• Sonuç bulunamadı

Kadıköy de Vatan buluşması 30 MART 2019, CUMARTESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Kadıköy de Vatan buluşması 30 MART 2019, CUMARTESİ"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)Kadıköy’de ‘Vatan’ buluşması www.aydinlik.com.tr. VATAN Partisi 31 Mart Yerel Seçimleri öncesi son halk buluşmasını İstanbul’da yapacak. Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa İlker Yücel, Kadıköylülerle bir araya gelecek. Moda İlkokulu Önü’ndeki buluşma bugün saat 14.00’te başlayacak.. VATAN EMEK NAMUS KURULUŞ: 1921. Birlikte Güçlüyüz İKİ AL, BİR OKU BİR OKUT. 2 TL. 30 MART 2019, CUMARTESİ. halklailiskiler@aydinlik.com.tr. ABD Deniz Kuvvetleri’nin resmi kitabında. TÜRK AMERİKAN DENİZ SAVAŞI.  8’de. HAYATA BAĞLAN KÖŞESİNDE BU HAFTA. ABD’NİN savaş senaryosunu Aydınlık’a değerlendiren emekli Koramiral Can Erenoğlu, Türkiye’ye mü-. Sayfa Sayfa. 9. 10. Komutanlar, PKK’nın Kars üzerindeki oyunlarına dikkat çekti. ‘Buradaki seçimler bir devlet meselesi’ diyen komutanlar Kafkaslar üzerinden Türkiye’nin kuşatılmaya çalışıldığını söyledi. DEFNE TAMAR GÜROL’UN YAZISI 4’TE. FENERBAHÇE Spor Kulübü büyük bir vefa kampanyasına hazırlanıyor. Mayıs sonuna kadar 65 milyon avroluk açığı kapatmak için camiaya çağrı yapan Başkan Ali Koç, “Sektörde deniz bitti ama dillendirilmiyor” dedi.  RECEP ERÇİN’in haberi 6’da. smail Hakk Pekin. Beyazt Karata. lker Güven. KORGENERAL İsmail Hakkı Pekin, PKK’nın Kars’ın demografik yapısını değiştirerek burayı kontrol etmek istediğine dikkat çekti. Pekin, “Kars Belediyesi’nin mutlaka ulusalcı partide bulunması gerekir” dedi. Tuğamiral İlker Güven de PKK’nın buradan kaçakçılık ve uyuşturucu ticaretini sürdürme gayretinde olduğunu belirtti. Güven, Karslılara, Vatan Partisi Adayı Tuncay Mutluer’e oy vermesi çağrısında bulundu. Hava Pilot Tümgeneral Beyazıt Karataş ise PKK’nın Ermenistan’ı rahatça kullanmaya çalıştığını ifade etti.  FÜSUN İKİKARDEŞ’in haberi 8’de. Sayfa. 11 Sayfa. KomutanlarKars’ta PKK’ya uyardı: karşı birleşilmeli Mali kurtuluş SAVAŞI. Sayfa. noğlu, “Türkiye, Mavi Vatan Tatbikatı ile caydırıcılık bakımından güzel bir mesaj verdi” dedi.. 6. 10. Beynimiz nelerle uyuşturuluyor?. En eğlenceli dama soruları her cumartesi Aydınlık’ta 12. dahale etmenin kolay olmadığını söyledi. ABD’nin Türkiye’nin denizaltılarından korktuğunu belirten Ere-. 5. 13 Sayfa. TÜRKİYE’NİN ateşle imtihan edileceği bir zaman var önümüzde. Bu sınav, evvela öncülerin sınavıdır. Sonra halkın sınavıdır. Seçimlerde siyasal partiler sınavdan geçiyor, doğru. Ama yalnız siyasal partiler değil, öncüler ve seçmen de sınavdan geçiyor. Bir tür göz muayenesidir seçimler. Önümüzü görebiliyor muyuz? Sandıktaki oy, görme ufkumuzu belgeleyecek.. CMYK. 11. Erenoğlu: ABD Türkiye’ye saldıramaz. Önümüzü görmek. AYDINLIK 01. YARIN vatandaşların sandık başına gidecek olduğu ülkemizde, liderler hâlâ “Beka sorunu var mı, yok mu” diyerek meydanlarda tartışıyor. ‘Millenium Challenge’, ‘Noble Dina’ gibi tatbikatlar yapan ABD, namlularını çoktan ülkemize karşı çevirmiş durumda. Türkiye düşmanı benzer senaryolarda emperyalist güçler amaçlarını saklamıyor: Batı Asya’nın zenginliklerine el koymak, Türk Ordusu’nu Kıbrıs’tan çıkarmak, AkSayfa deniz gazından aslan payını almak, Ege adalarında hakimiyet kurmak.... Sayfa. EMEKLİ Oramiral James Stavridis’in başkanı olduğu Denizcilik Enstitüsü’nün yayımladığı ‘Donanma Taktikleri ve Deniz Harekâtı’ adlı kitapta, Türk-Yunan savaşı ele alındı. Savaşta ABD, Yunanistan’ın yanında yer aldı. Senaryoda ABD 6. Filosu’nun, kıyılarımız boyunca Türk Donanması’na karşı nasıl hareket edeceği anlatılıyor. Türkiye için “dost görünen güçlü düşman ülkesi” nitelemesi yapılan kitapta, “Barışın sağlanması için kan dökülmesi gerekir” ifadeleri dikkat çekiyor.. 14 Sayfa. D. oğu PERİNÇEK. Namlular çoktan bize çevrildi. Sayfa. Kıyılarımıza saldırdılar. biliyormu? YILDIRIM KOÇ. Kitlelerdevrimi nezamanister? UĞUR CİVELEK. Ekopolitikkavşakve radikaltercihzorunlulukları SONER POLAT. Kandil operasyonu SABAHATTİN ÖNKİBAR. Tayyipkazanırsa veyakaybederse YAVUZ ALOGAN. Bedelihepimiz ödeyeceğiz ATAKAN HATİPOĞLU. Böylepartiye böyleseçmen HÜSEYİN HAYDAR. EyVatan ayağakalk! GÖNÜL KENTER. Seçimdeğil savaş ISSN 2146-2356. Sayfa. ABD Donanması’nın Ege ve Akdeniz’de Türkiye ile savaşını Okur hattı anlatan kitap basıldı. Gerçek coğrafi koordinatların ve 0530 163 08 70 haritaların kullanıldığı savaş senaryosu, ABD tarihindeki 4 BEGÜMŞEN ERGENEKON en büyük mücadelelerden biri olarak tanımlandı Herkes.

