• Sonuç bulunamadı

GELİŞİM PSİKOLOJİSİ. Murat CİVELEK (Rehberlik ve Eğitim Bilimleri Uzmanı)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "GELİŞİM PSİKOLOJİSİ. Murat CİVELEK (Rehberlik ve Eğitim Bilimleri Uzmanı)"

Copied!
90
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GELİŞİM

PSİKOLOJİSİ

Murat CİVELEK (Rehberlik ve Eğitim

Bilimleri Uzmanı)

http://www.rehberlik.biz.tr

civelek.murat@gmail.com

civelek_murat@yahoo.com 1

(2)

2 . ÜNİTE

KİŞİLİK GELİŞİMİ

BÖLÜM 1: PSİKO-ANALİTİK

KURAM (FREUD)

(3)

KPSS’de bu bölümden her yıl ortalama 3-4 soru gelmektedir.

Bu bölümdeki sorular, genellikle bilgi sorusu şeklindedir.

2006 2007 2008 2009 2010 (E) 2010 (T) 2011 2012 2013

Kişilik gelişimi (Freud) 1 1 1 1 1 1 1

Kişilik gelişimi (Erikson) 3 3 2 2 3 1 4 3 2

3

(4)

Kişilik,

 Bireyi başkalarından ayıran, doğuştan getirilen (Mizaç) ve sonradan kazanılan (Karakter) özellikler bütünüdür.

 Bir insanı başkalarından ayıran bilişsel, duygusal ve davranışsal özelliklerin tümüdür.

 Bireyi “O” yapan özelliklerdir.

 Bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu, diğer bireylerden ayırt edici, tutarlı ve yapılanmış bir ilişki biçimidir.

Bireyin kişilik özellikleri; ilgiler, yetenekler, duygular, güdüler, değerler, inançlar, tutumlar, düşünceler, görüşler, sosyal-bilişsel-fiziksel özellikler, karakter ve mizaçtan (huy) oluşur.

KİŞİLİK

HUY KARAK

TER KİŞİLİK

(5)

5

HUY (MİZAÇ)

Kişiliğin biyolojik ve fizyolojik yönüdür. Kişiliğin bu yönü doğuştan getirilir ve değiştirilemez.

Mesela; sinirlilik, neşelilik, içe dönüklük, dışadönüklük, soğukkanlılık, utangaçlık gibi.

(6)

KARAKTER

Bireyin toplumun sosyal değerlerine uygun davranış gösterme özelliğidir. Yani kişiliğin ahlaki/toplumsal yönüdür. Yaşantıyla çevreden kazanılır ve eğitimle şekillenir.

Mesela; dürüstlük, yalancılık, sorumsuzluk , misafirperverlik gibi.

(7)

7

(8)

KİŞİLİK GELİŞİMİ İLE İLGİLİ YAKLAŞIMLAR

PSİKO-ANALİTİK KİŞİLİK KURAMI (FREUD)

PSİKO-SOSYAL KİŞİLİK KURAMI (ERİKSON)

HÜMANİST YAKLAŞIM

(ROGERS, MASLOW)

(9)

9

I. PSİKO-ANALİTİK KİŞİLİK KURAM (FREUD)

Freud; kişilik gelişiminde ilk çocukluk yıllarındaki (0–6 yaş) yaşantıların önemli ve belirleyici (kritik dönem) olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca çocuk yetiştirmede anne-baba tutumlarının çok önemli olduğunu belirtmiştir.

Ona göre normal gelişimin sağlanabilmesi için, gelişimin her döneminde bireyin temel ihtiyaçlarının doyurulması gerekir. Eğer bu temel ihtiyaçlar karşılanmazsa kişilik gelişimi engellenir.

Freud kişilik gelişiminde cinselliği ve bilinçaltı süreçleri temel almıştır. Freud insanı doğuştan yıkıcı bir varlık olarak kabul eder.

Freud kişiliği açıklamada; topografik ve yapısal kişilik kuramı, kişilik gelişimini açıklamada ise psiko-seksüel kişilik kuramı kullanmıştır.

Sigmund FREUD (1856 - 1939)

(10)
(11)

11

1) TOPOGRAFİK KİŞİLİK KURAMI (Bilinç sınıflaması)

BİLİNÇ (ŞUUR):

Bireyin

o an farkında olduğu duyum ve yaşantıların

bulunduğu bölgeye bilinç denir. Bireyin çevresinden (ses) veya kendisinden gelen (açlık) uyaranların farkında olduğu, tanıdığı ve algıladığı yaşantılar bilinç düzeyinde yaşanır.

BİLİNÇ ÖNCESİ:

Şu anda farkında (bilincinde) olunmayan, fakat biraz

düşünüldüğünde veya yeterli bir çaba ile hatırlanarak bilinç düzeyine getirilebilen, zihinsel olayları ve yaşantıları içeren düzeydir.

Mesela;

çok eski yıllarda tanıdığınız bir arkadaşınızla karşılaştığınızda hemen onun ismini hatırlayamayabilirsiniz.

Onun ismi dilinizin ucundadır, ancak bir türlü çıkartamazsınız.

Ancak biraz düşündükten sonra hatırlayabilirsiniz.

(12)

BİLİNÇ DIŞI (BİLİNÇALTI):

Bilinçli algılamanın dışında kalan tüm zihinsel olayları ve yaşantıları içerir. Yani bilinçdışı, bireyin farkında olmadığı davranışlarımızı büyük ölçüde etkileyen bastırılmış arzuları, istekleri, dürtüleri, düşünceleri, duyguları ve yaşantıları içeren bilincin düzeyidir. Kişinin kendi özel çabası ile bilince çağrılamayan, bilinçlenmesi yasaklanmış yaşantıların tümünü kapsar. Bu yaşantılar ancak özel yöntemlerle (hipnoz, serbest çağrışım, rüyaların incelenmesi) açığa çıkarılabilir. Freud’a göre rüyalarımız ve dil sürçmeleri bilinçdışının farklı yollarla dışa yansımasıdır.

Bazı geçmiş yaşantılar, zaman içinde unutularak bilinçdışına atılırken, bazı yaşantılarsa toplumsal, dinsel, ahlaki nedenlerle bilinçte bırakılmamış, bastırma veya sansür mekanizması yoluyla bilinçdışına atılmıştır. Yine, toplumun hoş karşılamadığı, yasakladığı arzuların, isteklerin, dürtülerin de bilince çıkarak doyum bulmasına izin verilmemekte veya bastırma savunma mekanizmasıyla bilinçdışında tutulmaktadır.

(13)

13

Freud’a göre, bilinçdışında bulunan istekler ve anılar zaman ve yer tanımaksızın eski güçlerini ve enerjilerini sürdürmekte ve çeşitli biçimlerde davranışlar üzerinde etkili olmaktadırlar. Ancak, bireyler bu etkinin farkında değildirler. Dolayısıyla; bilinç, bilinç öncesi ve bilinçdışı sürekli bir etkileşim içerisindedir.

Freud,

kişiliğin büyük kısmının (0-6 yaş arasında) bilinçdışında (bilinçaltında) oluştuğunu belirtir.

Freud,

Psikanaliz

yöntemle kişinin bilinçdışındaki sorunlarını gün ışığına çıkararak çözümlemeye çalışmıştır.

Mesela;

uzun yıllar evlenemeyen ve annesini bırakamayan bir

erkek, evliliğe karşı birçok akılcı gibi görünen bilinçli düşünceler ileri

sürebilir. Fakat bunların altında, bilinçdışındaki bir

Oedipal

saplantı

evlenemeyişinin gerçek dinamik kaynağı olabilir.

