Yazın Çevirisi
Kuramsal Belirleyimler
Yazın çevirisine çözümleyici bir yaklaşımla eğilen araştırmacıların çözümlemeleri iki sorun çerçevesinde yoğunlaşır.
Birincisi yazınsal çeviri ediminin bir süreç olarak irdelenmesi
İkincisi de çeviri yapıtının özelliklerinin ayrıntılı olarak belirlenmesidir.
Holmes (1978) yazın metninin çevirisinde yazınsal çeviri sürecinden yola çıkarak yeterli bir yaklaşım biçimi geliştirilmesi zorunluluğunu belirtir.
Holmes’a göre yazın metni üç tür bilgiyi bir arada iletir.
Bu bilginin birinci türü metindeki dilbilimsel yapının haritasından, ikinci türü yazınsal yapıtın haritasından, üçüncü türü ise kültürel yapının haritasından izlenmeyi gerektirir.
Yazın metninin yoğruluşunda üç tür bilgiden kaynaklanan üç temel
özelliğin çeviri sürecinin ya da ürünlerinin incelenmesinde çıkış noktası
yapılması önerilmiştir (Holmes, 1972; Lefevere, 1970).
Kristeva’nın göstergebilim kuramından etkilenen bu öneri, yazın metninin temelindeki üç özelliği şöyle adlandırır.
Metinsellik (dilbilimsel öğelerin eklemlenişiyle bir metin oluşturulması) Bağlamlılık (metnin belli bir kültürel ortamda varlık kazanması)
Metinlerarası etkileşim (metnin dil içindeki metinlerin tümüyle uzaktan ya da yakından ilişkili olması)
Her özgün yazınsal yapıt, bir dile, kültüre, tarihsel ortama, yazın
geleneğine bağlı olarak bu özellikleri gösterir. Yalnız, bir çeviri yapıt da,
çeviri dilinin bütün bir dil-yazın dizgesi içinde, aynı özellikleri sürdürmek
zorundadır. Başka deyişle, çevirmen hem özgün yapıtı değişik bir dile
aktarmak, hem de o değişik dilde bir yazınsal yapıt olarak benimsetmek
yükümlülüğündedir. Söz konusu yapıt, bir yandan başka bir kültürün, çağın,
yörenin ürünüdür, bir yandan da çeviri dilinin yazın gelenekleri içindeki
benzerleriyle türdeş olabilmek zorundadır.
İlkeler Arayışı
Değişik çağlarda, çevirmenlerin ve yazarların söz ettikleri, genelleyici, bulanık, birbiriyle bağdaşmayan ilkeleri Savory (1968) karşıt seçenek çiftleri olarak aşağıdaki biçimiyle sıralar:
Çeviri özgün yapıtın sözcüklerini vermelidir.
Çeviri özgün yapıtın düşüncelerini vermelidir.
Çeviri özgün yapıt gibi okunabilmelidir.
Çeviri çeviri gibi okunabilmelidir.
Çeviri özgün yapıtın biçemini yansıtmalıdır.
Çeviri çevirmenin biçemini yansıtmalıdır.
Çeviri özgün yapıtın çağdaşı bir yapıt gibi okunabilmelidir.
Çeviri çevirmenin çağdaşı bir yapıt gibi okunmalıdır
Çeviri özgün yapıta ekler yapabilir, gereken yerleri çıkarabilir.
Çeviri özgün yapıta ek yapamaz, ondan hiçbir şeyi çıkaramaz.
Koşuğun çevirisi düz yazıyla yapılmalıdır.
Koşuğun çevirisi koşukla yapılmalıdır.
Bu seçenek çiftleri soyut nitelikte olup çevirmeni yönlendirmede çözüm
sunmazlar.
