• Sonuç bulunamadı

ŞEHİR NÜVELERİ, TOPLUMSAL MERKEZLER [*]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ŞEHİR NÜVELERİ, TOPLUMSAL MERKEZLER [*]"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ŞEHİR NÜVELERİ, TOPLUMSAL MERKEZLER [*]

[Aşağıdaki yazıyı, Fischer Kitabevi-nin Bilim Kitapları serisinde yayınlan-mış olan, Gropius'un «Architektur» adlı eserinden naklediyoruz. Bugünkü şehir-ciliğin en can alıcı noktalarından birine temas etmekle kalmayıp, halen karşı karşıya bulunduğumuz bazı aktüel mese-lelere de çözüm tarzları ilham etmekte-dir. Bilhassa bu bakımdan, makalenin okuyucularımız için büyük bir önem ta-şıyabileceği kanaatindeyiz.]

Şehir ve iskân mahallelerinin nü-velerinde toplumsal merkezlerin kurul-ması, esas mesken inşaatı probleminden dahi daha önemli bir husustur. Zira, bu gibi merkezler, şahsın toplum içerisin-deki davranışının tam bir şekilde izhar olunduğu kültürel zeminlerdir.

Böyle bir merkezin, bu kabil bir «şehir nüvesi» nin esas itibariyle neler-den teşekkül edebileceği sorusu, teknik gelişimlerin, coğrafî şartların ve yaşayış alışkanlıklarının yarattıkları duruma gö-re, muhtelif memleketlerde değişik şekil-lerde cevaplandırılmıştır. Meselâ, lâtin memleketleri, daha erken devirlerden iti-baren içinde toplum hayatının temerküz edip ifadesini bulduğu meydanlar (pla-za'lar) inşa etmişlerdir. Anlosakson me-deniyeti, bu kabil merkezlerden nisbeten az istifade etmiş ve toplumsal temaslar için buluşma mahalli olarak şahsî evi seçmiştir.

Tabiîdir ki, bu muhtelif alışkanlık-ları, tamamen değilse bile, kısmen iklim tayin edegelmiştir; bu suretle, yeni çö-zümlere gidilmeden önce, mahallî husu-siyetleri ve temayülleri iyice tartmak lâzım geliyor. Birçok hallerde, halkın şuurunda, toplumsal merkezlere karşı duyulabilecek ihtiyaç hissini yeniden uyandırmak gerekecektir. Zira, bu mer-kezler, bugünkü insanların görüş çev-resinden öylesine kaybolmuşlardır ki, günümüzde artık hiç kimse bunların

ki-Yazan: Walter GROPIUS Çeviren: Mimar Bülent ÖZER , İ.T.Ü

şisel ve toplumsal yaşayış alanında sahip, olabilecekleri avantajlari aklına dahi ge-tiremiyor.

Eski ve daha istikrarlı devirlerde, topluma hitap eden meydan ve merkez-ler, ya umumî arzu, ya da mutlak hüküm-darın emri üzerine kurulurlardı; fakat, bugün bilhassa teknik ve sınaî bakımdan ileri memleketlerde rastladığımız misalle-rin aksine, hiç bir suretle bu mahalleler-den sarfınazar edilme yoluna sapılamaz-dı.

Oturduğumuz evi akla hayale gele-bilecek her türlü konforla donatıyoruz da, umumun toplanmasına yarayacak meydanların sağlayabilecekleri avantaj-ları gözden uzak tutuyoruz. Bir yandan cadde ve meydanlar otomobile terkedilir-ken, öte yandan, yaya, daracık kaldırım-lara sığınmak zorunda kalıyor. Bu sonun-cu, kelimenin tam anlamı ile yolda yü-rüyebilme hakkını kaybetmiş durumda-dır. Eski şehir ve pazarların istikrarını sağlamada hayatî ehemmiyeti haiz kom-şuluk teması, motorlu trafiğin infilâk andıran gelişimi ile dumura uğramıştır. Topluluklarımıza yeni baştan umumî mer-kezler temin edilmesi önemli bir konu teşkil etmektedir. Bu merkezler öylesine olmalıdır ki, içinde insanlar trafiğin gadrine uğramaksızın ve kendi evlerinin tesirinden uzak, tamamen tarafsız bir at-mosferde karşılaşabilsinler ve bu arada toplum mizacı da ifadesinin buralarda bulabilsin.

