreç iþleyip durmaktadýr.

Azýnlýk ve yabancý okullar, bulunduk- larý ülkede dil öðretme ve modern- leþtirme bahanesi altýnda kendi kültür- lerini kabul ettirme gayesi gütmüþlerdir.

Yabancý dil, kendi kavramlarý içinde kültürünü de beraberinde getirir. Öylece kendi diline ve kültürüne yabancýlaþan toplum, güdülmeye ve sömürülmeye eðilimli hale gelir.

Günümüz Türkiye'sinde, lise ve üniver- sitelerde yabancý dille eðitime aðýrlýk verilmesi, egemen güçlerin etkisini ala- bildiðine yaygýnlaþtýrmýþtýr.

Söz konusu okullarýn ülkemizdeki etki- si üç yönlü olmuþtur: 1- Hýristiyan inancýný yaymak 2- Ülkenin ekonomisini denetim altýnda tutmak 3- Okulu bitiren öðrencilerden bir "seçkinler" grubu oluþ- turarak, onlarý ülke yönetiminde etkin yerlere yerleþtirmek ve istedikleri doðrultuda onlarý maþa gibi kullanmak.

Görüldüðü üzere, misyonerlerle sömür- gen güçler hep iþbirliði içinde

olmuþlardýr.

AB ve ABD'si ile Batýlý egemen güçler, bu sömürüyü yardým adý altýnda bir

takým kuruluþlarla maskeleyerek gerçek- leþtirmeye çalýþýr.

Týpký Kurtuluþ Savaþý'nda, daha Cumhuriyet kurulmadan ABD'den Türkiye'ye uzanan yardým eli gibi...

MUSTAFA KEMAL FARKI Ne Ýngiliz, ne Amerikan mandasýna yanaþmayarak, tam baðýmsýzlýk için savaþan Mustafa Kemal, dünyada ilk kez emperyalizme karþý zafer kazanýr. Ülkeyi silahla dize getiremeyen dýþ güçler, daha baþka, sinsi yollar izleyerek emellerine ulaþmaya çalýþýrlar. Savaþ sonrasý düþülen yoksulluk ve yetersizliklerden yararlanmak üzere ABD Anadolu'da Öksüzler Yurdu ve Örnek Çiftlikler kurarak sözüm ona yardým isteðinde bulunur.

Sömürgeci güçlerin oyunlarýný çok iyi bilen ve o güçleri dize getiren Mustafa Kemal, Ýçiþleri Bakanlýðýna gönderilen bu öneriye karþý, Meclis Baþkaný olarak derhal bir muhtýra yollayarak uyarýda bulunur. Bu ibret alýnasý muhtýrayý birlik- te okuyalým:

"Ankara, 3 Ocak 1922 Ýçiþleri Bakanlýðý'na

29.12.1921 Gün ve 10319/2423 sayýlý yazýnýn yanýtýdýr.

Anadolu'da Öksüzler Yurdu ve Örnek Çiftlikler gibi hayýr kurumlarý açma ve kurma konusunda Amerika Yakýndoðu görevlileri adýna yapýlan baþvuruya karþý

Yabancý dil, kendi kavramlarý içinde kültürünü de

beraberinde getirir. Öylece kendi diline ve kültürüne

yabancýlaþan toplum, güdülmeye ve sömürülmeye

eðilimli hale gelir.

(18)

vereceðimiz yanýtýn konusu ve ilkeleri, iliþik muhtýrada geniþçe açýklanmýþtýr, efendim.

Muhtýra

Ankara Büyük Millet Meclisi Hükümeti, ülkenin bayýndýrlaþmasýna, öksüzlerin rahatlamasýna, genel saðlýk ve ekonomimizin düzeltilmesine yönelik giriþim ve çalýþmalarý teþekkürle kabul eder. Ancak, bu konuda gerek uzak, gerek pek yakýn geçmiþte, bize oldukça aðýra patlayan deneyimlere dayanarak bir takým kaygýlarýmýzý açýklama gereði vardýr.

Þimdiye kadar ülkemizde ekonomik amaçlarla, politik ve bilimsel çalýþmalar yapan kurumlar ve yabancýlar özellikle aþaðýdaki amaçlarý izlemiþlerdir:

1- Ülkemizdeki çalýþmalardan korkunç bir kazanç saðlamak. Bizim için en zararlý olaný bunlardýr.

2- Bir bölgede elde edecekleri yetkiye (imtiyaza) dayanarak o bölgenin sahibi olmaya çalýþmak. Bu gibilerin ülkemizde bir daha çalýþmalarýna kesinlikle izin ve- rilmemesi kararlaþtýrýlmýþtýr. Böyle yap- makla yalnýz kendimize deðil, bütün insanlýða olabildiðince büyük hizmet ettiðimize inanýyoruz. Dolayýsýyla Genel Savaþý (Birinci Dünya Savaþýný) çýkaran- lar, bu tür amaçlarý izleyen paralý gruplar ve onlara alet olan politikacýlardýr.

3- Ekonomik amaçla, bilim ve insanlýk yararý görüntüsü ile yurdumuza gelip, ilerde istila (iþgal) hazýrlamak için, etnik topluluklarý gerek hükümete, gerek bir- birlerine karþý kýþkýrtmak. Bu gibiler hem genel savaþýn, hem ülkemizdeki korkunç cinayetlerin düzenleyicileridir.

4- Yurdumuzda, yalnýz bilim ve insan- lýk amaçlarýyla çalýþmakla birlikte, ruh-

larýnda bulunan Hýristiyanlýk duygusu nedeniyle, hemen Hýristiyan azýnlýklarla iliþki kurmak ve ister kasýtlý, ister kasýt- sýz olarak, aralarýnda azýnlýklarýn da yaþamakta olduðu Müslüman topluluk- lardan ayrýlma isteðini propaganda etmek. Bu gibilerin gerek Müslümanlara, gerek iyiliðine çalýþtýklarýný ileri sürdük- leri Hýristiyan azýnlýklara, aralarýnda yaþamakta olduklarý Ýslâm çoðunluða karþý baský yapýlmasýný aþýlamakla, ne denli insanlýk dýþý bir biçimde çalýþtýklarý ve bu yüzden meydana gelen cinayetler- den sorumlu olduklarý ortadadýr.

Hükümetlerimiz bu gibilerin de özgürce çalýþmalarýna izin verdiðinde Müslüman ve Müslüman olmayan bütün uyruklarýna karþý pek aðýr bir sorumluluk yükü altýna girmiþ bulunacaktýr. Buna izin vermek, çocuklarý yaþayacaklarý çevreye düþman ya da hiç olmazsa yabancý olarak yetiþtirmek ve çocuklarý yaþayacaklarý çevre ile çatýþmak zorunda býrakmaktýr. Bu ise, gerek o çocuklarýn, gerek içerisinde yaþayacaklarý halkýn yýkýmýný hazýrlamaktýr.