(14)

Bilinç Düzeyleri ve Kişiliğin Yapısı

(15)

15

2) YAPISAL KİŞİLİK KURAMI

Kişiliğin yapısı “id, ego ve süperego” olmak üzere 3 bileşenden oluşur. Kişiliğin yapısını oluşturan bu bileşenler, bireylerin gelişiminde farklı dönemlerde oluşmakta olup, karşılıklı etkileşim halinde çalışarak kişiliğin şekillenmesine yol açarlar.

a) İd (Alt benlik): Kişiliğin temel sistemidir. Kişiliğin tümüyle bilinçdışında olan bileşenidir. Ego ve Süperego ondan ayrımlaşarak gelişir. Diğer iki sistemin çalışması için gerekli olan gücü id sağlar.

İd, İnsanın biyolojik yönüdür. İd, ilkel ve doğuştan getirilen (açlık, susuzluk, cinsellik, saldırganlık, acıdan kaçma, korunma gibi) dürtüleri kapsar. İlk 8 ayda “id” tek başına etkisini sürdürür.

İd’den gelen istekler ile bilinç dışı kaynaklı duygu ve düşünceler birincil süreçleri oluşturur. Birincil süreçler doğumla kazanılan ve haz ilkesinin hâkim olduğu düşünme yapısıdır. İd haz (arzu) ilkesi’ne göre hareket eder. İd, hiç geciktirilmeden tüm isteklerinin anında yerine getirilmesini bekler. Düşünce bu kısımda etkili değildir. İd’in kaynağı bilinçaltı dürtülerdir. Kişi çoğu kez bu dürtülerinin etkisinin farkında değildir. Bireyde doğuştan bulunan iki temel güdü libido (yaşam/cinsellik) ve thanatos (saldırganlık/ölüm) güdüsü id’den doğar. Bunlar ruhsal enerji kaynağıdır.

(16)

b) Ego (Benlik): Kişiliğin ikinci oluşan bölümüdür. İlk kez 8.ayda ortaya çıkan ego, 1,5-2 yaşla birlikte belirgin hale gelir. Kişiliğin psikolojik yönüdür. Ego, id’in karşı konulmaz istekleri ile süperego’nun sınırlayıcı tutumları arasında arabuluculuk yaparak uzlaşma sağlayan, kişiliğin “yönetici” organıdır. Yani kişiliğin karar (yürütme) verme organıdır. Bu karar işlemlerini gerçekçi (mantık) ilkesine göre yürütür.

Ego; id’in isteklerine doyum bulma çabasını kontrol etmeye ve denetim altında tutmaya çalışır.

Mesela; ego gelişmeden önce çocuk, id’in isteklerine, yeri ve zamanı dikkate almaksızın, doyum bulmaya çalışmaktaydı. Ancak, kişiliğin ego bileşeninin gelişmesiyle birlikte çocuk, id’in isteklerinin

“nasıl, ne zaman, nerede?” doyum bulabileceğine karar vererek, bu istekleri gerektiğinde bekletebilir, erteleyebilir, değiştirebilir ve bastırabilir. Böylece, id’in gerçeği dikkate almayan doyum bulma isteği, gerçeği dikkate alan ego’nun akıl yürütme, problem çözme, erteleme ve karar verme gibi zihinsel etkinlikleriyle (ikincil süreçler) doyum bulur. İkincil süreçler sonradan kazanılır.

(17)

17

Ego, id’in isteklerine gerçekçi bir biçimde doyum bulmaya çalışmakla birlikte, aynı zamanda dış dünyadaki koşulları ve durumları algılar ve kişiliğin diğer bileşeni olan süperego’nun isteklerini de dikkate alır. Böylece, ego, id ve süperego’nun

çatışan isteklerini uzlaştırmaya ve dengelemeye çalışır.

Bu nedenle ego, kişiliğin düzenleyici, denge ve uyum sağlayıcı bir bileşenidir.

Ego,

bilincin her üç (bilinç, bilinç öncesi, bilinçdışı) katmanında da işlevde bulunur.

Ego’nun bilinçli ve

bilinçdışı olmak üzere iki yönü vardır. Bilinçli yönü ruhsal

yapının yürütme organı, karar verme işlevini üstlenirken,

bilinçdışı yönü sorunlarla baş edemediği zaman

savunma mekanizmalarına başvurma işlevini gerçekleştirir.

(18)

c) Süperego (Üst Benlik): Kişiliğin en son oluşan bölümüdür. İlk kez 4-5 yaşlarında ortaya çıkar, fakat 6 yaşla birlikte belirgin hale gelir. Kişiliğin sosyal/ahlaksal (vicdan) yönüdür. Çocuğa anne- babası tarafından aktarılan, ödül ve ceza uygulamaları ile şekillenen ve pekiştirilen değerler sistemi süperego’yu oluşturur.

Bu değerler sistemi toplumsal kurallar, gelenek ve görenekler, vicdan ve ahlak kurallarıdır. Ego’yu gerçekçi amaçlar yerine ahlaki amaçlara yöneltmeye çalışır.

Süperego hazdan çok kusursuzluğa ulaşmak ister. Süperego İd’in isteklerini toplumsal kurallara göre değerlendirir ve çoğu zaman bunları reddeder.

Süperegonun başlıca işlevleri:

 İd'den gelen içgüdüsel dürtüleri (cinsellik ve saldırganlık) bastırmak ve yönlendirmektir.

 Egoyu gerçekçi amaçlar yerine ahlaki amaçlara yönelmeye ikna etmek.

 Kusursuz olmaya çabalamaktır.

(19)

FREUD’UN YAPISAL KİŞİLİK KURAMI

19

Id – İnsan varlığının ham/ilkel tabiatıdır Haz ilkesi hakimdir.

Ego - İdin isteklerini gerçeğe uygun biçimde karşılamak ister. Gerçeklik ilkesi hakimdir

Super Ego - Vicdanın sesi!

Nasıl davranmak zorunda Olduğumuz kurallar.

Ego Super

Ego

Id

(20)
(21)

21

Yapısal kişilik kuramına göre, sağlıklı ve uyumlu bir kişilik için egonun, id ile süperego’nun istekleri arasında bir uzlaşma ve denge sağlaması gerekir. Ancak, bazı durumlarda ego, gerekli uzlaşma ve dengeyi sağlayamaz, bunun sonucunda kişilik yapıları arasında çatışma yaşanır ve sağlıksız bir kişilik yapısı ortaya çıkar. Kendisini tehdit altında algılayan ego, yaşanılan şiddetli kaygıyı azaltmak, bu kaygıdan kurtulabilmek ve kendisini korumak amacıyla savunma mekanizmalarını kullanır.

Savunma mekanizmaları, egonun yaşanılan çatışmanın

yarattığı kaygıyla başa çıkabilmek ve benlik bütünlüğü

korumak için kullandığı çeşitli düşünce, tutum ve davranış

biçimleridir.

(22)

Kişiliğin bu üç yönü normal şartlarda birbirine karşıt çalışmaz.

Ego’nun önderliği altında bir ekip olarak birlikte hareket ederler.

Sağlıklı bir kişilik yapısı için denetimin egonun elinde olması gerekir. Bu üçünden biri daha baskın olduğu zaman farklı kişilikler çıkar.

Mesela;

kişiliğinin süperego’su diğer kişilik bileşenlerine göre daha baskın olan birey; çevresiyle ilişkilerinde sürekli ahlak kurallarını ve değerlerini dikkate alır, tamamen bu kurallara bağlı hareket eder, büyük ölçüde çekingen ve utangaç kişilik özellikleri gösterir, sürekli cinsel arzularını baskı altında tutarak engeller.