(2) 30 Mart 2019 CUMARTESİ. 2. Hazırlayan: Ercan Dolapçı halklailiskiler@aydinlik.com.tr. Yerel seçim mi ‘güven oylaması’ mı? Belediyebaşkanadaylarınınbulduğusloganlar,doktorreçetesigibi. Anlaşılmalarınaimkânyok!‘Memleketİşi,Gönülİşi’denedemek?Hiçbirmesaj taşımıyorlaraslında.Muhalefetinkilerdefarklısayılmaz.Tencerekapakmisaliyani... ‘YavaşYavaşAnkara’sloganıileanlatılmakistenennediracaba? AV. CEMIL CAN. R. EİS, seçimleri “yerel” olmaktan çıkartıp “genel” seçime çevirmiş. Sonuçlar bir anlamda “güven oylaması” sayılacak. Türkiye’ye özgü olan bu iki partili sistemde; büyük parti AKP, yetkilerini muhalefetle paylaşmak istemez. Bu yüzden olsa gerek, parlamenter sistemin kurumları birer birer tasfiye ediliyor. “Cumhur İttifakı”nın karşısında, zorunlu olarak kurulan “Millet İttifakı” iki partili sisteme geçtiğimizin en somut kanıtıdır. Bundan böyle; MHP iktidar kanadında, MHP’den ayrılanlar ise muhalefet kanadında yerlerini almak zorunda kalacaklar. Belediye başkanlıkları da bu gerçekliğin üzerinden tespit edildi zaten.... HDP’NİN ROLÜ Önemli merkezlerde “ülkücü” kökenli siyasetçilerin aday yapılması, bu tespitin bir sonucudur. Kim ne derse desin, Ülkücülerin oyları sonuçları belirleyecek durumdadır. Cumhur İttifakı içerisindeki ülkücülerin Millet İttifakı’na oy vermesi olasılık içerisindedir. Tersi de olabilir tabii ki... Aynı şekilde, HDP’nin oyları son derece değerli hale geldi. Batı’daki sonuçları, HDP’liler belirleyecek. Reis’in sinirleri bu. yüzden bozuktur. AKP’nin açılımdan vazgeçmesiyle, HDP tabanını kontrol edecek argümanları yok oldu sanırım. Eski Meclis Başkanı Binali Yıldırım’ın; “HDP’nin adayı yok, bana oy verecekler” demesi havada kalan bir temennidir sadece. HDP/PKK, taviz koparmadan hiçbir partiye destek vermez. Millet İttifakı’na verdikleri desteği ve aldıkları tavizleri de gizlemiyorlar zaten. “Batı’da AKP’ye kaybettirmek” tezine inanan var mı bilemem. Bal gibi ittifaka dâhildirler... Belli ki, istedikleri tavizler; belediye başkanlığı ve meclis üyeliği olarak Millet İttifakı’ndan kopartılmışlardır. Cumhurbaşkanının muhalefeti, “zillet” sözcüğü ile tarif etmesi ve belediye başkanlarını doğrudan muhatap alması, durumun hassasiyetini gösteriyor.... BİRİKMİŞ SORUNLAR Reis, belediye başkan adayı mıdır yoksa Cumhurbaşkanı mı belli değil! Birikmiş dış sorunlarımız üzerine, ekonomik sorunlar da yüklenince, AKP iktidarının sallanmaya başladığını, en iyi o görüyor zahir... Önemli belediyelerin muhalefete mensup adaylar tarafından kazanılması halinde; iktidarın meşruiyetinin tartışılmaya başlanacağına kimsenin şüphesi kalmadı. Mansur Yavaş’ın, “Yavaş Yavaş Çankaya” sloganı ile. anlatmak istediği de bu değil mi? Reis, böyle tartışmalar devam ederken iktidarını sürdüremez. Mutlaka başka çarelerin düşünülmesi gerekiyor. Danışmanlarının akıllarına bir şey geldi mi bilemem; ben aklıma gelenleri paylaşıyorum. Bu noktada iş yine Bahçeli Bey’e düşüyor: Geç kalmadan “Belediyelerin tümüyle kaldırılıp, Cumhurbaşkanına bağlanması” hakkında Anayasa değişikliği teklifini hazırlamaya başlasa iyi olacak... “Fiili duruma göre Anayasayı uydurmak” onun görevi değil miydi? Nasıl fikir ama!? Gerekçesi hazır nasılsa: “Ülkenin beka sorunu var!” O kadar.... BOŞ SLOGANLAR Belediye başkan adaylarının bulduğu sloganlar, uzman hekim reçetesi gibi. Anlaşılmalarına imkân yok! “Memleket İşi, Gönül İşi” de ne demek? Hiçbir mesaj taşımıyor aslında. İçerikten yoksundur tabii ki... Muhalefetinkiler de farklı sayılmaz. Tencere kapak misali yani... “Yavaş Yavaş Ankara” sloganı ile anlatılmak istenen nedir acaba? Bu tekerlemeler, sokakta oyun oynayan çocukların bile ilgisini çekmiyorlar! Halkla alay ediliyor sanki. Yoksa halkın anladığı dilden mi konuşuluyor, anlayamadım bir türlü. Ben başka bir galaksiden mi geldim buralara! Kafiye ile biten ve yerel seçimlerle ilgisi olmayan iki küçük cümleyi duyup da oyunun rengini belirleyen halkla, aynı ülkenin vatandaşları olabilir miyiz?.. Sanmıyorum.... KALICI OLACAKLARINA İNANMIYORLARDI Size bir sır verebilirim aslında; Reis’in çıkmazını çok iyi biliyorum. Onu kısmen anlıyorum da: İktidara geldiği 2002 yılında, devletin tepesinde kalıcı olacağına hiç inanmıyordu. Kısa sürede Erbakan’ın başına gelenlerin, kendi başlarına da geleceğine inanıyordu. Milli Görüş gömleğini henüz çıkarmış bir siyasetçinin, siyasette kalıcı olması için muhalefet lideri eliyle ne lazımsa yapılacağına inanılır mıydı hiç! “Olmaz olmaz de-. memeli” oldu işte bütün bunlar. Ülkeyi yönetmek, ABD’nin desteğini alan bu ekibin üzerlerinde kaldı sonunda! BOP Eş Başkanlığı görevini de diyet olarak kabul ettiler... İktidarı teslim aldıktan sonra, istila ordusu gibi davrandılar: Devletin soyulup soğana çevrilmesine göz yumdular. Kendi milyarderlerini yarattılar. Cumhuriyet tarihi boyunca elde ettiğimiz kazanımların tümünü aslanlar gibi satıp savdılar. Yap-işlet-devret modeliyle, yandaşlarının geleceğini garanti altına aldılar. “Deli Dumrul” köprüleri yaptılar. İmam hatip liseleri üzerinden devletin her kademesinde kadrolaştılar. Kamu kurumlarını niteliksiz ve yetersiz insanlarla doldurdular. Üretimi bir tarafa bırakıp, borçlandıkça borçlandılar... Halkın büyük bir kesimi, geçim derdi ile inim inim inlerken, yandaşlarına devlet kesesinden yardımlar dağıttılar. Bütün bunlara rağmen; bu Necip Millet yine de onları destekledi. 17 yıl boyunca iktidarlarını alternatifsiz korudular... Denebilir ki, muhalefet bile onlar için çalıştı! Korkularının hiçbiri gerçekleşmedi ama yönetilemez hale getirdikleri devleti de yönetemiyorlar artık. Çünkü “Tulumbada su kalmadı.” Bundan sonra, mecburen “Demir hap” kullanacaklar. Seçimlerden sonra, birer birer halka dolaylı-dolaysız vergilerin yükleneceği kesin. Bu defa, kazı bağırtmadan yol amayacaklar! Bu yüzden, otoriter bir rejime ihtiyaçları var. “Mankurtlaşmış halk” da bir seçenekti ama bunu başaramadılar! Aksi halde yolcudur Abbas... Daha önce ayaklarının altında ezilmeye ayırdıkları Devlet Bahçeli’yi de bu yüzden yanlarında taşıyorlar.... ALTIMIZI OYDULAR İçişleri Bakanı açıkladı: 15 Temmuz. 2016’dan bu yana yapılan çalışmalarda; güvenliğimizden sorumlu İçişleri Bakanlığından 38 bin 578 personel ihraç edildi. Beş bin 679 kişi görevinden uzaklaştırıldı. Türkiye çapında; 511 bin kişi gözaltına alınmış, tutuklu sayısı 30 bin 821. Demirel’in Dış İşleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in “CIA altımızı oydu” sözünü ne kadar da doğruymuş meğer! FETÖ operasyonları her gün aralıksız sürdürülüyor. Verilen müebbet ağır hapis cezalarını Yargıtay onamaya başladı. “Kontrollü darbe” yalanıyla, CIA’yı darbenin arkasından çekmeye çalışanlar ve bu şekilde ABD’yi aklamak için akla hayale gelmez senaryolar üretenler utanıyor mu şimdi, bilmiyorum! Tecrübeli diplomat rahmetli Kâmran İnan’dan duymuştum: “Her ülkede hain çıkar ama bizde fidanlığı var.” Hakikatten öyle: Hainimiz kadar ahmağımız da var... Bir birini aratmazlar!... ZAVALLILAR Bütün bu karanlık tabloya rağmen, aydınlık Batı’dan sızmaya başladı yine. Nasıl mı? Şöyle: Hollanda’nın kurucusu William I’in yanında “Atatürk’ün hayatı ve felsefesi” de ders kitaplarına konuluyormuş, iyi mi? Batı’da çocuklara Atatürk’ün felsefesi öğretilecek. Bizimkiler devletimizin kurucusunu unutturmak için yarış halinde: Çanakkale Zaferi’nin 104. yıldönümü anma törenlerinde kürsüye çıkartılan Çanakkale Kız İmam Hatip Lisesi öğretmenine, bu cennet vatan uğruna canlarını seve seve veren şehitler için dua yaptırmışlar. Hoca Efendi, “Size ölmeyi emrediyorum!” emrini veren o büyük komutana dua etmeyi unutmuş! Mustafa Kemal Atatürk’ün adını ağzına alamıyorlar, acaba neden? Bilmiyor ki, ne şehitlerin ne de onların Yüce Komutanının duaya ihtiyacı var... Asıl kendileri acınacak durumdalar... Zavallılar!. Sadaka ekonomisiyle gelir adaletsizliği çözülemez FEYZIYE ÖZBERK “HALKÇI devlet” ve “Sosyal devlet” çoğunlukla birbirine yakın kavramlarmış gibi ele alınıyor. Hatta bu konuda derinlemesine bilgi sahibi olmayanların, bu iki kavramı zaman zaman aynıymış gibi ele aldıklarına da tanık olabiliyoruz. Gerçekte bu iki kavram; halk, devlet, kamu hizmeti vb. konularında birbirinden tamamen farklı dünya görüşlerinin ürünleridir. “Sosyal devlet”le başlayalım. Bilim insanları “Sosyal devleti” şöyle tanımlıyor: “Sosyal devlet genel bir tanımlama ile klasik liberal demokrasinin ekonomik ve siyasal temellerini değiştirmeden vatandaşların sosyal durumları ile ilgilenen ve onlara asgari bir yaşam düzeyi sağlamakla görevli olan devlettir.” Tanım çok güzel. Meselenin canalıcı noktasına