Bunu yasaklamak hükümetin görevidir.

Bundan dolayýdýr ki, Amerikalýlarca örnek çiftlik benzeri kurumlar kurup, buralarda kendi uyruðumuzdan olan bin- lerce çocuðun Türk Hükümetine ve Ulusuna karþý sevgisiz ve uyumsuz duygularla yetiþmelerine izin vereme- yiz."

Mustafa Kemal, bir tarih ve insanlýk dersi muhtýrasýný, Amerikalýlarýn kurmak istedikleri örnek çiftliklerin yönetiminin ve çalýþan çocuklarýn eðitiminin Türk Hükümeti'nin atayacaðý görevlilerce yürütülmesini ileri sürerek, ABD'nin önerisini diplomatik bir dille reddeder.

16

(19)

Böylece Mustafa Kemal, sözde öksüz- ler yurdu kurma gibi insancýl giriþimin arkasýnda azýnlýk örgütleme planýnýn yat- týðýný görür. Kültürel sömürünün yolunu týkar. Kültürel emperyalizmin maskesini çekip çýkararak, gerçek yüzünü herkese gösterir.

1919 - 1922 arasýnda savaþ alanlarýný, iþgal altýndaki yöreleri gezerek ulusal direniþin ruhunu dünyaya ileten Gazeteci Berthe Georges-Gavlis, Mustafa

Kemal'in politikasýný þöyle deðerlendirir:

"Onun gerçek formülü; rakip güçler arasýnda dengeyi korumak, hiçbiri tarafýndan yutulmamak."

Mustafa Kemal bunu baþararak tarihe geçmiþtir. Gelecek kuþaklara, yani biz- lere ise, þöyle bir uyarýda bulunmuþtur:

"Adalet ve merhamet dilenmek gibi bir prensip yoktur. Türk Milleti, Türkiye'nin müstakbel (gelecek) çocuklarý bunu bir an hatýrdan çýkarmamalýdýrlar."

Bugün ne yazýk ki, bu uyarýyý dikkate aldýðýmýzý söylemek durumunda deðiliz.

ALMAN BÝLÝM ADAMLARINA AÇILAN KUCAK

Mustafa Kemal, ulusal onur ve baðým- sýzlýktan ödün vermeme koþuluyla, dýþ dünyadan gelen her türlü bilimsel katkýya açýk olmuþtur. 1933 yýlýnda yapýlan Üniversite reformu buna güzel bir örnektir.

1933'te Hitler'in baskýsýndan bunalan, çoðu Yahudi asýllý Alman bilim adamlarý, Atatürk'ün çaðrýsýyla Türkiye'ye gelirler.

Aralarýnda Prof. Philipp Schwartz ve Prof. Nevmark gibi dünya çapýnda, birin- ci sýnýf bilim adamlarýnýn bulunduðu otuz bilim adamý ile sözleþme imzalanýr.

Ve bu bilim adamlarýna milletvekili maaþlarýndan daha fazla bir aylýk ödenir.

O sayede Türk üniversitesi dünya çapýn- da bir ün ve saygýnlýk kazanýr.

Ne var ki, sözleþmeyi imzalayan Alman bilim adamlarýna þu koþullar öne sürülür:

1- Ýki yýl içerisinde Türkçe öðrenmeleri 2- Bu süre sonunda derslerini Türkçe verebilmeleri

3- Ve öðrencilere yönelik Türkçe ders kitaplarý yazmalarý

Dünyaca ünlü bilim adamlarý bu koþullarý kabul ederler ve aynen uyarlar.

Ýþte günü kurtaran politikacýlarýn yanýnda, ulusun yarýnýný da düþünen gerçek bir devlet adamý!

Yýl 2007. Atatürk'le ilgili bir toplantýya katýlmak üzere gelen bir köylü kadýn. Ya- bancý kül- türle besle- nen bir genç, köylü kadýnýn göðsündeki Atatürk resmini iþa- ret ederek dalga geçiyor: "Teyze, resim sana çok yakýþmýþ!" Köylü kadýn ulusal refleksle cevap veriyor: "Resmin bana yakýþýp yakýþmamasý önemli deðil oðlum. Biz ona yakýþýyor muyuz? Önemli olan o!.."

Köylü kadýndaki bu ulusal bilinç, Atatürk ilkelerinin Türk Halký'nýn nasýl içine iþlediðini gösteren somut bir kanýt.

Kadýnýn sözleri ise, anlayana þamar gibi bir yanýt!..

(20)

18

KÜRESEL ISINMA ve TEMA

Söyleþi: Nihal Gürsoy

(21)

1965 Ýstanbul doðumluyum. Evli ve 15 yaþýnda bir çocuk annesiyim. Ýlk, Orta, Lise öðreniminin ardýndan Ýktisat okurken baþladýðým çalýþma ha- yatýnda yönüm hep Halkla Ýliþkiler tabanlý

Pazarlama ve Satýþtan yana oldu. Türkiye Halkla Ýliþkiler Yönetim Kurulu Baþkan Yardýmcýsýyým, Zeytindostu Derneði Yönetim Kurulu ve URAK Derneði'nin Denetim Kurulu Üyesiyim. Bilgisayar,

Fuarcýlýk, Ambalaj Sektörleri ve kendi iþimde toplam 17 yýllýk yöneticilik yaparak kiþisel tüm hedeflerime ulaþtým. Yaklaþýk 6 yýldýr da profesyonel iþ yaþantýmda elde ettiðim birikimi Sivil Toplum çalýþmalarýna aktarmak üzere TEMA Vakfý'nda Kaynak Geliþtirme ve Halkla Ýliþkiler Bölüm Baþkaný olarak çalýþýyorum.

Nihal Gürsoy- Yeþim Haným, en basit tanýmýyla "Küresel Isýnma" nedir?

Yeþim Beyla- Ýnsanlar tarafýndan atmosfere salýnan gazlarýn sera etkisi yaratmasý sonucunda dünya yüzeyinde sýcaklýðýn artmasýna küresel ýsýnma den- mektedir.

Nihal Gürsoy- Ülkemiz Küresel Isýnma'dan nasýl etkilenecek?

Yeþim Beyla- Þubat 2007'de

Hükümetlerarasý Ýklim Deðiþikliði Panel Raporu (IPCC), küresel ýsýnmanýn son 50 yýlda %90 oranýnda insan eliyle arttýðýný ve asýrlarca süreceðini resmen ilan etti.

Rapora göre, sera gazlarýndan biri olan karbondioksitin küresel düzeydeki artýþý büyük ölçüde fosil yakýt (petrol, petrol türevleri, doðalgaz ve kömür) kul- lanýmýndan ve tarýmsal faaliyetlerden kaynaklanýyor.

Metan ve di azot mono oksit (N2O) oranlarýndaki deðiþimlerin kaynaðý da yine tarýmsal faaliyetler.