Asırlar boyunca kendi toplumuna bir buluşma mahalli olarak hizmet edip, bu toplumun hayatına tesirli bir renk katmış olan, eşsiz güzellikte bir şehir nüvesinin en meşhur misali, Venedik'-teki San Marco meydanıdır. Kulesi, tâ açık denizden görülebilen bir sembol-dü; katedral, ilâhî, Dojlar Sarayı ise

dünyevî kudreti aksettiriyordu; fakat, her şeyden önce, meydanın kendisi, üze-rinde türlü eğlencelerin, geçit

resim-lerinin, dinî merasimlerin yer aldığı, umuma açık bir sahne, halk için büyük bir kabul mahalliydi. Şimdide, New-York' daki Birleşmiş Milletler Binası'nın önün-deki meydanı ele alalım. Hemen hemen hiçbir şekilde toplumsal bir merkez ola-rak kullanılmadığını görürüz; bu mey-dan, binanın girişinde bir ön avlu olmak-tan ileri gidemez. Yine New-York'taki Rockefeller Center, umumî buluşma yeri olarak kabul edilen küçük bir meydanı çevreler; ne yazık ki, etrafında kükreyen trafik bu meydanın da kıymetine halel getirmektedir. İnsanlar arasındaki gün-lük temas ve mübadele, demokratik ya-şayış tarzı en iyi dayanak teşkil edebile-ceğinden modern şehirlerde yayaların is-tifadesi için meydanlar ihdas etmek hu-susu büyük önem arzetmektedir.

Acaba, hangi sebepten ötürü herhan-gi bir şehir nüvesini sevimli ve cazip buluyoruz da, öte yandan bir başkası üzerimizde soğuk bir tesir bırakabiliyor? Bu sorunun izahını, çoğu kereı zor bir problem olarak karşımıza dikilen nisbet alanında aramak gerekiyor. İyi bir çö-züm, bilhassa, meydanı çevreleyen bina-ların irtifaları ile, meydanın kendi eb' adları arasında âhenkli bir nisbetin bu-lunmasına bağlı kalıyor. Meydanın esas cesameti, trafiğin en kesif anına cevap verebilecek şekilde ayarlanmalıdır. Bu cesamet muayyen bir hududu aştığında, meydan derhal boşluk tesiri verecek ve hayatiyet için gerekli müsait sosyal at-mosferi yaratmaktan uzak kalacaktır. Devâsâ, bağlantısız, açık alanlar çoğu kimseleri tahrik edeceği yerde, onları ürkütmektedir.

Herhangi bir meydanın serbest alanı ile çevresindeki binalar arasındaki den-genin sağlanmış olduğu yerlerde, çirkin

[ * ] Die Stadtkerne, Gemeinschaf-tszentren.

(2)

detayların dahi bütün ahengi içerisinde eriyip gittiğini müşahede etmişimdir. Es-ki şehirlerde de, tamamen değişik stil-lere ait bulunup, muhtelif asırlada orta-ya çıkmış olan binaların dahi, organik bir bütün kısımları halinde yanyana ge-lerek kaynaştıklarını görürüz. Yalnız bu âiıenk, hiçbir zaman, stillerin birbirleri-ne benzetilmeleri hususunda girişilmiş şuurlu tecrübelerin bir neticesi olarak meydana gelmemiştir. Mevcut eski bina-ların başına inşa edilecek bir binanın projesi, her ne kadar âhenk bakımından uyması lâzım gelen bir bütünün parçası olarak tasarlanmışsa da, proje daima «modern» kalmış ve hiçbir zaman geç-miş devirlerin stillerine ait motiflere dayanmamıştır.

Şehir nüvelerinin plânlanması ile kaçınılmaz derecede ilgili diğer bir prob-lem de, buralardaki binaların âbidevî bir karaktere sahip olup olmamaları hu-susudur. «Abidevîlik» mefhumunun tari-finden çıkan münazara ve âbidelerin «ebedî ihtiyaç» teşkil edip etmedikleri meselesi, hep bilûmum değerlerin geçir-mekte olup bizim neslin karşı karşıya bulunduğu istihaleden doğan had safha-daki dramın bir neticesi olarak ortaya