parmak basıyor. Yani amaç ekonomik ve siyasal temelleri değiştirmeden isyan ettirici eşitsizliği gidermeden, yamayla durumu sürdürmek... Sosyal devletin, yoksulluğun kökünü kazımak, işsizliği önlemek gibi bir hedefi yok. Genel olarak yoksulluk, işsizlik hep olacak ki durumu onlardan biraz farklı olanlar, durumlarına şükretsinler. Basit bir anlatımla ülkenin gelirinin paylaşımı söz konusu... Devlet adı verilen organizasyon çeşitli kurumlarıyla bunu yapıyor. Ayrıca önemli bir faktör, kitlelerin tarih boyunca verdiği mücadeleler var. Her iktidar şu ya da bu biçimde, zor veya ikna, geniş kitlelerin desteğini almak zorunda... “Sosyal devlet” veya başka bir ifadeyle “refah devleti” doğrultusunda, ilk ciddi girişim, 1883 yılında Bismarck’ın hastalık sigortasını kurmasıdır. Ardından, 1942 yılı Aralık ayında İngiltere’de Lord Beveridge’in hazırladığı bir raporun da etkisiyle, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, devletin yurttaşların yaşamının her aşamasında sorumluluk üstlenmesi anlayışı uygulanıyor. Yıldırım Koç bu uygulamaları şöyle yorumluyor: “Her iki gelişmede de hem sosyalizmin tehdidi, hem de emperyalist aşamaya geçilmiş olmasının sağladığı olanaklar etkili oldu. Almanya’da 1878 yılında Almanya Sosyal Demokrat Partisi kapatılmıştı; ancak Marksistler çok etkiliydi. İkinci Dünya Savaşı. AYDINLIK 02. CMYK. sonrasında ise, Çin Halk Cumhuriyeti ile birlikte, dünya nüfusunun üçte biri komünist partilerinin yönetimi altındaydı. Ayrıca, kapitalizmin tarihinde “Altın Çağ” olarak nitelenen dönemlerin en önemlisi, 1946-1973 dönemidir. Emperyalist sömürüyle desteklenen sürekli ekonomik büyüme, tam istihdam ve Soğuk Savaş koşulları, emperyalist ülkelerin işçi sınıflarının yaşam düzeyini gerçekten çok yükseltti. Emperyalist ülkelerin işçi sınıflarını, kapitalizmin mezar kazıcıları olmaktan çıkarıp, kapitalizmin ve emperyalizmin payandalarına dönüştürdü.”. SORUNLARI ORTADAN KALDIRMIYOR Yıldız Sertel anılarında yanlış anımsamıyorsam Kuzey Avrupa ülkelerinden birinde işçilerin yaşam koşullarını gözlemleyen Nâzım Hikmet’in, “Biz sosyalistler, işçilere buradakinden farklı olarak ne önerebiliriz ki sosyalizmi tercih etsinler” dediğini aktarıyordu. Sosyal devletin, eğitim ve sağlık hizmetlerini, kamu tarafından parasız olarak sağlaması, konut ve toplu ulaştırmada önemli adımlar atması gibi uygulamaları önemli ve halkın yararınadır. Bunlar önemli ölçüde kitlelerin mücadelelerine ve uluslararası gelişmelere bağlıdır. Ama olumlu ya da olumsuz gelişmelere de açık uygulamalardır. Daha da önemlisi gelişmekte olan ülkelerle, emperyalist merkezler tabii ki aynı konumda değildir. Sosyal devletin amacı, kötü yaşam ve çalışma koşullarının olumsuzluklarını hafifletmektir. Ama bilim insanları, bu ekonomik politikanın sorunları ortadan kaldırmadığını, aksine pekiştirdiğini ve daha da ağırlaştırdığını saptıyorlar. Bir de “sosyal destek” olarak ifade edilen, son yıllarda ülkemizde özellikle seçim dönemlerinde daha da yaygınlık kazanan uygulamalar var. Bu tür destekler aslında sadakadan çok da farklı değil. Gelir adaletsizliği sadaka ekonomisiyle çözülemez. Bir de alın terinin karşılığı olmayan böylesi gelirler, alan için inciticidir. Ayrıca yozlaşmaya, tembelliğe yol açabilir. Hâlbuki çalışarak ka-. zanan emekçi, kazancını haklı olarak kendi emeğinin karşılığı olarak görür. Bu nedenle de başı diktir.. BİZ NE ZAMAN SOSYAL DEVLET OLDUK Atatürk’ün bizzat yaptığı değişiklikle, 1937 yılı Anayasası’nın 2. Maddesi şöyleydi: “Türkiye Devleti, Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve Devrimcidir.” 1961 Anayasası’nda bu ilkelere ne yazık ki yer verilmedi. Anayasa’ya “Sosyal devlet” olduğumuz yazıldı. (Bu konu dışında 1961 Anayasası’nın ilerici niteliğini tartışmıyorum.) Sosyal devlet olarak ifade edilen bu aldatmacanın ne getirip ne götürdüğünü yaşayarak öğrendik. Atalarımız: “Elden gelen öğün olmaz, öğün olsa zamanında bulunmaz” demişler. Sosyal devletin sağladığı olanaklar, destekler, bizim gibi mazlum ülkeler için tam bu sözde ifade edildiği gibidir. Hem yaraya merhem olmaz, hem de yöneticilerin iki dudağı arasındadır. Bizde ve Avrupa’da yaşandığı gibi devletler sıkışınca, eğer güçleri yetiyorsa, koşullar uygunsa, ilk iş sosyal hakları, destekleri azaltırlar, keserler. Hâlbuki halkçı devletin, amacı yoksulluğu yaratan ekonomik bölüşüm ilişkilerini temelden değiştirerek yoksulluğun kökünü kazımaktır. Bu da devrimci ve devletçi bir yönetimle tam olarak başarılabilir. Nitekim Atatürk döneminde bu açıdan çok önemli başarılar kazanılmıştır. O yıllarda, sağlık ve eğitim tümüyle parasızdı. Bugünlere gelmemizin en önemli nedeni, iktidarların başta devrimcilik olmak üzere Altı Ok’la ifade edilen ilkeleri adım adım terk etmeleri değil mi?. KAMUNUN BELİRLEYİCİLİĞİ Anayasaya “Sosyal devlet” olduğumuz yazılınca, devletin halkçı kamucu uygulamaları tam olarak son mu buldu? Yanıt hayır! Atatürk’ün anısı henüz çok sıcak... Üstelik 1960 İhtilalinin getirdiği özgürlük koşulları, gençlik başta olmak üzere kitleleri canlandırmış. dünyada da kapitalizmin “Altın Çağı” ve “Soğuk Savaş” politikaları. geçerli. Bu koşullarda, eğitimde ve sağlıkta kamu kesiminin belirleyiciliği sürüyor. Ayrıca, İkinci Dünya Savaşı sonrasından itibaren halk kitlelerinin yaşam standardında ciddi yükselmeler yaşanıyor. Hem Demokrat Parti, hem de Adalet Partisi kamu yatırımlarını sürdürüyor. Halkın desteğini alabilmek amacıyla başta köylülük olmak üzere çeşitli kesimlere erken emeklilik vb önemli olanaklar sağlanıyor.. BÜYÜK KIRILMA Halkçı devletçi dolayısıyla planlı politikalardaki en büyük kırılmanın tarihi 24 Ocak 1980 kararlarıdır. Kendisiyle bir söyleşi yaptığım, o yıllarda planlamanın başında olan Bilsay Kuruç da bu saptamayı doğruluyor: “Demirel’in bir mecburiyet altında olduğunu hissettim. Biz o zamana kadar Demirel’i yatırımcı olarak tanıyorduk. ‘Ben büyüme istiyorum, yol, baraj istiyorum’ derdi. Bir daha yatırımcı Demirel’i göremedik. Bülent Bey de o tarihten sonra ilk Ecevit gibi olmadı. ‘24 Ocak’ bir anlamda dönüm noktası oldu. Düşünce ve yöneliş bakımından ortanın solunda olan Ecevit veya sağında olan Demirel için, her ikisi için de ortak bir mecburiyet yolu gibi... Askerler de onlara gerek kalmadan bunu yaptılar.” Yapılan neydi? “Türkiye’nin bizim hazırladığımız 4. Beş Yıllık Plan’daki gibi değil de sanayideki hedeflerinden vazgeçen, daha çok hafif ya da ikinci el sanayilere yönelen bir ülke olması... Özeti şu galiba: Türkiye ekonomisiyle ve Türk toplumuyla ilgili kararlar Türkiye’de mi alınacak yoksa dünyada mı alınacak. ‘24 Ocak’ın esas ruhu dünya ile bütünleşmedir. Yani Türkiye insanına, toplumuna, gelişmesine ait kararların, dünya ile bütünleşmeye uygun olması. Daha açık bir anlatımla söylersek dünyada alınan kararların önce Türkiye’ye yavaş yavaş telkin edilmesi, sonra talimat olarak verilme yoluna girmesi. Çünkü Demirel ‘77 sente muhtacız’ demişti. Bu söz meseleyi şöyle teşhis ettiğini gösteriyor: En kıt kaynak dövizdir. Dövize muhtacız. Dövizsiz olmuyor. Dövizi dış dünyadan bankerlerden alacaksınız. Bankerlerin arkasında uluslararası kuruluşlar var. Uluslararası kuru-. HALKÇI DE V SOSYAL DE LET Mİ VLET Mİ?. 1 luşların arkasında da büyük devletler var. Hepsi birbirine yakın, birbiriyle konuşuyor, Türkiye’yle ilgili karar alıyorlar: Dövizi verelim mi vermeyelim mi? Hangi koşulda verelim? Bu dövize muhtaçlık devam etsin. Bu çizgi Türkiye’yi dünyayla bütünleştiren çizgi olsun. “Türkiye’de de bu çizgiye ‘Evet böyle olmalıdır’ diyenler başa geliyor. Turgut Özal burada başı çekti. Devalüasyonlar yapıldı arka arkaya. İşçi ücretleri sürekli olarak düşürüldü. Turgut Özal, Türkiye’nin ihracat yaparak döviz kazanacağını, dolayısıyla döviz kıtlığının kalkacağını söyledi. Ne kadar devalüasyon yaparsanız yapın yine açık veriyorsunuz. Türkiye’nin açıkları büyüdü ve anlaşıldı ki dış dünya, Türkiye’yi bir sürekli borçlu statüsüne sokuyor. Sürekli borçlu ve sürekli ithalatı artacak olan bir ülke. Ana çizgi bu ve bu dünyayla bütünleşmenin çizgisi...” Bilsay Kuruç’un ne kadar haklı olduğunu, bugünlere gelerek borca batarak, insanımızı özellikle de gençlerimizi işsiz bırakarak, tarım ürünlerini bile ithal etmek zorunda kalarak gördük. Üretmeden borçla büyümeye çalışmanın iflas noktasına sanırım geldik. Bizim için hem tarımda hem de sanayide üretmeden başka bir çıkış yolu gözükmüyor. Bunu başarmamızın Atatürk döneminde uygulanmış tamamen bize özgü, başarı garantili bir yolu da var: Halkçı, devletçi bir anlayışla yürütülecek planlı karma ekonomi.. DEVAM EDECEK.