Küresel ýsýnma süreci baþladý ve bilim adamlarýna göre daha asýrlarca devam edecek. Bu süreci geri çevirmek imkân- sýz ama en azýndan daha fazla ilerlemesi- ni engelleyebiliriz. Bilimsel verilere göre; Ülkemiz küresel ýsýnmanýn zararlý etkilerini en önce ve ne þiddetli biçimde yaþayacak.

Nihal Gürsoy- Dünya'yý en çok kim kirletiyor ve bu anlamda Türkiye hangi noktada?

Yeþim Beyla- Hükümetlerarasý Ýklim Deðiþikliði Paneli Raporuna (IPCC) göre; atmosfere karbon salarak dünyayý en çok kirleten ilk üç ülke 5,5 milyar ton ile ABD, 2,8 milyar ton ile Rusya, ve 1,3 milyar ton ile Japonya gibi sanayileþmiþ ülkeler. Türkiye bu sýralamada atmosfere býraktýðý 294 milyon ton ile 13. olarak üst sýralarda yer aldý. Sadece bu üç ülkenin yýlda atmosfere saldýðý 9,6 mil- yar ton olduðu göz önünde bulundurulur- sa, Türkiye'nin 294 milyon ton ile neden

YEÞÝM BEYLA KÝMDÝR?

(22)

olduðu zarar çok küçük oranda kalýyor.

Ancak, raporda Türkiye'nin 1990-2004 yýllarý arasýnda %72,6' lýk bir artýþ kay- dederek atmosferi kirletme konusunda dünyada en hýzlý artýþ kaydeden ülke olmasý ise endiþe verici.

Nihal Gürsoy- Küresel Isýnma çok kapsamlý ve detaylý bir konu, ayrýca tüm kiþi, kuruluþ, kurum ve yapýlanmalarýn, kendi alanlarýna yönelik stratejiler ve mücadele yöntemleri geliþtirmeleri gerekiyor. Siz Tema Vakfý olarak Küresel Isýnma konusunda önceliklerinizi nasýl belirlediniz?

Yeþim Beyla- Uzmanlar, küresel ýsýn- manýn etkilerinin asýrlarca süreceðini kaydediyor. Ama mücadele için kararlý olursak ve harekete geçersek, bu etkiyi azaltabilir, en aza indirgeyebiliriz. IPCC Raporuna göre, karbondioksit sera etki- sine neden olan en etkin gazdýr. Eðer topraklarýmýzý doðru yöntemlerle iþler ve akýlcý kullanýrsak, hem sera etkisi yaratan bu gazýn azalmasýný hem de organik kar-

bon tutulmasýný saðlayarak topraðýn veri- mini arttýrýrýz.

Türkiye gibi geliþmekte olan ülkelerde topraðýn tarýmsal üretkenliðinin azalmasý tarým, mera, orman vb. alanlarýn amacý dýþýnda kullanýlarak kýsmen insan etkili toprak kalitesi kaybýna neden olmaktadýr.

Toprak kalitesi ve tarýmsal verimlilik arasýndaki pozitif iliþki ayný þekilde toprak organik karbon ve toprak kalitesi arasýnda mevcuttur. Dolayýsýyla devam eden bozulma süreci toprak kalitesini azaltmaktadýr. Bozulan ekosistem ve tarýmsal topraktaki organik karbon da çözünerek CO2ve CH4formunda atmos- fere salýnmakta ve iklim deðiþikliði nedenleri arasýnda yer almaktadýr.

Nihal Gürsoy- Yani, zincirleme bir þekilde biribirini etkileyen ve tetikleyen faktörler pek yakýnda dünyamýzýn ekosis- temini tamamen bozacak ve duyarlýlýkla ve sorumluluk alarak mücadele etmezsek sorun içinden çýkýlmaz ve dünyamýz üzerinde yaþanýlamaz bir yer olacaktýr.

TEMA Vakfý olarak tespit ettiðiniz bu sorunlara çözümler üretebildiniz mi?

Yeþim Beyla- Evet, henüz çaresiz deðiliz. Topraklarýn doðru ve verimli kul- lanýlarak, toprakta organik karbon oluþu- munun ve tutulmasýnýn arttýrýlmasýnýn, küresel ýsýnma, açlýk, erozyon, çölleþme, ormansýzlaþma ve tarým alaný kaybý gibi sorunlarýn çözümü için atýlacak büyük bir adýmdýr.

Toprakta organik karbon tutulmasý her yönüyle kazanç saðlayan bir süreçtir.

Verimliliðini kaybetmiþ topraklarýn reha- bilitasyonundan, kaynaðý belli olmayan kirliliðin azaltýlarak yüzey, yer altý sularýnýn temizlenmesi gibi yan faydalar- la ekosistem kalitesinin yükseltilmesine

20

(23)

ve fosil yakýt emisyonunu azaltarak atmosferdeki CO2miktarýnýn azaltýlmasý- na kadar birçok yönü vardýr. Nitekim, yapýlan bilimsel tespitler, toprak iþleme yöntemleri, bitkilendirme, tarýmsal ormancýlýk (aðaç tarýmý) gibi uygula- malar ile hektar baþýna 1,3 tona kadar organik karbonun toprakta tutulmasýnýn saðlanabildiðini göstermiþtir.

Nihal Gürsoy- Bireylerin Küresel Isýnma ile mücadele etmek konusunda bu alanda yapabileceklerinin en kolay yön- temi nedir?

Yeþim Beyla- Aðaçlar, atmosferdeki sera gazlarýný emdikleri için, küresel ýsýn- manýn tehditlerini azaltma konusunda, en kolay uygulanacak yöntemlerden biridir.

TEMA Vakfý'nýn www.tema.org.tr adresli web sitesinde yer alan Karbonmetre, sayesinde yýllýk kiþisel tüketiminizden kaynaklanan karbonemisyonu miktarýný hesaplayabilir, yýlda kaç aðaç dikmeniz gerektiðini hesaplayarak el koya- bilirsiniz.

Yetiþkin normal bir aðaç bir saatte ortalama 2,3 kg karbondioksiti bünyesine alýr, fotosentezle 1,7 kg oksijen üretir. Bu da aðaçlandýrmanýn küresel ýsýnmayla mücadelede en etkin yöntemlerden biri olduðunu ispatlamaktadýr. TEMA Vakfý, yaptýðý aðaçlandýrma çalýþmalarý çerçevesinde 15 yýlda 4 milyonu aþkýn fidanýn ve 600 milyonun üzerindeki meþe tohumunun toprakla buluþmasýný saðlamýþtýr. Aðaçlandýrma çalýþmalarýmýz sonucunda yaklaþýk 100 yýl sonra

toplamda 8.673.720 ton CO2emilimi yapýlmýþ olacaktýr.