Çevirmeni yönlendiren ilkeler (Toury, 1980)
Bu ilkelerden bir bölümü doğrudan doğruya, hedef dil kültürünün birtakım özellikleriyle, gelenekleriyle ilgilidir. İkinci bir bölümü ise, çevirmenin, çeviri sürecinde dilbilimse karşılıklarının seçilmesi, dağılımı, yapıtın amaç dilde belli bir yazınsal geleneğe, türe, yazma tutumuna yerleştirilmesi konusundaki uygulamalarıyla ilgilidir.
Birinci bölümdeki ilkeler "öncül ilkeler", ikinci bölümdekiler ise "işlemsel ilkeler" olarak adlandırılmıştır (Toury, 1980).
Çeviriye ilişkin alınan kararlar, çevirmenin öncül ilkelerinin belirlenmesinde önem taşımaktadır. Çeviri, kaynak dizge ya da erek dizge ilkelerine göre yapılabilir. Ortaya konan çeviri, kaynak dizge ilkelerine yakınsa “yeterli”, erek dizge ilkelerine yakınsa “kabul edilebilir” çeviri olarak değerlendirilir.
Süreç öncesi çeviri ilkeleri ile çeviri süreci ilkeleri kapsamında yapılan değerlendirmeler öncül ilkenin ortaya konmasında belirleyicidir.
Süreç öncesi çeviri ilkeleri
çevirinin doğrudanlığı- hangi dil?
çeviri politikası- hangi yapıt?
Çeviri öncesinde çevirmen tarafından alınan kararları içeren süreç öncesi çeviri ilkeleri “çeviri politikası” ve “çevirinin doğrudanlığı”nı içermektedir (Toury, 1995).
Öncül ilkelerin kurallaştırdığı durumlar arasında, bir dile yapılacak olan çevirilerin genellikle özgün dilden yapılmış olması, gündelik konulara, bilim ya da sanat alanına ilişkin olması gibi yerleşik uzlaşımlar anılabilir.
(çevirinin doğrudan doğruya birinci dilden yapılması üzerinde uzlaşılmış bir ilkedir)
Çeviri Süreci İlkeleri/İşlemsel İlkeler
Çeviri metinde nasıl bir dil kullanılacağı konusunda alınan kararları içeren çeviri süreci ilkeleri matriks ilkeler” (dipnotlar, biçimsel seçimler vb.) ve
“metinsel-dilsel ilkeler” olarak sınıflandırılmaktadır.
Çevirmen işlemsel ilkelerini ya da yöntemle ilgili ilk adımını saptarken sanıldığı ölçüde bağımsız değil, belirli uzlaşım ve geleneklerin etkisindedir. Çeviride özgün metne mi ya da amaç dilin bütün yazın dizgesindeki dilbilimsel, yazınsal ölçütlere mi bağlı kalacağını kararlaştırırken çevirmen, her şeyden önce kim için çevirdiğini düşünmek zorundadır.
Amaç dil kültürü ile geleneklerinin yön verdiği çeviri tutumunun bir
çok örneği on dokuzuncu yüzyılda Türk yazınının ilk döneminde
bulunabilir. Bu doğrultuda Türk yazınında batılı roman türünün ilk
örneği olarak anılan Terceme-i Telemak divan düzyazısının dilbilgisi
kurallarıyla özetlenerek anlatılmıştır. Eserin çevirisi amaç dil ile
kültürün çeviriyi nasıl etkilediğini kanıtlar niteliktedir.
Yazın çevirmeninin, hem kaynak hem de hedef dil yazınındaki metin geleneklerini, türlerini, alt türlerini tanıması ve karşılaştırabilmesi gereklidir.
Yazın çevirmenliğinin temelini oluşturan dilsel yapılaştırma yetisi, çeviri
dilinde, düzenli ve tutarlı sözdizimsel, anlamsal yapılar üretebilmektedir.
KUYRUKLU ŞİİR
Uyuşamayız, yollarımız ayrı;
Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;
Senin yiyeceğin, kalaylı kapta;
Benimki aslan ağzında;
Sen aşk rüyası görürsün, ben kemik.
Ama seninki de kolay değil, kardeşim;
Kolay değil hani,
Böyle kuyruk sallamak Tanrının günü.