Tersi durumda yani id’i baskın olan birey; ahlaki kuralları ve

değerleri hiç dikkate almaz, bencilce hareket ederek, uygun olup

olmadığına bakmaksızın, isteklerine hemen doyum bulmak ister,

ısrarcı olur, başkalarını dikkate almadığı için, çevresiyle

ilişkilerinde sürekli uyum sorunları yaşar. Kişiliğinin ego’su baskın

olan bireyse sürekli mantıklı, akılcı ve gerçekçi davranışlar

sergiler.

(23)

23

(24)
(25)

Mehmet Rauf’un Eylül romanının kısa bir özeti:

Çocukluğunda ailesini kaybeden Necip’in öğrencilik yaşamı yatılı okullarda geçer.

Yaşadığı kimsesizlik duygusundan kurtulmak için okul yıllarında çok ders çalışır, yetişkinlikte ise kadınlarla birlikte olur ancak bir kısmı başkalarıyla evli olan bu kadınların ihanetine uğrar. Kuzeninin karısı Suad ile karşılaşıncaya dek gerçek aşkın sonsuza dek sürmediğini ve kendinden geçecek kadar âşık olmanın sadece film ya da romanlarda olduğuna inanır. Necip, Suad’ın önce başka kadınlar gibi davrandığını düşünür ancak onun kocası Süreyya’ya olan sevgisine hayranlık duyar ve zamanla bu hayranlık tek taraflı aşka dönüşür. Necip bir yandan Suad’ın kocası olduğu için Süreyya’dan nefret edip suçluluk duyar, diğer yandan Suad’a yakın olabilmek için ona dostça davranır.

Suad başlangıçta Necip’in ilgisini fark etmez, öğrendikten sonra ise görmezden gelir.

Bundan sonra Necip, Suad’ın her hareketinden bir anlam çıkarmaya çalışır. Bir süre sonra Suad da Necip’ten etkilenmeye başlar. Necip her şeyi bırakıp kendisiyle gelmesini istediğinde, Suad “Süreyya ihaneti hak etmedi, onu terk edemem, üstelik kimse bu ilişkiyi onaylamaz.” der. Necip ve Suad birlikte gidemeyeceklerini çaresizlik içinde kabul ederler.

25

(26)

Aşağıdakilerden hangisi Suad’ın davranışlarını süperegosu’nun yönettiğini kesin destekler?

A) Eşi Süreyya’ya olan duygusal bağlılığı

B) Necip’in ilgisini başlangıçta fark etmemesi

C) Necip’in ilgisini fark ettiğinde bir süre hiçbir şey yokmuş gibi davranması

D) Necip’in ilgisine kayıtsız kalamaması

E) Başkaları onaylamayacağı için Necip’le birlikte gitmemesi

(27)

Freud’un kişilik kuramı ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

A) Bebeklik ve çocuklukta, kişilik yapısının tamamını id oluşturur.

B) Ego ve süper ego, id’den ayrışarak oluşur.

C) Ego, yürütme organı gibi davranır.

D) Ego’nun çabaları, bireyin davranışlarının ahlaki olması yönündedir.

E) Süper ego, çevreyle etkileşim sonucu şekillenir.

Sebebi 2 doğru cevabın olmasıdır.

27

(28)

Freud kişilik gelişimini çeşitli dönemlerle açıklamıştır. Her dönem belli bir kritik gelişimi kapsamaktadır. Bir dönemdeki ihtiyaçlar karşılanmadığı veya aşırı karşılandığı takdirde, o döneme aşırı bağımlılık oluşmakta, sonraki aşamada oluşacak kişilik gelişimini engellemektedir.

Freud her insanın oral, anal, fallik, latent (gizil) ve genital olmak üzere 5 psiko-seksüel evreden geçerek kişilik yapısını kazandığını ileri sürer.

Özellikle yaşamın ilk 6 yılın daha önemli yani belirleyici (kritik dönem) olduğunu ileri sürer. Yani Freud, ilk 6 yılın yetişkinlikteki kişilik özelliklerinde etkisinin çok olduğunu savunmuştur.

3) PSİKO-SEKSÜEL GELİŞİM KURAMI

(29)

29

a) ORAL (0-18 ay) Dönem

Ağız evresi olarak bilinen bu dönemde bebek

çeşitli nesneleri ve çevresini ağzıyla (emme, çiğneme, ısırma) tanır.

Zevk alma (haz) bölgesi ağızdır.

Bu dönem İd’in egemenliği altındadır. Bebek ihtiyaçlarını gidermede tamamen dışa bağımlıdır. Doğal dürtülerin doyurulması, gerginliğin hemen giderilmesi bebeğin en baştaki beklentisidir. Bebeğin fizyolojik ihtiyaçları karşılanırsa, bebekte dış dünyaya karşı güven duygusu oluşmaya başlar.

Bu dönemdeki saplantının en önemli sebebi,

annenin bebeğini emzirmeden vaktinden çok önce veya çok geç kesmesidir.

(30)

Ağız dönemindeki saplantı ve takılmalar

tırnak yeme, dedikodu yapma, sigara kullanma, oburluk, alkol, madde bağımlılığına yol

açmakta; şizofreni, mani, melankoli gibi ruhsal bozukluklara neden olmaktadır. Birey gelecekte

aşırı bağımlı, edilgen, kötümser, saf, kırıcı, aşağılayıcı, oral sadist ve oral mazoşist gibi kişilik özellikleri gösterir.

Oral sadist kişi, başkalarına eziyet etmekten

hoşlanan kimsedir. Oral mazoşist kişi, acı

duymaktan, eziyet görmekten hoşlanan, kendini

değersiz ve aşağı gören kimsedir.

(31)

31

b) ANAL DÖNEM (1,5 – 3 yaş)

Bu dönemde dışkılamanın olduğu organ olan

anüs haz

kaynağıdır. Çocuk, anüsle ilişkili eylemlerden (dışkısını tutma ve bırakma) oldukça fazla haz duyarlar.

Çocuk bu dönemde kendisini ve çevreyi ilk kez kontrol etmeyi öğrenir.

Özdenetimin temellerinin atıldığı ilk dönemdir.

Özdenetimin öğrenilmesi çocukta bağımsızlık duygusunu geliştirir. Fakat çocuk özerk davranma konusunda kendi yeteneklerine karşı kuşku ve utanç duyguları da gösterebilir.

Dönemin en önemli konusu ise

tuvalet eğitimi (24-30 ay arası) ve kontrolüdür.

(32)

TUVALET EĞİTİMİNİN KİŞİLİĞE ETKİSİ

Çocuğun tuvaleti ile ilgili anne-babanın tutumu çocuğun kişiliğini etkiler.

 Çocukken baskıcı, katı ve titiz tuvalet eğitimi alanlar cimri, inatçı, yıkıcı, kızgın, obsesif, aşırı düzenli ve aşırı kontrolcü bireyler olarak gelişebilir.

 Tuvalet eğitimi gevşek, ilgisiz olan bireyler ise vurdumduymaz, dağınık, disiplinsiz ve düzensiz bireyler olarak gelişebilir.

 Tuvalet eğitimi iyi olanlar ise

yaratıcı, üretken ve aktif olurlar.

(33)

33

Bu dönemi olumlu geçiren bireylerde;

kendini kontrol etme, uyumlu ilişkileri

sürdürme, özgürce seçim yapma, özerkliğini

sürdürme ve işbirlikçi olma özellikleri gelişir.

(34)

Kemal Bey çok disiplinli, otoriter bir babadır. Evdeki herkesi sürekli kendi koyduğu kurallara uymaya zorlayan ve koyduğu kuralların tartışılmasına kesinlikle izin vermeyen birisidir.