TEMA Vakfý'nýn aðaçlandýrma faaliyet- leri, Çevre ve Orman Bakanlýðý'nýn Ülke genelinde yürüttüðü baþarýlý aðaçlandýr-

ma çalýþmalarýna verilen TEMA katkýsýdýr. 1 hektar (iki futbol sahasý büyüklüðünde) aðaçlandýrma alanýnda 100 yýl sonra iðne yapraklýlarda 263.000

kg. kýþýn yapraðýný döken ormanlarda 541.400 kg. CO2tutulmaktadýr. Ayrýca bu deðer içerisinde ormanlardaki çalý, ot, yosun vb. canlýlarýn yokettiði CO2yer almamaktadýr.

Nihal Gürsoy- TEMA Vakfý olarak yaptýðýnýz çalýþmalarýn ürünü

katkýlarýnýzdan dolayý hepimiz sizlere teþekkür borçluyuz.

Soruna genel anlamda tükettiðimiz enerjiden, gýdaya kadar çok yönlü olarak baktýðýmýzda yapabileceklerimiz bireysel olarak nelerdir, kýsaca sýralayabilir misiniz?

(24)

Yeþim Beyla- Genel anlamda yapabi- leceðimiz en önemli katký sizin de söyle- diðiniz gibi enerjiden tükettiðimiz gýdaya kadar tüketimimizde verimlilik ve tasar- ruf esasýna göre davranmak olacaktýr.

Örneðin:

* 5 dakikalýk duþla yetinin. Daha az su tüketirsiniz.

* Damlayan bir musluk ayda 2250 litre, günde 75 litre su kaybýna neden olur. Bu bir yýlda 900 kere duþ yapabile- cek suyun kaybý demektir.

* Buzdolabýnýzýn iyi kapanýp kapan- madýðýný kontrol ederek enerji tasarruf edebilirsiniz.

* Çok kirli olmadýðý sürece çamaþýr makinenizde sýcak su kullanmayýn.

* Çamaþýr kurutma makinesi yerine çamaþýrý asarak kurutun.

* Su deposu, sýcak su tesisatý 15 yýldan eskiyse yenileyin.

* Enerji tasarruf eden ampul kullanýn.

* Eðer tasarruf ampulleri kullanýlsaydý, kömürle çalýþan yüzlerce enerji üretim santrali kapatýlýrdý.

* TV, radyo, bil- gisayar gibi elek- tronik aletleri bekleme durumun- da (stand- by) býrak- mayýn.

* Geri dönüþümü mümkün olan þiþe ve kutu-

lardaki yiyecek ve içecekleri tüketin.

* Kâðýtlarý geri dönüþüm çöp kutusuna atýn.

* Atacaðýnýz çöplerin yüzde 50'si geri dönüþüme uðrasa, daha az karbondioksit gazý açýða çýkar.

* Evinizin dýþ cephesini koyu renkle boyamak sýcaklýðý muhafaza eder. Ýklim durumunu dikkate alarak kararýnýzý verin.

* Kapý altlarý, çatý ve zeminin hava geçirmemesine dikkat ederek sýcaklýðý koruyabilirsiniz.

*Çatý, kapý ve pencerelerinizin yalýtýmýný yapýn. Evinizin duvarlarýný yalýtýn.

* Çift camlý pencere pahalý geliyorsa, bantlarla yalýtým yapabilirsiniz.

* Evinizin yanýna aðaç dikin, yazýn sýcaktan, kýþýn soðuktan korunun.

* Toplu ulaþým araçlarýný kullanýn.

* Otomobil lastiklerinin hava basýncýný düzenli kontrol edin.

* Yurtdýþýnda tatil yerine kendi ülke- nizde tatil yapýn. Böylece kiþi baþýna har- canan yakýt azalmýþ olur.

* Mevsim sebze ve meyvesi tüketin.

Nihal Gürsoy- Sorumluluðumuz çok büyük her yönden. Üretim ve tüketim biçimlerimizi tüm insanlýk ailesi olarak gözden geçirmenin ve ekolojik dengeleri bozmadan yaþamamýzý sürdürebilmenin yollarýný öðrenmekte acele etmeliyiz.

Tarým, Çevre ve Orman ile Enerji Bakanlarý'nýn biraraya gelerek ortak eylem planý oluþturduklarýný biliyoruz, bu konuda beklentileriniz nelerdir?

Yeþim Beyla- Evet sorumluluðumuz çok büyük. Çünkü insan neslinin devamý için kararý biz vereceðiz. Tarým, Çevre Orman ve Enerji Bakanlarý'nýn biraraya gelerek ortak bir eylem planý oluþtur-

22

(25)

malarý olumlu bir geliþmedir. Ancak bu planda sivil toplum kuruluþlarýnýn görüþ ve çözüm önerileri mutlaka yer almalýdýr.

Kaybedecek vakit yoktur. Karar verici- lerin bu konuda sürdürülecek mücadeleyi kâðýt üzerinde deðil, bizzat uygulayarak gerçekleþtirmesi gerekliliði kamuoyunun beklentisidir. Kararý bizim neslimiz ala- caktýr, ama karar bizden sonraki tüm in- san neslinin devamlýlýðýný belirleyecektir.

Nihal Gürsoy- Yani, Küresel Isýnma baþlýðý altýnda konu insanlýðýn kaderini belirleme noktasýna geliyor, çok güzel bir biçimde açýkladýnýz. TEMA Vakfý burada

"EL KOYUN" diyor. Bize bu "El Koyun" kampanyasýndan bahseder misiniz?

Yeþim Beyla- TEMA Vakfý, Birleþmiþ Milletler tarafýndan Çöller ve Çölleþme Yýlý ilan edilen 2006 yýlýnda, Toprak Yoksa Hayat Yok... Toprak Yoksa Ekmek Yok... Soruna El Koyun sloganýyla bir kýrsal kalkýnma seferberliði baþlattý. 2007 yýlýnda da devam eden kampanya ile 10 köyde daha topraklarýmýzý verimli kýla- cak küresel ýsýnmanýn etkilerini azalt- maya katký saðlayacak 10 kýrsal kalkýn- ma projesi uygulanacak. Ülker Gýda- Kýrklareli, Evyap-Erzurum, halkýmýz da Ardahan'a el koydu. 5 köy daha el konul- masýný bekliyor.

Verimli topraklarýmýz gidiyor. Biraz dikkatle düþününce sonuç çok açýk:

Toprak yoksa ekmek yok, toprak yoksa süt yok, toprak yoksa su yok, toprak yoksa hayat yok. El koymazsanýz 30 yýl sonra el koyacak topraðýmýz kalmayacak.

Bireysel olarak faturalý hatlý cep tele- fonlarýnýzdan 3464'e mesaj göndererek EL KOYUN kampanyasýna 5 YTL katký- da bulunabilirsiniz. Daha fazla bilgi ve katýlým yöntemleri için

www.elkoyun.com ve www.tema.org.tr sitelerimizden bilgi alabilirsiniz.