Orhan Veli Kanık
POEM WITH A TAIL
We can't be seen together. Our paths are separate.
You belong to the butcher, I am an alley cat.
You eat from a nickeled plate.
I eat from the lion's mouth.
You dream of love. I dream of bones.
But your path isn't easy either, pal, Not easy
To wag a tail every godforsaken day.
Translated by Murat Nemet-Nejat, 1989
TAIL SONG
We can't come together, our ways are different
You're a butcher's cat, I'm an alley cat
Your food comes in a tin bowl Mine is in the lion's mouth You dream of love, I of a bone But your way isn't easy either, brother
It's no easy job
To lick the man's hand every damn day.
Translated by Bernard Lewis, 1982
J’ai ainsi vécu seul, sans personne avec qui
parler véritablement, jusqu’à une panne dans le désert du Sahara, il y a six ans. Quelque
chose s’était cassé dans mon moteur. Et comme je n’avais avec moi ni mécanicien, ni
passagers, je me préparai à essayer de réussir, tout seul, une réparation difficile.
C’était pour moi une question de vie ou de mort. J’avais à peine de’eau à boire pour huit jours.
Le Petit Prince Antoine de Saint Exupéry, 1943
So I lived my life alone, without anyone that I could really talk to, until I had an accident with my plane in the Desert of Sahara, six years ago. Something was broken in my engine. And as I had with me neither a mechanic nor any passengers, I set
myself to attempt the difficult repairs all
alone. It was a question of life or death for me: I had scarcely enough drinking water to last a week.
The Little Prince
written and illustrated byAntoine de Saint Exupéry, translated from the French by Katherine Woods
İşte böyle. Çevremde gerçek sohbetler yapabileceğim hiç kimse olmadan, tek başıma yaşadım. Ta ki altı yıl önce Sahara Çölü’nde uçağım kaza yapıncaya dek.
Motorum arızalanmıştı.
Yanımda ne bir
teknisyen, ne de bir yolcu olmadığı için, onu kendim tamir etmek zorundaydım. Bu işin güç olacağını biliyor, ama sonunda
başaracağımı
umuyordum. Bu bir ölüm kalım
meselesiydi. Yanımda bana ancak bir hafta yetecek kadar su vardı.
Küçük Prens, Çeviren?
İşte böyle, kendisiyle gerçekten
konuşabileceğim kimsem olmadan,
yalnız yaşadım, bundan altı yıl önce uçağım Sahra Çölü üzerinde bozuluncaya dek..
Motorun bir yerleri kırılmıştı. Yanımda ne motordan anlayan biri, ne de yolcu
bulunmadığından, bu güç onarımı tek başıma kotaracaktım. Benim için ölüm dirim
sorunuydu bu. Bu bir ölüm kalım
meselesiydi. Sekiz gün yetecek kadar içme suyum vardı ancak.
Küçük Prens, Çeviren H.
Tuncer, Ekin Yay.
Un mattino Defendente Sapori stava distribuendo le pagnotte ai poveri
quando un cane entra nel cortiletto. Era una bestia apparentemente randagia, abbastanza grossa, pelo ispido e volto mansueto.
…
Il Cane Che Ha Visto Dio, Dino Buzzati, 1968Bir sabah Defendente Sapori küçük somunları yoksullara dağıtırken, küçük avludan içeri ilk kez bir köpek girdi. Görünüşe bakılırsa başıboş bir
hayvandı bu, oldukça tombuldu, tüyleri dikti ve yumuşak huyluya
benziyordu.
Tanrıyı Gören Köpek, Çev. R.
Teksoy, Can Yay. 1992
Bir sabah Defendente
Sapori ekmekleri dağıtırken avluya bir köpek girdi.
Başıboş olduğu izlenimi veren, oldukça iri, kıvırcık tüylü, yumuşak bakışlı bir köpekti.
Tanrıyı Görmüş Köpek, Çev. İ.
Akay, Milliyet Yay. 1995