(3) 30 Mart 2019 CUMARTESİ. Hazırlayan: Özlem Konur Usta. halklailiskiler@aydinlik.com.tr. 3. 17 günlük bebek mahkeme kararıyla ÖLÜMDEN DÖNDÜ Doktorlarbebeklerininameliyatınaizinvermeyenaileyedirendi.Mahkemeden‘sağlıktedbirkararı’ çıkarttırandoktorlarbebeğinoperasyonunuyaptıve17günlükminikhastayıhayatadöndürdü. G. başvurusu üzerine Gaziantep Adliyesi’ne gitti. 2’nci Çocuk Mahkemesine başvuran Bayram, yaşam hakkının önceliği ilkesi nedeniyle minik hastanın taburcu edilmeyerek sağlık tedbiri uygulanmasını talep etti. Mahkeme de aynı gün başvuruyu değerlendirerek ‘korunmaya muhtaç çocuk’ hakkında, Çocuk Koruma Kanunu kapsamında, bebeğin sağlık tedbir kararı uygulanarak sağlık hizmetlerinden yararlandırılması kararını verdi. Bunun üzerine bebek mahkeme kararıyla ailesinden alınarak ameliyat edildi. Başarılı geçen ameliyatın ardından bebeğin tedavisine yoğun bakım ünitesinde devam ediliyor. Hukukçu Hekimler Derneği Başkanı Cengiz Bayram, mahkeme ile ameliyat edilen bebeğin yaşama tutunduğunu ve emsal olabilecek bir karar alındığını belirterek, “Çocuk hastanede kalacak ve iyileşince tedbir kararı kaldırılarak aileye verilecek” dedi.. AZİANTEP’’te ismi açıklanmayan çiftin geçen 12 Mart’ta özel hastanede ikiz kız bebekleri dünyaya geldi. 1600 gram olarak dünyaya gelen kız bebeklerden birinde nekrotizan enterokolit (bağırsak sorunu) ve solunum sıkıntısı tespit edildi. Doktorlar, bunun üzerine anne babaya, kuvözde tutulan bebeğin yaşayabilmesi için acilen operasyon yapılması gerektiğini iletti. Aile ise bebeklerinin ameliyatına izin vermeyerek çocuklarının gerekirse imza karşılığında taburcu edilmesini istedi. Hastane yönetimi ve doktorların ısrarına rağmen, ailesi bebeğin ameliyat edilmesine karşı çıktı ve eve götürmek istediğini iletti. Bebeğin tedavisini yürüten doktor, bu gelişmelerin ardından Hukukçu Hekimler Derneği’ne durumu iletti. Derneğin başkanlığını yürüten avukat ve doktor Cengiz Bayram, 18 Mart’ta doktorun. Üretici uzun elmayı sevdi KARS’ın Kağızman ilçesinde yetiştirilen uzun elma fidanları ilgi görüyor. 2017 yılında coğrafi işaret tescil belgesi alan uzun elma, dayanıklılığı nedeniyle üreticinin ilgisini çekti. İlçede uzun yıllardan sonra kayısı üretimi yerine elmaya yönelen vatandaşlar, uzun elmanın kilosunu 20 liradan satıyor. Emrah Yurdakul, bahar ayının gelmesiyle 7 bin uzun elma fidanı sattığını söyledi. Yurdakul, “Normal şartlarda 8 ay dayanıklılığı olan uzun elma hem fiyatıyla, hem dayanıklı olması nedeniyle ilgi görüyor. Geçen yıl bin kişinin aldığı uzun elma fidanlarına bu yıl büyük ilgi var “ dedi.. İkizler başarıya. DOYMUYOR GAZİANTEPLİ yaşayan tek yumurta ikizleri, Duygu ve Burcu Alıcı, resim öğretmenlerinin yönlendirmesiyle başladıkları halterde, madalyalara doymuyor. 18 yaşındaki ikizler, anne karnında başlayan birlikteliği halter sporunda da devam ettiriyorlar. İlkokuldan beri aynı sırayı paylaşan ikizler, Türkiye şampiyonluklarının yanı sıra birçok ikincilik ve üçüncülük elde etti. Birbirlerini motive ederek milli takıma kadar yükselen ikizler, başarılarını Avrupa ve dünya şampiyonluklarıyla taçlandırmak istiyor. Beş yıldır halterle ilgilendiklerini söyleyen Duygu Alıcı, “Öğretmenimiz yönlendirdi. Burcu çok istediği için devam etti. Dereceler almaya başlayınca bırakamadık. Kanından, canından biri yanında. Birbirimizin derdine, sı-. kıntısına çözüm buluyoruz. Her şeyi çok rahat paylaşıyorsun. Birbirimizi teselli ediyor, motivasyon veriyoruz. İlkokuldan beri aynı sırayı paylaşıyoruz” dedi. İkizler, haltere ilk başladıklarında “Boyunuz kısalır, eniniz genişler, sakatlanırsınız” gibi olumsuz yorumlar almışlar. Herkese spor yapmayı tavsiye ediyorlar.. KARIŞTIRIYORLAR Burcu Alıcı da, kardeşiyle hem hayatı hem de sporu paylaşmanın mutluluğunu yaşıyor. Burcu, “İlk başlarda çok bilgiye sahip değildik. Dereceler gelmeye başlayınca daha sıkı çalıştık. Kendimizi ilerlettik. Komik şeyler de yaşıyoruz. Birbirimizin yerine çıktığımızı söylüyorlar, sürekli karıştırıyorlar. Ama o hep yanımda oldu-. Gaz kaçağını çakmakla kontrol öldürecekti ğu için mutluyum” dedi. Duygu Alıcı üç Yıldızlar Türkiye birinciliği, Okullararası Türkiye birinciliği, Yıldızlar 15 ve 17 Yaş Altı Türkiye birinciliği, Yıldızlar Halter Şampiyonası’nda 55 kiloda silkme rekoruna sahip. Burcu Alıcı’nın da iki Yıldızlar Türkiye birinciliği, Gençler Türkiye birinciliği, Büyükler Türkiye birinciliği, Okullararası Türkiye birinciliği, Yıldızlar 15 ve Yaş Altı Türkiye birinciliği, Milano Yıldızlar Avrupa şam-. piyonası Avrupa dördüncülüğü, Kosova Yıldızlar Avrupa dördüncülüğü var. Üstelik, Yıldızlar Halter Şampiyonası’nda 59 kiloda, koparma ve silkme rekoru var. Antrenör Cevdet Doğan ikizlerle ortaokuldan beri çalıştırıyor. Doğan, “Kızlarımız çok iyi çalışıyor, çok azimliler. Hiç ayrılmıyorlar. Birbirlerini hem çok seviyorlar hem de çok didişiyorlar. Avrupa birinciliğinden sonra dünya şampiyonasında dereceler almak istiyoruz” dedi.. ERZURUM’da mutfak tüpünün gaz kaçağı yapıp yapmadığını çakmakla kontrol ettikleri sırada meydana gelen patlamada ağır yaralanan Afgan çift tedavi altına alındı. Aamina Kamali Atayee ve Zabiullah Atayee çifti, ülkeleri Afganistan’dan bir süre önce Türkiye’ye tüp bebek tedavisi için geldi. Erzurum’a yerleşen ve tedavilerine başlayan çift, evlerinde kullandıkları mutfak tüpünü yenisiyle değiştirmek istedi. Zabiullah Atayee, tüpü ocağa taktıktan sonra yanındaki eşi ile çakmakla evdeki gaz kaçağını kontrol ederken patlama oldu. Patlamada evin mutfak duvarının bir kısmı hasar gördü ve camları kırıldı. Çevredeki binaların de etkilendiği patlamada ağır yaralanan çiftin vücudunun çeşitli yerlerinde 2. ve 3. derecede yanıklar oluştu. Ambulansla Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi (BEAH) Yanık Merkezine kaldırılan çiftin tedavisi sürüyor. Atayee, “Gaz kokusu olduğunu anladım ve evdeki kapı ile pencereleri açarak gazı tahliye etmek istedim. Bir süre sonra çakmağı çakarak tüpü ve ocağı kontrol etmeye çalıştığım anda patlama oldu” dedi.. CAN DOSTLAR. Kayıp köpeğini sokak sokak arıyor BURSA’da sekiz yıl önce trafik kazası geçirdikten sonra belden aşağısı felç olan Birol Önkür (28), beş gün önce kaybolan ‘Muzi’ adlı köpeğini, tekerlekli sandalyeyle sokak sokak gezerek arıyor. El ilanı dağıtan Önkür, “O olmayınca uyuyamıyorum” dedi. Birol Önkür’ün üç yaşındaki Pomeryan Boo cinsi köpeği, bahçede gezerken bir anda gözden kayboldu. Önkür, sosyal medya hesaplarından. köpeğinin fotoğraflarını paylaştı. El ilanlarını duvarlara yapıştıran Önkür, “Gören duyan varsa haber versin” diye konuştu.. candostlar@aydinlik.com.tr. 0530 163 08 70 Yuvalandrma ilanlarnz ücretsiz olarak yaymlanacaktr. lan için ya, cins, varsa rahatszlk, bulunduu il-ilçe, ksa bir hikaye ve size ulalabilecek bir iletiim bilgisini içeren yaz ile fotoraf bekliyoruz. Ücret talep eden ilanlar kesinlikle yaymlanmayacaktr. Okurlarmzn ücret talep eden kiilere itibar etmemesini rica ediyoruz.. Gül ki güldüresin Hazrlayan: Emine Akfrat. AYDINLIK 03. CMYK. Parkta acil durum butonu. Ankapark’ta can güvenliği tehlike altında. ATAŞEHİR Belediyesi, vatandaşların güvenliğini sağlamak için parklara “acil durum butonları” yerleştirmeyi planlıyor. Belediye, ilk olarak Nazım Hikmet Parkı ve İçerenköy Meskenler Park’ına sistemi kurdu. Parklar, kameralar aracılığıyla bir merkezden izleniyor ve acil durumlarda anında müdahale ediliyor. Vatandaşlar merkeze görüntülü olarak ulaşıp, olumsuz durumları bildirebilecekler.. ELEKTRİK Mühendisleri Odası (EMO) Ankara Şubesi, Ankapark’ın yeterli denetimler yapılmadan açıldığını bildirdi. EMO Ankara Şubesinin açıklamasında, proje denetimi, inşaat ve montaj aşamalarında mühendislere kontrol yaptırılmayan açılışlarda, halkın can güvenliğinin tehlikeye atıldığı vurgulandı, “Raylı trenin montajında gerekli kontrol ve denetimler yapılmış mıdır?” sorusu yöneltildi.. emineakfirat@aydinlik.com.tr. Uçmasını öğrenmiş ama NASREDDİN Hoca, bir gün, dağ yolunda giderken derin bir uçurumun kenarına gelmiş. Burada, nasılsa eşeği tökezlemiş ve uçurumdan aşağıya uçmuş. Eşeğin parçalandığını gören Hoca, “Bizim eşek uçmasını öğrendi ama konmasını öğrenemedi” demiş..