Nihal Gürsoy- Bu güzel çaðrýya ve sunulan hizmete katýlmak hepimizin görevi diye düþünüyorum ve kendi

adýma "El Koyun" kampanyanýza se- vinçle katýlýyorum. Diliyorum ki emeðinizin ürünü bol olsun... Çok teþekkür ediyorum yoðun çalýþma tem- ponuzda vakit ayýrdýðýnýz, aydýnlattýðýnýz için.

Yeþim Beyla- Biz de TEMA Vakfý olarak SEVGÝ DÜNYASI Dergisi'ne verdiði destekten dolayý çok teþekkür ediyoruz. Sevgiler.

(26)

Geçen ay, medyumumuz John Edwards, þimdiki eþi Sandra ile evliliðe doðru giden serüvenini anlatmýþ, müstakbel eþini müzikale nasýl davet ettiðinden ve evlilik yüzüðünü ilk aldýðýnda annesiyle nasýl aðlayarak konuþtuðundan söz etmiþti.

24

Psiþik Medyum, öte alemdeki sevdiklerimizle konuþuyor

TRACY’nin SEVGÝSÝ

John Edwards/Çeviri: Arýn Ýnan “SON BÝR KEZ” adlý kitaptan

(27)

Ruhlarla kurduðum irtibat iþinde öðrendiðim bir þey varsa o da, sürpriz- lere her an hazýr olmam gerektiði idi.

Sue Farrell ile karþýlaþtýðým gün de böyle bir deneyim yaþamýþtým. Sue ölümden sonra hayat inanýþýyla büyümüþ olmasýna raðmen bana: “Öte taraftakiler bu tarz zýrvalýklarla buradakilerin acýlarýndan faydalanmaya nasýl cüret edebiliyorlar?”

diye sormuþtu. Ancak hayatýnda geliþen son olaylar bu düþüncesini deðiþtirme- sine yol açmýþtý. Bana, çok yakýn

arkadaþý trans okumasýna gelip de kendi- sine tavsiye ettikten sonra gelmiþti.

Sue'nun arkadaþýnýn üç yaþýndaki kýzý, çið ette bulunan E-coli bakterisi

nedeniyle hayatýný trajik bir þekilde kay- betmiþti. Onu tam bulacak iken, Sue'nun baþýna baþka bir trajedi gelmiþ ve arkadaþý da ona yardým edebileceðimi düþünmüþtü.

Sue ile beraber oturmuþ ve trans oku- masýna baþlamýþtýk. Ýsminin baþ harfi T olan bir varlýk gelmiþti. “Kýzýmýn adý:

Tracy idi. Çok enerjik bir kiþiliðe sahipti o” dedi. Tam bu sýrada Tracy bana bir araba kazasýnda öldüðünü anlatmak için bir araba imajý göndermeye baþladý. Sue:

“Bu doðru” dedi. “Sanki bir parkýn yakýnýnda, burasý hem evine hem de iþine yakýn bir yer” dedim. Sue kýzýnýn, Southern State Parký civarýnda arabasýyla bir aðaca çarparak öldüðünü söyledi.

Tracy sadece yirmi iki yaþýnda idi.

Üniversiteden henüz mezun olmuþtu.

Ben: “Bir baþka arabanýn da iþin içinde olduðuna dair bir his alýyorum” dedim.

Sue: “Bu ilginç, çünkü polis bunun tek bir araba kazasý olduðunu söyledi ama kazayý enine boyuna araþtýrmadý. Onlara göre, belki de bir hayvana çarpmamak

için direksiyonu kýrmýþtý”

Kazayý meydana getirmiþ olan þartlar aslýnda tam net deðildi ve Tracy’nin anne ve babasýný huzursuz kýlýyordu. Ancak Tracy artýk bunlarý geçmeleri gerektiðini söylüyordu. Ben: “O artýk baþka bir yerde. Baþýna geleni kabullenmiþ. Bu kaza onun suçu deðildi ve onun yapabile- ceði hiçbir þey yoktu” dedim. Sue, bir trafik kazasý mühendisi tutarak olayý yeniden inceletmeye karar verdiðinde kýzýnýn aracýnýn tamponunda beyaz renkli bir baþka arabanýn boya izi tespit etmiþti.

Bundan yola çýkarak da Tracy'nin bir baþka aracýn sýkýþtýrmasý sonucu direk- siyon kontrolünü yitirerek bir aðaca çarp- týðýný bulmuþtu.

Tracy birdenbire konuyu deðiþtirerek duvarýn üzerine yazýlmýþ olan bir yazýyý gösterdi. Sue’ya: “Kýzýnýz küçük bir çocukken duvarlara yazý yazmayý sever miydi? Kýzýnýz duvara yazýlmýþ olan 143 rakamýný gösteriyor. Bunun sizin için anlamý var mý? Ya da bir plaka no.su ola- bilir mi?” diye sordum.

Sue bir dakika düþündükten sonra her hangi bir bulguya rastlayamadýðýný belirtti ama esas þimþek benim beynimde çakmýþtý. 143 alfabedeki birinci,

dördüncü ve üçüncü harfleri temsil edi- yordu ve: “Seni Seviyorum” demekti.

Tracy gerçekten çok zeki ve akýllý bir kýzdý. Bunun üzerine Sue kýzýyla ilgili bir anýsýný anlattý.

“Kýzým amigoluk yapmayý çok severdi.

Kendisi gibi amigo olan kýzlardan birisi onun yakýn arkadaþýydý ve Tracy’nin ölümüne inanýlmaz þekilde üzülmüþtü.

Bir gün bu kýz evdeyken çekmesinin dibinde bulunan ve iki yýldýr kullanýl- madýðý için pilinin bitmiþ olduðunu

(28)

düþündüðü bir çaðrý cihazýnýn bipleme sesini duymuþ. Cihazý hemen eline alan kýz, ekranda MERHABA yazýsýný oku- muþ. Bu yazýnýn hemen altýnda ise 112667 yazýyormuþ. Bunun bir telefon numarasý olmadýðýný biliyormuþ. Acaba Tracy’nin doðum günü olabilir mi diye düþünürken bunun, 26 Kasým 1967 yani Tracy’nin doðum günü tarihi olduðunu hatýrlamýþ. Böylece Tracy ona kendi doðum gününü de kanýt olarak göstere- rek hiç kullanýlmayan ve pili bitmiþ bir cihazdan merhaba demiþ.”

O gün Sue ile ruhlarýn bu tarz þaþýrtýcý ve muzur þeylerle de uðraþtýklarýný konuþtuk. Sue: “Biliyorum kýzým öldük- ten sonra karþýmýzda oturan komþu- larýmýzý ziyaret etti. Bu komþum, Tracy sayesinde kendi kýzýnýn hayatýnýn kurtul- duðunu söylüyor” dedi.