Örneğin, hafta sonlarında, tatillerde bile evdeki herkesin en geç saat 07.00’de kalkmasını ve kahvaltıda hazır olmasını ister.

Kemal Bey’in katı, kuralcı ve kurallarından taviz vermeyen kişiliği, hangi gelişim dönemindeki olumsuz ve yanlış ana baba tutumları sonucunda oluşmuş olabilir?

A) Genital B) Oral C) Fallik D) Latent

E) Anal

(35)

35

Çocuğun ilgi ve haz bölgesi genital (cinsel

organlarıdır)

bölgedir. Çocuk cinsel organlarını fark eden cinsel konulara ilgi gösterip soru soran meraklı bir kişidir.

Çocuk

cinsiyet farklılıklarını bu

dönemde görmeye başlar.

Cinsel kimliğin temelleri

bu evrede atılır.

Cinsel gelişim açısından kritik dönemdir.

Çocuk bu kimliği oluşturmak için model arayışı içinde olur ve bu model kendi cinsiyetindeki ebeveyni olur.

c) FALLİK DÖNEM (3 – 6 yaş)

(36)

Çocuklar, karşı cinsten anne-babasına karşı bilinçli olmayan duygusal, cinsel bir yakınlık ve hayranlık duyarlar ve kendi cinsiyetindeki anne- babasının yerini almak isterler. Ancak bu arzu ve isteklerinden dolayı kendi cinsiyetlerindeki anne veya babası tarafından cezalandırılacakları beklentisi çocuklarda kaygıya yol açar. Buna bağlı olarak, erkek çocuklar Oedipus, kız çocuklar Elektra karmaşasını yaşarlar.

Oedipus karmaşası; Erkek çocuğun annesine karşı özel bir sevgiyle yaklaşmasıdır. Babasıyla bir yarışa girer. Erkek çocuk bir yandan babasına sevgi duyar onun gibi olmak ister, diğer yandan da ondan nefret eder. Bu yüzden önemli bir çatışma durumu yaşar.

Elektra karmaşası; Erkek çocuklarda görülen Oedipus karmaşasının kız çocuklarındaki karşılığıdır.

Hem Oedipus hem Elektra karmaşası çocukların kendi cinsiyetinden ebeveynlerini model almasıyla çözülür. Böylece, çocuklar kendi cinsiyetindeki ana babayla özdeşim kurarak cinsel kimliklerini geliştirirler.

(37)

37

Bu çerçevede, çocuklar kendi cinsiyetine özgü rolleri, toplumsal kuralları, değerleri, sorumlulukları kavramaya başlar ve böylece kişiliğin Süperegosu gelişir. Bu dönemde çocuk

özdeşleşme savunma mekanizmasını sık sık kullanır.

Ahlaki kurallar da gelişmeye başlar. Cinselliğin ahlak dışı, kötü, günahkarlık olduğuna, cinselliğin kabul edilemezliği karmaşayı artırmaktadır. Normal olduğunu benimsetmek gerekmektedir.

Sorulara mantıklı cevap verilmelidir. Yoksa suçluluk duygusu sorun haline gelir.

İğdişlik korkusu (Kastrasyon):

Erkek

çocukların kız çocuklarında penisinin

olmadığını fark edince kendi penisinin de

yok olacağını düşünmesidir.

(38)

Bu dönemdeki takılmalar sonucu;

zamanı geldiğinde anne babadan

ayrılamama, anne babadan ayrıldığında

suçluluk duyma, eş seçiminde güçlük

yaşama, cinsel sapmalar, cinsel soğukluk,

çekingen bir yapıya sahip olma gibi durumlar

yetişkinlik yıllarında yaşanır.

(39)

39

d) LATENT (GİZİL) DÖNEM (6 - 11 yaş)

Cinsel dürtülerde durgunluk

söz konusudur. Ergenlik öncesi durgunluk ve geçiş dönemidir. Fallik döneminin tersine bu dönemde çocuk cinsel konulardan hoşlanmaz. Cinsel dürtülerini gizler.

Enerjisini oyuna (spora) ve ders çalışma gibi sosyal ve bilişsel etkinliklere verir.

Cinsel merak ve isteklerin bastırıldığı

(süperego belirgin bir şekilde ortaya çıktığı

için) bu dönemde çocuk

bastırma ve yüceltme savunma mekanizmalarını sık

sık kullanır.

(40)

Bu dönemde çocuk hemcinslerine karşı yakınlık göstermeye başlarlar, hemcinslerle özdeşim kurulur ve hemcinslerle hızla sosyalleşirler. Karşı cinse karşı bir zıtlaşma olunur.

Çocuk bu dönemde yaptıklarıyla övünür, başkalarının

beğenisini kazanmaya çalışır. Çevresinden beğeni ve

destek alan çocuk kendini yeterli, güvenli ve becerikli

görürler.

(41)

41

Bu dönemi sağlıklı geçirenler; ergenlik döneminin sorunları ile daha kolay baş edebilirler.

Bu dönemi sağlıklı geçirmeyenler ise;

tedirgin, içe dönük ve güvensiz bir kişilik

yapısı geliştirirler.

(42)

Bu dönem fırtınalı dönemdir. Daha önceki dönemleri başarıyla atlatmak bu dönemin birey açısından kolay atlatılmasında önemli bir faktördür.

Fallik dönemde görülen cinsel dürtülerden kaynaklanan çatışmalar bu dönemde tekrar ortaya çıkabilir. Bireyin çok hızlı bir fiziksel değişim yaşadığı bu dönemde

karşı cinse duyulan ilgi doruğa çıkar.

Bu nedenle karşı cins ile arkadaşlık ilişkileri kurulmaya çalışılır.

Bu dönemde birey kim olduğu, ne olduğu, yaşamın anlamının ne olduğu sorularının

e) GENİTAL DÖNEM (11 - 18 yaş)

(43)

43

• Freud’a göre kişilik büyük oranda oral, anal ve fallik dönemde (ilk 6 yıl) oluşur.

• Kişiliğin gelişimi ergenlik dönemiyle

sona erer.

(44)

44

1-) Engellenme:

Bir hedefe yönelen bir davranışın içsel ve dışsal (çevresel) bir nedenle yapılamamasıdır. Engellenen bireyin içine düştüğü durum ise

hayal kırıklığıdır.

Engellenme nedenlerine göre iki türlüdür.

a) Çevreden (dışsal) Kaynaklanan: Bu engellenme fiziki ve

sosyal koşullardan kaynaklanır. Mesela; yağmur yağdığından dolayı pikniğe gidememe bir fiziki engellemeyken, çok kızdığı halde babasına karşılık vermemek toplumsal engeldir.

b) Bireyden (içsel) Kaynaklanan:

Bireyin organik veya psikolojik durumundan kaynaklanır. Mesela; ayağından sakat olan birisinin koşucu olamaması organik nedene örnek olurken, aşırı heyecan nedeniyle sınavda cevabını bildiği halde soruyu yanıtlayamaması ise psikolojik nedene örnektir

.

4) BAZI BİREYSEL DURUMLAR

(45)

45

2-) Çatışma: Bir kişinin kendisi için aynı önem derecesine sahip iki farklı istek, duygu, düşünce veya ihtimal karşısında kalması sonucu bunlardan hangisini seçeceğine karar verememesi durumudur.

Çatışmanın olabilmesi için kişinin seçim yapmada kararsız kalması ve iki ihtimalin de önem derecelerinin aynı olması gerekir.

Üç türlü çatışma vardır:

a) Yaklaşma – Yaklaşma Çatışması: İstenen iki durumdan birini seçmek zorunda kalma halimizdir.