(4) 30 Mart 2019 CUMARTESİ. 4. Hazırlayan: Özlem Konur Usta. Gökkuşağı. halklailiskiler@aydinlik.com.tr. Dr. Begümşen ERGENEKON. berge@metu.edu.tr. Herkes biliyor mu?. A. SGAR Ferhadi’nin “Herkes Biliyor” adlı filminin 2018 yılında Fransa, İtalya ve İspanya’da çekildiği andan itibaren merak uyandırmasının nedeni, bu kez konusunun İran’da geçmesi beklenirken İspanya’da geçmesi oluyor. Herkes biliyor ki Ferhadi, İran’ı anlatan filmleriyle Oscar alacak başarıya ulaşıyor.. KÖY MEYDANI İç mekanlarda çekilen İran filmleri yerine bu kez filmin ilk yarısında dış mekanlar kullanılmakta, konu akışı içinde bazen iç mekanlara geçilmekte. Sinema perdesini neredeyse dolduracak şekilde gösterilen üzüm salkımları ve bağların büyüklüğüne karşın, düğün için kullanılan köy meydanının küçüklüğü ve binalarla çevrili olması aile, yakın akraba ve arkadaşlarının buraya sıkışması bir zıtlık yaratmakta. Asgar Ferhadi, önceki Oscarlık eserleri “Bir ayrılık” ve “Satıcı” filmlerinde toplumun sınırlarını nasıl çizdiyse bu film-. de de aynısını mecaz ve simgelerle betimliyor. Kadınlar yine önde ve geride iken erkekler öne geçiyor. Babalarını orada bırakarak Arjantin’in başkenti Buenos Aires’ten Madrid’e gelen anne özlediği akrabalarıyla teker teker selamlaşıp, sarılıp ve öpüşerek hal hatır soruyor. Özetle herkes birbirine sarılıyor. Ferhadi hiçbir şeyin gözümüzden kaçmamasına özen gösteriyor. Herkesin nasıl düğüne hazırladığını sürükleyici bir şekilde aktarıyor. Evin yaşlı babası ense traşı oluyor, bir güvercin oradan uçup buraya konuyor. Kanat çırpışlarıyla adeta başımızın üstünden geçiyor. En ince ayrıntısına kadar yaşlı bir komşunun ufacık balkonundan aşağıda olanı biteni seyrettiğini görüyoruz. En tepede ise bir drone daha sonra işe yarayacak olan kuşbakışı videoya çekiyor olanı biteni. Göbek havamızın ilham ettiği halk usulü bir Flamenko başlıyor. Şarkıcı kadının çıplak iri sırtı özellikle gözümüze giriyor. Dans eden etten duvarın arasından eve gitmeye çalışan oğlan çocuğunun neredeyse ezilmekte olduğunu kimse fark etmiyor. Geç kalınca o da altına yapıyor.. IRENE Filmin kahramanının ismi İrene filmin diğer kahramanlarının ismi gibi kulağa sıradan geliyor. Haylaz Irene terkisindeki erkek çocuğu ile motosiklet sürüyor. Derken tam rahip nikahı kıyarken,. HAYATA. Doç. Dr. Defne Tamar GÜROL / Psikiyatri Uzmanı. BAĞLAN. Beynimiz nelerle uyuşturuluyor?. U. YUŞTURUCU /uyarıcı maddelerin kullanımı ve bağımlılığının giderek yaygınlaştığının hepimiz farkındayız. Bunu çevremizde gözlemliyoruz ve geleceğimiz için büyük bir tehdit olduğunu düşünüyoruz. Ancak bizi sadece psikoaktif maddeler mi uyuşturuyor? Başka yollarla da beynimiz uyuşuyor ve biz bunun hiç farkına dahi varmıyor olabilir miyiz? Gençler arasında madde kullanım yaygınlığını ölçen çalışmalarda mutlaka maddelere ilişkin risk algıları da araştırılır. Önleme çalışmalarında hedef risk oluşturan bu algıları değiştirmektir. Gençlerin maddelerin olumsuz etkilerine ilişkin bilgi, tutum ve davranışları pekiştirilmeye çalışılır. Algıların yalnız olumlu amaçlar için değiştirilmediğini biliyoruz. Son yıllarda birçok kavramın içinin nasıl boşaltıldığına hep birlikte tanık oluyoruz. Demokrasi, adalet, insan hakları gibi birçok kavram anlamından saptırılarak bir çeşit silaha dönüştürülebiliyor. Fedakarlık, paylaşma, özgecilik küçümsenen değerler haline gelirken, her istediğini yap-. maya hakkı olduğunu ve bunun için her yolu kullanabileceğini düşünme geçer akçe olabiliyor. Üstelik ‘empati’ kelimesi havada uçuşurken bu oluyor. Atatürk’e ve cumhuriyete bağlılığından kuşku duymadığımız bir kesim, algıların uyuşturulması yolu ile Atatürk ve cumhuriyet düşmanları ile aynı safta yer alabiliyor. Bileğine Atatürk’ün imzasının dövmesini yaptıranlar, o elleri ile cumhuriyet yıkıcılarına mührü basabiliyor. Bu beyinler uyuşmadan yapılabilecek bir şey mi? Bazıları ‘Allah’ ile aldatırken, bazıları ‘Atatürk’ ile aldatıyor. Aldananların, uyuşturucu madde etkisinde olanlardan hiçbir farkı kalmıyor.. ALGI TERSİNE DÖNÜYOR Reklamlar, filmler, yazılı ve görsel basın, sosyal medya, kamuoyu araştırma şirketlerinin anketleri tıpkı uyuşturucu maddeler gibi insanların algısını, muhakemesini, düşünmesini, karar vermesini etkileyebiliyor. Bu yolla suçluların masum, masumların suçlu olarak algılanması sağlanabiliyor. Neyi, nasıl. Aile istismara sessiz kalıyor Çocuğunun cinselistismara uğradığınıbilenanne babaoranıyüzde21.Ancak “Bu çoER beş çocuktan birinin aiuklar annevebabalaristismara cbüyüdülesi, cinsel istismara sessiz kalığünde sessizkalıyor.İstismara yor. Uzman Psikoçok zor uğrayanlarınyalnızca log Eylül Tanyeri, bir hayat “Çocuklarının cinsel sürüyoryüzdeüçüyardım istismara uğradığını lar” dedi. alıyor bilen anne baba oranı Tanyeri sözle-. H. O, kilisenin kulesindeki çanın ipinde sallanıyor. Aşağıda bunu duyan rahip kilisenin tamir istediğini ve bunun için bağış gerektiğini nikâhın ortasında herkese açıklıyor. Bunu zaten “herkes biliyor”. Böylece Farhadi, kaçırılıp fidye karşılığı serbest bırakılacak olan genç kız Irene (Carla Campra), annesi Laura (Penelope Cruz) ile onun eski sevgilisi Paco (Javier Bardem) arasında bir bağ kuruyor. Çünkü o sırada çan kulesinde kızın erkek arkadaşı isimlerinin baş harflerini, Laura ve Paco’nun baş harflerinin, yani “PL’nin” yanına kendilerininkini duvara kazıyor. Irene o gece erkeğe eşyalarını toplayıp geldikleri Arjantin’e kaçmasını teklif ediyor. Ferhadi belki de tekil Flamenko’nun karşısına İspanyol “habanera” makamıyla oynayan çift kişilik tangoyu koyuyor. Bir tiyatro oyununun doğallığı içinde seyreden filmde birinci perde elektriklerin kesilmesiyle son buluyor. İrene’nin arandığı ikinci perde başlıyor. Gelinin attığı buketi havada yakalayan Paco burada öne çıkıyor. Bu akış; görenlere Ferhadi’nin “Satıcı” filminde, kendisi evde yokken içeriye giren yabancı bir erkeğin karısına tecavüz ettiğini bir dedektif maharetiyle ortaya çıkartan kocayı anımsatıyor. Evdeki eski kiracıdan kalan duvardaki çocuk resimlerinden başlayarak iz süren ve Arthur Miller’in ünlü “Satıcının Ölümü” oyunundaki Willy Loman’ı akşamları eşiyle birlikte ev tiyatrosunda oynayan koca misali, Paco da Irene’nin kaçırılışındaki sırrı ilmik ilmik çözmeye başlıyor. Şiraz’ın üzüm bağlarını hatırlatan üzüm bağındaki hissesini satarak gerekli fidyeyi ödüyor ve Irene’yi bir baba gibi teslim alıyor. Asgar Ferhadi Irene’nin Farsça bir telaffuzla “Irane” olarak söylenişi ile düğün cemaatinin elektrikler kesilmeden ve kesildikten sonraki çalkalanışını anlatmak istediğini herkes biliyor mu?. AYDINLIK 04. CMYK. görmemizi isterlerse öyle görmemize, öyle düşünmemize yönlendirebiliyorlar. İzmir Tabip Odası’nın 14 Mart Tıp Bayramı’nda meslekte 40 yılını dolduran hekimlere verdiği onur plaketinden Atatürk figürünü kaldırması skandalı bu yaşananlara bir örnektir. İzmir Tabip Odası’nın önceki başkanlarından Dr. Suat Kaptaner’in gündeme getirmesi ile öğrendiğimiz skandal, İzmir’de Atatürk ve cumhuriyet sevdasından kuşku duymadığımız birçok hekimin de oy vermesi ile seçilmiş yeni yönetimin icraatıdır. Plaketlerden Atatürk figürünün çıkarılması, zihinlerden de çıkarılması amacının bir evresidir. Halkını küçümseme, hor görme, aidiyet duygusunu kaybetme, umutsuzluk toplumun ortak değerlerinden uzaklaşmasına ve çözülme yaşanmasına yol açar. Son yıllarda sürekli olarak bu yaklaşımın pompalandığını gözlemliyoruz. Psikanalizin kurucusu Freud toplum psikolojisi üzerine muhteşem yapıtında, bir topluluğun bir arada kalmasının ortak değerler, ortak ülkü-. yüzde 21, üstelik faili de biliyorlar ama söylemiyorlar” dedi. Haliç Üniversitesi’nde yapılan “Çocuğumu Cinsel İstismardan Koruyabilirim” başlıklı panelde iki uzman psikolog uyarılarda bulundu. İzleyiciler, Hazal Özcan ve Eylül Tanyeri’ni dikkatle dinledi. Çocuklara yönelik cinsel istismarın, 2014 ile 2016 yılları arasında yüzde 33 oranında arttığını ifade eden Uzman Psikolog Eylül Tanyeri,. rine şöyle devam etti: “Suçluluk ve değersizlik gibi birçok duygu işin içine giriyor. Bu da psikiyatrik rahatsızlıklara sebep oluyor. Araştırmalara baktığınızda cinsel istismara uğramış kişilere psikiyatrik tanı konma oranı yüzde 57 yani hiç yadsınamayacak bir oran. Ve bu insanlardan sadece yüzde 3´ü yardım alıyor. Dolayısıyla insanların bu anlamda bilinçlenmesi, travmatik. cuklar unutuyor” dedi.. ALE ÇOCUUNU Y TANIMALI. yaşantının kendi kendine kaybolmayacağını anlaması ve bunun için yardım alması gerektiğini bilmesi de çok önemli. İntihar ve kendini yaralama davranışı cinsel istismara uğramış kişilerde yetişkin oldukları zaman yüzde 44 oranında görülüyor.” Uzman Psikolog Hazal Özcan da, ailelere ve çocuklara bilgi vermek istediklerini söyledi. Özcan, “Bizi davet eden her yere ücretsiz olarak gidip seminerler veriyoruz. Çünkü cinsel istismardan korunması ile ilgili ailelerin ve eğitimcilerin çocuklara mutlaka eğitim vermesi gerekiyor. Çocuklara dokunulmayacak bölgelerin mutlaka anlatılması gerekiyor. Ve bunu iki ya da üç aylık periyotlarla tekrar etmek gerekiyor çünkü ço-. ‘Daha güçlü hissediyor’ TOPLUM SERVİSİ SMA tip 2 ve tip 3 hastaları ilaçlarının ikinci dozunu almaya başladı. Hastaların sesi haline gelen Ayça Şahin’e, ikinci doz ilaç da uygulandı. Anne Arzu Uz Şahin, ilacın ilk dozunun ardından kasların hareketinde ufak düzelmeler olduğunu söyledi. Ayça ve Burak Can Şahin kardeşler doğuştan SMA tip 3 hastası. İki kardeş, çıkan haberler nedeniyle SMA Benimle Yürü Derneği aracılığıyla yürütülen ilaç kampanyasının yüzü oldu. Ayça Şahin’e ilk dozun ardından 29 gün sonra önceki gün Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde ikinci doz ilaç uygulandı. Anne Arzu Uz Şahin, sosyal medya hesabından ikinci dozun müjdesini verdi. Şahin, “Ayçamın ilkine göre biraz canı acıdı. Olsun, SMA’nın yarattığı acılardan büyük ola-. maz. Çocuklarım daha güçlü hissediyor, kollarında ve bacaklarında bazı hareketleri yaparken biraz daha rahat hissettiklerini söylüyorlar. Anne-baba olarak gözlemliyoruz. Egzersizlerde daha aktifler, hareketlere katılımları arttı” dedi. Ayça Şahin’in kardeşi Burak Can da ikinci doz ilacın olması için gün sayıyor. İlacın diğer kalan dozu 85’nci ve 274’ncü günlerde uygulanacak. Hastalar, toplam dört dozun uygulanmasının ardından kas gücünü ölçen Hammersmith testine girecekler. İlaç uygulanmadan öncesine göre kas gücünün artmış olması bekleniyor. Kas gücünün yeterli düzeyde artması halinde ilaca devam edilebilecek. 28 Mart itibariyle SMA tip 2 ve tip 3 hastası olan 289 kişiye ilaç uygulandı. SMA tip 1 hastalarıyla birlikte sayı 581’e ulaşıyor.. lerle mümkün olduğundan söz eder. Farklılıklar değil benzerliklerdir bizi bir arada tutan. Her toplumda doğal olarak küçük farklılıklar bulunur. Farklılıklara vurgu arttıkça, küçümseme, hor görme ağır bastıkça bir arada yaşama imkansız hale gelmeye başlar. Beynimizin çeşitli yollarla uyuşturulmasını nasıl önleriz? En gerçek yol göstericinin ilim olduğunu hep aklımızda tutmalıyız. Bilimsel düşünceden ödün vermemek yolumuzu ve beynimizi aydınlatır. Bilimsel düşünce sorgulamayı gerektirir. Gösterileni değil, gösterilenin arkasına bakabilmeyi, konuşulanı değil, söylenmeyeni düşünebilmeyi, neden sonuç ilişkisini kurabilmeyi gerektirir. Bizi bir arada tutan değerleri hep aklımızda tutarak, umudumuzu koruyarak, kendimize ve toplumumuza güvenerek, inanarak beynimizi uyuşturmayı hedefleyen girişimlerden korunabiliriz. Maddelerin yarattığı uyuşturucu etkisine karşı olduğumuz gibi, beynimizin her yolla uyuşmasına karşı kararlı duruşumuzu korumak azmimizi sürdürüyoruz.. “Çocuk cinsel istismara uğradığında mutlaka davranış değişikliği gösterir” diyen Özcan şöyle devam etti: “Aileye bir şekilde bunun sinyallerini veriyor. Daha öfkeli, kaygılı ya da daha içe dönük bir çocuk oluyor. Aile çocuğu bu şekilde gördüğünde rahatlıkla ‘Benim çocuğumun davranışlarında bir değişiklik var’ diyebilir. Ama ne olduğunu anlaması veya davranışları ayırt edebilmesi için çocuğunu çok iyi tanıyor olması gerekiyor. Sevgi ve ilgi bakımından yoksun bırakılan çocuklarda cinsel istismara uğrama oranı daha fazla. İstismarcıların önce çocuğu duygusal anlamda kendine bağlaması gerekiyor ki çocuk izin versin. İstismarcılar da genelde sevgi ve ilgi bakımından eksik, ailesi tarafından çok fazla dokunsal temasla sevilmeyen, eleştirilen, yargılanan çocukları seçiyor. Bu çocuklar istismarcı ile karşılaştıklarında ilk evrede istismarcı onu eleştirmediğinde veya yargılamadığında hatta aksine sevgi ve ilgi gösterdiğinde çocuk ‘Bu benim görmediğim bir şey’ diyor. Çünkü mesela istismarcı erkek ise ve çocuk babasından öyle bir ilgi görmüyorsa, bir baba figürünün ona ilgi gösterdiğini düşünüyor. O zaman da çocuk duygusal olarak istismarcıya bağlanmış oluyor. Bu da eylemi kolaylaştırıyor çünkü çocuk oradaki ilgi ve sevgiyi almaya devam etmek istiyor. Daha katı, tutucu aile yapısı olan ergenler ise biraz daha cinsel istismara uğrama konusunda riski yüksek gruptur. Benzer duygusal ihtiyaçlar ve ergenlikte özellikle cinselliğe duyulan merak giderilmediği zaman bu çocukların cinsel istismara uğrama riskinin yüksek olduğunu biliyoruz.”. Ambulans uçak, Ceren bebek için havalandı AYDIN’da, rahatsızlanınca ailesinin hastaneye götürdüğü, üç aylık Ceren Sevim Korkmaz’a, metabolik hastalık teşhisi koyuldu. Minik Ceren Sevim, tedavisi için Adnan Menderes Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nden ambulans uçakla Ankara’daki Dr. Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Aydın İl Sağlık Müdürlüğü aracılığıyla Sağlık Bakanlığı ile temasa geçilip, ambulans uçak talep edildi. Kara ambulansıyla kuvöz içinde İzmir’deki Adnan Menderes Havalimanı’na getirilen Ceren Sevim bebek, burada ambulans uçağa nakledildi. Ambulans uçak, Ceren Sevim bebeği aldıktan sonra havalandı.. Minik Ceren Sevim, Ankara Dr. Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürüldü..