Sue'nun komþusunun kýzý, kalp sorunu da olan zihinsel yönden hafif özürlü birisiydi.Tracy’nin esas arkadaþý olan kiþi bu kýzýn ablasýydý. Sue tam bunlarý konuþurken Tracy bana hastanedeki iþim- le ilgili bir imaj yolladý. Üstelik de has- tane resminin üzerine kanla bir þeyler

çizerek. Genç bir hasta için extra kan testi yaptýðým olayý anlatmak istiyordu.

Bunu bir paralel sembol olarak sunuyor- du bana. Yani bu olayý annesiyle bað- daþtýrmamý istiyordu. Bu arada Sue kendi hikayesini anlatmaya devam ediyordu.

Ayný anda iki kiþiyi dinliyor gibi hissediyordum kendimi.

“Ýþte bu kýz bir gün kalp ameliyatýna girmek üzere hastaneye yattýðýnýn ertesi günü korkudan tir tir titreyerek uyandý ve

“Rüyamda Tracy'yi gördüm bana yardým edeceðini söyledi” dedi. Tam bu sýrada Tracy bana: “Bu kýzýn adý Barbara” dedi.

Evet gerçekten de Sue bu kýzýn adýnýn Barbara olduðunu doðruladý. Gerçekten de ameliyat günü Barbara’yý ameliyat yapacak ekibin baþýndaki cerrah onu son bir kez kontrolden geçirirken kendisinin iþaret etmemiþ olduðu bir kan testinin yapýlmýþ olduðunu fark etmiþ. Tam bu sýrada benim “Aman Allahým!” dediðimi tahmin etmiþsinizdir herhalde!! Bu test aslýnda yaþlý hastalar için olan ve asla on bir yaþýndaki bir çocuk için yapýlmayan bir testmiþ. Doktor bu testin sonuçlarýný görür görmez ameliyatý yapmaktan vazgeçmiþ. Çünkü kýzýn kanýnda pýhtýlaþ- ma sorunu olduðu tespit edilmiþ. Þayet ameliyat edilse imiþ, masada kalacaðý da kesinmiþ.”

Sue'nun anlattýklarýný dehþet içinde dinliyordum. “On bir ya da on iki yaþýn- da olan, St. Peter Hastanesinde ameliyat edilen, gözlerinde þaþýlýk ve konuþma zorluðu olan bir kýzdý bu deðil mi?” diye sordum. “Aman Allahým, bu kýza extra kan testi yapan bendim!” diye baðýrdým.

Sue ve yanýnda gelen kocasýnýn söyledik- lerimi tam olarak anlamadýklarýný bili- yordum. Sonra onlara açýkladým. O kýzýn

26

(29)

kanýný ben almýþtým. Ben St. Peter has- tanesinde çalýþýyordum. O testi, neden ve niçin yaptýðýmý bilmeden ben

ayarlamýþtým. Bütün gün birisi kulaðýma bu testi yapmam gerektiðini fýsýldayýp durmuþtu. O kiþi demek ki Sue'nun kýzý olan Tracy idi.

“Aman Allahým” deme sýrasý þimdi Sue’nun olmuþtu. Öylesine þaþýrmýþtý ki, bunu gözlerinden anlamak mümkündü.

Her ikimiz de biraz sakinleþtikten sonra Sue, hikâyenin geri kalanýný anlattý:

“Doktor kýzýn anne ve babasýný çaðýrmýþ ve bu testin hangi nedenle kimin tarafýn- dan yaptýrýlmýþ olduðunu anlamadýðýný ama iyi ki yapýlmýþ olduðunu, aksi tak- tirde kýzlarýný kaybedeceklerini”

söylemiþ. Tüm bunlarýn akabinde bu kýzýn annesi hemen Sue'ya gelerek, kýzýnýn hayatýný Tracy'nin kurtarmýþ olduðunu ifade etmiþ.

“Peki bu ameliyatý daha sonra yapa- bildiler mi?” diye sordum Sue'ya. Sue, kýza bir takým ilaçlar verildikten ve tedavisi yapýldýktan sonra yeniden ameliyat yapýldýðýný söyledi.

Bu seanstan üç yýl sonra Tracy ve annesiyle yeniden buluþma imkâný buldum. Sue yeni hikayesini hemen anlat- maya koyuldu: “Her Noel’de

“Þefkatli Arkadaþlar” adýný verdiðimiz grubumuzla bir program yaparýz. Güzel bir seremoni eþliðinde mumlar yakar ve kaybettiðimiz çocuklarýmýzýn adlarýný sevgiyle anarýz. Ancak o gün on yaþýndaki oðlumun (Tracy’nin kardeþi) büyük bir hokey maçý vardý ve benim

de mutlaka oraya katýlmamý istedi. Çare- siz bir þekilde onunla gitmek zorunda kaldým. Týpký benim gibi kýzýný bir kaza- da kaybetmiþ olan en yakýn

arkadaþlarýmdan birisi olan Louise de seremoniye katýlmýþtý. Ondan Tracy’nin adýný söyleyerek bir mum yakmasýný rica etmiþtim. Ertesi gün arkadaþým, Tracy için yaktýðý mumu getirdi ve seremoninin harika bir þekilde geçtiðini söyledi”

Sue’nun bu hikâyeyi bana anlatmasýn- dan bir iki gün sonra Tracy bana imaj yollayarak o gece seremonide unutul- duðunu ama bunun o kadar da önemli olmadýðýný, bundan dolayý da annesine kýrgýn olmadýðýný ifade etti. Bunu Sue ile paylaþtýðýmda hemen arkadaþý Louise’i aramýþ ve gerçekten o gece mum yakýp yakmadýðý sormuþ. Arkadaþý utanarak o gece seremoninin sonuna doðru bir mum bulabildiðini ama yakmadýðýný, nasýl olsa Sue’nun bunu öðrenemeyeceðini düþün- müþ.

Gelecek Ay: “Ýnanca Sadýk Kalmak”

baþlýðýyla konumuza devam edeceðiz.

(30)

Geçen ay, yazarýmýz Dr. Helen Wambach'ýn: "Geçmiþ Yaþamlarý Yeniden Yaþamak"

isimli kitabýndan saðlam deliller sunmaya devam etmiþ ve Wambach'ýn, insanlarýn ölüm nedenleri ve ölüm anýnda neler hissettikleriyle ilgili olarak yaptýðý sýnýflama çalýþmalarýndan örnekler vermiþti. Bu çalýþmadan çýkan en ilginç sonuç, deneklerin yüzde doksanýnýn ölüm anýný mutluluk gözyaþlarýyla anlatmalarý olmuþtu. Ancak, bir þiddet, kaza ya da korkunç bir olay neticesinde can vermiþ kiþiler (ki bunlar denek- lerin yüzde onunu oluþturuyordu) ölüm anýnda oldukça fazla olumsuz duygular his- settiklerini ifade etmiþlerdi. Wambach'ýn bu tarz çalýþmalardan elde ettiði en þaþýrtýcý sonuç, deneklerin þimdiki hayatlarýnda varolan korkularýndan ya da fobilerinden geçmiþ hayat regresyon deneyimleri sayesinde kurtulmuþ olmalarýydý. Wambach'ýn, kitabýnda çocuklarýn geçmiþ yaþamlarý hakkýnda hiçbir þey söylememesi yazarýmýz Carol Bowman'ý þaþýrtmýþ ve ayný konuda baþka kitaplarý araþtýrmaya sevk etmiþti.