Mesela; bir kişinin, beğendiği 2 parfümden birini seçmek zorunda kalması ya da televizyonda aynı saatlerde, iki ayrı kanalda yayınlanan seyretmek istediğiniz filmlerden biri seçmek zorunda kalınması.

(46)

YAKLAŞMA - YAKLAŞMA ÇATIŞMASI

(47)

47

Gelişme ihtiyacı Eğlenme

ihtiyacı

Kütüphaneye mi gitsem?

Sinemaya mı gitsem?

(48)

İkisi de aynı derecede çekici iki seçeneğin etkisinde kalma.

+

+

Organizma

(49)

Davranışçı yaklaşıma göre, psikolojik sorunlar çatışma durumlarından kaynaklanmaktadır. Bu duruma bir örnek olarak Fatma Öğretmen’in lüks bir tatil köyünde yaz tatilini geçirmek istemesi (yaklaşma), ancak bunun için yüksek bir fatura ödemekten korkması (kaçınma) verilebilir. Fatma Öğretmen’in yaşadığı çatışmayı aşağıdaki yaklaşma - kaçınma grafiği göstermektedir.

Bu grafiğe göre, aşağıdaki sonuçlardan hangisine ulaşılabilir?

A)Fatma Öğretmen tatile gitmeyi ne kadar çok isterse (yaklaşma), tatil faturasını da o kadar az düşünür (kaçınma).

B)Fatura ödeme korkusu (kaçınma) arttıkça Fatma Öğretmen tatile gitmekten (yaklaşma) vazgeçer.

C)Tatil faturasını düşünme (kaçınma) bir noktaya kadar tatile gitme isteğini (yaklaşma) azaltır ancak daha sonra artırır.

D)Tatil zamanı yaklaştığında tatil faturasını düşünme (kaçınma), tatile gitme isteğinden (yaklaşma) daha hızlı söner.

E)Tatile çok varsa Fatma Öğretmen tatil planları yapar (yaklaşma) ancak tatil faturasını pek

düşünmez (kaçınma). 49

(50)

b) Kaçınma – Kaçınma Çatışması: İstenmeyen iki durumdan birini seçmek zorunda kalma halimizdir.

Mesela; bir kişinin hem hasta olup hem de iğne vurulmaktan korkması ya da “yağmurdan kaçarken doluyu tutulmak” , “yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal” atasözleri örnek verilebilir.

(51)

51

İkisi de aynı derecede itici iki seçenek arasında kalma

Sevmediği bir dersin sınavına hazırlanmak.

-

-

Organizma

(52)

c) Yaklaşma – Kaçınma Çatışması: Aynı durumun bir istenen bir de istenmeyen özelliğe sahip olması nedeniyle o durumu tercih yapmak zorunda kalması halidir.

Mesela; bireyin

çok sevdiği pastayı yemek istemesi fakat pasta çok kalori içerdiği için kilo almaya neden olabileceği için kararsızlık yaşaması. Bireyin yüzmek istemesi fakat hasta olmaktan da korkması nedeniyle kararsızlık yaşaması.

(53)

53

İstenen bir durum ile istenmeyen diğer bir durum arasında kalma.

Sabah uykusunu çok seviyor ama işe geç kalmama gerekiyor.

+

-

Organizma

(54)

5) EGO SAVUNMA MEKANİZMALARI

Stres yaratan durumlarla baş etmenin diğer bir yolu da savunma mekanizmalarını kullanmaktır. Freud tarafından öne sürülmüş olan savunma mekanizmaları, bilinçaltına itilen dürtü ve isteklerin oluşturduğu kaygıyı azaltmada kullanır.

Freud’a göre savunma mekanizmalarının temelinde ego’nun bilinçdışı yönü yatmaktadır. Sorunlarla baş edemeyen ego bilinçdışı yönü sayesinde savunma mekanizmalarına başvurur.

Savunma (uyum) mekanizmaları; engellenme ve

çatışmanın oluşturduğu hayal kırıklığı, gerginlik ve

kaygının etkisinden kurtulmak isteyen bireyin, benliğini

korumaya yönelik gösterdiği tepkilerdir.

(55)

A. SAVUNMA MEKANİZMASININ ÖZELLİKLERİ

1. Bu tepkilerin bir kısmı normal bir kısmı da anormal tepkilerdir.

2. Savunma mekanizmasını kullanan birey bu davranışın gerçek işlevinin farkında değildir. Yani bilinçsiz davranışlardır.

3. Herkes tarafından zaman zaman kullanılır.

4. Problemlere geçici çözüm getirir. Kesin çözüm götürmez. Daha çok kişinin problemi algılama biçimini değiştirmesini sağlar (gerçeklik çarpıtılır). Bu yeni algılama da temelde, kişinin kendisini aldatmasını içerir. Yani “yalancı” uyum da denilebilecek “görünüşte bir denge” kuruluyor.

5. Savunma mekanizmaları, sorunların kalıcı ve akılcı şekilde çözümünü de engelleyebilir.

6. Bu mekanizmaların sürekli kullanılması durumunda, bireylerde nevroz ve psikoz denilen bir takım psikolojik bozukluklara sebep olabilir.

55

(56)

B. SAVUNMA MEKANİZMASININ İŞLEVLERİ

1. Bireyde oluşan kaygıyı ve stresi azaltır.

2. Bireyin benliğini tehditlerden korur.

3. Bireyi çatışmalardan uzak tutar.

4. Hayal kırıklıkların etkisini azaltır.

5. Kişinin kendine olan güveninin azalmasını önler.

6. Bazı sanat ve bilim ürünlerinin ortaya çıkmasına

kaynaklık eder (Yüceltme mekanizması).

(57)

C. SAVUNMA MEKANİZMALARI

a) Bastırma (Güdülenmiş Unutma)

Bireyin benliğini rahatsız eden bir isteği, duyguyu veya düşünceyi bilinçaltına bastırarak unutmasıdır. Birinci savunma mekanizmasıdır.

Diğer savunma mekanizmalarının temelini oluşturur. Kişi rahatsız eden bu şeyler; ürkütücü nesne ve olaylar, acı veren ve utanç duyulan anılar, suçluluk duyguları, kişinin kendisiyle ilgili değersizlik düşünceleri vb. dir. Bunlara ancak özel teknikler (rüya analizi, hipnoz, serbest çağrışım) yoluyla ulaşılabilir.

Mesela; insanın alacağı borcunu değil vereceği borcunu unutması (kredi kartı, KYK borcu gibi) ya da istenmeyen bir randevunun unutulması gibi.

57

(58)
(59)

b) Yadsıma (Reddetme, İnkâr etme)

Benlik için tehlikeli olarak algılanan, sıkıntı ve kaygı yaratabilecek bir gerçeği yok saymak veya görmemezlikten gelmektir. Birçok olumsuz deneyimlerimizi bilinçaltına atmakla kalmayız, aynı zamanda bunları hiç yaşanmamış gibi yok sayarız. Öfke, kızma en çok yadsınan duygulardır.

Mesela; Öfkesi beli olduğu halde bireyin öfkeli olmadığını söylemesi.

Bireyin ölüm döşeğindeki annesinin öleceği fikrini kabul etmemesi.

Sınavda kopya çekerken yakalanan bir öğrencinin kopya çekmediğini söylemesi.

59

(60)

c) Bahane Bulma (Mantığa Bürüme)

Kişinin başarısızlığını, gerçek nedenin dışındaki kabul edilebilir nedenlerle açıklaması veya mantıklı gösterme çabasıdır. Kendini haklı çıkarma temeline dayanır.