(5) Hazırlayan: Tarık Tekgözli. 30 Mart 2019 CUMARTESİ. İŞ GÜVENLİĞİ. Sınıf Gözlüğü. halklailiskiler@aydinlik.com.tr. enay K. ÖZDOĞAN / İş Güvenliği Uzmanı. İşbaşı eğitimleri.  Bir işyerinde işyeri hemşiresi olarak görev yapmaktayım. İşyerine yeni başlayan personellere işbaşı eğitimi yapmak zorunlu mu? Sadece yasal zorunluluk olan temel iş güvenliği ve sağlığı eğitimleri yeterli olur mu? Geçen yıl Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esas-. ları Hakkında Yönetmelik’te yapılan değişiklikle; çalışanların işe başlamadan önce işbaşı eğitimi almaları zorunlu hale getirilmiştir. İşveren çalışanlara işe başlamadan önce işbaşı eğitimi vermekle yükümlüdür. Bu eğitimler işverence veya işveren tarafından görevlendirilen bilgi sahibi ve deneyimli çalışanlarca verilebilir. İşe başlama eğitimi her bir çalışan. için en az iki saat olarak düzenlenmelidir. İşe başlama eğitimleri genel konular, teknik konular, sağlık konuları ve diğer işe özgü konular olmak zorundadır. İşe özgü eğitimlerin mutlaka verilmesi gerekmektedir. Örneğin; kapalı ortamda çalışma, yüksekte çalışma eğitimleri gibi. Ayrıca çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine yönelik hazırlanmış. olan yönetmelikte yapılan değişiklikle sağlık konuları arasına “tütün ürünlerinin zararları ve pasif etkilenim” ilave edilmiştir. İşyerinde tütün ürünlerinin kullanımı, zararları ve etkileri hakkında da bilgi verilmesi şarttır. Sorularınızı calismahayati@aydinlik.com.tr adresine gönderebilirsiniz.. TMMOBtarafındanyayımlanan‘İşGüvenliğiUzmanlarınınSorunları Çalıştayı’nınsonuçbildirgesinde,sorunlarınentemelkaynağıiş güvenliğihizmetlerininpiyasalaştırılmasıgösterildi.BildirgedeİSG hizmetininbirkamuhizmetiolarakelealınmasıgerektiğibelirtildi EMEK SERVİSİ. T. ÜRK Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), 2 Mart’ta yapılan “İş Güvenliği Uzmanlarının Sorunları Çalıştayı”nın sonuç bildirgesini yayımladı. Çalıştay hazırlıkları kapsamında iş güvenliği uzmanlarının temel sorunlarını tespit etmeye yönelik olarak bir anket düzenlendi. Anketi 420’si kadın olmak üzere bin 809 iş güvenliği uzmanı yanıtladı. Çalıştayda, uygulamada karşılaşılan sorunlar, iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekiminin birlikteliği, uzmanların yükümlülükleri ve sorunları ile yerel çalıştaylarda yer alan öneriler ve mevzuat çerçevesinde, mevcut durum ve sorunlar değerlendirildi, tespit ve öneriler yapıldı. Değerlendirme, tespit ve öneriler şöyle sıralandı:. Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği veri tabanı oluşturulmalı, doğru ve eksiksiz kayıtların tutulması, ileri dönemlere yönelik düzeltici ve önleyici çalışmalara olanak sağlanmalıdır.  İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin piyasalaştırılması, yaşanan sorunların en temel kaynağıdır. İşyerlerine verilecek işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri bir kamu hizmeti olarak ele alınmalıdır.  Uzman çalıştırmaya ilişkin yükümlülüğün 50’nin altında çalışanı olan az tehlikeli sınıftaki işyerleri ile kamu işyerlerinde ötelenmesi, yükümlülüğü ötelenmeyen işyerlerinde de uzman çalıştırmama alışkanlığı getirmiştir. 2020 yılı Temmuz ayı beklenmeden 50’nin altında çalışanı olan az tehlikeli sınıftaki işyerleri ile kamu işyerlerinde iş güvenliği uzmanı çalıştırılma yükümlülüğü getirilmelidir.  Az tehlikeli sınıfta yer alan ve 50’nin al-. ‘Uzmanlar tip sözleşme ile işe başlamalı’  İş güvenliği uzmanlarının Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi ya da işyerleri ile yapacakları iş sözleşmelerinde, uzmanların hak ve çıkarlarını korumak üzere TMMOB tarafından tip sözleşme hazırlanmalıdır. Uzmanlar yalnızca İSG-KATİP üzerinden yaptıkları ya da işveren/OSGB tında çalışanı olan işyeri işvereni veya işveren vekillerinin mesleğinin/eğitiminin iş güvenliği uzmanı olabilecek meslek dışında olmasına rağmen alacağı eğitim sonunda kendi işyerlerinde iş güvenliği hizmetlerini yerine getirmesi uygulamasına son verilmelidir.  İş güvenliği uzmanlığı eğitim programları yeniden ele alınmalı, süre ve içerik olarak yeniden düzenlenmelidir.. SEKTÖRE GÖRE UZMANLAŞMA  İş güvenliği uzmanlarının işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin yenileme eğitimlerinin kaldırılması kararı doğru değildir. İş güvenliği uzmanlarının bilgileri en geç yılda bir yenilenmelidir. Yenileme eğitimleri TMMOB’ye bağlı odalarca da yapılmalıdır.  Uzmanların bilgilerinin yenilenmesine yönelik TMMOB’ye bağlı odalarca eğitim programları uygulanmalıdır. Bu eğitim programlarından hangi odaya üye olursa olsun, tüm odaların üyeleri yararlanmalıdır.  TSE standartlarından yararlanmaları için standartlara ücretsiz erişim sağlanmalıdır.  İşyerlerinde iş güvenliğinin sağlanması yükümlülüğünü yerine getirmesinde işverene rehberlik eden iş güvenliği uzmanlarının sektörlere göre uzmanlaşmaları sağlanmalıdır.  İş güvenliği uzmanlarının aylık çalışma süresi hiçbir şekilde 180 saati geçmemelidir, 217 saat uygulamasına son verilmelidir. Yolda geçen süreler çalışma süresi sayılmalıdır. Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri’nde (OSGB) çalışan uzmanların hizmet vereceği işyeri sayısına sınırlama getirilmelidir. Uzmanların işyerlerinde aylık hizmet süresinin belirlenmesi için uygulanan tehlike sı-. Şişecam’da yüzde 30’luk anlaşma EMEK SERVİSİ KRİSTAL-İŞ Sendikası ile Cam İşverenleri Sendikası arasında 17 Ocak 2019’dan bu yana sürdürülen ve Şişecam’a bağlı cam şirketlerinde çalışan 6 bine yakın işçiyi ilgilendiren Cam Grup Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri, önceki gün anlaşmayla sonuçlandı. Kristal-İş’ten yapılan açıklamaya göre; yürürlük süresi üç yıl olarak belirlenen 26’ıncı dönem toplu iş sözleşmesi ile sosyal haklarda yüzde 28 ila yüzde 40 arasında değişen oranlarda artış sağlandı, giyim, yakacak, izin ve bayram. AYDINLIK 05. CMYK. Kitleler devrimi ne zaman ister?. D. EVRİM, mevcut düzenin kökten değişmesidir. Bu değişim ancak kitlelerin bu sürece aktif bir biçimde katılmasıyla gerçekleştirilebilir. Türkiye’de günümüzdeki devrim, bağımsız ve demokratik bir Türkiye’nin yaratılmasıdır. Peki, kitleler ne zaman “bağımsız ve demokratik bir Türkiye” ister? Başka çarelerinin kalmadığı zaman.. BAĞIMSIZ VE DEMOKRATİK TÜRKİYE İnsanlar bağımlı ve demokratik olmayan bir Türkiye’de de hayatlarından memnun olabilir. 1919-1922 döneminde işgal altındaki İstanbul’da yaşayan ve çalışan işçilerin gerçek ücretleri 2.53.0 katına çıkmış, savaş yıllarında bulunmayan mallar bulunur olmuştu. Memnundular. Anadolu’ya geçmediler. Bazı kadınları düşünün. Eve kapatılmış. Kendini geliştirmesine izin verilmemiş. Görevi, çocuk doğurup yetiştirmek, evi derleyip toparlamak, kocasının emirlerine uymak ve arzularına hizmet etmek. Şiddete maruz kaldığında bunu sessizlikle kabullenmek. İkinci ve hatta üçüncü sınıf insan olmayı içine sindirmek. Eğer kocası onun geçimini iyi bir biçimde sağlıyorsa, bütün bu olumsuzlukları kabullenebilir. Bir halk da, geçimini sağlayan bağımlı ve demokrasi karşıtı bir yönetim altında yaşamaya tepki vermeyebilir. Örneğin, petrol zengini Arap ülkelerinin halklarının durumunu düşünün. Kitleler, bağımsız ve demokratik bir Türkiye’yi ancak bağımlı ve anti-demokratik bir Türkiye hayatlarını çekilmez bir hale getirdiği zaman isterler.. DİĞER SEÇENEKLER TÜKETİLMEDEN GÜNDEME DEVRİM ALINMAZ. GÖREV, DEVLET VE İŞVERENİN. ‘VERİ TABANI OLUŞTURULMALI’. Yıldırım KOÇ. y.yildirimkoc@gmail.com. İŞÇİ ÖLÜMLERİNE KARŞI ‘bağımsız enstitü’ önerisi.  Sağlıklı ve güvenlikli bir ortamda çalışmak her çalışanın hakkıdır.  İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması öncelikle devletin ve işverenin görevidir.  6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 8. maddesinde de belirtildiği üzere, iş güvenliği uzmanlığı hizmeti “İşverene iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili konularda rehberlik ve danışmanlık yapmak”; yine Kanunun 6. maddesi gerekçesinde belirtildiği üzere de işverene “profesyonel yardım” kapsamındadır. Bu hükümlere rağmen ikincil mevzuatta iş güvenliği uzmanının görev kapsamını rehberlik dışında değerlendiren hükümler değiştirilmelidir. İş güvenliği uzmanları; işverenin yapmadığı veya yapamadığı çalışmaların takipçisi ve sorumlusu olmamalıdır.  