Dr. Fiore'nin kitabýyla karþýlaþmasý da bundan sonra olmuþtu. Dr. Fiore, klinik psikoloji okumuþ ve dokuz yýl boyunca pozitif bilim yapmýþtý. Freud'un çalýþmalarýn- dan etkilenerek bir gün hipnoz yöntemiyle bilinç altýnda yatan düþünceleri ortaya çýkarmaya baþladýðýnda elde ettikleri onu da çok þaþýrtmýþtý. Dr. Fiore travmalar üzerinde çalýþýyor, hastalarýný bunlarýn temellerine kadar indiriyordu. Gerçekten de bebeklik hattâ anne karnýndaki döneme kadar takip edebildiði bazý travmalar, kiþi bunlarý hatýrlamaya baþladýktan sonra ortadan kayboluyordu. Bir gün Dr. Fiore'ye, cinsel problemler yaþayan birisi gelmiþ ve hipnoz altýndayken kendisinin on yedinci yüz yýlda bir Ýtalyan rahip olarak yaþadýðýný söylemiþti. Bu ay konumuza kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz.

28

ÇOCUKLARIN GEÇMÝÞ YAÞAMLARI

Dr. Fiore’nin Keþifleri

Carol Bowman'ýn,

"Children's Past Lives"

Kitabýndan Çeviren:

Nelda Bayraktar

(31)

Dr. Fiore, bu hastasýnýn mevcut hayatýnda reenkar- nasyona inanan birisi olmasý bakýmýndan belki de geçmiþ hayatýyla ilgili bir fantezi yarattýðýný düþünmüþ ancak onunla bir sonraki seansta

karþýlaþtýðýnda onun cinsel problemlerinden kurtul- muþ olduðunu gördüðünde çok þaþýrmýþtý. Hasta ayný zamanda kendisini her yönden daha da iyi hisset- tiðini söylemiþti.

Bu seansýn hemen ardýn- dan baþka hastalarda da benzer iyileþmeler mey- dana gelmiþti. Hipnoz yöntemiyle regresyon çalýþmasý yaptýðý bir has- tasý birdenbire geçmiþ hayatýna sýçrayarak onu terapi odasýna getiren problemin kökünün ölümünde yattýðýný söylemiþ ancak pozitif bilim temelinden gelmiþ olan Dr. Fiore bu has- tasýnýn geçmiþ hayat hafýzasýnýn gerçek olmadýðýna hükmederek, hastasýnýn problemiyle ilgili bir fantezi kurmuþ olduðunu düþünmüþtü.

Ancak altý hafta sonra hasta probleminden tümüyle kurtulmuþ olduðunu söylediðinde yine çok þaþýrmýþtý. Dr.

Fiore, almýþ olduðu

Protestan eðitimi nedeniyle tüm bunlara hazýrlýklý deðildi. Ona, bu dünyada sadece bir kez yaþadýðýmýz öðretilmiþti.

Daha sonra aldýðý bilimsel eðitim ise onu kanýtlana- mayan her þeye þüpheci- likle yaklaþmasý gerektiði- ni öðütlemiþti.

Ancak o kendisini hastalarýnýn iyileþmesi için adamýþ olan bir psikologdu ve hastalarýnýn sadece geçmiþ hayatlarýný hatýrlayarak

iyileþmelerini de göz ardý edemezdi.

Kendi inançlarýna ya da hastalarýnýn inanýþlarýna raðmen, geçmiþ yaþam

hikayeleri gerçekten de þifa verici ve iyileþtirici bir etki yaratýyordu. Bu noktadan itibaren hastalarýnda bu metodu rutin bir þekilde kullanmaya baþladý.

Her çeþit problemi olan insanlar Dr. Fiore'ye koþ- maya baþlamýþlardý. Ýlk yaptýðý þey, hastanýn þimdiki hayatýndaki nedeni araþtýrmak oluyor- du. Bu hayatýnda her hangi bir bulguya rastla- madýðý zaman, problemin köküne inebilmek için onlarý geçmiþ hayatlarýna döndürüyordu. Dr. Fiore, bu sorunlarýn temelinde var olan en önemli þeyin

"Ölüm" deneyimi olduðunu keþfetmiþti.

Hastalarýn sorunlarýndan inanýlmaz bir þekilde kur- tulmaya baþlamalarýnýn tek nedeni ölüm anlarýný hipnoz altýnda yeniden yaþamalarýydý.

Dr. Fiore'nin vakalarýn- dan bir tanesi bunun nasýl olduðunun açýk bir kanýtýný sunuyordu.

Baþarýlý bir iþadamý ve avukat olan birisi yüksek- likten öylesine korkuyor- du ki, uçak seyahati yapamýyor, arabasýyla daðlara týrmanamýyordu.

Bu korkusu kariyerini de kötü bir þekilde etkilem- eye baþlamýþtý. Dr. Fiore bu hastasýyla önce gele- neksel terapileri denedi ancak baþarýya ulaþamadý.

Bir gün yaptýðý bir reg- resyon denemesinde, bu hastasýnýn, geçmiþ haya-

(32)

týnda bir kilisenin çatýsýný tamir ederken ayaðýnýn kaydýðý, bir saçaða tutun- maya çalýþýrken adým adým ölüme yaklaþtýðý ve sonunda yere düþerek öldüðü ortaya çýktý. Hasta ayný ölüm sahnesini defalarca yaþadýktan sonra yükseklik korkusundan tümüyle kurtuldu.

Dr. Fiore sadece fobi- lerin deðil, fakat ayný zamanda fiziksel belirti- lerin de ölüm anýyla ilgili olduklarýný tespit etmiþti.

Örneðin migren aðrýlarý, kronik sýrt ve boyun aðrýlarý, mideyle ilgili rahatsýzlýklar, hastanýn geçmiþ hayatýnda baþýn- dan almýþ olduðu bir darbe, giyotinle idam edilmesi, asýlmasý, silahla

vurulmasý ya da vücudunun belli bir

yerinden býçak- lanmasý ile il- gili olabiliyor- du. Fiziksel rahatsýzlýklar:

kýzgýnlýk, keder ya da korku ve suçlu- luk duygularý nedeniyle mey- dana gelen ölümlerden de kaynaklana- biliyordu.

Çözülmeyen bu duygular hafýzayý canlý tutuyor ve bir sonraki ha- yatta fiziksel belirtiler olarak ortaya çýkýyordu.