Mesela; derse geç kalan bir öğrencinin trafiğin yoğun olmasını örnek göstermesi, verilen ödevi yapamayan bir öğrencinin evde elektriklerin kesik olduğunu söylemesi, “kedi uzanamadığı ciğere mundar der”

atasözü, Nasrettin hocanın eşekten düştüğünde “zaten inecektim” demesi, Sınavda kopya çeken öğrencinin soruların çok zor olduğunu iddia etmesi.

(61)

61

(62)

Suç ve Ceza romanının kısa özeti:

Maddi nedenlerle üniversite eğitimini yarıda bırakan Raskolnikov iş bulamaz ve birçok kimseye borçlanır. Vaktinin çoğunu hayal kurarak geçiren Raskolnikov kendisinin de borçlu olduğu tefeci Ivanovna’yı öldürmeyi aklından geçirir. Birini öldürmeyi düşündüğü için kendinden nefret eden Raskolnikov, insanların düşkünlüğünü kullanıp servet edinen, kendi kardeşi Lizaveta’yı bile kullanmaktan çekinmeyen ihtiyar bir kadını öldürmenin, binlerce kişiyi mutlu edecek yüce bir görev olduğunu düşünerek yaşadığı çatışmadan kurtulur.

Lizaveta’nın dışarıda olduğunu öğrendiği bir akşam tefecinin evine giden Raskolnikov, önce yaşlı kadını daha sonra, o sırada eve gelip olanları gören Lizaveta’yı feci şekilde öldürür.

Yaşadığı vicdan azabı yüzünden suçunu daha sonra polise itiraf etse de bu durum Raskolnikov’un zulme uğrayanları kurtarmak için tefeciyi öldürdüğü gerekçesine ters düşer.

Raskolnikov’un aşağıdaki savunma mekanizmalarından hangisini öncelikle kullanarak yaşadığı çatışmadan bir süreliğine kurtulduğu söylenebilir?

A) Mantığa bürüme B) Hayal kurma

C) Ödünleme D) Yüceltme

E) Karşıt tepki oluşturma

62

(63)

ç) Yansıtma (Başkasını suçlama veya yükleme) Yansıtma mekanizmasının 2 şekli vardır.

Birinci şekilde; kişi kendisindeki olumsuz özellikleri veya toplumca onaylanmayan suçluluk duygusu uyandıracak düşünce ve isteklerini başkasında görmesi veya başkasına yüklemek istemesi. Bu birinci şekildeki yansıtma mekanizmasında; kişi kendisinin kötü özelliklere sahip olmadığını ve bu özelliklerin başkalarında olduğunu söyler.

Mesela; yalan konuşmayı alışkanlık haline getiren birisinin çevresindeki insanların çok yalan konuştuğunu söylemesi, bencil birisinin çevresindeki insanların bencil olduğunu söylemesi. Rüşvet alan bir memurun “herkes alıyor” demesi

63

(64)

Yansıtma mekanizmasının ikinci şeklinde ise; kişi yetersizliğinin, başarısızlığının nedenlerini kendi dışındaki eşya, olay veya insanlarda arar, yani burada kişi başkalarını suçlar.

Mesela; gol yiyen kalecinin savunmadaki arkadaşlarına “bir adamı tutamıyorsunuz” demesi, bir futbol maçını kaybeden takımın başkanının veya teknik direktörünün suçu hakemlerde araması gibi.

Alkol alan bireyin eşine “beni sen bu hale getirdin” demesi.

(65)

d) Yön Değiştirme (Yer Değiştirme)

Gerçek hedefine yöneltildiğinde benlikçe kabul edilemeyen, kaygı yaratan duygu ve davranışların asıl hedefinden daha az kaygı yaratacak farklı bir hedefe yöneltilmesidir. Yani kişinin, öfkesini ve tepkisini olayın gerçek sebebi olan kişiye değil de gücünün yettiği başka hedeflere yöneltmesidir.

Mesela; hakeme kızan futbolcunun formasını yırtması veya topa vurması, telefonda babasına kızan gencin telefon avizesini yere atması, “Eşeğini dövemeyen semerini döver” , Kızım, sana söylüyorum gelinim sen işit”

atasözleri buna örnektir.

65

(66)

 Yön değiştirme küfür, yıkıcı eleştiri veya dedikodu şeklinde simgesel bir şekle dönüşerek çıkabilir.

Mesela; Bireyin sevmediği kişi için “Onun hakkında şöyle böyle diyorlar, Aaaa!” şeklinde dedikodu yapması.

 Mantıksız gibi görünen korkularımızın, fobilerimizin çoğu yön değiştirmedir.

Mesela; Atlardan korktuğunu söyleyen çocuk,

aslında atları babaya karşı duyulan korkunun

yerine geçirir.

(67)

Geleneksel psikanalitik kurama ilişkin aşağıda verilen ifadelerden hangisi doğrudur?

A) Davranışları yönlendiren güçler bilinç düzeyinde yer alır.

B) Süperego, id’in isteklerini reddetmek için plan yapma, erteleme gibi ikincil süreçlere dayalı çalışır.

C) Yön değiştirme savunma mekanizmasına bir örnek olarak

“dedikodu yapmak” verilebilir.

D) Cinsiyet farklılıklarının kavranması genital dönemde gerçekleşir.

E) Savunma mekanizmaları, süperegonun yarattığı baskıdan korunmak amacıyla id’in kullandığı davranış örüntüleridir.

67

(68)

e) Ödünleme (Telâfi)

Kişinin kendisindeki bir eksiklikten veya bir alandaki başarısızlığından dolayı hissettiği eksikliği ve yetersizliği başka bir alanda (başka bir faaliyetle) başarılı olma çabasıyla telâfiye çalışmasıdır.

Ödünleme mekanizması, üstün olma ve beğenilme (sosyal güdü) ihtiyacının herhangi bir şekilde engellenmesi sonucunda ortaya çıkar.

Yani bu mekanizmanın temelinde daha çok aşağılık kompleksi yatar.

Birey bu durumda sosyal güdüsünü (üstün olma ve beğenilme), başka bir alanda aşırı çaba göstererek doyurmaya çalışır. Bu aşırı çaba tepkileri olumlu da olabilir olumsuz da olabilir.

Mesela; ufak tefek, çelimsiz bir çocuğun okulda derslerde aşırı çaba sarfetmek yoluyla kendini göstermeye çalışması (olumlu) veya tam tersi örnek olan okulda derslerde başarısız olan öğrencinin aşırı yaramaz olma yoluyla ilgiyi üzerine çekmeye çalışması (olumsuz).

Mesela; mahallenin kabadayısı olmak, acayip giysiler giymek, kendi soyadlarındaki ünlü kişilerle övünmek, kendi başarısını abartıp, başkasını sert biçimde eleştirmek olumsuz ödünleme örnekleridir.

(69)

69

Mesela;

- Derslerinde başarısız olan birinin okul basketbol takımında başarılı olmaya çalışması

- Çirkin bir bayanın karşı cinsle olumlu ilişkiler kuramaması nedeniyle evlenememesi ancak bu eksikliğini akademik alanda üstün başarı sağlayarak profesör olup telafi etmesi.

- Şişman bir adamın esprili olmaya çalışması.

Prof. Dr. Ayşe Erzan

(70)

Ödünleme savunma mekanizması bütün olumsuzluklara rağmen bireyin üstünlük duygusunu koruma, aşağılık duygusundan (kompleksinden) kurtulma çabasıdır.

Mesela; bedensel bakımdan zayıf olduğu için

sporda başarılı olamamış birinin ünlü bir şair

veya bilim adamı olması.