Rehberlik görevi ile sınırlı olsa da, işyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanmasına katkı sunacak tek yapının iş güvenliği uzmanlığı olarak görülmesi doğru bir anlayış değildir. İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanmasında işyeri hekimi, sağlık personeli, iş hijyenisti, psikolog vb. işbirliğini sağlayacak bir yapı oluşturulmalıdır. Meslek hastalıklarının önlenmesine yönelik çalışma yapmak ve işyerlerinde hekim, uzman işbirliğinin daha etkin olmasını sağlamak için TMMOB ve TTB ortak çalışmaları yapılmalıdır.. 5. ücretlerini kapsayan dörtlü paket ise yüzde 29 artışla 8.230 liraya yükseltildi. Düşük ücretli çalışanların ücretlerinde iyileştirme yapılarak, ortalama ücret artışı 4.45 TL/saat olarak belirlendi. Bu da yüzde 30’luk bir ücret artış oranına karşılık geldi. Toplu iş sözleşmesinin ikinci yılında (1 Ocak 2020-31 Aralık 2020) ücretlerde Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) artı 2 puan, üçüncü yılında ise (1 Ocak 2021-31 Aralık 2021) TÜFE artı 3 puanlık artış sağlanması konusunda anlaşmaya varıldı.. tarafından hazırlanan sözleşme ile değil, çalışma koşullarında kendi kurallarını da koyabilecekleri tip sözleşme ile işe başlamalıdır. Tip sözleşmelerin bir örneği sicilleri tutmaya esas olmak üzere TMMOB’ye bağlı ilgili odalara iletilmelidir.  Uzmanlar işyerlerine ilişkin ek-. siklikleri, çalışmalarını elektronik ortamda bildirmeli, bildirilen eksiklikler anında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından da görülebilmelidir. İş Sağlığı ve Güvenliği Bilgi Yönetim Sistemi’nin (İBYS) işleyişi iyileştirilmeli, geliştirilmeli ve sürekliliği sağlanmalıdır.. nıfı, çalışan sayısı kriterinin yanında, öncelikle tehlike sınıflarına göre belirlenecek sabit bir süreden sonra (İş Güvenliği İle Görevli Mühendis veya Teknik Elemanların Görev, Yetki ve Sorumlulukları ile Çalışma Koşulları Hakkındaki Yönetmelik’te yer alan sistem benzeri) çalışan sayısı ve tehlike sınıfına göre ek süre uygulanmalı, ayrıca inşaat, maden başta olmak üzere belirlenecek sektörler için uzmanın hizmet süresi ayrıca belirlenmelidir.  Uzmanın çalışma süresi mevzuatta asgari süre olarak belirlenmiş olmasına rağmen İSG-KATİP sistemi bu asgari sürenin üzerinde süre girilmesine olanak tanımamaktadır. Sistem asgari sürenin üzerinde süre girilebilecek şekilde düzeltilmelidir.. ‘Zorunlu ders olsun’. ORTAKLAŞA ÜCRET TARİFESİ  Meslekigelişim için beş iş günü izin uygulaması Kamu ve Ortak Sağlık ve Güvenliği Birimlerinde çalışan uzmanlar için de zorunlu hale getirilmelidir.  TMMOB ve ilgili Bakanlıkça alana yönelik ortaklaşa bir ücret tarifesi hazırlanmalıdır. Ücret tarifesinin uygulaması, SGK yetkilileri ve TMMOB’ye bağlı meslek odalarının denetimine açık olmalıdır.  Atamalar; meslek odalarının düzenleyeceği “İş Güvenliği Uzmanı Atama Belgesi” ilgili meslek odası tarafından onaylandıktan sonra gerçekleştirilmelidir. Bu atamalarda ilgili meslek odası atama belgesini onaylarken ücret bordrosunu istemelidir. Ücret bordrosu ilgili Bakanlık tarafından onaylanan ücret tarifesine uygun olmalıdır. Ayrıca meslek odalarına resmi tarife üzerinden ücret uygulamasının denetim yetkisi verilmelidir..  İş güvenliği uzmanları, kendi tecrübe ve görüşüne göre yönetmeliklerde belirtilenlerin dışında da birçok kayıt tutmaktadır. Kayıt karmaşasının önlenmesi ve iş güvenliği uzmanlarının evrak düzenlemesinde aşırı zaman harcamasını önlemek ve sahada çalışma süresini artırmak için tutulacak kayıtlar bir komisyon tarafından standart hale getirilmelidir.  İş güvenliği uzmanlarının yaptığı iş ile ilgili olarak “mesleki sorumluluk sigortası” zorunlu hale getirilmeli, primler, fondan karşılanmalıdır.  Her kademedeki okullarda işçi sağlığı ve güvenliği dersleri zorunlu ders olmalıdır.  İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin düzenleme ve denetim yalnızca Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından değil (örneğin İngiltere HSE’de olduğu gibi), Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yanında, Sağlık Bakanlığı, Üniversiteler, Sendikalar, TTB ve TMMOB’den oluşan idari ve mali yönden bağımsız bir enstitü tarafından yerine getirilmelidir. Çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler bu enstitü tarafından yeniden ele alınmalı ve kararlaştırılmalıdır.. Mevcut düzen içinde hayatından memnun olan insanları düzene karşı harekete geçirmek mümkün değildir. Ağzınızla kuş tutsanız da, insanları “aydınlatacağım” diye kendinizi feda etseniz de bir sonuç elde edemezsiniz. Kitleler ancak yaşayarak öğrenir. Eğer mevcut düzen insanların hayatını cehenneme çevirirse ve aynı zamanda iktidarın zayıfladığı algısı yaygınlaşırsa, kitleler çözüm arar. Çözüm ararken de son derece mantıklı, tedbirli, kurnazdırlar. Öncelikli olarak bedelsiz ve risksiz çözümlere başvurulur. Bunlar başarısız kalırsa, bedelli ve daha riskli çözümlere yönelirler. Genellikle hastalığın nedenleriyle değil, sonuçlarıyla uğraşılır. Ancak tüm bu seçenekler tüketildikten sonra, hastalıkla uğraşmak, düzenin kökten değişmesi çözümüne yönelmek gündeme gelebilir. Bu süreç yaşanmadan kitleler devrime yönelmez; sistem içi reformlarla sorunları aşmaya çalışır. Sistem içi reformlardan devrime geçişte belirleyici olan, kitlelere alternatif bir dünyayı sunan ve kitleler içinde örgütlenmiş öncü siyasi örgütün varlığıdır. Eğer böyle bir siyasi örgüt yoksa, olgunlaşan koşullara rağmen, devrimci çözümler kitleler tarafından benimsenmez. Kitleler, yaşadıkları büyük sorunlar ve zayıflamış bir iktidar koşullarında kendiliğinden hareketlenir. Kendiliğinden hareketlenen kitleleri bağımsız ve demokratik Türkiye mücadelesine yönlendirebilmek ise ancak kitleler içindeki önderleri bünyesinde toplamış öncü siyasi partiyle mümkündür. Türkiye, tarihinin en büyük ekonomik krizine girdi. Bu krizin kitleleri etkileyen sonuçları yaşanmaya başlandı. AKP, kanser hastalığını tedavi etmek yerine, kanserin belirtileri olan şikayetleri ağrı kesicilerle örtmeye çalışıyor. Bu ağrı kesicilerin bile artık yeterli olmadığı bir süreç hızla gelişiyor. Ağrılar ve sancılar 31 Mart’tan sonra olağanüstü biçimde artacak. Emperyalizmin sömürüsü altında ve ülkeyi yönetemeyen AKP’nin iktidarda olduğu koşullarda, bağımlı ve anti-demokratik Türkiye’nin insanların hayatlarını cehenneme çevirdiği tarihi bir süreci yaşıyoruz. Hayatından memnun olmayan, mevcut iktidarın sorunları daha da artıracağına inanan ve mevcut iktidarın iyice zayıfladığını gören kitleler, hareketlenir. Bu hareketi, bağımsız ve demokratik bir Türkiye ve nihai olarak da sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya doğrultusunda yönlendirme görevi ise öncü siyasi örgütündür.. Eski Türk-İş Genel Başkanı Kumlu hayatını kaybetti ESKİ Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, 68 yaşında hayatını kaybetti. Evli ve iki çocuk babası olan Kumlu’nun cenazesi bugün memleketi Kayseri’de defnedilecek. 1951 yılında Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesine bağlı Büyükkaramanlı Köyü’nde doğan Mustafa Kumlu, askerlik görevini tamamladıktan sonra 1974 yılında DSİ 12. Bölge Müdürlüğü’nde işçi olarak çalışmaya başladı. 1977 yılında Kayseri Tes-İş Sendikası’nın Genel Sekreterliği’ne seçildi. 1986 yılına kadar genel sekreterlik ve mali sekreterlik görevlerini yürüttü. 1986 yılında Kayseri Şube Başkanlığı’na seçildi. Bu görevi sürdürürken 1990 yılında yapılan Genel Merkez Olağanüstü Ge-. nel Kurulu’nda genel mali sekreterliğe getirildi. Kumlu, Tes-İş Sendikası’nın 1999 yılında yapılan 6’ıncı Olağan Genel Kurulu’nda genel başkan seçildi. Genel başkanlık görevini, 2003, 2006 ve 2010 yıllarında yapılan genel kurullarda yeniden seçilerek devam ettirdi. Türk-İş’in 1999 yılında yapılan 18. Olağan Genel Kurulu’nda genel mali sekreterliğe seçilen Kumlu, Türk-İş’in 2003 yılında yapılan 19. Olağan Genel Kurulu’nda genel sekreterlik görevine, 2007 ve 2011 yılında yapılan Olağan Genel Kurullarında da Türk-İş Genel Başkanlığı’na seçildi. Kumlu, 2 Eylül 2013 günü Türk-İş Genel Başkanlığı’ndan istifa etti.  EMEK SERVİSİ.