Hastalar, Dr. Fiore'nin de rehberliðinde travma anýna geri döndürüldük- lerinde, geçmiþ hayatlarýn- dan getirdikleri fiziksel hatýrlatýcýlar temizleniyor, belirtiler bir bir ortadan kaldýrýlýyordu.

Dr. Fiore'nin bu bulgu- larýný kafamda yeniden gözden geçirirken oðlum Chase'in yaþadýklarýyla karþýlaþtýrmaya baþladým.

Oðlumun suçluluk duy- gusu bir sonraki hayatýnda devam ederek, onu etkile- meye devam etmiþ, üstelik sadece duygu olarak da kalmamýþ, merminin bileðine girdiði noktada

egzema gibi bir fiziksel belirtiyle de kendisini belli etmiþti. Norman'ýn, oðlumu geçmiþ hayatýna döndürmesinin hemen ardýndan bileðindeki egze- ma da kendiliðinden yok olmuþtu. Bu ilk baþta bana inanýlmaz görünmüþtü ama Dr. Fiore'nin kitabýný okuduktan sonra kesinlik- le doðru olduðuna

inandým.

Dr. Fiore'nin vakalarý benim geçmiþ yaþam anýlarýmý da onaylýyordu.

"Daha Önceden de Bura- daydýnýz" isimli kitabý okurken orada adeta kendi hikâyelerimi bulmuþtum.

Hepsinde de: keder, neþe, kýzgýnlýk, sevgi gibi derin duygular iþlenmiþti. Onlarý okurken adeta o kiþilerin hayatlarýna kulak misafiri olmuþtum. Ayný duyguyu kýzým Sarah ve oðlum Chase'in geçmiþ yaþam hikayelerini dinlerken de yaþamýþtým. Bunlar gerçek ölümlerle boðuþmuþ olan insanlarýn gerçek yaþam hikayeleriydi.

HATIRLANAN ÖLÜM DENEYÝMLERÝ

"Muayenehanemde, bin- lerce insanýn ölmesine yardým ettim". Dr.

Fiore'nin bu çarpýcý söz- leri, insana, duyduðu ilk

30

(33)

anda biraz garip gelebilir.

Ancak çok doðru. Geçmiþ hayatýný hatýrlayan her hasta o hayatý sona erdiren ölüm deneyimini de hatýr- lamýþtý. Hatýrlanan ölüm vakalarý, Dr. Wambach'ýn deneklerinin anlattýklarýy- la, Dr. Raymond

Moody'nin "Bu Hayattan sonra Baþka Bir Hayat"

isimli kitabýnda anlattýðý diðer ölüm deneyimleriyle ve kendi aralarýnda þaþýla- cak derecede tutarlý benz- erlikler gösteriyordu.

Ölümü hatýrlayan her hasta kalpleri durmuþ olsa bile farkýndalýklarýnýn ve algýlamalarýnýn kaybol- mamýþ olduðunu

söylemiþti. Çevrelerinde olan bitenleri hâlâ göre- biliyorlar, iþitebiliyorlar ve hissedebiliyorlardý.

Ölüm anýnda hissettikleri fiziksel ve duygusal acý gitmiþ yerine mutluluk ve tatmin duygusu gelmiþti.

Tam ölüm anýnda bedenlerini terk ederken kendilerini bir tüy kadar hafiflemiþ bir þekilde gökyüzüne doðru süzülürken görmüþlerdi.

Ardlarýnda

býraktýklarý kiþiler aþaðýdaydý.

Aðaçlarýn üzerinden kendi cenaze törenlerini izleyenler bile vardý.

Týpký benim 19.y.y.daki cenazemi izlemem gibi.

Bunlarýn bir çoðu da sevgi dolu parlak bir ýþýkla adeta yýkandýklarýný,

çevrelerinde melekler gördüklerini söylemiþler- di. Bazýlarý ilahi müzik tarzýnda müzik dinledik- lerini, diðer bazýlarý da arý výzýldamasýna benzer sesler duyduklarýný ifade etmiþlerdi. Öte alemde eski akrabalarýyla buluþanlar bile vardý. Bir çoðu için bu inanýlmaz bir mutluluk kaynaðýydý.

Dr. Fiore'nin tüm hasta- larý yaþadýklarý bu deney- imlerle ölüm korkusundan kurtulmuþlardý. Ölümün bir sonuç olmadýðýný, bir baþka hayatýn baþlangýcý olduðunu anlamýþlardý.

Dr. Fiore'nin kitabýný bitirdiðimde aradýðým kitap olduðuna kani olmuþtum. Nihayet araþtýr- malarým meyve vermeye baþlamýþtý. Ancak yine de hâlâ cevaplanmamýþ soru-

larým vardý. Bunlardan birisi iyileþmenin nasýl cereyan ettiði ile ilgiliydi.

Bu sorumun cevabýný arkadaþým Cathy'nin mut- faðýnda bulacaðýmý kim bilebilirdi ki?

Gelecek ay: Dr. Roger Woolger: Ruh Arayýþýnda baþlýklý konuyla devam edeceðiz.

Referanslar

Benzer Belgeler

Avusor Yaylası’na vardıktan sonra Büyük Göl’e 1,5 saatlik bir yürüyüş yapacağız.2800 metredeki bu gölde yüzme molası verdikten sonra aynı yoldan geri dönüyoruz..

Tur ücretine dâhil değildir Akşam Yemeği: Otelde Açık Büfe ya da Set Menü Olarak Alınacaktır.. Tur

Sabah kahvaltı sonrası odaların boşaltılması ve özel otobüsümüz ile UNESCO tarafından tarihi kent olarak kabul edilen Porto’ya hareket.. Yaklaşık 3 saatlik

*30 gün öncesine kadar yapılacak iptallerde yurtiçi gezilerinde ödemenin tamamı acentemiz tarafından iade edilecektir. Yurtdışı gezilerinde ise konsolosluk

Bu mimari harikası manastıra ulaştığınızda karşısında Zigana Dağı'nın heybetiyle, içinde bulunduğunuz Sümela Manastırı’nın ihtişamıyla kendinizi kaybedeceğiniz

Bu alanda yer alan sınavlardan okuduğunuz alana göre bu ekranda yer alan TM ve MF sınavlarından birini seçerek SINAVA GİT ikonuna kayıtlı olduğunuz saatte

Ne kadar çok kiþi okursa, buradaki yararlý yazýlardan o kadar çok kardeþimiz yarar- lanýr.. Ýskenderpaþa Cemaati'nin lideri Esad Coþan'ýn Süleymaniye'ye gömülmesine

Parlaklığı fazla olmayacak gezegene aynı bölgede, özellikle ayın ilk yarısında, Venüs ve kısa süre de olsa Jüpiter eşlik edecek.. Ayın 11’indeki Satürn-Venüs