(71)

71

Eksikliğinin ya da yetersizliğinin (boyu kısa olan, kilolu olan, bir kolu olmayan, kör veya sağır olan) etkilerini doğrudan gidermek yerine kişi bir

diğer yönünü geliştirerek

ya da ilgiyi bir diğer yönüne çekerek bu eksikliğini ödünleyebilir.

Özellikle bedensel kusurlar ilk başta ödünlenir.

Mesela;

Napolyon'un boy kısalığı, otoriter bir kişiliğe neden olmuş; Demosten'in kekemeliği, sonradan onu en ünlü hatip haline getirmiştir.

Beethoven'in sağırlığı, Aşık Veysel'in körlüğü,

onları başarılı sanat alanlarına yöneltmiştir.

(72)
(73)

Lise 1. sınıf öğrencisi Arda okul rehber öğretmenine şunları anlatır:

Bence ilkokul öğretmenlerinin insanlar üzerindeki etkisi en fazla. Örneğin bizim, öğretmenimiz matematik ve fen derslerine çok önem verirdi. Ben ise derslerde sürekli resim yapardım. Bu durum öğretmenimin hoşuna gitmez ve “Yaptığın resimler bir işe yaramıyor, ileride sakın resimle ilgili bir bölüm seçme.” diyerek benim şevkimi kırmaya çalışırdı. Ona çok kızardım ve dünyanın en iyi ressamı olacağım diye kendime sözler verirdim. Bu nedenle resim dergileri satın aldım, kurslara katıldım. Bu arada arkadaşlarımın benden daha iyi resim yapmalarına dayanamazdım. Örneğin, iki yıl önce bir resim yarışmasına katılmış, benden daha iyi resim yapan bir arkadaşıma da yarışmayı haber vermemiştim. Çok güzel olmasına karşın resmim dereceye giremediği için yıkılmıştım.

Freud’un psikanalitik kuramına göre, sınıf öğretmeninin tutumu karşısında, Arda’nın resim çalışmalarına aşırı zaman ayırmaya devam etmesi, aşağıdaki savunma mekanizmalarından hangisine örnek olabilir?

A) Ketlenme B) Ödünleme C) Bastırma D) Yüceltme

E) Düşünselleştirme 73

(74)

f) Yüceltme

Yüceltme mekanizmasında, toplumca onaylanmayan ilkel nitelikteki dürtü ve istekler (saldırganlık ve cinsellik) doğal amaçlarından çevrilerek, toplumca onaylanan etkinliklere (sanat, spor gibi) dönüştürülür. Yani asıl güdüye benzer bir alan ile bu güdüler doyurulmaya çalışılır.

Yüceltme mekanizmasının oluşumu şöyledir;

1. Gerçek amacın ketlenmesi.

2. Cinsel ya da saldırgan niteliklerin etkisiz duruma getirilmesi.

3. Ego tarafından enerjiye yeni bir biçim verilmesi.

Mesela; saldırganlıktan hoşlanan birisinin gidip asker, polis, boksör olması

(75)

75

Mesela;

- Çocuğu olmayan bir kadının kreşlerde gönüllü olarak çalışması.

- Sevgilisi tarafından terk edilen bir kimsenin şiir, roman yazması.

- Kendini teşhir etmeyi seven birisinin manken olması.

- Benlikte kaygı uyandıran aşırı cinsel dürtülerin şiir, roman yazarak, ressam olunarak yüceltilmesi.

(76)

ÖDÜNLEME İLE YÜCELTME ARASINDAKİ FARKLAR

1. Ödünleme savunma mekanizmasındaki bir yöndeki eksiklik BAŞKA bir yöndeki başarı ile telafi edilir.

Yüceltme mekanizmasında ise bir yöndeki güdü YİNE AYNI yöndeki başka bir faaliyetle tatmin edilir. Yani amaç (istenilen şey) değişmez.

Örnek: Şiddet yanlısı birey karateci oluyor (güdü: şiddet) Yüceltme

Örnek: Çirkin bayan kariyer yapıyor (Güdülerin alakası yok)  Ödünleme

2. Ödünleme, toplum tarafından her zaman onaylanmaz. Çünkü ödünleme her zaman olumlu yapılmayabilir.

Yüceltme, her zaman toplumca onaylanır. Çünkü yüceltme insanı daima olumlu etkinliklere yöneltir.

Örnek: Birey eğitim hayatında başarısızdır, mahallenin kabadayısı olur ama toplum bunu onaylamaz.

Örnek: Kan, bıçak gibi şeyler bireyin hoşuna gider, birey doktor olur ve toplum bunu onaylar.

(77)

77

g) Gerileme

Kendisi için olumsuz sayılabilecek bir durumla karşılaşan bireyin yaşına uygun olmayan, bulunduğu gelişim dönemine göre daha basit ve önceki gelişim dönemlerine dönerek kendisinden beklenmeyen (özellikle çocuksu) tepkilerde bulunmasıdır.

Mesela; küçük kardeşini kıskanan bir çocuğun kardeşinin oyuncaklarıyla oynaması veya altını ıslatması, yaşlı bir kadının (Ajda Pekkan) genç kızlar gibi giyinmesi, aşırı makyaj yapması, birinden borç isteyen ancak alamayan bireyin küsmesi, yetişkin birinin çocuk gibi davranması.

(78)

ğ) Özdeşim Kurma (Özdeşleşme)

Kişi kendisinde olmasını istediği özellikleri (başarı, dış görünüş vb.), bunlara sahip kişilerle özdeşim kurarak sağlamaya çalışması veya başka kişi, kuruluşların başarısından kendine pay çıkarmasıdır.

Mesela; bireyin başarılı bulduğu kişilere (Atatürk) özenerek onlar gibi olmaya çalışması, gençlerin ünlü kişilere özenerek onları taklit etmesi, bir futbol takımı taraftarlarının takımının gösterdiği bir başarı sonucu sevinmesi

(79)

79

(80)

h) Çarpıtma

Bireyin kendi iç dünyasının gereksinimlerine göre, kendi dışındaki olayları ve olguları gerçekçi olmayan bir şekilde değişikliğe uğratarak açıklama eğilimidir. Bireyin olayları ve olayların sonuçlarını kendi işine geldiği gibi yorumlaması ve anlamasıdır.

Mesela; Kötü alışkanlıkları nedeniyle sevilmeyen bir kişinin,

“ben çok güzelim, akıllıyım, o yüzden meyve veren ağacı

taşlarlar.” diyerek sevilmediğini belirtmesi gibi.

(81)

Hasan, internette Selma’yla tanışır ve görüşmeye karar verirler. İkinci görüşmenin sonunda Selma, mesleğiyle alay eden, garsonlara kaba davranan, çok sigara içip gerginlik yaşadığında tırnaklarını yiyen Hasan’ı kendisine uygun bulmaz ve bir daha onunla görüşmek istemez. Hasan iş yerinde de müşterileriyle iletişim sorunları yaşamasına karşın Selma’nın kararını, boyunun 1,55 m ve ağırlığının 113 kg olmasına bağlar. Selma’yı sadece fiziksel özelliklere önem vermekle suçlamasına rağmen Hasan fazla kilolarından kurtulmak için bir terapistten yardım almayı düşünür. Hasan gerçekten kendisini seven bir kadınla birlikte olursa hem yalnızlıktan kurtulacağına hem de kilo verip sigarayı bırakacağına inanmaktadır. Hâlbuki, Hasan’ın ailesinde de herkes şişmandır. Annesi bugün gülerek anlatsa da bebekken acıktığında Hasan’ı sakinleştirmek için çok telaşlandığını, bazen kısa süre önce doyurduğunu da unutarak mama hazırlamak için ne kadar acele ettiğini hatırlar.