çıkmaktadır. Babalarımızın muhayyilesi-ne hükmetmiş, muhayyilesi-nev'i şahsına münhasır, eklektik âbidevîliği bir yana bırakırsak, «âbide» kelimesini, hatırlanmaya lâyık bir olayı temsil eden hatırı sayılır cesa-metteki bir anıt, diye anlatabiliriz, bu olay tarihî bir karakter taşıyabileceği gibi, önemli bir şahsı veya sosyal değeri büyük bir başarıyı da hatırlatabilir. Bir âbidede, fiziksel cesametten ziyade, sa-nat kalitesinin ve manevî muhtevanın ta-şıdığı önemin belirtilmesi gerekir; bu sözlerle, muhayyileyi tahrik etmede aza-mî etkiye sahip, şu ölçüye tartıya yanaş-mayan hususları kastediyorum. İtibarî form sembollerinin yardımı ile, geçmiş-te âdet olduğu üzere, âbidevî ifade ara-mak, günümüz form anlayışına uyma-maktadır. Eski devirlerin âbidesi, statik bir dünya anlayışını temsil ediyordu, ki bu anlayış, devrimizde, bilûmum değer-lerin izafî oldukları neticesine inkılâb etmiştir. Bundan ötürü de şu noktaya inanıyoruz ki, eski âbidevî ifade anlayı-şının bugünkü muadili, hayatın belirli zamanlardaki gelişim ve değişmesine ayak uydurarak insan yaşayışının kendi çerçevesi içerisinde teşekkül edecektir. Bu hususta müşahhas bir misal verelim:

takdirimize göre, Birleşik Amerika'da büyük bir topluluğun ve ona ait idarenin organik bir tarzda islâhına dair yepyeni bir müşterek gayreti temsil eden Ten-nessee vâdisi projesinin bütün, devrimi-zin âbidevî ifadesi olarak düşünülebilir, ve bu arada, yalnızca ticarî bir başarının kemmî sembolü demek olan Empire Sta-te Building'in kütlevî cesametine nis-betle, halkın dikkat ve vatanseverliğini daha ziyade celbedebilecektir.

Haddinden fazla gayret sarfeden bir medeniyette, günlük diğer bütün mese-lelerden sıyrılıp, mimar ve san'atkârın yaratıcı çalışmasiyle gözle görülebilecek bir şekilde temsil edilmeğe hak kazanan manevî değerler, ancak çok yavaş bir tempoyla insanoğlunun şuuraltında bil-lurlaşabilmektedir. Bugün revaçta olan «zaman paraya muadildir» felsefesi, ma-nevî bakımdan daha yüksek bir anlayış karşısında boyun eğdiği takdirde, âbi-devîlik mefhumu ile yeni baştan ünsiyet peyda edebileceğiz. Yalnız bu mefhum, statik sembollerin «donmuş müziğine» bağlı kalmayıp, aksine, insan elinin ya-rattığı dünyanın bütününde yapıcı bir özellik olarak kendisini göstermelidir.

r

S A N A Y İ B A N K A S I

A . Ş .

BÜTÜN BANKACILIK HİZMETLERİNDE EMRİNİZDEDİR.

T a s a r r u f M e v d u a t ı n d a

V a d e l i l e r d e h e r 5 0 ,

V a d e s i z l e r d e h e r 1 0 0 ,

l i r a y a b i r k u r a n u m a r a s ı

B E Y O Ğ L U - K A D I K Ö Y - İ Z M Î R

Referanslar

Benzer Belgeler

Antrenman süresinin (kuvvet ve dayanıklılık) tırmanış performansını, esneklik ve antropometrik özelliklere göre çok daha fazla etkilediği görülmüştür (Mermier et al.,

Madde; Birleşik Devletler Olimpiyat Komitesine ve Ulusal Kolej Sporları Birliğine (NCAA, National Collegiate Athletic Association);..  (1) ABD’de amatör spor yarışmalarının

Şikago demir yolu üzerinde yeniden inşa edilen Burlington istasyonu, bekleme salonları, büfesi, ba- gaj dairesi itibarile geniş ve yeni bir düşünüşe gö- re

olduğu gibi, toprak şoseyi asfalta, ve asfalt yolu şe- hirlere bağlıyan daha geniş daha mükemmel ana şoselerle bütün memleket örülmüş bir haldedir. Çiftçinin

Trip Russel Miyami'de (Lincoln) caddesinde, altında bir sıra dükkânları, ve içinde, yüzme havuzu bulunan bu otel binası yeni inşa edilmiştir.. Binanın yatak odalarını ihtiva

Necip Celal 16 yaşına kadar, özel müzik dersleri ile, kanun, piyano, keman, akordeon başta olmak üzere yedi çeşit müzik aletini çalar duruma geldi.. Babası,

En yüksek SI (chroma) değeri nohut unu ilaveli bisküvi örneklerinde, en düşük SI değeri ise keçioynuzu unu ilaveli bisküvi örneklerinde görülmüş, bu

Çalışmada, ad-libitum besleme ve krom pikolinatın açlık bazal glikoz, açlık bazal insülin, IVGTT’nin toplam insülin ve glikoz düzeyleri, SI, HOMA ve β hücre fonksi- yonu