Referanslar

Benzer Belgeler

Acar AREN, Ameliyathanede Hasta ve Çalışan Güvenliği.. Ameliyathanede Hasta ve

The mother Bharati does everything possible to cover up her guilt- from getting friend to Tara to donating one of her kidney’s but she has a long way to go too and Chandan is made to

Our research is focused on developing an application that uses the system camera to capturea video of the user and then splits the video into individual frames from

The variables were: Inclusive urban public transport management composed of 5 dimensions (equipment and services, adapted vehicles, preferential rate,

2°’den büyük hücum açılarında yere en yakın durumlarda en yüksek taşıma katsayısı elde edildiği Şekil 4.2’de gözükmekte idi, bu durumu yere yakın

• Örgüt kültürü, tüm organizasyonu bir arada tutan değerler, tutumlar, davranışlar kümesi olarak kısaca tanımlanırken, hasta güvenliği kültürü de, hasta güvenliğini

• Özel güvenlik görevlileri sağlık şartları güvenliği. • Kişisel koruyucu önlemlerin işyerinde kullanılması

• Tütün, alkol ve diğer bağımlılık yapıcı maddelerin kontrolü • Fizik aktivite • Sağlıklı beslenme • Stresten korunma Sağlığı Geliştirme.. SK S H a st a ne