Yukarıdaki bilgilere bağlı olarak Freud’un psikanalitik kuramına göre, Hasan’la ilgili aşağıdaki sonuçlardan hangisine varılabilir?

A) Selma’nın mesleğiyle alay ettiği ve garsonlara kaba davrandığı için oral mazoşist bir kişilik tipi geliştirmiştir.

B) Bir kadın tarafından sevilirse işlerin yoluna gireceğini düşündüğü için fallik döneme saplanmıştır.

C) Reddedilme gerekçelerini farklı sebeplere dayandırdığından, çarpıtma savunma mekanizmasını kullanmaktadır.

D) Karşı cinsle ilişki kurma becerileri kazanması gerektiğinden, terapide bilinçli yaşantılar üzerinde odaklanılması gerekir.

E) Davranışlarını egosu kontrol etmektedir.

81

(82)

ı) Karşıt (Ters) Tepki Geliştirme (İkiyüzlülük)

Gerçek duygularımızı göstermek için, içinde bulunduğumuz ortam uygun değilse, gerçek duygularımıza zıt olan ama ortama uygun davranışlar sergilememiz olayıdır. Yani bir kişinin gerçekte hissettiği duyguların tam aksi davranış göstermesidir.

Mesela; kardeşini kıskanan birinin çevrede onun koruyucusu davranması, nefret ettiği patronuna işten atılma korkusu nedeniyle iltifatlar yağdırması, bir üvey annenin komşularının önünde çocuğuna sevmediği halde sevgi gösterileri yapması.

(83)

Mehmet tanıştığı günden bu yana kuzeni Mustafa'nın kız arkadaşı Fatma’yı aklından çıkaramaz. Hoş karşılanmayacak bu duyguları yaşadığı için kendini suçlar ve Fatma’yı düşünmemeye çalışır (I). Ancak Mustafa ile Fatma’nın nişanlanacaklarını öğrendiğinden üzüntüsünü saklamakta zorlanır. Mehmet’in kız arkadaşı Ayşe onun Fatma’dan hoşlandığını fark edip konuşmak ister.

Mehmet "O çelimsizi bana mı yakıştırdın? " diyerek Ayşe’ye kızar ve konuyu bir daha açar ya da Fatma’ya hissettirirse onu terk edeceğini söyler (II).

Buna göre, metinde altı çizili ifadelerden Mehmet’in davranışlarını kişiliğin hangi bölümünün yönettiği (I) ve Ayşe’ye gösterdiği tepkinin altında hangi savunma mekanizmasının bulunduğu (II) söylenebilir?

(I) (II)

A) Altbenlik Mantığa bürüme

B) Ego Yadsıma

C) İd Yön değiştirme

D) Süperego Karşıt tepki

E) Benlik Yansıtma

83

(84)

i) Hayal kurma (Fantezi, Düş kurma)

Ulaşılamayan arzulara hayal kurma yoluyla ulaşılarak bir bakıma avunma, telafi etmedir. Burada kişi düş kurma yoluyla kendisini olmasını istediği gibi düşleyerek kendisinde oluşan hayal kırıklığını ve kaygıyı azaltmaya çalışır.

Mesela; Avukat olup hâkim olamayan birisi, hâkim olmayı hayal eder, mahkemelere gider, duruşmalar yapar. Zengin olmak isteyen biri şans oyunlarını oynar ve çeşitli hayaller kurar. Bir gencin, kendini ünlü bir pop sanatçısı olarak hayal etmesi.

(85)

85

(86)
(87)

j) Polyannacılık (Tatlı limon, Aşırı iyimserlik)

Bireyin, hayal kırıklığı yaratan durum veya olaya karşı iyi tarafından bakarak kaygıyı azaltmaya çalışmasıdır. Yani her olumsuz durumda olumlu ve iyi yönler görme eğilimidir.

Mesela; Kitap okuma alışkanlığı olmayan birinin gözlerinin bozulmaktan kurtulduğunu söylemesi. Trafik kazası sonucu arabası zarar gören birisi

“cana gelen mala gelsin” demesi. Sınavdan kötü alan birisinin, “olsun bu bana bir ders oldu” demesi gibi.

87

(88)
(89)

89

k) Bedenselleştirme (Organlaştırma)

Bireyin yaşadığı sıkıntıları ruhsal belirtilerle ifade etmek yerine, vücudun farklı yerlerinde farklı yakınmalarla ortaya koymasıdır.

Mesela; bedensel (fizyolojik) kaynağa sahip olmayan (psikosomatik rahatsızlıklar) baş, mide ağrıları. Bir öğrencinin, sevmediği öğretmeninin derse girdiğini görünce migreninin tutması

l) Entelektüelleştirme (Düşünselleştirme)

Sorun soyut ve entelektüel düzeyde ele alınır. Böyle yaparak sorun insansı duygu ve düşüncelerin dışına çıkarılır, kaygı ortadan kalkar.

Mesela; birey çok sevdiği yakının ölümüne neden olan hastalığın fizyolojik, biyokimyasal, çevresel vb. temelleri konusunda ayrıntılı açıklamalar yapması. Babasıyla sorunlar yaşayan gencin bunu Freud’cu yaklaşımla açıklamaya çalışması. Sevgilisi olmayan gencin sevgililer gününün tüketim amaçlı bir gün olduğunu söylemesi.

(90)

m) Özgecilik (Diğerkâmlık)

Herhangi bir maddi-manevi çıkar gözetmeksizin diğer insanlara yararlı olmaya çalışma, kendinden önce hep başkalarını düşünmedir. Bencilliğin tersidir. Mesela; Bir annenin önemli olan çocuklarım, ben ikinci sıradayım demesi.

n) Duygusal Soyutlanma (İzolasyon)

Bu savunma mekanizmasında birey duygularını yok sayarak yaşamaktadır. Birey duygusal olmanın zayıflık, duygusal olmamanın da güçlülük olduğunu düşünerek yaşama eğilimi gösterirler ve duygusal ihtiyaçlarını yok sayarlar.

Mesela; Katı bir şekilde mesleklerini icra eden, merhamet etmeyi zayıflık sayan askerlerin durumu.

o) Ketlenme

İstenmeyen durumlar karşısında egonun işlevlerinden bir bölümünün durdurulması veya sınırlandırılmasıdır. Mesela; Olumsuz bir şey karşısında şoka girip hiçbir şey yapmamak.

Referanslar

Benzer Belgeler

Öğrenci kişilik hizmetleri; bireysel farklara ve gereksinimlere cevap veren çabalar, tutumlar, davranışlar, değerler, duygular ve kişisel amaçlarla ilgili olarak, bireye

 Fallik Dönem (3-6 yaş): cinsel organların Fallik Dönem (3-6 yaş): cinsel organların

 Bireyin iç ve dış çevresi ile kurduğu, diğer bireylerden ayırt edici, tutarlı ve yapılanmış bir

Bu çalışmada geleneksel ataerkil toplumsal cinsiyet rollerinin televizyon çocuk programlarında nasıl ele alındığı ‘Çocuktan Al Haberi’ programı özelinde

1960 DEVRİMİNİN BAŞINDA YER ALAN GÜRSEL, O SıRAOA OR­ GENERAL

Araştırmanın bulguları, kişilik özellikleri ve stresle başa çıkma becerileri bakımından bazı boyutlarda öğrencilerin, cinsiyet, sınıf düzeyi ve algıladıkları ana

Bu dönemde annesiyle sıcak, sevecen, güven verici ilişki. insanlarla da benzer nitelikte ilişkiler